T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2015/15-651
K. 2018/22
T. 23.1.2018

• RESMİ BELGEDE SAHTECİLİK ( Kimlik Bilgilerini Kullandığı Mağdur Adına İkametgâh Belgesi Düzenlettirmek Suretiyle Resmî Belgede Sahtecilik Suçunu Sonrasında Söz Konusu Sahte İkametgâh Belgesiyle Katılan Bankaya Başvuruda Bulunup İçeriği İtibarıyla Sahte Olarak Düzenlenmesini Sağladığı Bireysel Kredi Başvuru Formunu Mağdura Atfen İmzalamak Suretiyle de Özel Belgede Sahtecilik Suçunu İşlediği/Zincirleme Şekilde Resmî Belgede Sahtecilik Suçundan Cezalandırılacağı )

• MAĞDURA AİT KİMLİK BİLGİLERİNİ NÜFUS CÜZDANI ÜZERİNE İŞLETEREK MUHTARLIĞA BAŞVURUP İKAMETGÂH BELGESİ VE HASTANEDEN MAĞDUR ADINA MAAŞ BORDROSU ALARAK BU BELGELER İLE BİRLİKTE BANKAYA KREDİ MÜRACAATINDA BULUNMA ( Bir Suç İşleme Kararının İcrası Kapsamında Aynı Suçu Değişik Zamanlarda İşlediğinin ve Bu İtibarla Zincirleme Şekilde Resmî Belgede Sahtecilik Suçundan Cezalandırılması Gerektiğinin Kabulünde Zorunluluk Bulunduğu )

• ZİNCİRLEME SUÇ ( Kimlik Bilgilerini Kullandığı Mağdur Adına İkametgâh Belgesi Düzenlettirmek Suretiyle Resmî Belgede Sahtecilik Suçunu Sonrasında Söz Konusu Sahte İkametgâh Belgesiyle Katılan Bankaya Başvuruda Bulunup İçeriği İtibarıyla Sahte Olarak Düzenlenmesini Sağladığı Bireysel Kredi Başvuru Formunu Mağdura Atfen İmzalamak Suretiyle de Özel Belgede Sahtecilik Suçunu İşleyen Sanığın Bir Suç İşleme Kararının İcrası Kapsamında Aynı Suçu Değişik Zamanlarda İşlediği ve Zincirleme Şekilde Resmî Belgede Sahtecilik Suçundan Cezalandırılması Gerektiği )
5237/m.43,204

ÖZET : Kimlik bilgilerini kullandığı mağdur adına ikametgâh belgesi düzenlettirmek suretiyle resmî belgede sahtecilik suçunu, sonrasında söz konusu sahte ikametgâh belgesiyle katılan bankaya başvuruda bulunup içeriği itibarıyla sahte olarak düzenlenmesini sağladığı bireysel kredi başvuru formunu mağdura atfen imzalamak suretiyle de özel belgede sahtecilik suçunu işleyen sanığın, bir suç işleme kararının icrası kapsamında aynı suçu değişik zamanlarda işlediğinin ve bu itibarla zincirleme şekilde resmî belgede sahtecilik suçundan cezalandırılması gerektiğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.Ancak, hükümden sonra 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi'nin 08.10.2015 gün ve 140-85 Sayılı kararı ile, 5237 Sayılı TCK'nun 53. maddesinin bazı hükümlerinin iptal edilmesi karşısında, sanık hakkında belirtilen maddenin uygulanması bakımından, yeniden değerlendirme yapılması gerekmektedir.

DAVA : Sanığın resmî belgede sahtecilik suçundan TCK'nun 204/1, 43/1, 62/1 ve 53/1. maddeleri uyarınca 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna dair İzmir 9. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 14.03.2011 gün ve 162-64 Sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 15. Ceza Dairesince 16.04.2015 gün ve 10819-23788 sayı ile;

"...5237 Sayılı TCK'nın 43/1. maddesinde bulunan, 'değişik zamanlarda' ifadesi sebebiyle zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için, suçların mutlaka değişik zamanlarda işlenmesi gerekli olup, somut olayda, suçta kullanılan belgelerin sanık tarafından aynı anda katılan bankaya verildiği dikkate alındığında eylemin teselsül ettiğinden söz edilemeyeceği gözetilmeden, TCK'nın 43. maddesinin uygulanması suretiyle fazla ceza tayini" isabetsizliğinden bozulmasına oyçokluğuyla karar verilmiş,

Daire Üyesi M. A. D.;

"...Sanık Manavkuyu Mahalle Muhtarlığına başvurarak mağdura ait kimlik bilgilerini içerir 26.01.2009 tarihli ikametgâh belgesini almıştır. Böyle bir belgenin 26.01.2009 tarihinde düzenlenerek sanığa verildiği, Manavkuyu Mahallesi muhtarı tanık Lütfü Kırkpınar'ın beyanıyla sabittir. Sanık, mağdurenin bilgilerini içerir sahte nüfus cüzdanı fotokopisi, maaş bordrosu ile birlikte ikametgâh belgesini 30.01.2009 tarihinde bankaya ibraz ederek ... adına bireysel kredi başvuru formunu düzenletmiştir.

Mahalle muhtarınca görevi gereği düzenlenen, ayrıca muhtarlık mührü ve imzasının bulunduğu ikametgâh belgesi resmî belge statüsündedir. Resmî belgede sahtecilik suçu bu belgenin düzenlendiği 26.01.2009 tarihinde işlenmiştir. Ayrıca bu sahte resmî belge 30.01.2009 tarihinde kullanılmak suretiyle içerik itibarıyla sahte bireysel başvuru formu düzenlenmiştir. Bu eylem ise özel belgede sahtecilik suçunu oluşturmaktadır. Ortada farklı tarihlerde içerik olarak sahte düzenlenmiş biri resmî, biri de özel olmak üzere iki belge bulunmaktadır.

Bu iki sahte belge kimlik bilgilerini içerdiğinden, ... bu iki suçun mağdurudur.

TCK'nın 204. maddesinde düzenlenen resmî belgede sahtecilik suçu ile aynı Kanunun 207. maddesinde düzenlenen özel belgede sahtecilik suçu unsurlarının benzerliği, her iki suçta korunan hukuki yararın kamu güveni olması nedenleriyle gerek doktrinde gerekse Yargıtay içtihatlarında aynı suç olarak kabul edilmiştir.

Bu olaya benzer başka bir olayda Yargıtay CGK'nun 05.06.2012 gün 2011/15-491 esas ve 2012/219 karar sayılı kararında sanıkların zincirleme şekilde resmî belgede sahtecilik suçundan cezalandırılmaları gerektiğine hükmedilmiştir.

Bu açıklamalar ışığında aynı suç işleme kararıyla, aynı mağdura karşı aynı suçu değişik zamanlarda işlediği sabit olan sanığın, bir bütün hâlinde zincirleme şekilde resmî belgede sahtecilik suçundan cezalandırılmasına dair yerel mahkeme uygulamasının yerinde olduğu kanaatindeyim. Bu sebeple çoğunluğun bozmaya yönelik düşüncesine iştirak etmiyorum” açıklamasıyla karşı oy kullanmıştır.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 07.05.2015 gün ve 237365 sayı ile;

"...Resmî belgede sahtecilik ve özel belgede sahtecilik suçlarının 5237 Sayılı TCK'nda farklı maddelerde düzenlenmeleri sebebiyle sanığın gerçek içtima kuralları uyarınca cezalandırılması gerektiği ileri sürülebilir ise de, belgede sahtecilik suçlarında korunan hukuki yararın kamu güveni olması, her iki suçun geniş anlamda mağdurunun toplumu oluşturan tüm bireyler olması, unsurlarının tamamen benzer olarak düzenlenmesi de göz önüne alındığında, resmî belgede sahtecilik suçu ile özel belgede sahtecilik suçlarının 'aynı suç' olduğunun kabulü gerekmektedir.

Sanığın Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesinde röntgen teknisyeni olarak çalıştığı, aynı hastanede çocuk bölümünde ebe olarak görev yapan ve birlikte aynı apartmanda oturdukları mağdura ait kimlik bilgilerini, nüfus cüzdanı üzerine işleterek Manavkuyu Mahallesi Muhtarlığına başvurup ikametgâh belgesi ve hastaneden mağdur adına maaş bordrosunu alarak bu belgeler ile birlikte katılan bankaya kredi müracaatında bulunduğu, mağdur adına olmakla birlikte içeriği itibarıyla sahte kredi sözleşmesi düzenlenmesini sağlayıp, bu sözleşmeyi mağdura atfen imzalayarak özel belgede sahtecilik suçunu işlediği, sanığın böylece aynı suç işleme kararıyla, aynı mağdura karşı aynı suçu değişik zamanlarda işlediğinin ve bir bütün hâlinde zincirleme şekilde resmî belgede sahtecilik suçundan cezalandırılması gerektiği" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.

CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 11.06.2015 gün, 9107-26680 sayı ve oyçokluğuyla itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

KARAR : Sanık hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşmiş olup, itirazın kapsamına göre inceleme resmî belgede sahtecilik suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanma şartlarının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesinde röntgen teknisyeni olarak çalışan sanığın, aynı hastanede ebe olarak görev yapan mağdur ...'un kimlik bilgilerini kullanarak 26.01.2009 tarihinde Manavkuyu Mahallesi muhtarlığına başvurup ikametgâh belgesi aldığı, bu ikâmetgâh belgesi ve hastaneden mağdur adına aldığı maaş bordrosu ile 30.01.2009 tarihinde katılan bankaya kredi müracaatında bulunup, mağdur adına düzenlenen bireysel kredi başvuru formunu imzaladığı anlaşılmaktadır.

Mağdur; sanığın, adını kullanarak kredi müracaatında bulunduğunu sonradan öğrendiğini, sanık tarafından kredi müracaatı sırasında bankaya sunulan nüfus cüzdanı fotokopisinde yer alan resim, seri numarası ve veriliş tarihi dışındaki bilgilerin kendi nüfus cüzdanında yer alan bilgiler ile aynı olduğunu,

Tanık L. K.; Manavkuyu Mahallesi muhtarı olduğunu, sanığı tanıdığını, suça konu 26.01.2009 tarihli ikametgâh belgesini kendisinin düzenleyip sanığa verdiğini, belgeyi düzenlediği tarihte sanığın muhtarlığını yaptığı mahallede oturduğunu, söz konusu ikametgâh belgesini nüfus cüzdanındaki kimlik bilgilerine göre düzenlediğini,

Beyan etmişlerdir.

Sanık; mağdur adına kredi başvurusunda bulunmadığını, nüfus cüzdanının yağmalama sonucu kaybolduğunu savunmuştur.

TCK'nun “Resmî belgede sahtecilik” başlıklı 204. maddesi;

“Bir resmî belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmî belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmî belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır”;

“Özel belgede sahtecilik” başlıklı 207. maddesi ise,

“Bir özel belgeyi sahte olarak düzenleyen veya gerçek bir özel belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren ve kullanan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır”

Şeklinde düzenlenmiştir.

Resmî ve özel belgede sahtecilik suçları seçimlik hareketli suçlar olup, kanun koyucu gerçek bir belgenin başkalarını aldatacak şekilde değiştirilmesini, belgenin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesini veya sahte belgenin kullanılmasını suç olarak saymıştır. Suç konuları farklı olmakla birlikte, resmî ve özel belgede sahtecilik suçları unsurları itibarıyla benzer şekilde düzenlenmiştir.

Belgede sahtecilik suçlarında korunan hukuki yarar kamu güveni olup, suçun geniş anlamda mağduru, toplumu oluşturan bireylerdir. Bununla birlikte belgede sahtecilik suçunun işlenmesiyle haksızlığa uğrayan gerçek ve tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün olduğundan, gerçek ve tüzel kişilerin yargılamaya katılmaları olanaklıdır.

Uyuşmazlığın sağlıklı olarak çözüme kavuşturulması bakımından “zincirleme suç” hükümlerinin de incelenmesinde yarar bulunmaktadır.

5237 Sayılı TCK'nda hâkim olan ilke gerçek içtimadır. Bunun sonucu olarak, “kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza” söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus Adalet Komisyonu raporunda da; “Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır' şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır” şeklinde ifade edilmiştir. Bu kuralın istisnalarına ise, 5237 Sayılı TCK'nun “suçların içtimaı” bölümünde, 42 ( bileşik suç ), 43 ( zincirleme suç ) ve 44. ( fikri içtima ) maddelerinde yer verilmiştir.

Ceza hukukunda, kanundaki suç tanımına uygun olarak gerçekleşen her netice ilke olarak ayrı bir suç oluşturur ve fail kaç netice meydana getirmiş ise o kadar suç işlemiş sayılarak her birinden dolayı ayrı ve bağımsız olarak cezalandırılır. Ancak bazı hâllerde birden fazla netice meydana gelmiş olsa bile, faile meydana gelen netice kadar ceza verilmeyerek tek bir ceza verilmesi ile yetinilir. Birden fazla neticenin meydana gelmesine karşın, faile tek ceza verilmesini gerektiren hâllerden biri de zincirleme suçtur. Zincirleme suçta faile tek ceza verilirken, kanunun öngördüğü miktarda bir artırım da yapılması söz konusudur.

Zincirleme suç, 765 Sayılı Kanun'un 80. maddesinde; "Bir suç işlemek kararının icrası cümlesinden olarak kanunun aynı hükmünün bir kaç defa ihlal edilmesi, muhtelif zamanlarda vaki olsa bile bir suç sayılır. Fakat bundan dolayı terettüp edecek ceza altıda birden yarıya kadar artırılır" şeklinde düzenlenmiştir. Buna karşın 5237 Sayılı Kanun'un 43. maddesinin ilk fıkrasında; "Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır" biçiminde zincirleme suç düzenlemesine yer verilmiş, ikinci fıkrasında; "Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır" denilmek suretiyle aynı neviden fikri içtima kurumu hüküm altına alınmış, üçüncü fıkrasında ise; "Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz" düzenlemesi ile zincirleme suç ve aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanamayacağı suçlar belirtilmiştir.

TCK'nun 43/1. maddesindeki düzenlemeden de anlaşılacağı üzere, zincirleme suç hükümlerinin uygulandığı hâllerde aslında işlenmiş birden fazla suç olmasına karşın, fail bu suçların her birinden ayrı ayrı cezalandırılmamakta, buna karşın bir suçtan verilen ceza belirli bir miktarda artırılmaktadır.

5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun 43/1. maddesinde düzenlenen zincirleme suç hükmünün uygulanabilmesi için;

a- ) Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,

b- ) İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,

c- ) Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.

765 Sayılı TCK'nda yer alan “muhtelif zamanlarda vaki olsa bile” ifadesi karşısında, aynı suç işleme kararı altında birden fazla suçun aynı zamanda işlenmesi durumunda diğer koşulların da varlığı hâlinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi olanaklıdır. Nitekim, 765 Sayılı TCK'nun yürürlüğü zamanında bu husus yargısal kararlarla kabul edilmiş ve uygulama bu doğrultuda yerleşmiştir.

5237 Sayılı TCK'nun 43/1. maddesinde bulunan, “değişik zamanlarda” ifadesinin açıklığı karşısında, zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için suçların farklı zamanlarda işlenmesi gerektiği konusunda öğreti ve uygulamada tam bir görüş birliği bulunmaktadır. Bunun sonucu olarak, aynı mağdura, aynı zamanda, aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda tek suçun oluşacağı kabul edilmiştir. Bu halde zincirleme suç hükümleri uygulanarak artırım yapılamayacak, ancak bu husus TCK'nun 61. maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesinde göz önüne alınabilecektir.

Ayrıca, kanunda “aynı zaman” ve “değişik zaman” kavramları konusunda bir açıklık bulunmadığından ve önceden kesin saptamaların yapılması da olanaklı olmadığından, bu husus her somut olayın özelliği göz önüne alınarak değerlendirilmeli ve eylemlerin “değişik zamanlarda” işlenip işlenmediği belirlenmelidir.

Konunun açıklığa kavuşturulabilmesi için mağdur kavramının da değerlendirilmesi gerekmektedir. Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, “haksızlığa uğramış kişi” olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecek, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri olanaklı ise de bunlar mağdur olamayacaklardır. Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları da aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de, suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilir. Bazı suçlarda mağdur belirli bir kişi olmayıp; toplumu oluşturan herkes ( geniş anlamda mağdur ) olabilecektir. ( İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. bası, Ankara, 2013, s. 211-215; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. bası, Ankara, 2015, s.106-107; Osman Yaşar - Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 6. cilt, Ankara, 2014, s.7958-7959 )

Uyuşmazlığın çözümü açısından “aynı suç” kavramı da irdelenmelidir.

Aynı suç; 5237 Sayılı TCK'nun 43. maddesinde “bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır” denmek suretiyle açıklığa kavuşturulmuştur. Öğretide de “aynı suçtan anlaşılması gerekenin, aynı suç tipi olduğu”, kanunda düzenlenen suçların ismi aynı ise aynı suçtan söz edileceği, suçun ismi farklı ise artık aynı suçtan bahsedilemeyeceği kabul edilmektedir. Buna göre suçların ismi aynı ise aynı suçtan söz etmek mümkün iken, suçun ismi değiştiğinde artık aynı suçtan bahsetmek mümkün değildir. Örneğin dolandırıcılık ile nitelikli dolandırıcılık eylemleri aynı suç sayılır iken, dolandırıcılık ile güveni kötüye kullanma, hırsızlık ile dolandırıcılık, hırsızlık ile suç eşyasını satın alma aynı suç kavramı içerisinde değerlendirilemeyecektir. Aynı suç kavramına, suçun teşebbüs aşamasında kalmış hâli de dahildir. Zincirleme suç oluşturan eylemlerden bir kısmı tamamlanmış, bir kısmı da teşebbüs aşamasında kalmış olsa bile, işlenen suçların isimleri değişmediği sürece, aynı suç sayılacaktır. ( Nevzat Toroslu, Ceza Hukuku Genel Kısım, Savaş Yayınevi 18. Baskı, Ankara, 2012. s.339; Osman Yaşar - Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 1. cilt, Ankara, 2014, s.1241-1242; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümleri, 8. bası, Ankara, 2015, s. 492-493; Türkan Sancar Yalçın-Yeni Türk Ceza Kanunun da “Zincirleme Suç”, TBB Dergisi, sayı 70, Mayıs/Haziran 2007, s. 253 )

Sahtecilik suçları bakımından ise, kanun koyucunun resmî belgede sahtecilik ve özel belgede sahtecilik suçlarını benzer şekilde düzenlemesi, her iki suçta korunan hukuki yararın kamu güveni olması, suçların mağdurunun geniş anlamda toplumu oluşturan tüm bireyler olması ve suç isimlerinin aynı olması nedeniyle, resmî belgede sahtecilik suçu ile özel belgede sahtecilik suçunun “aynı suç” kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.

Bununla birlikte sahtecilik suçları bakımından özel bir içtima hükmü getiren TCK'nun 212. maddesinin de ayrıca ele alınmasında yarar bulunmaktadır.

TCK'nun “İçtima” başlıklı 212. maddesi; “Sahte resmî veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur” şeklinde düzenlenmiş olup, bu hükme göre, sahte belgenin başka bir suçun işlenmesinde kullanılması durumunda, fail hem sahtecilik, hem de belgenin kullanıldığı suçtan dolayı sorumlu tutulacaktır. Anılan madde, sahte belgenin sahtecilik dışında başka bir suçta kullanılması durumunu ifade etmekte olup, madde anlatımdan sahte belgenin başka bir sahtecilik eyleminde kullanılması durumunda diğer sahtecilik suçundan da ayrıca ceza verilmesi gerektiği sonucuna ulaşmak mümkün değildir.

Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 08.12.2015 gün ve 173-495 sayı ile 05.06.2012 gün ve 491-219 Sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.

Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Kimlik bilgilerini kullandığı mağdur adına ikametgâh belgesi düzenlettirmek suretiyle resmî belgede sahtecilik suçunu, sonrasında söz konusu sahte ikametgâh belgesiyle katılan bankaya başvuruda bulunup içeriği itibarıyla sahte olarak düzenlenmesini sağladığı bireysel kredi başvuru formunu mağdura atfen imzalamak suretiyle de özel belgede sahtecilik suçunu işleyen sanığın, bir suç işleme kararının icrası kapsamında aynı suçu değişik zamanlarda işlediğinin ve bu itibarla zincirleme şekilde resmî belgede sahtecilik suçundan cezalandırılması gerektiğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.

Ancak, hükümden sonra 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi'nin 08.10.2015 gün ve 140-85 Sayılı kararı ile, 5237 Sayılı TCK'nun 53. maddesinin bazı hükümlerinin iptal edilmesi karşısında, sanık hakkında belirtilen maddenin uygulanması bakımından, yeniden değerlendirme yapılması gerekmektedir.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün TCK'nun 53. maddesi yönünden düzeltilerek onanmasına karar verilmelidir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;

1- ) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2- ) Yargıtay 15. Ceza Dairesinin 16.04.2015 gün ve 10819-23788 Sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,

3- ) Diğer yönleri usul ve kanuna uygun olan İzmir 9. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 14.03.2011 gün ve 162-64 Sayılı resmî belgede sahtecilik suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün, Anayasa Mahkemesi'nin 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 08.10.2015 gün ve 140-85 karar sayılı kararı ile TCK'nun 53. maddesinin iptal edilen hükümleri gözetilerek, sanık hakkında yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması sebebiyle BOZULMASINA,

Ancak, yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu hususun, 1412 Sayılı CMUK'nun, 5320 Sayılı Kanun'un 8/1. maddesi gereğince karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün görüldüğünden, hüküm fıkrasından TCK'nun 53. maddesinin uygulanmasına dair bölümün çıkarılması ve yerine; "Kasıtlı bir suçtan mahkûmiyetine karar verilen sanık hakkında Anayasa Mahkemesi'nin 24.11.2015 tarih ve 29542 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 08.10.2015 gün ve 140-85 Sayılı iptal kararı gözetilerek TCK'nun 53/1-2-3. maddesinin uygulanmasına" ibaresinin yazılması suretiyle hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

4- ) Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 23.01.2018 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

kazanci.com.tr