T.C.

Yargıtay

11. Hukuk Dairesi   

2019/5063 E.  ,  2020/4999 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HUKUK DAİRESİ

Taraflar arasında görülen davada İstanbul Anadolu 7. Asliye Ticaret Mahkemesi'nce verilen 20.03.2018 tarih ve 2017/297 E- 2018/232 K. sayılı kararın ayrı ayrı davalılar vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi'nce verilen 16.10.2019 tarih ve 2018/1135 E- 2019/1407 K. sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı ... vekili tarafından duruşmalı, şirket vekili tarafından duruşmasız olarak istenildiği ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, duruşma için belirlenen 10.11.2020 günü hazır bulunan davacı asil ... ile vekili Av. ..., davalı ... vekili Av. ... ile davalı Cesen şirketi vekili Av. ... dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Davacı vekili dava dilekçesinde, davalı şirketin hissedarı ve yönetim kurulu başkanı olan davalı ...'ün, davacı ...'a 19.03.2015 tarihinde 25 adet, 29.07.2016 tarihinde 26 adet hisse sattığını, bu işlemlerle ilgili hisse devir sözleşmesi imzalanarak pay defterine kaydedildiğini, davalı şirketin davacının katılımı olmaksızın gerçekleşen 29.08.2016 tarihli genel kurulunun iptali için davacı yanca İstanbul Anadolu 8 Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/1010 esas sayılı davanın açıldığını, işbu davada mahkemece davacıya davalı şirketin ortağı olduğu hususunun tespiti açısından dava açması için süre verildiğini, davalı şirketin bütün hisselerinin nama yazılı olduğunu, davacının şirket hisselerini davalı ...'den devraldığını, imzalanan sözleşmelerde ...'ün hisse bedellerinin tamamını nakit olarak aldığını kabul ettiğini, T.T.K.’nun 499. maddesi gereğince devir işlemlerinin şirket pay defterine kaydedildiğini, şirket yönetim kurulu başkanı ve hissedarı olan davalı ...'ün, davacı ve diğer hissedar ...'i 22.07.2016 tarihinde yapılacak genel kurul için toplantıya çağırdığını, davacının toplantıya katıldığını, ancak ...'in toplantıya katılmaması sebebiyle toplantının yapılamadığını, bu hususun noter marifetiyle tutanak altına alındığını, davacının 25.08.2016 tarihli genel kurul için de davetiye aldığını, İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/1010 esas sayılı dosyasının 08.03.2017 tarihli celse tutanağında davalı ...'ün davacıya hisse devri yaptığını, ancak davacıyı sonradan ortaklıktan çıkardıklarını beyan ettiğini, T.T.K.’nın 136, 141, 208 ve 531. maddelerinde düzenlenen çıkarılma hallerinin hiç birisinin gerçekleşmediğini ileri sürerek, davacının davalı ...'den devraldığı %51 hisse için davalı şirketin hissedarı olduğunun tespitine, bu hisselerin davacı adına davalı şirket ve ticaret sicil kayıtlarına tescil ve ilanına karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı şirket vekili cevap dilekçesinde, resmi kayıtlara göre davacının, davalı şirkette herhangi bir şekilde hissedar olmadığını, davacı ile davalı ... arasında hisse devri yapılmış olsa bile davalı şirket tarafından kabul görmediğini, şirket hissedarlarından davalı ...’ün 11.000.000.00 TL sermaye gerektiren bir proje için davacı ile görüştüğünü, davacının ortak olabileceğini ve gerekli sermayeyi ortak olacağı oranda sağlayabileceğini beyan etmesiyle hisse devri sözleşmeleri akdedildiğini, ancak davacının taahhütlerini yerine getirmediği için bu anlaşmanın davalı şirkete karşı geçerli hale getirilmediğini, davacı tarafından davalı şirketin mevcut işleri ve işleyişi ile ilgili olarak yapılmış herhangi bir işlem ve eylemin söz konusu olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

Davalı ... vekili cevap dilekçesi vermemiştir.

İlk Derece Mahkemesi’nce; davacı tarafından davalı şirket aleyhine İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/1010 esasına kayıtlı olarak açılan genel kurul kararlarının iptali davasında mahkemece davacıya davalı şirketin ortağı olduğunun tespiti bakımından dava açması için süre verildiği ve böylece işbu davanın açıldığı, davalı gerçek kişinin davalı şirketteki 76 hissesinin 25 adedini 19.03.2015 tarihinde ve 26 adedini 29.07.2016 tarihinde hisse devir sözleşmeleriyle davacıya devrettiği ve bu devir vakıasını İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’ndeki 08.03.2017 tarihli celsede ikrar ettiği, dava konusu nama yazılı hisse senetlerinin devrinin herhangi bir sınırlamaya tabi olmadığı, hisse devrinin davalı şirket pay defterine işlenmesinin davalı şirket tarafından yerine getirilmesi gereken bir iş olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, davacının davalı şirkete %51 hissedar olduğunun tespitine, tescil ve ilan hususlarının davalı şirket tarafından yerine getirilmesine karar verilmiştir.

Karara karşı, her iki davalı vekilince istinaf yoluna başvurulmuştur.

Bölge Adliye Mahkemesi’nce; davalı gerçek kişinin cevap dilekçesi vermediği ve bu yüzden istinaf başvurusunda hisse senedi devir sözleşmelerini imzalarken iradesinin sakatlandığı şeklindeki savunmasının savunmanın genişletilmesi kapsamında olduğundan inceleme konusu yapılmadığı, davalı gerçek kişinin bir kısım hisselerini 19.03.2015 ve 29.07.2016 tarihli hisse devir sözleşmeleriyle davacıya devrettiği, 29.07.2016 tarihli ikinci hisse devir sözleşmesinde davacının sıfatının şirket ortağı olarak geçtiği, bu iki sözleşmeye konu hisse devrinin ve davacı tarafından dosyaya sunulan davalı şirket pay defteri örneklerinin davalı şirket yönetim kurulu başkanı sıfatını da taşıyan davalı gerçek kişi tarafından İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/1010 esas sayılı dosyasında 08.03.2017 tarihli celsede ikrar edildiği, buna göre davacının devraldığı ilk hisselerin şirket pay defterine işlendiği, daha sonra davacının şirket ortağı olarak genel kurul toplantısına çağrıldığı, sonra diğer hisseleri devraldığı, davalı şirketin pay defterini mahkemeye ibraz etmediği, bu pay defteri hakkında zayi davası açıldığının anlaşıldığını, şirket ana sözleşmesi dosyaya sunulmamış ise de ana sözleşmede hisse devrini önleyici veya zorlaştırıcı hükümler olduğunun savunulmadığını, hisse devir işleminin davalı şirketçe onaylanmamasının koşullarının oluştuğunun davalı şirketçe ispatlanamadığı gerekçesiyle her iki davalı vekilinin istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.

Kararı, her iki davalı vekili ayrı ayrı temyiz etmiştir.

Dava, davacının davalı şirkete %51 oranında ortak olduğunun tespiti ile şirket pay defteri ile ticaret sicil kayıtlarına tescili isteminden ibarettir.

Davacı ile davalılardan ... arasında, anılan davalıya ait bir kısım nama yazılı payların iki ayrı sözleşme ile davacıya devredildiği konusunda davacı ile anılan davalı arasında bir uyuşmazlık bulunmamakta ise de, davalı şirket, davanın bidayetinden itibaren her aşamada pay devrinin şirket tarafından onaylanmadığını, devrin şirkete karşı hüküm ifade etmediğini ve esasen diğer davalının payından fazlasını devretme olanağının bulunmadığını savunmuştur. Bu durumda, davadaki istemler bakımından, davacı ile davalı şirket arasındaki uyuşmazlığın, davalı ... tarafından davacıya devredilen payların miktarı, pay devrinin şirkete bildirilip bildirilmediği, bildirilmiş ise davalı şirket tarafından onaylanıp onaylanmadığı, onaylanmamış ise bunun kanun ve esas sözleşme bakımından haklı nedenlere dayanıp dayanmadığı hususlarında toplandığı aşikardır.

Dosya kapsamından anlaşıldığı üzere, davalı şirkete ait paylar nama yazılı çıplak pay niteliğinde olup yine dosya içerisinde bulunan evrak içeriğinden davalı ...’ün maliki olduğu payların bedelinin tümüyle şirkete ödenmediği görülmektedir. Bu durumda, TTK’nın 491. maddesi uyarınca, devrin ancak şirketin onayı ile mümkün olabileceği, davalı şirketin davacının ödeme yetersizliğini gerekçe göstermek suretiyle devrin onayından kaçınabileceği gibi yine TTK’nın 493. maddesinde belirtildiği üzere esas sözleşmede gösterilmiş nedenlerle de onaylamayı reddedebileceği öngörülmelidir.

Gerek ilk derece mahkemesince ve gerekse bölge adliye mahkemesince pay devrini sınırlayıcı hükümler bakımından ispat yükünün davalı şirkete düştüğü yolundaki değerlendirmesinde bir isabetsizlik bulunmuyor ise de, davalının yukarda değinilen yasa maddelerine dayalı savunmasının layıkınca tahkik ve değerlendirilmeksizin eksik inceleme ile hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır. Şöyle ki, her iki mahkemece de, pay devrinin şirkete bildirildiği, davalı ...’ün bir başka dava dosyasında bir kısım pay devrinin pay defterine işlendiğine ilişkin şirket pay defteri fotokopisini dosyaya sunduğu, bunun şirket açısından bir ikrar niteliğinde bulunduğu kabul olunarak sonuca varılmıştır. Ancak, dosya kapsamı uyarınca çift imza ile temsil ve ilzam edildiği anlaşılan davalı şirket ile şirketin yönetim kurulu başkanı olduğu anlaşılan diğer davalı ... arasında, bu konuda bir menfaat çekişmesinin var olduğu kabul edilmelidir. Bu durumda davalı ...’ün bir başka dava dosyasındaki bir kısmı işbu dava bakımından uyuşmazlık konusu olmayan hususlara ilişen beyanları, kendisi bakımından ikrar kabul edilebilirse de, mahkemece TBK’nın 506/2 ve TTK’nın 369. maddelerinde öngörülen temsilcinin özel ve sadakat yükümlülüğüne ilişkin hükümler çerçevesinde (bkz. Doç.Dr. Erol Ulusoy, Anonim Şirketlerde Şirketle İşlem Yapma Yasağı ve Çifte Temsil, Ankara, 2005, sh. 67-68, 228) bir değerlendirme ve tartışmaya yer verilmeksizin, bu bağlamda anılan davalının bu yoldaki beyanlarının, temsilcisi olduğu diğer davalının menfaatine aykırı nitelikte olup olmadığı, aykırı ise bu beyanların davalı şirketi bağlayıcı bulunup bulunmadığı yahut ne oranda bağladığı hususları yeterince gerekçelendirilmeden, davalının bu beyanlarının diğer davalı şirket bakımından da aleyhe sonuç doğurucu nitelikte kabul edilmesi doğru olmamıştır.

Öte yandan, yukarda açıklanan hususlar çerçevesinde bir değerlendirmeye yer verilmeksizin ve üstelik fotokopi belgeye itibar olunarak 19.3.2015 tarihli devir sözleşmesine dayalı kısmi pay devrinin şirket kayıtlarına işlenmiş olduğunun, bu suretle de davalı şirket tarafından devrin onaylandığının kabulü de yerinde olmadığı gibi bu yöndeki kabul sonraki tarihli devir sözleşmesi bakımından da varsayımsal niteliktedir. Nitekim, dosya kapsamından davalı şirket tarafından pay defterinin zayi olduğundan bahisle açılan bir dava bulunduğu ve inceleme aşamasında olduğu anlaşılmakta olup bu dava dosyası ve davalı şirkete ait yönetim kurulu karar defteri getirtilip gerektiği takdirde ön yahut bekletici sorun kabul edilerek bu hadise yöntemince halledilmeksizin hüküm kurulmuş olması da eksik ve yetersiz incelemeye dayalıdır.

Diğer yandan, anonim şirket ortağı ancak sahip olduğu hisseleri devredebilir. Sahip olunmayan hisselerin devri, davalı şirket açısından bağlayıcı nitelikte değildir. Davalı ...’ün, davacı ile akdettiği ilk devir sözleşmesinden hemen sonra, şirketteki paylarının bir kısmını davadışı bir şahsa devrettiği anlaşılmaktadır. Taraflar arasında bu hususla ilgili bir uyuşmazlık saptanmış değildir. Bu durumda, davalı ...’ün ancak kalan paylarını devredebileceği kuşkusuz olmakla, konunun aritmetiğine de dikkat edilmemek suretiyle hüküm kurulması kabul şekli açısından da yerinde olmamıştır.

Şu halde, mahkemece yapılması gereken iş, öncelikle davalı şirketin yönetim kurulu ve genel kurul karar defterinin, ticaret sicil kayıtlarının ve esas sözleşmesinin varsa tüm değişiklikleriyle birlikte celbiyle, gerekirse davalı ... ve davalı şirketin diğer yetkilisinin isticvabı ile uyuşmazlık konusu hususlar üzerinden beyanlarının saptanması, daha sonra celbedilmiş ve celbedilecek kayıtlar üzerinde uzman bilirkişi incelemesi yaptırılarak Yargıtay denetimine elverişli rapor alınmak ve 6103 sayılı Kanun’un 28. maddesi de göz önünde tutulmak suretiyle davalının TTK’nın 491. ve 493. maddesine ilişen savunması ve bu yolda ibraz ettiği delilleri takdir ve değerlendirilerek varılacak sonuca göre bir hüküm kurulmaktan ibarettir.

Tüm bu nedenlerle, davalı şirket vekilinin açıklanan yönlere ilişkin temyiz itirazlarının kabulüyle ilk derece mahkemesince eksik inceleme ve değerlendirmeye dayalı olarak verildiği anlaşılan karara yönelik istinaf başvurularının esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ:

1. Yukarda açıklanan nedenlerle, davalı şirketin temyiz isteminin kabulü ile İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULARAK KALDIRILMASINA, HMK'nın 373/1. maddesi uyarınca dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

2. Yukarıda belirtilen bozma sebebine göre davalı ...'ün temyiz itirazlarının bu aşamadan incelenmesine yer olmadığına,
Takdir olunan 2.540,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı şirkete verilmesine, ödedikleri peşin temyiz harcının istekleri halinde temyiz eden davalılara iadesine, 12.11.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.