Olaylar

Başvurucuların maliki olduğu taşınmaz, uygulama imar planıyla ilköğretim tesis alanı vasfıyla kamu hizmeti alanına ayrılmıştır. Başvurucular taşınmazın kamulaştırılması istemiyle İl Özel İdaresine başvurmuş fakat bir sonuç elde edememişlerdir.

Başvurucular bu kez taşınmazın rayiç bedelinin ödenmesi istemiyle İdare aleyhine Asliye Hukuk Mahkemesinde tazminat davası açmışlardır. Mahkeme başvurucular lehine tazminata hükmetmiş ancak temyiz üzerine Yargıtay kararı bozmuştur. İlk derece mahkemesi bozma ilamına uyarak dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar vermiştir.

Diğer taraftan İdare, Asliye Hukuk Mahkemesinde taşınmaza yönelik kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davası açmıştır. Bilirkişi raporlarında kamulaştırma bedeli olarak tespit edilen bedelin başvuruculara ödenmesi için İdareye süre verilmiştir. Belirtilen sürede kamulaştırma bedelinin yatırılmadığının tespiti üzerine Mahkeme davayı reddetmiştir.

Başvurucular, bu kez İdare Mahkemesinde İdare aleyhine maddi tazminat istemli tam yargı davası açmışlardır. Mahkeme davanın reddine karar vermiştir. Başvurucuların karara itirazları ve karar düzeltme istemleri Bölge İdare Mahkemesi tarafından reddedilmiştir.

İddialar

Başvurucular, kamu hizmeti alanına ayrılmasına rağmen taşınmazlarının yaklaşık otuz yıldır kamulaştırılmadığını, uğradıkları zararların da tazmin edilmediğini belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini öne sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

İmar planlarında kamu hizmetine ayrılan taşınmazların belirli bir süre içerisinde kamulaştırılması gerektiği, sürenin uzamasının mülkiyet hakkının tanıdığı yetkilerin kullanımı noktasında belirsizliğe yol açtığı kuşkusuzdur.

Somut olayda başvuruculara ait taşınmaz 1986 yılında yapılan uygulama imar planıyla kamu hizmeti alanına ayrılmıştır. Buna göre taşınmaz üzerindeki kısıtlama yaklaşık 33 yıldır devam etmektedir.

İdare tarafından bu taşınmazın kamulaştırılmasından vazgeçildiği belirtilmiş ise de taşınmazın kamu hizmeti alanına ayrılmasından kaynaklanan kısıtlamaların halen devam ettiği görülmektedir. Bu kısıtlamaların ise ancak imar planı tadilatı yapılması üzerine taşınmazın kamu hizmeti alanından çıkarılmasıyla kalkacağı açıktır. Fakat başvurucuların talebine rağmen kamu makamlarınca bugüne kadar imar planı değişikliğinin yapılmadığı anlaşılmaktadır.

Başvurucuların taşınmazları üzerinde 33 yıl boyunca inşaat yasağı gibi kısıtlamalar devam etmiştir. Başvurucular bu taşınmazları diledikleri gibi hukuki işlemlere konu edememiş ve taşınmazın değeri üzerinde olumsuz bir etkiyle karşılaşmışlardır. Nitekim başvurucular dava aşamasında şerhin uzun sürmesi nedeniyle zarara uğradıklarını açıkça belirtmişlerdir. Buna göre tazminat istemlerinin yalnızca kamulaştırma bedeli ile sınırlı olmadığı anlaşılmaktadır. Diğer bir deyişle başvurucular kısıtlama sebebiyle uğradıkları zararın tazminini talep ettikleri hâlde açtıkları dava derece mahkemelerince kamulaştırma bedeli ödenemeyeceği gerekçesiyle reddedilmiştir. Hâlbuki kısıtlama suretiyle yapılan müdahalenin ölçülü olabilmesi için başvurucular yönünden anılan kısıtlamaların yol açtığı zararların da tazmin edilmesi gerekir.

Sonuç olarak, kamu makamlarının herhangi bir tazminat ödememesinin başvuruculara aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklediği, bu sebeple başvurucuların mülkiyet hakkının korunması ile kamunun yararı arasında olması gereken adil dengenin başvurucular aleyhine bozulduğu ve müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna varılmıştır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

>> AYM KARARI İÇİN TIKLAYINIZ