T.C.

Yargıtay

Ceza Genel Kurulu

2020/122 E., 2021/533 K.

"İçtihat Metni"

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ceza Dairesi
Sayısı : 25-383
Maktul : ...
Temyiz Edenler : Katılan vekili

Sanık ...’in kasten öldürme suçundan TCK'nın 81/1, 29, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 16 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin ... Ağır Ceza Mahkemesince verilen 02.05.2017 tarihli ve 298-109 sayılı hükmün, sanıklar müdafileri tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine Cumhuriyet savcısı tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine ... Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesince 18.07.2017 tarih ve 1271-1187 sayı ile istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Hükmün katılan vekili ve sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 05.12.2018 tarih ve 3299-5199 sayı ile;

“Oluşa ve dosya kapsamına göre; olay günü sanığın kullandığı okul servisi aracı ile maktulün ise kendi aracı ile trafikte seyir halinde oldukları, sanığın önde giden maktulün aracından sinyal yoluyla yol istediği, maktulün aracını durdurup araçtan indiği, sanığa doğru harekete geçtiği, sanığın da araçtan inip maktulle tartıştıkları sırada, maktulün sanığa kafası ile vurması üzerine, sanığın maktulü bıçaklayarak öldürdüğü anlaşılan olayda; maktulün sanığa kafasıyla vurmaktan ibaret haksız eyleminin ulaştığı boyuta göre, 12 yıldan 18 yıla kadar hapis cezası gerektiren TCK'nin 29. maddesi uyarınca haksız tahrik nedeniyle asgari düzeyde indirim yapılıp, üst sınırdan cezalandırılması ile yetinilmesi gerekirken yazılı şekilde 16 yıl hapis cezasına hükmedilerek eksik ceza tayini, ” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

... Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesince 18.02.2019 tarih ve 25-383 sayı ile;

"Tüm dosya içeriğine, toplanan delillere, dinlenen sanık, müşteki ve tanık beyanları ile dosyada mevcut otopsi tutanağı, olay tutanakları ve alınan doktor raporlarına göre; sanığın öğrenci servisi şoförlüğü yaptığı, suç tarihinde sevk ve idaresindeki içerisinde öğrenciler bulunan ... araç ile, özel güvenlik görevlisi olup evine gitmekte olan maktulün de ... plakalı aracı ile trafikte seyir halindeler iken, aynı güzergahta saat 14.50 sıralarında karşılaştıkları, sanığın kullandığı servis aracı ile maktulün önünde, maktulün de kullandığı özel otomobili ile sanığın arkasında olduğu, suç yeri olan Yunus Emre Mahallesi Kent Park Alışveriş Merkezi Civarı Güven Taksi önüne gelmeden kısa bir süre önce maktulün birkaç kez sanığın idaresindeki aracı trafikte geçmek istediği, akabinde de olayın yaşandığı yerde sanığın aracını geçip, yolun sağında sanığın aracının önünde aracını durdurduğu, sanığın da arkasında durduğu, olayın ilk başlayışını gören tüm tanıkların ittifaklı beyanlarından da anlaşılacağı üzere, önce maktulün aracından indiği, sanığın yanına doğru geldiği, akabinde sanığın da aracından indiği, daha öncesinde birbirini tanımayan ikili arasında muhtemelen trafikte yaşanan yol verme/vermeme meselesi yüzünden öncelikle sözlü tartışma yaşandığı, sözlü tartışmanın fiziki kavgaya dönüştüğü, yaşanan kavga esnasında maktulün sanığa kafa attığı, sanığın da üzerinde taşıdığı bıçağı çıkartarak maktulü bıçakla yaraladığı ve olay yerinden kaçtığı, sanığın darbeleri sonunda yaralanan maktulün olay yerinde öldüğü anlaşılmıştır.

İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda 02.05.2017 tarih 2016/298 esas - 2016/109 karar sayılı kararı ile sanığın kasten öldürme suçundan TCK'nın 81/1 maddesi gereğince müebbet habis cezası ile cezalandırılmasına, ilk haksız hareketin maktulden kaynaklandığı anlaşılmakla cezasından TCK'nın 29. maddesi gereğince indirim yapılarak neticeten 16 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş, karar katılan ... vekili ne Tebligat Kanunu hükümlerine uygun olarak tebliğ edilmesine rağmen istnaf talebinde bulunulmamış, sadece o yer Cumhuriyet Savcısının haksız tahrikin uygulanma koşullarının bulunmadığı gerekçesi ile sanık aleyhine yaptığı istinaf başvurusu üzerine dairemize gönderilmiş ve dairemizce yapılan inceleme sonunda 18.07.2017 tarih 2017/1271 esas 2017/1187 sayılı karar ile istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş, bu karara karşı sanık ... ve katılan ... vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından yapılan inceleme sonunda, 05.12.2018 tarih 2018/3299 esas 2018/5199 karar sayılı ilamı ile;
'...yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Oluşa ve dosya kapsamına göre; olay günü sanığın kullandığı okul servisi aracı ile maktulün ise kendi aracı ile trafikte seyir halinde oldukları, sanığın önde giden maktulün aracından sinyal yoluyla yol istediği, maktulün aracını durdurup araçtan indiği, sanığa doğru harekete geçtiği, sanığın da araçtan inip maktulle tartıştıkları sırada, maktulün sanığa kafası ile vurması üzerine, sanığın maktulü bıçaklayarak öldürdüğü anlaşılan olayda; maktulün sanığa kafasıyla vurmaktan ibaret haksız eyleminin ulaştığı boyuta göre, 12 yıldan 18 yıla kadar hapis cezası gerektiren TCK'nin 29. maddesi uyarınca haksız tahrik nedeniyle asgari düzeyde indirim yapılıp, üst sınırdan cezalandırılması ile yetinilmesi gerekirken yazılı şekilde 16 yıl hapis cezasına hükmedilerek eksik ceza tayini,...' gerekçesiyle dairemizin kararının bozulmasına karar verildiği görülmüştür.

Bu karar neticesinde Yargıtay ile dairemiz arasında sanık hakkında haksız tahrikin uygulanması gerektiği hususunda görüş birliği oluşmuş ise de; haksız tahrikin asgari oranda mı yoksa asgari oranın üzerinde mi uygulanması gerektiği hususunda bir ihtilaf doğduğu anlaşılmıştır.

Haksız tahrik oranına ilişkin konuya geçilmeden önce ilk derece mahkemesi hükmünü sanık aleyhine istinaf etmeyen katılanın, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından verilen esastan red kararını temyiz edip edemeyeceğinin tartışılması gerekmektedir.

CMK'nın 225/1 maddesinde 'Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve fail hakkında verilir' hükmü ile davasız yargılama olmaz ilkesi kabul edilmiştir. Temyiz yargılamasının da bir dava olduğunda ve davasız yargılama olmaz ilkesinin yargıtay aşamasında da uygulanacağında kuşku bulunmamaktadır. Somut olayımızda usulüne uygun tebligat yapılmasına rağmen katılan ve vekili tarafından sanık aleyhine istinaf yoluna gelinmediği sabittir.

CMK'nın 283/1 maddesinde 'İstinaf yoluna yalnız sanık lehine başvurulmuş ise, yeniden verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz' hükmünü içermektedir.

CMK'nın 307/4 maddesinde 'Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 262. maddede gösterilen kimselerce temyiz edilmişse, yeniden verilen hüküm önceki belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz' hükmünü içermektedir.

CMK'nın 273/1 maddesinde istinaf isteminin 7 gün içerisinde yapılabileceği, CMK'nın 291/1 maddesinde de temyiz isteminin 15 gün içerisinde yapılabileceği hükmü getirilmiştir.

Yukarıdaki düzenlemeler incelendiğinde hukuki güvenlik ve belirlilik ilkeleri gereğince istinaf ve temyiz yolu başvuruları için 7 ve 15 günlük sürelerin belirlendiği, Anayasamızın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının alt bileşeni olan mahkemeye erişim hakkının sanık tarafından etkili bir şekilde kullanılabilmesi için CMK'nın 283/1 ve 307/4 maddelerindeki düzenlemeler ile aleyhe başvuru olmaması halinde sanık yönünden kazanılmış hak müessesesi getirildiği görülmektedir.

İlk derece mahkemesince verilen mahkumiyet kararını istinaf etmeyen katılanın, Bölge Adliye Mahkemesince yapılan inceleme sonunda kararda sanık lehine herhangi bir değişiklik yapmadan verdiği esastan red kararını temyiz edebileceğini kabul etmek, yukarıda belirtilen hukuki güvenlik ve hukuki belirlilik ilkeleri ile kazanılmış hak müessesesine aykırılık oluşturduğu gibi ilk derece mahkemesince verilen karara karşı 7 günlük istinaf hakkı olan katılana, bu hakkını kullanmadığı halde kanunda belirlenen 7 günlük süreden çok daha sonraki bir aşamada kararı Yargıtay'a taşıma hakkını vermek kanunda yer almayan bir imkanı tanımak sonucunu doğuracaktır.

Yukarıdaki açıklamalar ışığında dosyamıza konu olay ele alındığında; sanık hakkında ilk derece mahkemesince verilen 16 yıl hapis cezasına ilişkin kararı istinaf etmeyen katılanın, dairemizce verilen esastan red kararını istinaf etme hak ve yetkisinin bulunmadığı, dolayısıyla Yargıtayca kararın sanık aleyhine bozulamayacağı, Yargıtayın bir çok kararında yaptığı gibi eğer haksız tahrik oranı ile ilgili ilk derece mahkemesi ve dairemizden farklı düşünüyor ise '...dosya kapsamına göre haksız tahrikten en alt orandan indirim yapılıp sanığın 18 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmesi gerekirken 16 yıl hapis cezasına hükmedilerek eksik ceza verilmesi aleyhe istinaf başvurusu olmadığından bozma yapılmamıştır...' şeklindeki bir açıklama ile eleştirerek onama kararı vermesi gerekirdi.

Dosya kapsamına göre haksız tahrik indirim oranının en alt orandan mı yoksa makul oranda mı yapılması gerektiği hususuna gelince;

TCK'nın 29. maddesinde 'haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli eylemin etkisi altında suç işleyen kimseye ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine 18 yıldan 24 yıla ve müebbet hapis cezası yerine 12 yıldan 18 yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hallerde verilecek cezasının dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir' hükmü ile haksız tahrik, ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenmiştir.

Yerleşik yargısal kararlar incelendiğinde;

Haksız tahrik, failin haksız bir fiilin yarattığı hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında hareket ederek bir suç işlemesini ifade eder ki, bu durumda fail suç işleme yönünde önceden bir karar vermeksizin, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısında yarattığı karışıklığın sonucu olarak suç işlemeye yönelmektedir.

Haksız tahrik hükümlerinin uygulanabilmesi için;

a) Tahriki oluşturan bir fiil olmalı,

b) Bu fiil haksız bulunmalı,

c) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,

d) Failin işlediği suç bu ruhi durumun tepkisi olmalı,

f) Haksız tahrik teşkil eden eylem, mağdurdan sadır olmalıdır.

5237 sayılı Yasada, 765 sayılı TCY’nda yer alan ağır tahrik-hafif tahrik ayırımına son verilmiş ve tahriki oluşturan fiilin, somut olayın özelliklerine göre hakim tarafından değerlendirilmesi yapılıp, sanığın iradesine olan etkisi göz önüne alınarak maddede gösterilen iki sınır arasında belirlenen oranda indirim yapılması şeklinde bir düzenlemeye yer verilmiştir.

Yerleşmiş yargısal kararlarda kabul edildiği üzere, gerek fail gerekse maktulün karşılıklı haksız davranışlarda bulunması halinde, tahrik uygulamasında kural olarak, haksız bir eylem ile maktulü tahrik eden fail, karşılaştığı tepkiden dolayı tahrik altında kaldığını ileri süremez. Ancak maruz kaldığı tepki, kendi gerçekleştirdiği eylemle karşılaştırıldığında aşırı bir hal almışsa, başka bir deyişle tepkide açık bir oransızlık varsa, bu tepkinin artık başlı başına haksız bir nitelik alması nedeniyle fail bakımından haksız tahrik oluşturduğu kabul edilmelidir. Yargıtay'ın bir çok kararında belirttiği üzere meydana gelen tartışma sonunda işlenen öldürme ve yaralama eylemleri ile ilgili ilk haksız hareketin kimden geldiği tüm uğraşlara rağmen belirlenememiş ise sanık lehine yorumla haksız sebebiyle asgari oranda indirim yapılması gerektiği kabul edilmiştir.

Yukarıdaki açıklamalar ile somut olayın gelişimi incelendiğinde;

Olay tarihinde sanık sevk ve idaresindeki servis aracı ile seyir halinde iken, onunla aynı yönde ve arkasında yol alan maktulün selektör yakarak ondan yol istediği, bilahare aracıyla sanığa ait servis aracının önüne kırıp park ederek onun da durmasına sebep olduğu, aracından inen maktulün halen servisin içinde duran sanığın bulunduğu noktaya geldiği, sanığın ancak bu aşamada aracından indiği, maktulün muhtemelen kendisine yol vermediğini düşündüğü sanık ile tartışmaya başladığı, bilahare sanığa kafa atarak fiziki kavganın başlamasına sebep olduğu görülmüştür. Bu durumda basit bir yol verme/vermeme meselesini büyüterek içerisinde öğrencilerin bulunduğu açıkça görülen bir servis aracını durmak zorunda bırakan, böylelikle kendisi dışındaki üçüncü kişilerin can güvenliğini de tehlikeye sokan, böyle bir tehlike doğmasa bile meydana gelebilecek bir tartışma ortamının henüz çocuk yaştaki lise öğrencileri üzerinde olumsuz tesir doğurabileceği gerçeğini umursamadan tartışmayı başlatan, yine sözlü tartışmanın fiili kavgaya dönüşmesine de attığı kafa darbesi ile sebep olan kişinin maktul olduğu değerlendirilmiş, bu oluş karşısında maktulden kaynaklanan haksız hareketin birden fazla sayıda olduğu kabul edilerek, haksız tahrik nedeniyle asgari oranın üzerinde bir indirim yapan ilk derece mahkemesi kararının yerinde olduğu kanaatine varılmıştır." gerekçesiyle bozma kararına direnilmiştir.

Direnme kararına konu bu hükmün de katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 25.12.2019 tarihli ve 60439 sayılı "Onama" istekli tebliğnamesi ile dosya 6763 sayılı Kanun'un 36. maddesiyle değişik CMK'nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 18.02.2020 tarih ve 4109-607 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Özel Daire ile ... Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;

1- Bölge Adliye Mahkemesince verilen istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin karara yönelik katılan vekilinin temyiz dilekçesinin bir temyiz nedeni içerip içermediği, bu kapsamda temyiz denetiminin ne şekilde yapılacağı,

2- Sanık hakkında TCK’nın 29/1. maddesi uyarınca haksız tahrik nedeniyle yapılan indirim oranının isabetli olup olmadığı,

Hususlarının belirlenmesine ilişkindir.

Uyuşmazlık konularının sırayla değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.

1- Bölge Adliye Mahkemesince verilen istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin karara yönelik katılan vekilinin temyiz dilekçesinin bir temyiz nedeni içerip içermediği, bu kapsamda temyiz denetiminin ne şekilde yapılacağı:

İncelenen dosya kapsamından;

Katılan vekili tarafından ... Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesine sunulan 25.02.2019 havale tarihli temyiz dilekçesine göre;

“Konu” bölümünde; “... Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesinin 18.02.2019 gün 2019/25 E. dosyasında verilen kararının temyiz incelemesine yönelik süre tutum istemimizi içerir dilekçemizdir”,

“Açıklamalar” bölümünde ise;

“1- Mahkemenizin yukarıda belirtilen esasında kayıtlı bulunan dosyanın 18.02.2019 tarihinde yapılan son duruşmasında, üzerine atılı bulunan suçtan dolayı sanığın mahkûmiyetine karar verilmiştir.

2- Sayın mahkemenizin yukarıda numarası yazılı kararının eksik inceleme sonucu alındığı, dolayısıyla usul ve yasaya aykırı olduğu kanaatindeyiz.

3- Usul gereği, temyiz yoluna başvurma süresinin hükmün açıklanmasıyla başlaması nedeniyle işbu süre tutum dilekçesini mahkemenize sunmak zorunluluğu doğmuştur. Gerekçeli kararın tarafımıza tebliğini müteakip hazırlayacağımız ayrıntılı temyiz dilekçemizi bilahare sunacağız.”,

Hususlarına yer verildiği, bu dilekçenin ardından gerekçeli temyiz dilekçesinin sunulduğuna ilişkin dosya içerisinde veya UYAP sisteminde herhangi bir bilgi veya belgeye rastlanmadığı,

Anlaşılmıştır.

Uyuşmazlık konusunda isabetli bir çözüme ulaşılabilmesi bakımından öncelikle istinaf ve temyiz kanun yollarına ilişkin genel bir değerlendirme yapılması yerinde olacaktır.

07.10.2004 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'un 25 ve geçici 2. maddeleri uyarınca kurulan bölge adliye mahkemeleri, 07.11.2015 tarihli ve 29525 sayılı Resmî Gazete'de ilan edildiği üzere 20.07.2016 tarihinde tüm yurtta göreve başlamıştır. Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle birlikte istinaf kanun yolu uygulamaya girmiş, böylece ülkemizde fiilen üç dereceli yargı sistemine geçilmiştir. İstinaf, ilk derece mahkemelerinin henüz kesinleşmemiş hükümlerinin hem maddi hem de hukuki yönden denetlenmesi için kabul edilmiş olan olağan bir kanun yolu olup ikinci derecedir. 5235 sayılı Kanun'un 3. maddesinde de istinaf incelemesi yapacak olan bölge adliye mahkemelerinin “adli yargı ikinci derece mahkemeleri” olduğu açıkça belirtilmiştir. İstinaf kanun yolunda ilk derece mahkemesinin hükmü, hem delillerin tespiti, değerlendirilmesi ve sübut konusundaki hatalar yönünden hem de sabit kabul edilen olaylara hukuk normları uygulanırken hata yapılıp yapılmadığı yönünden incelenir.

Maddi sorunun incelenmesinin kapsamına göre istinaf geniş anlamda istinaf ve dar anlamda istinaf olarak ikiye ayrılmaktadır. Klasik istinaf da denilen geniş anlamda istinafta muhakeme baştan sona tekrarlanmakta iken dar anlamda istinafta muhakeme baştan sona tekrarlanmaz, yalnızca gerekli görülen hususlarda öğrenme muhakemesi yapılmak suretiyle ilk derece mahkemesi tarafından yapılan tespitler kontrol edilir. Günümüzde genel eğilimin dar anlamda istinaftan yana olduğu görülmektedir. 5271 sayılı CMK'nın 282. maddesi uyarınca bölge adliye mahkemesi, gerekli görülen tanıkların, bilirkişilerin dinlenmesine ve keşfin yapılmasına karar vereceğinden, CMK'nın dar anlamda istinafı kabul ettiği söylenebilir.

1412 sayılı CMUK'da olağan kanun yolları olarak itiraz ve temyize yer verilmişken, 5271 sayılı CMK'da itiraz, istinaf ve temyiz olağan kanun yolları olarak düzenlenmiştir.

Kesinleşmemiş kararlara karşı başvurulan olağan kanun yollarından olan itirazda da hem maddi hem de hukuki sorun incelenir. İtiraz, hâkim kararları ile kanunun gösterdiği hâllerde mahkeme kararlarına karşı başvurulan bir kanun yolu olup kararına itiraz edilen hâkim veya mahkeme itirazı yerinde görürse kararı düzeltir. İstinaf kanun yolunda ise kararı veren ilk derece mahkemesi istinaf istemini yerinde görse bile bu kararını düzeltemez.

Temyiz ise kural olarak bölge adliye mahkemesi ceza daireleri tarafından verilen hükümlerle, bu dairelerin hükme esas teşkil eden ara kararlarına ve 6706 sayılı Cezai Konularda Uluslararası Adli İşbirliği Kanunu'nun 18. maddesi uyarınca iade taleplerine ilişkin ağır ceza mahkemeleri tarafından verilen kararlara karşı başvurulan bir olağan kanun yoludur. Bu kanun yoluna başvurulduğunda uyuşmazlığa hüküm mahkemesinden başka bir yargı merci bakar. Temyizde hükümler hukuki yönden, yani fiilin suç oluşturup oluşturmadığı, fiilin hangi suçu oluşturduğu, nasıl yargılama yapıldığı, delillerin nasıl değerlendirildiği, gerekçenin dosya kapsamına uygun olup olmadığı, hükmün doğru oluşturulup oluşturulmadığı ve diğer hukuka aykırılık hâllerinin mevcut olup olmadığı yönlerinden incelenir. Temyiz kanun yolu hukuki meseleye ilişkin hukuka aykırılıkları çözmek için kabul edildiğinden 'hukuki derece' yoludur.

Tüm bu kanun yollarının amacı, somut olayda doğru karara ulaşılmasıdır. Alt derece mahkemelerince verilen kararların üst derece mahkemelerince denetlenmesi, somut olayda kararın doğruluğunu güvence altına aldığı gibi içtihat birliğinin sağlanmasına da katkıda bulunmaktadır.

Bu aşamada, ceza muhakemesinde temyiz incelemesinin kapsamı ve sınırları açısından maddi sorun ve hukuksal sorun ayrımına değinilmesi faydalı olacaktır.

Temyizde, bölge adliye mahkemelerinin hüküm niteliğindeki kararlarının yalnızca hukuksal yönden denetimi söz konusudur. İstinafta ise ilk derece mahkemelerinin kararları hem maddi hem de hukuksal yönden denetlenmektedir.

Sübut da denilen maddi sorun, geçmişte yaşanmış bir olayın nasıl meydana geldiğinin, ilk derece ve bölge adliye mahkemeleri tarafından sözlülük, yüz yüzelik ve doğrudan doğruyalık ilkeleri çerçevesinde değerlendirmeye tabi tutularak ortaya konulmasıdır.

Hukuki mesele ise olayın hukuk karşısındaki durumunu tespit etmek anlamına gelir.

Fiilin sanık tarafından işlenip işlenmediği maddi sorunu oluştururken, sanık tarafından gerçekleştirilmiş fiilin suç oluşturup oluşturmadığı, suç oluşturduğu kabul edilen fiile hangi cezanın verilmesi gerektiği, delillerin nasıl değerlendirildiği, nasıl yargılama yapıldığı, gerekçenin dosya kapsamına uygun olup olmadığı, hükmün doğru oluşturulup oluşturulmadığı gibi hususlar ise hukuki sorunu oluşturur.

Hukuksal denetimi yapacak olan Yargıtayın, olay mahkemeleri olan ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinin maddi soruna ilişkin tespitleri ve delil değerlendirmeleriyle ne dereceye kadar bağlı olduğu, olay mahkemelerinin tespitleriyle bağlılığın bir sınırının olup olmadığı, diğer bir söyleyişle temyiz incelemesi bakımından hukuksal sorun ve maddi sorun ayrımı büyük önem taşımaktadır.

İlk derece mahkemesince verilen bir kararın istinaf edilmesi üzerine bölge adliye mahkemesi denetiminden geçmiş olmasının, söz konusu kararın olay tespiti bakımından hatasız olduğu konusunda kesin bir güvence oluşturacağını iddia etmek mümkün değildir.

Yargıtayın, görevi olan hukuksal denetimi sağlıklı bir şekilde gerçekleştirebilmesi, somut olayın objektif bir bakış açısıyla, hukuksal açıdan duraksamaya yer bırakmayacak biçimde tespit edilmiş ve delil değerlendirmesinin hatasız şekilde gerçekleştirilmiş olmasına bağlıdır. Olay mahkemelerinin tespitinin, hukuksal denetim yapılmasına olanak sağlamayacak derecede eksik, belirsiz ve çelişkili olması ile bilimin yerleşmiş kuralları, genel tecrübe kaideleri, mantık ve deneyim kuralları ile çatışması durumunda, Yargıtayın olay tespiti ile olan bağlılığı da ortadan kalkacaktır. Hukuksal denetimin, olay mahkemelerince yapılan tespitlerin hukuk kuralının olaya uygulanması için yeterli olup olmadığının değerlendirilmesini de gerektirdiği, başka bir ifadeyle maddi sorun ile maddi hukuk normlarının ayrılmaz niteliğinden dolayı uygulanan maddi hukuk normlarının hatalı olduğu iddiasıyla yapılan temyiz başvurularında hükmün hukuki yönden denetiminin maddi sorundan ayrılmasının mümkün olmadığı gözden kaçırılmamalıdır. Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması sonucunda maddi sorunun da hatalı şekilde belirlendiği hâllerde dosyaya yansıyan tüm delillerle birlikte maddi sorun irdelenmeksizin hükmün hukuka uygun olup olmadığının belirlenmesi söz konusu olamayacaktır. Kaldı ki, Kanun'da Yargıtayın temyiz denetimi sırasında maddi sorunu inceleyemeyeceğine ilişkin bir hüküm de mevcut değildir. 5271 sayılı CMK’nın “Yargıtayca davanın esasına hükmedilecek hâller, hukuka aykırılığın düzeltilmesi” başlıklı 303. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde, olayın daha ziyade aydınlanması gerekmeden beraate veya davanın düşmesine ya da alt ve üst sınırı olmayan sabit bir cezaya hükmolunmasının gerektiği durumlarda, Yargıtayın, davanın esasına hükmedebileceği belirtilmiş olup bu düzenlemeye göre ilk derece veya bölge adliye mahkemelerinin tespitlerinin hukuki denetim yapılmasına olanak vermeyecek ölçüde yetersiz olması hâlinde maddi sorunun tespiti ve buna bağlı olarak maddi ceza normunun doğru tatbik edilmesi bakımından Yargıtayın eksik araştırma nedeniyle bozma kararı verebilecek olması, hukuki denetimin, o ana kadar yapılan tespitlerin, normun olaya uygulanması için yeterli dayanak oluşturup oluşturmadığı hususunu da içerdiği sonucunu doğurmaktadır.

Yargıtay, temyiz kanun yoluyla ülkedeki hukuk kurallarının istikrarlı ve aynı biçimde uygulanmasını yani içtihat birliğini sağlar. 5271 sayılı CMK, ilk derece yargılaması ile temyiz yargılaması arasına istinafı yerleştirerek, hem Yargıtayın içtihat mahkemesi konumunu güçlendirmeyi hem de mahkemelerin son kararlarının yalnızca hukuki sorun değil, maddi sorun açısından da sağlıklı bir şekilde denetlenmesinin yolunu açmayı öngörmüştür. Bununla birlikte ceza muhakemesinin amacı, her somut olayda kanuna ve usulüne uygun olarak toplanan delillerle maddi gerçeğe ulaşıp adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasının önüne geçebilmek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmektedir. Gerek 1412 sayılı CMUK, gerekse 5271 sayılı CMK, adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılması suretiyle maddi gerçeğe ulaşmayı amaç edinmiştir. Anayasa'nın 138. maddesi de tüm hâkimlerin Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre karar vereceklerini hükme bağlamıştır. Bu nedenle ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinde yapılmakta olan yargılama sonucunda ulaşılma imkânı bulunan bütün deliller ele alınıp değerlendirilmeden karar verilmesi, maddi sorunun doğru olarak tespit edilmemesi, dosyada mevcut delillerle maddi soruna ilişkin tespitlerin uyumlu olmaması gibi nedenlerle yazılı hukuka, evrensel hukuki değerlere, akla, bilime ve tecrübe kurallarına aykırı olacak şekilde maddi olay değerlendirmesinin hatalı olarak belirlendiği hâllerde adaletin tam olarak gerçekleşmesi amacı da gözetilerek Yargıtayın, hükmün hukuki yönüne ilişkin olan ve hükme etki eden maddi olay değerlendirmesindeki hukuka aykırılıkları da temyiz yoluyla incelemesi gerektiğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.

Uyuşmazlık konusunda isabetli bir çözüme ulaşılabilmesi bakımından temyiz başvuru usulü ve başvuru üzerine yapılacak işlemlerin ayrıntılı bir şekilde irdelenmesi, bu kapsamda 5271 sayılı CMK ile 1412 sayılı CMUK hükümlerinin kıyasen değerlendirilmesi ile bölge adliye mahkemelerince verilen kararların temyizi üzerine, temyiz denetiminin ne şekilde yapılacağına da değinilmesi gerekmektedir.

1412 sayılı CMUK’nın “Temyiz sebebi” başlığını taşıyan 307. maddesi;

“Temyiz ancak hükmün kanuna muhalif olması sebebine müstenit olur. Hukuki bir kaidenin tatbik edilmemesi yahut yanlış tatbik edilmesi kanuna muhalefettir.”,

5271 sayılı CMK'nın 288. maddesinde ise temyiz nedenleri;

“1- Temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır.

2- Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır.” şeklinde belirtilmiştir.

Mülga CMUK’da temyiz sebebi “kanuna aykırılık” olarak belirlenirken, 5271 sayılı CMK’da “hukuka aykırılık” olarak belirlenmiştir. Ancak her iki Kanun’a bakıldığında bu iki farklı kavramın aynı şekilde anlaşılmasının istendiği sonucuna varılmaktadır. Zira her iki Kanun'un ilgili hükümlerinde bu kavramlar, “bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması” şeklinde tanımlanmış olup öğretide de geçmişten bu yana kanuna aykırılık kavramı geniş yorumlanmış ve bu ifadenin yazılı hukukla sınırlı anlaşılmaması gerektiği, bu nedenle yazılı hukuka ek olarak; içtihada aykırılık, tecrübe ve mantık kurallarına aykırılık, öğretiye aykırılık, maruf ve meşhur olan şahsi bilgilerdeki hataların da kanuna aykırılık kapsamında denetlenebileceği, ayrıca uluslararası hukuka ve evrensel hukuki değerlere aykırılığın da temyiz nedeni olarak ileri sürülebileceği ifade edilmiştir.

1412 sayılı CMUK’nın “Temyiz istidası ve ihtiva edeceği noktalar” başlığını taşıyan 313. maddesi;

“Temyiz eden taraf hükmün hangi cihetine itiraz ve neden dolayı bozulmasını talep etmekte olduğunu temyiz istidasında veya beyanında veyahut layihasında gösterir.

Temyiz için istinad edilen sebeplerde muhakeme usulüne müteallik hukuki bir kaideye mi yoksa kanuni diğer hükümlere mi, muhalefet etmiş olmasından dolayı itiraz olunduğu gösterilir. Birinci hâlde kanuna muhalif olan vak’alar izah olunur.”,

5271 sayılı CMK’nın “Temyiz başvurusunun içeriği” başlığını taşıyan 294. maddesi;

“1- Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.

2- Temyiz sebebi, ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir.”,

"Temyiz gerekçesi" başlıklı 295. maddesinin 1. fıkrası ise;

"Temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren bir ek dilekçe verilir. Cumhuriyet savcısı temyiz dilekçesinde, temyiz isteğinin sanığın yararına veya aleyhine olduğunu açıkça belirtir."

Şeklinde düzenlenmiştir.

1412 sayılı CMUK'nın 307 ve 5271 sayılı CMK'nın 288. maddeleri itibarıyla temyiz nedenleri bakımından iki Kanun arasındaki bir farklılık görülmemektedir. Zira her ikisinde de temyiz nedeni "hukuka aykırılık"tır. 1412 sayılı CMUK'nın 313. maddesi ile 5271 sayılı CMK'nın 294. maddesinin ilk fıkraları temyiz sebeplerinin gösterilmesi hususuna ilişkindir ve aralarında ciddi bir fark yoktur. Asıl farklılık 5271 sayılı CMK’da temyiz başvurusunda temyiz nedeninin gösterilmesinin zorunlu hâle getirilmesidir. Temyiz dilekçesinin temyiz sebeplerini içermediğinin saptanması durumunda CMK'nın 298. maddesi uyarınca temyiz istemi reddedilecektir.

İstinaf mahkemelerinin Türk yargı sistemine dâhil olmasıyla kanun yolu yargılamasında yeni bir anlayışı benimseyen kanun koyucu, istinaf başvurusunda Cumhuriyet savcısı dışındaki diğer kişiler bakımından sebep gösterme zorunluluğu öngörmezken, temyiz kanun yolunda, mülga 1412 sayılı CMUK’dan farklı şekilde resen temyiz tercihinden vazgeçerek, temyiz davasını açan ve sınırlayan temyiz dilekçesinde temyiz edenin, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini, temyiz sebeplerini göstermek zorunda olduğunu ve temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren ek bir dilekçe vermesini öngörmüştür. Gerekçeli temyiz dilekçesi, (ek dilekçe, temyiz layihası) temyiz nedenlerinin gösterildiği dilekçedir. Temyiz dilekçesinde ya da daha sonradan verilen ek temyiz dilekçesinde temyiz denetiminin kapsamının belirlenmesi bakımından hangi hukuka aykırılıklara dayanıldığının anlaşılır bir şekilde gösterilmesi gerekir.

Temyiz nedeni olan hukuka aykırılık, hâkimin olaya en uygun normu bulamaması veya bulsa da yanlış değerlendirip uygulama yapmasıdır. Hukuka aykırılığa yol açan norm muhakeme hukuku normu olabileceği gibi (Örneğin, tanıklıktan çekinme hakkı bulunan tanığa bu hakkının hatırlatılmaması, karar oturumunda hazır olan sanığa son söz hakkı verildikten sonra katılana da diyeceklerinin sorulması gibi) maddi hukuk normu da olabilir (Örneğin, suç sanık tarafından işlenmediği hâlde mahkûmiyet hükmü kurulması, eksik araştırmaya dayalı olarak karar verilmesi gibi). Maddi hukuk normunun ihlali hâlinde temyiz edenin sıfatı da dikkate alınarak kararın bozulması gerekmekte ise de muhakeme hukukuna ilişkin ihlallerde, ihlalin hükmü etkileyip etkilemediği gözetilmelidir.

1412 sayılı CMUK'nın “Temyiz Mahkemesince tetkik edilecek noktalar” başlıklı 320. maddesi;

“Temyiz Mahkemesi, temyiz istida ve layihasında irat olunan hususlar ile temyiz talebi usule ait noksanlardan dolayı olmuş ise temyiz istidasında bu cihete dair beyan edilecek vakıalar hakkında tetkikler yapabileceği gibi hükme tesiri olacak derecede kanuna muhalefet edilmiş olduğunu görürse talepte mevcut olmasa dahi bu hususu tetkik eder.

313 üncü maddenin ikinci fıkrasında gösterilen müstenidattan başka temyiz müddeasını teyit için yeniden müstenidat göstermeğe lüzum yoktur. Bununla beraber böyle müstenidat arz olunmuşsa kabul olunur.”,

5271 sayılı CMK'nın “Temyizde incelenecek hususlar” başlıklı 301. maddesi ise;

"1- Yargıtay, yalnız temyiz başvurusunda belirtilen hususlar ile temyiz istemi usule ilişkin noksanlardan kaynaklanmışsa, temyiz başvurusunda bunu belirten olaylar hakkında inceleme yapar.”,

Şeklinde düzenlenmiştir.

Yargıtayın yapacağı temyiz denetiminin kapsamını gösteren 1412 sayılı CMUK'nın 320. maddesinin birinci fıkrası ile 5271 sayılı CMK'nın 301. maddesi benzer nitelikte düzenlemeler olmakla birlikte iki madde arasında önemli bir fark vardır. CMUK'nın 320. maddesinin birinci fıkrasına göre usule aykırı noksanlıklardan dolayı hükme tesiri olacak derecede kanuna muhalefet edilmesi hâlinin tespiti durumunda Yargıtay, bu hususta bir talep olmasa bile inceleme yapabilecekken, CMK'nın 301. maddesine göre yalnız temyiz başvurusunda belirtilen hususlar ile temyiz istemi usule ilişkin noksanlardan kaynaklanmışsa, temyiz başvurusunda bunu belirten olaylar hakkında inceleme yapabilmektedir. Bu durum, muhakeme hukukuna aykırılık hususunda temyiz incelemesinin kapsamı bakımından her iki yasa arasında önemli bir fark olduğunu göstermektedir.

Doktrinde, temyiz denetiminin kapsamının belirlenmesi bakımından; “Yargıtay hukuksal incelemesine önündeki hüküm bakımından ispat konularının sübuta erdiği varsayımından başlar. Temyiz mahkemesi yalnızca hâkimin delilleri değerlendirmesinde hukuksal hata yapıp yapmadığını değerlendirebilir. Delillerin değerlendirilmesi ve ispat açısından vicdani kanıyı olay hâkiminin oluşturması gerekir. Ancak bunun için de Yerel Mahkeme kararının gerekçesi ve dayanaklarının, sanığın tüm sorgu tutanaklarının, temyiz mahkemesine sunulması gerekir.” (Yener Ünver, Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, Adalet Yayınevi, 13. Baskı, ... 2017, s; 778 vd.). “Yargıtay, ilk derece mahkemesinin yerine geçerek eylemin varlığı veya yokluğu, kanıtların inandırıcılığı ya da kesinliği gibi yargılarda bulunamaz, ancak maddi olayların gerekçede yeterince yansıtılıp yansıtılmadığı, yansıtılan maddi olaylara ilişkin kanıtların tartışılıp tartışılmadığı, bu tartışma yapılırken doğa, mantık, deneyim ve hukuk kurallarına uyulup uyulmadığı yönlerinden hükmü inceleyerek olay yargılamasını sınırlı bir şekilde denetleyebilir.” (Sami Selçuk, Temyiz Denetiminin Sınırları, Prof. Dr. Nur Centel'e Armağan, s; 336.). "Temyiz kanun yolunda maddi mesele incelenemez. Ancak kanun koyucu sanığa gerçekçi bir hukuki koruma sağlamayı amaçladığı için aradan geçmiş olan zamanın olumsuz etkilemediği oranda maddi mesele incelenebilmelidir. Burada esas mahkemesindeki hâkimin doğrudan doğruyalık ilkesinden kaynaklanan maddi meseleyi takdir etme yetkisi ortadan kaldırılmadan, dosyaya girdiği oranda maddi meseleyi inceleyen, bu istisna dışında sadece hukuki mesele ile ilgilenen bir temyiz incelemesi yapılmalıdır. Yargıtay maddi meseleyi sadece hükmün gerekçelerine dayanarak incelemelidir." (Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, Bahçeşehir Üniversitesi Yayınları, ..., 2014, s; 1234.). "Tamamen maddi soruna ilişkin olan aykırılıkların temyiz kanun yolunda denetlenmesi mümkün değildir. Ancak, mahkemenin, elindeki maddi olguları hukuk kurallarına uygun olarak değerlendirip değerlendirmediği ve hükme esas alırken hukuk kurallarına bağlı kalıp kalmadığı Yargıtay tarafından incelenmek zorundadır. Aynı şekilde hukuka aykırılığın, yargılama kurallarının doğru uygulanmaması nedeniyle ileri sürülmesi hâlinde de Yargıtay hem yargılama kuralarına uyulup uyulmadığına hem de bu kuralların uygulanmasına esas teşkil eden ve daha önce mahkemece tespit edilmiş olan maddi vakıaların doğru değerlendirilip değerlendirilmediğini inceleyebilecektir." (Taner, s; 57; Veli Özer Özbek, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, İlker Tepe, Ceza Muhakemesi Hukuku, 9. Baskı, ..., 2017, s; 856.). “Temyiz kanun yolunda temyiz mahkemesi, sözlülük, yüz yüzelik ve doğrudan doğruyalık ilkelerini uygulayarak geçmişte olan bir olayın nasıl meydana geldiğini ortaya çıkaran olay hâkiminin tespitleriyle bağlıdır. Bununla birlikte olay mahkemesinin tespitleri belirsiz, eksik, çelişkili, mantık veya deneyim kurallarıyla çatışıyorsa olay mahkemesinin tespitleriyle bağlılık ortadan kalkar. Yargıtayın, bölge adliye mahkemesi incelemesinden geçmiş bir kararla ilgili yapacağı denetimin, verilen kararın hukuksal yönüyle sınırlı olması hâli, Yargıtayca hiçbir zaman maddi olay denetimi yapılamayacağı anlamına gelmez. İlk derece veya bölge adliye mahkemelerinin kararlarında bilimin yerleşmiş ilkelerine, genel yaşam deneyimlerine, mantık kurallarına aykırılıklar varsa, ulaşılan sonuç ve gerekçe arasında birbiriyle açıkça çelişen tespitler bulunuyorsa, maddi olay açık, kesin ve tam olarak belirlenememiş ise ve bu nedenlerle kararın hukuksal yönden denetimine olanak yoksa Yargıtay maddi olay denetimi yapabilir.” (Erdem, Kavlak, s; 1424; 1460.). “Bir olayı tespit ederken ilk derece mahkemesi hâkimi delilleri serbestçe takdir eder. Ancak bu tespitin eksiksiz olması ve hâkimin kanaatinin objektif dayanaklarının hükümden anlaşılması gerekir. Bu nedenle maddi olaya ilişkin denetim, maddi vakıanın sübutuna ilişkin kanaatin yeterli delile dayanarak ve mantık kurallarına uygun bir şekilde oluşturulup oluşturulmadığı açısından yapılmaktadır." (Centel, Zafer, s; 840.).

Şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.

Görüldüğü gibi doktrinde çoğunlukta olan bu anlayışa göre, Türk Ceza Muhakemesine istinaf kanun yolunun getirilmiş olması, temyiz mahkemesinin önceden olduğu gibi somut temyiz denetiminin elverdiği ölçüde maddi soruna girmesine engel oluşturmayacak, temyiz kanun yolunda somut dava üzerinden içtihatlarla birliği sağlayacak olan Yargıtay, ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinin, sözlülük, doğrudan doğruyalık ve yüz yüzelik ilkeleri uyarınca elde edilen delilleri vicdani kanaatleri ile serbestçe takdir etme yetkilerini de dikkate alarak bu delillerle varılan sonucun hukuk kurallarına, akla, mantığa, genel hayat tecrübelerine ve bilimsel görüşlere uygun olup olmadığının tespiti bakımından somut dosya üzerinden görebileceği ve inceleyebileceği maddi sorunla ilgili vaka değerlendirmelerindeki hukuka aykırılıklar üzerinden bozma kararı verebilecektir.

Temyiz kanun yolunan başvuranın, hükmün hangi noktalardan incelenmesini istediğini bildirmesi, diğer bir anlatımla hükmün hangi noktalardan hukuka aykırı olduğunu göstermesi zorunluluğu ile Yargıtayın temyiz başvurusunda belirtilen hususlar ile sınırlı olarak inceleme yapmasına ilişkin hükümler "temyiz incelemesinin sınırlandırılması/temyiz incelemesinin kapsamının belirlenmesi" amacına yöneliktir.

5271 sayılı CMK'nın 294 ve 301. maddelerinde yer alan hükümler uyarınca, ileri sürülen nedenlerle sınırlı olarak yapılacak inceleme sırasında temyizin kapsamının tespiti bakımından önem arz eden husus, kanun koyucunun "muhakeme hukukuna aykırılık" iddiası ve bunu belirten olayların temyiz nedeni olarak açıkça ileri sürülmesini aramasına karşın, "maddi hukuka aykırılık" iddiası yönünden böyle bir düzenlemeye yer vermemiş olmasıdır. Kanun koyucu, temyiz başvurusunda muhakeme hukukuna aykırılıkların ileri sürüldüğü durumlarda temyiz sebebinin somutlaştırılmasının zorunlu olduğunu düzenlemesine rağmen, bunun dışında kalan maddi hukuka aykırılıkların ileri sürüldüğü durumlar için temyiz nedeninin somutlaştırılmasına ilişkin herhangi bir yasal zorunluluk getirmemiştir. Bu nedenle hukuka aykırı olduğu savıyla hükmün bozulmasını isteme muhakeme hukukuna aykırılık yönünde bir temyiz nedeni olarak anlaşılamaz. Fakat maddi hukuka aykırılıkla ilgili olarak temyiz sebebinin somutlaştırılması zorunluluğu bulunmadığından, hukuka veya yasaya aykırı olduğu savıyla hükmün bozulmasını istemek, maddi hukuka aykırılık yönünden temyiz nedeni olarak yeterli kabul edilmelidir.

Temyiz incelemesinin kapsamının belirlenebilir olmasının yeterli görülmesi ve bu konunun önemi karşısında, temyiz başvurusunda hükmün neden dolayı bozulmasının istenildiğinin gösterilip gösterilmediğinin tespiti, temyiz başvurusunun sebep gösterilmemesi nedeniyle ret edilip edilmeyeceği ve yapılacak olan temyiz incelemesinin kapsamı bakımından önem arz etmektedir. Örneğin; "Hükmü temyiz ediyorum", "Resen dikkate alınacak nedenlerle temyiz ediyorum", "Hükmün bozulmasını istiyorum" şeklindeki ibarelere yer vermesine rağmen incelemenin kapsamını (maddi hukuka veya muhakeme hukukuna aykırılık) göstermeyen dilekçelerdeki temyiz isteminin, herhangi bir temyiz sebebi içermemesi nedeniyle tıpkı başvurunun süresi içinde yapılmaması, hükmün temyiz edilemez olması ya da temyiz edenin buna hakkının bulunmaması hâllerinde olduğu gibi usulüne uygun açılmış bir temyiz davası bulunmadığından 5271 sayılı CMK'nın 298. maddesi uyarınca reddine karar verilecektir.

Temyiz iradesinin varlığını gösteren ancak yapılacak temyiz incelemesinin kapsamına ilişkin herhangi bir neden belirtmeyen dilekçelerin hukuki sonuçları ise davanın üst mahkemeye aktarılması, hükmün kesinleşmesinin engellenmesi ve aleyhe başvuru bulunmadığı hâllerde cezanın ağırlaştırılması yasağından yararlanmanın ötesine geçemeyecek, bu durum temyiz isteminin reddi sonucunu değiştirmeyecektir.

Buna karşın temyiz dilekçesinde, temyiz incelemesinin kapsamını gösteren "Hüküm kanuna ve usule aykırıdır", "Karar yasaya aykırıdır" gibi ibarelere yer verilmiş olması durumunda sadece maddi hukuka aykırılığa ilişkin bir temyiz nedeninin gösterildiği kabul edilecek ve belirtilen kapsam doğrultusunda temyiz incelemesi yapılacaktır.

Temyiz başvurusunda yer verilen ibarelerin bir temyiz nedeni kabul edilip edilmeyeceği bir yorum meselesidir. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca temel hak ve hürriyetlerin kanunla sınırlanmaları mümkün ise de kanunlarla getirilen düzenlemelerin bir temel hak ve özgürlük olan mahkemeye erişim hakkını daraltıcı şekilde yorumlanamayacağı, kanuni düzenlemeler yorumlanırken Anayasa ve uluslararası sözleşmeler gibi üst normların da gözetilmesi gerektiği gözden kaçırılmamalıdır. Aksinin kabulü, Anayasamızın temel hak ve hürriyetler arasında yer verdiği "Hak arama hürriyeti" başlıklı 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkı ile AİHS'in 6. maddesinde yer bulan adil yargılanma hakkının ihlaline yol açabilecektir. Ayrıca, kamu düzenine ilişkin olması ve ceza muhakemesine hâkim olan resen araştırma ilkesi uyarınca istisnaları dar yorumlayıp temel hak ve özgürlükleri yorum yoluyla daraltmamak sistematik ve amaçsal yorum tarzına da uygundur.

Bu kapsamda muhakeme hukukuna aykırılık iddiasına dayanan temyiz taleplerinde hiç uygulanmayan, eksik veya yanlış uygulanan usul kuralları ile buna dayanan maddi olgular ileri sürülecek, Yargıtay da hem muhakeme normunun doğru uygulanıp uygulanmadığını hem de ilk derece veya bölge adliye mahkemelerince muhakeme normunun uygulandığı olayın doğru tespit edilip edilmediğini denetleyecektir. Temyiz dilekçesinde bir temyiz nedeninin var olmasına rağmen muhakeme hukukuna aykırılık iddiasının temyiz sebebi olarak gösterilmemesi ya da gösterilmekle birlikte hükme etki edecek nitelikte olmadığının anlaşılması durumunda usul hükümlerine uygunluk bakımından sadece 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesi kapsamında hukuka kesin aykırılık hâlleriyle sınırlı bir temyiz incelemesi yapılacak, inceleme sırasında tespit edilen ancak hükmü etkilemeyen muhakeme hukukuna aykırılıklar Yargıtay tarafından bozma nedeni yapılmayarak kararda bu aykırılıklara işaret edilmekle yetinilecektir.

Temyiz nedeninin, maddi hukuka aykırılık iddiasına dayanması hâlinde ise maddi hukuka aykırılık nedeniyle hükmün temyiz edilmesi yeterli olup cezaî yaptırımların kişiler üzerindeki telafisi mümkün olmayan ağır sonuçları da gözetilerek somut olayda adaleti gerçekleştirme ve doğru bir hüküm oluşturma ile yükümlü olan Yargıtayca dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılıklar tespit edilip temyiz edenin sıfatı da dikkate alınmak suretiyle bozma nedeni yapılması gerekecektir.

Öğretide de temyiz sebeplerinin muhakeme hukukuna ve maddi hukuka ilişkin olarak ileri sürülmesi bakımından; “Maddi hukuk normlarına ilişkin temyiz başvurularında sebep gösterilmesi zorunluluğunun Yargıtay incelemesinde önemli bir sınırlama içermediği, muhakeme hukukuna aykırılık nedeniyle hüküm temyiz ediliyorsa hükmü temyiz edenin, bu aykırılığa temel oluşturan maddi olguları göstermek zorunda iken maddi hukuka aykırılıkta, maddi hukuka aykırılıktan dolayı hükmün temyiz edildiğinin belirtilmesinin yeterli olduğu, Yargıtayın maddi hukuk normlarının tümünü göz önünde tutup inceleme yapması gerektiği” (Serap Keskin Kiziroğlu, Türk Ceza Muhakemesi Hukukunda Temyiz Yasa Yoluna İlişkin Değişikliklere Bakış, Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Kasım-Aralık, 2017, s; 182 vd.), "5271 sayılı CMK'nın 288. maddesi uyarınca temyiz sebebi olarak belirtilenler dışında kalan muhakeme hukukuna ilişkin diğer hukuka aykırılıklar bakımından Yargıtayın karar vermesine olanak bulunmadığı, buna karşılık, kararın hukuka aykırı olduğu ve bozulması gerektiği yönünde bir irade ortaya konulduğu sürece incelemenin maddi hukuka ilişkin tüm hukuka aykırılıklar yönünden yapılabileceği, bu bağlamda, Yargıtayın olayda meşru savunma koşullarının gerçekleştiği gerekçesiyle yapılan bir temyiz istemi karşısında bu istemi yerinde bulmasa bile haksız tahrikin koşullarının gerçekleştiği ve bu nedenle de cezanın indirilmesi gerektiği gerekçesiyle kararı bozabileceği” (Mustafa Ruhan Erdem, Cihan Kavlak, Ceza Muhakemesinde Temyiz İncelemesinin Kapsamı ve Sınırları, Yargıtay Dergisi, Ekim, 2018, Sayı; 4, s; 1434; 1472.), "Muhakeme hukukuna ilişkin aykırılıklardan farklı olarak, maddi hukuka ilişkin denetimin, hükmün tüm yönleriyle incelenmesini gerektirdiği, maddi hukukun yanlış uygulandığına ilişkin genel bir ifade içeren temyiz dilekçesinde açıkça ileri sürülmemiş olsa dahi, dosyaya yansıyan delillere göre suçun unsurlarının oluşmaması, sanığın suçu işlediğinin sabit olmaması, suçun vasfının yanlış belirlenmesi, suçun nitelikli hâllerinde yapılan hata sonucu cezanın yanlış belirlenmesi veya teşebbüs, iştirak, içtima, haksız tahrik ve şahsi cezasızlık sebepleri gibi maddi hukuka ilişkin hükümlerin yanlış uygulanması sonucu sanığın ceza alması veya almaması ya da hak ettiğinden az veya çok ceza alması durumlarında Yargıtayın bu hukuka aykırılığı bozma nedeni yapabileceği" (Ekrem Çetintürk, Ceza Muhakemesinde Temyiz Kanun Yolunda Maddi (Fiili) Sorunun İncelenmesi, Terazi Hukuk Dergisi, Mart 2019, s; 466-489) şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.

Öte yandan, 5271 sayılı CMK'nın 302. maddesi uyarınca hüküm, temyiz dilekçesinde gösterilen sebeplerle bozulduğunda dilekçede açıklanmış olmasa bile saptanan ve hükme etki edecek nitelikte bulunan diğer maddi hukuka aykırılıklar da bozma nedeni olarak ayrı ayrı gösterilecek; hükme etki edecek nitelikte bulunmayan hukuka aykırılıkların ise hükmün bozulmasında neden dikkate alınmadıkları açıklanmak suretiyle belirtilmesiyle yetinilecektir. Bu kapsamda, temyiz dilekçesinde maddi hukuka aykırılık iddiasının ileri sürüldüğü hâllerde, Yargıtayın ilgili Ceza Dairesi tarafından hüküm, dilekçede gösterilen maddi hukuka aykırılık nedeniyle bozulduğunda dilekçede açıklanmış olmasa bile temyiz incelemesi sırasında saptanacak olan tüm maddi hukuka aykırılıklar temyiz edenin sıfatı da dikkate alınmak suretiyle bozma nedeni olarak ayrı ayrı gösterilecektir. Temyiz dilekçesinde muhakeme hukukuna aykırılık iddiasının ileri sürüldüğü hâllerde ise temyiz nedeni olarak gösterilen muhakeme hukukuna aykırılığın hükme etki edecek nitelikte bulunması durumunda, hüküm bu nedenle ve varsa mutlak hukuka aykırılıklar nedeniyle bozulacak; temyiz nedeni olarak gösterilen muhakeme hukukuna aykırılığın hükme etki edecek nitelikte bulunmaması ya da temyiz nedeni olarak ileri sürülmemekle birlikte inceleme sırasında saptanan ve mutlak hukuka aykırılıklar dışında kalan muhakeme kurallarına aykırılık bulunması durumunda ise bu hususun bozma nedeni yapılmayarak ilamda gösterilmesiyle yetinilecek, varsa inceleme sırasında tespit edilen veya dilekçede gösterilen 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesinde yazılı hukuka kesin aykırılıklar nedeniyle kararın bozulması yoluna gidilecektir. Diğer taraftan, bozmaya neden olan maddi veya usul hukukuna aykırılık hükmün dayandırıldığı işlemlerden kaynaklanmışsa aynı zamanda bu işlemler de bozulacaktır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Katılan vekili tarafından ... Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesine sunulan 25.02.2019 havale tarihli temyiz dilekçesinin “Konu” bölümünde; “... Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesinin 18.02.2019 gün 2019/25 E. dosyasında verilen kararının temyiz incelemesine yönelik süre tutum istemimizi içerir dilekçemizdir”, “Açıklamalar” bölümünde ise; “1- Mahkemenizin yukarıda belirtilen esasında kayıtlı bulunan dosyanın 18.02.2019 tarihinde yapılan son duruşmasında, üzerine atılı bulunan suçtan dolayı sanığın mahkûmiyetine karar verilmiştir. 2- Sayın mahkemenizin yukarıda numarası yazılı kararının eksik inceleme sonucu alındığı, dolayısıyla usul ve yasaya aykırı olduğu kanaatindeyiz. 3- Usul gereği, temyiz yoluna başvurma süresinin hükmün açıklanmasıyla başlaması nedeniyle işbu süre tutum dilekçesini mahkemenize sunmak zorunluluğu doğmuştur. Gerekçeli kararın tarafımıza tebliğini müteakip hazırlayacağımız ayrıntılı temyiz dilekçemizi bilahare sunacağız.” hususlarına yer verildiği dosya kapsamında;
“…Mahkemenizin yukarıda numarası yazılı kararının eksik inceleme sonucu alındığı, dolayısıyla usul ve yasaya aykırı olduğu” şeklindeki ibarenin CMK'nın 294 ve 301. maddelerinde yer alan hükümler de gözetildiğinde, "maddi hukuka aykırılık" iddiasının varlığı bakımından bir temyiz nedeni bulunduğunun kabulü için yeterli olduğu, bu nedenle katılan vekilinin temyiz dilekçesinde bir temyiz nedeninin bulunduğu kabul edilmelidir.

2- Sanık hakkında TCK’nın 29/1. maddesi uyarınca haksız tahrik nedeniyle yapılan indirim oranının isabetli olup olmadığı:

İncelenen dosya kapsamından;

Adli Tıp Kurumu ... Grup Başkanlığının 25.11.2016 tarihli ve 2016/648/88/88 sayılı otopsi raporuna göre; cesedin dış muayenesinde; sağ diz iç yanda 10 santimetre sıyrık; her iki dirsek iç yüz, femoral bölge, el dorsallerinde iğne pikür izleri; göğüste solda tüp torakostomi materyali; bu materyal çıkartıldığında 1,5 x 0,8 santimetre genişliğinde yara olduğu,

1- İki meme arasında göğüs orta hatta sternum alt uç üstünde 3. kot hizasında bir ucu dar bir ucu geniş 2 x 0,8 santimetre kesici delici alet yarası olduğu, bu yaranın 3. kotu keserek sonlandığı, göğüs boşluğuna girmediği,

2- Batın sağ üst kadranda orta hatta 5 santimetre uzaklıkta göbek deliğinden yaklaşık 15 santimetre üstte, bir ucu dar bir ucu geniş 1 x 0,6 santimetre kesici delici alet yarası olduğu, bu yaranın cilt – cilt altı yağ dokusu ile sınırlı olduğu, batına nafiz olmadığı,

3- Göğüs ön aksiller hat hizasında bir ucu dar bir ucu geniş 1 x 0,6 santimetre kesici delici alet yarası olduğu, bu yaranın cilt – cilt altı kas dokuya penetre olduğu, göğüs boşluğuna girmediği,

4- Sol kulak arasında kulağa yaklaşık 7 santimetre uzaklığında bir ucu dar bir ucu geniş 1,5 x 1 santimetre kesici delici alet yarası olduğu, boyunda damar yapılara doğru ilerlediği,

5- Sol omuz üstünde 2 x 0,3 santimetre büyüklüğünde bir ucu dar cilt – cilt altı kas dokusu seyirli kesici delici alet yarasının görüldüğü,

Kanda alkol (etanol, metanol) bulunmadığı, sistematikteki maddeler arandığında "Piroxicam" bulunduğu, idrarda, safrada, mide muhtevasında ve iç organlarda sistematikte aranan maddelerin bulunmadığı, kişinin vücudunda 5 (beş) adet kesici delici alet yarası tespit edilmiş olup haricen 4 (dört) No.lu olarak tarif edilen kesici delici alet yarasının tek başına ölüm meydana getirir nitelikte olduğu; 1, 2, 3 ve 5 No.larda tarif edilen 4 (dört) adet kesici delici alet yarasının öldürücü nitelikte olmadığı, kesici delici alet yarası kenar ve açı özelliklerine göre yaraları oluşturan alet/aletlerin bir kenarının keskin bir kenarının kesmez nitelikte olduğu, kişinin ölümünün kesici delici alet yaralanmasına bağlı büyük damar yaralanmasından gelişen iç ve dış kanama sonucu meydana gelmiş olduğu,
... Kriminal Polis Laboratuvarınca düzenlenen 26.04.2016 tarihli rapora göre; Sanığa ait ... plakalı servis aracı içerisinden alınan kan örnekleri ile sanıktan alınan kan örneklerinin uyumlu olduğu,

Anlaşılmaktadır.

Katılan ... yargılama evresinde: “Benim bu olayla ilgili görgüye dayalı bir bilgim yoktur. Vefat eden benim eşim olur. Sanığı tanımam. Şikâyetçiyim ve davaya katılmak istiyorum. Görgü tanıklığım yok, adalete sonsuz güveniyorum. Eşimi kaybettim, çocuklarım babasız kaldı.”,

Tanık ... soruşturma evresinde; “Ben ... Anadolu Lisesinde okumaktayım, olay tarihinde ...'in kullanmış olduğu servis ile eve gidiyordum, ben sadece arabanın önümüzde durduğunu gördüm, daha sonra servis şoförümüz olan ... Abi servisten indi, karşıdan da diğer adam geliyordu, bağrışmaya başladılar ancak serviste olduğumuzdan dolayı sesleri duyamadık, birbirlerine yumruk attılar, daha sonra ... Abi belindeki bıçağı çıkardı, ben nasıl salladığını bilemiyorum ancak adama doğru bıçağı sallamaya başladı, bu arada karşılıklı duruyorlardı, daha sonra ‘Kentpark’ın karşı tarafına doğru geçtiler, sonra adamın boynundan kan aktığını gördüm, adam boynunu tutuyordu, ... Abi servise bindi ve ‘Siz inin çocuklar!’ dedi, biz servisten indik, ben korkudan o an elimi yüzümü kapatmıştım, daha sonra eve gittim.”,

Yargılama evresinde ise; “Beyaz bir araç servisin önünde durdu, servis de durmak zorunda kaldı. Önce öndeki aracın sürücüsü aracından indi, daha sonra bizim şoför de indi, kavga etmeye başladılar. Karşıdaki aracın şoförü gelince bizim aracın şoförü indi. Birbirlerinin yakalarını tuttular, maktul bizim servis şoförüne kafa attı. Servis şoförü de karşılık verdi yumruk attı. Uzaklaşmış da olabilir. Olayın üzerinden zaman geçti, zaten ben o zaman da çok korkmuştum şoka girmişim. Sonra belinden bıçak çıkarttı, bıçağı adama doğru salladı. Bir kaç kez bıçağı salladı. Maktulün (boynunu göstererek) buralarına doğru bir yere sallamıştı. Oralardan kan geliyordu. Bıçağı sallarken maktul ile sanık karşılıklı olarak duruyorlardı. Bıçağı salladı, boynuna denk geldi ve kan akmaya başladı. Bıçağın başka yere geldiğini görmedim, kanı görünce elimi yüzüme kapattım. Ben olay esnasında servisin içerisindeydim. Sesleri geliyordu fakat tam seçilmiyorlardı. Ben arka koltuktaydım, onlar aracın ön kısmındaydı. Ölen kişi beyaz ve yapılı biriydi. Bizim servis şoförüyle boyu eşit gibiydi.”,

Tanık ... soruşturma evresinde; “Ben ... Anadolu Lisesi 9. sınıf öğrencisiyim. Bu yıl okula yeni başladım. Beyaz renkli ‘Volkswagen’ marka beyaz servis aracıyla okuldan eve sürekli gidip gelmekteydim. Olay günü okuldan çıktık. Daha sonra servise bindik. Olayın olduğu gün servisle ‘Kentpark’ın oraya geldik, biz servisin içinde bulunduğumuz sırada ‘Toyota’ marka aracın yanımızdan geçerken görmedim. Daha sonra ‘Toyota’ marka araç bizim aracın önünde yavaşlamaya başladı ve bir müddet sonra durdu. Bunun üzerine servis de yavaşladı ve ‘Toyota’ marka aracın arkasında yolun sağında durdu. Her iki kişi de araçtan indi ve karşılıklı olarak tartıştılar. Biz içeride bu esnada müzik dinliyorduk. Herhangi bir şekilde küfür veya hakaret tarzı bir şey duymadım. Yanımda bulunan ‘...’ isimli arkadaşım ‘Aşağı inip ayıralım.’ dedi. Biz arabadan aşağıya indik. Araçtan indiğimizde şahıs bıçaklanmıştı. Servis şoförünün bıçağı iki kez salladığını gördüm. Hatırladığım kadarıyla ilkinde göğsüne doğru, ikincisinde ise boynuna salladı ve boynuna değdi. Ölen şahsın boğazından kan fışkırdı. Servis şoförü bıçağı belinden ilk çıkardığında ölen şahıs ‘Dur dur dur!’ şeklinde bağırıyordu. Daha sonra bıçağı sapladı ve servise binerek kaçtı. Ölen şahıs servis şoförüne arkasından küfür etti. Koktuğumuz için olay yerinden ayrılarak evimize gittik.”,

Yargılama evresinde ise; “Okuldan çıkıp servis aracı ile eve doğru giderken, ‘Toyota’ marka bir araç önümüze doğru aracını kırdı ve durdu. Önümüze duran araçtan bir şahıs indi, bizim servis aracından şoför kendisi indi. Maktul sanığa kafa attı. Sanık ile maktul otobüsün arkasına doğru geçtiler. Ben serviste en önde oturuyordum. Herhangi bir hakaret duymadım. Camlar kapalıydı. Servisin arka tarafa geçtikten sonra sanık bıçak çekmiş, ben bıçak çektiğini görmedim. Biz ayırmak için araçtan indik, sonra ikisinin bulunduğu yeri görecek şekilde ilerledik. Sanığın elinde bıçak olduğunu görmedim. Sanığın elinde bıçak vardı. Bıçağı maktule ... salladı. İki defa salladığını gördüm. Sonra arkadaşlarla korkup uzaklaştık. Bıçağı bir kere göğsüne doğru bir kere de boynuna doğru salladı. Maktulün boynundan kan fışkırdı.”,

Tanık ... soruşturma evresinde; “Ben ... Anadolu Lisesinde okumaktayım, olay tarihinde ...'in kullanmış olduğu servis ile eve gidiyordum, ışıklardan sonra bizim servis şoförü ... Abi’nin ölen şahsın arabasına yol vermediğini gördüm ancak herhangi bir korna sesi duymadım, ben bunu camdan baktığım esnada gördüm, adam geçmeye çalışıyordu ancak servis şoförümüz yol vermiyordu, aslında ben olayın olduğu yerden biraz daha sonra inecektim ancak daha öncesinde durdu ve kapıyı açtı, bizim servisin önünde araba vardı, daha sonra servis şoförü ... Abi araçtan indi, diğer şoför de aşağıya indi, iki arabanın ortasında buluştular, ben daha sonra eve doğru gidiyordum, bağırmalar üzerine arkamı dönüp baktım, bizim servis şoförümüz ...'ın ‘Sonunda pişman olacağın şeyler yapma!’ diyerek bağırdığını duydum, diğer adamın ne dediğini duymadım, ben bıçaklama olayını görmedim çünkü ben eve çıkmıştım, daha sonra evin penceresinden baktığımda servisin gittiğini, adamın da yerde can çekiştiğini gördüm.”,

Yargılama evresinde ise; “İsmini bana okumuş olduğunuz ...'i tanırım. ... benim servisçimdi. İsmi bana sorulan maktulü tanımam. ... yaklaşık beş aydır servis şoförlüğümüzü yapmaktadır. Hep olayın gerçekleştiği güzergâhtan gelip geçerdik. Olay günü serviste kimlerin olduğunu tam hatırlamıyorum, kız olarak iki kişi vardı, erkekleri hatırlamıyorum. Servisin ikili koltuktaki pencere tarafında arkadaşım vardı. Biz üçüncü sıradaki ikili koltuktaydık. Yanımdaki arkadaşım Meryem'di. Servis şoförü genelde sinirliydi. Servisin içerisinde konuşup söyleniyordu. Bunu bu olaydan önceki tarihlerde yapıyordu. Olay günü okuldan çıktık servise bindik ‘Saraykent’e geldik. ‘Saraykent’te ‘Kırmızı - Beyaz'ın orada ışıklardan sonra ben fark ettim, arkadaki araba geçmeye çalışıyordu. ... Abi aynadan baktı onu fark ettim, yol vermiyordu onu gördüm. Arkadaki araba selektör ya da korna tarzı bir hareket yapmadı. Sonra bizim eve yaklaştık, beni normal indirdiği yerden biraz daha geride indirdi. Niye indirdiğini anlamadım. Bana kapıyı açtı, niye indirdiğini anlamadım. Sonra baktığımda arkadaki araba da önüne kırmıştı. Sonra ... Abi de inmişti. Ben inip eve giderken araca dönüp baktığımda, arkadaki arabanın bizim servis aracının önüne doğru durmuş olduğunu gördüm. Öndeki araç servis aracının yolunu kapatmıştı. Yol sol taraftan açıktı, servis sağ tarafta duruyordu diğer araç da orada duruyordu. Sol taraftan trafiğe açıktı. Arkadaki araç servis aracının trafikteki seyrini engeller şekilde yolu tamamen kapatmamıştı. Ben sonra binanın bahçe kapısına doğru gidiyordum, orada bir ses duydum. Ölen kişiyi anlamadım ama ... Abi ‘Sonunda pişman olacağın şeyler yapma!’ diyordu sanırım. Bahçe kapısından girerken arkamı dönüp baktığımda hem sanığın hem ölen şahsın birbirlerine vurmaya çalıştıklarını gördüm. Sonra eve girdim, oyalandım biraz. Ben ayrıldılar diye sanmıştım. Sonra pencereden baktığımda ölen kişinin orada kanlar içerisinde yattığını gördüm. Kavgadan önce her ikisi de aynı anda araçtan inmiş gibilerdi. ... Abi servisin kapısını açtığı için o sonra da inmiş olabilir. Sonra iki şahıs arabaların ortasında buluştular. Şahsın bıçakladığını görmedim sadece pencereden baktığımda, servis gitmişti zaten, ölen kişiyi gördüm, kanlar içinde yatıyordu. İlk olarak kimin kime vurduğunu görmedim ama birbirlerinin kollarını tutuyorlardı. Sanığın üzerinde daha önce bıçak görmedim.”,

Tanık ... soruşturma evresinde; “Ben hâlen 112'de acil tıp teknisyeni olarak görev yapmaktayım. Ben olay tarihinde ... İlçe Merkezi Yunus Emre Mahallesinde bulunan ikametimde bulunuyordum. Komşum olan Serap Çelik yanlış hatırlamıyorsam saat 14.50 sıralarında cep telefonundan beni aradı ve ‘Kentpark’ın orada bir olay olduğunu, acil olarak ambulans göndermemi istedi. Ben de ambulansta görevli arkadaşlarımı aradım ve olay yerini tarif ederek acil ambulans gönderilmesini istedim. Daha sonra da evden çıkarak kendime ait araç ile olay yerine gittim. Olay yerine gittiğimde yerde yatan boynundan yaralı bir şahsın olduğunu gördüm. Kalp atışlarını kontrol ettiğimde zayıf atıyordu. Kendim kalp masajı yaptım. Bu sırada 112 ekipleri geldi ve şahsa müdahalede bulundular.”,

Yargılama evresinde ise; “Olay günü evde oturuyordum, komşumuz Serap Çelik aradı, ağlıyordu. ‘Kentpark’ın önünde olduğunu söyledi. ‘Ambulansı aradım, göndermediler!’ dedi. Ben de arkadaşları aradım, olay yerine bir ambulans göndermelerini söyledim. ‘Bir araç var o da vakaya gitti.’ dediler, ben de kendi aracım ile olay yerine gittim. Ben gittiğimde maktule kalp masajı yaptım. Nabzı yoktu. Olay yeri çok kalabalıktı, sadece boynundaki kesiyi gördüm.”,

Tanık Serap Çelik soruşturma evresinde; “Ben hâlen Yunus Emre Mahallesinde ikamet etmekteyim. Suç tarihinde ikametime yakın olan ‘Kentpark’ isimli alışveriş merkezine saat 14.00'da gittim. Saat 14.20 sıralarında alışverişimi tamamlayarak marketten ayrıldım. Marketin karşısında bulunan fırına girdim ve ekmek aldım. Fırından ayrılarak olay yerinin biraz ilerisinde bulunan eczaneye doğru gittiğim sırada yaklaşık 50 metre arkamdan bir fren sesi ve arkasından da bağrışma sesleri duydum. Ancak mesafenin uzak olmasından dolayı kimin kime ne dediği hakkında net bir bilgim yoktur. Bağrışma seslerini duyunca geri döndüm ve olay yerine doğru koşmaya başladım. Ben olay yerine doğru koşar adımlar ile gittiğim esnada beyaz renkli servis aracına beyaz gömlekli elinde bir şey sallamış gibi olan şahıs bindi, o sırada servisten bir kaç tane öğrenci indi. Servis şoförü biraz geri manevra yaptı ve daha sonra hızlı bir şekilde ‘Şeker Fabrikası’ istikametindeki yoldan hareket etti. Ben servis şoförünün bu şekilde hızlı hareket etmesinden dolayı korktum ve ‘Plakasını alın, tutun göndermeyin!’ şeklinde bağırdım. Bu şekilde bağırmamın sebebi bu aracın başkasına çarpmış olabileceğini düşünmemdir. Olay yerine gittiğimde bir şahsın boynunu eli ile tuttuğunu ve bu şahsın boynundan kan aktığını gördüm. Bu durumu görünce 112 ve 155'i aradım. Bir müddet bekledim ancak 112 ve 155 ekipleri gelmeyince aynı apartmandan komşum olan ve 112 acil servisinde görevli olarak çalışan ‘...’ isimli komşumu aradım ve olay yerine gelmesini söyledim. Bu arada yaklaşık olarak 7 - 8 dakika geçmişti. Bu süre zarfında yanlış hatırlamıyorsam başımdaki bere ile şahsın boynundaki kanayan yere müdahale etmek istedim ancak şahsın uzun boylu olmasından dolayı müdahale edemedim. Şahıs kendi elleri ile boynunu bir müddet tuttu. Ben çevrede toplanan kişilere şahsı hastaneye götürmelerini söyledim. Ancak çevredeki vatandaşlar yanlış müdahale yapmaktan korktukları için şahsı hastaneye götürmediler. Bir müddet sonra ... olay yerine geldi. Sonra şahsa kalp masajı yapmaya çalıştı. Bu sırada da ambulans geldi. Şahısların birbirlerine tehdit veya hakaretlerde bulunduklarına ve olaydan önce birbirlerini darp ettiklerine ilişkin herhangi bir bilgim ve görgüm yoktur.”,

Yargılama evresinde ise; “O gün misafirim geleceği için ‘Kentpark'a alışverişe gittim. Yanlış hatırlamıyorsam saat 15.00 gibiydi. Okula doğru dönen yola girdim. 30-40 metre sonra bir fren sesi duydum. Sesi duyduktan bir dakika sonra bağırtılar duyduğumdan döndüm. Ben oraya gidene kadar elini sallayan birini gördüm. Uzaktan gördüğüm için huzurdaki sanık mıydı bilemiyorum fakat gömleği beyaz renkteydi. Öğrenci servisinin önünde araba vardı. Servisçi araca binip geriye gelerek taksinin yanından geçti. Taksi servisin önünde durmuştu. Ben geldiğimde sadece yaralı adamı gördüm. Müdahale etmek istedim. Ben geldiğimde yaralı kişi oradaydı. Servis orada değildi. Ben uzaktan gördüm sadece, yaralıya müdahale etmek istedim. Uzun boyluydu, beremi çıkartıp boğazına doğru basmaya çalıştım. Aşağıya doğru (sol tarafındaki göğüs ve karna doğru bölgeyi işaret ederek) bir kanaması daha vardı. Ambulans hemşiresi arkadaşım vardı, onu aradım ‘Çabuk gel!’ diye, hatta arabaya bindirip götürmeye çalıştım, oradakilere bağırdım, ‘Ambulans gelmiyor, gelin götürelim!’ dedim. Maktul araca binip kendisi gitmek istedi fakat araca gidemedi. Taksi servisin önündeydi. Duyduğum kadarıyla sözlü sataşma olmuş, servisçiyi takip edip durdurmuşlar, dövmeye çalışmışlar, bunları olay yerinde sağdan soldan duydum.”,

Tanık ... soruşturma evresinde; “Olayın olduğu yerin hemen çaprazında benim ‘...’ isimli perde dükkânım bulunmaktadır. Yine bu dükkânın hemen yanında atölyem bulunmaktadır. Ben olayın olduğu sırada atölyenin giriş kapısındaydım. Benim bulunduğum yer olay yerini doğrudan görmüyordu çünkü biraz çıkıntılı yerdir. Olay anında herhangi bir ses duymadım. Müşteriler ile sohbet ediyordum. O anda ismini hatırlamadığım ve konuştuğum kadın müşteri arkasını döndü ve kaza olduğunu söyledi. Biz de bunun üzerine olayın olduğu yere doğru gittik. Olayın olduğu yerde kalabalık vardı. Kalabalıktan birisi ‘Vurdu gidiyor!’ deyince ölen şahsın arabasının arkasındaki araç geriye manevra yapıp aracı kurtardıktan sonra tekrar ‘Şeker Fabrikası’ istikametine doğru düz bir şekilde hareket etti. Aracın plakası ‘...’ idi. Ben plakayı tespit ettikten sonra olayın olduğu kalabalığın içerisine girdim. Ölen şahsı ayakta gördüm. Eli boynundaydı ve ‘Beni kurtarın!’ dedi. Yaklaşık 5 - 6 dakika ayakta gezdi. Daha sonra oturdu. Çevreden şahıslar ölen şahsın boynuna bez ile tampon yaptılar. Hastaneye götürüp götürmemek konusunda yanlış bir şey yapmaktan korktuğumuzdan dolayı kararsız kaldık. Ölen şahıs sadece ‘Beni kurtarın!’ şeklinde sözler söylüyordu. Ben olayın nasıl gerçekleştiğini görmedim.”,
Yargılama evresinde ise; “Benim iş yerim olay yerine çok yakındır. ‘...’ isimli iş yerim vardır. Olay yerini görür ancak ben olay zamanında atölye kısmındaydım. Atölyede çalışırken dükkândaki müşterinin biri aha kaza oldu dedi bunun üzerine çıktık. Arka arkaya araçlar vardı. Biri ‘Toyota’ krem rengindeydi. Arkasında servis aracı vardı. Servis aracı geri doğru gelerek aracın yönünde hareket etti. Kaza olduğu düşüncesiyle plakaya odaklandım ve plakayı aldım. Aracı süreni dahi görmedim. Olay yerine gittiğimde maktul yaralıydı, boynunu tutuyordu. ‘Beni kurtarın!’ diye feryat ediyordu. Maktul ben gittiğimde ayaktaydı. ‘Beni kurtarın!’ diye seslendiğini duydum. Bir suçlama olur diye hastaneye götürmeye cesaret edemedik, hatta kendi aracının kapısını açtım, ‘Getirin götürelim!’ dedim, olay yerinde maktul yere yığıldı. Ben sadece servis aracının çıkışını gördüm. Maktulde kanama vardı, tekstil mağazam olduğu için içeriden bez getirdim, maktule tampon yapıldı, olay bittikten sonraki servis aracının hareketli hâlini gördüm, plakaya odaklandım. Arabada kaç kişi olduğunu görmedim.”,

Tanık ... soruşturma evresinde; “Ben hâlen ... Anadolu Lisesinde okumaktayım. Suç tarihinde suça karışan ...'in sevk ve idaresinde bulunan servis ile okuldan eve gidip gelmekteydim. Suç tarihinde de saat 14.30'da okuldan çıktım ve servise bindim. Daha sonra ... ‘Kentpark'ın önünde ‘Tuğçe’ isimli öğrenciyi indirdi. O esnada tam hatırlamamakla birlikte başka bir araç da önümüzde durdu ama ben tam olarak görmedim. Çünkü yakınlarda halam vefat ettiği, babam da ameliyat olduğu için dalgındım. Durduktan bir müddet sonra araç şoförü ... geldi ve bana ‘Araçtan in!’ dedi. Ben de araçtan indim. Araçtan indiğimde ölen şahsın boynundan kan akıyordu. Benim bilgim ve görgüm bundan ibarettir. Ancak pencere kenarında bulunan ‘Meryem’ isimli arkadaşım görmüş olabilir. Çünkü gözünü eli ile kapattığını gördüm. Bunun nedeni bıçaklama anında görmesi olabilir. Ayrıca ...’in daha önce de bizi evlerimize bırakırken değişik kişilerle araç geçişi yüzünden tartıştığı olmuştur.”,

Yargılama evresinde ise; “Ben okuldan çıktıktan sonra servis aracına bindim. Eve gidiyordum. Biraz dalgındım. Yavaş yavaş giderken servis durdu. Arkadaşlarım indikten sonra ben de indim. Bana inmemi servis şoförü söyledi, ben de aşağıya indim, Servisçinin yüzünde kan görmedim. Servisin içinde otururken, ölen şahsın bizim servis şoförüne kafa attığını gördüm. Servisin içerisinden herhangi bir küfür, hakaret sözcüğü duymadım. Ben sanığın bıçak çekip çekmediğini görmedim. Maktul ben indiğimde (boynunu göstererek) burasını tutuyordu. Servis aracı normal hızında gidiyordu. Daha önceden kimseyle tartışma yaşamıyordu. Fakat bazen önüne kırdıklarında bağırdığı, sinirlendiği oluyordu. Önde duran aracın, servis aracının önüne kırıp kırmadığını hatırlamıyorum, birden durmuştuk.”,

Tanık ... soruşturma evresinde; “Ben hâlen ... Anadolu Lisesinde okumaktayım. Suç tarihinde suça karışan ...'in sevk ve idaresinde bulunan servis ile okuldan eve gidip gelmekteydim. Suç tarihinde de saat 14.30'da okuldan çıktım ve servise bindim. Ben arkadaşlarım ile serviste arkada oturmaktaydım. Tam hatırlamıyorum ancak araç bir kız arkadaşımızı indirmek için durdu. Olayı gördüğümde bizim servis şoförü ile bir şahıs itişiyorlardı. Şahısların birbirlerine kafa attıklarını görmedim ve araçta müzik açık olduğundan dolayı şahısların birbirlerine yönelik tehdit veya hakaretlerde bulunduğunu duymadım. Servis şoförünün bıçak salladığını görmedim. Çünkü ben servisin en arka kısmında, tarafların tartıştığı yerin tam tersinde oturmaktaydım. Ben ölen şahsı gördüğümde boynundan kan akıyordu. Başka bir şey görmedim. Olay yerinden ayrıldık ve eve gittik.”,

Yargılama evresinde ise; “Servisle evimize gidiyorduk. Ben aracın arkasındaydım. Sonra servis durdu, iki kişi itişmeye başladılar. Servis şoförünün bıçak sallayıp sallamadığını görmedim. Arabadan indiğimizde maktul yaralıydı. Boynu yaralıydı, kanlar akıyordu.”,
Tanık ... soruşturma evresinde; “Ben hâlen ... Anadolu Lisesinde okumaktayım. Suç tarihinde ...'in sevk ve idaresinde bulunan servis ile okuldan eve gidip gelmekteydim. Suç tarihinde de saat 14.30'da okuldan çıktım ve servise bindim. Serviste en arkada oturmaktaydım. Eve doğru seyir hâlinde bulunduğumuz sırada ‘Kentpark'ın önüne geldik. Bu sırada çok hızlı gitmiyorduk. ‘Kentpark'ın orada serviste bulunan bir kız çocuğunu indirecektik. Bu sırada biz durmuştuk. İndirdiğimiz kızın ismi ...'di. O da olayı gördü. O esnada ‘Toyota’ marka araç da servisin önünde durdu. Daha sonra ‘Toyota’ marka araçtaki şahıs ve bizim servis şoförü araçtan indiler. Yaklaşık 30 saniye civarında şiddetli bir şekilde konuştular. En arkada oturmamdan dolayı ben ne konuştuklarını duyamadım. Ancak indiklerinde dikkat ettim. Daha sonra ‘Toyota’ marka araçtan inen şahıs servis şoförüne kafa attı. Kafa servis şoförüne değmişti. Bizim servisçi geriye doğru çekildi ve hatırladığım kadarı ile arka tarafından bir bıçak çıkardı. İlk önce bıçağı ‘Toyota’ marka araçtan inen şahsın karnına saplamaya çalıştı. Diğer şahıs bıçağı tutmaya çalışıyordu. Ancak servis şoförü hâlen sallıyordu. Bıçağı karnına sapladıktan sonra biz arabadan indik. Araçtan indikten sonra hakaret veya tehdit kelimesi duymadım. Biz hemen ‘...’in orada bulunan kaldırıma gittik. Ben bıçağı boynuna saplayıp saplamadığını görmedim. Ancak ölen şahsın daha sonrasında boynunun kanadığını gördüm. Olayı aynı araçtaki Meryem Zor ve ... de görmüşlerdir. Zaten bu şahıslar ile daha sonraki konuşmalarımızda da gördüklerini bana söylediler. Bunun dışında araçta ‘İrem’ isimli soy ismini bilmediğim şahıs da vardı ancak İrem’in olayı görüp görmediğini bilmiyorum. Ben tam olarak bıçağı karnına saplayıp saplamadığını görmedim. Ancak salladığını gördüm. Kafa attıktan sonra zaten servis şoförü geriye çekilmişti. Ölen şahıs da tekrar şoföre saldırmak için herhangi bir hamlede bulunmadı.”,

Yargılama evresinde ise; “Okuldan çıktıktan sonra evimize gitmek için servise bindik, serviste en arkada oturuyordum. Servis aracının ne için durduğunu görmedim. Servis durduktan sonra maktulün indiğini gördüm. Bizim servis şoförü de indi. İkisi bağrıştılar, herhangi bir hakaret duyduğumu hatırlamıyorum. Maktulün, ...'e kafa attığını gördüm. Sanık geriye doğru sendeledi. Belinden bıçak çıkarttı. Sırtından bir yerden. Sanık bıçağı çıkarttığında aralarında biraz mesafe vardı. Ben olayları aracın içindeyken gördüm. Sanığın çıkarttığı bıçağı tam nereye sapladığını görmedim. İlk hamleyi görmedim, ‘neresi denk gelirse oraya’ şeklinde salladı. Tam bilmiyorum ama iki veya üç kere salladı. Boynuna salladığını gördüm. Karnına bıçağı saplayıp saplamadığını tam olarak görmedim. Maktul sanığa kafa atınca sanık geriye doğru sendeledi, daha sonra belinden bıçağı çıkarttı.”,

Tanık ... soruşturma evresinde; “Ben hâlen ... Anadolu Lisesinde okumaktayım ve okuldan evime suç tarihinde olaya karışan ...'e ait servis şoförü ile gidip gelmekteydim. Olay tarihinde okuldan saat 14.30'da çıktık ve servise bindik. Ben ‘Haluk’ isimli arkadaşım ile servisin ön koltuğunda oturmaktaydım. Yolda giderken ‘Kentpark'ın önüne geldiğimizde bizim servis şoförümüz sağ tarafta bir kız öğrenciyi bırakacaktı, bu yüzden yavaşlamaya başladı. Daha öncesinden çok hızlı gitmiyordu. Daha öncesinde de ‘Toyota’ marka aracı hiç görmedim. Sağa doğru yanaştı. O anda yanımızdan ‘Toyota’ marka araba geçti. ‘Toyota’ marka araç önümüzde durdu. Bizim servis şoförü de kızı indireceği için o da durdu. Daha sonrasında servis şoförü el frenini çekti. Öndeki araç olan ‘Toyota’ marka araçtan bir şahıs indi. Bunun üzerine bizim servis şoförü de indi. Öndeki araçtaki şahıs ile servis şoförü servisin sol ön tarafında kaput tarafında sakin sakin konuşmaya başladılar. Ne konuştuklarını araçta müzik dinlediğimiz için duymadım. Daha sonra her iki şahıs da elleri ile birbirini iteklemeye başladı. Daha sonra ‘Toyota’ marka araçta bulunan şahıs servis şoförüne doğru kafası ile hamle yaptı. Değip değmediğini tam görmedim ama servis şoförünün servise doğru savrulduğunu gördüm. Ancak yüzünde herhangi bir yaralanma izi görmedim. Daha sonra yanımda bulunan ‘Haluk’ isimli arkadaşım ile araçtan indik. Biz, dövüştükleri sırada şoför ile diğer araç sahibinin arka tarafa doğru gittiklerini düşündük ve arka tarafa gittik. Burada bir şey göremeyince daha sonra tekrar servisin ön tarafına geldik. Servis şoförümüzün bizim arabanın bulunduğu yerin karşı tarafındaki çaprazında ölen şahsa elinde bir şey salladığını gördüm. Elindeki şey siyah renkliydi ve muhtemelen de bıçaktı. İlk başta ölen şahsın göğüs kısmına sallıyordu. Ama değip değmediğini bilmiyorum. Bu esnada ben arkamı döndüm. Tekrar baktığımda ölen şahıs boynunu tutuyordu. Servis şoförü bıçağı ölen şahsa sallarken geriye doğru çekiliyordu. Ben bu sırada birbirlerine küfür edip etmediklerini duymadım ve hatırlamıyorum. Daha sonra bizim servis şoförü servise doğru geldi. Ben servisin ön kısmında bulunan çantam ile poşetimi aldım. Bu sırada bana bunları almamı söyledi ve arkada bulunan öğrencilere de inmelerini söyledi. Ben de çanta ile poşetleri aldım. Daha sonra kapıyı kapatarak olay yerinden uzaklaştım. Bu sırada servis şoförü de ‘Şeker Fabrikası’ tarafındaki yol istikametinde ilerledi.”,

Yargılama evresinde ise; “Olay günü ben de servisteydim. Okul çıkışı servise binerek eve giderken önümüze bir araç geçti, o durunca bizim servis aracı da durdu. Ben önümüzde duran aracı daha önce hiç görmemiştim. Bizim araç normal gidiyordu. Önümüze araç geçince yavaşlayarak durdu. İlk önce öğrenci bırakmak için yavaşladı. Daha sonra ise önümüze araç geçtiği için yavaşladı ve durdu. Öndeki aracın şoförü indi. Maktul araçtan inince bizim servis şoförü de araçtan indi. Daha sonra bizim servisin şoför kapısının orada tartışmaya başladılar. Radyo açık olduğu için tam duyamadım. Hakaret ve küfür içerikli olup olmadığını duymadım. Önümüzdeki araçtan inen şahsın bizim servis şoförünün kafasını öne doğru savurduğunu gördüm fakat kafa darbesinin değdiğini görmedim. Bizim servis şoförü geriye doğru savruldu. Biz servisten inip kavga edecekler diye servisin arkasına geçtik.”,

Tanık ... soruşturma evresinde; “Ben hâlen ... Anadolu Lisesinde okumaktayım ve olayın olduğu tarihte ...'in kullandığı servis ile okula gidip gelmekteyim. Olay günü saat 14.30'da okuldan çıktım ve servise bindim. Ben servisin en arka kısmında oturuyordum. Servisin en önünde de ‘...’ ile ‘... isimli arkadaşlarım oturmaktaydı. Normal yolumuzdan ilerlerken servis çok hızlı gitmiyordu. ‘Kentpark'ın önünde sağ tarafta bir kızı servisten indirdik. Daha sonra tekrar hareket etmeye başladık. Çok fazla ilerlemeden tekrar durduk. Ben neden durduğumuzu bilmiyorum. Daha sonra araçtan şoför indi. Önümüzde bir araç daha durmuştu. O araçtaki şoför de indi. Bizim içinde bulunduğumuz servis aracının önünde servis şoförü ile diğer araçtan inen şahıs yüz yüze karşılıklı olarak sakin bir şekilde konuşuyorlardı. Biz aracın içinden izliyorduk. Ancak araçta müzik çaldığı için ne konuştuklarını tam olarak duymuyorduk. Daha sonra karşılıklı olarak itişmeye başladılar. Bizim servis şoförü yanlış hatırlamıyorsam arka cebinden bıçağı çıkardı. Biz bıçağı görünce servisin açık olan kapısından aşağı indik. Ben bıçağı görüp araçtan indiğim sırada servis şoförü hızla tekrar araca bindi ve olay yerinden uzaklaştı. Ben bıçaklama anını görmedim. Sadece ‘Toyota’ marka araçtan inen şahsın boynunu tuttuğunu ve boynunun kanadığını gördüm. Bunun dışında da başka bir yerinin kanayıp kanamadığını görmedim. Ben kafa atma olayını görmedim. Ancak karşılıklı olarak itiştiklerini gördüm.”,

Yargılama evresinde ise; “Biz okuldan çıkıp eve gitmek için servise binmiştik. Serviste en arka koltukta oturuyordum. Her zamanki yoldan gidiyorduk. En arkada olduğumuz için neden durduğunu göremedim. Servisin önündeki araçtan bir şahıs indi. Aracın servisin önünü kesip kesmediğini görmedim. Servis norma hızında gidiyordu. Trafikteki hızıyla gidiyordu. Öndeki araçtan bir şahıs indi, bizim servis şoförü de kendiliğinden indi. Karşı karşıya geldiler, birbirlerini ittiler, kavga ettiler. Kavga esnasında ikisi de birbirlerine küfür ediyorlardı. Ne dediklerini şimdi pek hatırlamıyorum. Sonra bizim şoför galiba cebinden bir bıçak çıkarttı. Maktulün bizim servis şoförüne kafa attığını gördüm. Kafa attıktan sonra bizim servis şoförü cebinden bıçak çıkarttı. Kulpu kırmızı veya kahverengiydi yanlış hatırlamıyorsam. Bıçağı çıkarttığı esnada konumları karşılıklıydı. Sanık bıçağı bir iki kere salladı, tutturamadı. En sonuncuda (boynunu göstererek) boğazına sapladı. Biz ondan sonra servisten inerek evimize gittik. Sanık ...'ın burnunun kanadığını, yüzünde kan olup olmadığını hatırlamıyorum. Maktulün boynu kanıyordu, boynunu tutuyordu. Ben kafa atma olayını görmedim. Servisteki arkadaşlarım öyle söyledikleri için bende burada öyle söyledim.”,

Tanık ... soruşturma evresinde; “Olay tarihinde ben okumuş olduğum ... Mükrimin Halil Anadolu Lisesinden çıktım. İkametime doğru yürüyerek gidiyordum. Annem beni aradı ve olayın olduğu yerde bulunan ‘... Tekstil isimli iş yerinde pikelerimiz var, onları da al!’ dedi. Ben de ‘... Tekstil'e doğru yürümeye başladım. Hacı Esat Efendi Caddesi üzerinde bulunan kaldırımın üzerinde bulunduğum sırada ölen şahsın kullanmış olduğu ‘Toyota’ marka araç hareket hâlinde bulunuyordu. Arkasından da öldüren şahsın kullanmış olduğu ... plaka sayılı transit hareket hâlinde bulunuyordu. Ölen şahıs aracı yolun sağına çekti. Bunun üzerine arkasında bulunan transit de durdu. Ancak benim gördüğüm kadarı ile ‘Toyota’ marka araçta bulunan ölen araç sahibinin yolunu kesmek gibi bir hareketi olmadı. Çünkü aracı sağa çekerek durdu. Arkadaki aracın yolunu kesmek istese kendi aracını sola doğru çapraz bir şekilde bırakarak yolunu kesebilirdi. Ben böyle bir niyetini görmedim. Daha sonra ilk olarak ‘Toyota’ marka araçta bulunan ölen şahıs aracından indi. Daha sonra transit şoförü de arkasında durarak kendi aracından indi. ‘Toyota’ marka araçtan inen şahıs transit şoförüne hitaben ‘Sen sollama yapma, öğrenci taşıyorsun. Yavaş git, can taşıyorsun!’ dedi. Transit şoförü olan şahıs da ‘Sen benim işime karışma, belanı benden bulursun, canından olma, git belanı başkasından bul!’ dedi. Birbirlerine bu şekilde bağırdılar. Küfür ve hakaret tarzı kelimeler olmadı. Sadece ‘lan lun' şeklinde konuştular. Ben bu şahısların konuşmalarını çok net bir şekilde duydum. Ancak olayın bu denli büyüyeceğini tahmin etmiyordum. Ben yoluma devam ettim ve yolun karşısında bulunan ‘...’e doğru girdim. Olayın büyüyeceğini düşünüp alacağım pikeyi söyleyerek tekrar dükkândan çıktım. O esnada ölen ve öldüren karşılıklı olarak birbirleri ile itişiyorlardı. Daha sonra öldüren şahıs belinin sağ arka tarafından bir bıçak çıkardı. Bu bıçağı sallayarak açtı. Tahmin ediyorum ki bu bıçak kelebek olarak tabir edilen bıçaktır. Daha sonra elindeki bıçağı ölen şahsın karnına doğru salladı. Ancak o anda tam olarak değip değmediğini görmedim. Değmiş de olabilir, değmemiş de olabilir. Ölen şahıs öldürene hitaben ‘Sen napıyon lan?’ dedi ve öldüren şahsın üzerine doğru tekrar yürüdü ancak elini falan daha kaldırmamıştı. Öldüren şahıs tekrar bıçağı ölen şahsın boynuna doğru salladı. Ölen şahıs geri çekilmek istedi, aralarında biraz mesafe vardı. Ancak kurtaramadı. Bıçak ölen şahsın boğazına değdi ve kan aşağı doğru fışkırdı. Daha sonra ölen şahıs ‘Naptın sen?’ dedi. Öldüren şahıs da bıçağı beline takıp tekrar arabasına binerek ‘Şeker Fabrikası’nın bulunduğu yoldaki istikamette hareket etti. Olay anında öldüren şahıs ilk bıçağı salladıktan sonra araçta bulunan öğrenciler araçtan indiler. Araçta tahminen beş altı kişi olduğunu gördüm. Ben araca doğru plakasını okumak için koştum. Transit tarzı aracın plakası ... 'idi. Olayın gerçekleştiği saat tam olarak 14.51 civarı idi. Çünkü ben bu saatte 112 ve 155 'i aradım. Ölen şahıs yaklaşık beş altı dakika ayakta gezdi. Daha sonra çevredeki vatandaşlar ölen şahsın boynuna tampon yaptılar. Aracın yan tarafındaki kaldırıma oturdu. Orada ölen şahıs üç dört dakika daha durdu. Ondan sonra ölen şahıs kaldırama yanlamasına yattı. Orada bulunan ve hatırlamadığım bir kişi kalp masajı yaptı. Polisi aradıktan tam on bir dakika sonra ambulans geldi. Ondan iki dakika önce de üç araba polis ekibi geldi. Ben kafa atma gibi bir durum görmedim. Ancak ‘...'in içine girip çıktığım esnada anlık herhangi bir şey olmuş ise olmuştur. Ben ölen şahsın herhangi bir eyleminin olduğunu görmedim. Herhangi bir kanama ya da yara izi görmedim. Ben net olarak adamın yüzünü zaten görmüş ve Emniyette de teşhis işlemi yapmıştım. İlk önce ‘Toyota’ marka araç şoförü araçtan indi ve arkasında duran transitin şoförü ile konuşmaya gitti. Zaten yukarıdaki beyanımda da ne konuştuklarını söyledim. Ancak bıçaklama olayı araçların durduğu şeritte değil de refüjün diğer yanındaki yolda gerçekleşti. Olayı başka şahısların da gördüğüne eminim. Çünkü olay gerçekleşirken çevrede olayı izleyen başka şahıslar da vardı.”,

Yargılama evresinde ise; “Ben okumakta olduğum ‘Mükrimin Lisesi’nden çıktım evime doğru geldim. Pazar yerinin oradan üst tarafa çıktım oradan alışveriş yapacaktım. O esnada iki araç durdu. ‘Kentpark’taki ‘...’ isimli mağazadan alışveriş yapacaktım. Duran araçların birisi büyük öğrenci servisiydi, diğeri binekti. Söz konusu araçlar ‘Cami’nin oradan, üst taraftan geldiler, önce binek araç önde durdu. Arkadaki servis aracının selektör yapıp yapmadığını görmedim. Binek araçta gördüğüm kadarıyla bir kişi vardı. Olay yerini gören bir taksi durağı vardır. Taksi durağındaki araçların yönleri aşağıya doğru yani olay yerine doğru dönük vaziyettedir. Önce binek araç durdu, onun arkasında transit araç biraz mesafeli bir şekilde durdu. Arkasından, önce öldürülen adam araçtan inip transit şoförünün yanına doğru ilerledi. Bunun üzerine öldüren şahıs araçtan indi. Binek araçtan inen şahıs transitin yanına gelene kadar transitteki şahıs inmedi, yaklaşınca indi. Daha sonra indiler, iki aracın ortasına gelecek şekilde ikisi de durdu. Sürekli hareketli bir şekilde sağa sola dönmeye başladılar sabit durmuyorlardı. Önce söz dalaşı oldu, daha sonra yumruk vurdular. İlk ölen şahıs sözü söyledi, küfür değildi, tam hatırımda değil, onun arkasına öldüren şahıs ona yumruk attı. Öldüren şahsın attığı yumruk (eliyle sol omuz köprücük kemiğini göstererek) bu tarafa geldi. Birbirlerine savurdukları yumruklar genellikle sıyırdı çünkü sürekli hareket hâlindeydiler. O vuruyor o savruluyor, o vuruyor öbürü savruluyordu. Taksiden inen şahıs ‘Sen öğrenci taşıyorsun, sollama, yavaş git, can taşıyorsun!’ dedi. Transit şoförü de ‘Sen benim işime karışma, sen zararlı çıkarsın, canından olursun!’ dedi ve itti, taksiden inen şahıs da tekrar üzerine doğru gitti. Ondan sonra üç dört dakika birbirleriyle yumruklaştılar. Müteveffanın sanığa kafa atıp atmadığını hatırlamıyorum, atmış ise önceki ifademde söylemişimdir. Yolun bitiminden öbür şeride geçtiler, orada itişmeye ve yumruklaşmaya devam ettiler. Öldüren şahıs geriye doğru gerileyerek, sağ arka cebinden kelebek tarzı bir bıçak çıkartıp salladı. Bıçağı maktulün boğazına doğru savurdu ve geriye çekildi. Maktulün, sanığın boğazını iki eliyle koltuğunun altına almış olduğunu görmedim. Sanığın savunmalarında geçen maktulün boynunu eliyle koltuğunun altına almış olduğu anda kurtulmak için bıçağı çıkartıp rastgele, hazırlıkta dört beş, kovuşturmada ise hatırlamadığı sayıda salladığı hususu doğru değildir. Maktulün tam karşısındaydı. Geriye doğru çekildi bıçağını çekti, maktulün boynuna savurdu, geriye çekildi ve kaçtı. Ben sadece boynunu gördüm, yakından yumruklaşırken diğer yaralar olmuş olabilir. Sanığın bıçağı belinden çıkarttığını gördüm. Şundan eminim, boynuna vurduktan sonra tekrar bir mücadeleye girmediler. Sanık bıçağı maktulün boyuna savurduktan sonra aralarında herhangi bir bağlantı olmadı. Maktul ile sanık arasında fiziki bir eylem yaşanmadı. Sanık bıçağı savurduktan sonra maktule bir söz daha söyledi, şu an tam hatırlamıyorum, hazırlıkta söylemiş olmam lazım. İlk ifademi verirken elim ayağım titriyordu benim, olay yerinde ifademi verirken, savcı ve olay yerindeki emniyet mensupları benim hâlimi görmüştü. Ölen adamın sözleri beni çok etkilemişti. Bazı detaylar şu an aklıma geldi. Siz bana taksi durağını sordunuz. Taksi durağını kafamda olay yerine göre canlandırınca birtakım detayları şu an daha iyi hatırlıyorum, olay anında ifade verirken de titriyordum. İfademin alınması anında bulunan polisler de bana ‘Sakin ol, korkacak bir şey yok!’ demişlerdi. Maktul ‘Beni kurtarın, iki tane çocuğum var, bana yardım edin!’ dedi sağına soluna, on dakika çırpındı. Bıçak boğazına geldikten sonra öldüren şahıs arabasına doğru yöneldi, arabası ile hızlı bir kalkış yapıp devam etti. Ölen adam sağına soluna dönerek ‘Beni kurtarın!’ diyordu. Ayakta epey gezdi boynunu tutarak, onuncu dakikada yere yığıldı, yerde üç dakika filan durdu. Ambulans yere yığıldıktan iki dakika sonra geldi. Yere yığıldığında üstünde komando tarzı yelek olan bir kişi kumaşçıdan gelen bezlerle boynuna baskı yaptı. O esnada kalp masajı filan da yapıldı. Öncelikle ikisi mücadele etmeye başladılar, boğuştular, aralarında bir mesafe oluştuğunda, karşı karşıyken sanık bıçağı çıkarttı. Sanığın bıçağı maktule ... salladığı esnasında sanık ile maktul yüz yüzelerdi. ‘Toyota’ marka araç yol kenarında durdu, yolu kesse zorunlu durduğunu söyleyeceğim ama maktulün aracı yolda kenara durdu. Yol açıktı, arkasından da transit durdu.”,

Tanık ... soruşturma evresinde; “Olayın olduğu gün sabah saat 10.40'da muayene olmak için hastaneye gittim. Öğleden sonra da sonuçları almak için tekrar hastaneye gittim. Hastanede işim bittikten sonra evime doğru gittim. Yanımda komşum vardı. Komşumu evime bıraktım ve olayın olduğu yere yakın ‘Gül Eczanesi’nden ilaçları aldım. Daha sonra olayın olduğu yerdeki yola çıktım ve o esnada kalabalığı gördüm. Kaynım olan ... kaldırımda oturmuş vaziyetteydi. Ben ne olduğunu sordum. ... bana ‘..., beni bıçakladılar, boynum!’ dedi. Sürekli olarak ‘Boynum boynum!’ diyordu. Ben göğsündeki yarayı hiç görmedim. Çünkü sürekli ‘Boynum boynum!’ dediği için ben boynuna odaklanmıştım. Ben kaynımı o şekilde görünce kendimden geçmiştim. Benim olayın oluşu hakkında hiçbir bilgim yoktur. Sadece olayın üzerine geldim. Çevreden hiç kimse de bana ne olduğunu söylemedi. Ben olayı daha sonradan duydum.”,

Yargılama evresinde ise; “Ben esnaflık yapmaktayım. Sanığı, kardeşlerini tanırım. Olay günü hastaneye gittim. Maktul ... benim kaynım olur. ... sanığı tanımazdı. Olay günü rahatsızdım, hastaneye gitmiştim. Hastanede öğleden sonra muayene oldum. Komşulardan araç alarak gitmiştim, aracı teslim ettim. Oradan geçtiğimde öyle bir olay yoktu. Eczaneye gittim, dönüşte olayı gördüm. Kavga zannettim, fazla bir kalabalık yoktu. Biraz daha yaklaştım, bir baktım kaynım orada! Ben tesadüfen gördüm olayı, ‘Kaynım kaza yapmış herhalde!’ dedim, kafasını tutuyorlardı. Kenara doğru götürüyorlardı. Hemen araçtan indim, yanına gittim ‘Abi ne oldu?’ dedim, ‘Bıçakladılar beni!’ dedi. Boynunda şal vardı. Bir bayan yardımcı olmuş, şal vermiş, ben rahmetliyi kucağıma aldım. Sadece boynundaki yarayı gördüm, tampon yaptım boynuna, ‘Boynum!’ diyordu, devamlı ‘Konuşma!’ diyordum. Tükürmeye çalışıyordu. üç dört dakika geçti, ben ‘Ambulans!’ diye bağırıyordum. ‘Araba ile götürelim.’ dedim, kimse gelmedi. Üç dört dakika sonra kan kaybından olay yerinde vefat etti. Olay yerine gelen bir kişi kalp masajı yaptı. Sanığı ve aracını görmedim orada, çevreden sorduğumda ‘Kim yaptı?’ diye, ‘Biz görmedik.’ dediler. Servis ile geldiğini söylediler sadece, orada tartışma olduğunu söylediler. Sanığın selektör yapıp durduğunu söylediler. Maktul evine yemek yemeye geliyordu. Kaynım ‘Tekai’de güvenlik görevlisiydi. Daha önce böyle bir husumeti yoktu. Rahmetli efendi bir kişiydi. Kesinlikle bir insanı kıracağını zannetmiyorum, on senedir eniştesiyim. Servis aracı vardı, köyde boş kaldıkça ...'a servis getiriyordu. İğde'de kendi kooperatifleri vardı. Servisçilerle bir husumeti yoktu zaten.”,

Tanık ... soruşturma evresinde; “Olayın olduğu yerin karşısında bulunan taksi durağında taksi şoförlüğü yapmaktayım. Olayın olduğu sırada biz olayı görecek şekilde oturmuyorduk. Ben kendi aracımda değil diğer taksi şoförü olan arkadaşım olan Halit Ardıç'ın aracında oturuyor ve kendisiyle sohbet ediyordum. Daha sonra olayı görmediğim şekilde küfürleşme sesleri duydum. Bunun üzerine ben sesin olduğu tarafa doğru olaya müdahale etmek için gittim. Gittiğim esnada yüzünü görmediğim öldüren şahsı, ölen şahsın kafasına doğru eli havada iken gördüm ancak elinde bıçak olup olmadığını görmedim. Öldüren şahıs eli ile vururken ‘Hadi şimdi git a… koduğum!’ şeklinde hakaretlerde bulundu. Ölen şahıs da vurulduktan sonra öldüren şahsa hitaben boynunu tutarak ‘A… koduğum!’ şeklinde sözler söyledi. Ben olayın ilk anını görmedim. Olayın nasıl başladığını ve geliştiğini de görmedim. Sadece yukarıda anlattığım gibi oldu. Daha sonra bez ile ölen şahsa tampon yaptım. Bir taraftan da ‘112’yi üç defa aradım. Ben plakayı tam olarak hatırlamıyorum. Beyaz renkli transit tarzı bir araçtı. Olay olduktan sonra öldüren şahıs transit tarzı aracına binerek ‘Şeker Fabrikası’ istikametine gittiğini gördüm. Ben sadece ölen şahsın boynundaki yaraya odaklandım. Diğer bıçak yaralarına ilişkin herhangi bir bilgim yoktur.”,

Yargılama evresinde ise; “Olay anında içinde bulunduğumu beyan ettiğim taksi tam olay yerine bakıyordu. Biz durakta dururken gürültü patırtı duyduk. Kendi aralarında kavga ederken sanık el hareketini yapınca döndü gitti. Ben o arkadaşı tanımıyorum. Sadece kan göndüm. Aracıma giderek bez getirdim, bez tam temiz olmadığından başka araçtan bez getirdik. Ben kanı görünce şoka girdim zaten, başka hiç bir şey hatırlamıyorum.”,
Tanık ... yargılama evresinde; “Olay günü iki arabamız vardı durakta, arkadaşım ...'la aracın içinde oturuyorduk. Gürültüler duyduk. Bağrışma çağrışmalar vardı. ...'e ‘İnelim bakalım, gençler kavga ediyor galiba, mümkünse yaklaşmayalım!’ dedim. Olay bizim arabanın önündeydi, aramızda altı yedi metre ancak vardı. Taksiden indik gürültüler üzerine, bize göre orta boylu biri de uzun boylu tanımadığım kişiler vardı. Kısa boylu sol tarafta uzun boylu sağ tarafta olmak üzere kişiler vardı. Tartışıyorlardı, yumruklaştıklarını sandım. Kısa boylu olanla (sanık gösterilerek, tasvir ettiği kişilerden hangisinin olduğu soruldu: kısa boylu olduğunu söylediği kişinin sanık olduğunu, kafasının sağ tarafında saçında bir farklılık olduğundan dolayı teşhis ettiğini söyledi.) uzun boylu olanın yumruklaştıklarını sandım. Maktule, kısa arkadaş ‘Ben sana yapma demedim mi?’ dediğini duydum. Maktulün boğazından kan gelince arkadaşım tampon yapmak için yanına gitti. Huzurdaki sanık aracına binip gitti. Ben boynundan kan aktığını gördüm. Hem birbirlerine bir şeyler söylüyorlar hem birbirlerini itiyor hem de yumruklaşıyorlardı.”,

Tanık ... yargılama evresinde; “Ben olayın oluş şeklini görmedim. Olay olduktan sonra geldim. İsmi bana okunan maktul ve sanığın ikisini de tanımam, ben ‘Karbaşak Ekmek Fırını’nda çalışıyorum. Olay günü çarşı istikametinden ‘Saraykent – Kentpark’ istikametine doğru gidiyordum. Sanığın kullandığı servis aracı ile ‘Toyota’ marka aracı trafikte seyir hâlinde görmedim. Ben gördüğümde arkadaş yaralıydı, boynunu tutuyordu. Kalabalık vardı, lakin yaralı şahsın yanında kimse yoktu. Yanına ben koştum. Arabanın etrafında dönüyordu. Ben hemen yere oturttum. Yaralı olduğunu görünce arabadan koşarak bez aldım, geldim ve boğazına bezi bastım. Önce arabamdan bez aldım geldim, akabinde bir kadın başörtüsünü çıkartıp verdi, onu da yarasına bastım. Boyun bölgesi dışında başka bir yaralanma olup olmadığını tam olarak bilmiyorum ama (sol elini sağ koltuk altını gösterir şekilde tutarak) elini bir tarafa daha tutuyordu. Orasını görmedim, boğazı çok kanlıydı, üzeri de boğazından akan kanlarla dolmuş vaziyetteydi. Konuşmaya çalışıyordu, elinde telefon vardı. Ambulansı ben kendi telefonundan aradım. Kendi telefonundan ses geliyordu. Telefonu açıktı, ‘Abim ya da kardeşim…’ gibi bir şeyler söyledi, telefonu ben aldım. Telefondaki şahsa ‘Kardeşin çok aşırı yaralı, biraz çabuk olun!’ dedim. ‘Kim yaptı?’ diye sordum. ‘Yolumu çevirdiler!’ dedi, isim olarak söyleyemedi, zaten konuşamıyordu. ‘Aşağı tarafta tartıştık…’ gibi sözler söyledi, ağzından köpük gelince ağzını da temizledim. Sonra boğazına iyice basıp ‘Konuşma!’ dedim çünkü konuştukça daha fazla kan akıyordu. Boğazını yaranın olduğu tarafa daha fazla kan akmasın diye yatırdım. Ondan sonra kelime-i şahadet getirdi, bir kaç kişi daha geldi, ondan sonra ambulans geldi, bindirdiler.”,
Şeklinde beyanda bulunmuşlardır.

Sanık ... soruşturma evresinde; “Olay tarihinde kendime ait ... plaka sayılı servis aracını kullanıyordum. Saraykent Mahallesinde bulunan ‘BİM Market’in önündeki trafik ışıklarına doğru seyir hâlinde bulunduğum esnada trafik ışığının kırmızı yanması nedeniyle aracımın vitesini boşa aldım, yavaş yavaş gidiyordum. Bu sırada trafik ışığı yeşil oldu. Ben yeşil ışık yanınca geçtim. Yan tarafımda ‘Toyota’ marka, maktulün kullandığı araç yeşil ışık yanmasına rağmen bekliyordu. Ben yoluma devam ederken bu araç bana arkadan selektör yapmaya başladı. Ben de bu aracın yol istediğini düşünerek geçmesi için kendi aracımı yolun sağ tarafına doğru yanaştırdım ve yol verdim. Şahıs bu esnada kornaya da basıyordu. Ben yol verir vermez aracı ile benim aracımın önüne kırdı. Daha sonra bu şahıs kendi aracından inerek ‘Ananı avradını s…!" şeklinde küfürler ederek benim aracıma doğru gelmeye başladı. Ben daha kendi aracımın kapısını dahi tam açmamıştım. Bu sırada bu şahıs benim aracımın kapısını açtı, beni araçtan indirdi ve bana kafa ile vurdu. Ben sersemledim. Benim ağzım burnum kan içinde kaldı. (Sanık kaçtığından dolayı yüzünde herhangi bir darp cebir izine görülmedi.) Ben sersemleyince bu şahıs benim kafamı koltuğunun altına aldı ve diğer eli ile bana vurmaya başladı. Ben de kendimi bu şahıstan kurtarmak için cebimde bulunan küçük bir çakıyı çıkardım ve bu şahsa doğru, benim kafam hâlen kendisinin koltuğunun altında iken bıçağı salladım. Ben bu bıçağı dört beş defa salladım kurtulmak için, nereye salladığımı bilmiyorum. Benim bu şahsa yetecek gücüm yoktu. Bu esnada şahıs yaralanmış. Ben bıçağı bu şahsın neresine salladığımı hatırlamıyorum. Neresine değdiğini de tam olarak görmedim. Olayın şoku ile aracım ile Büyükyapalak Mahallesine giderken yolda bıçağı attım. Ancak bıçağı nereye attığımı bilmiyorum. Olaydan sonra kaçmamdaki sebebi tam olarak bilmiyorum. Olayın korkusundan dolayı kaçtım. Büyükyapalak Mahallesinden de ‘Kayapınar’ olarak adlandırılan bölgede eski ve kimsenin bulunmadığı evlerde saklandım. Ben tanıkların beyanlarını kesinlikle kabul etmiyorum. Olay benim anlattığım şekilde olmuştur. Pişmanım. Olay ile ilgili olarak ilgim yoktur. Şahsı tanımazdım. Kendisi beni önümü kesti, bu olayların yaşanmasına o sebebiyet vermiştir. Yaptığımdan dolayı pişmanım.”,

Yargılama evresinde ise; “Kırmızı ışık yanıyordu, yeşil yanacak diye yavaş yavaş ilerledim, önümdeki arabalar geçince ben de geçtim. Biraz sonra arkadan selektör yapan bir araç olduğunu gördüm. Araçta öğrenciler vardı. Yol istedi diye sağa geçtim. Bir metre ara ile önümü kesti. Arkamdan selektör yaptı. Sağda gidiyordum zaten, selektör yapınca daha sağa geçtim. Çok hızlı olsam ona vururdum zaten. Önümü kesti, küfür ederek indi araçtan. Arabanın camı yarım açıktı, hava güneşli olduğundan küfürlerini duydum.

Direk önümü kesti, selektör yaptı arkamdan. Küfür ederek indi arabadan, camı tıklattı. Kapımı açtı. ‘Kardeş ben sana bir şey yapmadım. Benim seninle bir işim yok, işine gücüne bak!’ dedim. Bana kafa attı. Küfürler ederek, kafamı koltuğunun altına aldı. Ben de kurtulmak için cebimden bıçak çıkartıp salladım. Kafam kolunun altındaydı bıçağı sallarken. Bıçak cebimdeydi. Ondan sonra ayrıldık. Öğrencileri arabadan indirip araba ile devam ettim. Bana ‘Can taşıyorsun, yavaş git!’ diye bir şey söylemedi. Hızlı gitsem zaten çarpardım. Daha önceden tanımam kendisini, çok pişmanım, keşke hiç yaşanmasaydı. Ben buna ‘Kader!’ diyorum, alışverişim yoktur. Kendisi ile hiç bir şeyim yoktur, servis şoförlüğü yaparken ufak tefek tartışmamız olmuştur fakat büyük olmamıştır. Ben bıçak taşımazdım, akşam evde bir şeyler ararken bıçağı gördüm, yanıma aldım. Bana ‘Anasını avradını sinkaf ettiğim, ne yaptığını sanıyorsun sen!’ dedi. ‘Yaptığım bir şey yok, kendi işine git!’ derken kafa attı bana, kafa atınca ben sersemledim, arabaya yaslandım. Tam o esnada kafamı koltuğunun altına aldı. Yüzüme yumruk darbeleri attı, ağzım burnum kan içinde kaldı. Ben sara hastasıyım zaten, beynimde beş mm tümör vardır, bu hastalık nedeniyle tedavi gördüm, hatta kontrollerim devam ediyor. Hapishane doktoruna sevkimi çıkartmasını istedim, MR kontrolüm yapıldı. ‘Biraz bekle!’ dedi bana, olay yerinden o anki psikoloji ile korkup kaçtım. Korkumdan saklandım, teslim olmadım. Kaçtığım sürede herhangi bir hastaneye gitmedim. Elimdeki bıçağı yolda giderken attım, tam olarak yerini bilmiyorum. Ben bıçağı attığımda araç hareket hâlindeydi. Ben kendisine küfür etmedim. Ben her şeyi gördüğüm için kendisine vurmak istemedim. Hayatım sıkıntı ile geçtiği için vurmak istemedim. Yalvardım kendisine, ‘Yapma kardeşim!’ diye, ben yalvarırken kendisi bana vurdu. Aracı ile önümü kesti, gitme imkânım olmadı. Ben buna ‘Kader!’den başka bir şey diyemiyorum. Tanıklar zaten orada bana vurduğunu bile görmemişler, aramızda hiçbir husumet yoktur. Tanımam etmem kendisini, pişmanım, keşke olmasaydı, öldürmek gibi bir düşüncem yoktu. Işıklara geldiğimde saatte 10-15 km hız ile gidiyordum. Vitesi boşa almıştım. Aracı fark etmeden önce aracım ışıklarda duruyordu. O sağ taraftaydı, ben sol taraftaydım. Işıklara gelmeden önceki hızım da saatte 30 km filandı. O gün öğrenciler erken çıkmıştı, zaten bir acelem yoktu. Cebimdeki bıçağı çıkarmadan önce koltuğun altından kurtulmak için çabaladım, baktım kurtuluşum yok, bıçağı çıkarttım. Bıçağı kaç kez salladığımı bilmiyorum. Pişmanım, keşke olmasaydı.”,
Biçiminde savunma yapmıştır.

Haksız tahrik, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun Birinci Kitap, İkinci Kısımda, "Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenler" başlıklı İkinci Bölümde yer alan 29. maddesinde;

“Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir.” şeklinde, ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak hüküm altına alınmıştır.

Ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenen haksız tahrik; kişinin haksız bir fiilin kendisinde meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesi durumunda kusur yeteneğindeki azalmayı ifade etmektedir. Bu hâlde fail suç işleme yönünde önceden bir karar vermeksizin, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısında meydana getirdiği karışıklığın bir sonucu olarak suç işlemeye yönelmektedir. Bu yönüyle haksız tahrik, kusurun irade unsuru üzerinde etkili olan bir nedendir. Başka bir anlatımla haksız tahrik hâlinde failin iradesi üzerinde bir zayıflama meydana gelmekte, böylece haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altındaki kişinin suç işlemekten kendisini alıkoyma yeteneği önemli ölçüde azalmış bulunmaktadır (İzzet Özgenç, Türk Ceza Kanunu Gazi Şerhi, Genel Hükümler, s. 412).

Yerleşmiş yargısal kararlar ve doktrinde yer alan baskın görüşlere göre, 5237 sayılı TCK’nın 29. maddesinde yer alan haksız tahrik hükümlerinin uygulanabilmesi için şu şartların birlikte gerçekleşmesi gereklidir:

a) Tahriki oluşturan bir fiil bulunmalı,

b) Bu fiil haksız olmalı,

c) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,

d) Failin işlediği suç, bu ruhi durumun tepkisi olmalı,

e) Haksız tahrik teşkil eden eylem, mağdurdan sadır olmalıdır.

5237 sayılı TCK'da tahrikle ilgili olarak, 765 sayılı TCK’da yer alan ağır tahrik-hafif tahrik ayrımına son verilmiş ve tahriki oluşturan fiilin, somut olayın özelliklerine göre hâkim tarafından değerlendirilmesi ve sanığın iradesi üzerindeki etkisi göz önüne alınarak maddede gösterilen iki sınır arasında belirlenen oranda indirim yapılması şeklinde bir düzenlemeye gidilmiştir.

Ceza Genel Kurulunun çeşitli kararlarında tartışmasız olarak benimsendiği üzere, tahrik nedeniyle yapılacak indirimin oranı belirlenirken, haksız tahriki oluşturan hareketin işleniş şekli, yeri, niteliği, zamanı, yöresel şartlar ve tahrik eden ile edilenin durumları göz önüne alınıp değerlendirilmeli, eğer haksız hareket bu özellikleri itibarıyla yoğun ve önemli boyutlara ulaşmışsa ancak bu takdirde haksız tahrikin ağır ve şiddetli olduğu kabul edilmelidir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konuları birlikte değerlendirildiğinde;

Sanığın öğrenci servisi şoförlüğü yaptığı, suç tarihinde sevk ve idaresindeki içerisinde öğrencilerin bulunduğu ... araç ile; özel güvenlik görevlisi olup evine gitmekte olan maktulün ise ... plakalı aracı ile seyir hâlinde oldukları sırada saat 14.50 sıralarında aynı güzergahta karşılaştıkları, sanığın kullandığı servis aracı ile maktulün önünde, maktulün de kullandığı binek otomobili ile sanığın arkasında olduğu, suç yeri olan Yunus Emre Mahallesi “Kentpark Alışveriş Merkezi” civarında “Güven Taksi” isimli iş yerinin önüne gelmeden kısa bir süre önce maktulün birkaç kez sanığın idaresindeki aracı trafikte geçmek istediği, akabinde de olayın yaşandığı yerde sanığın aracını geçip yolun sağında sanığın aracının önünde durduğu, sanığın da maktulün aracının arkasında durduğu, olayın ilk başlayışını gören tüm tanıkların ittifaklı beyanlarından da anlaşılacağı üzere önce maktulün aracından indiği, sanığın yanına doğru geldiği, ardından sanığın da aracından indiği, olay öncesinde birbirini tanımayan ikili arasında muhtemelen trafikte yaşanan yol verme/vermeme meselesi yüzünden öncelikle sözlü tartışma yaşandığı, sözlü tartışmanın fiziki kavgaya dönüştüğü, yaşanan kavga esnasında maktulün sanığa kafa attığı, sanığın da üzerinde taşıdığı bıçağı çıkartarak maktulü bıçakla yaraladığı ve olay yerinden kaçtığı, sanığın darbeleri sonunda yaralanan maktulün olay yerinde öldüğü hususunda ... Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi ile Özel Daire arasında uyuşmazlık bulunmayan olayda;

Maktulün aracıyla sanığın kullandığı servis aracının hemen önünde durması, araçtan ilk kendisinin inmesi, sanığın aksi kanıtlanmayan savunmasına göre maktulün kendisine hakaret etmesi ve maktulün sanığa kafa atmak suretiyle kavganın başlamasına sebebiyet vermesi ve ... Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesinin direnme gerekçeleri arasında yer alan “…basit bir yol verme/vermeme meselesini büyüterek içerisinde öğrencilerin bulunduğu açıkça görülen bir servis aracını durmak zorunda bırakan, böylelikle kendisi dışındaki üçüncü kişilerin can güvenliğini de tehlikeye sokan, böyle bir tehlike doğmasa bile meydana gelebilecek bir tartışma ortamının henüz çocuk yaştaki lise öğrencileri üzerinde olumsuz tesir doğurabileceği gerçeğini umursamadan tartışmayı başlatan…” hususlarının haksız tahrik kapsamında değerlendirilmesinin mümkün bulunmaması karşısında;

Maktulden kaynaklanan ve sanığa yönelen haksız fiil oluşturan söz ve davranışların ulaştığı boyut dikkate alınarak yapılan indirim sonucu tayin edilen 16 yıl hapis cezasının makul olmadığı kabul edilmelidir.

Bu itibarla sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanması suretiyle 16 yıl hapis cezasına hükmedilmesine ilişkin ... Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesinin direnme kararına konu hükmünün, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin bozma kararı doğrultusunda, haksız tahrik nedeniyle asgari düzeyde indirim yapılıp sanığın üst sınırdan cezalandırılması ile yetinilmesi gerekirken yazılı şekilde 16 yıl hapis cezasına hükmedilerek eksik ceza tayini isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan altı Ceza Genel Kurulu Üyesi; "Sanık hakkında TCK’nın 29/1. maddesi uyarınca haksız tahrik nedeniyle yapılan indirim oranının isabetli olduğu" görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- ... Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesince verilen istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin karara yönelik katılan vekilinin temyiz dilekçesinin bir TEMYİZ NEDENİ İÇERDİĞİNE,

2- ... Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesinin 18.02.2019 tarihli ve 25-383 sayılı direnme kararına konu hükmünün, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin bozma kararı doğrultusunda, haksız tahrik nedeniyle asgari düzeyde indirim yapılıp sanığın üst sınırdan cezalandırılması ile yetinilmesi gerekirken yazılı şekilde 16 yıl hapis cezasına hükmedilerek eksik ceza tayini isabetsizliğinden BOZULMASINA,

3- Dosyanın mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 04.11.2021 tarihinde yapılan müzakerede birinci uyuşmazlık konusu bakımından oy birliğiyle, ikinci uyuşmazlık konusu bakımından ise oy çokluğuyla karar verildi.