T.C. 
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
ESAS NO: 2010/2-648
KARAR NO: 2010/684
KARAR TARİHİ: 22.12.2010

ÖZET: Mirasçılık ve mirasın geçişi, miras bırakanın ölümü tarihinde yürürlükte olan hükümlere göre belirlenir. Dava tenkis istemine ilişkindir. Mahkemece delillerin bu çerçevede değerlendirilip gerektiğinde uzman bilirkişiden de rapor alınmak suretiyle sonucu uyarınca bir karar verilmesi gerekirken yanlış nitelendirme ve değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

(4722 S. K. m. 17) (1086 S. K. m. 74, 76, 381, 382, 383, 384, 385, 386, 387, 388, 389) (4721 S. K. m. 565, 569, 690) (743 S. K. m. 507) (2004 S. K. m. 277) (YİBK. 01.04.1974 T. 1974/1 E. 1974/2 K.)

Dava ve Karar: Taraflar arasındaki davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Antalya Asliye 4. Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 16.10.2007 gün ve 2001/1039-2007/363 sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine,

Yargıtay 2.Hukuk Dairesinin 16.6.2009 gün ve 2008/4503-2009/11622 sayılı ilamı ile;

(< …Mirasçılık ve mirasın geçişi, miras bırakanın ölümü tarihinde yürürlükte olan hükümlere göre belirlenir. (4722 S.K. md.17)

Dava tenkis istemine ilişkindir. Mahkemece delillerin bu çerçevede değerlendirilip gerektiğinde uzman bilirkişiden de rapor alınmak suretiyle sonucu uyarınca bir karar verilmesi gerekirken yanlış nitelendirme ve değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır…>)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI

Yerel Mahkemece, bozma sonrasında verilen ara kararında açıkça < …Bozma ilamına karşı direnilmesine…> karar verilmişken; gerekçeli kararın içeriğinde < …Usul ve yasaya uygun bulunan bozma ilamına uyulmasına…> ifadesi kullanılmıştır.

Bu nedenledir ki, işin esasının görüşülmesine geçilmeden önce, direnme kararının 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu(HUMK)’nun 388 ve 389.maddelerine uygun olarak kurulup kurulmadığı hususu ön sorun olarak ele alınmıştır.

Aslolan kısa karar ile direnme kararının hüküm fıkrasında direnme olgusu belirgindir. Direnme kararının bütünü ele alındığında da, gerekçede yer alan bu bölümün gerekçenin diğer bölümleriyle uyumlu olmadığı, maddi hataya dayalı olduğu açıkça anlaşılmaktadır.

Bu nedenle gerekçede sehven yer alan bu ifade çelişki ya da aykırılık olarak kabul edilmemiş; karar bir bütün olarak ele alındığında içerik itibariyle bozma öncesindeki hükmün aynen tekrarlandığı belirlenmekle HUMK’nun 381-388 maddelerine aykırı bir yön bulunmadığına ve ön sorunun reddi ile < …Usul ve yasaya uygun bulunan bozma ilamına uyulmasına…> şeklindeki bu kısmın gerekçeden çıkarılmak suretiyle temyiz incelemesi yapılmasına oybirliği ile karar verilerek işin esasının incelenmesine geçilmiştir.

İşin esasına gelince;

Dava, dava dilekçesinde olarak belirtilmiş; mahkemece olarak nitelendirilmiş; Özel daire ise davayı olarak vasıflandırarak bozmaya konu etmiştir. Mahkemece önceki kararda direnilmesi üzerine, hüküm davacılar vekilince temyize getirilmiştir.

Bu haliyle Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık, davacıların isteminin, muris muvazaası hukuksal nedenine mi yoksa tenkise mi ilişkin olduğu noktasında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın bu niteliğine itibariyle, öncelikle tenkis ile muris muvazaası kurumlarının açıklanmasında yarar görülmektedir:

Bilindiği üzere; muvazaa, tarafların yapmak istedikleri asıl akdi gizlemek için görünüşte yaptıkları başka bir akittir. Örneğin, tarafların aslında taşınmaz satımını yapmayı kastetmelerine rağmen, şu veya bu nedenle bunu saklamak için hibe göstermeleri veya hibe akdini gizlemek için satış göstermeleri gibi hallerde ileri sürülebilecek iddialardır.

Bu durumda Hakim, akitteki asıl kastın ne olduğunu yorumlayarak, tarafların gerçekte hangi tür sözleşmeyi yapmak istediklerini ve ancak bunu gizlemek için neden başka tür bir akit yapmak zorunluluğunu duyduklarını, gerçekte yaptıkları akdin yasal unsurları taşıyıp taşımadığını ve resmi şekil yönünden de geçerli olup olamayacağını saptamak durumundadır.

Muvazaa iddiası ancak sözleşmenin tarafı olan kimse ya da külli halefi tarafından ileri sürülebilir. Bu ilkenin istisnaları kanunda sınırlı olarak gösterilmiştir(Örneğin; İİK md.277 ve md. MK 690).

Bunun yanı sıra, bir kimsenin mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak amacıyla gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmesi halinde saklı pay sahibi olsun ya da olmasın, miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar; görünürdeki satış sözleşmesinin muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de biçim koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabilirler. Uygulamada bu dava muris muvazaası olarak adlandırılmaktadır.

Diğer taraftan, Doktrinde saklı paylarının değerini alamayan mirasçıların miras bırakanlarının, mirastan tasarruf edebileceği kısmı aşan yani saklı paylarına yaptığı tecavüzü ortadan kaldırmak ve geri alınmasını sağlamak için açtıkları davalar ise tenkis(İndirim) davaları olarak adlandırılmaktadır(4721 Sayılı TMK madde 569). Miras bırakanın, saklı paya tecavüzünün bulunup bulunmadığının tespiti davanın tespit kısmıdır. Bu işlem tespit edildikten sonra da ne miktar payın tecavüze uğradığı ve bu kısmın mirasçıya iadesi hususu da davanın eda kısmıdır. Tenkis davasında; miras bırakanın, mirasçının saklı payına tecavüz ederek vasiyetle veya ölüme bağlı diğer bir tasarrufla başka bir mirasçıya veya üçüncü kişiye bağışta bulunmuş olması, davanın açılması koşuludur. Miras Hukukundaki tenkis davaları, özünde geçerli olan işlemler için açılabilir.

Öte yandan 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 565.maddesinde (Eski 743 Sayılı Medeni Kanun’un 507.md.) yer alan:

1. Mirasbırakanın, mirasçılık sıfatını kaybeden yasal mirasçıya miras payına mahsuben yapmış olduğu sağlararası kazandırmalar, geri verilmemek kaydıyla altsoyuna malvarlığı devri veya borçtan kurtarma yoluyla yaptığı kazandırmalar ya da alışılmışın dışında verilen çeyiz ve kuruluş sermayesi,

2. Miras haklarının ölümden önce tasfiyesi maksadıyla yapılan kazandırmalar,

3. Mirasbırakanın serbestçe dönme hakkını saklı tutarak yaptığı bağışlamalar ve ölümünden önceki bir yıl içinde adet üzere verilen hediyeler dışında yapmış olduğu bağışlamalar,

4. Mirasbırakanın saklı pay kurallarını etkisiz kılmak amacıyla yaptığı açık olan kazandırmalar.>

Şeklindeki hüküm ile tenkise tabi diğer tasarruflar sayılmak suretiyle miras bırakan tarafından yapılan başkaca hangi işlemlerin tenkise tabi olacağı düzenlenmiştir.

Önemle belirtilmelidir ki, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 74. maddesi gereğince hakim taleple bağlı olup; aynı Kanunun 76.maddesi gereğince bir davada dava nedenini yani dayanılan olayları bildirmek taraflara, bunların hukuki nitelemesini yapmak, uygulanacak yasa maddelerini bulmak ve uygulamak ise Hakime aittir (HUMK.76).

Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay irdelendiğinde:

Davacılar vekili dava dilekçesinin başlığında davayı olarak gösterip; dilekçe içeriğinde de; müvekkillerinin murisi E. C.’ın davalı ile gayriresmi evlilik yaptığını, bu evliliğin devamı sırasında murisin 12.06.1991 tarih ve 19355 yevmiye nolu gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi ile mülkiyeti Y. Z. E.’a ait 2460 ada 1 parsel sayılı taşınmazı satın aldığını, murisin satın aldığı taşınmaz üzerine 4 katlı bina yaptırdığını, gayrimenkul satış vaadi tarihinde, satış vaadinde bulunan Y. Z. E. isimli şahsın aynı noterde davalıya vekaletname verdiğini, murisin kanser hastası olması sebebiyle tapuyu üzerine alamadığını, davalı M.’ten olan çocuklarını düşünerek satış vaadi sözleşmesi ile satın aldığı bu taşınmazların tapusunun davalı M. A. adına çıkartılmasına muvafakat ettiğini, bu durum karşısında davacıların mağdur olduğunu, çünkü yapılan bu işlemin açıkça ölüme bağlı olarak mirastan mal kaçırma işlemi olduğunu, davalının, murislerini manevi yönden etkileyerek ve ölmeden kısa bir süre önce de tapunun üzerine geçirilmesini sağladığını, davacıların mahfuz hisseli mirasçılar olarak mağdur olduklarını ileri sürerek davaya konu taşınmazın tapusunun iptali ile mahfuz hisseleri oranında davacılar adına tescilini istemişlerdir.

Ne var ki, davacı vekilinin gerek 4.2.2002 tarihli ilk celsede dava dilekçesini açıklayarak tutanağa aynen geçen < …Gerçek istemimiz muris E. C.’ın ölüme bağlı tasarrufu nedeniyle tasarruf nisabını aşan miktarın tenkis edilmesidir.> şeklindeki beyanları; gerek 14.2.2006 tarihli celsedeki < …Açtığımız dava muris muvazaasına dayanan iptal davası olmayıp tenkis davasıdır. Muris uzun yıllar yurt dışında çalışarak para kazanmıştır. Bununla tek mal varlığı olan davaya konu taşınmazı satın almıştır…> biçimindeki açıklaması karşısında,davacıların açtıkları davanın tenkise ilişkin olduğu her türlü duraksamadan uzaktır.

Davacı taraf dilekçesine açıklık getirdiği her iki beyanında da açıkça tenkis istediklerini bildirmekle hakim bu talep dışına çıkamaz ve bu isteğe göre hangi kanun hükmünün uygulanacağını tespit edip uygulamak zorundadır.

Eldeki davada yerel mahkemece, davacının tenkise yönelik açık beyanlarına karşın, yapılan hukuki nitelemede dava muris muvazaası olarak kabul edilmiş; araştırma da bu niteleme çerçevesinde gerçekleştirilmiş; sonuçta 01.04.1974 tarih ve 1/2 Sayılı YİBK çerçevesinde değerlendirme yapılarak davanın reddi yoluna gidilmiştir.

Dosya içeriğine göre, davacıların miras bırakanı 12.06.1991 tarihinde, Y. Z. E.’dan 2460 ada 1 parsel sayılı taşınmazı satış vaadi sözleşmesi ile satın almış; 22.05.2001 tarihinde ise aynı taşınmaz Y. Z. E. tarafından davalı M. A.’e satılmıştır. Davacılar aslında taşınmazın miras bırakanları adına tapuda tescilinin yapılacakken, davalı adına tescil edildiğini, oysa taşınmazın miras bırakanlarının yurt dışındaki çalışması sonucunda kazandığı para ile satın alındığını, saklı paylarının zedelendiğini ileri sürerek, tenkis istemişler; duruşmalarda da bu taleplerini açıkça dile getirmişlerdir.

Öyleyse Yerel Mahkemece, davacıların talebinin tenkise yönelik olduğu gözetilerek, tenkis koşullarının oluşup oluşmadığı araştırılmalı ve sonucuna göre hüküm kurulmalıdır.

Açıklanan nedenlerle, aynı hususlara işaret eden ve Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ: 1- Yerel mahkeme kararında geçen (usul ve yasaya uygun bulunan bozma ilamına uyulmasına) ibaresinin karardan ÇIKARTILMASINA,

2- Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, oybirliği ile karar verildi.




kararara.com