Olaylar

Başvurucu, olayların meydana geldiği tarihte üniversite öğrencisidir. 7/3/2012 tarihinde Üniversite yerleşkesi içindeki bir yurtta aynı odada bulunan iki öğrenci arasında karşılıklı darp olayı meydana gelmiştir. Darp olayı, elinde sarı, kırmızı, yeşil renklerden oluşan bir tespih çeken E.A.nın diğer öğrenci H.T.nin “O hangi takımın renkleri?” şeklindeki sorusuna “Kürdistan bayrağının renkleri.” şeklinde cevap vermesi üzerine başlamıştır. Aynı gün saat 22.45 sıralarında E.A.ya destek amacıyla yaklaşık 200 kişilik bir grup üniversitesi yerleşkesi içindeki yurdun önünde toplanmış  ve karşı slogan atan 30 kişilik öğrenci grubuna taşlı saldırı girişiminde bulunmuştur.

Bu olaydan sonra, terör örgütünü destekleyen yayınlar yapan bir haber ajansı öğrencilerin üniversitede bir araya gelmesi için çağrıda bulunmuş ve başvurucunun da aralarında yer aldığı yaklaşık 250 kişi 8/3/2012 tarihinde üniversite yerleşkesinde toplanarak terör örgütü lehine sloganlar atmış, bozkurt işareti yapan bir kişiye fiziki saldırıları polis tarafından engellenmiştir. Başvurucu hakkında bahse konu toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılarak terör örgütü elebaşını öven sloganlar attığı ve grubu yönlendirdiği iddiasıyla soruşturma başlatılmıştır.

20/3/2012, 19/4/2012, 29/4/2012 tarihlerinde üniversite yerleşkesinde bir grup tarafından müzik, marş ve halay eşliğinde sloganlar atılmış; on üç askerin şehit olduğu Dağlıca Karakolu baskınının anlatıldığı ve terör örgütü tarafından klip hâline getirilen içinde “PKK saflarında direnişe davet var” ifadelerinin de yer aldığı "Oramar (Dağlıca)" isimli marş söylenmiştir. Başvurucu hakkında bahse konu toplantıda grupla birlikte halay çekerek grubu yönlendirdiği gerekçesiyle soruşturma başlatılmıştır.

Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenen iddianameye istinaden yargılamayı yürüten (kapatılan) Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesi 28/1/2013 tarihinde başvurucunun terör örgütünün propagandasını yapma suçundan ayrı ayrı dört kez 1 yıl 8 ay, terör örgütü üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçundan ise 4 yıl 2 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına hükmetmiştir. Kararın başvurucu tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay, terör örgütünün propagandasını yapma suçundan verilen mahkûmiyetlerin onanmasına karar vermiş, terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçu bakımından hükmü bozmuştur.

İddialar

Başvurucu, katıldığı bazı toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde marş eşliğinde halay çekmesi ve sloganlar atması nedeniyle terör örgütünün propagandasını yapma suçundan cezalandırılması nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

A. 8/3/2012 Tarihli Eylem Bakımından

Terör örgütleri ve destekçileri, görüşlerinin toplum içinde yayılmasını ve fikirlerinin kökleşmesini hedefler ve bu amacın gerçekleşmesine yönelik her türlü vasıtaya başvurabilir. Terörün veya terör örgütlerinin propagandasının da söz konusu vasıtalardan biri olduğunda kuşku yoktur. Terör, başta ifade özgürlüğü olmak üzere demokratik toplumun tüm değerlerine düşmandır. Bu nedenle terörizmi, terörü ve şiddeti meşrulaştıran, öven ya da bunlara teşvik eden sözler ifade özgürlüğü kapsamında görülemez.

Somut olay, başvuruya konu gösterinin ve şiddet olaylarının yaşandığı bağlam, başvurucunun attığı sloganların nesnel anlamı, yaşanan ve önüne geçilen şiddet eylemleri bir bütün olarak ele alınmalıdır. Başvuruya konu sloganların atıldığı toplantıdan bir gün önce terör örgütünün bir sembolünü taşıyan öğrenci ile karşıt görüşlü başka bir öğrencinin tartışması kavgaya dönüşmüş, diğer öğrenciler arasında yayılan kavga haberi nedeniyle kısa süre içinde ayrılıkçı eğilimleri olan grup ile başka bir grup karşı karşıya gelmiştir. Gruplar arası çatışma, polisin araya girmesi ve geniş güvenlik önlemleri alması ile önlenmiştir. Bahsi geçen olaylardan bir gün sonra terör örgütünü destekleyen yayınlar yapan bir haber ajansının çağrısı üzerine başvurucunun da aralarında yer aldığı yaklaşık 250 kişi bir araya gelmiştir.

Geniş güvenlik önlemleri altında yapılan toplantıda terör örgütü elebaşının lehinde sloganlar ile dışa vurulan düşünce açıklamasının zamansal açıdan şiddet tehlikesine neden olduğu değerlendirilmiştir. Somut olayın koşullarında terör örgütünün veya elebaşının benimsendiğini gösteren övgü dolu sözlerin terör suçlarının işlenmesi tehlikesine yol açtığı ve başkalarını terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerine başvurmayı teşvik ettiği sonucuna ulaşılmıştır. Söz konusu koşullar dikkate alındığında mahkûmiyete konu ifade ulusal güvenlik ve kamu düzeni üzerinde bir etkiye sahiptir.

Sonuç olarak başvurucunun cezalandırılmasına sebep olan ifadeleriyle yarattığı tehlike, bir soyut tehlike olarak görülmemiş; somut olayın şartlarında Terörizmin Önlenmesi Sözleşmesi'nin açıklayıcı raporunda ifade edilen terör eylemlerini ve bu eylemlerin faillerini öven mesajlardan olduğu kanaatine ulaşılmıştır.

Başvurucunun 8/3/2012 tarihli eylemi nedeniyle mahkûmiyetinin derece mahkemelerinin farklı çıkarları dengelerken sahip oldukları takdir payı da gözetildiğinde zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık geldiği ve orantılı olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

B. 20/3/2012, 19/4/2012 ve 29/4/2012 Tarihli Eylemler Bakımından

İfade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için kamu makamları tarafından ortaya konulan gerekçelerin ilgili ve yeterli olması gerekir.

Derece mahkemesi başvurucuyu terör örgütünün propagandasını yapma suçundan cezalandırmıştır. Mahkeme, somut olayda ismi geçen Oramar (Dağlıca) isimli marşın on üç askerin şehit olduğu Dağlıca Karakolu baskınını anlattığına, terör örgütü tarafından klip hâline getirildiğine ve marş içinde "PKK saflarında direnişe davet var" şeklinde bir bölüm olduğuna vurgu yapmıştır. Derece mahkemeleri başvurucunun söz konusu toplantılarda bulunduğu grubu yönlendirdiğini de kabul etmiştir. Başvurucunun katıldığı birden çok toplantıda terör örgütünün yüceltilmesine, çatışmalara doğrudan katılan güvenlik gücü mensuplarına karşı nefret aşılanmasına ve güvenlik güçlerine karşı şiddete başvurmayı cesaretlendirdiği kabul edilmiştir.

Sonuç olarak başvurucunun terör örgütünün şiddet ve tehdit yöntemlerini meşru gösterdiğine, övdüğüne ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik ettiğine kanaat getirilmiştir.

Başvurucunun 20/3/2012, 19/4/2012 ve 29/4/2012 tarihli eylemleri nedeniyle mahkûmiyetinin -derece mahkemelerinin farklı çıkarları dengelerken sahip oldukları takdir payı da gözetildiğinde- zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık geldiği ve orantılı olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle ifade özgürlüğünün ihlal edilmediğine karar vermiştir.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ERHAN URAK BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2016/10657)

 

Karar Tarihi: 9/6/2021

R.G. Tarih ve Sayı: 22/9/2021-31606

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Muammer TOPAL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Denizhan HOROZGİL

Başvurucu

:

Erhan URAK

Vekili

:

Av. Hüseyin GÖKOT

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, başvurucunun katıldığı bazı toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde marş eşliğinde halay çekmesi ve sloganlar atması nedeniyle terör örgütünün propagandasını yapma suçundan cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 27/5/2016 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucu 1989 doğumlu olup olayların meydana geldiği tarihte Gaziantep Üniversitesinde öğrencidir.

10. 7/3/2012 tarihinde saat 21.30 sıralarında, Gaziantep Üniversitesi Yerleşkesi içindeki bir yurtta aynı odada bulunan iki öğrenci arasında karşılıklı darp olayı meydana gelmiştir. Darp olayı, elinde sarı, kırmızı, yeşil renklerden oluşan bir tespih çeken E.A.nın diğer öğrenci H.T.nin “O hangi takımın renkleri?” şeklindeki sorusuna “Kürdistan bayrağının renkleri.” şeklinde cevap vermesi üzerine başlamıştır. Bu olay nedeniyle her iki öğrenci hakkında da adli işlem yapılmıştır.

11. Aynı gün saat 22.45 sıralarında E.A.ya destek vermek amacıyla yaklaşık 200 kişilik bir grup Gaziantep Üniversitesi Yerleşkesi içindeki yurdun önünde toplanmıştır. Söz konusu öğrenci grubu yine yurt önünde toplanan ve “Ya Allah, Bismillah, Allahu Ekber” şeklinde slogan atan yaklaşık 30 kişilik öğrenci grubuna karşı taşlı saldırı girişiminde bulunmuş ancak bu girişim güvenlik güçlerince engellenmiştir.

12. Bu olayın ardından silahlı terör örgütü PKK'nın güdümünde yayın yapan internet sitelerinden Fırat Haber Ajansı 8/3/2012 tarihinde sabah erken saatlerde “...Kürt yurtsever öğrenciler yaşanan saldırıları protesto etmek amacıyla İnşaat Mühendisliği Fakültesi önünde saat: 11.00'de kitlesel bir basın açıklaması yapacaklar.” şeklinde bir haber yayımlamıştır.

13. Anılan haberdeki çağrıya uygun olarak 8/3/2012 tarihinde saat 11.00’de Gaziantep Üniversitesi Yerleşkesi'nde başvurucunun da aralarında bulunduğu yaklaşık 250 kişilik bir grup toplanmıştır. Grup “Katil Polis Üniversiteden Defol, Faşizme Karşı Omuz Omuza, Kürt Halkı Uyuma Onuruna Sahip Çık, Baskılar Bizi Yıldıramaz, Direne Direne Kazanacağız, Kahrolsun Faşizm, Antep Faşizme Mezar Olacak, Biji Serok Apo (yaşasın Başkan Apo), Be Serok Jiyan Nabe (Başkansız Yaşam Olmaz), Jin Jiyan Azadi (Kadın Yaşam Özgürlük)” şeklinde sloganlar atmıştır.

14. Protesto sırasında topluluğa doğru kimliği tespit edilemeyen bir kişinin eliyle bozkurt işareti olarak tabir edilen işareti yapması üzerine grup bu şahsı yuhalayarak kendisine fiziki saldırıda bulunmaya çalışmış ise de güvenlik güçleri bunu engellemiştir. Başvurucu hakkında bahse konu toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılarak "Biji Serok Apo (Yaşasın Başkan Apo)" ve "Be Serok Jiyan Nabe (Başkansız Yaşam Olmaz)" şeklinde sloganlar attığı ve grubu yönlendirdiği iddiasıyla soruşturma başlatılmıştır.

15. 20/3/2012 tarihinde Gaziantep Üniversitesi Yerleşkesi'nde 100 öğrencinin katılımıyla "Alternatif 21 Mart Nevruz Etkinlikleri" adıyla bir etkinlik düzenlenmiştir. Grup tarafından müzik, marş, slogan ve halay eşliğinde “Be Serok Jiyan Nabe (Başkansız Yaşam Olmaz), Biji Nevroz, Nevroz Piroz Be, Şehit Namırın (Şehitler Ölmez)” şeklinde sloganlar atılmış; on üç askerin şehit olduğu Dağlıca Karakolu baskınını anlattığı ve PKK/KCK terör örgütü tarafından klip hâline getirildiği belirtilen "Oramar (Dağlıca)" isimli marş söylenmiştir. Marş içinde geçen "PKK saflarında direnişe davet var" bölümünde karşıt görüşten grubun ıslıklarla tepki gösterdiği ifade edilmiştir. Başvurucu hakkında bahse konu toplantıda grupla birlikte halay çekerek grubu yönlendirdiği gerekçesiyle soruşturma başlatılmıştır.

16. 19/4/2012 tarihinde Gaziantep Üniversitesi Yerleşkesi'nde müzikli bir etkinlik düzenlenmiş, etkinlikte on üç askerin şehit olduğu Dağlıca Karakolu baskınını anlattığı ve PKK/KCK terör örgütü tarafından klip hâline getirildiği belirtilen "Oramar (Dağlıca)" ve "Delila ü Arges (Halkımın Umudu)" isimli marşlar da söylenmiştir. Başvurucu hakkında bahse konu toplantıda "Delila ü Arges (Halkımın Umudu)" isimli marşı söyleyerek halay çektiği gerekçesiyle soruşturma başlatılmıştır.

17. 29/4/2012 tarihinde Gaziantep Üniversitesi Yerleşkesi'nde bir öğrenci derneği tarafından yaklaşık altmış öğrencinin katılımıyla müzikli bir etkinlik düzenlenmiş, etkinlikte on üç askerin şehit olduğu Dağlıca Karakolu baskınını anlattığı ve PKK/KCK terör örgütü tarafından klip hâline getirildiği belirtilen "Oramar (Dağlıca)" isimli marş da söylenmiştir. Başvurucu hakkında bahse konu toplantıda grupla birlikte halay çektiği gerekçesiyle soruşturma başlatılmıştır.

18. Başvurucu hakkında yukarıda belirtilen soruşturmalar neticesinde Cumhuriyet savcısı 28/1/2013 tarihli iddianamesiyle başvurucunun terör örgütüne üye olma ve dört kez terör örgütünün propagandasını yapma suçundan cezalandırılmasını talep etmiştir. Yargılamayı yürüten (kapatılan) Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 28/1/2013 tarihinde başvurucunun terör örgütünün propagandasını yapma suçundan ayrı ayrı dört kez 1 yıl 8 ay, terör örgütü üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçundan ise 4 yıl 2 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına hükmetmiştir.

19. Mahkemenin terör örgütünün propagandasını yapma suçuna ilişkin değerlendirmeleri şu şekildedir:

"[-] 08.03.2012 Tarihinde Meydana Gelen Olayla İlgili Olarak... Bilirkişi C.K. düzenlediği 28.11.2012 tarihli raporda; sanığın grupla birlikte hareket ettiğini, zafer işareti yaparak 'Biji serok APO (Yaşasın Başkan Apo) ve Be serok jiyan nabe (Başkansız Yaşam Olmaz)' şeklinde sloganlar attığını ve grubu yönlendirdiğini belirtmiştir.

Sanık savunmasında, '1. Olay nedeni ile 08/03/2012 tarihinde üniversite içinde düzenlenen yürüyüşe katıldım bu yürüyüşe arkadaşlarım katıldığı için ben katıldım, sebebinin ne olduğunu ben olaydan sonra öğrendim, bir kavga olayını protesto etmek amacı ile bu yürüyüş ve toplantı yapılmış ancak iddia edildiği gibi yasa dışı slogan atmadım' şeklinde beyanda bulunmuştur.

Sanık savunması, dosya içerisinde bulunan izleme tespit tutanağı ve bilirkişi raporu birlikte değerlendirildiğinde; sanığın terör örgütünün yaptığı eylem çağrısı üzerine 08.03.2012 tarihinde gerçekleştirilen eylemlere aktif olarak katıldığı, eylem sırasında grubu yönlendirdiği ve kendisinin de grupla birlikte 'Biji serok APO (Yaşasın Başkan Apo) ve Be serok jiyan nabe (Başkansız Yaşam Olmaz)' şeklinde sloganlar attığı, bu suretle üzerine atılı PKK/KONGRA-GEL Terör Örgütünün Propagandasını Yapmak suçunu işlediği sabit olduğundan eylemine uyan 3713 sayılı TMK'nın 7/2-son maddesi gereğince cezalandırılmasına karar verilmiştir.

 [-] 20.03.2012 Tarihinde Meydana Gelen Olayla İlgili Olarak... Bilirkişi C.K. düzenlediği 28.11.2012 tarihli raporda; sanığın grupla birlikte halay çektiğini, başkaca bir eyleminin tespit edilemediğini belirtmiştir.

Sanık savunmasında, '2. Olay olarak belirtilen 20/03/2012 tarihindeki gösteriye katıldım, alternatif nevroz etkinliği olduğu için buna katıldım ayrıca ben gösteri sırasında oramar marşını söylemedim ve grubu yönlendirmedim' şeklinde beyanda bulunmuştur.

Sanık savunması, dosya içerisinde bulunan izleme tespit tutanağı ve bilirkişi raporu birlikte değerlendirildiğinde; sanığın 20.03.2012 günü saat: 18.30 sıralarında Gaziantep Üniversitesi Kampüs alanı içerisinde bulunan AKM Atatürk Kültür Merkezi önünde bulunan park alanında, PKK/KCK terör örgütü sempatizanı kişilerin organizesinde yaklaşık (100) kadar öğrencinin katılımı ile alternatif 21 Mart Nevruz Etkinlikleri adı altında mevcut grubu motive etmek ve sempatizan kazanmak amacıyla düzenlenen, ateş yakarak etrafında Kürtçe müzik, marş, slogan ve halay eşliğinde 'BE SEROK JİYAN NABE (BAŞKANSIZ YAŞAM OLMAZ), BİJİ NEVROZ, NEVROZ PİROZ BE, ŞEHİT NAMIRIN (ŞEHİTLER ÖLMEZ)' şeklinde sloganların atıldığı terör örgütünün propagandasına dönüştürülen etkinliğe katıldığı, terör örgütü tarafından klip haline getirilerek yayın organlarında devamlı suretle yayınlanan ve terör örgütünün (13) askerimizin şehit olduğu Dağlıca Karakol baskınını anlatan, ORAMAR (DAĞLICA) isimli marşı eşliğinde halay çekerek grubu yönlendirdiği, sanığın eylem sırasında şiddet yöntemlerini benimsemiş silahlı terör örgütünün fikirlerini etkinliğe katılan kişilere benimsetmeye çalışıp, örgüte sempatizan kazandırmayı hedeflediği ve sanığın bu suretle üzerine atılı PKK/KONGRA-GEL Terör Örgütünün Propagandasını Yapmak suçunu işlediği sabit olduğundan eylemine uyan 3713 sayılı TMK'nın 7/2-son maddesi gereğince cezalandırılmasına karar verilmiştir.

 [-] 19.04.2012 Tarihinde Meydana Gelen Olayla İlgili Olarak... Bilirkişi C.K. düzenlediği 28.11.2012 tarihli raporda; sanığın grupla birlikte Halkımın Umudu isimli marş eşliğinde halay çektiğini belirtmiştir.

Sanık savunmasında, '3. Olayla ilgili olarak 19/04/2012 tarihindeki gösteriye ben vizelerimiz bittiği için stres atmak amacı ile katıldım. Oramar marşını söylemedim ancak halay çekmedim' şeklinde beyanda bulunmuştur.

Sanık savunması, dosya içerisinde bulunan izleme tespit tutanağı ve bilirkişi raporu birlikte değerlendirildiğinde; 19.04.2012 günü saat:18.30 sıralarında, Gaziantep Üniversitesi (öğretim kurumu içerisinde) Kredi ve Yurtlar Kurumu karşısında bulunan çayırlık alanda, PKK/KCK terör örgütüne eleman temin etmek, sempatizan kazanmak, mevcut gurubu motive etmek ve terör örgütünü benimsemeyen diğer öğrencileri tahrik etmek amacı ile kaynaşma adı altında müzikli etkinlik düzenlendiği, sanığın da terör örgütünün propagandasına dönüştürülen etkinliğe katıldığı, terör örgütü tarafından klip haline getirilerek yayın organlarında devamlı suretle yayınlanan ve terör örgütünün (13) askerimizin şehit olduğu Dağlıca Karakol baskınını anlatan, ORAMAR (DAĞLICA) isimli marş eşliğinde halay çekerek grubu yönlendirdiği, sanığın eylem sırasında şiddet yöntemlerini benimsemiş silahlı terör örgütünün fikirlerini etkinliğe katılan kişilere benimsetmeye çalışıp, örgüte sempatizan kazandırmayı hedeflediği ve sanığın bu suretle üzerine atılı PKK/KONGRA-GEL Terör Örgütünün Propagandasını Yapmak suçunu işlediği sabit olduğundan eylemine uyan 3713 sayılı TMK'nın 7/2-son maddesi gereğince cezalandırılmasına karar verilmiştir.

 [-] 29.04.2012 Tarihinde Meydana Gelen Olayla İlgili Olarak... Bilirkişi C.K. düzenlediği 28.11.2012 tarihli raporda; sanığın grupla birlikte halay çektiğini belirtmiştir.

Sanık savunmasında, '4. Olayla ilgili olarak 29/04/2012 tarihindeki gösteriye ben katılmadım, o tarihte ben Diyarbakır'da idim' şeklinde beyanda bulunmuştur.

Sanık savunması, dosya içerisinde bulunan izleme tespit tutanağı ve bilirkişi raporu birlikte değerlendirildiğinde; 29/04/2012 günü saat:18.30 sıralarında, Gaziantep Üniversitesi Kampüs alanı içerisinde bulunan (öğretim kurumu içerisinde) Kredi Yurtlar kurumu Yurt Müdürlüğü karşısında bulunan çayırlık alanında, PKK/KCK terör örgütüne eleman temin etmek, sempatizan kazanmak, mevcut grubu motive etmek ve terör örgütünü benimsemeyen diğer öğrencileri tahrik ve provoke amacıyla Antep Demokratik Öğrenci Derneği (ADÖDER) bünyesinde faaliyet gösteren kişilerin organizesinde (60) kadar öğrenci grubunun katılımı ile düzenlenen etkinliğe sanığın da katıldığı, etkinlik sırasında Kürtçe müzik, marş, halaylar eşliğinde; terör örgütü tarafından klip haline getirilerek yayın organlarında devamlı yayınlanan ve terör örgütünün Dağlıca Karakol baskınını anlatan ORAMAR (DAĞLICA) isimli marş eşliğinde halay çektiği, sanığın eylem sırasında şiddet yöntemlerini benimsemiş silahlı terör örgütünün fikirlerini etkinliğe katılan kişilere benimsetmeye çalışıp, örgüte sempatizan kazandırmayı hedeflediği ve sanığın bu suretle üzerine atılı PKK/KONGRA-GEL Terör Örgütünün Propagandasını Yapmak suçunu işlediği sabit olduğundan eylemine uyan 3713 sayılı TMK'nın 7/2-son maddesi gereğince cezalandırılmasına karar verilmiştir."

20. Kararın başvurucu tarafından temyiz edilmesi üzerine 12/1/2016 tarihinde Yargıtay 16. Ceza Dairesi (Daire) terör örgütünün propagandasını yapma suçundan verilen mahkûmiyetlerin onanmasına karar vermiştir. Daire, terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçu bakımından hükmü bozmuştur.

21. Daire kararının terör örgütünün propagandasını yapma suçundan onamaya ilişkin kısmı şöyledir:

"07. 03.2012 tarihinde üniversite kampüsünde farklı siyasi görüşlere mensup iki öğrence arasında kavga olayı yaşandığı, bu hadise nedeniyle bölücü terör örgütünün internet sitelerindeki çağrı üzerine 08.03.2012 tarihinde 250-300 kişilik grubun toplanarak basın açıklaması yapmak istedikleri sırada, karşıt görüşlü bir öğrenciye saldırı girişimlerinin güvenlik güçleri tarafından önlendiği, grubun PKK - KCK terör örgütü lehine dolaylı ve doğrudan şiddete çağrı niteliğindeki slogan attığı, sanığın da 'biji serok Apo' ve 'be serok jiyan nabe' (başkansız yaşam olmaz) şeklinde atmış olduğu sloganların, olayın oluş biçimi iki farklı siyasi görüşe mensup öğrenci grubu arasındaki süregelen cebir şiddete teşvik edici olması, kamu düzeni ve güvenliğinin bozulması için açık ve yakın tehlike oluşturması gözetildiğinde atılan sloganların ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceğinin anlaşılması karşısında tebliğnamedeki bozma isteyen düşünceye iştirak edilmemiştir.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükümlerin ONANMASINA..."

22. Başvurucu, karardan 29/4/2016 tarihinde haberdar olduğunu belirtmiş; 27/5/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

23. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun "Terör örgütleri" kenar başlıklı 7. maddesinin ilgili kısmının olay tarihinde yürürlükte olan hâli şöyledir:

"Terör örgütünün propagandasını yapan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır..."

24. 3713 sayılı Kanun'un "Terör örgütleri" kenar başlıklı 7. maddesinin yürürlükte olan son hâlinin ilgili kısmı şöyledir:

"(Değişik ikinci fıkra: 11/4/2013-6459/8 md.) Terör örgütünün; cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasını yapan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır..."

B. Uluslararası Hukuk

25. 16/5/2005 tarihli Avrupa Konseyi Terörizmin Önlenmesi Sözleşmesi'nin (Terörizmin Önlenmesi Sözleşmesi) giriş bölümünde aşağıdaki ifadeler yer almaktadır:

"Avrupa Konseyi'nin üye devletleri ve imzacılar olarak;

Terörizmi önlemek için etkin önlemler almayı ve özellikle, terör suçlarını işlemeyi alenen tahrike, terörist saflara katmaya ve eğitime karşı mukabelede bulunmayı arzu ederek;

...

Bu Sözleşmenin mevcut ifade özgürlüğü ve örgütlenme özgürlüğüne ilişkin ilkeleri değiştirme niyetinde olmadığını kabul ederek;

Terörist eylemlerin doğası veya koşulların gereği olarak, halkı sindirmek veya bir hükümeti veya uluslararası örgütü bir eylemi yerine getirmeye veya yerine getirmekten kaçınmaya haksız olarak zorlamak veya bir ülkeyi veya uluslararası bir örgütü ciddi biçimde istikrarsız hale getirmek veya temel siyasal, anayasal, ekonomik ve toplumsal yapılarını yıkmak amacını güttüklerini hatırda bulundurarak;

Aşağıdaki hususlarda anlaşmışlardır."

26. Terörizmin Önlenmesi Sözleşmesi'nin "Terminoloji" kenar başlıklı 1. maddesinin (1) numaralı fıkrası şu şekildedir:

"(1) Bu Sözleşmenin amaçları açısından, 'terör suçu' Ek'te sıralanan antlaşmalardan birinin kapsamına giren ve bu antlaşmalarda tanımlanan suçlar anlamına gelir."

27. Terörizmin Önlenmesi Sözleşmesi'nin "Terör suçunun işlenmesine alenen teşvik" kenar başlıklı 5. maddesi şu şekildedir:

"1) Bu Sözleşmenin amaçları açısından, 'bir terör eylemini işlemeye alenen teşvik', terör suçunun işlenmesini kışkırtmak niyetiyle, böyle bir eylemin dolaylı olsun veya olmasın terör suçlarını savunarak, bir veya birden fazla suçun işlenmesi tehlikesine yol açacak bir mesajın kamuoyuna yayılması veya başka bir şekilde erişilebilir hale getirilmesi anlamına gelir.

2) Her bir taraf, 1. paragrafta tanımlandığı şekilde, yasadışı olarak ve kasten işlendiği durumlarda, terörizm suçunu işlemeyi alenen teşviki ulusal mevzuatı açısından cezai suç olarak ihdas etmek üzere gerekli olabilecek tedbirleri alacaktır."

28. Terörizmin Önlenmesi Sözleşmesi'nin "Terörist saflara katma" kenar başlıklı 6. maddesi şu şekildedir:

"1) Bu Sözleşmenin amaçları açısından, 'terörist saflara katma' bir başka kişiyi terörist bir eylemi işlemeye veya bu eylemin işlenmesine katılmaya veya bir veya daha fazla suçun bir dernek veya grup tarafından işlenmesine katkıda bulunmak amacıyla bir dernek veya gruba katılmaya teşvik etmek anlamına gelmektedir.

2) Her bir taraf, 1. paragrafta tanımlandığı şekilde, yasadışı olarak ve kasten bir suç işlendiği durumda, terörist saflara katmayı ulusal mevzuatı açısından cezai suç olarak ihdas etmek üzere gerekli olabilecek tedbirleri alacaktır."

29. Terörizmin Önlenmesi Sözleşmesi'nin "Terör suçunun işlenip işlenmemesi arasında fark bulunmaması" kenar başlıklı 8. maddesi şu şekildedir:

"Bir eylemin Sözleşmenin 5 ila 7. maddelerinde belirtilen suçlardan birini teşkil etmesi için, bu eylemin bilfiil gerçekleşmiş olması gerekmeyecektir."

30. Terörizmin Önlenmesi Sözleşmesi'nin "Koşullar ve güvenceler" kenar başlıklı 12. maddesi şu şekildedir:

"l) Her bir Taraf, İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına dair Sözleşme, Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi ve uluslararası hukuk uyarınca diğer yükümlülüklerinde yer aldığı şekilde ve o Tarafa uygulanabildiği durumlarda, insan hakları yükümlülüklerine, özellikle ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü ve din özgürlüğüne saygı göstererek bu Sözleşmenin 5 ila 7 ve 9. maddelerde yer alan konuların suç haline getirilmesinin ihdasını, uygulanmasını ve yerine getirilmesini sağlayacaktır.

2) Bu Sözleşmenin 5 ila 7 ve 9. maddelerde yer alan konuların suç haline getirilmesinin ihdası, uygulanması ve yerine getirilmesinde ayrıca, izlenen meşru amaçlar ve demokratik toplum açısından gereklilik göz önünde bulundurularak orantılılık ilkesine bağlı kalınacak ve her türlü keyfilik, ayrımcılık veya ırkçı muamele dışında tutulacaktır."

31. Terörizmin Önlenmesi Sözleşmesi'nin açıklayıcı raporunda, şiddet içeren terör suçlarına doğrudan veya dolaylı teşvik oluşturacak mesajlara yönelik belirli sınırlamaların Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) uygun olduğu hatırlatılmıştır (açıklayıcı rapor, § 91). Açıklayıcı raporda, daha sonra terör suçlarının işlenmesine dolaylı teşvik ile meşru eleştiri hakkı arasındaki sınırın nerede olduğu meselesinin önemine değinilmiştir:

"95. Bu hükmü [Terör Suçunun İşlenmesine Alenen Tahrik (Madde 5)] kaleme alırken, CODEXTER [Sözleşme’nin uygulanmasının değerlendirmesi mekanizması olan Terörizmle Mücadelede Uzmanlar Komitesi], Parlamenter Asamblenin (Görüş no. 255 (2005), paragraf 3 vii ve devamı) ve Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiserinin (doküman BcommDH (2005) 1, paragraf 30 sonu) bu hükmün, terör şiddetine dolaylı tahrik oluşturabilecek 'bir eylemin failini öven mesajları veya mağdurların aşağılanması, terörist örgütlere mali kaynak isteyen veya diğer benzeri davranışları' kapsayabileceği hususundaki görüşlerini dikkate almıştır.

96. Daha kazuistik olana göre bu hüküm daha genel nitelikte bir formül kullanmakta ve Tarafların terör suçlarını savunan mesajların yayılmasını veya farklı bir şekilde kamuya sunulmasını cezalandırmasını gerektirmektedir. Bu hükmün uygulanması bakımından, bunun doğrudan veya dolaylı yollardan yapılıp yapılmadığı önem taşımamaktadır.

97. Doğrudan tahrik, çoğu hukuk sisteminde bir şekilde suç teşkil ettiğinden özel bir soruna yol açmamaktadır. Dolaylı tahriki bir suç haline getirmenin amacı uluslararası hukukta veya eylemde mevcut olan boşluğu bu alanda hükümler ekleyerek telafi etmektir.

98. Bu hüküm, suçun tanımı ve uygulaması bakımından Taraflara belirli miktarda takdir yetkisi tanımaktadır. Örneğin, bir terör suçunu gerekli ve haklı göstermek dolaylı teşvik suçunu oluşturabilir.

99. Ancak, uygulanmasında iki şartın karşılanmasını gerektirmektedir: ilk olarak, bir terör suçunun işlenmesi hususunda özel bir kastın varlığı gerekir, aşağıda verilen 2. paragraftaki diğer bir gerekliliğe göre de tahrik hukuka aykırı bir şekilde ve kasten işlenmelidir.

100. İkinci olarak, böyle bir eylemin sonucu, bu tip bir suçun işlenmesi tehlikesine neden olmalıdır. Böyle bir tehlikeye neden olup olmadığı değerlendirilirken, yazarın ve mesajın muhatabının niteliği yanında suçun hangi bağlamda işlendiği AİHM’nin oluşturduğu içtihat anlamında dikkate alınacaktır. Tehlikenin önemi ve inandırıcılığı iç hukukun gereklerine uygun olarak ele alınmalıdır.

104. Kamuya bir mesajın sunulması için, çeşitli araçlar ve teknikler kullanılabilir. Örneğin, basılı yayınlar veya diğerlerinin erişebileceği yerlerde yapılan konuşmalar, kitle iletişim araçları veya elektronik imkânların, özellikle, mesajların e-posta ile yayılması veya sohbet odalarında, haber grupları veya tartışma ortamında materyallerin değişimi gibi imkânları sunan internetin kullanımı.

105. AİHM içtihatları ilave rehberlik sunmaktadır. Bu bağlamda, CODEXTER (doküman CODEXTER (2004)19) için hazırlanan AİHM’nin ilgili içtihatlarının derlemesine müracaat edilmelidir."

32. Ulusal ve uluslararası hukuka ilişkin daha fazla kaynak için bkz. Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, §§ 46-59; Meki Katar [GK], B. No: 2015/4916, 3/10/2019, §§ 18-35; Sırrı Süreyya Önder [GK], B. No: 2018/38143, 3/10/2019, §§ 23-39.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

33. Mahkemenin 9/6/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

34. Başvurucu; cezalandırılmasına neden olan üç terör örgütü propagandası eyleminin halay çekme olarak bilirkişi raporunda tespit edildiğini, sadece bu eylemleri nedeniyle dört kez 1 yıl 8 ay olmak üzere toplam 6 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasının hukuk ve adalete uygun olmadığını ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca halay çekme fiilinin suçun kanuni tanımındaki unsurlara karşılık gelmediğini, bu nedenle kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesinin ihlal edildiğini, yargılama sonucu hapis cezası aldığını ve cezanın infaz aşamasına geldiğini, bu nedenle de özgürlük hakkının sınırlandırıldığını belirtmiştir. Son olarak başvurucu, cezalandırılmasına neden olan bir eylemde kullandığı iddia edilen "Biji Serok Apo, Direne Direne Kazanacağız" şeklindeki ifadelerin ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatları gereği terör örgütünün propagandası suçunu oluşturmayacağını ileri sürmüştür.

35. Bakanlık görüşünde; somut olayda ifade özgürlüğüne yönelik müdahalenin kanunilik unsurunun ve meşru amacının bulunduğu, ilk derece mahkemesi ve Yargıtayın kararlarında yeterli gerekçelendirmenin yapıldığı, başvurucunun eylemlerinin açık bir şekilde terör örgütü PKK'nın propagandası niteliğinde olduğu, dolayısıyla ifade özgürlüğü olarak değerlendirilemeyeceği ifade edilmiştir.

B. Değerlendirme

36. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

37. Anayasa’nın "Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti" kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...

Bu hürriyetlerin kullanılması, ... kamu düzeni[nin], ... korunması ... amaçlarıyla sınırlanabilir…"

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

38. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Müdahalenin Varlığı

39. Başvurucu, katıldığı bazı toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde marş eşliğinde halay çekmesi ve slogan atması nedeniyle Mahkemece terör örgütünün propagandasını yapma suçundan ayrı ayrı dört kez 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmıştır. Dolayısıyla söz konusu mahkeme kararı ile başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahalede bulunulduğunun kabul edilmesi gerekir.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

40. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

41. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.

i. Kanunilik

42. 3713 sayılı Kanun'un 7. maddesinin ikinci fıkrasının kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.

ii. Meşru Amaç

43. Başvurucunun cezalandırılmasına ilişkin kararın terör örgütü ve terörizmle mücadele kapsamında kamu düzeninin korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.

iii. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk

 (1) Demokratik Toplumda İfade Özgürlüğünün Önemi

44. İfade özgürlüğü kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanmaması, bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğünün demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemde olduğunu daha önce pek çok kararında açıklamıştır (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 42, 43; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38).

 (2) Müdahalenin Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olması

45. İfade özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir (Bekir Coşkun, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72; AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007).

46. Derece mahkemeleri, bireylerin fikirlerini ifade özgürlüğü yoluyla ifade etme hakları ile Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçlar arasında adil bir denge sağlamalıdır (Bekir Coşkun, §§ 44, 47, 48; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017, §§ 58, 61, 66). Derece mahkemeleri söz konusu dengelemeyi yaparken ve ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılayıp karşılamadığını değerlendirirken belirli bir takdir yetkisine sahiptir. Şüphesiz kullanılan sözlerin bireylere, bir kamu görevlisine ya da toplumun bir kesimine karşı şiddete teşvik mahiyetinde olması durumunda kamu otoritelerinin ifade özgürlüğüne müdahale konusunda takdir marjları çok daha geniştir. Ancak bu takdir payı, Anayasa Mahkemesinin denetimindedir (Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 57).

47. Anayasa Mahkemesinin görevi, bu denetimi yerine getirirken derece mahkemelerinin yerini almak değil onların takdir yetkilerini kullanarak verdikleri kararların Anayasa'nın 26. maddesi açısından uygunluğunu denetlemektir. Anayasa Mahkemesi bunu yaparken eldeki başvurunun koşulları ile beraber özellikle terörle mücadeleye bağlı zorlukları da gözönüne almaktadır (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 76; Candar Şafak Dönmez [GK], B. No: 2015/15672, 5/11/2020, § 50).

 (3) Müdahalenin Zorunlu Bir Toplumsal İhtiyacı Karşılaması

48. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, § 51).

49. Somut olayda kendisini ifade şekillerinin kişileri terör suçlarını işlemeye teşvik ettiğinin ortaya konulması hâlinde başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı kabul edilebilir. O hâlde çözümlenmesi gereken mesele, derece mahkemelerinin başvurucunun açıkladığı düşüncelerle kişileri terör suçlarının işlenmesine teşvik ettiğini ikna edici bir biçimde ortaya koyup koymadığı olacaktır.

 (4) Somut Olayın Değerlendirilmesi

 (a) 8/3/2012 Tarihli Eylem Bakımından

50. Anayasa Mahkemesinin Anayasa'nın 26. maddesine ilişkin içtihadında ortaya konan ilkeler aynı zamanda kamu düzenini sağlamak amacıyla terörle mücadele kapsamında kamu gücünü kullanan organlar tarafından alınan tedbirlere de uygulanacaktır (Candar Şafak Dönmez, § 54).

51. Somut olayda ilk derece mahkemesi 8/3/2012 tarihli toplantı ve gösteri yürüyüşü öncesinde karşıt siyasi görüşlü gruplar arasında yaşanan şiddet eylemlerini gözönünde bulundurarak başvurucunun bu yürüyüş sırasında "Biji Serok Apo (Yaşasın Başkan Apo)" ve "Be Serok Jiyan Nabe (Başkansız Yaşam Olmaz)" şeklinde sloganlar atmasının terör örgütünün propagandasını yapma suçunu oluşturduğunu kabul etmiş ve başvurucuyu 1 yıl 8 ay hapis cezasıyla mahkûm etmiştir (bkz. § 19).

52. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi önündeki mesele, somut olayın koşullarında başvurucunun katıldığı bir toplantı ve gösteri yürüyüşünde slogan atması nedeniyle terör örgütünün propagandasını yapma suçundan mahkûmiyetinin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığının belirlenmesidir.

53. Anayasa Mahkemesi, eldeki başvurunun koşulları ile beraber özellikle terörle mücadeleye bağlı zorlukları da gözönüne alacaktır. Terörizm olgusu insanlık tarihi kadar eskidir ve bugün ulusal sınırları aşarak toplum ve devlet hayatının üzerinde sosyal ve ekonomik bakımdan büyük çapta tahribatlara sebep olmaktadır. Herhangi bir amaca ulaşmak için propagandaya yönelik ses getirici eylemlerle insanların öldürülmesi, insanlara korku ve dehşet salınması olan terör; bireylerin temel hak ve özgürlüklerini ve özellikle temel bir hak olan yaşam hakkını ciddi bir şekilde tehdit etmektedir (Meki Katar, § 59; Candar Şafak Dönmez, § 59).

54. Terörizmin hukuksal bir tanımının yapılmasında kimi zorluklar bulunmakla birlikte Anayasa Mahkemesinin asıl görevi bir başvuruya konu olayın terör suçu kapsamında kalıp kalmadığını değerlendirmek değildir. PKK örgütünün hâlen son derece tehlikeli, güvenlik güçleri ile çatışmalara giren bir terör örgütü ve adı geçen Abdullah Öcalan'ın da (A.Ö.) bu örgütün kurucusu ve çok sayıda terör eyleminin sorumlusu olduğu konusunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır.

55. Terör örgütleri ve destekçileri, görüşlerinin toplum içinde yayılmasını ve fikirlerinin kökleşmesini hedefler ve bu amacın gerçekleşmesine yönelik her türlü vasıtaya başvurabilir. Terörün veya terör örgütlerinin propagandasının da söz konusu vasıtalardan biri olduğunda kuşku yoktur. Terör, başta ifade özgürlüğü olmak üzere demokratik toplumun tüm değerlerine düşmandır. Bu nedenle terörizmi, terörü ve şiddeti meşrulaştıran, öven ya da bunlara teşvik eden sözler ifade özgürlüğü kapsamında görülemez (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 79; Ayşe Çelik, B. No: 2017/36722, 9/5/2019, § 43; Sırrı Süreyya Önder, § 61; Candar Şafak Dönmez, § 61).

56. Anayasa Mahkemesi daha önce Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri (aynı karada bkz. §§ 115-118) kararında terör örgütünün propagandasını yapma suçunun Türk hukukundaki görünümüne ilişkin bazı tespitlerde bulunmuştur. İlk olarak 3713 sayılı Kanun'un 7. maddesinde yapılan değişiklik ile terör örgütünün propagandasını yapma suçu çok sayıda ve her türde ifadeyi kapsayacak şekilde geniş yorumlanabilecek bir fiil olmaktan çıkarılmaya, terör örgütünün şiddet ve tehdit yöntemlerini meşru gösterme veya övme ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik etme şeklinde tanımlanarak suça hukuki belirlilik kazandırılmaya çalışılmıştır. İkinci olarak Yargıtay da Türk hukukunda terör ile bağlantılı her tür düşünce açıklamasının değil yalnızca terör örgütlerinin cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek, övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasının yapılmasının suç olarak kabul edildiğini pek çok kez ifade etmiştir (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, §§ 54-57).

57. İçinde şiddete başvurmayı cesaretlendirici ifadeler yer almayan, terör suçlarının işlenmesi tehlikesine yol açmayan çeşitli grupların şiddete başvurmaksızın ulaşmayı düşündükleri toplumsal veya siyasal hedeflere, siyasi, ekonomik ve sosyal sorunlara ilişkin görüşleri gibi düşünce açıklamaları, ideolojik ve katı olarak nitelendirilse bile terörizmin propagandası olarak kabul edilemez. Dolayısıyla sağ veya sol ideolojilere, anarşist ve nihilist akımlara, toplumsal ve siyasal ortama veya sosyoekonomik dengesizliklere, etnik sorunlara, ülke nüfusundaki farklılıklara, daha fazla özgürlük talebine veya ülke yönetim biçiminin eleştirisine yönelik düşüncelerin -devlet yetkilileri veya toplumun önemli bir bölümü için rahatsız edici olsa bile- açıklanması, yayılması, aktif, sistemli ve inandırıcı bir şekilde başkalarına aşılanması, telkin ve tavsiye edilmesi ifade özgürlüğünün koruması altındadır (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 81; Ayşe Çelik, § 44; Candar Şafak Dönmez, § 63).

58. Terörizmin Önlenmesi Sözleşmesi’nin 5. maddesinin birinci paragrafında, terör suçunun işlenmesi için alenen teşvik düzenlenmiştir. Buna göre doğrudan veya dolaylı yollardan terör suçunun işlenmesi tehlikesine yol açacak bir mesajın kamuoyuna yayılmasının cezalandırılması hedeflenmektedir. Terörizmin Önlenmesi Sözleşmesi’nin açıklayıcı raporuna göre Sözleşme’nin temel özgürlüklerinin sınırlandırılması yönündeki muhtemel riskin dikkatli bir şekilde analiz edilmesi için AİHM'in Sözleşme’nin 10. maddesinin uygulamasına ilişkin içtihatlarına ve terörizmi övme ve terörizme teşvike ilişkin ulusal hükümlerin uygulanması hususunda devletlerin deneyimlerine özel bir dikkat göstermek gerekmektedir (açıklayıcı rapor, § 88). Açıklayıcı raporda şiddet içeren terör suçlarına doğrudan veya dolaylı teşvik teşkil edecek mesajlara yönelik belirli sınırlamaların Sözleşme’ye uygun olduğu hatırlatılmıştır (açıklayıcı rapor, § 91).

59. Açıklayıcı raporda ayrıca terör suçlarının işlenmesine dolaylı teşvik ile meşru eleştiri hakkı arasındaki sınırın nerede olduğu meselesinin önemine de değinilmiştir. Açıklayıcı raporda dolaylı teşvikin belirlenmesinde devletlerin belirli bir takdir yetkisi olduğu ifade edilmiş ancak bir eylemin terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerine başvurmayı teşvik etme olarak kabul edilebilmesi için eylem ile iletilmek istenen mesajın terör suçlarının işlenmesine kışkırtmak niyetiyle ve terör suçlarının işlenmesini savunarak bir veya birden fazla suçun işlenmesi tehlikesine yol açacak şekilde kamuoyuna yayılmasının amaçlanması gerektiği ifade edilmiştir (açıklayıcı rapor, §§ 97-100). Terör örgütünün propagandasını yapma suçunda örgütün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemleri belirli bir yoğunlukta savunularak başkalarınca aynı davranışın gerçekleştirilmesi amaç edinilmektedir (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 119; Sırrı Süreyya Önder, § 63).

60. Anayasa Mahkemesi, daha önce pek çok kararında propaganda suçunun soyut tehlike suçu olarak kabul edilmesinin başta ifade özgürlüğü olmak üzere anayasal hak ve özgürlükler üzerinde bir baskı oluşturma potansiyeli olduğuna dikkat çekmiştir. Bu sebeple Terörizmin Önlenmesi Sözleşmesi'nin açıklayıcı raporunun 100. maddesinde ifade edildiği gibi bir propaganda faaliyetinin cezalandırılabilmesi için olayın somut koşullarında belirli oranda tehlikeye neden olduğunun gösterilmesi uygun olacaktır (diğerleri arasından bkz. Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 84; Ayşe Çelik, § 47; Sırrı Süreyya Önder, § 64; Meki Katar, § 53).

61. Nitekim yukarıda verilen açıklamaları takip eden Anayasa Mahkemesi daha önce verdiği iki kararında Türkiye’nin her bölgesinde yaşanan ve yaşanmakta olan ağır şiddet hareketlerinin faili, PKK'nın kurucusu ve söz konusu şiddet eylemlerinin birincil elden sorumlusu olan A.Ö.yü politik bir lider ve toplumsal sorunların demokratik yollarla çözümünde meşru bir aktör olarak ilan eden söylemleri terör eylemlerinin failini öven ve dolayısıyla terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerine başvurmayı teşvik eden mesajlar olarak değerlendirmemiştir (Sırrı Süreyya Önder §§ 69-87; Meki Katar, §§ 59-73). Bununla beraber çatışma ortamının bulunduğu bir durumda A.Ö.nün lider olarak benimsendiğini gösteren sloganların örgütün korkutucu gücünden faydalanmak, kişileri ve toplumu sindirmek amacıyla atıldığını değerlendirmiş; bu tür açıklamaların terör suçlarının işlenmesi tehlikesine yol açtığı ve başkalarını terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerine başvurmayı teşvik ettiği sonucuna ulaşmıştır (Mehmet Mihdi Bala, B. No: 2015/15088, 8/1/2020, § 58; Baver Mızrak, B. No: 2015/19280, 9/1/2020, §§ 48-53).

62. Terörle mücadelenin zorlukları ile birlikte terör bağlamında yapılan açıklamaların karmaşıklığı ve muğlaklığı söz konusu olduğunda düşünce açıklamalarının şiddete teşvik mahiyetinde olup olmadığı yönündeki değerlendirmenin ancak açıklamanın yapıldığı bağlama, açıklamada bulunan kişinin kimliğine, açıklamanın zamanına ve muhtemel etkilerine, açıklamadaki diğer ifadelerin tamamına bir bütün olarak bakılarak yapılması gerektiği gözden uzak tutulmamalıdır (Sırrı Süreyya Önder, § 67).

63. Bu itibarla somut olay, başvuruya konu gösterinin ve şiddet olaylarının yaşandığı bağlam, başvurucunun attığı sloganların (bkz. § 19) nesnel anlamı, yaşanan ve önüne geçilen şiddet eylemleri bir bütün olarak ele alınmak suretiyle değerlendirilmelidir. Önemle hatırda tutulmalıdır ki başvuruya konu sloganların atıldığı toplantıdan bir gün önce PKK'nın bir sembolünü taşıyan bir öğrenci ile karşıt görüşlü başka bir öğrencinin tartışması kavgaya dönüşmüş, diğer öğrenciler arasında yayılan kavga haberi nedeniyle kısa süre içinde ayrılıkçı eğilimleri olan 200 kişilik bir grup ile 30 kişilik başka bir grup karşı karşıya gelmiştir. Gruplar arası çatışma, polisin araya girmesi ve geniş güvenlik önlemleri alması ile önlenmiştir. Bahsi geçen olaylardan bir gün sonra PKK terör örgütünü destekleyen yayınlar yapan bir haber ajansı "Kürt yurtsever" öğrencilerin üniversitede bir araya gelmesi için çağrıda bulunmuş ve başvurucunun da aralarında yer aldığı yaklaşık 250 kişi söz konusu çağrıya uyarak toplanmıştır.

64. Geniş güvenlik önlemleri altında yapılan toplantıda PKK'nın kurucusu A.Ö.nün lider olarak benimsendiğine ilişkin sloganlar ile dışa vurulan düşünce açıklamasının zamansal açıdan şiddet tehlikesine neden olduğu değerlendirilmiştir. Şöyle ki somut olayda çatışma ortamının bulunduğu bir durumda başka bazı sloganlar (bkz. § 13) yanında PKK terör örgütünün kurucusu ve örgütün eylemlerinin birinci dereceden sorumlusu olan A.Ö.nün lider olarak gören sloganların atılması ile örgütün korkutucu gücünden faydalanılarak kişiler ve toplum sindirilmeye çalışılmıştır. Cezalandırmaya neden olan ifadelerin içeriğinde ne A.Ö.nün demokratik süreçlerin meşru bir aktörü olduğu ne de toplumsal sorunların çözümüne ilişkin demokratik görüşleri bulunduğu ifade edilmektedir (bkz. § 61). Dolayısıyla somut olayın koşullarında terör örgütünün veya liderinin benimsendiğini gösteren övgü dolu sözlerin terör suçlarının işlenmesi tehlikesine yol açtığı ve başkalarını terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerine başvurmayı teşvik ettiği sonucuna ulaşılmıştır. Söz konusu koşullar dikkate alındığında mahkûmiyete konu ifadenin ulusal güvenlik ve kamu düzeni üzerinde bir etkiye sebep olmadığı söylenemez.

65. Sonuç olarak başvurucunun cezalandırılmasına sebep olan ifadeleriyle yarattığı tehlike, bir soyut tehlike olarak görülmemiş (bkz. § 60), somut olayın şartlarında Terörizmin Önlenmesi Sözleşmesi'nin açıklayıcı raporunun 95. maddesinde ifade edilen terör eylemlerini ve bu eylemlerin faillerini öven mesajlardan olduğu kanaatine ulaşılmıştır.

66. Yukarıdaki bilgiler dikkate alındığında başvurucunun 8/3/2012 tarihli eylemi nedeniyle mahkûmiyetinin -derece mahkemelerinin farklı çıkarları dengelerken sahip oldukları takdir payı da gözetildiğinde- zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık geldiği ve orantılı olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

 (b) 20/3/2012, 19/4/2012 ve 29/4/2012 Tarihli Eylemler Bakımından

67. Somut olayda ilk derece mahkemesi başvurucunun 20/3/2012 ve 19/4/2012 tarihlerinde "Oramar (Dağlıca) isimli marş eşliğinde halay çekerek grubu yönlendirdiğini" ve 29/4/2012 tarihinde "Oramar (Dağlıca) isimli marş eşliğinde halay çektiğini" kabul etmiş ve bu nedenlerle başvurucuyu terör örgütünün propagandasını yapma suçundan üç kez cezalandırmıştır (bkz. § 19).

68. Başvuruya konu eylemlerin nevruz veya kaynaşma adı altında düzenlenen etkinliklerde marş formunda bir müzik sırasında halay çekilerek gerçekleştirilen bir davranış olduğu gözetildiğinde Anayasa’nın 26. maddesinin yalnızca ifade edilen fikir ve bilgilerin içeriğini değil bunların ifade edilme biçimlerini de koruma altına aldığı unutulmamalıdır (Meki Katar, § 63; bazı değişikliklerle birlikte bkz. Fatih Taş [GK], B. No: 2013/1461, 12/11/2014, § 105; İrfan Sancı, B. No: 2014/20168, 26/10/2017, § 56; Mehmet Aksoy [GK], B. No: 2014/5433, 11/7/2019, § 62). Nitekim açıklayıcı raporda da kamuya bir mesajın sunulması için çeşitli davranışlar, araçlar veya tekniklerin kullanılabileceği belirtilmiştir (açıklayıcı rapor, §§ 95, 104).

69. Anayasa Mahkemesi, çok sayıdaki kararında ifade özgürlüğüne gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahalelerin Anayasa'nın 26. maddesini ihlal edeceğini ifade etmiştir. İfade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için kamu makamları tarafından ortaya konulan gerekçelerin ilgili ve yeterli olması gerekir (diğerleri arasından bkz. Kemal Kılıçdaroğlu, § 58; Bekir Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan, § 56; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 120; Sırrı Süreyya Önder, § 60).

70. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi önündeki mesele, derece mahkemelerinin somut olayın koşullarında başvurucunun 20/3/2012, 19/4/2012 ve 29/4/2012 tarihli davranışları nedeniyle kişileri terör suçlarının işlenmesine teşvik ettiğini ikna edici bir biçimde ortaya koyup koymadığının belirlenmesidir.

71. İlk derece mahkemesinin kararı incelendiğinde başvurucunun Oramar (Dağlıca) isimli marş eşliğinde arasında bulunduğu grubu yönlendirdiğinden bahisle terör örgütünün propagandasını yapma suçundan cezalandırıldığı anlaşılmaktadır. Mahkemece, somut olayda ismi geçen Oramar (Dağlıca) isimli marşın on üç askerin şehit olduğu Dağlıca Karakolu baskınını anlattığına, PKK/KCK terör örgütü tarafından klip hâline getirildiğine ve marş içinde "PKK saflarında direnişe davet var" şeklinde bir bölüm olduğuna vurgu yapıldığı görülmektedir (bkz. §§ 15-19). Bunun yanında derece mahkemeleri başvurucunun söz konusu toplantılarda, bahsi geçen marş eşliğinde içinde bulunduğu grubu yönlendirdiğini kabul etmiştir. Başvurucunun katıldığı birden çok toplantıda terör örgütünün yüceltilmesine, çatışmalara doğrudan katılan güvenlik gücü mensuplarına karşı özellikle bir nefret aşılanmasına ve güvenlik güçlerine karşı şiddete başvurmayı cesaretlendirildiği (Ayşe Çelik, § 57; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 127; ayrıca ilgili olduğu ölçüde bkz. Abdullah Öcalan [GK], B. No: 2013/409, 25/6/2014, §§ 105-108; Mehmet Ali Aydın, §§ 81-84) kabul edilmiştir. Sonuç olarak başvurucunun davranışlarının bir bütün olarak terör örgütünün şiddet ve tehdit yöntemlerini meşru gösterdiğine veya övdüğüne ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik ettiğine kanaat getirilmiştir (Sırrı Süreyya Önder, § 85).

72. Yukarıdaki bilgiler dikkate alındığında ilk derece mahkemesinin başvurucunun 20/3/2012, 19/4/2012 ve 29/4/2012 tarihli eylemleri nedeniyle mahkûmiyetinin -derece mahkemelerinin farklı çıkarları dengelerken sahip oldukları takdir payı da gözetildiğinde- zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık geldiği ve orantılı olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

73. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 9/6/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.