Olaylar

Biri akademisyen biri öğretmen olan başvurucular 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra OHAL Kararnamesi ile kamu görevinden çıkarılmıştır. Görevlerine iade edilmeleri amacıyla oturma eylemi yapan başvurucular ardından açlık grevi başlatmıştır. Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturma kapsamında başvurucular 14/3/2017 tarihinde gözaltına alınmış daha sonra adli kontrol tedbiriyle serbest bırakılmıştır. Soruşturma sonunda başvurucuların terör örgütü üyesi olma ve terör örgütünün propagandasını yapma suçlarından cezalandırılmaları istemiyle kamu davası açılmıştır. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) iddianamenin kabulüne karar vermiş ve kovuşturma aşaması başlamıştır.

Öte yandan Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen bir diğer soruşturma kapsamında başvurucular bulundukları konutta yapılan arama sonrasında 23/5/2017 tarihinde göz altına alınmıştır. Sulh Ceza Hâkimliği başvurucuların terör örgütüne üye olma ve 2911 sayılı Kanun'a muhalefet suçlarından tutuklanmalarına karar vermiştir. Başvurucular hakkında yeni bir kamu davası açılmıştır. Mahkeme her iki davanın birleştirilmesine karar vermiştir. Mahkeme 20/10/2017 tarihinde yaptığı duruşma sonunda başvurucu Semih Özakça’nın tahliyesine karar vermiştir. Yargılama sürecinde bir kısım tanıkları da dinleyen Mahkeme dava sonunda başvuruculardan Semih Özakça’nın beraatine; Nuriye Gülmen'in 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ayrıca hükümle birlikte tahliyesine karar vermiştir. Karara karşı temyiz yoluna başvurulmuştur. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla Yargıtayda derdesttir.

İddialar

Başvurucular, devam eden bir soruşturma kapsamında adli kontrol tedbirine uymalarına rağmen başka bir soruşturma kapsamında aynı suçlamaya konu olabilecek delillere dayanılarak yakalanıp göz altına alınmaları ve tutuklama kararı verilmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Somut olayda başvurucular hakkında iki ayrı soruşturma yürütülmüştür. Başvurucuların birinci soruşturma kapsamında düzenlenen iddianame henüz kabul edilmeden başlatılan yeni bir soruşturma kapsamında yakalanarak göz altına alındıkları ve terör örgütüne üye olma ile 2911 sayılı Kanun'a muhalefet suçlarından tutuklandıkları anlaşılmaktadır. Öte yandan aynı tarihte ilk soruşturma sonunda düzenlenen iddianame de kabul edilmiştir. Mahkeme, tensip incelemesi ile birlikte aralarında hukuki irtibat bulunduğunu belirttiği davaların birleştirilmesine karar vermiştir.

Somut olayda; başvurucuların eylemlerde terör örgütüyle özdeşleşen sloganlar atmaları, eylemlerinin örgütle irtibatlı olduğu belirtilen oluşumlar tarafından örgütü destekleyen internet sitelerinde ve sosyal medyada sahiplenilmesi, eylemlere destek çağrılarının yapılması, terör örgütüyle irtibatlı söz konusu oluşumların mesajlarını paylaşmaları ve bu eylemlerin yoğunluğu hususları tanıkların -başvurucuların terör örgütünün talimatlarıyla hareket ettikleri yönündeki- ayrıntılı beyanları ile birlikte değerlendirilmiştir. Bu kapsamda soruşturma makamlarınca anılan hususların tutuklamanın hukukiliği bağlamında başvurucuların terör örgütüyle bağlantılı bir suç işlediklerine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi keyfî ve temelsiz değildir.

Öte yandan başvurucular başvuru konusu yapılan tutuklama kapsamında kendilerine yöneltilen suçlamaların daha önce açılan bir davaya konu edildiğini, aynı eylemleri nedeniyle haklarında yeni bir soruşturma başlatılarak tutuklama tedbiri uygulanmasının hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür.

Her iki soruşturmada da başvuruculara yöneltilen ve tutuklama konusu yapılan suçlama başvurucuların terör örgütü üyesi olduklarıdır. Bu kapsamda Başsavcılık tarafından düzenlenen ikinci iddianame incelendiğinde başvurucuların ilk iddianamenin düzenlendiği tarihten sonra gerçekleştirdikleri eylemlerinin suçlama konusu yapıldığı görülmektedir. Bu itibarla her iki suçlamanın dayanakları farklıdır. Anılan olgular ve Yargıtayın söz konusu içtihadı dikkate alındığında başvuruculara yeni bir suçlama yöneltilmesi keyfi ve temelsiz değildir.

Sulh ceza hâkimliklerince başvurucuların tutuklanmasına karar verilirken işledikleri iddia olunan terör örgütüne üye olma suçunun niteliğine, kanunda öngörülen yaptırımın ağırlığına, delilleri karartma ve kaçma şüphesinin bulunmasına, katalog suçlar arasında olmasına ve adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağına dayanılmıştır. Bu nedenle başvurucular yönünden delilleri karartma ve kaçma şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temelleri vardır.

Sulh ceza hâkimliklerinin isnat edilen suç için öngörülen yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak başvurucular hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

NURİYE GÜLMEN VE SEMİH ÖZAKÇA BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/27678)

 

Karar Tarihi: 15/9/2021

R.G. Tarih ve Sayı: 4/11/2021-31649

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

Raportör

:

Fatih HATİPOĞLU

Başvurucular

:

1. Nuriye GÜLMEN

 

 

2. Semih ÖZAKÇA

Başvurucular Vekili

:

Av. Duygu DEMİREL BAŞAR

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; başvurucuların devam eden bir soruşturma kapsamında adli kontrol tedbirine uymalarına rağmen başka bir soruşturma kapsamında aynı suçlamaya konu olabilecek delillere dayanılarak yakalanıp gözaltına alınmaları ve haklarında tutuklama kararı verilmesi, tutukluluğa ilişkin karar veren yargı mercilerinin tarafsız ve bağımsız olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, hayati tehlike riski içeren bir sağlık sorunu bulunduğu hâlde ceza infaz kurumunda tutulmaları nedeniyle kötü muamele yasağının, savunma hakkının kısıtlanması ve masumiyet karinesinin gözetilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvurular 22/6/2017 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyon tarafından yapılan incelemede aralarında konu bakımından irtibat bulunması nedeniyle 2017/27680 numaralı başvurunun 2017/27678 numaralı başvuru ile birleştirilmesine ve başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

6. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

A. Olaylara İlişkin Arka Plan Bilgisi

8. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde bir askerî darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).

9. Olağanüstü hâl döneminde alınan tedbirlerden biri de "terör örgütlerine veya devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna Millî Güvenlik Kurulunca karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu" değerlendirilen kişilerin Cumhurbaşkanı'nın başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılan kanun hükmünde kararnameler (KHK) ile kamu görevinden çıkarılmasıdır. Bu kapsamda darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olan FETÖ/PDY'nin yanı sıra diğer terör örgütleri ile ilgisi nedeniyle de çok sayıda kamu görevlisinin ihraç edildiği bilinmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 56-60).

10. Öğretmen olarak görev yapmakta olan başvurucu Semih Özakça 3/10/2016 tarihli ve 675 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında KHK ile Millî Güvenlik Kurulunca devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara ya da terör örgütlerine üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu gerekçesiyle kamu görevinden çıkarılmıştır. Akademisyen olan başvurucu Nuriye Gülmen de hakkındaki 3/10/2016 tarihli görevden uzaklaştırma tedbirinin ardından 2/1/2017 tarihli ve 679 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında KHK ile aynı gerekçeyle kamu görevinden çıkarılmıştır.

11. Bu süreçte başvurucu Nuriye Gülmen 9/11/2016 tarihinde Ankara'da Yüksel Caddesi'nde oturma eylemi yapmaya başlamıştır. Başvurucu Semih Özakça da 23/11/2016 tarihinden itibaren bu oturma eylemine katılmıştır. Başvurucular 11/3/2017 tarihinde, görevlerine iade edilmeleri amacıyla açlık grevi başlattıklarını açıklamıştır.

12. Başvurucular tarafından başlatılan oturma eylemi ve sonrasındaki açlık greviyle ilgili olarak kamuoyunda yoğun tartışmalar olmuş, konu uzun süre gündemde kalmıştır.

B. İlgili Yargısal Süreç

13. Başvurucuların meslekten çıkarılmalarını protesto etmek amacıyla oturma eylemi yapmaya başlamaları ve görevlerine iade edilmelerini sağlamak amacıyla açlık grevi başlattıklarını açıklamaları üzerine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) soruşturma başlatılmıştır.

14. Başvurucular, söz konusu soruşturma kapsamında 14/3/2017 tarihinde gözaltına alınmış; Başsavcılığın talebi üzerine Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 14/3/2017 tarihli kararı ile haklarında haftanın belirlenen günlerinde en yakın karakola başvurarak imza verme şeklinde adli kontrol tedbiri uygulanmasına karar verilerek serbest bırakılmışlardır.

15. Söz konusu soruşturma sonunda Başsavcılık tarafından düzenlenen 2/5/2017 tarihli iddianameyle başvurucular Nuriye Gülmen ve Semih Özakça ile -eylemlere katılan diğer kişi- A.K. hakkında terör örgütü DHKP/C üyesi olma ve terör örgütünün propagandasını yapma suçlarından cezalandırılmaları istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde kamu davası açılmıştır. Söz konusu iddianamede öncelikle DHKP/C terör örgütünün yapısına, örgütle irtibatlı oluşumlara, örgütün eylem yöntemine ve daha önce gerçekleştirmiş olduğu eylemlere ilişkin bilgilere yer verilmiş, ardından başvuruculara yönelik suçlamalar anlatılmıştır. Bu kapsamda iddianamede yer verilen olay ve olgular özetle şöyledir:

i. Başvurucuların, DHKP/C terör örgütü açık alan yapılanmaları tarafından 20/2/2017, 22/2/2017, 23/2/2017 tarihlerinde Yüksel Caddesi'nde protesto amacıyla organize edilen basın açıklamasına ve yürüyüş eylemine katıldıkları belirtilmiştir.

ii. Başvurucuların 11/1/2017 tarihinde Yüksel Caddesi'nde gerçekleştirdikleri eylemler sırasında gözaltına alındığı ve sağlık kontrollerinin Ankara Gazi Mustafa Kemal Devlet Hastanesinde yapıldıktan sonra serbest bırakıldıkları belirtilerek bu sürece ilişkin olarak internet ortamında yapılan açık kaynak araştırmasına göre DHKP/C'nin fikir ve görüşleri doğrultusunda yayın yaptığı değerlendirilen https://Twitter.com/halkimizinsesi link adresinde bulunan Bizimanadolumuz isimli Twitter hesabından 11/1/2017 tarihinde doktorlara hakaret içeren bir yorumla birlikte başvurucu Nuriye Gülmen tarafından yazılan mesajın paylaşıldığının tespit edildiği belirtilmiştir.

iii. Başvurucuların söz konusu eylemleri terör örgütü DHKP/C'nin talimatıyla gerçekleştirdiğine dair bir kısım tespite yer verilmiştir. Buna göre;

-DHKP/C terör örgütünün açık alan yapılanması Devrimci Memur Hareketinin (DMH) yayın organı olduğu belirtilen Kamu Emekçileri Cephesi (KEC) isimli derginin Aralık 2016 tarihli 1. sayısında başvurucuların fotoğraflarına yer verilerek "Diş ile tırnak" ibaresinin paylaşıldığı,

-"KESK’İN DURUMU, BUGÜNKÜ SÜREÇ NEDİR ve BİZ BU SÜRECİ NASIL AŞACAĞIZ?" başlığı adı altındaki habere yer verilerek Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu'nun (KESK) kendilerine destek vermediği belirtilerek KEC olarak kendi mücadelelerini sürdüreceklerinin anlatıldığı,

-"... KEC OLARAK TÜM KAMU EMEKÇİLERİNİ DİRENİŞE ÇAĞIRIYORUZ ..." şeklindeki yazıyla birlikte başvurucu Nuriye Gülmen'in fotoğrafına yer verilerek çağrıda bulunulduğu,

-" ... 84 ölüm orucu ile direndik, 4 karanfili toprağa verdik ama toprağa umut ektik. 12 Eylül’ün yığınlaştırdığı halkı, bu 4 karanfil ile umuda, devrime bağladık ... 96’da ... 12 karanfille karanlıklar aydınlığa çıkartıldı ... KEC’LİLER İŞTE BÖYLE BİR TARİHTEN GÜÇ ALARAK DİRENİYORLAR ... ONUN İÇİN DİYORUZ Kİ NURİYE’NİN, [A.nın] VE SEMİH’İN DİRENİŞİNİ DE BİZ KAZANACAĞIZ!" şeklindeki yazıyla; 1984 yılında ceza infaz kurumlarında yapılan ölüm orucu eylemlerine, 20/5/1996'da ceza infaz kurumlarında başlayan ölüm orucu eylemleri ve bu eylemler neticesi ölen on sol terör örgütü mensubunun (sözde) direnişine, DHKP/C'nin 19-22/12/2000 tarihlerinde yapılan "Hayata Dönüş Operasyonu" sonrasında ceza infaz kurumlarında ve dışarıda başlattıkları ölüm orucu ve direnme eylemlerine atıfta bulunulmak suretiyle başvurucuların terör örgütü ile özdeşleştirildiği ve direniş için çağrıda bulunulduğu ileri sürülmüştür.

iv. Örgüte müzahir yayın yaptığı belirtilen Bağımsızlık, Demokrasi ve Sosyalizm için YÜRÜYÜŞ dergisinde yayımlanan bazı yazılara ilişkin bir kısım tespitlere yer verilmiştir. Buna göre derginin;

-4/12/2016 tarihli 550. sayısında başvurucu Nuriye Gülmen ile yapıldığı belirtilen röportaj içeriğine ve başvurucu Nuriye Gülmen'in fotoğrafına yer verilerek eylem için çağrı yapıldığı belirtilmiştir.

-27/11/2016 tarihli 549. sayısında; paylaşılan birçok yazı ve resimle birlikte başvurucuların eylemlerinin terör örgütü tarafından yayılacağı ve eylemlere destek olunacağı mesajının verildiği belirtilmiş ve bu bağlamda söz konusu yazılardan birinde yer alan "Tarihimiz yazmaz boyun eğmeyi" ibaresi ile DHKP/C'nin geçmişteki eylemlerine atıfta bulunulduğu ve "Nuriye Gülmen ve [A.K.nın] direnişini yayalım" ibaresi ile de başvurucu Nuriye Gülmen ile A.K.nın eylemlerinin örgüt tarihinin bir parçası olarak görüldüğü ileri sürülmüştür. Ayrıca yazı içeriğinde yer alan "TAYAD’lı ailelerimizin Abdi İpekçi direnişini bilir Ankara halkı." şeklindeki ibare ile DHKP/C'nin açık alan yapılanması olarak değerlendirilen ve ceza infaz kurumlarında tutuklu ve hükümlü olarak bulunan örgüt mensuplarına destek amaçlı kurulan Tutuklu ve Hükümlü Aileleri ile Dayanışma Derneği (TAYAD) adı altındaki oluşumun 20/10/2000 tarihinde ölüm oruçları ile başlayan ve Ankara'da Abdi İpekçi Parkı'nda devam eden, 2008 yılında son bulan "direniş" adı altındaki eyleme atıfta bulunularak aynı şekilde sonuç alınana kadar eylemlerine devam edecekleri mesajının verildiği, derginin aynı sayısının 21. ve 22. sayfalarında başvurucular Semih Özakça ve Nuriye Gülmen ile diğer eylemci A.K.nın eylemlerine Yürüyüş dergisi olarak nasıl destek olacaklarına dair soru cevap şeklinde hazırlanan içerik ile yöntem belirledikleri belirtilerek destek çağrısında bulunulduğu ileri sürülmüştür.

-25/12/2016 tarihli 553. sayısında;

"İDEOLOJİK MÜCADELE VERİLMEDEN SİYASİ ZAFER KAZANILAMAZ" başlığı adı altında "Bütün KEC'liler, KESK'in düzen sendikal acılığına karşı cepheden ideolojik mücadele vermeliyiz." şeklindeki ibare ile DHKP/C'nin açık alan yapılanması KEC tarafından başvurucular ve diğer eylemci A.K.nın eylemlerinin benimsendiği ve sahiplenildiği,

"Kamu Emekçileri Cephesi’nden Ankara Direnişine Destek Mücadeleniz Mücadelemizdir, Mücadeleniz Faşizme Karşı Olan Herkesin Mücadelesidir, Yalnız Değilsiniz" başlığı altında başvurucular ve A.K.nın yapmış olduğu eylemlere destek çağrısında bulunulduğu ileri sürülmüştür.

-1/1/2017 tarihli 554. sayısında;

Başvurucu Nuriye Gülmen'in ismine yer verilerek eylemlere destek çağrısında bulunulduğu ve bu bağlamda "... Şehidimiz [A.Y.nin] cenazesini ... çıkarıp ... Defnettik ... Elmas Yalçınlar’dan, Makbule Sürmeliler’den aldığımız güçle direniyoruz ..." içeriğindeki yazıya yer verildiği, söz konusu yazının devamında örgütün gerçekleştirdiği eylemlerden ve örgüt tarafından -sözde- şehit olarak kabul edilen ölen örgüt üyelerinden bahsedilerek geçmişte yapılan direnişler neticesinde -sözde- başarı elde edildiği, aynı başarının başvurucuların ve A.K.nın yapmış olduğu direnişte de elde edileceği vurgulanarak bu kişilerin örgüt tarafından sahiplenildiği ileri sürülmüştür.

v. Emperyalizme ve Oligarşiye Karşı Yürüyüş dergisinin 26/2/2017 tarihli 3. sayısında "... Liseli Dev-Gençlilerimizden Halkın Avukatlarına, Grup Yorum’a ... Nuriye, Semih, [A.] öğretmenlere… tarihin gösterdiği 'Direniş' dışında, başka bir yolu yoktur." içerikli yazıda; DHKP/C'nin açık alan yapılanmaları olarak değerlendirilen Liseli Dev-Genç, Halkın Avukatları ve Grup Yorum isimli oluşumların haklarında örgütsel bağlantılarından dolayı hukuksal işlem yapılmasında ve sonrasındaki tutuklamalarda örgüt olarak sergiledikleri tavırları bir direniş eylemi olarak gördükleri, başvurucular ile A.K.nın eylemlerini sahiplenerek onlara destek oldukları ileri sürülmüştür.

vi. Devrimci Memur Hareketi organizasyonuyla yapılan, Elmas Yalçın Kurultayı olarak adlandırılan kapalı yer toplantısına ilişkin tespite yer verilmiştir. Bu kapsamda, olağanüstü hal kanun hükmünde kararnamelerini protesto amacıyla DHKP/C ile irtibatlı bir oluşum olan KEC organizasyonuyla 28/1/2017 tarihinde Ankara'nın Çankaya ilçesi Adakale Sokak’ta bulunan Türk Hukuk Kurumunda Elmas Yalçın Kurultayı adı verilen örgüte muzahir şahısların katılımıyla kapalı yer toplantısı yapıldığının örgüte müzahir yayınlardan anlaşıldığı belirtilmiş ve bu bağlamda toplantıya adı verilen E.Y.nin 1994 yılında İstanbul'un Beşiktaş ilçesi Barbaros Bulvarı'nda bulunan bir kafede güvenlik güçleri ile girdikleri çatışmada ölü ele geçirilen ve DHKP/C tarafından sahiplenilen kişilerden olduğu ifade edilmiştir.

vii. Başvurucuların sosyal medyada yaptıkları paylaşımlara ilişkin tespitlere yer verilmiştir. Bu kapsamda;

- Başvurucu Nuriye Gülmen'in kendisine ait Twitter adresinde "emek meclisi" isimli Twitter kullanıcısının -26/1/2017 tarihli paylaşımında- kendi (başvurucu) görüntüsü ve konuşmasının bulunduğu video içeriğinde "... herkesi Elmas YALÇIN Kurultayına bekleriz." şeklinde çağrıda bulunduğu,

- Başvurucu Semih Özakça'nın kendisine ait Twitter adresinde "emek meclisi" isimli Twitter kullanıcısının -26/1/2017 tarihli paylaşımında- kendi (başvurucu) görüntüsü ile konuşmasının bulunduğu video içeriğinde; "... Cumartesi günü olan Elmas YALÇIN Kurultayında olacağım. Bütün kamu emekçilerini davet ediyorum." şeklinde çağrıda bulunduğu,

-Başvurucu Semih Özakça'nın Facebook link adresinde "Seyri Sokak" isimli kullanıcısının KEC imzalı broşür fotoğrafının 27/1/2017 tarihinde saat 23.51'de paylaşılarak "Elmas Yalçın Kurultayı"na çağrıda bulunulduğu,

-Başvurucu Nuriye Gülmen'e ait Twitter adresinde "Elmas Yalçın Kurultayı" için çağrıda bulunulduğu ve KEC'in hazırlamış olduğu kurultay programını gösterir broşürün paylaşıldığı,

-Terör örgütüne muzahir yayın yaptığı belirtilen "halkınsesitv" isimli internet sitesinde Elmas Yalçın Kurultayı ile ilgili haberlere yer verildiği ve kurultayla ilgili anlık bilgi paylaşıldığı,

-https://www.facebook.com/seyrisokak2/?fref=ts link adresinden 29/1/2017 tarihinde "Direnenler Konuşuyor Oturumu" başlıklı ve "Elmas YALÇIN Kurultayına Hoş geldiniz" ibareli KEC imzalı pankartın yer aldığı video içeriğinin incelemesi neticesinde;

 [X bayanın]: "Geçmişte Elmas YALÇIN’lar ve onların yolundan bugün Ankara’nın soğuğunda, ayazında Nuriye GÜLMEN, Semih ÖZAKÇA, [A.K.], [V.S.] ve desteğini sunan ... [C.Y.], [A.], [S.] ve [L]. Malatya’da [E.C.], [Ö.K.], [C.U.], [U.Ö.] Kadıköy’de 'İşimi geri istiyorum' deyip direnişinin 6. gününde olan [B.C.] ve 30 Ocak’ta tohumu atılan direnişin filizini [A.Ş.de] Düzce’de buluyor kendini. Beraberinde Nuriye GÜLMEN, Semih ÖZAKÇA, [A.K.], [V.S.], [E.C.] burda olacaktı ancak program başladığı sırada henüz gözaltında olduklarından dolayı hala Malatyadalar. Yoklar. Mimar [A.Ş.yi] direnişi anlatmaları için burdalar... Bi de [E.T.], [B.T.] biliyorsunuz haksız, hukuksuz yere gözaltına alındı sonrasında tutsak düşen ... [B.T.] için Çağlayan Adliyesinde her hafta üç gün oturma eylemi yapan [E.T.] burda. Direniş güncelinden söz edecekler…." içerikli konuşmayı yaptığı,

-KEC tarafından 28/1/2017 tarihinde Ankara Çankaya'da Adakale Sokak'ta Türk Hukuk Kurumunda 10.00-19.00 saatleri arasında düzenlenen "Elmas Yalçın Kurultayı"na başvurucuların konuşmacı olarak katıldıkları yerde -konuşma kürsüsünün arka tarafında yansıtıcı perdeye asılı şekilde- üzerinde adına kurultay düzenlenen E.Y.nin fotoğrafı ile "Elmas YALÇIN Kurultayı" başlıklı "Ohal Haklarımıza Saldırıdır, Haklarımızı Gasp Ettirmeyeceğiz" içerikli ve KEC imzalı pankartın bulunduğu belirtilerek söz konusu kurultay sonrasında başvurucu Nuriye Gülmen'e ait olduğu değerlendirilen "https://Twitter.com/NuriyeGulmen" link adresinde 29/1/2017 tarihinde "Dün Elmas YALÇIN Kurultayındaydık. Direniş oturumundan kareler;" şeklindeki içerikle birlikte söz konusu kurultayda çekildiği belirtilen bazı fotoğrafların paylaşıldığı, başvurucu Semih Özakça'ya ait olduğu değerlendirilen "https://Twitter.com/SemihOzakca" link adresinden de 29/1/2017 tarihinde başvurucu Nuriye Gülmen'e ait olan Twitter hesabındaki "Dün Elmas YALÇIN Kurultayındaydık. Direniş oturumundan kareler;" başlıklı paylaşıma yer verildiği belirtilmiştir.

viii. Örgüte müzahir yayın yaptığı belirtilen internet sitelerinde başvurucuların eylemleriyle ilgili olarak yapılan paylaşımlara dair tespitlere yer verilmiştir. Bu kapsamda DHKP/C'nin açık alan yapılanması olduğu değerlendirilen TAYAD, Devrimci Memur Hareketi, KEC, Dev-Genç ve Halkın Mühendis Mimarları isimli oluşumların kamuoyuna açık internet adreslerinde ve bir kısım link adresinden başvurucuların eylem ve etkinliklerinin paylaşıldığı ve sahiplenildiği belirtilmiştir.

16. İddianamede suçlamalara dayanak yapılan diğer olgular özetle şöyledir:

i. Tedbir kararı uygulanmadan önce başvurucuların soruşturmaya konu olabilecek eylemleri başlığı altında başvurucuların -Devrimci Memur Hareketi organizesinde gerçekleştirildiği belirtilen- bir kısım protesto eylemine katıldığı belirtilmiş ve söz konusu eylemlere ilişkin bilgilere yer verilmiştir. Buna göre 24/12/2016, 31/12/2016, 9/1/2017, 18/1/2017, 19/1/2017, 20/1/2017, 21/1/2017, 22/1/2017, 24/1/2017, 3/2/2017, 6/2/2017, 8/2/2017, 14/2/2017, 20/2/2017, 22/2/2017, 23/2/2017 ve 25/2/2017 tarihlerinde DHKP/C'nin açık alan yapılanması olduğu belirtilen DMH'nin organize ettiği basın açıklaması ve oturma eylemine katılan başvurucular tarafından basın açıklaması metninin okunduğu, kalabalığa hitaben konuşmalar yapıldığı, slogan atıldığı, başvurucuların eylemci grup ile hareket ettiği ve grubu yönlendirdikleri belirtilmiştir.

ii. Başvurucu Nuriye Gülmen'in kullandığı değerlendirilen sosyal medya hesabıyla ilgili tespitlere yer verilmiştir. Buna göre;

- 29/11/2016 tarihinde "Cemre Heval" kod isimli E.A.nın fotoğrafının paylaşıldığı,

- 21/3/2014 tarihinde DHKP/C terör örgütü davalarına bakan Halkın Hukuk Bürosu avukatlarıyla ilgili olarak "Devrimci avukatlar artık serbest! Komplo çöktü! Devrimci Avukatlar Onurumuzdur!" şeklinde paylaşım yapıldığı,

- 10/3/2014 tarihinde DHKP/C'nin açık alan yapılanması olduğu belirtilen "HALK CEPHESİ" imzalı broşürün paylaşıldığı,

- DHKP/C'nin açık alan yapılanması olduğu değerlendirilen "Grup Yorum" ve "Eskişehir Halk Cephesi" imzalı paylaşımı "Eskişehir Direniş Forumları" isimli Facebook adresinden alıntı yapılarak paylaşıldığı,

- 14/2/2016 tarihinde DHKP/C'nin fikir ve görüşleri doğrultusunda yayın yaptığı belirtilen "İVME DERGİSİ" isimli Facebook adresinden alıntı yapılarak broşür paylaşıldığı,

- 4/2/2014 tarihinde bir grubun taşıdığı "HALK CEPHESİ" imzalı pankart fotoğrafının "Eskişehir Direniş Forumları" isimli Facebook hesabından alıntı yapılarak paylaşıldığı belirtilmiştir.

iii. Başvurucu Nuriye Gülmen'in "https://Twitter.com/NuriyeGulmen" link adresinde yapmış olduğu paylaşımlara yer verilmiştir. Buna göre;

- 22/12/2016 tarihinde DHKP/C'ye yönelik soruşturma kapsamında İstanbul'da tutuklanan B.T. isimli şahıs ile ilgili paylaşım yaptığı,

- 12/12/2016 tarihinde DHKP/C'nin açık alan yapılanması olduğu değerlendirilen Halkın Mühendisleri Mimarları isimli gruba ait paylaşımı adı geçen oluşumun Twitter adresinden alıntı yaparak paylaştığı,

- 12/12/2016 tarihinde DHKP/C açık alan yapılanması olduğu değerlendirilen "FOSEM, DEV-GENÇ-İdilcan Kültür Merkezi, Kamu Emekçileri Cephesi-Grup Devrim Üyeleri, Halkın Mühendis ve Mimarları" isimli grupların başvurucuyu (Nuriye Gülmen) gerçekleştirdiği eylem sırasında ziyaret ettiğinden bahisle paylaşım yaptığı,

- 5/12/2016 tarihinde DHKP/C'nin açık alan yapılanması olduğu değerlendirilen Halkın Mühendis Mimarları isimli grup ile ilgili "Halkın Mühendis Mimarları’ndan direnişe destek eylemi. Onlarca mahsus selam ve sevgiler" ibareli paylaşımı yaptığı,

- 4/12/2016 tarihinde DHKP/C'nin açık alan yapılanması olduğu değerlendirilen Liseli Dev Genç isimli grup ile ilgili olarak "Liseli Dev-Genç'e binlerce selam ve teşekkür. Biz Kazanacağız!" ibareli paylaşımı yaptığı,

- 3/12/2016 tarihinde DHKP/C'nin açık alan yapılanması olduğu belirtilen KEC imzalı pankart açan bir kişinin fotoğrafı ile birlikte "Kamu Emekçileri Cephesi adına Nazife Onay’ın direnişe destek eylemi. Zaferi böyle öreceğiz! Biz Kazanacağız!" ibareli paylaşımı yaptığı,

- 26/11/2016 tarihinde "Nuriye Gülmen, [A.K.], Semih Özakça işe geri alınsın" ibareli KEC imzalı pankart açan bir kişiye ait fotoğraf ve "İstanbul Kamu Emekçileri Cephesi Nuriye Gülmen Özakça ve [A.K.] için destek eylemi gerçekleştirildi" ibareli paylaşımı alıntı yaparak paylaştığı belirtilmiştir.

iv. Başvurucu Nuriye Gülmen'in adına kayıtlı olan ve başvurucunun kendisinin kullandığı belirtilen telefona ilişkin olarak 7/2/2017-7/4/2017 tarihleri arasında tespit edilen bir kısım görüşme içeriğine yer verilmiştir. Bu bağlamda iddianamede yer verilen telefon görüşme içerikleri incelendiğinde başvurucunun görevleri veya unvanları belirtilmeyen bazı kişilerle, yaptığı eylem ve etkinliklere dair görüşmeler gerçekleştirdiği anlaşılmaktadır. İddianamede söz konusu görüşme içeriklerine dair herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır.

v. Başvurucu Semih Özakça'nın kendisine ait Facebook hesabından;

- 9/12/2016 tarihinde DHKP/C'nin açık alan yapılanması olduğu belirtilen KEC imzalı paylaşımın "Emekçi Meclisi" isimli Facebook hesabından alıntı yapılarak örgütün eylem çağrısını paylaştığı,

- 2/2/2017 tarihinde "Semih Özakça, [İ.A.] ve ... ile birlikte Kurultaydan ..." başlığı adı altında Ankara Çankaya'da Adakale Sokak'ta bulunan Türk Hukuk Kurumunda düzenlenen "Elmas Yalçın" adı verilen etkinlikle ilgili video paylaştığı,

- 29/1/2017 tarihinde "ELMAS YALÇIN KURULTAYINA HOŞGELDİNİZ" yazılı DHKP/C'nin memur yapılanması olduğu değerlendirilen KEC imzalı pankartın görüntüsünü paylaştığı,

- 27/1/2017 tarihinde "ELMAS YALÇIN KURULTAYI OHAL, SALDIRILAR VE DİRENİŞ" başlıklı KEC imzalı broşür şeklindeki çağrı bildirisini paylaştığı,

vi. Başvurucu Semih Özakça'nın kendisine ait Twitter hesabından;

- 3/12/2016 tarihinde "Nuriye GÜLMEN, [A.K.], Semih ÖZAKÇA işe geri alınsın" ibareli ve DHKP/C'nin açık alan memur yapılanması olduğu belirtilen KEC imzalı pankart açan bir bayanın fotoğrafını paylaştığı,

- 31/1/2017 tarihinde DHKP/C'nin fikir ve görüşleri doğrultusunda yayın yaptığı değerlendirilen Kamu Emekçileri Cephesi isimli Twitter sayfasından yapılan yorumla birlikte soruşturmaya konu eylemin görüntüsünün paylaşıldığı,

- 14/1/2017 tarihinde DHKP/C'nin fikir ve görüşleri doğrultusunda yayın yaptığı değerlendirilen Kamu Emekçileri Cephesi isimli Twitter sayfasından yapılan yorumla birlikte soruşturmaya konu eylemin görüntüsünün paylaşıldığı belirtilmiştir.

vii. Başvurucu Semih Özakça'nın adına kayıtlı olan ve kendisinin kullandığı belirtilen telefona ilişkin olarak 10/2/2017-7/4/2017 tarihleri arasında tespit edilen bir kısım telefon görüşme içeriğine yer verilmiştir. Bu bağlamda iddianamede yer verilen telefon görüşme içerikleri incelendiğinde başvurucunun görevleri veya unvanları belirtilmeyen bazı kişilerle, yaptığı eylemlere ve gözaltına alınmasına ilişkin görüşmeler gerçekleştirdiği anlaşılmaktadır. İddianamede söz konusu görüşme içeriklerine dair herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır.

viii. Başvurucu Semih Özakça'dan ele geçirilen yayın vs. yazılı belgelerle ilgili değerlendirmeye yer verilmiştir. Buna göre başvurucudan ele geçirilen basılı eserlerin bir kısmının mahkeme veya hâkimlik tarafından toplatılmasına ve yasaklanmasına karar verilen eserlerden olduğu belirtilerek söz konusu kitapların DHKP/C'nin propagandasının yapıldığı ve müzahir kitleye tavsiye edilen yayınlar olduğu, ayrıca yayınların örgüt güdümündeki oluşumların düzenlediği etkinliklerde tanıtılarak -örgüte gelir elde etmek amacıyla- satışının yapıldığı belirtilmiştir.

Sonuç olarak başvurucuların DHKP/C'nin açık alan memur yapılanması olduğu belirtilen Devrimci Memur Hareketi içinde faaliyet gösterdiği, örgütün talimatları doğrultusunda örgütün açık alan yapılanmaları tarafından kamuoyu oluşturma amacıyla başlatılan eylem ve etkinliklere katıldıkları, eylemcileri yönlendirdikleri ve yönettikleri, söz konusu eylemlerde örgüt lehine slogan attıkları ve örgütün propagandasını yaptıkları, terör örgütünün çağrılarına uyarak eylemlere katıldıkları, eylem ve etkinliklerle ilgili olarak sosyal medyada eylemlere çağrı ve propaganda içerikli paylaşımlar yaptıkları, örgütün kamuoyu oluşturma için sürdürdüğü eylemler kapsamında ilerleyen zamanda yapılması gerekenlerin belirlendiği kapalı yer toplantısına katıldıkları, burada konuşma yaptıkları, terör örgütü tarafından sahiplenildikleri, örgütün müzahir yayın organlarında katılmış oldukları eylemlerin haber konusu yapıldığı belirtilmiştir.

17. İddianamede suçlamalara yönelik hukuki değerlendirme ise özetle şöyledir: DHKP/C ile bağlantılı internet sitelerinde eylem çağrılarının yapılması, yapılan eylemlere örgüte müzahir kişilerin destek vermeleri ve başvurucularla birlikte hareket etmeleri, söz konusu eylemlerin örgüte yakın internet sitelerinde haber konusu yapılarak başvurucuların ve eylemcilerin sahiplenilmesi, eylemlerde başvurucuların terör örgütüyle özdeşleşen sloganlar atmaları ve taşıdıkları pankartların içeriği birlikte değerlendirildiğinde suçlamaya konu eylemlerin DHKP/C'nin talimatları doğrultusunda gerçekleştirildiğinin anlaşıldığı ileri sürülerek bu bağlamda eylemlerin sürekliliği ve terör örgütü tarafından desteklenmesi göz önüne alındığında söz konusu eylemlerde -hak arama görüntüsü altında- DHKP/C'nin amacı ve talimatı doğrultusunda hareket edilerek örgüt propagandasının yapıldığı ve söz konusu eylemlerle -mevcut koşullar içinde- örgüt tabanında yaşanabilecek kopmaları azaltma hedefinin bulunduğu ve başvurucuların birlikte hareket ettiği "DEVRİMCİ MEMUR HAREKETİ/KAMU EMEKÇİLERİ CEPHESİ" isimli oluşumun DHKP/C'nin "CEPHE" yapılanmasını oluşturan birimlerinin memur örgütlenmesi olduğu belirtilmiş; bu itibarla başvurucuların DHKP/C içinde faaliyet yürüttükleri, söz konusu eylemlerle terör örgütünün propagandasını yaptıkları ve örgüt hiyerarşisi içinde yer aldıkları iddia edilmiştir.

18. Dosyanın tevzi edildiği Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi 23/5/2017 tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2017/137 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.

C. Başvuruya Konu Yargısal Süreç

19. Öte yandan Başsavcılık tarafından yürütülen bir diğer soruşturma kapsamında başvurucular Nuriye Gülmen ve Semih Özakça bulundukları konutta Başsavcılığın talimatıyla yapılan arama sonrasında 23/5/2017 tarihinde gözaltına alınmıştır.

20. Başsavcılık aynı tarihte başvurucuların ifadesini almıştır. İfade alma esnasında başvurucuların avukatları da hazır bulunmuştur. Bu bağlamda:

i. Başvurucu Nuriye Gülmen'in Başsavcılıkta verdiği ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:

"... 9 Kasım 2016 tarihinde görevden uzaklaştırmama karşı açığa alındım işimi istiyorum diyerek tek başıma Yüksel Caddesindeki İnsan Hakları Anıtı Önünde oturma eylemi yapmaya başladım. Bunun için beni yönlendiren kimse olmadı. Ancak süreç içerisinde bana destek olan bir çok insan oldu, Semih Özaçka ile Eskişehir ilinde tanıştık. Kendisi de ihraç edildiği için benimle birlikte sonradan bana katılarak eylem yapmaya başladı. Bu eylemlerdeki amacımız işimize geri dönmekti. DHKP/C üyesi olup olmadığıma ilişkin soruya ne cevap vereceğimi bilemiyorum, zira benim tek amacım işime geri dönmektir. DHKP/C illegal bir örgüttür, benimle bir irtibatı yoktur. Benimle irtibata geçmesi mümkün değildir.

"DHKP/C örgütü veya bu örgütle bağlantılı örgütlerin yaptığınız eylemler konusunda haber ve çağrılar yaparak örgütün sizin eylemlerinizi kullanmak istediği konusunda yaptığı çalışmalardan haberiniz oldu mu?" şeklindeki soruya:

... Ben sadece işimden atılmam konusunda yapılan haksız uygulamaya karşı eylem yapmak istedim, yasa dışı bir faaliyetim yoktur. benim gibi bir çok insanın KHK lar ile herhangi bir gerekçe gösterilmeden soruşturma yapılmadan işten çıkartılarak bizim durumumuza düşmesi benim sebep olduğum bir şey değildir. Eylem yaptığımız yerden geçen herkes bize destek oldu, bu insanlar işlerini istemelerinde herhangi bir örgütün teşviki ya da yönlendirmesi olamaz, biz sadece görevimizi geri almak istiyoruz. Başka bir amacımız yoktur. Ben emek verdim, okudum belli bir aşamaya geldim. Buna sahip çıkmak ve bu durumda olan herkesi benim gibi hakkını aramaya meslek onuruna ve emeğine sahip çıkmaya davet ediyorum, kendime ait Twitter ve Facebook sosyal medya hesaplarım vardır. Bu hesaplardan suç teşkil eden herhangi bir paylaşımım yoktur. Üzerime atılı suçlamaları kabul etmiyorum ..."

ii. Başvurucu Semih Özakça'nın Başsavcılıkta verdiği ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:

"... Ben herhangi bir soruşturma yapılmadan hakkımda görevden uzaklaştırma ve çıkarma işlemleri yapılması karşısında bu haksızlığa tepki olarak 23/11/2016 tarihi itibariyle Ankara'da oturma eylemi yapmaya başladım, daha önce aynı şekilde ve aynı sebepten oturma eylemi başlatan hemşerim olan Nuriye Gülmen oturma eylemine başlamıştı. Bundan sonraki tüm amacım tekrar görevime geri dönmek ve işime başlamak idi. Bu konuda idari dava açmamıza rağmen incelenmeksizin red edildi. Sonradan çıkan kararname kapsamında dava konusunun incelenme komisyonuna gideceğini öğrendim, şu andaki safahatını bilemiyorum. 120 gün süren oturma eylemi nedeniyle 27 kez hakkımızda işlem yapıldı. İdari para cezaları yazıldı. Buna rağmen taleplerimiz konusunda herhangi bir olumlu gelişme olmadığı gibi bir cevap da verilmediği için eylemimizi açlık grevi şeklinde devam ettirmeye başladık. Tek hedefimiz işimize geri dönmek idi, bizim eylemlerimizin daha sonra başka kişi veya kurumlar tarafından sahiplenilmesi bizim etki edeceğimiz bir konu değildir. Ben herhangi bir terör örgütüne veya uzantısına üye değilim. Ben herhangi bir örgüt adına protesto veya eylem yapmıyorum. Kendime karşı yapılan haksızlığa karşı kendi adıma faaliyet yapıyorum. Başka örgütlerin benim düşüncelerimi paylaşması ya da eylemlerimi desteklemesi benim etki ettiğim bir durum değildir. Ben bu kapsamda herhangi bir örgüt ve yapı içerisinde yer almadım. Devrimci Memur Hareketi, Kamu Emekçileri Cephesi gibi oluşumlarda yer almadım. Daha önce Eğitim Sen içerisinde kayıdım vardır. Eğitim Sen'in organize ettiği değişik programlara katıldım. Bunlarla ilgili hakkımda idari soruşturma yapıldı. Hatta ihraç olduktan sonra kesinleşen idari bir ceza ile maaştan kesme cezası verildi. Kendi adıma Twitter ve facebook hesaplarım vardır. Bu kapsamda Kamu Emekçileri cephesinin sosyal medya hesaplarını da ya da benzer başka hesaplarda benimle ilgili adıma etiketlenen paylaşımları görüp benimle ilgili olanları paylaştığım olmuştur. Bu anlamda bizim ve yaptığımız eylemler konusunda sosyal medyada yapılan paylaşımları görebiliyordum. Ben sadece işime dönmek istiyorum. Amacım herhangi bir örgütsel faaliyet kapsamında toplumda kaos oluşturmak veya başka örgüt propagandası yapmak değildir. Üzerime atılı suçlamaları kabul etmiyorum, bu aşamada başkaca eklemek istediğim bir husus yoktur, benim bu tür eylemlerimi yapmam için herhangi bir yasa dışı örgütün yönlendirmesi tavsiyesi, teklifi ya da yardımı olmamıştır. Açlık grevi yaptığımız evi de eşim kiralamıştır. Buradaki ihtiyaçlarımızı da kendi ailelerimiz karşılamaktadır. Yasa dışı grup ve oluşumlardan destek almadık ..."

21. Başsavcılık, başvurucuları terör örgütüne üye olma ve 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet suçlarından tutuklanmaları istemiyle 23/5/2017 tarihinde sulh ceza hâkimliğine sevk etmiştir. Tutuklama talebinin ilgili kısmı şöyledir:

"Şüpheliler hakkında daha önce Cumhuriyet Başsavcılığımız 2017/7560 sayılı soruşturma dosyası kapsamında aynı örgütle ilgili olarak Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma ve Terör Örgütü Propagandası Yapmak suçlarından soruşturma yapılmasına ve 02/05/2017 tarih 2017/2509 sayılı İddianame ile Kamu Davası açılmasına rağmen eylemlerine devam ederek kamu görevinden çıkarılmalarının haksız olduğuna ilişkin eylem yaptıkları görüntüsü altında Terör Örgütü DHKP/C ve bunun uzantılarının talimat ve yönlendirmeleri ile eylemlerine devam edip örgütün eleman kazanmasına örgüt adına faaliyet yürütmeye devam ettikleri, eylemlerinin örgüt ve örgüte müzahir yapılar tarafından teşvik edilip desteklenerek kamuoyunda baskı oluşturulmaya çalışılması, daha önceden yaptıkları eylemlerle ilgili idari işlemler yapılmasına rağmen toplantı ve gösteri niteliğine dönüşen eylemlerine devam ederek halkı kanuna aykırı toplantı veya yürüyüşe özendirmek veya kışkırtmak niteliğine dönüştüğü, bu şekilde yazılı suçları işlediklerine dair haklarında yeterli delil elde edilmiş olduğu anlaşıldığından sorgularının yapılarak suçun vasıf ve mahiyeti, kanundaki ceza sınırları, örgüt üyeliği suçunun CMK 100/3-a maddesinde yazılı suçlardan oluşu nazara alınarak ayrı ayrı TUTUKLANMALARINA, Karar verilmesi kamu adına talep olunur."

22. Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliği aynı tarihte başvurucuların sorgusunu yapmıştır. Sorgu esnasında başvurucuların avukatları da hazır bulunmuştur. Başvurucular, sorguda Başsavcılıktaki ifadelerine benzer beyanlarda bulunmuştur.

23. Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliği sorgularının ardından (23/5/2017 tarihinde) başvurucuların terör örgütüne üye olma ve 2911 sayılı Kanun'a muhalefet suçlarından tutuklanmalarına karar vermiştir. Tutuklama kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Tutuklama koruma tedbiri 5271 sayılı CMK'nın 100. ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Bu koruma tedbirine hükmedilebilmesi için kuvvetli suç şüphesi ve tutuklama niteliğinin bulunması gerekmektedir. Dosya kapsamına göre; şüphelilerin silahlı terör örgütüne üye olma ve silahlı terör örgütü propagandası yapma suçlarından haklarında Ankara C.Başsavcılığı'nca 02/05/2017 tarihinde 2017/2509 sayılı iddianame ile kamu davası açılmasına rağmen ısrarla eylemlerini terör örgütü DHKP/C örgütü adına faaliyet yürütmeye devam ettikleri ve şüphelilere ait fotoğraf görüntüleri ve internet üzerinden yaptıkları paylaşımların içeriği birlikte değerlendirildiğinde üzerlerine atılı suçları işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin var olduğu, şüphelilerin üzerlerine atılı silahlı terör örgütüne üye olma suçunun CMK'nın 100/3-a maddesinde sayılan katalog suçlardan olması, öte yandan üzerlerine atılı suçların niteliği, delillerin henüz tam olarak toplanmamış olması tutuklanmamaları halinde adaletin işleyişine zarar verecekleri ve eylemlerin ceza süreleri dikkate alındığında adli kontrol koruma tedbirlerinin yetersiz kalacağı anlaşılmakla şüphelilerin üzerlerine atılı suçlar nedeniyle şüpheliler Semih ÖZAKÇA, Nuriye GÜLMEN'in ayrı ayrı TUTUKLANMALARINA, ... karar verildi."

24. Başsavcılık 24/5/2017 tarihli iddianameyle başvurucular hakkında terör örgütü (DHKP/C) üyesi olma, terör örgütünün propagandasını yapma ve 2911 sayılı Kanun'a muhalefet etme suçlarından cezalandırılmaları istemiyle Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesinde yeni bir kamu davası açmıştır.

25. Söz konusu iddianamede öncelikle DHKP/C terör örgütünün yapısına, örgütle irtibatlı oluşumlara, örgütün eylem yöntemine ve daha önce gerçekleştirmiş olduğu eylemlere ilişkin bilgilere yer verilmiş, ardından başvuruculara yönelik suçlamalar anlatılmıştır. Bu kapsamda iddianamede yer verilen olay ve olgular özetle şöyledir:

i. Örgüte müzahir yayın yaptığı belirtilen "Emperyalizme Oligarşiye Karşı YÜRÜYÜŞ" dergisinde yayımlanan bazı yazılara ilişkin bir kısım tespite yer verilmiştir. Buna göre derginin 25/4/2017 tarihli 10. sayısının;

- Kapak sayfasında "Ankara, Malatya, İstanbul, Düzce, Aydın’da KEC’lilerin, Dersim’de Şehit Ailelerinin Direnişi OHAL’i Parçalıyor ve FAŞİZMİN HALKI TESLİM ALMA ÖRGÜTLÜLÜKLERİ TASFİYE ETME PROGRAMINI SADECE DİRENİŞ BOZABİLİR" başlığı ile örgütle irtibatları nedeniyle memuriyetten çıkarılan ve DHKP/C tarafından sahiplenilen kişilerin Ankara, Malatya, İstanbul, Düzce ve Aydın'da yaptıkları eylemleri "Türkiye Haritası üzerinde yangın var" şeklinde gösteren resme yer verilerek eylemlerin haber yapıldığı,

50. ve 51. sayfalarında "Nuriye Gülmen: İlk ben yapmıyordum sonuçta. Türkiye’de böyle bir devrimci tarz, gelenek var. Sonuç alana kadar devam eden, vazgeçmeyen bir tarz bu. Bizim eylemimiz de bu direniş geleneğinin devamı aslında. Bir şeyi istersin, bir şeyi talep edersin ve istediğini alana kadar devam edersin. Bedellerini göze alırsın, gerektiğinde ödersin ve sonunda kazanırsın." başlığı ile başvurucular tarafından sürdürülen eylemler sahiplenilerek destek çağrısında bulunulduğu,

- 23/4/2017 tarihli 11. sayısının 52. sayfasında "Selam Olsun Meşale Olup Karanlığı Aydınlatanlara Halka ve Tüm Emekçilere Umut Olanlara" başlığı ile başvurucuların eylemleri sahiplenilerek destek çağrısında bulunulduğu,

- 30/4/2017 tarihli 12. sayısının;

35. sayfasında DHKP/C'nin açık alan yapılanması olan KEC isimli oluşuma ayrılan yerde "Nuriye gülmen ve semih özakça’nın direnişini dayanışmamızla büyüteceğiz direniş ve büyüyen dayanışmamız ile zaferi kazanacağız!" başlığı ile başvurucuların eylemlerine destek çağrısında bulunulduğu,

DHKP/C'nin açık alan yapılanmalarından olan Devrimci İşçi Hareketi (DİH) adı altındaki oluşuma ayrılan 33. sayfasında, KEC isimli oluşuma ayrılan 35. sayfasında ve diğer oluşumlar için ayrılan 40., 45., 47., 49., 51., 53. ve 57. sayfalarının son bölümünde Türkiye genelinde örgüt tarafından sahiplenilen eylemlere yer verilerek ülke genelindeki tüm açlık grevi eylemlerinin KEC eylemi olduğuna vurgu yapıldığı ve eylemlerin sahiplenilerek destek çağrısında bulunulduğu belirtilmiştir.

ii. Örgüte müzahir sosyal medya hesaplarından başvurucuların eylemleriyle ilgili araştırmalara yer verilmiştir. Bu kapsamda "https://Twitter.com/halkimizinsesi" link adresinde "bizimanadolumuz" adı ile açılmış Twitter hesabından;

- 12/5/2017 tarihinde "B.Evler Halk Cephesi" isimli Twitter adresinden "EKMEĞİ VE ONURU İÇİN 65 GÜNDÜR AÇLIK GREVİNDE OLAN NURİYE GÜLMEN VE SEMİH ÖZAKÇA’NIN DİRENİŞİNİ SELAMLIYORUZ" yazılı, DHKP/C'nin açık alan yapılanması olarak belirtilen "HALK CEPHESİ" imzalı pankartın resminin paylaşıldığı

- 13/5/2017 tarihinde başvurucu Nuriye Gülmen'in kişisel Twitter hesabından "Durduramayacaklar halkın coşkun akan selini. Açlığı Boğaziçinden paylaşanlara selam olsun! @SemihOzakca @seyrisokak @EMeclisi @acun_karadag" yorumu ile paylaşım yaptığı,

- 10/5/2017 tarihinde DHKP/C'nin fikir ve görüşleri doğrultusunda yayın yaptığı değerlendirilen "Halkın Sesi TV" isimli Twitter adresinden "EYLEM ALANINA ÇEVİRELİM" yorumu ile başvurucular Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'nın fotoğraflarının paylaşıldığı,

- 9/5/2017 tarihinde "Halkın Hukuk Bürosu" isimli Twitter hesabından "Bu direniş Senin İçin Ey halk!.. Başeğme Haykır..." şeklinde halkı provoke edici olduğu belirtilen yorumla birlikte başvurucu Nuriye Gülmen'in zafer işareti yaptığı fotoğrafına yer verildiği,

- 9/5/2017 tarihinde "Halkın Hukuk Bürosu" isimli Twitter hesabından "Direniş Kazanacak! Bu güzel insanı yaşatacağız. Şimdi mücadele ve dayanışmayı daha da büyütmenin zamanı.NE DURUYORSUN!.." şeklinde halkı provoke edici olduğu belirtilen yorumla birlikte başvurucu Nuriye Gülmen'in zafer işareti yaptığı fotoğrafına yer verildiği belirtilmiştir.

Bu bağlamda iddianamede ayrıca bu bölüme ilişkin yapılan değerlendirmede "bizimanadolumuz" adı ile açılmış Twitter hesabındaki paylaşımların gündeme dair paylaşımlar olmadığı, genel itibarıyla DHKP/C'nin açık alan yapılanmaları tarafından ölen örgüt mensuplarıyla ilgili olarak yapılan övücü açıklamalara yer verildiği, bu hesaptan örgütün fikir ve görüşleri doğrultusunda yayın yapıldığı ileri sürülmüştür.

"https://Twitter.com/devgencdergisi" link adresinde "DEV-GENÇ" adı ile açılmış Twitter hesabından;

- 13/5/2017 tarihinde "Nuriye Gülmen, Semih Özakça ve [K.G.] için yaşasın açlık grevi direnişimiz" yorumu ile "dilek feneri" uçurmaya çalışan iki kişinin fotoğrafının paylaşıldığı,

- 29/11/2016 tarihinde "KEC'li Öğretmenlerin direnişi büyüyor." yorumu ile başvurucular Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'nın fotoğraflarının paylaşıldığı, söz konusu paylaşımda başvurucuların KEC mensubu olarak görüldüğü,

- 29/11/2016 tarihinde "İşlerini geri isteyen KEC'liler #NuriyeGülmen ve #SemihÖzakça Ankara'da direnişe devam ediyor." yorumu ile başvurucular Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'nın fotoğrafının paylaşıldığı ve söz konusu paylaşımda başvurucuların KEC mensubu olarak görüldüğü,

- 25/11/2016 tarihinde "İŞİNİ GERİ İSTEYEN AKADEMİSYEN NURİYE GÜLMEN 15. KEZ GÖZALTINA ALINDI. SELAM OLSUN ANKARA'DA DİRENEN VOLKAN YÜREKLİ KAMU EMEKÇİLERİNE" yorumu ile başvurucular Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'dan KEC mensubu olarak bahsedildiği,

- 24/11/2016 tarihinde "İşlerini geri isteyen Öğretmenlerimiz Semih Özakça ve [A.K] işkence ile gözaltına alındı." yorumu ile başvurucu Semih Özakça'nın "öğretmenimiz" denilerek sahiplenildiği belirtilmiştir. Bu bağlamda iddianamede; söz konusu Twitter hesabında genel olarak başvurucular Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'dan örgütün açık alan memur yapılanması olan KEC mensubu olarak bahsedildiği, başvurucuları sahiplenici ve destekleyici paylaşımlar yapıldığı ileri sürülmüştür.

DHKP/C'nin fikir ve görüşleri doğrultusunda yayın yaptığı belirtilen "https://halkinsesitv12.blogspot.com.tr/" link adresinde "Halkın Sesi TV" isimli internet sitesinden;

- "Liseli Dev-Genç Açıklaması" başlığı ve "Liseli Dev-Genç" imzası ile verilen açıklamada başvurucu Nuriye Gülmen'den bahsedilerek DHKP/C'nin liseli yapılanması olduğu değerlendirilen "Liseli DEV-GENÇ" tarafından bu kişinin sahiplenildiği,

- "Nuriye Gülmen ve Semih Özakça Mahkemesine Çağrı" başlığı ve "Kamu Emekçileri Cephesi" imzası ile verilen açıklamada başvurucular Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'ya yer verilerek DHKP/C'nin memur yapılanması olduğu değerlendirilen KEC tarafından bu kişilerin sahiplenildiği,

- "Dev-Genç’ten Direnen Kamu Emekçilerine Destek Açıklaması" başlığı ve "DEV-GENÇ" imzası ile verilen açıklamada başvurucular Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'ya yer verilerek DHKP/C'nin açık alan yapılanması olduğu değerlendirilen "DEV-GENÇ" tarafından bu kişilerin sahiplenildiği belirtilmiştir.

Bu bağlamda iddianamede "DEV-GENÇ" adı ile açılmış Twitter hesabındaki paylaşımların gündeme dair paylaşımlar olmadığı, genel itibarıyla DHKP/C'nin açık alan yapılanmaları ile ölen örgüt mensuplarını övücü ve sahiplenici açıklamalara yer verildiği ve DHKP/C terör örgütünün fikir ve görüşleri doğrultusunda yayın yaptığı ileri sürülmüştür.

"https://Twitter.com/EMeclisi" link adresinde "Kamu Emekçileri Cephesi" adı ile açılmış Twitter hesabından;

- 12/5/2017 tarihinde "...DİŞİMİZLE TIRNAĞIMIZLA KANIMIZLA KAZANDIĞIMIZ ALANI SİZLERE BIRAKMAYACAĞIZ", "DİRENİŞİN 185.GÜNÜ ...DİŞİMİZLE KANIMIZLA KAZANDIĞIMIZ ALAN BİZİMDİR!" şeklinde güvenlik güçlerine hakaret eden ve halkı provoke edici paylaşımlara yer verildiği,

- 11/5/2017 tarihinde yapılan üç ayrı paylaşımda başvurucular Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'nın gerçekleştirdikleri eyleme ilişkin fotoğraflara yer verildiği ve eyleme destek çağrısında bulunulduğu belirtilmiştir.

"https://Twitter.com/iscihareketi" link adresinde "Devrimci İşçi Hareketi" adı ile açılmış olan Twitter hesabından;

- "İzmir Liseli DG" isimli Twitter sayfasında başvurucuların eylemine destek çağrısı içerikli pankartı tutan kişilerin gerçekleştirdikleri eylemde çekilmiş bir fotoğrafa yer verildiği,

- 13/5/2017 tarihinde başvurucu Nuriye Gülmen'in kişisel Twitter hesabından başvurucuların eylemine destek çağrısı içerikli pankartı tutan kişilerin gerçekleştirdikleri eylemde çekilen fotoğrafa yer verildiği,

- 12/5/2017 tarihinde "Dih ... Nuriye ve Semih için cevahir avm önünde bir günlük açlık grevinde" yorumu ile başvurucular Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'nın gerçekleştirdikleri açlık grevi eylemine destek veren ve DHKP/C'nin açık alan yapılanması olarak değerlendirilen "Devrimci İşçi Hareketi"nin gerçekleştirdiği bir günlük destek açlık grevi eylemine ilişkin görüntüye yer verildiği,

- 12/5/2017 tarihinde başvurucuların eylemine destek çağrısı içeren bir yorumla birlikte zafer işareti yapan bir kısım kişinin fotoğrafına yer verildiği,

- 12/5/2017 tarihinde başvurucuların eylemine destek çağrısı içeren bir yorumla birlikte DHKP/C'nin açık alan yapılanması olduğu değerlendirilen "DEVRİMCİ İŞÇİ HAREKETİ" imzalı pankartın başında bekleyen iki kişinin gerçekleştirdiği eylemde çekilen fotoğrafa yer verildiği,

- 11/5/2017 tarihinde başvurucuların eylemine destek çağrısı içeren bir yorumla birlikte DHKP/C'nin açık alan yapılanması olduğu değerlendirilen "DEVRİMCİ İŞÇİ HAREKETİ" tarafından başvurucuların gerçekleştirdiği açlık grevi eyleminin sahiplenildiği belirtilmiştir.

"Kamu Emekçileri Cephesi" adı ile açılmış Facebook hesabından;

- DHKP/C'nin açık alan yapılanması olduğu değerlendirilen KEC isimli oluşumun amblemi ile "Kamu Emekçileri Cephesi" imzalı, başvurucuların eylemine destek çağrısı içeren pankartın fotoğrafının paylaşıldığı,

- Başvurucuların eylemine destek çağrısı içeren bir yorumla birlikte başvurucuların eylemlerinin sahiplenilerek destek çağrısında bulunulduğu ve eylem videolarının paylaşıldığı,

- 31/5/2017 tarihinde "Kamu Emekçileri Cephesi 2 yeni fotoğraf ekledi" başlığı ve "Açlığımızla Kazanacağız" şeklindeki paylaşım ile başvurucuların eylemlerinin sahiplenilerek destek çağrısında bulunulduğu ve eylem fotoğraflarının paylaşıldığı,

- 12/5/2017 tarihinde başvurucuların eylemine destek çağrısı içeren bir yorumla birlikte başvuruculara destek verildiği,

- 11/5/2017 tarihinde "Ankara TAYAD destek açlık grevinde" başlığı ile haberin paylaşıldığı belirtilmiştir.

DHKP/C terör örgütünün açık alan yapılanmalarından olduğu değerlendirilen, "TAYAD (Tutuklu Ve Hükümlü Aileleriyle Dayanışma Derneği)" adı ile açılan Facebook hesabından;

- "Ankara TAYAD, haberSİZsiniz'in canlı videosunu paylaştı." ibareli yazı ile başvurucuların Yüksel Caddesi'ndeki eylem videolarının paylaşıldığı,

- "AnkaraTAYAD, SemihÖzakça'nın etkinliğini paylaştı" ibareli yazı ile başvurucuların eylem fotoğraflarının paylaşıldığı,

- "AnkaraTAYAD, NuriyeGülmen'in gönderisini paylaştı." başlığı ile başvurucu Nuriye Gülmen'in bir konuşma metni gönderisinin paylaşıldığı belirtilmiştir.

DHKP/C terör örgütünün fikir ve görüşleri doğrultusunda paylaşım yaptığı belirtilen "Umudun Sesi" isimli Facebook hesabından;

-DHKP/C'nin Avrupa ülkelerindeki yapılanmaları tarafından başvuruculara destek için gerçekleştirilen eylem fotoğraflarının paylaşıldığı belirtilmiştir.

"Seyri Sokak" adı ile açılmış Facebook sayfasından:

- 13/5/2017 tarihinde "Yüksel'de dün gece ... gözaltına alınan #[E.Ö.den] gözaltı sonrası direnişi büyütme çağrısı @SemihOzakca" yorumu ile paylaşılan video görüntüsünün yapılan incelemesi neticesinde, başvurucuların fotoğraflarının bulunduğu duvara asılı pankartın önünde duran ve açlık grevi eylemi gerçekleştiren başvurucu Semih Özakça'nın eşi E.Ö.nün açlık grevi ile ilgili süreci anlattığı ve tehditkâr açıklamalar yaptığı belirtilmiştir.

iii. Başvurucu Semih Özakça ile ilgili sosyal medyada yapılan paylaşımlar:

- 11/5/2017 tarihinde DHKP/C'nin açık alan memur yapılanması olduğu değerlendirilen "Kamu Emekçileri Cephesi" adı ile açılmış Twitter hesabından başvurucuların eylemine destek çağrısı içeren bir yorumla birlikte başvurucunun gerçekleştirdiği açlık grevinden çekilen görüntünün paylaşıldığı,

- 11/5/2017 tarihinde DHKP/C'nin açık alan memur yapılanması olduğu değerlendirilen "Kamu Emekçileri Cephesi" adı ile açılmış Twitter hesabından başvurucuların eylemine destek çağrısı içeren bir yorumla birlikte başvurucunun gerçekleştirdiği açlık grevinden çekilen görüntünün paylaşıldığı,

- 10/5/2017 tarihinde DHKP/C'nin açık alan memur yapılanması olduğu değerlendirilen "Kamu Emekçileri Cephesi" adı ile açılmış Twitter hesabından başvurucuların eylemine destek çağrısı içeren bir mesajın paylaşıldığı,

- 5/5/2017 tarihinde "Kocaeli Dev-Güç bürosunda bizim için ve [K.G.] için destek açlık grevi yapılıyor. Açlık grevine 3 Dev-Genç'li ve 1 Dev-Güç'lü katılıyor." yorumu ile başvuruculara destek için hazırlanan yazının önünde kırmızı yelek giymiş dört kişinin fotoğrafının paylaşıldığı,

- 29/4/2017 tarihinde DHKP/C'nin açık alan memur yapılanması olduğu değerlendirilen "Kamu Emekçileri Cephesi" adı ile açılmış Twitter hesabından başvurucuların eylemine destek için bir günlük destek açlık grevi yapılmasına ilişkin yorumun paylaşıldığı belirtilmiştir.

iv. Başvurucu Nuriye Gülmen ile ilgili sosyal medyada yapılan paylaşımlar

Başvurucunun kullandığı Twitter hesabından;

- 13/5/2017 tarihinde başvurucuların eylemine destek çağrısı içeren bir yorumla birlikte DHKP/C'nin açık alan memur yapılanması olduğu değerlendirilen "Kamu Emekçileri Cephesi" adı ile açılmış Twitter hesabından "... [C.A], [C.D.], [N.B.] ... SERBEST BIRAKILSIN! KEC" yazısı ile üç kişinin güvenlik güçleri tarafından gözaltına alındığı anın paylaşımına yer verdiği,

- 11/5/2017 tarihinde DHKP/C'nin açık alan memur yapılanması olduğu değerlendirilen "Kamu Emekçileri Cephesi" adı ile açılmış Twitter hesabından başvurucuların eylemine destek çağrısı içeren bir yorumun paylaşıldığı,

- 10/5/2017 tarihinde DHKP/C'nin açık alan memur yapılanması olduğu değerlendirilen "Kamu Emekçileri Cephesi" adı ile açılmış Twitter hesabından başvurucuların eylemine destek çağrısı içeren bir yorumla birlikte başvurucunun kendi görüntüsünü paylaştığı,

- 21/4/2017 tarihinde "Halkın Hukuk Bürosu" isimli Twitter hesabından başvurucuların eylemine destek çağrısı içeren bir yorumla birlikte başvurucu Nuriye Gülmen'in konuşma yaparken çekilen fotoğrafının paylaşıldığı,

- 19/4/2017 tarihinde DHKP/C'nin açık alan memur yapılanması olduğu değerlendirilen "Kamu Emekçileri Cephesi" adı ile açılmış Twitter hesabından başvurucuların Yüksel Caddesi'nde gerçekleştirdikleri eylemlerine ve açlık grevine destek vermediğinden bahseden KESK ve EĞİTİM-SEN’i eleştiren "KEC" imzalı bir açıklamanın paylaşıldığı belirtilmiştir.

v. Başvurucuların gözaltına alınmaları sürecinde başvurucuları sahiplenmeye yönelik olarak yapıldığı belirtilen paylaşımlar

DHKP/C terör örgütüne müzahir "halkinsesitvdy" link adresli Twitter hesabından;

- 22/5/2017 tarihinde yapılan başvurucuların gözaltına alınmasına ilişkin bir yorumla birlikte başvurucuların eylemlerinden övgüyle bahsedildiği ve başvurucuların sahiplenildiği,

- 22/5/2017 tarihinde başvurucuların evlerinin aranmasını ve gözaltına alınmasını protesto etmek için tehdit ve hakaret içerikli, eylemleri destekleyici ve gözaltına almayı eleştiren paylaşımlarda bulunulduğu belirtilerek sosyal medya mesajlarına yer verilmiştir. Bu bağlamda "https://Twitter.com/halkimizinsesi" link adresli Twitter hesabından;

- 22/5/2017 tarihinde, başvurucuların gözaltına alınmasına ilişkin bir yorumla başvurucuların sahiplenildiği,

- "Katiller hala nuriyelerin evinde imis.sahiplenirsek gözaltına alamazlar ... polise vermeyelim." şeklinde güvenlik güçlerine hakaret eden, başvurucuların gözaltına alınmalarını engellemeyi amaçlayan ve başvurucuları sahiplenici paylaşımda bulunulduğu,

https://www.facebook.com/grupyorum1985/?fref=ts link adresli Facebook hesabından;

- Başvurucuların gözaltına alınmasına ilişkin bir yorumla birlikte "... Avcılar Erol Mumcu Kültür Parkı'nda yapacağımız açlık grevine Nuriye ve Semih'e desteğe çağırıyoruz. #NuriyeveSemihinaçlığınasesver" şeklinde destek amaçlı paylaşımda bulunulduğu,

- "Sanat Meclisi#nuriyevesemihserbestbırakılsın" şeklinde destek amaçlı paylaşımların yapıldığı belirtilmiştir.

26. İddianamede, suçlamalara ilişkin hukuki değerlendirmenin ilgili kısmı ise şöyledir:

"Daha önce düzenlenen iddianamede belirtildiği gibi Şüphelilerin terör örgütünün talimatlarıyla eylemleri gerçekleştirmesi, eylemlerde terör örgütüyle özdeşleşen slogan atmaları, gözaltı işlemleri sırasında güvenlik güçlerine etkin direnmeleri nazara alındığında, söz konusu eylemlerin DHKP/C terör örgütünün inisiyatifiyle gerçekleştiği, bu eylemle terör örgütünün ve amacının propagandasının yapıldığı, yapmış oldukları eylemler ve yukarıda ayrıntıları belirtilen tespitlerden şüphelilerin DHKP/C terör örgütü içerisinde faaliyet yürüttükleri anlaşılmaktadır.

Şüphelilerin eylemleri ve sahiplenmeler birlikte değerlendirdiğinde; şüphelilerin sürdürdükleri eylemlerin DHKP/C terör örgütüne özgü bir eylem olduğu, söz konusu eylemlerin ülke genelinde örgütün organizesinde yürütüldüğü, ülke genelinde yapılan eylemlerin örgüte müzahir internet sitelerinde ve sosyal medyada sahiplenildiği, destek çağrılarının yapıldığı, örgüte müzahir kişi/yapılarca desteklendiği, şüphelilerin sürdürdüğü eylemin terör örgütünün talimatıyla yapıldığı ve sürdürüldüğü, bu haliyle masum hak arama eylemi olarak değerlendirilemeyeceği, eylemlerin devam etmesi halinde olası eylemcilerin durumunun kötüleşmesi ile devletin sorumlu tutulacağı ve bu kapsamda kampanyalar yürütülerek Gezi benzeri kalkışma eylemlerine dönüştürülmesinin planlandığı,

Şüpheliler hakkında yukarıda belirtilen soruşturma dosyasında 02/05/2017 tarihli iddianame ile kamu davası açılmış ise de, özellikle Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma Suçunun temadi eden suçlardan olması, temadinin iddianame ile kesilmesinden sonra eylemlerini devam ettirmiş olmaları, ayrıca süreç içerisinde kanuna aykırı hale dönüşen eylemlerine karşı yapılan kolluk müdahalelerine rağmen 2911 s.K.'nun 34. maddesinde belirtildiği şekilde aynı Kanunun 27. maddesine aykırı olarak halkı Kanuna aykırı toplantı veya yürüyüşe özendirmek veya kışkırtmak suçunu da işledikleri, yukarıda anlatılan deliller ve tüm soruşturma dosyasından anlaşıldığından;

Hukuki ve fiili irtibat nedeniyle şüphelilerin yargılamasının mahkemenizin 2017/137 Esas sayılı dosyasında BİRLEŞTİRİLMEK SURETİYLE mahkemenizde yapılarak eylemlerine uyan yukarıda yazılı sevk maddeleri gereğince cezalandırılmalarına ... karar verilmesi kamu adına talep ve iddia olunur."

27. Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi 5/6/2017 tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2017/161 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır. Mahkeme aynı tarihte ayrıca davanın E.2017/137 sayılı dosya ile birleştirilmesine ve yargılamaya bu dosya üzerinden devam edilmesine karar vermiştir.

28. Öte yandan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen başka bir soruşturma kapsamında tanık olarak dinlenen B.Er. 19/7/2017 ve 25/8/2017 tarihli ifadelerinde özetle;

i. TAYAD isimli oluşumun amacının hâlen ceza infaz kurumunda tutuklu bulunan ve güvenlik güçleri ile girdikleri çatışmalarda ölen örgüt mensuplarının cenaze işlerini ve anmaları takip etmek olduğunu, ayrıca ölen veya tutuklu bulunan örgüt mensuplarının aileleri ile irtibata geçerek ailelerin örgüte olan desteklerinin azalmasını önlemeye ya da örgüte yeni eleman kazandırmaya yönelik faaliyetler yürüttüğünü ifade etmiştir.

ii. TAYAD içinde faaliyet yürüten kişilerin DHKP/C terör örgütü mensupları hakkında yürütülen soruşturma ve yargılamalarla ilgili basın açıklaması yaparak örgüt mensuplarının suçsuz olduğu yönünde kamuoyu oluşturmak suretiyle örgüt mensuplarının ceza almalarını engellemeye yönelik çalışmalar yaptıklarını, ayrıca bu bağlamda yapılan açıklamalarla örgüte yapılan operasyonların haksız olduğunu göstermenin amaçlandığını, tutuklanan ya da yargılanan örgüt mensuplarının ailelerinin ve örgüte sempati duyan kişilerin örgüte eleman olarak kazandırılmaya çalışıldığını, Türk ve dünya kamuoyunda Türkiye’yi insan haklarına saygı duymayan bir devlet olarak göstermenin amaçlandığını, ceza infaz kurumlarında bulunan kişilerin açlık grevlerine ikna edilerek kamuoyunda mağdur gibi gösterilmek suretiyle örgütün propagandasının yapıldığını belirtmiştir.

iii. Halkın Hukuk Bürosu'nun (HHB) terör örgütünün hukuk yapılanması olduğunu, burada görev yapan avukatların tutuklanan veya yargılanan örgüt mensuplarının davalarını örgütün zarar görmemesi amacıyla takip ettiklerini, bu oluşumun örgütün talimatıyla kurulduğunu, bu kapsamda birinci grupta yer alan avukatların yakalanan veya tutuklanan örgüt mensuplarının davalarını takip ettiğini, ikinci grupta yer alan avukatların ise kamuoyunda bilinen davaları takip ettiğini ifade etmiş ve HHB içinde faaliyet gösteren avukatların isimlerini saymıştır (bu kapsamda örgütün yapısına ve diğer şüphelilere yönelik tanık ifadeleri için bkz. Ahmet Mandacı ve diğerleri, B. No: 2017/37933, 30/9/2020, § 32).

iv. Karanfiller Kültür Merkezinin örgütün Bağcılar bölgesinde faaliyet yürütmek ve kitle tabanı oluşturabilmek için kurulan bir dernek olduğunu, kültür ve sanat faaliyetlerinden çok örgütle irtibatlı olan "Yürüyüş" dergisi dağıtımları, korsan gösteriler ve örgütün talimatları doğrultusunda diğer faaliyetleri yaptıklarını ifade etmiştir.

v. Halk Meclisinin "Halkın Kendi Kendini Yönettiği Merkez" olarak tanıtıldığını fakat örgüt elemanlarının çeşitli mahallelerde kurdukları Halk Meclisleri ile halk arasında oluşan anlaşmazlıklarda adli makamlar gibi tarafları yargılayarak örgüt onayı ile verilen cezayı örgüt elemanlarına uyguladığını, bu cezaların yaşanan soruna göre mahalleden kovma, dövme ve benzeri şekilde uygulandığını, Halk Cephesinin yurt dışından gelen talimatlar doğrultusunda oylama ve etkinlikler düzenlediğini, Halk Meclislerinin ise daha çok örgütün etkili olduğu bölgelerde yerel halkın yaşadığı sorunları örgütün belirlemiş olduğu çerçevede sözde çözümlerle halkın devlete ve adalet sistemine olan güvenini zedeleyip örgüte sempati duyulmasını sağlamayı amaçladığını ifade etmiştir.

vi. DİH’in DHKP/C terör örgütünün işçi alanında eleman kazandırmak, grevler, boykotlar ve benzeri faaliyetleri örgütlemek için oluşturduğu işçi kesimine hitap eden yapılanmalarından birisi olduğunu belirterek bu oluşumun gerçekleştirdiği terörist faaliyetlerden bahsetmiştir.

vii. DHM’nin (Devrimci Memur Hareketi/Kamu Emekçileri Cephesi) ismini Kamu Emekçileri Cephesi olarak değiştiren bu yapının DHKP/C terör örgütünün kamusal alanda örgütlenme faaliyeti yürüten oluşumu olduğunu, gündemde olan Semih Özakça ve Nuriye Gülmen’in yürüttüğü açlık grevi eylemini DMH’nin örgütlediğini belirterek bu alanda sorumlu kişilerin isimlerini saymış ve bu kişileri kesin olarak teşhis ettiğini ifade etmiştir.

viii. Başvurucu Nuriye Gülmen'in 2012 yılında Kütahya'da gözaltına alınıp tutuklandığını, tahliye olduktan sonra İstanbul'a -kendisinin (tanık) de içinde faaliyetlerini yürüttüğü DHKP/C'nin gençlik alan yapılanması olduğunu belirttiği- gençlik federasyonuna geldiğini, başvurucu geldiğinde örgütün üst düzey yöneticilerinden olan Ş.Y.nin başvurucuya bir bilgisayar gönderdiğini, kendilerinin de bu bilgisayarı başvurucuya verdiklerini, başvurucunun da öz geçmişi ve hapishanede yaşadıklarıyla ilgili olarak bir kısım bilgiyi yazdığını ve kendisinin (tanık) de bu yazıyı Ş.Y.ye ilettiğini, sonrasında Ş.Y.nin söz konusu yazıyı şifreli olarak yurt dışına gönderdiğini ifade etmiştir.

ix. 2014 yılı Mart ayında İstanbul'da bulunduğu sırada H.D.G.nin kendisine B.El.nin durumunun ağırlaştığını ve her an yaşamını yitirebileceğini, dolayısıyla kendilerinin (tanık) yeniden İstanbul dışındaki illere giderek örgüt mensupları ile görüşüp B.El.in yaşamını yitirdiği zaman cenaze töreninin nasıl düzenleneceğine dair planlamalar yapmaları talimatı verdiğini, kendisinin (tanık) de bu kapsamda 11 Mart'ta Eskişehir'e gittiğini, Eskişehir'de B.El.in öldüğünü öğrendiklerini ve ardından hemen il içinde faaliyet gösteren kişileri yani örgüt mensuplarını bir araya toplayarak planlama yapmayı kararlaştırdıklarını ve bu kapsamda bir kafede örgüt mensupları ile buluştuklarını, sonrasında protestolar esnasında kullanmak amacıyla başvurucu Nuriye Gülmen ve F.S. ile birlikte Ö.L.Z.nin evine gittiklerini, burada patlayıcı yaptıklarını ifade etmiştir.

x. Başvurucular Semih Özakça'nın ve Nuriye Gülmen'in açlık grevi eylemlerini -örgüt yapısı içinde yer aldığını belirttiği- Devrimci Memur Hareketi ve KEC'in örgütlediğini, başvurucuların olayların başlangıcından itibaren bu süreci yönetmek için örgüt bünyesinde kurulan bir komitenin talimatıyla hareket ettiklerini, süreç içinde HHB avukatlarının da başvurucularla irtibat hâlinde olduklarını ve örgüt talimatlarını hızlı şekilde başvuruculara ilettiklerini ifade etmiştir.

29. Mahkeme 28/9/2017 tarihinde yaptığı duruşmada başvurucu Semih Özakça'nın savunmasını almıştır. Başvurucu Semih Özakça savunmasında özetle işine geri dönebilmek amacıyla başlattığı açlık grevinin yetmiş beşinci gününde gözaltına alındığını, olağanüstü hâl ilan edilmesinden sonra üyesi olduğu sendikanın iş bırakma eylemine katıldığı için açığa alındığını ve akabinde öğretmenlik mesleğinden ihraç edildiğini bazı il ve ilçelerde verilen tepkiler sonrası açığa alınan bazı kişilerin mesleğine iade edildiğini, ancak kendi sendikasının pasif kaldığını ve kendisinin işine dönemediğini, bu kapsamda eylemlere başladığını, bu süreçte on yedi defa gözaltına alındığını ve her eylemi için 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu veya 2911 sayılı Kanun'a göre işlemler yapıldığını, gözaltılarda şiddet gördüğünü, basın açıklamaları yaparak, imzalar toplayarak ve panellere katılarak haklılıklarını anlattıklarını, çalışma haklarının elinden alındığını, buna karşın kimsenin tepki vermediğini, bu nedenle kendilerinin eyleme başladığını, açlık grevinin etkili bir eylem olması ve halkta duyarlılık yaratması sebebiyle tutuklandığını, hiç kimsenin başka birine zorla açlık grevi yaptıramayacağını, kendisinin Hükûmet gitmezse açlık grevini bırakmam demediğini, amacının işine geri dönebilmek olduğunu, tanıkların teşhisleri fotoğraflardan yaptığını, kendisinin fotoğrafını herkesin bildiğini, tanık B.Er.in beyanlarının kendisi için bir öneminin bulunmadığını, kendisinin herhangi bir şekilde örgüt sözünü telaffuz etmediğini, kendisinden kaynaklanan bir kargaşa bulunmadığını, 2014 yılında evlendiğini, İstanbul'a 2015 ya da 2016 yıllarında gezmek için gittiğini, tanık B.Er.in kendisini kurtarmak için başkalarının hayatlarıyla oynadığını, Eskişehir'de Pamelya adında bir kafe olmadığını, tanığın isim ve soy isimleri bu kadar net hatırlamasının mümkün olmadığını, açlık grevinin örgütsel faaliyete sokulamayacağını, kendilerinin her türlü hukuki yola başvurduklarını, meselenin tanıkların söylediği gibi olmadığını, itirafçı olan bir kişinin yeminine güvenilemeyeceğini ve beyanlarının hukuki bir karşılığının olmadığını, dolayısıyla atılı suçları işlediğine dair somut deliller bulunmadığını ifade etmiştir.

30. Mahkeme 20/10/2017 tarihinde yaptığı duruşmada başvurucu Nuriye Gülmen'in Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) yoluyla savunmasını almıştır. Başvurucu Nuriye Gülmen savunmasında özetle çeşitli çevreler tarafından kendisi hakkında terörist ifadesi kullanılarak DHKP-C'li olduğunun söylenildiğini, bir gün dahi başkasının talimatı ile aç kalmayacağını, 2012 yılında Konya Selçuk Üniversitesine araştırma görevlisi yetiştirme programı ile girdiğini ve akabinde kendisinin görev aldığı karşılaştırmalı edebiyat bölümü bulunan Eskişehir Osmangazi Üniversitesinde görevlendirildiğini, bu kapsamda kendisine bazı yükümlülükler yükleyen bir sözleşme imzalatıldığını, Eskişehir Osmangazi Üniversitesinde bu sözleşme bahane edilerek -ve araştırma görevlilerinin görev tanımının da bulunmaması nedeniyle- angarya işlerde çalıştırılmak istendiğini, bu sorunların tüm araştırma görevlileri tarafından konuşulduğunu ancak çözülemediğini, kendisinin bu sorunların çözülmesi için çalıştığını ancak araştırma görevlilerini kışkırtmakla suçlandığını, hakkında tutanak düzenlendiğini ve mesai saatleri dışında katıldığı eylemler nedeniyle soruşturma geçirdiğini, ayrıca mensubu olduğu sendikanın çağrısı ile katıldığı bazı eylemlerden dolayı da soruşturma geçirdiğini, akademik donanıma sahip olduğunu ve öğrencilerini doğru metinlere yönlendirmeye çalıştığını, buna rağmen iki yıl üç ayın sonunda görevine son verildiğini, bu hususta dava açtığını ve mahkeme tarafından haklı bulunduğunu ancak akabinde FETÖ/PDY ile bağlantılı olduğu iddiasıyla açığa alındığını, solcu kimliği ile tanınan ve hakkını arayan bir insan olduğunu, ilk zamanlar üniversite tarafından göreve iade edileceğini düşündüğünü ve her türlü hukuki yolu tükettiğini ancak sonuç alamayınca eylemlere başladığını, 9/11/2016 tarihinde basın açıklaması yaparak oturma eylemine başlayacağını ilan ettiğini, bir süre sonra (diğer başvurucu) Semih Özakça'nın kendisine katıldığını, eylemin sürekliliği sebebiyle örgüt talimatıyla eylem yaptığının ifade edildiğini ancak kendisinin eyleme tek başına başladığını ve bu kapsamda beş talebini dile getirdiğini, ilk günlerden itibaren eylemlerinin destek gördüğünü ve eylemlerinin ikinci günü hariç her gün yanında birilerinin olduğunu, altı kişiye ulaştıklarını ve her gün pankart astıklarını, polisler tarafından keyfî gerekçelerle kendilerine müdahale edildiğini, bu müdahalelerin çoğunun takipsizlik kararıyla neticelendiğini, söz konusu eylemlerin örgüt talimatıyla yapılmadığını, kendilerini insanlara anlattıklarını, bu kapsamda (diğer başvurucu) Semih Özakça ile birlikte açlık grevine girmeye karar verdiklerini, böylece haklarındaki ilk adli soruşturmanın başladığını ve o soruşturma kapsamında adli kontrol uygulanması şartıyla serbest bırakıldıklarını, daha sonra ikinci soruşturmanın yapıldığını ve yapılan ikinci soruşturma kapsamında delil olmadığı hâlde tutuklandığını, B.El. eylemine katıldığını ancak tanık beyanında geçen patlayıcıya dair beyanlarının doğru olmadığını, tanıkların patlayıcı konusunda tutarlı ifade vermediklerini, ayrıca kendisine isnat edilen suçun dahi belli olmadığını, kendisinin yaptığı eylemlerin tiyatro oyunu yapma, sokak oyunu sergileme ve adalet nöbeti tutma gibi eylemler olduğunu, tanık B.Er.in beyanlarının müdafilerinin savunmalarıyla çöktüğünü, tanık F.S.nin konsere gitmekle örgüt üyesi olduğunu düşünecek yapıda birisi ve madde bağımlısı olduğunu, tanık Y.nin söylediklerine katıldığını, tanık B.Er.in beyanında geçen Semih Özakça'nın evinde kahvaltıya gidilmesinin delil olamayacağını, Semih Özakça'nın düğününe on onbeş kişilik bir arkadaş grubu ile katıldıklarını ancak F.S.nin orada olup olmadığını hatırlamadığını, her iki tanığın da menfaat sağlamak amacıyla ifade verdiklerini, eyleminin pek çok dergi, yayın ve grup tarafından sahiplenildiğini, E.Y.nin bir sendika kurduğunu, kendi eylemleri ile alakalı konuşacağı bir kurultaya katılmasının örgüt üyeliğine delil olarak kabul edilemeyeceğini ifade etmiştir.

31. Mahkeme anılan duruşma sonunda başvurucu Semih Özakça'nın tahliyesine, başvurucu Nuriye Gülmen'in ise tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.

32. Mahkeme yargılama sürecinde bir kısım tanığı dinlemiştir. Bu kapsamda;

Tanık B.Er.in ifadesi özetle şöyledir:

i. Tanık, başvurucu Semih Özakça'yı İstanbul'da Okmeydanı'nda ölen bir örgüt üyesinin adının verildiği parkta birkaç kez gördüğünü, İstanbul dışından örgüt temsilcileriyle görüşmek için gelen kişilerin görüşme sürecinde genellikle bu parkta beklediklerini, başvurucunun da bu kapsamda gelmiş olabileceğini ancak kiminle görüştüğünü ya da tam olarak neden geldiğini bilmediğini, başvurucuyu simaen tanıdığını, hakkında başka bir bilgiye sahip olmadığını ve başvurucu ile herhangi bir örgütsel ilişkisinin olmadığını, bu kişinin örgütle olan irtibatını daha çok basında yer aldığı kadarıyla bildiğini ifade etmiştir.

ii. Tanık; başvurucu Nuriye Gülmen'i ise ilk kez 2012 yılında gördüğünü, başvurucunun o tarihlerde Kütahya ve Eskişehir'de DHKP-C'ye yönelik olarak düzenlenen operasyonlarda gözaltına alınıp tutuklandığını, tahliye olduktan sonra İstanbul'daki -kendisinin (tanık) de içinde faaliyetlerini yürüttüğü DHKP/C'nin gençlik alan yapılanması olan ve ayrıca yurt dışı şifreli mesajlaşmalarının yapıldığı merkez olduğunu belirttiği- gençlik federasyonuna geldiğini, ilk tanışmalarının bu şekilde gerçekleştiğini ifade etmiştir.

iii. Tanık, başvurucu geldiğinde örgütün üst düzey yöneticilerinden olan Ş.Y.nin başvurucuya bir bilgisayar gönderdiğini, kendilerinin de bu bilgisayarı başvurucuya vererek başvurucuyu kütüphane odasına yerleştirdiklerini ve bilgisayarda yazılanlara cevap vermesini söylediklerini, başvurucunun bir süre yazılanlar üzerinde çalıştığını, sonrasında kendisinin (tanık) bilgisayarı alarak Ş.Y.ye teslim ettiğini ifade etmiştir.

iv. Tanık (bilgisayarda yazılanlara ilişkin olarak), haklarında örgüt üyeliğinden adli işlem yapılan ve tutuklanan kişilerin tahliye olduktan sonra örgütün İstanbul'da bulunan ve şifreli mesajlaşma yapılan merkezlerine gelerek bir özgeçmiş raporu, hapishanede yaşadıklarına dair anlatımlar ve bundan sonra ne yapmak istedikleri hakkında üç ayrı yazı yazdıklarını, başvurucu Nuriye Gülmen'in de bu konularla ilgili olarak yazı yazdığını ve kendisinin (tanık) de bu yazıyı Ş.Y.ye ilettiğini, sonrasında Ş.Y.nin söz konusu yazıyı şifreli olarak yurt dışına gönderdiğini ifade etmiştir.

v. Tanık 2012 yılının Aralık ayında terör örgütü (DHKP/C) üyeliği suçlamasıyla tutuklandığını ve 2014 yılının Ocak ayına kadar tutuklu kaldığını, tahliye olduktan sonra (öldüğünü belirttiği) örgüt üyesi H.D.G. tarafından Anadolu illerinde yani İstanbul dışında kalan illerde gençlik yapılanmasını organize etmek üzere görevlendirildiğini, bu kapsamda birçok ilde üniversite ve lise öğrencilerine yönelik çalışmalar yaptığını, bunlar arasında Eskişehir'in de bulunduğunu, bu faaliyetleri sırasında başvurucu Nuriye Gülmen ile yeniden örgütsel irtibatının başladığını ifade etmiştir.

vi. Tanık 2014 yılının Mart ayında İstanbul'da bulunduğu sırada H.D.G.nin kendisine B.El.in durumunun ağırlaştığını ve her an yaşamını yitirebileceğini, dolayısıyla kendilerinin (tanık) yeniden İstanbul dışındaki illere giderek örgüt mensupları ile görüşüp B.El. yaşamını yitirdiği zaman cenaze töreninin nasıl düzenleneceğine dair planlamalar yapmaları talimatı verdiğini, kendisinin (tanık) de bu kapsamda 11 Mart'ta Eskişehir'e gittiğini, Eskişehir'de örgüt mensubu olan Y.Y. ile kahvaltı yaparken haberlerde B.El.in öldüğünü öğrendiklerini ve ardından hemen il içinde faaliyet gösteren kişileri yani örgüt mensuplarını bir araya toplayarak planlama yapmayı kararlaştırdıklarını ve bu kapsamda Pamelya isimli bir kafede söz konusu örgüt mensupları ile buluştuklarını, bunların içinde Nuriye Gülmen'in de bulunduğunu ifade etmiştir.

vii. Tanık, toplantıda B.El.in cenazesi için yapılacakların konuşulduğunu, ayrıca Eskişehir'de ne şekilde protestolar yapılacağı ve bu eylemleri kimlerin düzenleyeceği konusunda planlama ve paylaşım yapıldığını ve yine eylemler sırasında herhangi bir polis müdahalesi olması durumunda karşılık vermek için kullanılmak üzere basit tipte patlayıcılar hazırlama kararı aldıklarını ifade etmiştir. Tanık bu kapsamda kendisinin, başvurucu Nuriye Gülmen ve soyadını hatırlamadığı F. isimli kişiyle birlikte Ö.L.Z.nin evine gittiklerini, evde F.nin getirdiği malzemelerle patlayıcı yaptıklarını ancak bu patlayıcıların kullanıp kullanılmadığını veya kullanılmış ise kimin kullandığını hatırlamadığını ifade etmiştir.

viii. Tanık, aynı yıl içinde başvurucu Nuriye Gülmen'in Eskişehir'deki evinde kaldığını, başvurucu Nuriye Gülmen ile dinleme yapılması ihtimalini gözeterek telefon görüşmesi yapmadıklarını, başvurucu Nuriye Gülmen ve irtibat kurduğu diğer örgüt üyelerinin nerelerde bulunduklarını (yani gittikleri ve çalıştıkları yerleri) bildiklerini, bu kapsamda kendisinin genellikle Y.Y. aracılığıyla başvurucu Nuriye Gülmen ile irtibat kurduğunu, bu olaylardan sonra başvurucu Nuriye Gülmen ile irtibatının olmadığını ifade etmiştir.

ix. Tanık, yaklaşık altı yedi yıl DHKP/C içinde faaliyet gösterdiğini, bu süreçte kendisinin de birçok kez açlık grevi yaptığını ve bu tarz eylemlerin nasıl örgütlendiğini, kişilerin bu aşamaya nasıl getirildiğini iyi bildiğini belirterek bu kapsamda örgütün son dönemde çok fazla politika üretemediğini ve yapılan operasyonlar nedeniyle bir tıkanıklık yaşadığını, bu nedenle olağanüstü hâl döneminde kararnamelerle meslekten çıkarılan kişilerin hassasiyetini kullanarak yeniden güç kazanmaya çalıştığını, başvurucu Nuriye Gülmen'in de örgütün faaliyetçilerinden biri olduğu ve meslekten çıkarıldığı için eylem sürecini başlattığını, başvurucunun açlık grevini kendisinin planlamış olabileceğini ancak (tanık bu tür durumlarda örgütün eylem planlama ve faaliyet biçimine ilişkin olarak) böyle bir durumda örgüt tarafından öncelikle irtibatlı kişilerden bir kamuoyu oluşturmalarının istendiğini (örneğin kendisi ceza infaz kurumunda bulunduğu süre içerisinde ilk önce bir talimat ile kapıların dövülmesi vs. bir kısım eylemin yapıldığını, eğer bir sonuç alınamaz ise bu kez açlık grevine gidilmesi talimatının geldiğini) belirterek başvurucu Nuriye Gülmen'in sürecinin de bu şekilde gelişmiş olabileceğini, buna dair doğrudan bir bilgisinin olmadığını ancak ifade ettiği gibi bu tür eylemlerin örgüt talimatıyla gerçekleştirildiğini, örgütün birtakım şifreli bilgi notları ile açlık grevi sürecinin nasıl olacağına dair talimatlar verdiğini ve bu tür eylemlerin sürecinin örgüt tarafından yönetildiğini ifade etmiştir.

Tanık F.S.nin ifadesi özetle şöyledir:

i. Semih Özakça'yı da Eskişehir'de iki kez Nuriye Gülmen'in yanında (düğünde ve kahvaltıda) gördüğünü, bunun dışında onunla bir tanışıklığının olmadığını, başvurucu Semih Özakça ile Nuriye Gülmen arasında belli bir samimiyetin olduğunu ifade etmiştir.

ii. Nuriye Gülmen'i ilk kez 2013 yılında Eskişehir Adalar'da Grup Yorum standında bildiri dağıtırken gördüğünü, kendisinin (tanık) bildiri alırken başvurucu ile tanıştığını, daha sonra birlikte konsere gittiklerini, ilerleyen süreçte de zaman zaman bir araya geldiklerini, en son B.El.in öldüğü gün başvurucu Nuriye Gülmen, Ö.L.Z. ve tanık B.Er. ile Ö.L.Z.nin evinde buluştuklarını ve basit tipte patlayıcı madde yaptıklarını, herkesin bu patlayıcılardan aldığını, sonrasında Yunus Emre Caddesi'ndeki yürüyüşe katıldıklarını, yürüyüş esnasında polis müdahalesi olduğunu, bu sırada patlama sesleri duyduğunu ancak patlayıcıları kimin attığını görmediğini, daha sonra (2014 yılından sonra) başvurucu Nuriye Gülmen ile görüşmemeye, başladığını ve başvurucu ile çok fazla irtibatının olmadığını, başvurucu Nuriye Gülmen ile 2015 yılı Eylül aylarında tekrar görüştüğünü ancak bundan sonra bir daha onu hiç görmediğini ifade etmiştir.

Tanık A.Ş.nin ifadesi özetle şöyledir:

Tanık; başvurucuların kendisinin arkadaşı olduğunu, o dönemde yapılan yürüyüşlerin birçoğuna başvurucu Nuriye Gülmen ile birlikte katıldıklarını, başvurucu ile eylemlerin öncesinde ve sonrasında da görüştüklerini, B.El.in ölümünden sonra yapılan gösteriye de başvurucu Nuriye Gülmen ile birlikte katıldığını, kendisinin bulunduğu süre içinde herhangi bir polis müdahalesi olmadığını, sonrasında bir müdahale olup olmadığını bilmediğini ifade etmiştir.

Tanık İ.A.nın ifadesi özetle şöyledir:

Tanık; B.El.in ölümü üzerine düzenlenen gösterilere katıldığını, başvurucu Nuriye Gülmen'in de yürüyüşe katılanlar arasında bulunduğunu ancak polise karşı bir eylemini ya da patlayıcı madde kullandığını görmediğini, kendisi (tanık) ayrıldıktan sonra polis müdahalesi olduğunu sonradan duyduğunu ifade etmiştir.

Tanık P.T.nin ifadesi özetle şöyledir:

i. Tanık; başvurucu Nuriye Gülmen'i yakından tanıdığını, başvurucu ihraç edildikten sonra birçok kişi ve sendika ile ne yapılabileceği konusunda görüşmeler gerçekleştirdiğini, Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikasına üye akademisyenlerin de bulunduğu bir toplantıda önerilen şeyin birkaç günlük oturma eylemi yapılması olduğunu, başvurucunun kamuoyu oluşturmak amacıyla açlık grevi yapma düşüncesinde olduğunu ifade ettiğini, sendika yöneticilerinin bunu benimsemediğini ifade etmiştir.

ii. Tanık; B.El.in ölümünden sonra düzenlenen gösteriler sırasında Ankara'da bulunduğunu, bu nedenle başvurucu Nuriye Gülmen'in şiddete başvuran herhangi bir eylemini görmediğini ifade etmiştir.

Tanık Ö.L.Z.nin ifadesi özetle şöyledir:

Tanık; başvurucularla Gezi Parkı olayları esnasında tanıştığını, B.El.in ölümüyle ilgili olarak Eskişehir'de düzenlenen yürüyüşe kendisinin de katıldığını, yürüyüş esnasında başvurucu Nuriye Gülmen'i de gördüğünü ancak eylem öncesinde bir buluşmanın olmadığını, gösteriler sırasında başvurucu Nuriye Gülmen'in herhangi bir patlayıcı madde attığını veya başka bir şekilde güvenlik görevlilerine karşı direndiğini görmediğini, başvurucuların herhangi bir terör örgütüyle bağlantılarının bulunmadığını ifade etmiştir.

Tanık Y.Y.nin ifadesi özetle şöyledir:

i. Tanık 2010-2014 yıllarında Eskişehir'de üniversitede okuduğunu, başvurucu Nuriye Gülmen'i üniversitede araştırma görevlisi olması nedeniyle bildiğini ancak aslında her iki başvurucuyu da Gezi Parkı eylemleri sırasında tanıdığını, başvurucuların bir örgütle bağlantılı olduklarına dair bilgisinin olmadığını, kendisinin de birçok eyleme katıldığını, başvurucuların da özellikle Nuriye Gülmen'in bu eylemlere katıldıklarını ancak yasal olmayan bir faaliyetlerini görmediğini ifade etmiştir.

ii. Tanık; tanık B.Er.i tanımadığını belirterek B.El.in ölümüyle ilgili olarak düzenlenen gösteri yürüyüşüne katıldığını, başvurucu Nuriye Gülmen'in de yürüyüşe katılanlar arasında olduğunu hatta birbirlerine yakın olduklarını, kendisinin bulunduğu süre içinde herhangi bir müdahale olmadığını ancak kendisi ayrıldıktan sonra polis müdahalesi olduğunu duyduğunu ifade etmiştir.

Tanık M.K.nin ifadesi özetle şöyledir:

Tanık 22/11/2016'da olağanüstü hâl döneminde çıkarılan kanun hükmünde kararname ile işten çıkarıldığını, başvurucuların da işe iadelerini sağlamak amacıyla eylem yaptıklarını, zaman zaman başvurucuların eylemlerine değişik şekillerde destek vermeye çalıştığını, başvurucuların ilk başta açlık grevi yapma kararlarının bulunmadığını ancak süreç içinde sonuç alınamaması ve eylemlerinin etkililiğini yitirmesi nedeniyle açlık grevi yapmaya karar verdiklerini, kendisinin (tanık) başvurucularla görüştüğünde açlık grevi yapma fikrini desteklemediğini onlara söylediğini ifade etmiştir.

33. Mahkeme 1/12/2017 tarihinde başvurucu Nuriye Gülmen'in eylemlerinin terör örgütüne üye olma suçunu oluşturduğunu belirterek söz konusu suçtan başvurucunun 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Mahkeme diğer başvurucu Semih Özakça ile aynı dosyada yargılanan A.K.nın tüm suçlardan beraatine hükmetmiştir. Mahkeme ayrıca başvurucu Nuriye Gülmen'in hükümle birlikte tahliyesine de karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Sanık Semih Özakça yönünden:

Sanık Semih Özakça'nın iddianamede belirtilen basın açıklaması, oturma eylemleri ve akabinde açlık grevinin terör örgütünün talimatları doğrultusunda ve örgütün amacına hizmet etmek için gerçekleştirdiği, ilk iddianameyle dava açılıp hukuki kesinti gerçekleştirdikten sonra açlık grevine de aynı amaç ve saikle devam ederek iki kez silahlı terör örgütü üyeliği suçunu işlediği iddia edilmektedir. Ancak sanığın bu eylemleri söylenen amaç ve saik ile gerçekleştirdiğine dair cezalandırılmasına yeterli her türlü şüpheden uzak, somut ve inandırıcı delil bulunamamıştır. Sanığın, Elmas Yalçın Kurultayı olarak adlandırılan toplantıya konuşmacı olarak katılması, bu hususta delil olarak gösterilmiş ise de mahkememizce yapılan araştırmada bu toplantıyı düzenleyenler ve katılanlar hakkında herhangi bir yasal işlem yapılmadığı tespit edilmiştir. Dolayısıyla bu toplantının örgütsel faaliyet olduğuna dair dosyada herhangi bir delil bulunmamaktadır. Yine sanığın eylemlerde silahlı terör örgütünün kullandığı söylem ve materyaller ile benzerlik gösteren söylem ve materyaller kullandığı iddia edilmiş ise de yukarıda açıklandığı üzere eylem ve söylemlerde benzerlik bulunması, bir kişinin terör örgütü üyesi olduğunu göstermeye yeterli delil değildir.

Silahlı terör örgütü DHKP/C üyesi olduğu ve etkin pişmanlık kapsamında beyanlarda bulunduğu belirtilen ve bunun üzerine mahkememizce tanık olarak dinlenen [B.Er.nin] İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan 19/07/2017 tarihli ifadesinde Semih Özakça ve Nuriye Gülmen'in açlık grevi eylemini örgüt yapısı içinde yer aldığını belirttiği Devrimci Memur Hareketi-Kamu Emekçileri Cephesi'nin örgütlediğini beyan etmiştir. Aynı tanık yine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan 25/08/2017 tarihli ek beyanında ise, sanıklar Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'nın baştan beri kafalarında açlık grevi olduğunu ancak bunun zamanını ve sürecini belirleyenin örgüt olduğunu söylemiştir. Adı geçen tanık mahkeme huzurunda alınan beyanında ise, sanık Semih Özakça'yı bir iki kez gördüğünü, örgütsel bağlantısı olup olmadığı konusunda bilgisi olmadığını, sanıklar Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'nın örgüt tarafından yönetildiğine dair beyanlarının kendi yaşadıklarından yaptığı bir çıkarım olduğunu beyan etmiştir. Soruşturma aşamasında bu konuda bilgi notunu gördüğünü söyleyip duruşmada bundan bahsetmemesi üzerine, bu husus kendisinden sorulduğunda böyle bir bilgi notu gördüğünü söylemiş sanık müdafiilerinin sorusu üzerine ise bilgilerinin doğrudan olmadığını dolaylı yoldan olduğunu beyan etmiştir.

Yine silahlı terör örgütü DHKP/C üyesi olduğu ve etkin pişmanlık kapsamında beyanda bulunduğu belirtilen [F.S.] isimli şahıs da mahkememizce tanık olarak dinlenmiş, sanık Semih Özakça ile ilgili beyanlarında adı geçenin örgütsel bağlantısına ilişkin bilgi sahibi olmadığını, sadece bir kez Nuriye Gülmen ile birlikte şahsın evine kahvaltıya gittiklerini, orada kitap ve dergi okunduğunu ancak örgütsel konuşma olmadığını, bir kez de yine Nuriye Gülmen'in bulunduğu bir grupla şahsın düğününe gittiklerini beyan etmiştir.

Her iki tanık da sanık Semih Özakça'nın örgütsel bağlantısına ilişkin bilgi sahibi olmadıklarını beyan etmektedir. Sanığın silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısı içinde yer alan bir örgüt mensubu olduğuna dair dosyada başkaca bir delil de bulunmamaktadır. Bu sanık ile ilgili değerlendirilmesi gereken bir diğer husus, tanık [B.Er.nin] sanığın diğer sanık Nuriye Gülmen ile birlikte yürüttüğü açlık grevinin örgütün talimatları ve yönlendirmesi altında yürütüldüğüne dair beyanları karşısında, sanığın eyleminin silahlı terör örgütüne yardım suçunu oluşturup oluşturmayacağı hususudur. Yukarıda açıklandığı üzere açlık grevi yapmak münhasıran suç teşkil eden bir eylem değildir. Ancak bir terör örgütünün talimatı, yönlendirmesi ve yönetimi altında örgüt amaçlarının gerçekleştirilmesi saiki ile yapılması halinde eylemi gerçekleştiren kişi örgüt mensubu olmasa bile örgüte yardım suçunun oluşması söz konusu olabilecektir. Somut olayda tanık [B.Er.], soruşturma beyanlarında bu yönde ifadelerde bulunmuş ise de duruşmada alınan yeminli beyanlarında bu ifadelerinin, kendi yaşadıkları ve örgütün bildiği eylem tarzını değerlendirmesi sonucu yaptığı çıkarıma dayandığını ifade etmiştir. Tanık bu konuda bir bilgi notu gördüğünü de söylemektedir ancak beyanlarından bu bilgi notunun eylemin başlamasından önce değil eylem devam ederken görüldüğü anlaşılmaktadır. Tanık bilgi notunun içeriğini de tam olarak ifade edememiştir. Ayrıca tanığın böyle bir bilgi notundan sanıkların haberdar olduğuna dair bir beyanı da mevcut değildir. Yani tanık beyanlarından esasen açlık grevi eyleminin örgüt talimatıyla başladığına dair somut bir bilgisi bulunmadığı, anlatımlarının eylem devam ederken örgütün eyleme sahip çıktığına yönelik olduğu görülmektedir. Bu durumda değerlendirilmesi gereken yeni bir husus ortaya çıkmaktadır. Münhasıran ayrı bir suç teşkil etmeyen bir eyleme başlandıktan sonra silahlı terör örgütü veya örgütlerinin bu eyleme sahip çıkmaları ya da destek vermeleri halinde eylemin suça dönüşüp dönüşmeyeceğinin de tartışılması gerekmektedir. Bu değerlendirme yapılırken esas alınacak kriter yukarıda açıklandığı üzere, sanığın kast ve saikidir. Münhasıran suç teşkil etmeyen bu eylemin örgüte yardım suçunu oluşturması için, kişinin örgüte yardım etme kastıyla hareket etmesi zorunludur. Bu kasıtla eyleme başladığı ortaya konmayan bir kişinin eylemine sonradan farklı grup, kişi ve örgütlerin destek vermesi ya da sahip çıkması bu zorunluluğu değiştirmez. Eylemin bu andan itibaren suça dönüşmesi için de kişinin en azından o andan itibaren örgüte yardım etme kastıyla eylemine devam ettiğinin her türlü şüpheden uzak, somut ve inandırıcı deliller ile ispatlanması zorunludur.

Sanık tüm aşamalarda bu eylemleri işine geri dönebilmek amacıyla yaptığını, hiçbir örgüt ya da kişiden talimat almadığını, hiçbir örgüte bağlı olmadığını ve herhangi bir örgüte yardım etme amacının bulunmadığını, eylemlerine sadece iddianamede belirtilen kişi yada grupların değil farklı siyasi görüşlere mensup pek çok kişi ve kuruluşun destek verdiğini savunmaktadır. Yukarıda açıklandığı üzere dosyada sanığın bu savunmalarının aksini gösterir, cezalandırılmasına yeterli her türlü şüpheden uzak somut ve inandırıcı delil elde edilememiş, sanığın örgüt üyesi olmamakla birlikte, örgüte yardım kastıyla bu eylemleri gerçekleştirdiği de kanıtlanamamış olduğundan sanığın örgüt üyeliği suçlarından CMK'nın 223/2-e maddesi gereğince ayrı ayrı beraatine karar vermek gerekmiştir.

Sanık hakkındaki bir diğer suçlama, silahlı terör örgütünün propagandasını yaptığına ilişkindir. 3713 sayılı yasanın 7. maddesinde düzenlenen bu suç terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek eylemler ve söylemlerde bulunulması halinde oluşmaktadır. Madde metnindeki düzenlemeden açıkça anlaşılacağı üzere, bu suçun oluşabilmesi için bir terör örgütü lehine açıklama yapılması dahi yeterli olmayıp örgütün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerinin övülmesi, meşru gösterilmesi ya da bunların teşvik edilmesi zorunludur. İddianamede propaganda olarak gösterilen eylemler içinde, sanığın DHKP/C terör örgütünün cebir, şiddet ve tehdit içeren yöntemlerine yönelik övgü, meşrulaştırma ya da teşvik etme barındıran bir eylemi bulunmadığından sanığın yasal unsurları oluşmayan bu suçtan CMK'nın 223/2-a maddesi gereğince beraatine karar vermek gerekmiştir.

Sanık hakkındaki bir başka suçlama da halkı kanuna aykırı toplantı veya yürüyüşe özendirmek ya da kışkırtmak eylemine ilişkindir. İddianamede sanığın hangi eyleminin bu suçu oluşturduğu açıkça belirtilmemiş olmakla birlikte dosyada sanığın bu suçu oluşturabilecek bir nitelikte bir eylem ya da çağrısı olduğuna dair cezalandırılmasına yeterli her türlü şüpheden uzak somut ve inandırıcı delil bulunmadığından bu suçtan da CMK'nın 223/2-e maddesi gereğince beraatine karar vermek gerekmiştir.

...

Sanık Nuriye Gülmen Yönünden:

Bu sanık yönünden iddianamelerde yapılan suçlamalar ve suçlamaların temel dayanağı, sanık Semih Özakça ile aynıdır. Sanık Nuriye Gülmen yönünden basın açıklamaları, oturma eylemleri ve açlık grevi ile ilgili sanık Semih Özakça yönünden yukarıda yapılan açıklama ve değerlendirmeler aynen geçerlidir.

Ancak bu sanık ile ilgili iddianamede ayrıca sanığın DHKP/C silahlı terör örgütünün Eskişehir yapılanması içinde faaliyet gösterdiğine dair bir iddiada mevcuttur. DHKP/C silahlı terör örgütü üyesi olup etkin pişmanlık kapsamında beyanlarda bulundukları belirtilmesi üzerine duruşmada tanık olarak dinlenen [B.Er.] ve [F.S.] yukarıda ayrıntılı olarak yazılı ifadelerinde özetle; Sanık Nuriye Gülmen'in örgüt üyeliği kapsamında tutuklu kalıp tahliye olduktan sonra cezaevinde yaşadıklarına dair özgeçmiş raporu hazırlayıp örgüte sunduğunu, sanığın Eskişehir ilinde örgüt içerisinde faaliyet gösterdiğini, tanık [F.S.nin] örgüte katılmasına ön ayak olduğunu, Eskişehir ilindeki örgüt üyelerine ve sempatizanlarına ideolojik eğitim verdiğini beyan etmişlerdir.

Sanık Nuriye Gülmen hakkında toplam olarak iki kez silahlı terör örgütü üyeliği, iki kez silahlı terör örgütü propagandası ve bir kez halkı kanuna aykırı toplantı veya yürüyüşe özendirmek ya da kışkırtmak suçlarından dava açılmıştır. Bu sanık hakkında iddianamede anlatılan basın açıklaması, oturma eylemi ve açlık grevi eylemlerini örgüt talimatı doğrultusunda gerçekleştirdiğine dair yukarıda açıklandığı üzere yeterli kanıt elde edilememiş ise de, tanıklar [B.Er.] ve [F.S.nin] sanığın örgüt üyesi olup örgüt içerisinde faaliyet gösterdiğine dair beyanları, terör örgütünün cebir, şiddet ve tehdit içeren yöntemlerini övme, meşrulaştırma ya da bu yöntemleri teşvik etme niteliği bulunmadığından münhasıran propaganda suçunu oluşturmamakla birlikte terör örgütü ile bağlantılı olduğu değerlendirilen kişi ve kurumlarla ilgili paylaşımları (04 Aralık tarihli "Liseli Dev Genç'e binlerce teşekkür" içerikli paylaşım, terör örgütlerince sahiplenildiği belirtilen Cemre Heval kod adlı [E.A.] adlı kişinin fotoğrafının yer aldığı 29 Kasım 2016 tarihli paylaşım) birlikte değerlendirildiğinde sanığın bu eylemlerinin bir bütün halinde örgüt hiyerarşisinde yer alarak örgüt içinde faaliyet göstermek ve bu suretle TCK'nın 314/2. maddesinde düzenlenen silahlı terör örgütü üyeliği suçunu oluşturduğu sonucuna varılmıştır. Her ne kadar sanık hakkında, ilk iddianame ile hukuki kesinti olduktan sonra eylemlerine devam ederek ikinci kez örgüt üyeliği ve propaganda suçlarını işlediği iddia edilmiş ise de yukarıda açıklandığı üzere sanığın ilk iddianameden sonra devam ettiği açlık grevi eyleminin örgüt talimatı doğrultusunda örgütsel eylem olarak gerçekleştirildiğine dair delil bulunmamaktadır. Yine propaganda olarak gösterilen paylaşımların da terör örgütünün cebir, şiddet ve tehdit içeren yöntemlerini övme, meşrulaştırma ya da bu yöntemleri teşvik etme unsurları bulunmadığından münhasıran oluşmuş propaganda suçu da söz konusu değildir. Sonuç olarak her ne kadar sanık hakkında iki kez silahlı terör örgütü üyeliği ve iki kez propaganda suçundan cezalandırılması talep edilmiş ise de, silahlı terör örgütü üyeliğinin temadi eden suçlardan olması, ikinci iddianamede hukuki kesintiye rağmen devam ettiği iddia edilen eylemin açlık grevinden ibaret olması, mahkememizce örgüt üyeliği olarak kabul edilen eylemlerin ise tanıklar [F.S.] ve [B.Er.nin] anlatımlarında geçen eylemler olduğu, bunlar yönünden hukuki veya fiili kesintinin söz konusu olmadığı kanaatine varıldığından, sanığın eylemlerinin bir bütün halinde bir kez silahlı terör örgütü üyeliği suçunu oluşturduğu kanaatine varılmış ve sanığın bu suçtan cezalandırılması yoluna gidilmiştir.

Sanıklar ve müdafiileri tanıklar [F.S.] ve [B.Er.nin] kendilerinin de soruşturma tehditi altında olmaları nedeniyle kendilerini cezadan kurtarmak amacıyla iftira niteliğinde beyanda bulunduklarını, verdikleri ifadelerin dosyayı etkilemeye yönelik öğretilmiş ifadeler olduğunu ayrıca ifadeleri arasında çelişkiler bulunduğunu savunarak bu beyanlara itibar edilmemesini talep etmişlerdir. Ancak tanıkların mahkememiz dosyasını etkilemeye yönelik öğretilmiş beyanda bulundukları iddia edilmekte ise de, her iki tanık da dosyamız sanıklarından [A.K.] ve Semih Özakça'nın örgüt bağlantısı olmadığı yönünde beyanda bulunmuşlardır. Kaldı ki tanık [B.Er.nin] soruşturma beyanları mahkememizdeki davanın ilk duruşması yapılmadan önce alınmasına rağmen ikinci celse öncesine kadar mahkememize gönderilmemiştir. Ayrıca her iki tanık da sanık Nuriye Gülmen dışında örgüt üyesi oldukları iddiasıyla pek çok isim daha vermişlerdir. Mahkememiz dosyasını etkilemeye yönelik olduğu iddia edilen beyanların uzunca bir zaman dosyamıza gönderilmemiş olması, tanıkların sanıklar [A.K.] ve Semih Özakça hakkında aleyhe bir beyanda bulunmamış olmaları, etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanabilecek başka isimler vermiş olmaları ve tanık beyanlarının ana hatlarıyla aynı doğrultuda olması dikkate alındığında bu savunmalara itibar edilmemiştir.

Sanık hakkındaki bir başka suçlama da halkı kanuna aykırı toplantı veya yürüyüşe özendirmek ya da kışkırtmak eylemine ilişkindir. İddianamede sanığın hangi eyleminin bu suçu oluşturduğu açıkça belirtilmemiş olmakla birlikte dosyada sanığın bu suçu oluşturabilecek bir nitelikte bir eylem ya da çağrısı olduğuna dair cezalandırılmasına yeterli her türlü şüpheden uzak somut ve inandırıcı delil bulunmadığından bu suçtan da CMK'nın 223/2-e maddesi gereğince beraatine karar vermek gerekmiştir."

34. Anılan karara karşı beraat hükmü yönünden Cumhuriyet savcısı, mahkûmiyet hükmü yönünden ise başvurucu Nuriye Gülmen istinaf kanun yoluna başvurmuştur.

35. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Ceza Dairesi 11/6/2020 tarihinde Cumhuriyet savcısının ve başvurucu Nuriye Gülmen'in istinaf taleplerinin esastan reddine karar vermiştir.

36. Bölge Adliye Mahkemesi kararına karşı beraat hükmü yönünden bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet savcısı, mahkûmiyet hükmü yönünden ise başvurucu Nuriye Gülmen temyiz yoluna başvurmuştur.

37. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla Yargıtayda derdesttir.

IV. İLGİLİ HUKUK

38. İlgili hukuk için bkz. Hanım Büşra Erdal, B. No: 2017/35344, 9/6/2020, §§ 37-46; Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, §§ 64-89.

39. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 10/10/2017 tarihli ve E.2017/YYB-997, K.2017/404 sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:

"...

Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken konu, İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi ile Yargıtay 16. Ceza Dairesi arasında oluşan olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesine ilişkindir.

...

...Yargıtayın istikrar bulan ve süregelen kararlarında açıklandığı üzere; mütemadi suçlardan olan silahlı terör örgütüne üye olma suçunda, daha önce örgütün kendisini feshetmesi, kişinin örgütten ayrılması gibi bazı özel durumlar hariç olmak üzere kural olarak temadinin yakalanma ile kesileceği, dolayısıyla suçun işlendiği yer ve zaman diliminin buna göre belirlenmesi gerektiği, bu nedenle silahlı terör örgütüne üye olma suçundan şüpheli konumunda bulunan hâkim ve Cumhuriyet savcıları yakalandıkları anda 'ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâli'nin mevcut olduğu ve 2802 sayılı Kanunun 94. maddesi gereğince soruşturmanın genel hükümlere göre yapılacağı anlaşılmaktadır. ..."

40. Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 6/4/2016 tarihli ve E.2015/7367, K.2016/2130 sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:

"Mütemadi suçlardan olan silahlı terör örgütüne üye olma suçunda temadinin yakalanma ile kesileceği, örgüte katılma tarihi ile yakalanma tarihi arasında silahlı terör örgütünün amaçladığı suçu gerçekleştirmeye elverişli olan ve vahamet arz eden eylemlerin gerçekleşmesi halinde tüm eylemlerin geçitli suça ilişkin kurallar ile fikri içtima hükümleri de nazara alınıp hukuken birlikte değerlendirilmesinde zorunluluk bulunduğu ... [anlaşılmıştır.] "

41. Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 18/7/2017 tarihli ve E.2016/7162, K.2017/4786 sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:

"Örgüt Üyeliği:

TCK 220/2. maddede düzenlenmiştir.

...

Örgüt üyesi, örgüt amacını benimseyen, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olan ve bu suretle verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olmak üzere kendi iradesini örgüt iradesine terk eden kişidir. Örgüt üyeliği, örgüte katılmayı, bağlanmayı, örgüte hakim olan hiyerarşik gücün emrine girmeyi ifade etmektedir. Örgüt üyesi örgütle organik bağ kurup faaliyetlerine katılmalıdır. Organik bağ, canlı, geçişken, etkin, faili emir ve talimat almaya açık tutan ve hiyerarşik konumunu tespit eden bağ olup, üyeliğin en önemli unsurudur. Örgüte yardımda veya örgüt adına suç işlemede de, örgüt yöneticileri veya diğer mensuplarının emir ya da talimatları vardır. Ancak örgüt üyeliğini belirlemede ayırt edici fark, örgüt üyesinin örgüt hiyerarşisi dahilinde verilen her türlü emir ve talimatı sorgulamaksızın tamamen teslimiyet duygusuyla yerine getirmeye hazır olması ve öylece ifa etmesidir.

...

Örgüt üyesinin bu suçtan cezalandırılması için örgüt faaliyeti kapsamında ve amacı doğrultusunda bir suç işlemesi gerekmez ise de örgütün varlığına veya güçlendirilmesine nedensel bir bağ taşıyan maddi ya da manevi somut bir katkısının bulunması gerekir. Üyelik mütemadi bir suç olması nedeniyle de eylemlerde bir süre devam eden yoğunluk aranır.

...

Temadi eden suçlardan olan örgüt üyeliği, hukuki veya fiili kesinti gerçekleşinceye kadar tek suç sayılır. Örgüt üyeliği, yakalanma, örgütün dağılması, örgütten ihraç ya da kendiliğinden örgütten ayrılma gibi sebeplerden sona erer. Yakalanmayan sanık hakkında düzenlenen iddianame temadi eden suç için hukuki kesinti oluşturmaz ...

...

Örgüt üyesinin, örgüte bilerek ve isteyerek katılması, katıldığı örgütün niteliğini ve amaçlarını bilmesi, onun bir parçası olmayı istemesi, katılma iradesinin devamlılık arz etmesi gerekir. Örgüte üye olan kimse, bir örgüte girerken örgütün kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla kurulan bir örgüt olduğunu bilerek üye olmak kastı ve iradesiyle hareket etmelidir ...

Tüm faillerin kastının suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüte katılmak olması gerekirken hepsinin de aynı suçları işlemek amacında olması gerekmez. Bir oluşuma dahil olan kişinin bu oluşumun suç işlemek amacında olduğunun bilincinde olması aranır. ..."

42. Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 28/11/2017 tarihli ve E.2017/2037, K.2017/5409 sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:

"...

Bir suçun görev sebebiyle işlendiğinin kabulü için, eylemin memuriyet görevinden doğması, memuriyet işleriyle ilgili olması, diğer bir anlatımla suçu oluşturan fiil ile görev arasında illiyet bağı bulunması ve görevin sağladığı imkanlardan faydalanılarak işlenmesi gerekir. Bu husus Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 17.2.2004 tarih ve 2004/2-10 Esas, 2004/40 sayılı kararında; 'Görev sebebiyle işlenen suç kavramının, memuriyet görevinden doğan, görev ile bağlantılı ve görevden yararlanılarak işlenebilen suçları ifade eder.' şeklinde kabul edilmiştir.

Türk Ceza Kanununun 314. maddesinde düzenlenen suçların niteliği ve mahiyeti itibariyle, memuriyet görevinden doğan, görev ile bağlantılı ve görevden yararlanılarak işlenebilen suçlar kapsamında kabul edilmesinin mümkün olmadığı açıktır. O halde bu suçların kişisel suç kapsamında değerlendirilmesinde de zaruret vardır.

Dairemizce de benimsenen, öğretide ekseriyetle kabul gören yerleşik yargısal kararlara göre, örgütü yönetmek ya da örgüte üye olmak suçları mütemadi (kesintisiz) suçlardandır. Yani fiilin icrası süreklilik arz eder. Bu suçlarda örgüt hiyerarşisine dahil olup faaliyetlere başlanmakla suç tamamlanmıştır. Ancak fiilin icrası devam ettiği müddetçe fiilin ifade ettiği haksızlık da süreceğinden suç işlenmeye devam edecektir. Failin kendi isteğiyle ya da irade dışı olarak örgütten ayrılması halinde suç bitmiş olacaktır. Mütemadi suçların tamamlanmasıyla bitmesi aynı anlamı taşımamaktadır.

Mütemadi suçların ceza ve muhakeme hukuku bakımından önemli sonuçları mevcuttur. Ceza hukuku bakımından, suça teşebbüs fiilin bitmesine kadar değil tamamlanmasına kadar mümkündür. İştirak ise bitinceye kadar gerçekleşebilir. Suç işlenmeye devam ettiğinden, koşulları varsa meşru savunma hükümleri uygulanabilir. Uygulanacak ceza hükümleri bakımından temadinin bittiği tarih esas alınmalıdır. Yine kusur yeteneği ve yaş küçüklüğü bitiş tarihine göre tayin edilir. Muhakeme hukuku bakımından ise, zamanaşımı, yetkili mahkeme ve şikayet süresi temadinin bitişine göre değerlendirilecektir. Ancak suçun mütemadi niteliği, kural olarak görevli mahkemenin belirlenmesi ya da kovuşturma usulünün tespiti bağlamında bir özellik taşımaz. Örgüt üyeliği temadi eden suçlardan olması nedeniyle hukuki ve fiili kesintiyle sona erecektir. Kesinti tarihi suç tarihidir. Fiili olarak terör örgütünden daha önce ayrılmış olmamak ve faaliyetlere devam ediyor olmak koşuluyla, terör örgütü yöneticisi ya da üyesinin yakalanma tarihi, suç işlenmeye devam edildiğinden (CMK 2/1-j), 5235 sayılı Kanun'un 12/1 maddesi de gözetildiğinde ağır cezalık suçüstü hali olarak kabul edilmelidir.

'Ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren suçüstü halinde, herhangi bir izin sistemi getirilmediği gibi, suçun türüne veya yapılan göreve ya da sahip olunan ünvana ilişkin herhangi bir ayırım da yapılmadığından hakim ve Cumhuriyet savcılarının soruşturulması genel hükümlere göre yapılacaktır.' (Ceza Genel Kurulu 19/2/2013 tarih ve 2011/5.MD-137 esas, 2013/58 sayılı kararı)"

V. İNCELEME VE GEREKÇE

43. Mahkemenin 15/9/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar

1. Yakalama ve Gözaltının Hukuki Olmadığına İlişkin İddia

a. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

44. Başvurucular; aynı konuya ilişkin olarak daha önce soruşturma yürütüldüğünü belirterek yeni bir suçlama konusu yapılacak herhangi bir eylemleri bulunmadığı, dolayısıyla yakalama şartları oluşmadığı hâlde yakalanarak gözaltına alınmaları nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

45. Bakanlık görüşünde, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde düzenlenen tazminat davası açılmadan başvuru yapıldığından başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilmesi gerektiği ileri sürülmüştür.

b. Değerlendirme

46. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:

"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."

47. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."

48. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurulabilmesi için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir hak arama yoludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).

49. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl davanın sonuçlanmadığı durumlarda dahi -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davasının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47; Gülser Yıldırım (2), §§ 92-100).

50. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.

51. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia

a. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

52. Başvurucular, devam eden bir soruşturma kapsamında adli kontrol tedbirine uymalarına rağmen başka bir soruşturma kapsamında aynı suçlamaya konu olabilecek delillere dayanılarak tutuklama kararı verilmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucular bu bağlamda tutuklamanın ön şartı olan kuvvetli belirtinin bulunmadığını, tutuklama nedeni olarak gösterilen bazı hususların tutuklama gerekçesi olamayacağını, yöneltilen suçlamanın katalog suçlar arasında olmasının tutuklama için tek başına yeterli olmadığını, somut olayda kaçma şüphesine ilişkin olguların ortaya konulması gerektiğini, tutuklandıktan kısa bir süre sonra iddianame düzenlenerek dava açıldığını, dolayısıyla delillerin toplanmamış olmasının da söz konusu olmadığını, bu itibarla tutuklamanın şartlarının bulunmadığını iddia etmiştir. Başvurucular ayrıca kanunlarda suç olarak düzenlenmediğini belirttikleri oturma eylemi ve açlık grevi yapmanın suçlama konusu yapılarak tutuklanmaları nedeniyle kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi bağlamında adil yargılanma hakkının, ifade özgürlüğü kapsamında kalan eylemlerinin suçlama konusu yapılarak tutuklanmaları nedeniyle de ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

53. Bakanlık görüşünde öncelikle 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde düzenlenen tazminat davası açılmadan başvuru yapıldığından başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilebileceği ileri sürülmüş, Anayasa Mahkemesi tarafından esastan inceleme yapılacak olması durumunda ise tutuklama kararında kuvvetli suç şüphesinin ortaya konulduğu ileri sürülerek tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın özel koşulları ile verilen kararların içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucular yönünden kaçma şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olmadığının söylenemeyeceği belirtilmiştir.

54. Bakanlık görüşünde ayrıca soruşturma konusu suç için öngörülen yaptırımın ağırlığı, işin niteliği ve önemi de gözönünde tutulduğunda başvurucular hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varılmasının keyfî olduğunun savunulamayacağı ileri sürülmüştür. Bakanlık görüşünde, bu hususlar dikkate alınarak başvurucuların tutuklanmalarında herhangi bir keyfiyetin bulunmadığı hususuna vurgu yapılmış ve tutuklamanın hukuki olmadığına dair şikâyetin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilmez bulunması gerektiği ifade edilmiştir.

b. Değerlendirme

55. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

56. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:

"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.

Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."

57. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların şikâyetinin özü, tutukluluğun hukuki olmadığına ilişkindir. Dolayısıyla başvurucuların iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir. Ayrıca Anayasa Mahkemesi birçok kararında infazı yapılmayan yakalama veya tutuklama kararının -henüz- kişilerin fiziksel özgürlüklerinin maddi olarak kısıtlanması sonucunu doğurmadığını, dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale olarak nitelendirilmesinin mümkün olmadığını belirtmiştir (infaz edilmeyen koruma tedbirlerinin müdahale oluşturmadığına dair birçok karar arasından bkz. Galip Öğüt [GK], B. No: 2014/5863, 1/3/2017, § 35; Ferhat Encu, B. No: 2017/4576, 28/6/2018, § 53; İdris Baluken, B. No: 2020/8387, 11/3/2021, § 62). Bu itibarla inceleme yapılırken tutuklamaya konu suçlardan sadece infazı gerçekleştirilen terör örgütüne üye olma suçu yönünden değerlendirme yapılacak olup hiçbir şekilde infaz edilmediği anlaşılan, dolayısıyla başvurucuların hürriyetini kısıtlayıcı bir müdahale sonucunu doğurmayan 2911 sayılı Kanun'a muhalefet suçundan verilen tutuklama kararı yönünden bir değerlendirme yapılmayacaktır.

i. Uygulanabilirlik Yönünden

58. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:

"Savaş, seferberlik ... veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.

Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."

59. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir. Buna göre olağanüstü bir durumun bulunması ve bunun ilan edilmesinin yanı sıra bireysel başvuruya konu temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden tedbirin olağanüstü durumla bağlantılı olması hâlinde inceleme, Anayasa'nın 15. maddesi uyarınca yapılacaktır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).

60. Türkiye'de 21/7/2016 tarihinde ilan edilen olağanüstü hâlin temel nedeni 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleşen darbe teşebbüsüdür. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi Aydın Yavuz ve diğerleri kararında doğrudan darbe teşebbüsü kapsamındaki eylemler dolayısıyla yürütülen bir soruşturmada, Selçuk Özdemir ([GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017) kararında ise -doğrudan darbe teşebbüsüyle bağlantılı olmasa da- teşebbüsün arkasındaki yapılanma olan -ve sonrasında bir terör örgütü olduğuna karar verilen- FETÖ/PDY ile bağlantılı eylemlerle ilgili olarak yürütülen bir soruşturmada uygulanan tutuklama tedbirlerinin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlal edip etmediğini incelerken Anayasa'nın 15. maddesini dikkate almıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 237-241; Selçuk Özdemir, § 57).

61. Bununla birlikte olağanüstü hâl sürecine ilişkin belgeler incelendiğinde olağanüstü hâlin ilanında ve devam ettirilmesinde darbe teşebbüsünün ve FETÖ/PDY'nin yanı sıra diğer terör örgütlerinin kamu düzeni ve millî güvenlik üzerinde oluşturdukları tehdit ve tehlikenin de etkili olduğu anlaşılmaktadır (ayrıntılar için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri, § 227). Somut olayda başvurucular hakkında olağanüstü hâl döneminde uygulanan tutuklama tedbirine konu suçlama olağanüstü hâlin ilanına sebebiyet veren olgulardan biri olan terörle (DHKP/C terör örgütüyle) bağlantılıdır.

62. Bu itibarla başvurucular hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır. Nitekim Anayasa Mahkemesi DHKP/C terör örgütüyle bağlantılı bir suçtan yapılan soruşturma kapsamında koşulları bulunmadığı hâlde hakkında konutu terk etmeme şeklinde adli kontrol tedbiri uygulanması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasını incelerken Anayasa'nın 15. maddesini dikkate almıştır (Esra Özkan Özakça [GK], B. No: 2017/32052, 8/10/2020, § 66). Bu inceleme sırasında öncelikle tedbirin başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek ve aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (tutuklama tedbiri yönünden bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242; Selçuk Özdemir, § 58).

ii. Kabul Edilebilirlik Yönünden

63. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

iii. Esas Yönünden

 (1) Genel İlkeler

64. Genel ilkeler için bkz. Gülser Yıldırım (2), §§ 110-124.

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

65. Başvurucular, haklarında yürütülen soruşturma kapsamında terör örgütüne üye olma ve 2911 sayılı Kanun'a muhalefet suçlarından 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucular hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.

66. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.

67. Somut olayda başvurucular hakkında iki ayrı soruşturma yürütüldüğü görülmektedir. Buna göre başvurucular ilk soruşturma kapsamında gözaltına alınmış ve adli kontrol tedbiriyle serbest bırakılmıştır. Öte yandan Başsavcılık tarafından bu soruşturma sonunda düzenlenen 2/5/2017 tarihli iddianamede; başvurucuların gerçekleştirdikleri oturma eylemi ve açlık grevi esnasında yaptıkları basın açıklamalarına, attıkları sloganlara ve açtıkları pankartlara, katıldıkları toplantılardaki konuşmalarına ve bunlarla ilgili olarak başvurucuların bizzat veya örgütle irtibatlı olduğu ileri sürülen bazı oluşumlar tarafından yapıldığı belirtilen yazılı ve görsel paylaşımlar ile örgüte müzahir yayın yaptığı belirtilen bazı dergilerde başvurucuların eylemlerine dair yayımlanan haber ve yazılara yer verildikten sonra başvurucuların DHKP/C'nin açık alan memur yapılanması olduğu belirtilen DMH içinde faaliyet gösterdikleri, terör örgütünün talimatları doğrultusunda örgütün açık alan yapılanmaları tarafından kamuoyu oluşturma amacıyla başlatılan eylem ve etkinliklere katıldıkları, eyleme katılanları yönlendirdikleri ve yönettikleri, söz konusu eylemlerde örgüt lehine slogan attıkları, örgütün propagandasını yaptıkları, terör örgütünün çağrılarına uyarak eylemlere katıldıkları, eylem ve etkinliklerle ilgili olarak sosyal medyada eylemlere çağrı ve propaganda içerikli paylaşımlar yaptıkları, örgütün kamuoyu oluşturma için sürdürdüğü eylemler kapsamında ilerleyen zamanda yapılması gerekenlerin belirlendiği kapalı yer toplantısına katıldıkları, burada konuşma yaptıkları, terör örgütü tarafından sahiplenildikleri, örgütün müzahir yayın organlarında katılmış oldukları eylemlerin haber konusu yapıldığı ileri sürülerek başvurucuların terör örgütüne üye olma ve terör örgütünün propagandasını yapma suçlarını işledikleri iddia edilmiştir.

68. Diğer taraftan Başsavcılık, devam eden eylemleriyle ilgili olarak başvurucular hakkında yeni bir soruşturma başlatmış ve bu ikinci soruşturma kapsamında başvurucular sevk edildikleri sulh ceza hâkimliğince 23/5/2017 tarihinde terör örgütüne üye olma ve 2911 sayılı Kanun'a muhalefet suçlarından tutuklanmıştır. Tutuklama kararında, başvurucuların 2/5/2017 tarihli iddianame ile kamu davası açıldıktan sonra da DHKP/C adına faaliyet yürütmeye devam ettikleri belirtilerek başvuruculara ait görüntüler ile internet üzerinden yaptıkları paylaşımların içeriği dikkate alındığında tutuklamanın ön şartı olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunduğu sonucuna varılmıştır.

69. İkinci soruşturma sonunda düzenlenen 24/5/2017 tarihli iddianamede ise başvurucuların gerçekleştirdikleri oturma eylemi ve açlık grevi esnasında yaptıkları basın açıklamalarına, attıkları sloganlara, açtıkları pankartlara, katıldıkları toplantılardaki konuşmalarına ve bunlarla ilgili olarak başvurucuların bizzat yaptıkları veya örgütle irtibatlı olduğu ileri sürülen bazı oluşumlar tarafından yapıldığı belirtilen yazılı ve görsel paylaşımlar ile örgüte müzahir yayın yaptığı belirtilen bazı dergilerde başvurucuların eylemlerine dair yayımlanan haber ve yazılara yer verildikten sonra başvurucuların terör örgütünün talimatlarıyla hareket ettikleri, eylemlerde terör örgütüyle özdeşleşen sloganlar attıkları ileri sürülerek yapılan eylemlerin örgüte müzahir internet sitelerinde ve sosyal medyada sahiplenilmesi ve eylemlere destek çağrılarının yapılması hususları dikkate alındığında başvurucuların örgüt hiyerarşisi içinde yer aldıkları, ayrıca terör örgütünün propagandasını yaptıkları iddia edilmiştir. İddianame ile ayrıca başvurucular hakkında 2911 sayılı Kanun'a muhalefet etmekten dolayı da dava açılmıştır.

70. Buna göre başvurucuların birinci soruşturma kapsamında 2/5/2017 tarihinde düzenlenen iddianame henüz kabul edilmeden başlatılan yeni bir soruşturma kapsamın da yakalanarak gözaltına alındıkları ve 23/5/2017 tarihinde terör örgütüne üye olma ve 2911 sayılı Kanun'a muhalefet suçlarından tutuklandıkları anlaşılmaktadır. Öte yandan aynı tarihte ilk soruşturma sonunda düzenlenen iddianame de kabul edilmiştir. Mahkeme, tensip incelemesi ile birlikte aralarında hukuki irtibat bulunduğunu belirttiği davaların birleştirilmesine karar vermiştir. Bu bağlamda;

 (a) Başvurucu Nuriye Gülmen Yönünden

71. Mahkemenin yargılama aşamasında da dinlediği tanıklardan B.Er. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığında 19/7/2017 ve 25/8/2017 tarihlerinde verdiği ifadelerinde özetle örgütle irtibatlı oluşumlar olduğunu belirttiği TAYAD, HHB, Karanfiller Kültür Merkezi, Halk Meclisi, Halk Cephesi ve DİH'in örgüt yapısı içindeki konumlarına ve görevlerine ilişkin bilgiler verdikten sonra (bkz. § 28) başvurucunun Eskişehir'de DHKP/C ile bağlantılı suçlardan tutuklanıp tahliye olduktan sonra örgütün üst düzey yöneticileri ile görüştüğünü ve -örgüt içi bir uygulama olduğunu belirttiği örgütle irtibatlı suçlar nedeniyle tutuklanan kişilerin tahliye olduktan sonra öz geçmiş vermesi ve örgütün sorduğu bazı soruları cevaplaması uygulaması uyarınca- öz geçmiş verdiğini ve sorulan hususları cevapladığını, ardından bu bilgilerin şifreli bir mesaj olarak yurt dışına iletildiğini, B.El.in ölümüyle ilgili olarak düzenlenen gösteri yürüyüşü öncesinde örgütle irtibatlı başka bir kişinin evinde başvurucu ile birlikte patlayıcı madde yaptıklarını ve bu patlayıcıları alarak yürüyüşe katıldıklarını, başvurucunun açlık grevi eylemlerini -örgüt yapısı içinde yer aldığını belirttiği- DMH ve KEC'in örgütlediğini, başvurucunun olayların başlangıcından itibaren bu süreci yönetmek için örgüt bünyesinde kurulan bir komitenin talimatıyla hareket ettiğini, süreç içinde HHB avukatlarının da başvurucuyla irtibat hâlinde olduğunu ve örgüt talimatlarını hızlı şekilde başvurucuya ilettiklerini, başvurucunun eylem tarzının yani oturma eylemi ve açlık grevi ile kamuoyu oluşturmaya çalışmasının örgütün eylem tarzı ile uyumlu olduğunu beyan etmiştir. Tanık B.Er. yargılama aşamasındaki ifadesinde de İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığında alınan ifadesine benzer ve ayrıntılı anlatımda bulunmuştur (bkz. § 32). Tanık F.S. ise ifadesinde özetle B.El.in ölümü nedeniyle düzenlenen gösteri yürüyüşü öncesinde tanık B.Er. ve başvurucunun da aralarında bulunduğu bazı kişilerle buluştukları bir evde patlayıcı yaptıklarını ve daha sonra bu maddeleri alarak yürüyüşe katıldıklarını beyan etmiştir (bkz. § 32).

72. Mahkeme, yargılama sonunda başvurucunun suçlamaya konu oturma eylemi ve açlık grevini örgütün talimatı ile yaptığına dair kanıt bulunmadığını belirttikten sonra tanıklar B.Er. ve F.S.nin başvurucunun örgüt içinde faaliyet gösterdiğine dair beyanları ile başvurucunun ilk iddianameye konu 4/12/2016 tarihinde DHKP/C'nin açık alan yapılanması olduğu değerlendirilen Liseli Dev Genç isimli grup ile ilgili olarak "Liseli Dev-Genç'e binlerce selam ve teşekkür. Biz Kazanacağız!" ibareli paylaşımı ile 29/11/2016 tarihinde "Cemre Heval" kod isimli E.A.nın fotoğrafına ilişkin paylaşımını dikkate alarak başvurucunun örgüt hiyerarşisi içinde yer aldığı, dolayısıyla terör örgütüne üye olma suçunu işlediği sonucuna varmıştır. Mahkeme, diğer suçlamalar yönünden ise başvurucunun beraatine hükmetmiştir.

73. Buna göre inceleme konusu tutuklama kararının dayanakları; başvurucunun gerçekleştirdiği oturma eylemi ve açlık grevi esnasında yaptığı basın açıklamaları, attığı sloganlar, taşıdığı pankartlar, katıldığı toplantılardaki konuşmaları ve bunlarla ilgili olarak başvurucunun bizzat yaptığı veya örgütle irtibatlı olduğu ileri sürülen bazı oluşumlar tarafından yapıldığı belirtilen yazılı ve görsel paylaşımlar ile örgüte müzahir yayın yaptığı belirtilen bazı dergilerde başvurucunun eylemlerine dair yayımlanan haber ve yazılardır. Ayrıca yargılama aşamasında da dinlenen tanıklar B.Er. ve F.S. başvurucunun DHKP/C içinde faaliyet gösterdiğini belirterek başvurucunun örgütle irtibatını gösteren bir kısım olguya dair (başvurucunun örgütün üst düzey yöneticilerinden olan Ş.Y. ile görüşmesi ve örgüt uygulaması gereği öz geçmiş vermesi, ayrıca B.El.in ölümü nedeniyle düzenlenen gösteri yürüyüşü öncesinde yine örgütle irtibatlı olduğu belirtilen bir kişinin evinde buluşarak patlayıcı madde yaptıkları yönünde) beyanlarda bulunmuştur.

 (b) Başvurucu Semih Özakça Yönünden

74. Mahkemenin yargılama aşamasında da dinlediği tanıklardan B.Er. başka bir soruşturma kapsamında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığında 19/7/2017 ve 25/8/2017 tarihlerinde verdiği ifadelerinde özetle örgütle irtibatlı oluşumlar olduğunu belirttiği TAYAD, HHB, Karanfiller Kültür Merkezi, Halk Meclisi, Halk Cephesi ve DİH'in örgüt yapısı içindeki konumlarına, görevlerine (bkz. § 28) ve başvurucu Nuriye Gülmen'in örgüt ile irtibatına ve örgüt içindeki faaliyetlerine ilişkin ayrıntılı bilgiler vermiştir. Tanık bu bağlamda başvurucu Semih Özakça'nın ve diğer başvurucu Nuriye Gülmen'in açlık grevi eylemlerini -örgüt yapısı içinde yer aldığını belirttiği- DMH ve KEC'in örgütlediğini, başvurucuların olayların başlangıcından itibaren bu süreci yönetmek için örgüt bünyesinde kurulan bir komitenin talimatıyla hareket ettiklerini, süreç içinde HHB avukatlarının da başvurucularla irtibat hâlinde olduklarını ve örgüt talimatlarını hızlı şekilde başvuruculara ilettiklerini ifade etmiştir. Tanık yargılama aşamasındaki ifadesinde ise başvurucu Semih Özakça'yı İstanbul'da Okmeydanı'ndaki bir parkta birkaç kez gördüğünü, İstanbul dışından örgüt temsilcileriyle görüşmek için gelen kişilerin görüşme sürecinde genellikle bu parkta beklediklerini, başvurucunun da bu nedenle gelmiş olabileceğini ancak kiminle görüştüğünü ya da tam olarak neden geldiğini bilmediğini, başvurucuyu simaen tanıdığını, başvurucu hakkında başka bir bilgiye sahip olmadığını ve başvurucu ile herhangi bir örgütsel ilişkisinin olmadığını, bu kişinin örgütle olan irtibatını daha çok basında yer aldığı kadarıyla bildiğini ifade etmiştir (bkz. § 32). Ayrıca tanık F.S., başvurucu Semih Özakça'yı Eskişehir'de iki kez Nuriye Gülmen'in yanında (düğünde ve kahvaltıda) gördüğünü, bunun dışında bir tanışıklığının olmadığını, başvurucu Semih Özakça ile Nuriye Gülmen arasında belli bir samimiyetin olduğunu ifade etmiştir (bkz. § 32).

75. Buna göre inceleme konusu tutuklama kararının dayanakları, başvurucunun gerçekleştirdiği oturma eylemi ve açlık grevi esnasında yaptığı basın açıklamaları, attığı sloganlar, taşıdığı pankartlar, katıldığı toplantılardaki konuşmaları ve bunlarla ilgili olarak başvurucunun bizzat yaptığı veya örgütle irtibatlı olduğu ileri sürülen bazı oluşumlar tarafından yapıldığı belirtilen yazılı ve görsel paylaşımlar ile örgüte müzahir yayın yaptığı belirtilen bazı dergilerde başvurucunun eylemlerine dair yayımlanan haber ve yazılardır. Ayrıca tanık B.Er. (İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığında alındığı belirtilen) 19/7/2017 ve 25/8/2017 tarihli ifadelerinde, başvurucu Semih Özakça'nın ve diğer başvurucu Nuriye Gülmen'in açlık grevi eylemini -örgüt yapısı içinde yer aldığını belirttiği- DMH ve KEC'in örgütlediği ve başvurucuların örgüt talimatıyla hareket ettiği, tanık B.Er.in yargılama aşamasında ise başvurucu Semih Özakça'yı İstanbul'da Okmeydanı'nda bulunan bir parkta birkaç kez gördüğünü, İstanbul dışından örgüt temsilcileriyle görüşmek için gelen kişilerin görüşme sürecinde genellikle bu parkta beklediklerini belirterek başvurucunun da bu kapsamda gelmiş olabileceği yönünde beyanlarda bulunmuştur. Yine tanık F.S. de Mahkemedeki ifadesinde başvurucu Semih Özakça'yı Eskişehir'de birkaç kez başvurucu Nuriye Gülmen ile birlikte gördüğünü ve başvurucu Semih Özakça ile Nuriye Gülmen arasında belli bir samimiyetin olduğunu ifade etmiştir.

76. Anayasa Mahkemesi birçok kararında kişinin suçla itham edilebilmesi için yakalama veya tutuklama anında delillerin yeterli düzeyde toplanmış olmasının mutlaka gerekli olmadığını zira tutukluluğun amacının yürütülen soruşturma ve/veya kovuşturma sırasında kişinin tutuklanmasının temelini oluşturan şüphelerin doğruluğunu kanıtlayarak veya ortadan kaldırarak adli süreci daha sağlıklı bir şekilde yürütmek olduğunu, buna göre suç isnadına esas teşkil edecek şüphelere dayanak oluşturan olgular ile ceza yargılamasının sonraki aşamalarında tartışılacak olan ve mahkûmiyete gerekçe oluşturacak olguların aynı düzeyde değerlendirilmemesi gerektiğini belirtmiştir (birçok karar arasından bkz. E.S.K., B. No: 2017/20801, 19/11/2020, §§ 98-99, Mustafa Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 73; Mehmet Haberal, B. No: 2012/849, 4 /12/ 2013, § 71).

77. Öte yandan Anayasa Mahkemesi Esra Özkan Özakça ([GK], B. No: 2017/32052, 8/10/2020) başvurusuyla ilgili olarak yaptığı incelemede; belirli koşullarda ifade özgürlüğünün görünümlerinden biri olarak kabul edilebilecek olan oturma veya açlık grevinde bulunma eylemlerinin başlı başına bir suç konusu edilmemesi gerektiğine vurgu yapmıştır. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi anılan kararda, söz konusu eylemlerin icra edilmesinin terörle bağlantılı bir faaliyet olduğuna ilişkin olguların bulunması ya da eylemler sırasında terör örgütünün cebir, şiddet ve tehdit içeren yöntemlerine yönelik övgü, meşrulaştırma ya da teşvik etme niteliğinde davranışlar sergilenmesi durumunda bu tür faaliyetlerin suç olarak değerlendirilmesinin mümkün olduğunu söylemiştir (Esra Özkan Özakça § 89).

78. Bu bağlamda somut olayda başvurucuların eylemlerde DHKP/C terör örgütüyle özdeşleşen sloganlar atmaları, eylemlerinin örgütle irtibatlı olduğu belirtilen oluşumlar tarafından örgüte müzahir internet sitelerinde ve sosyal medyada sahiplenilmesi, eylemlere destek çağrılarının yapılması, terör örgütüyle irtibatlı söz konusu oluşumların mesajlarını paylaşmaları ve bu eylemlerin yoğunluğu hususları özellikle tanıklar B.Er. ve F.S.nin (başvurucuların bu eylemleri örgütsel bir ilişki içinde gerçekleştirdiğine ve bunun başvurucular bakımından örgütsel bir tavır olarak sergilendiğine yönelik olarak) somut olgular içeren ayrıntılı beyanları ile birlikte değerlendirildiğinde soruşturma makamlarınca anılan hususların tutuklamanın hukukiliği bağlamında başvurucuların DHKP/C ile bağlantılı bir suç işlediklerine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin temelsiz ve keyfî olduğu söylenemez.

79. Öte yandan başvurucular; başvuru konusu yapılan tutuklama kapsamında kendilerine yöneltilen suçlamaların daha önce açılan bir davaya konu edildiğini, dolayısıyla yeni bir suç işlemelerinin söz konusu olmadığını, bu itibarla aynı eylemleri nedeniyle haklarında yeni bir soruşturma başlatılarak tutuklama tedbiri uygulanmasının hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür.

80. Bu bağlamda ilgili yargısal süreçte yer verilen soruşturma bilgilerine göre tutuklama kararında, başvurucuların 2/5/2017 tarihli iddianame ile kamu davası açıldıktan sonra da DHKP/C adına faaliyet yürütmeye devam ettikleri belirtilmiş ve başvurucuların ilk iddianameden sonra devam eden eylemleri bağlamında kuvvetli belirtinin bulunduğu tespiti yapılmıştır. Öte yandan soruşturma makamlarınca yürütülen ikinci soruşturma sonunda düzenlenen 24/5/2017 tarihli iddianamede başvurucuların ilk iddianameden sonra da devam eden ve suçlamaya konu edilen eylemlerine yer verilmiştir (bkz. § 25).

81. Yargıtayın yerleşik içtihadına göre terör örgütü üyeliği suçunun temadi eden suçlardan olduğu ve temadinin kişinin yakalanması (fiilî temadi) ve iddianame düzenlenmesi (hukuki temadi) ile kesileceği, dolayısıyla kişinin yakalanması ve iddianame düzenlenmesinden sonra gerçekleştirdiği örgütsel eylemlerinin yeni bir suçlamaya konu edilebileceği kabul edilmektedir (bkz. §§ 39-42).

82. Bu bağlamda başvurucular yönünden yeni bir suçun söz konusu olup olmadığını belirlemek için başvuruculara yöneltilen suçlamaya konu eylemlerin tarihleri ve dayanaklarıyla birlikte ortaya konulması gerekmektedir. Her iki soruşturmada da başvuruculara yöneltilen ve tutuklama konusu yapılan suçlama başvurucuların terör örgütü üyesi olduklarıdır. Bu kapsamda Başsavcılık tarafından düzenlenen 24/5/2017 tarihli ikinci iddianame incelendiğinde başvurucuların ilk iddianamenin düzenlendiği 2/5/2017 tarihinden sonra gerçekleştirdikleri eylemlerinin suçlama konusu yapıldığı görülmektedir (bkz. § 25). Bu itibarla her iki suçlamanın dayanaklarının aynı olduğunu söylemek mümkün gözükmemektedir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ayşegül Çağatay ve diğerleri, B. No: 2019/28236, 10/3/2021, §§ 96-98)

83. Buna göre anılan olgular ve Yargıtayın söz konusu içtihadı dikkate alındığında başvuruculara yeni bir suçlama yöneltilmesinin keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.

84. Diğer taraftan başvurucular hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının bulunup bulunmadığının da değerlendirilmesi gerekir.

85. Başvurucuların tutuklanmasına esas alınan terör örgütüne üye olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır (Gülser Yıldırım (2), § 148).

86. Somut olayda sulh ceza hâkimliklerince başvurucuların tutuklanmasına karar verilirken işledikleri iddia olunan terör örgütüne üye olma suçunun niteliğine, kanunda öngörülen yaptırımın ağırlığına, delilleri karartma ve kaçma şüphesinin bulunmasına ve 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında olmasına ve söz konusu aşamada adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 23).

87. Bu bağlamda, tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile sulh ceza hâkimlikleri tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucular yönünden özellikle -suçun ağırlığına atfen- delilleri karartma ve kaçma şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.

88. Başvurucular hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2), § 151).

89. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran Duran, § 64).

90. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate alındığında sulh ceza hâkimliklerinin isnat edilen suç için öngörülen yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak başvurucular hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.

91. Açıklanan gerekçelerle, tutuklamanın hukuka uygun olduğu sonucuna varılması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

92. Buna göre başvurucuların kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin Anayasa'da (13. ve 19. maddeler) bu hakka dair yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.

3. Tutukluluğa İlişkin Karar Veren Yargı Mercilerinin Bağımsız ve Tarafsız Olmadığına İlişkin İddia

a. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

93. Başvurucular; tutuklama kararını veren sulh ceza hâkimliği ile kovuşturma aşamasında tutukluluğun devamına karar veren ve tutukluluk itirazlarını inceleyen ağır ceza mahkemelerinin doğal hâkim ilkesine aykırı olarak kurulduğunu, bağımsız ve tarafsız olmadığını, bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

94. Bakanlık görüşünde, bu şikâyet yönünden başvurunun temellendirilemediği ileri sürülmüştür.

b. Değerlendirme

95. Anayasa Mahkemesince sulh ceza hâkimliklerinin kanuni hâkim güvencesini sağlamadığı, tarafsız ve bağımsız mahkeme olmadığı ve tutukluluğa itirazın bu yargı mercilerince karara bağlanmasının hürriyetten yoksun bırakılmaya karşı etkili bir itirazda bulunmayı imkânsız hâle getirdiğine ilişkin iddialar birçok kararda incelenmiş; bu kararlarda sulh ceza hâkimliklerinin yapısal özellikleri dikkate alınarak söz konusu iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (birçok karar arasından bkz. Hikmet Kopar ve diğerleri, §§ 101-115; Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231, §§ 64-78, 94-97).

96. Öte yandan Anayasa Mahkemesi; terör suçlarına ilişkin davalara bakmakla görevli olan ağır ceza mahkemelerinin tutukluluğa dair karar vermesine veya bu kararlara yönelik itirazları değerlendirmesiyle ilgili olarak da bu mahkemelerin doğal hâkim güvencesini sağlamadıkları, tarafsız ve bağımsız mahkeme olmadıkları şikâyetlerini incelemiş ve anılan mahkemelerin kuruluşu, bu mahkemelerin görev alanlarının belirlenmesi ve bu mahkemelerde görev yapan hâkimlerin statüsünü dikkate alarak söz konusu iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varmıştır (birçok karar arasından bkz. Mustafa Başer ve Metin Özçelik, B. No: 2015/7908, 20/1/2016, §§ 119-133; Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, §§ 183-197).

97. Somut başvuruda sulh ceza hâkimliklerinin ve ağır ceza mahkemelerinin yapısıyla ilgili olarak aynı mahiyetteki iddialarla ilgili anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

98. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Sağlık Durumunun Ceza İnfaz Kurumunda Tutulmasına Uygun Olmamasına Rağmen Tutukluluğun Sürdürülmesinin Kötü Muamele Yasağını İhlal Ettiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

99. Başvurucular, açlık grevine bağlı olarak gelişen sağlık sorunlarına rağmen tutukluluğun sürdürülmesi nedeniyle kötü muamele yasağı ile yaşam hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

100. Bakanlık; başvurucuların sağlık koşulları ve fiziki durumlarının tutukluluk hâllerinin devamına uygunluğu ile hastane koşullarında bakım ve tedavileriyle ilgili olarak idari ve yargısal makamların başvurucuların fiziksel bütünlüğünü koruma yükümlülüklerini yerine getirdiği görüşündedir. Bu itibarla Bakanlık, başvurucuların tahliye edilmemelerinin kötü muamele yasağının ihlali olduğu yönündeki şikâyetlerinin açıkça dayanaktan yoksun olduğunu değerlendirmektedir.

2. Değerlendirme

101. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Tüm dosya kapsamı dikkate alınarak başvurucuların iddiaları kötü muamele yasağı kapsamında değerlendirilmiştir.

102. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün “Düşme kararı” kenar başlıklı 80. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Bölümler ya da Komisyonlarca yargılamanın her aşamasında aşağıdaki hâllerde düşme kararı verilebilir:

ç) Bölümler ya da Komisyonlarca saptanan herhangi bir başka gerekçeden ötürü, başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden görülmemesi.”

103. Başvurucuların şikâyetlerinin temelinde açlık grevine bağlı olarak ortaya çıkan sağlık sorunlarına rağmen infaz kurumunda tutulmalarının kötü muamele yasağını ihlal ettiği iddiası yer almaktadır.

104. Bu bağlamda başvurunun incelenmesini haklı kılan temel neden, tutukluluğunun devamından ötürü başvurucuların ceza infaz kurumunda tutulmaları olup dosya kapsamından başvurucuların tahliye edildiği anlaşılmaktadır. Bu şartlar altında başvurunun incelenmesini haklı kılan neden bulunmadığının kabulü gerekir (benzer doğrultudaki kararlar için bkz. Salih Tuğrul, B. No: 2014/1988, 17/5/2016; Zeki Hakan Nebioğlu, B. No: 2015/2418, 8/5/2019; İbrahim Ethem Kuriş, B. No: 2016/16436, 8/1/2020).

105. Açıklanan gerekçelerle incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden kalmadığı anlaşıldığından bu şikâyet yönünden başvurunun düşmesine karar verilmesi gerekir.

C. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar

1. Masumiyet Karinesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

a. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

106. Başvurucular; bazı Hükûmet temsilcilerinin birtakım açıklamaları ve yorumları nedeniyle peşinen suçlu ilan edildiklerini, bu nedenle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

107. Bakanlık görüşünde, başvurucular hakkında yürütülen yargılama sürecinde başvurucuların kanun uyarınca suçlu olduğu kanıtlanmadan önce suçlu oldukları yönünde herhangi bir görüşün kabul edilmediği ve kamuoyu ya da taraflar nezdinde böyle bir intibaya yer verilmediği ileri sürülmüştür.

b. Değerlendirme

108. Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını kanıtlamak ve dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda bulunarak hukuki iddialarını ortaya koymak başvurucuya düşer. Başvurucuların anılan yükümlülüklere uymamaları hâlinde şikâyetlerini temellendiremedikleri için başvuruları açıkça dayanaktan yoksun bulunabilir (Cemal Günsel [GK], B. No: 2016/12900, 21/1/2021, §§ 24-26).

109. Somut olayda başvurucular, başvuru formları ve eklerinde bazı siyasilerin ve Hükûmet temsilcilerinin bir kısım açıklamasından bahsederek masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Ancak başvurucular, doğrudan kendilerine yönelik olmayan açıklamaların ne şekilde masumiyet karinesini ihlal ettiğine dair şikâyetlerini açıklamamıştır.

110. Dolayısıyla başvurucuların masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürdükleri hususlarda başvuruya konu ihlal iddialarıyla ilgili deliller sunarak olaylarla ilgili iddialarını kanıtlama ve olaylarla ilişkilendirerek hangi Anayasa hükmünün ne şekilde ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunmak suretiyle hukuki iddialarını ortaya koyma ve kanıtlama yükümlülüğünü yerine getirmedikleri anlaşılmıştır.

111. Kaldı ki Anayasa Mahkemesi birçok kararında -kişilerin ismi açıklanmadan-kişilerle ilgili olarak soruşturma başlatıldığı ve bazı şüpheliler hakkında gözaltına alma kararı verildiğinin kamuoyunu bilgilendirme amacıyla açıklanmasının ve basın mensuplarınca haber yapılmasının başvurucunun suçlu olarak nitelendirilmesi veya suçlu muamelesine tabi tutulması olarak kabulünün mümkün olmadığına karar vermiştir (Mustafa Başer ve Metin Özçelik, §§ 115-117; Erdal Tercan [GK], B. No: 2016/15637, 12/4/2018, § 81). Bu itibarla somut olayda anılan kararlardan ayrılmayı gerektiren bir durum söz konusu değildir.

112. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddialarının temellendirilmemiş olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Savunma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

a. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

113. Başvurucular, soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedeniyle etkin savunma yapamamaları ve soruşturmanın yürütülme usulüne bağlı olarak mahkemelerin bağımsız ve tarafsız olması gerektiğine dair ilkenin zarar görmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

114. Bakanlık görüşünde; başvurucuların mevcut yargısal yolları tüketmeksizin bireysel başvuruda bulundukları belirtilerek söz konusu şikâyet yönünden başvurunun başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerektiği ileri sürülmüştür. Bakanlık ayrıca başvurucu Semih Özakça hakkında beraat kararı verilmesi nedeniyle mağdur sıfatının kalmadığını belirterek kişi yönünden yetkisizlik nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilebileceğini de belirtmiştir.

115. Öte yandan Bakanlık Anayasa Mahkemesince esasa ilişkin bir inceleme yapılacak olması durumunda ise başvurucuların ihlal iddialarına ilişkin delillerini sunma, temel hak ve özgürlüğün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunma yönündeki yükümlülüklerini yerine getirmediklerini belirterek anılan şikâyet yönünden başvurunun temellendirilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilmesi gerektiğini ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

116. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Başvurucuların bu bölümdeki iddialarının özü itibarıyla savunma hakkının ihlal edildiğine yönelik olduğu anlaşılmakla anılan şikâyetlerin Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında incelenmesi gerekir.

117. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir hak arama yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).

118. Somut olayda başvurucular henüz ilk derece mahkemesinde kovuşturma devam ederken bireysel başvuruda bulunmuştur. Anayasa Mahkemesince bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih itibarıyla başvurucular hakkındaki yargılamanın devam ettiği (Yargıtayda temyiz incelemesinde derdest olduğu) görülmektedir. Dolayısıyla başvurucuların adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin anılan şikâyetlerini yargılamada ve temyiz aşamalarında ileri sürebilme ve bu aşamalarda inceletme imkânı bulunmaktadır. Bu çerçevede derece mahkemelerinin yargılama ve temyiz süreçleri beklenmeden soruşturma sürecindeki adil yargılanma hakkı ihlali şikâyetlerinin başvurucu tarafından bireysel başvuruya konu edildiği görülmüştür.

119. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialar yönünden;

1. Yakalama ve gözaltına almanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Tutuklamanın hukuka aykırı olduğuna ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

3. Tutukluluğa ilişkin karar veren yargı mercilerinin bağımsız ve tarafsız olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden kalmaması nedeniyle DÜŞMESİNE,

C. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialar yönünden;

1. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Savunma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

D. Tutuklamanın hukuka uygun olduğu sonucuna varılması nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

E. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 15/9/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.