Olaylar

Yürütülen bir soruşturma kapsamında tutuklanan muhtar olan başvurucu yargılama sonucu beraat etmiştir. Beraat kararı temyiz edilmeden kesinleşmiştir. Başvurucu Maliye Hazinesi aleyhine tazminat davası açmıştır. Ağır Ceza Mahkemesi başvurucuya tazminat ödenmesine karar vermiş, temyiz aşamasında Yargıtay başvurucunun tutuklu kaldığı süreye ilişkin olarak ödenmediği iddia olunan muhtarlık maaşına dayalı gelir kaybı yönünden idareye ve sonrasında idari yargı yerlerine başvurması gerektiğini belirtmiştir.

Başvurucu Mahalli İdareler Bürosuna başvurarak tutuklu kaldığı dönemde ödenmeyen muhtarlık maaşlarının kendisine ödenmesini talep etmiştir. Bu talebi reddeden İl Özel İdaresi, Köy ve Mahalle Muhtarlarının Ödeneklerinin Ödenme Usulü, Köy ve Mahalle Muhtarları ve İhtiyar Heyetleri Tarafından Verilecek Resmi Evrak ile Mahalle Muhtarlarının Harç Tahsilatının ve Paylarının Ödenme Biçimi Hakkında Yönetmelik (Yönetmelik) gereği tutuklu bulunan süreler için ödenek verilmesinin mümkün olmadığını belirtmiştir.

Başvurucu İl Özel İdaresine karşı dava açmıştır. Davayı reddeden İdare Mahkemesi başkasının vekâlet ettiği muhtarlık görevi nedeniyle başvurucunun muhtarlık ödeneğinden yararlanmasına olanak bulunmadığını kaydetmiştir. Başvurucunun itiraz istemi ve sonrasında karar düzeltme talebi reddedilmiştir.

İddialar

Başvurucu, tutuklu kaldığı süre için muhtarlık maaşının ödenmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Başvurucu hakkındaki beraat kararının kesinleşmesinden sonra 5271 sayılı Kanun uyarınca maddi ve manevi zararlarının tazmini için dava açmış ve kazanmıştır. Ancak başvurucuya tutuklu kaldığı dönemde alması gereken muhtarlık maaşı verilmemiştir. Bunun üzerine başvurucu idari yargıda dava açmıştır.

Mahalle muhtarı olarak seçilen başvurucu, 2108 sayılı Kanun hükümlerine göre muhtarlık ödeneği almaya hak kazanmıştır. Ayrıca beraat ettiğinden dolayı başvurucunun tutuklu kaldığı süre için uğradığı zararların tazmin edilmesi gerektiği de tespit edilmiştir. Buna göre başvurucunun söz konusu zararlarının karşılanması ve bu kapsamda muhtarlık ödeneğini elde etme yönünde meşru bir beklentisinin olduğu kabul edilmiştir.

İdari yargı yerleri, -Kanun'da yer almamakla birlikte- Yönetmelik'teki düzenlemeye atıf yaparak bu aylıkların ödenemeyeceği yönündeki bir yorumla başvurucunun talebini reddetmiştir. Oysa başvurucu ilgili Yönetmelik'te değinilen hastalık veya izin gibi sebeplerle kendi isteğiyle görevinden ayrılmamıştır.

Derece mahkemeleri ilgili Kanun ve Yönetmelik hükümlerini yorumlarken başvurucunun hangi sebeple görevinden ayrılmak zorunda kaldığını dikkate almamıştır. Başvurucunun maaşının Kanun gereği ödenmesi zorunlu olup aksi yönde bir sınırlama yoktur. Yönetmelik'teki düzenleme dikkate alınsa dahi başvurucunun kendi isteği dışında görevinden ayrılmaya zorlandığı göz önünde bulundurulmalıdır.

İlgili kanun hükümlerine göre tutuklama sebebiyle başvurucunun uğradığı zararların tazmininin gerektiği kabul edildiği hâlde söz konusu aylıkların başvurucuya ödenmemesinin haklı bir sebebi ortaya konulamamıştır. İlgili kanun ve yönetmelik hükümlerinin derece mahkemelerince katı bir biçimde yorumlanması nedeniyle muhtarlık aylıklarının ödenmemesi başvurucuya aşırı bir külfet yüklemiştir. Mülkiyet hakkının korunması ile müdahalenin kamu yararı amacı arasında olması gereken adil denge başvurucu aleyhine bozulmuştur. Başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahale bu sebeple ölçülü değildir.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

>> Anayasa Mahkemesinin 11/3/2020 Tarihli ve 2016/12233 Başvuru Numaralı Kararı için TIKLAYINIZ