Olaylar

Başvurucunun kardeşi 2007 yılında Beyoğlu'nda polis ekibince aranmış, ardından üzerinde uyuşturucu madde bulundurduğu iddiasıyla İlçe Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Amirliğine (Amirlik) götürülmüştür. Burada kolluk görevlisinin silahından çıkan merminin vücuduna isabet etmesi sonucu yaralanmış ve kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirmiştir.

Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) olayla ilgili olarak derhâl soruşturma başlatmış ve şüpheli kolluk görevlisi hakkında kamu davası açmıştır. Ağır Ceza Mahkemesinde gerçekleştirilen duruşmada Güney Afrika’da yaşayan başvurucunun ölenle akrabalık bağı (kardeşlik) bulunduğu vekili tarafından ileri sürülmüş ve kamu davasına katılmasına karar verilmesi istenmiştir. Başvurucu vekili, akrabalık bağının araştırılması bakımından gerekirse DNA incelemesi yapılmasını da talep etmiştir. Ağır Ceza Mahkemesi başvurucunun katılma talebini, soyadının dosyadaki ölene ilişkin bilgilerle uyuşmaması ve kardeşlik bağının bulunduğunu gösterir bir belge sunmamış olmasını gerekçe göstererek reddetmiştir. Kovuşturma sonucunda verilen hüküm başvurucu tarafından temyiz edilmiştir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun bozma ilamı üzerine Ağır Ceza Mahkemesi, DNA raporuna istinaden başvurucunun davaya katılma talebinin kabulüne karar vererek bir sonraki duruşmayı 17/3/2021 tarihine ertelemiştir.

İddialar

Başvurucu, polis karakolunda tutulan kardeşinin kolluk görevlisince öldürülmesi ve olaya ilişkin olarak etkili ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Somut olayda atış mesafesinin belirlenebilmesinin tek yolu, merminin girdiği gömlek üzerinde bir inceleme yapılmasıdır. Gömleğin kaybolması nedeniyle atış mesafesi konusunda kesin bir değerlendirme yapılamamıştır.

Olayın şüphelisinin ellerinde barut artığı bulunup bulunmadığının incelenmesi olaydan yaklaşık yedi saat sonra gerçekleştirilmiştir. Diğer delillerin muhafazasında olduğu gibi bu delilin elde edilmesinde hiçbir güçlükle karşılaşılmamasına rağmen bu konuda da makul adım atılmayarak elde edilmesi muhtemel bir delile ulaşılmamasına sebebiyet verilmiştir.

Sanık tarafından ölen kişinin silah üzerinde hâkimiyet kurmaya çalıştığı savunulmuştur. Yetkili adli mercilerin kararlarında silah üzerinde ölen kişiye ait vücut izi incelemesi yapıldığına ilişkin herhangi bir bilgi ya da belgeye rastlanmamıştır.

Başvurucunun ölenin kimliğini araştırma ve kamu davasına katılma talepleri Ağır Ceza Mahkemesince reddedilmiştir. Mahkeme sunulan belgeleri de dikkate almayarak kovuşturmayı sonlandırmıştır.

Mahkeme, öldürme suçlarında önemi bulunmadığını değerlendirdiği için ölenin kimlik bilgilerini araştırmayı gerekli görmemiştir. Mahkeme; başvurucunun davaya katılması talebini kabul etmemekte ısrarcı olarak meselenin yeniden Yargıtay önüne taşınmasına, bu şekilde sürecin toplamda yaklaşık sekiz yıl uzamasına sebebiyet vermiştir.

Soruşturma evresinde, otopsi sırasında kemik örneği üzerinden ölenin DNA profili çıkarılmıştır. Buna rağmen Mahkeme, ölenin kimliğini araştırmayı reddetme ve başvurucunun katılma talebini kabul etmeme hususunda ısrarcı olmuştur. Soruşturma veya kovuşturma sürecinde sergilenen aşırı özensizlik ve isteksizlikler, soruşturmanın bağımsızlığı konusunda sorun teşkil edebilmekte, adalete ulaşılmasının istenmediği izlenimine yol açabilmektedir.

Olayda araştırılması mutlak zorunlu olan konuyu araştırmayı reddetme, aynı zamanda etkililik adına ivedilik ölçütünün de yerine getirilmemesine sebep olmuştur. Olayın üzerinden yaklaşık on dört yıl gibi bir süre geçmesine rağmen mesele hâlen ilk derece mahkemesinin önündedir. Olayda, öldürmenin Anayasa'nın 17. maddesinde belirtilen meşru amaçlarla gerçekleştirildiğinin tespit edilmediği, bilakis kaçma girişimini engelleme ya da meşru savunma gibi durumların söz konusu olmadığı yetkili mercilerce açıklanmıştır. Yetkili mercilerce tartışılan ve bu konuda bir görevsizlik kararına konu olan husus, kolluk görevlisinin ceza sorumluluğunun derecesidir.

Anayasa Mahkemesi açısından devletin bir görevlisinin başvurucunun yakınının ölümüne sebebiyet vermesi inceleme bakımından önem taşımaktadır. Anayasa Mahkemesinin görevi, devletin Anayasa'dan ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden doğan sorumluluğunu belirlemektir.

Kamu gücünün kontrolü altında tutulan bir kişinin devletin bir görevlisi tarafından öldürüldüğü olayda devletin yaşam hakkı kapsamındaki maddi ve usule ilişkin yükümlülükleri ihlal edilmiştir.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

>> Anayasa Mahkemesinin 13/1/2021 Tarihli ve 2018/6183 Başvuru Numaralı Kararı