Ankara'da yaşayan B.E., 2013 tarihinde 2 çocuğunun annesi Ö.Ç.'ye, evi defalarca terk ettiği, bu süre zarfında hem kendisinin hem de çocuklarının mağdur edildiğini iddia ederek, boşanma davası açtı.

Kendisine yöneltilen suçlamaları kabul etmeyen Ö.Ç. ise fiziksel, duygusal ve ekonomik şiddete maruz kaldığını belirtip, her bir çocuk için aylık 500 lira nafaka ile 10 milyon lira maddi, 20 milyon lira manevi tazminat talebinde bulundu.

Davanın görüldüğü Ankara Batı 3'üncü Aile Mahkemesi, 2014 yılında verdiği kararda, B.E.'nin eşine şiddet uyguladığını ve görevlerini ihmal ettiğini, eşin de sık sık müşterek evi ve çocukları terk ettiğini bildirerek kocayı ağır, kadını ise az kusurlu buldu.

Çocukların vekaletini anneye veren hakim, B.E.'nin 9 bin lira maddi, 6 bin lira manevi tazminat ödemesinde karar kıldı.

ÖZEL DAİRE KARARI BOZDU

B.E.'nin avukatı kararı temyiz edince dosya Yargıtay 2'nci Hukuk Dairesi'ne gitti. Daire, Ö.Ç.'nin sık sık evi terk ettiği ve uzun sürelerle geri dönmediği, son tartışmada ise eşine, “Senden iğreniyorum, nefret ediyorum. Seni sevmiyorum, istemiyorum” dediğini, bu sözler üzerine B.E.'nin de Ö.Ç.’ye şiddet uyguladığı belirtildi.

İki tarafın da eşit derecede kusurlu olması gerektiğine kanaat getiren daire, Ankara Batı 3'üncü Aile Mahkemesi'nin kararını usul ve yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle bozdu. Ancak yerel mahkeme, verdiği kararda direndi.

YARGITAY İKİSİNİ DE KUSURLU BULDU

Bunun üzerine dosya, Yargıtay Gelen Kurulu'na gitti. Hukuk Kurulu, Ö.Ç.'nin evlilik hayatı boyunca 30’u aşkın kez evi terk edip, uzun süre dönmediği, bu süreçte yeni doğan bebeğini de bırakıp gittiğini vurguladı. B.E.’nin son kavgalarında Ö.Ç.’nin kendisine söylediği sözlerin ardından tepki niteliğini aşar şekilde eliyle vurduğunun altı çizildi.

Tüm bunlar ışığında Yargıtay Hukuk Dairesi, tarafların eşit kusurlu olduğuna kanaat getirdi ve Yargıtay 2'nci Hukuk Dairesi'nin bozma kararına uyulması gerektiğini, önceki kararda direnilmesinin usul ve yasaya aykırı olup, direnme kararının bozulması gerektiğine hükmetti.

---

Yargıtay

Hukuk Genel Kurulu

2017/2492 E.  ,  2020/1037 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Aile Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki "karşılıklı boşanma" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara Batı 3. Aile Mahkemesince verilen her iki davanın kabulüne ilişkin karar, davacı-karşı davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı-karşı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı-Karşı Davalı İstemi:

4. Davacı-karşı davalı vekili 24.10.2013 tarihli dava dilekçesinde; eşi ile anlaşarak 04.05.1998 tarihinde evlendiklerini, bu evlilikten ortak iki çocuklarının dünyaya geldiğini, davalı ile fikren ve ruhen anlaşamadıklarını, sürekli tartışma nedeniyle evliliğin zedelendiğini, karı koca ilişkisinin fiilen bittiğini, davalının evlilik boyunca ortak evi defalarca terk etmesi nedeniyle çocukları ve kendini mağdur ettiğini belirterek boşanmaya, velayetlerin kendisine verilmesi ile tazminat haklarının saklı tutulmasına karar verilmesini talep ve dava edilmiştir.

Davalı-Karşı Davacı İstemi:

5. Davalı-karşı davacı vekili 18.11.2013 tarihli cevap ve karşı dava dilekçesinde; tüm iddiaları inkâr ederek, tarafların 04.05.1998 tarihinde evlendiklerini, tam kusurlu tarafın erkek eş olduğunu, birlik süresince bağımsız konut temin etmediğini, müvekkiline fiziksel, duygusal ve ekonomik şiddet uyguladığını belirterek asıl davanın reddine, karşı davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, velayetlerin anneye verilmesine, her bir çocuk yararına 500,00TL tedbir-iştirak ve müvekkili yararına 500,00TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 10.000,00TL maddi ve 20.000,00TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. Ankara Batı 3. Aile Mahkemesinin 11.02.2014 tarihli ve 2013/788 E., 2014/61 K. sayılı kararı ile; boşanmaya sebep olan olaylarda erkek eşin fiziksel şiddet uyguladığı ve birlik görevlerini ihmal ettiği, bunun karşılığında kadın eşin de hakaret ettiği ayrıca sık sık müşterek evi ve çocukları terk etmesi şeklinde gerçekleştirdikleri kusurlu davranışları sonucunda; erkek eşin ağır, kadın eşin ise az kusurlu olduğu belirtilerek her iki boşanma davasının da kabulü ile tarafların (TMK’nın 166/1 ve 2 maddeleri uyarınca) boşanmalarına, velayetlerin anneye verilmesine, her bir çocuk yararına 200,00TL tedbir-250,00TL iştirak, kadın eş yararına ise 100,00TL tedbir nafakası ile 9.000,00TL maddi ve 6.000,00TL manevi tazminat ödenmesine, şartları oluşmayan yoksulluk nafakası talebinin reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 17.11.2014 tarihli ve 2014/12772 E., 2014/22950 K. sayılı kararı ile; "...Hüküm davacı-davalı (koca) tarafından; kusur belirlemesi, velayet, nafakalar ve tazminatlar yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davacı-davalı kocanın aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2-Mahkemece; boşanmaya neden olaylarda davacı-davalı kocanın, davalı-davacı kadına oranla daha fazla kusurlu olduğu kabul edilerek boşanmaya karar verilmiş ise de, yapılan yargılama ve toplanan delillerden, davalı-davacı kadının sık sık müşterek haneyi terk ettiği ve uzun sürelerle geri dönmediği, birlik görevlerini yerine getirmediği ve son çıkan tartışmada da eşine “senden iğreniyorum, nefret ediyorum, seni sevmiyorum, istemiyorum” dediği, davacı-davalı kocanın da bu sözler üzerine tepki sınırlarını aşar şekilde eşine tokat attığı ve birlik görevlerini de yerine getirmediği anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu hâle göre boşanmaya neden olan olaylarda tarafların eşit derecede kusurlu olduğunun kabulü gerekir. Kusur durumu böyleyken, mahkemenin kocayı ağır kusurlu kabul etmesi ve buna bağlı olarak yasal şartları (TMK md 174/1-2) oluşmadığı hâlde kadın yararına maddi ve manevi tazminata hükmetmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

3-Velayetleri anneye bırakılan müşterek çocuklar ... ve ...’in dava süresince baba yanında kaldıkları ve bakımlarının onun tarafından karşılandığı anlaşılmaktadır. Durum böyleyken müşterek çocuklar için kadın yararına tedbir nafakası tayin edilmesi de doğru görülmemiştir,..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

8. Ankara Batı 3. Aile Mahkemesinin 22.10.2015 tarihli ve 2015/606 E, 2015/760 K. sayılı kararı ile bozma öncesi kararda yer alan gerekçenin yanında kadın adına kabul gören hakaret eylemlerinin ağırlığı ne kadar yoğun olursa olsun erkek eşin gerçekleştirdiği darp eylemi ile aynı seviyede kabul edilmesinin hayatın olağan akışına aykırına ve yerleşik uygulamayla çelişkili olduğu, bu durumun kusur değerlendirmelerinde oluşturulan normatif ilkeleri de tartışılır hâle getireceği gerekçesiyle tedbir nafakası yönünden bozma kararına uyulmasına, kusur belirlemesi ve buna bağlı tazminatlar yönünden ise önceki kararda direnilmesine karar verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

9. Direnme kararı yasal süresi içinde davacı-karşı davalı vekilince temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

10. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; boşanmaya sebep olan olaylarda Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasında uyuşmazlık konusu olmayarak gerçekleştiği kabul edilen kusurlu davranışların tamamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde tarafların kusur derecelerinin ne olduğu, burada varılacak sonuca göre kadın eş yararına maddi-manevi tazminat şartlarının oluşup oluşmadığı noktalarında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

11. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir.

12. Bilindiği üzere 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166. maddesinin bir ve ikinci fıkraları;

"Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.

Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.” hükmünü taşımaktadır.

13. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü, somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş olması nedeniyle evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime çok geniş takdir hakkı tanımıştır. Bu bağlamda evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası açan davacının, davasının kabul edilerek, boşanma kararı elde edebilmesi için iki koşulun gerçekleştiğini kanıtlamış olması gerekir. Bunlardan ilkinde davacı; kendisinden, evlilik birliğinin devamı için gereken “ortak hayatın sürdürülmesi” olgusunun artık beklenmeyecek derecede birliğin temelinden sarsıldığını, ikinci olarak “temelden sarsılmanın” karşı tarafın kusurlu davranışları sonucu gerçekleştiğini ispatlamak zorundadır.

14. Yeri gelmişken belirtmek gerekir ki; söz konusu hüküm uyarınca evlilik birliği, eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma sokacak derecede temelinden sarsılmış olduğu takdirde, eşlerden her biri kural olarak boşanma davası açabilir ise de, Yargıtay bu hükmü tam kusurlu eşin dava açamayacağı şeklinde yorumlamaktadır. Çünkü tam kusurlu eşin boşanma davası açması tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da mademki “birlik artık sarsılmıştır” diyerek boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer (TMK m.2). Nitekim benzer ilkeye HGK’nın 04.12.2015 tarihli ve 2014/2-594 E., 2015/2795 K. sayılı kararında da değinilmiştir. Bu durumda kusur ilkesine göre genel sebeple (TMK m. 166/1) boşanmaya karar verebilmek için davalının az da olsa kusurlu olması gerekir.

15. Yargıtay boşanma davalarında temyiz incelemesi aşamasının daha sağlıklı yürütülebilmesi amacıyla; her bir davada verilecek olan boşanma kararı, ferileri ve boşanmanın mali sonuçları yönünden yapılacak denetlemeye uygun şekilde, tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleşen kusurlu davranışları belirtildikten sonra eşlerin kusur durumlarının “kusursuz, az kusurlu, eşit kusurlu, ağır kusurlu veya tam kusurlu eş” şeklinde belirlenmesi gerektiğini belirtmiştir. Yine Yargıtay, 03.07.1978 tarihli, 5/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla da “kimin daha fazla kusurlu olduğunu tayin hususunda önceden bir ölçü konulamayacağına ve bu hususta bir içtihadı birleştirmeye gidilemeyeceğine” karar vererek her bir boşanma davasında tarafların boşanmaya esas teşkil eden kusur durumlarının kendine özgü ve o evliliğe münhasır olduğunu kabul etmiştir.

16. Bu açıklamalar kapsamında eldeki davaya gelince; yerel mahkemece boşanmaya sebep olan olaylarda erkek eşin ağır kadın eşin ise az kusurlu olduğu belirtilerek her iki davanın da kabulü ile boşanmaya karar verilmiştir. Özel Daire ise boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların gerçekleştirdikleri kusurlu davranışlara göre eşit kusurlu oldukları gerekçesiyle kararı bozmuştur. Dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; tanık beyanlarına göre, kadın eşin evlilik hayatı boyunca otuz kereyi aşkın evi terk ettiği, uzun süreler dönmediği, bir haftalık yeni doğan bebeğini dahi bırakarak evden ayrıldığı, bu şekilde evlilikte eşlerin birlikte yaşama yükümlüğüne aykırı davrandığı, ayrıca birlik görevlerini ihmal ettiği, son ayrılıkta ise diğer aile bireylerinin önünde eşine karşı ondan iğrendiğini, nefret ettiğini, sevmediğini ve istemediğini beyan ettiği, bu sözler üzerine erkek eşin kadın eşin hakaretlerine karşı tepki niteliğini aşar şekilde eliyle vurduğu anlaşılmıştır. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; kadın eşin süreklilik arz eder şekilde uzun süreler evini, eşini ve çocuklarını terk ettiği, herkesin önünde eşine hakaret ettiği, erkek eşin ise sürekliği kanıtlanmayan şekilde son olayda tepki sınırlarını aşarak eliyle eşine bir kez vurduğu ve birlik görevlerini ihmal ettiği şeklinde gerçekleşen kusurlu davranışlarıyla taraflar, boşanmaya sebep olan olaylarda eşit kusurludur. Yerel mahkemece, somut olaya uygun ve aynı yönlere işaret eden bozma kararına uyulması gerekirken erkek eşin ağır kusurlu olduğunun kabulü ile bu hatalı kusur belirlemesine bağlı olarak kadın eş yararına tazminatlara hükmedilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

17. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı-karşı davalı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 16.12.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.