T.C.
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
E. 2019/3153
K. 2020/4296
T. 21.9.2020

YOLSUZ TESCİL NEDENİYLE TAPU İPTALİ VE TESCİL DAVASI ( Dinlenen Davacı Tanıklarının Beyanlarının Olayı Aydınlatmaya Yeterli Olmadığı ve Bir Kısım Tanıklar Dinlenilmeden Sonuca Gidildiği - Mahallinde Yeniden Keşif Yapılmak Sureti ile Taraf Tanıkları da Mahallinde Dinlenerek Zilyetliğin Belirlenmesi ve Taşınmazın Ne Suretle Edinildiği Hususları Tereddüte Yer Vermeyecek Şekilde Belirlendikten Sonra Sonucuna Göre Karar Verilmesi Gerektiği/Eksik İnceleme ve Hatalı Değerlendirme ile Verilen Kararın Bozulması Gerektiği )

DAVANIN TARAFLARCA GETİRİLME İLKESİNE TABİ OLMASI ( Davanın Niteliği İtibari ile İddianın Tanık Dahil Her Türlü Delille İspatı Gerektiği Gözetildiğinde Mahalli Bilirkişi Beyanı ile İddianın Kanıtlanmasının Olanaksız Olduğu - HMK Md. 25 Uyarınca Re'sen Araştırma İlkesinin Geçerli Olmadığı Davalarda Dava Malzemelerinin Toplanması ve Mahkemeye Sunulmasının Taraflara Ait Olduğu/Hakimin Kendiliğinden Taraflarca İleri Sürülmemiş Vakıaları Araştıramayacağı Sadece Tarafların Getirdiği Delillere Dayalı Olarak Hüküm Kurabileceği )

İYİ NİYETLİ OLMAYAN İKTİSABIN KORUNMAMASI ( Tapulu Taşınmazların İntikallerinde Huzur ve Güveni Koruma Toplum Düzenini Sağlama Uğruna Tapu Kaydında İsmi Geçmeyen Ama Asıl Malik Olanın Hakkı Feda Edildiğinden İktisapta Bulunan Kişinin İyi Niyetli Olup Olmadığının Tam Olarak Tespiti Gerektiği - Bir Yanda Tapu Sicilinin Doğruluğuna İnanarak İktisapta Bulunduğunu İleri Süren Kimse Diğer Yanda ise Kendisi İçin Değer Taşıyan Ayni Hakkını Yitirme Tehlikesi ile Karşı Karşıya Kalan Önceki Malikin Bulunduğu )

İYİ NİYET KURALINA AYKIRILIK ( Yüzeysel ve Şekilci Bir Araştırma ve Yaklaşımın Büyük Mağduriyetlere Yol Açacağı Kişilerin Devlete ve Adalete Olan Güven ve Saygısını Sarsacağı ve Yasa Koyucunun Amacının İlk Bakışta Şeklen İyi Niyetli Gözükeni Değil Gerçekten İyiniyetli Olan Kişiyi Korumak Olduğu Hususlarının Daima Göz Önünde Tutulması Gerektiği - Kötü Niyet İddiasının Def'i Değil İtiraz Olduğu İddia ve Müdafaanın Genişletilmesi Yasağına Tabii Olmaksızın Her Zaman İleri Sürülebileceği ve Mahkemece Kendiliğinden Nazara Alınacağı )

4721/m.2,988,989,1023,1024

6100/m.25

08.11.1991 T. 1990/4 E. 1991/3 K. YİBK

ÖZET : Dava, yolsuz tescil hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.

Öncelikle mahallinde yeniden keşif yapılmak sureti ile taraf tanıkları da mahallinde dinlenerek, özellikle adı geçen ilgililerin aynı kökten gelip gelmedikleri araştırılarak, taşınmaz ilgiliye satılmadan önce kimin zilyetliğinde olduğunun belirlenmesi, yine adı geçenler arasında bir akrabalık bağının bulunup bulunmadığı buradan hareketle davalının diğer şahsın eşi ile bir bağının bulunup bulunmadığı, taşınmazın ne suretle edinildiği hususları tereddüte yer vermeyecek şekilde belirlendikten sonra sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve hatalı değerlendirme ile karar verilmesi doğru değildir.

DAVA : Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Dava, yolsuz tescil hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.

Davacı, 81 ve 82 numaralı taşınmazların maliki olduğunu, taşınmazların malik hanesinde ...Kızı ... ismiyle beyana göre tespit ve tescil edildiğini, ... Asliye Hukuk Mahkemesi' nin 1995/137 Esas, 1995/462 Karar sayılı ilamı ile tapu kaydındaki ismin düzeltilmesine karar verildiğini ve kararın kesinleştiğini, buna rağmen 81 parsel numaralı taşınmazın tapuya tescil işlemi yapılmadığını, bu kez... adında bir kişinin hiç ilgisi olmadığı halde kayıt maliki ...' ın kendisi olduğunu iddia ederek açtığı davada Siverek Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 2007/593 Esas, 2018/136 Karar sayılı ilamı ile R. Kızı... ile ...kızı ...'ın aynı kişi olduğuna karar verilerek hükmün kesinleştiğini, kesinleşmeden sonra davada tanık alarak dinlenen...'in Eşi P.G.'e satışının yapıldığını, ondan da davalıya tekrar satıldığını, devirlerin muvazaalı olduğunu ileri sürerek tapunun iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, iyiniyetli üçüncü kişi durumunda olduğunu, taşınmazı satın aldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, yolsuz tescil iddiasının ve kayıt malikinin kötüniyetli olarak temlik aldığının ispat edilmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Bilindiği üzere; Hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla Medeni Kanunun 2. maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir. Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke M.K'nın 1023. maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024. maddenin 1.fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.

Ancak; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.

Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.

Nitekim bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (re'sen) nazara alınacağı ilkeleri 8.ll.l99l tarih l990/4 esas l99l/3 Sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.

Somut olaya gelince, davaya konu 81 parsel numaralı taşınmazın 12.08.1975 tarihli kadastro tutanaklarında, 2.200 m2 susuz bağın, bilirkişilerce lakabı ... olarak bilinen, 1335 doğumlu kişinin, 20 sene zilyetlik sonucu malik olduğu kaydedilmiştir. Davacının Siverek Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 2007/593 Esas, 2018/136 Karar sayılı ilamı ile tapu kaydındaki ismin ... olarak düzeltildiği, Siverek Sulh Hukuk Mahkemesi 2007/593 Esas, 2018/136 Karar sayılı ilamı ile dava konusu taşınmaz hakkında bu kez...' ın kaydın düzeltilmesi için dava açtığı, davanın kabulüyle dava konusu taşınmazın kaydının... olarak düzeltildiği, Hanım Gençdal' ın 28/03/2008 tarihinde, 3000 TL bedelle taşıhmazı P.G.' e devrettiği, P.G.' in de 07.04.2014 tarihinde 22.200,00 TL bedelle ...' e sattığı anlaşılmaktadır.

Somut olayda, davanın niteliği itibari ile kamu düzenini ilgilendirmediği taraflarca getirilme ilkesine tabi bir dava olup iddianın tanık dahil her türlü delille ispatı gerektiği gözetildiğinde, mahalli bilirkişi beyanı ile iddianın kanıtlanması olanaksızdır. HMK'nin 25. maddesinde belirtildiği gibi re'sen araştırma ilkesinin geçerli olmadığı davalarda dava malzemelerinin toplanması ve mahkemeye sunulması taraflara aittir. Hakim kendiliğinden taraflarca ileri sürülmemiş vakıaları araştıramaz, hükmüne esas alamaz. Mahkeme, sadece tarafların getirdiği yada masrafını verip getirilmesini istediği delillere dayalı olarak hükmünü kurabilir.

Diğer taraftan, dinlenen davacı tanıklarının beyanları olayı aydınlatmaya yeterli olmadığı gibi davacı tanığı M.H. ile yine davalı tanıkları ... ve ...'un dinlenilmeden sonuca gidildiği anlaşılmaktadır.

Hal böyle olunca öncelikle mahallinde yeniden keşif yapılmak sureti ile taraf tanıkları da mahallinde dinlenerek, özellikle ... ile ...'ın aynı kökten gelip gelmedikleri araştırılarak, taşınmaz...'e satılmadan önce kimin zilyetliğinde olduğunun belirlenmesi, yine ...ile...ve eşi ...arasında bir akrabalık bağının bulunup bulunmadığı yine buradan hareketle davalı ...' in eşi ... ile bir bağının bulunup bulunmadığı, taşınmazın ne suretle edinildiği hususları tereddüte yer vermeyecek şekilde belirlendikten sonra sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.

SONUÇ : Davacının yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün (6100 Sayılı Kanun'un geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 Sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.09.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

kazanci.com.tr