GİRİŞ

5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun 2005’te yürürlüğe girmesiyle birlikte teorik ve pratik açıdan bazı tartışmaları da beraberinde getirdi. 765 Sayılı Türk Ceza Kanununun uzun süre uygulanması ile birlikte bu süreçte ortaya oluşan içtihat ve doktrindeki görüşlerin yeni kanunda değerlendirilmemiş olması, söz konusu bu birikimin güncellenerek söz konusu kanunda yeni kavramların ve kurumların yeni kanunda yer verilen anlamlarının yeniden değerlendirilerek ele alınması gerektiğini de gösterir.

Kasten yaralama fiili esas itibariyle yaralama suçları kapsamında uygulamada sık sık karşılaşılmakta olan suçlardan biridir. Kasten yaralama suçuna yönelik tartışmaların ve sorunların çözümüne ilişkin uygulama içinde giderilmekle birlikte uygulamadaki çözümlerin yanlış, eksik ve aynı zamanda da hukuka aykırı niteliği bulunması mümkündür. Bunun yanı sıra, kasten yaralamaya ilişkin suçun hukuki konusunu oluşturmakta olan kimsenin vücut bütünlüğü ve beden dokunulmazlığına yönelik yaşam hakkını bütünlemekte olan bir niteliği bulunmakla birlikte bu bakımdan vücut bütünlüğü hakkının diğer hakları kullanabilmek bakımından ön koşul oluşturur. Bununla birlikte, kişinin vücut dokunulmazlığına ilişkin diğer hak ve özgürlüklerinin temelinde bulunmaktadır.

BİRİNCİ BÖLÜM

YARALAMA SUÇUNUN UNSURLARI

1. Yaralama Kavramı

Anayasada açık bir şekilde hukuki değer ya da menfaat şeklinde nitelendirilmeyen bireysel ya da toplumsal değerlerden hiçbiri ceza hukuku bağlamında cezai himayenin konusu kapsamında değerlendirilmez. Kasten yaralama suçunun da hukuken konusu değerlendirildiğinde bir kimsenin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığının korunmasına ilişkin düzenleme Anayasa 17. maddede yer verilmiştir[1]. Bireylerin bu değerleri karşısında Türk Ceza Kanununda yer alan vücut dokunulmazlığına karşı suçlar başlığı altında yer verilen hükümlerle düzenlenmiştir. Kanun koyucu tarafından TCK’da yer verilen müessir fiil-etkili eylem kavramlarından ziyade yaralama ifadesini kullanmıştır[2].

TCK 86. maddeyle koruma altına alınan bireylerin yalnızca maddi, bedensel bütünlüğünün yanı sıra manevi varlığı da söz konusudur. Bu nedenle yalama ifadesinin hukuki bir ibareden daha çok günlük kullanım dilinde kullanıldığı görülmektedir. Bireyler için tipik bir eylemin belli ve anlaşılır olması kanunilik ilkesinin bir gereği olduğundan dolayı kanuni tipteki suçla bireyin u suçun unsurlarına yönelik algısında örtüşme olmayacaktır[3].

2. Yaralama Suçunun Hukuki Konusu

Yaralama suçu ile korunan hukuki değer, bir kimsenin fiziksel bütünlüğünün dokunulmaz olması nedeniyle bir kimsenin bedensel bütünlüğünün korunmasına ilişkin hukuki yarardan ibarettir. Vücut dokunulmazlığı ve beden bütünlüğü, bir kimsenin bedenine ilişkin fiziksel muameleden kaçınmayı, bedensel, ruhsal ve akıl sağlığının korunması fiziksel görünümün korunması, kişinin madden ve manen varlığının korunarak geliştirilmesi hakkıyla birlikte düşünülmesi söz konusudur. Bu kapsamda değerlendirildiğinde yalnızca somut beden değil, ruhsat bütünlüğün de kapsanacak şekilde değerlendirmenin yapılması gerekir[4].

Kasten yaralama suçuna ilişkin bir düzenlemede bulunulurken algılama yeteneğinin bozulmasına ilişkin müdahalenin yaralama eylemi kapsamında yer alması ve bu durumu doğrular niteliktedir. Nitekim Anaysa madde 17’de yer verilen ifade uyarınca, kişilerin dokunulmazlığı ve maddi-manevi varlığının geliştirilmesine ilişkin düzenleme mevcuttur[5]. Bu bakımdan korunan menfaat kişinin dokunulmazlığı, çevreden ya da yapılan faaliyetin çeşidinden kaynaklanan ve yalnızca insan olmaktan kaynaklanan bireyin fiziksel ve psişik varlığını ifade eder. Devlet tarafından insanların güven ve huzur içinde yaşamlarının sağlaması yükümlülüğünce kişilerin bu varlıklarını tehlikeye atan kimselerin cezalandırılması görevi de yine devlete ait bir kavramdır[6].

3. Suçun Faili ve Mağduru

3.1. Fail

Modern ceza hukukundaki temel konulardan biri de hukuka aykırı bir eylemin olması, diğeri ise faildir. Bu bağlamda değerlendirme yapılırken fail tarafından somut suç tipine özgü nitelikleri belirlerken suçun faile bağlı şekilde nitelenmesi yapılırken fail tarafından hangi kanuni tipe uygun olduğunun da belirlenmesi gerekir[7]. Eylem ve fail arasında bir bağın kurularak failin eylemle kazandırdığı özgün niteliklerin belirlenip ortaya konulması sağlanır. Ceza hukukundaki suçlulukta etkin mücadele anlayışı uyarınca suçlunun kim olduğu göz önünde bulundurularak bir değerlendirme yapılır[8].

Toplumsal değerlere dayanan ceza hukuku normlarına yönelik bir değerlendirme yapıldığın da failin kişisel özellikleri ve sosyo-ekonomik durumunun yanı sıra faille mağdur arasında yer alan hukuki statü ve bu statünün suç ve cezaya nasıl yansıdığının değerlendirilmesi neticesinde faile ilişkin nitelendirme yapılması mümkün hale gelir. TCK’daki failin sıfatı ya da niteliklerine yönelik bir belirleme yapılmadığından dolayı fail tarafından belli bir hukuki veya fiili durumun bulunması şartı da yoktur. Bu nedenle kasten yaralama suçunun özgü suç olmadığı söylenebilir ve failin sıfatı bakımından değerlendirme yapıldığında umumi suçlardan biri olduğu görülür[9].

3.2. Mağdur

Suçun mağduruna bakıldığında ise ceza normu ile korunan ve suçla ihlal edilen, diğer bir anlatımla suçun konusunu oluşturan hak ya da menfaat sahibinin suçun eylemiyle saldırıya uğrayan kimseyi ifade eder[10]. Kimi suçlar ise bireysel olduğu gibi toplumsal ya da kamusal nitelikte belli varlığın ya da menfaatin ihlal edilmesiyle dolaylı şekilde bireylerin menfaatini de ihlal ettiği görülmektedir. Bu menfaat devlete de ait olduğu için devletin her suçta doğal ve zorunlu mağduru olarak değerlendirilir.

Kasten yaralama suçunda suçun mağduru bakımından TCK’da özel bir düzenleme bulunmadığından dolayı herkesin bu suçun mağduru olabilmesi mümkündür. Fakat tüzel kişilerin kasten yaralama suçunun mağduru olamayacağını belirtmek gerekir[11]. Tüzel kişiler için vücut bütünlüğünden söz edilemeyeceği için korunan hukuki bir menfaatin bulunmadığı söylenebilir. Bu nedenle kasten yaralama suçunun mağdurunun yalnızca insanlar olabilmesi söz konusudur. Bu suç ile birlikte koruma alınana alınan hukuki yararın vücut dokunulmazlığı beden ve akıl tamlığı ve sağlık hakkı olduğu için yaralama suçunun mağdurunun yaşaması gerekmektedir. Bu bakımdan anne karnında bulunan ceninin bu suçun mağduru olamayacağı açıktır[12].

4. Suçun Maddi Unsuru

4.1. Davranış

Bu suçun maddi unsurlarından ilki davranıştır. Hukuka aykırı olarak gerçekleştirilen bir fiilin varlığından söz edebilmek için ilk olarak yapma ya da yapmama şeklindeki bir davranışın olması gerekir. Bununla birlikte ceza hukuku bağlamında önemi bulunan hareket, suç tipinde gösterilmiş olan neticenin bu eylem sonucunda gerçekleşir. Belirtmek gerekir ki bazı suçlarda kanuni düzenlemede kasten yaralama suçunda görüldüğü gibi suçun oluşumuna sebebiyet veren harekete ilişkin bir belirlemede bulunulmamıştır[13].

Kanunilik ilkesine göre suç tiplerinde kanun ile belirtilen ve onların oluşmasında etkisi olan hareketlerin açıklanması ve tipik olma gereksinimi belirtilmişse de bazı eylemlerde neticenin meydana getirecek hareketlerin çokluğu nedeniyle kimi suçlarda yalnızca sonucun belirtilmesi yeterli görülmüş ve bu neticenin oluşmasında tüm eylemler kanun hükmünde ifade edilmemiştir[14]. Serbest hareketli suçlar bakımından değerlendirme yapıldığında kasten yaralama suçu bu bağlamda tipiklikten bağışık değildir. Suçun maddi unsuru açık ve net şekilde ortaya çıkar. Bağlı hareketli suçlarda ise hareketin kanunda düzenlenmesi bakımından bir sebebin bulunması gerekmekle birlikte ve yalnızca özellik gösteren önemli hareketlerin kanunda gösterilmesi tercih edilir[15].

Genel itibariyle yaralama suçlarında esas olarak icrai hareketler ile işlenen fakat ihmali hareketlerle de işlenmesi ayrıca düzenlemeye tabi tutulmuştur. Bu düzenlemenin şekline bağlı olarak bir görüşe göre kasten yaralama suçunun icrai hareketlerle gerçekleştirilebildiği gibi aynı zamanda da ihmali hareketlerle gerçekleştirilebileceği belirtilmiştir. Bu farklılığın bir sonucu olarak fail ve maddi unsura yönelik belirlemelerin değişiklik gösterdiği ve hareketin ihmal suretiyle işlenmesinin bir sonucu olarak cezada indirim yapılma söz konusu olmaktadır[16].

4.2. Netice

Yaralama suçunun neticesine bakıldığında vücut bütünlüğü ve vücut dokunulmazlığının ihlal edildiği görülmektedir. Fakat TCK’nın 86. maddesinde yer verilen düzenleme uyarınca vücut dokunulmazlığını ihlal eden neticelere bakıldığında vücuda acı veren sağlığın ya da algılama yeteneğinin bozulması olarak ifade edilmiştir. Maddi anlayış uyarınca failin hareketi bu sonuçların bir ya da birkaçını oluşturmadığı hallerde suç oluşmaz. Bu nedenden dolayı neticeye göre suçların ayrımında kasten yaralama suçunun neticeli suç olarak düzenlendiği görülmektedir. Suçun oluşması bakımından bir neticenin meydana gelmesinde aranmayan sırf hareket suçlarında neticenin suçun zorunlu unsuru olmaktan çıktığı görülse de kasten yaralama suçu açısından netice, suçun zorunlu ve bu nedenle asli unsurudur[17].

Tamamlanmış sayılması nedeniyle korunan varlığın ya da menfaatin tahrip edilmesi ya da azaltılması gerekli suçlar zarar suçları, bunun yanı sıra tamamlanmış sayılması bakımından korunan varlık ya da menfaatin yalnızca tehdit edilmesi yeterli sayılan suçlar da tehlike suçu olarak değerlendirilir. Mağdurun beden bütünlüğünün tehlikeye girmesi yeterli olmamakla birlikte bunun yanı sıra madde hükmünde yer alan sonuçların gerçekleşmesi de gerekmektedir[18].

Kimi suç tiplerinde bir tek neticenin olduğu, kimi suç tiplerinde ise birden fazla neticenin olduğu görülür. Bu suçlar seçimlik neticeli suçlar olarak değerlendirilir. Kasten yaralama suçu da seçimlik neticeli suçlardan biri olup kanunda öngörülen neticelerden birinin gerçekleşmesiyle birlikte suçun oluşması yeterli olmaktadır[19]. Neticenin gerçekleşmesi ile sonlanan suçlar ani, neticenin meydana gelmesinin ardından sonuçlanmayıp bir süre daha devam eden suç ise kesintisiz suç olarak adlandırılır. Kesintisiz suçlarda belli bir süre devam etmesi gerekli bir neticenin olması gerektiğinden dolayı bıçak yarası ve benzeri izler mevcut olmaz. Kasten yaralamanın neticesinde vücutta bulunan izlerin olması organ ya da doku kaybı gibi kalıcı durumların oluşması da yaralama suçunun kesintisiz suç olarak değerlendirilmesine imkân sağlamaz[20].

4.3. Nedensellik Bağı

Bir kimse tarafından gerçekleştirilen eylemden sorumlu olması veya bu fiil nedeniyle tehlikeli olmasının belirlenmesi, o kimsenin sebep olduğu netice ile bağın kurulmasına bağlı olduğundan hareketle netice arasında nedensellik ilişkisinden dolayı tek başına yeterli olmayacağı görülür. Nedensellik bağının failden bağımsız şekilde hareketle netice arasında bulunan sebep-sonuç ilişkisini ifade ediyor olsa da nedenselliğin kapsamı bakımından insanın iradi şekilde müdahalede bulunabildiği bir alana ilişkin nedensellik katkısının göz önünde bulundurulması gerekir[21].

Yaralama suçunda temel şekil açısından nedensellik bağının özellik arz etmediği görülür. Bu sebeple fail tarafından gerçekleştirilen hareketlerce mağdurun vücuduna acı verilmesi, sağlığının veya algılama yeteneğinin bozulması ile sonuçlandığı hallerde nedensellik bağının bulunduğu söylenebilir. Nedensellik ilişkisinin kurulabilmesi için şartlardan bir diğeri ise hareketin gerçekleştirilmesinden önce ya da sonra ortaya çıkan istisnai durumların gerçekleşmesinden dolayı meydana gelmemesidir. Bu halde nedensellik bağının olmamasından ya da nedensel serinin kesildiği söylenebilir[22].

5. Suçun Manevi Unsuru

5.1. Kast

Yaralama suçunda manevi unsura bakıldığında genel kast ile işlendiği görülmektedir. Yaralama suçun açısından kast, fail tarafından bir kimseyi yaralama, hareketin neticesi itibariyle bir kimsenin vücuduna acı vereceği, sağlığının veya algılama yeteneğinin bozulmasına neden olacağını bilme ve isteme iradesinden kaynaklanır. TCK’da kastın yoğunluğuna ilişkin bir değerlendirme yapılarak failin eylemi bilmesi ve istemesiyle bunun sonucunun öngörülerek hareket edilmesi belirtilmiştir. Yaralama suçunun olası kastla da işlenmesi söz konusu olabilir. Fail eylemleri neticesi ile mağdurun vücut bütünlüğüne zarar verebileceği öngörülmüş fakat bu sonucun göze alınarak hareket edildiği hallerde yaralama suçunun oluştuğu fakat bu neticenin kabullenildiği durumlarda da yaralama suçunun oluştuğunu söylemek mümkündür[23].

Kasten yaralama suçunun oluştuğunu söyleyebilmek için özel kastın varlığı aranmaz, failin amacının suçun oluşması için önemi bulunmamaktadır. Fail tarafından alay etme veya şaka yapma saikiyle gerçekleştirilen hareketlerin sonucunda da suçun oluşması mümkündür. Fakat failin amacının suçu kötü muamele ve eziyet suçundan ayırmak bakımından önemlidir. Kişinin kastının bir suçun unsurunun bilinmesi ve istenmesi, kendi iç dünyasına yönelik olması nedeniyle kastın belirlenmesi bakımından yalnızca kişinin iradesi, dış dünyadaki yansımalara, diğer bir anlatımla hareketlerine bakılarak sonuca varılmak istenir[24].

5.2. Kusurluluğu Kaldıran Haller

Kusurluluğu ortadan kaldıran hallere bakıldığında eylemin failin iradesi ile gerçekleşmemiş olmasıdır. Kusurlu olma ve kasten yaralama suçu açısından suçun sübjektif ve zorunlu unsurunu oluşturduğu söylenebilirse bu halde kusurluluğu kaldıran bir nedenin varlığı halinde suçun oluştuğu söylenemez. TCK’da yer verilen düzenlemeler uyarınca ceza sorumluluğunu kaldıran ya da azaltan nedenlere yer verilmiştir. Cebir, şiddet, korkutma, tehdit ve hata olarak yer verilen bu düzenlemelere yer verilmiş ancak mücbir nedene ve kaza ve tesadüf hallerine ilişkin düzenlemelerde bulunulmamış olup bu durum önemli bir eksiklik olarak ifade edilmemektedir[25].​​​​​​​

5.2.1. Fiil ve Fail Arasındaki Manevi Bağın Ortadan Kalkması

Fail tarafından gerçekleştirilen eylemin iradi olmasını engelleyen nedenlerin kendinde olmama hali, kaza ve tesadüf, mücbir neden ve maddi cebir olarak belirtilmektedir. Bu gibi hallerde failin hareketi, onun iradi davranışından kaynaklanmaz. Bu sebeple failin kastı ya da taksirli davranışından söz edilmesi de mümkün değildir. Failin bilincinin tam olmadığı hallerde iradesinin etkisi olmadan gerçekleştirdiği hareketler, failin kendinde olmaması sebebiyle cezai sorumluluğun doğmayacağı ortadadır. Bununla birlikte kaza ve tesadüf kavramlarının failin sübjektif koşulları gereğince sonucun öngörülmesinin söz konusu olmadığı ve bu sebeple kınanmadığı durumları da ifade eder. Bu nedenle beklenmeyen hal ve davranışlarla sonuç arasında nedensellik bağının kesilmesi halinde kusurluluk ortadan kalkar. Mücbir nedense faili karşı konulmaz ve önlenemez şekilde bir davranışta bulunmaya yönlendiren doğal güçleri ifade eder[26].

5.2.2. Manevi Cebir

TCK 28’de yer verilen manevi cebir uyarınca, korkutma ve tehdit kavramlarına değinilmiştir. Manevi cebir ve maddi cebir düzenlemesi beraber düzenlense ve aynı şey olarak ifade edilse de iki kavramın birbirinden farklı olduğu açıktır. Nitekim maddi cebirden söz edildiğin fail ve fiil arasında olan psişik bağ kesintiye uğrar. Fiilin faile ait olduğunu söylemek söz konusu olamaz. Manevi cebirden bahsedildiğinde ise korkutma ve tehdide karşı direnme hali söz konusu olduğundan dolayı failin iradesinin olduğu ve fiilin faile ait olduğu görülür.

Fail tarafından kasıtlı dahi olsa koruya ya da tehdide direnç göstermek veya katlanma ihtimalinden dolayı fiili iradenin olduğu ve iradi fiilin suç olabileceği ifade edilir. Fakat kanun tarafından zorlanan kimselerin iradi fiilinden sorumlu tutulmayıp zorlanan kişinin suçun faili olarak kabul edildiği hallerde zorlanan kimsenin kusurlu olmadığını söylemek mümkündür[27]. Gerçek ve ağır bir tehlike olmasına karşın failin iradi şekilde davranma ve bu iradesine ilişkin zorlamaya karşı koyma nedeni olması halinde bir kimsenin insan olmasından kaynaklanan zaaf ya da değerlerinin başkaca şekilde açıklanması mümkün görülmez[28].​​​​​​​

5.2.3. Hata

Kastın varlığından söz edilebildiği hallerde hareketin iradi şekilde gerçekleştirilmesiyle birlikte eylemin kanuni tanımında yer alan tipik unsurların da bilinmesi gerekir. Eyleme yönelik unsurların eksik ve yanlış anlaşılması olarak ortaya çıkan fiili hata, failin kusurunu ortadan kaldırır. TCK 30. maddede yer verilen bu düzenleme uyarınca eylemin gerçekleştirildiği sırada beliren fiili hata nedeniyle failin kusurluluğunun ortadan kalktığı ifade edilir. Eylemin icra edildiği sırada suçun kanuni tanımında yer alan maddi unsurları bilinmeden hareket eden kimsenin kasten hareket etmediği ifade edilmiştir[29].

Kanunda maddi unsurların bilinmemesi ile birlikte kasten hareket edilmeyeceği düzenlenmiş olsa da fiili üzerindeki hatanın suçun maddi unsurlarıyla birlikte eylemin bilinmesi için gereken diğer unsurlar bakımından da söz konusu olduğu görülür. Böylelikle failin eyleme yönelik hatası nedeniyle kusurluluğun ortadan kalktığı görülür. Çünkü suçun oluşmasını engelleyen bir durumdur. Aynı maddede yer verilen düzenleme uyarınca failin hataya düşmesi taksirle gerçekleşmişse eylemin taksirli hali kanunda suç olarak düzenlendiği hallerde failin suçun taksirli halinden sorumlu olduğu görülür. Kasten yaralama suçu açısından, fail tarafından eylemin unsurlarında hataya düşmesi açısından gereken dikkat ve özeni göstermediği söylenebildiği hallerde failin taksirle yaralamadan sorumlu olacağı söylenebilir. ​​​​​​​

5.2.4. Sapma

Hata nedeniyle iradenin oluşum süreci içinde ortaya çıkması mümkün olmakla birlikte sapmadan söz edilmesi de mümkündür. Sapmanın olduğu hallerde hatadan farklı olarak, iradenin var olması söz konusu olmasının yanı sıra eylemin gerçekleştirilmesi sırasındaki yetersizlik nedeni ile failin öngördüğü neticenin değil başka bir neticenin gerçekleşmesi söz konusu olur. Suçun işlenirken kullanılan araçların hatalı olmasından dolayı ya da herhangi bir neden sebebiyle istenilen sonucun dışında farklı bir suçun oluşması söz konusu olur[30].

6. Hukuka Uygunluk Halleri

Toplumsal yaşamın karmaşık yapısı karşısında ceza hukuku ile korunan hak ve menfaatler arasında yer alan çatışmada dengenin kurulması ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Bu durumun bir sonucu olarak da hukuk düzeniyle belirli davranışların yapılması ya da yapılmamasını emreden veya yasaklayan normlar ile bu davranışların belli koşullar altında yapılmasına izin veren normlar bütünü haline gelir. Söz konusu bu durumun sonucu olarak hukuka uygunluk sebeplerinin olduğu durumlarda gerçekleştirilen eylem suç olarak değerlendirilmemektedir[31].

7. Suçun Ortaya Çıkış Şekilleri

7.1. Teşebbüs

Bir suçun oluşması ve işlenmesi açısından değerlendirildiğinde suç, birbirini izleyen evrelerden oluşmakla birlikte bir süreç halinde gerçekleşmektedir. Bu sürecin düşünce, eyleme dönüştürme ve tamamlamanın ardından son bulması söz konusu olur. Suça teşebbüs etmenin sebebi sosyal olmayan iradeden kaynaklandığı ifade edilse de suç işlemeye ilişkin hareketlerin tamamlanması veya bu hareketlerin tamamlanmasının ardından suçun varlığı için gereken sonucun gerçekleşmemesi ihtimalinde de cezai sorumluluğun olduğunu söylemek mümkündür. Teşebbüs aşamasında kalan eylemlerin tamamlana suçlardan bir farklılığı bulunmamakla birlikte her iki durumda da suç işleme kararının devlet tarafından hoş görülmediği ortadadır[32].

Bir kimse tarafından gerçekleştirmeyi düşündüğü suçun elverişli hareketlere başlamasının ardından elinde olmayan nedenlerden dolayı tamamlayamaması halinde suçun teşebbüs halinde kaldığı söylenebilir. Suç işleme kastı olmasına karşın mümkün olmaması nedeniyle suçun gerçekleştirilemeyeceğini söylemek mümkündür. Bu durumda göz önünde bulundurulması gereken unsur, failin eylemini gerçekleştirmesini engelleyen nedenlerin elinde olmayan nedenlerle sonlanmasıdır[33].

7.2. İştirak

Kasten yaralama suçunun iştirak açısından bir özellik arz etmediği görülür. Bu suça iştirak edilmesinin her şekli mümkün olabilmektedir. Fakat zorunlu olarak çok failli bir suç olmaması nedeniyle kasten yaralamanın suçuna iştirak eden kimselerin sorumluluğunun belirlenmesi gerekir. Bu bağlamda birden fazla fail tarafından gerçekleştirilen kasten yaralama suçunda hangi fail tarafından neticenin meydana getirilmediğin belirlenemediği durumlarda kimlerin ne şekilde sorumluluğunun olduğunu belirlemek önem arz eder[34].

Suça iştirakin şartlarına bakıldığında suçun işlenmesi bakımından birçok failin katılımı ile birlikte suçun en az dereceyle teşebbüs aşamasında işlenmesi gerekir. Suça katılan kimselerin davranışlarının suçun gerçekleşmesi için nedensel katkısı ve suça katılan kimselerin ortaklık iradesinin bulunması gerekir. İştirak halinde işlenen kasten yaramalarda eylemin doğrudan kim tarafından gerçekleştirildiği belirlendiğinde fail olarak değerlendirilmesi söz konusudur[35]. Neticenin kim tarafından gerçekleştirildiği bilinmediği durumlarda fail sıfatının kime yükleneceğine ilişkin iki ihtimalden ilkine göre faillerin amaçsal birlik içinde hareket ettiği söylenir ve bu durumda suç nedeniyle tüm faillerin sorumluluğundan bahsedilir. İkinci ihtimalde ise failleri birbirinden haberi olmadan neticenin gerçekleşmesi halinde iştirakten bahsedilmez. Bu durumda faillerin her birinin kendi eyleminden ispatlandığı ölçüde sorumluluğunun olduğu söylenir[36]. ​​​​​​​

7.3. İçtima

Fail tarafından birden fazla suçun işlendiği hallerde kural olarak işlenilen her suç nedeniyle sorumluluğun olduğu söylenir. Bir eylem nedeniyle birden çok ihlalin veya birden çok fiil nedeniyle ihlalin olduğu bileşik suç, zincirleme suç ve fikri içtima hallerine göre cezaların içtimaının bir istisnası olarak TCK 42, 43 ve 44. maddeleri altında suçların içtimai başlığıyla birlikte düzenleme bulmuştur. Bununla birlikte, kasten yaralama suçunu oluşması için elverişli hareketler ve neticelerin başka unsurlar ile bir araya geldiğinde farklı tipik eylemlerin gerçekleşmesi ihtimalinden dolayı ve bu nedenle başka suçların ortaya çıkması da söz konusudur[37].

Kasten yaralama suçunun birden fazla bıçak darbesi ile işlenmesi sonucunda mağdurun yaralanmasında aynı neticenin gerçekleşmesine ilişkin hareketin gerçekleştirildiğinden dolayı işlenen birden fazla kasten yaralama suçunun değil, aynı suç işleme düşüncesine dayandığı hallerde teorik olarak zincirleme suç hükümlerinin uygulanması öngörülmez. Bu durumda aynı suç işleme düşüncesine dayalı olarak kararın icra edilmesi bağlamında gerçekleştirilse dahi faile her bir sonuç için ayrı ayrı ceza verilir. Bu bakımdan, kasten yaralama suçunun fikri içtima kapsamında değerlendirilmesi mümkündür[38].

İKİNCİ BÖLÜM

SUÇUN NİTELİKLİ HALLERİ VE NETİCESİ SEBEBİYLE

AĞIRLAŞMIŞ YARALAMA

1. Suça Etki Eden Nedenler

İnsan davranışlarının kanun tarafından soyut şekilde tarif edilen biçimi olduğu için suç kavramının insan davranışlarını etkileyen maddi ve manevi olayları içermektedir. Bu sebeple beşeri koşulların kapsamında temel ve soyut suça yönelik hipotezlerin fiili gerçekliğe uygun düşmediği görülür. Modern ceza hukuku bağlamında uygulanabilirlikten bahsedebilmek için fiili gerçekliğe uyum sağlayıp sağlamadığını değerlendirmek gerekir. Bu bağlamda değerlendirme yapılırken yalnızca işlenen suçun değil, bununla birlikte suçun işlenmesine etkisi olan nedenlerin, failin kişiliği ve fiilin işlenme şekilde gibi hallerin de göz önünde bulundurulması gerekir[39]. ​​​​​​​

1.1. Ağırlaştırıcı Nedenler

Kasten yaralama fiilinin altsoy ya da altsoydan birine, eşe ya da kardeşe karşı işlendiği durumlarda faile uygulanacak cezanın arttırıldığı görülür. Hısımlık ilişkilerinde nitelikli halin düzenlenmesinin temel nedeni, suçun işlenmesine ilişkin failin yakınları tarafından kendini savunma ve yaşayacağı güçlük ve yetersizliktir. Bununla birlikte, suçun beden ya da ruhsal bakımdan kendini savunamayacak kişiye karşı işlenmesi halinde de cezada arttırma gidildiği görülür[40]. Failin kendini savunamaması ve direnç gösterememesi nedeniyle böyle bir durum söz konusu olur. Bununla birlikte mağdurun bu zayıflığı kendi kusurundan kaynaklansa dahi bu kapsamda bir değerlendirme gerçekleştirilir[41].

Fail tarafından gerçekleştirilen eylem, kamu görevinin yerine getirilmesi sırasında kamu görevlisine karşı işlenmesi halinde ağırlaştırıcı neden olarak değerlendirilir. Bu durumun ağırlaştırıcı neden olarak sayılması, kamu idaresinin sahip olduğu saygınlığın korunması gerektiği düşüncesinden kaynaklanır. Bununla birlikte fail tarafından gerçekleştirilen eylemin kamu görevlisi tarafından nüfuzu kötüye kullanarak gerçekleştirmesi de ağırlaştırıcı neden kabul edilir. Bu durumun da ağırlaştırıcı neden sayılması, görevin kişiye sağladığı saygınlık ya da otoritenin kötüye kullanılmasından kaynaklanmaktadır. Bunun yanı sıra kasten yaralama suçunun silahla işlenmesi halinde bu durum da ağırlaştırıcı nedenlerden biri olduğu kabul edilmiştir[42].​​​​​​​

1.2. Hafifletici Nedenler

Hafifletici nedenler kapsamında yapılan değerlendirmelerden ilki basit tıbbi müdahaleyle giderebilen yaralamalardır. Kasten yaralamanın mağdur üzerindeki etkisi cezayı hafifletir. Bununla birlikte haksız tahrik de hafifletici tahriklerden biridir. Haksız tahrikle birlikte failin haksız bir eylem karşısındaki hissettiği öfke, şiddetli üzüntü nedeniyle hukuken bir değer tanındığından dolayı failin daha az ceza alması sonucu ortaya çıkar. Taraflar arasındaki tartışma sırasında ortaya çıkan karşılıklı yaralama eylemlerinde ilk haksız hareketin kim tarafından gerçekleştirildiği bilinmediği durumlarda haksız tahrik hükümlerinin kimin lehine uygulanacağına ilişkin belirsizlik söz konusu olur[43].

2. Neticesi Sebebiyle Ağırlamış Yaralama Suçu

2.1. Neticesi Sebebiyle Ağırlamış Yaralama Suçu Kavramı

Kastın aşılmış olması durumunda failin kastettiğinden daha ağır bir neticenin ortaya çıktığı görülür. Belirtmek gerekir ki tek netice ile birlikte eylemin kastedilen suçtan bağımsız bir vasıf kazanmasına neden olmaktadır. Bu durumun sonucunda farklı bir suç tipi oluşmaktadır. Neticesi sebebi ile ağırlaşan suçta kastedilen basit hali için beklenenden daha ağır bir neticenin ortaya çıkması söz konusudur[44]. ​​​​​​​

2.2. Neticesi Sebebiyle Ağırlamış Suçun Ortaya Çıkış Biçimleri

Neticesi sebebi ile ağırlaşan suçlara teşebbüsün olması halinde iki olasılığın olduğu görülür. Temel suçun teşebbüs aşamasında kalmış olması ancak ağır neticenin gerçeklemiş olması gerekir. Diğer ihtimale göre ise failin kastının asıl suçun işlemesi esnasında ağır neticenin meydana gelmesi ihtimalini de kapsar. Fakat ağır neticenin meydana gelmediği görülür. Yaralama suçunda teşebbüs aşamasında kalmış olması ihtimaline bakıldığında aksini ispatlamanın mümkün olmadığı hallerde, failin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilir yaralamaya teşebbüs ettiği kabul edilir. Bu nedenle basit tıbbi müdahaleyle giderilebilir yaralamalar neticesinde ortaya çıkan ağır neticeden sorumlu olunması için fiil ve netice arasında bulunan illiyet bağının ve failin kusurluluğunun özenle değerlendirilmesi gerekir[45]. ​​​​​​​

2.3. Kasten Yaralama Suçunun Neticesi Sebebiyle Ağırlamış Halleri

TCK’nın 86. maddesinin ilk fıkrasında yaralama suçunun temel hali düzenlenmiş olup, ikinci fıkrada ise suçun basit haline ve son fıkrasında ise suçu ağırlaştıran nedenler ele alınmıştır. Bir sonraki maddeye bakıldığında ise yaralama fiili ile bağlantılı olarak gerçekleştirilen neticeler sebebiyle suçun ağırlaşmasına neden olan haller belirtilmiştir. Bu hüküm uyarınca kasten yaralama eylemi, mağdurun duyuları ya da organlarından birinin işlevini sürekli olarak zayıflamasına, sürekli olan konuşma zorluğu, yüzünde sabit bir izin kalması, hayatının tehlikeye girmesi halinde verilecek cezanın miktarında artış görülür[46].

3. Kasten Yaralama Sonucunda Ölüme Neden Olma

TCK’nın 87. maddesinde düzenlenen yaralama suçu, neticesinden kaynaklanan nitelikli halleri ile birlikte 86. maddede birinci ve üçüncü fıkralara atıf yapılmasıyla kasın aşılarak ölüm sonucunun ortaya çıkması düzenlenmiştir. Bu düzenleme uyarınca, yaralama saikiyle eylemin gerçekleştirilmiş olmasına karşın ölümün meydana gelmiş olması halinde kanunda yer alan bu düzenleme uygulama alanı bulur[47].

Kastın aşılmasıyla birlikte adam öldürme suçunda korunan hukuki menfaatin vücut dokunulmazlığından öte yaşam hakkı olduğu görülmektedir. Suçların tasnif edilmesinde hukuki konunun esas alındığında kanun koyucu tarafından hukuki konu esas alınmakla birlikte bu suça neden olan durum vücut dokunulmazlığına karşı suçlar başlığı altında düzenlenmez. Kasten yaralama suçuyla birlikte kastın aşılmasıyla birlikte öldürme suçuna sebebiyet veren eylemler niteliksel ve niceliksel yapının aynı olmasıyla birlikte öldürme suçuna sebep olan hareketlerin niteliksel ve niceliksel olarak aynı olduğundan dolayı iki suç arasındaki farkın neticeye dayandığı söylenebilir[48].

SONUÇ

Vücut dokunulmazlığı hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenmiş olup, kasten yaralama suçunun ise TCK madde 86 ile koruma altına alınmıştır. Kanunda yer alan düzenleme ile birlikte suçun ihmali hareket ile gerçekleştirilmesi durumunda failin suçtan sorumlu olması için belirli bir icra davranışta bulunması konusunda kanuni düzenlemeler ya da sözleşmeden kaynaklanan bir yükümlülüğün olması veya önceden gerçekleştirilen eylemle birlikte başka kişilerin hayatıyla ilgili olarak tehlikeli bir durumun olması gerektiği görülmektedir. Bu durumda kanun koyucu tarafından cezanın indirilmesine ilişkin tercih yapılmıştır.

Hukuka uygunluk nedenleri açısından kasten yaralama suçunun bir özelliği bulunmamasının yanı sıra ilgilinin rızası hukuka uygunluk nedeni sayılarak kasten yaralama suçunda sınırlı şekilde uygulama bulur. Kanun koyucu tarafından bunun sınırı basit tıbbi müdahaleyle tedavinin mümkün olmasıdır. Bu düzenleme ile birlikte rızanın gösterilebileceği yaralamanın yalnızca basit tıbbi müdahaleyle giderilebilir yaralama olup temel yaralama neticesi sebebiyle ağırlaşan yaralama bakımından mağdurun rızasının geçerlilik tanınmadığı görülür.

Kanunda belirtilen neticesi sebebi ile ağırlaşmış yaralama başlığı ile düzenleme bulunan eylemler bakımından bu hallerin hukuki durumunun belirlenmesi ve gibi hallerde failin kusurlu olduğunun belirlenmesi halinde iki temel sorun ortaya çıkmaktadır. Kasten yaralama suçu açısından neticesi sebebiyle ağırlaşan yaralama şeklinde düzenleme bulan durumların aslında suçun meydana gelmesinde sonucundan kaynaklanan nitelikli haller olduğu, bu durumların genel hükümler bağlamında neticesi sebebiyle ağırlaşan suç özellikleri taşır. Bunun yanı sıra kasten yaralama sonucunda ölümün meydana gelmiş olması halinde kastı aşan suçun özellikleri görülür.

KAYNAKÇA

ABBAK, Mustafa, OLGAÇ, Samet Can; Kasten Yaralama Sonucunda Ölüme Neden Olma, Hukuk Gündemi Dergisi, Sayı 1, Yıl 2012, s. 77-80.

ALBAYRAK, Mustafa; Kasten Yaralama Sonucu Oluşan Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış Yaralama ve Ölüm Halinde Faillerin Cezalandırılması Sorunu, Terazi Hukuk Dergisi, Seçkin Yayınevi, 2008, S. 25.

ARTUÇ, Mustafa; Kişilere Karşı Suçlar, Adalet Yayınevi, 2. Baskı, Ankara, 2018.

ARTUK, Mehmet Emin, GÖKCEN, Ahmet, YENİDÜNYA, Caner; Ceza Hukuku Genel Hükümler, Turhan Kitabevi, Ankara, 2011.

AYDIN, Zümer; Kasten Yaralama Suçu, Yaşar Üniversitesi, İzmir, 2017.

CENTEL, Nur, ZAFER, Hamide, ÇAKMUT, Özlem; Türk Ceza Hukukuna Giriş, Beta Basım Yayım, İstanbul, 2011.

ÇELİK, Özlem; 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nda Kasten Yaralama Suçları, Erzincan Üniversitesi, 2014.

ÇEVİK, Yasin; 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu Çerçevesinde Kasten Yaralama Suçu, Gazi Üniversitesi, 2010.

GÜNAY, Erhan; İnsan Öldürme ve Yaralama Suçlarında Faildeki Kast, Seçkin Yayınları, 4. Baskı, Ankara, 2018.

HAKERİ, Hakan; Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınları, 16. Baskı, Ankara, 2013.

KESKİN, Umahan; 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununda Yer Alan Kasten Öldürme Ve Kasten Yaralama Suçları; Dumlupınar Üniversitesi, 2009.

ÖZGENÇ, İzzet; Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınları, 7. Baskı, Ankara, 2012.

ÜZÜLMEZ, İlhan; Vücut Dokunulmazlığına Karşı Suçlar, Seçkin Yayınları, Ankara, 2013.

TOKER, Gül; Kasten Yaralama Suçu, Ankara Üniversitesi, 2013.

ZAFER, Hamide; Ceza Hukuk Genel Hükümler, TCK m. 1-75, Beta Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 2019.

--------------------

[1] ARTUK, Mehmet Emin, GÖKCEN, Ahmet, YENİDÜNYA, Caner; Ceza Hukuku Genel Hükümler, Turhan Kitabevi, Ankara, 2011.

[2] ZAFER, Hamide; Ceza Hukuk Genel Hükümler, TCK m. 1-75, Beta Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 2019.

[3] AYDIN, Zümer; Kasten Yaralama Suçu, Yaşar Üniversitesi, İzmir, 2017.

[4] CENTEL, Nur, ZAFER, Hamide, ÇAKMUT, Özlem; Türk Ceza Hukukuna Giriş, Beta Basım Yayım, İstanbul 2011.

[5] TOKER, Gül; Kasten Yaralama Suçu, Ankara Üniversitesi, 2013.

[6] ÜZÜLMEZ, İlhan; Vücut Dokunulmazlığına Karşı Suçlar, Seçkin Yayınları, Ankara, 2013.

[7] ÖZGENÇ, İzzet; Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınları, 7. Baskı, Ankara, 2012.

[8] KESKİN, Umahan; 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununda Yer Alan Kasten Öldürme Ve Kasten Yaralama Suçları; Dumlupınar Üniversitesi, 2009.

[9] ARTUÇ, Mustafa; Kişilere Karşı Suçlar, Adalet Yayınevi, 2. Baskı, Ankara, 2018.

[10] HAKERİ, Hakan; Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınları, 16. Baskı, Ankara, 2013.

[11] ÇELİK, Özlem; 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nda Kasten Yaralama Suçları, Erzincan Üniversitesi, 2014.

[12] ZAFER, 2019.

[13] AYDIN, 2017.

[14] ÜZÜLMEZ, 2013.

[15] KESKİN, 2009.

[16] AYDIN, 2017.

[17] GÜNAY, Erhan; İnsan Öldürme ve Yaralama Suçlarında Faildeki Kast, Seçkin Yayınları, 4. Baskı, Ankara 2018.

[18] TOKER, 2013.

[19] ARTUK & GÖKCEN & YENİDÜNYA, 2011.

[20] ÇEVİK, Yasin; 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu Çerçevesinde Kasten Yaralama Suçu, Gazi Üniversitesi, 2010.

[21] ARTUÇ, 2018.

[22] ÜZÜLMEZ, 2013.

[23] ZAFER, 2019.

[24] ALBAYRAK, Mustafa; Kasten Yaralama Sonucu Oluşan Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış Yaralama ve Ölüm Halinde Faillerin Cezalandırılması Sorunu, Terazi Hukuk Dergisi, Seçkin Yayınevi, 2008, S. 25.

[25] HAKERİ, 2013.

[26] ABBAK, Mustafa, OLGAÇ, Samet Can; Kasten Yaralama Sonucunda Ölüme Neden Olma, Hukuk Gündemi Dergisi, Sayı 1, Yıl 2012, s. 77-80.

[27] HAKERİ, 2013.

[28] ALBAYRAK, 2008.

[29] ABBAK, 2012.

[30] ARTUÇ, 2018.

[31] ÇELİK, 2014.

[32] ALBAYRAK, 2008.

[33] GÜNAY, 2018.

[34] ALBAYRAK, 2008.

[35] ARTUÇ, 2018.

[36] ÖZGENÇ, 2012.

[37] ÜZÜLMEZ, 2013.

[38] ZAFER, 2019.

[39] CENTEL & ZAFER & ÇAKMUT, 2011.

[40] ÜZÜLMEZ, 2013.

[41] GÜNAY, 2018.

[42] ALBAYRAK, 2008.

[43] ABBAK, 2012.

[44] ÜZÜLMEZ, 2013.

[45] ÖZGENÇ, 2012.

[46] ZAFER, 2019.

[47] AYDIN, 2017.

[48] ÇELİK, 2014.