Davaya katılma kavramı; mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanların kanunun kendilerine tanıdığı hak ve yetkilere sahip olmaları nedeniyle, bu hak ve yetkileri kullanmak adına bir davada Cumhuriyet savcısının yanında yer alması şeklinde tanımlanabilir.

Davaya katılma talebinin kabul edilmesi durumunda, davaya katılma talebinde bulunan kişi “katılan” veya “müdahil” sıfatını alacaktır. Kamu davasına katılan kişi, ceza yargılamasının öznelerinden biridir. Bu anlamda katılan, yargılama sürecinden etkilenir ve yargılama sürecini etkileme potansiyelini bünyesinde barındırır.[1]

Genel olarak tüm suçların mağduru, geniş anlamda devlet ve toplumdur. Bu nedenle, ceza yargılamasında, her suçun kamu adına takip edilmesi esası benimsenmiştir. Suçların kamu adına takip edilmesi esasından hareketle “katılan” Cumhuriyet savcısının yanında yer almakta ve bireysel iddia makamını temsil etmektedir.[2]

Kamu davasına katılma konusunda suç bakımından bir sınırlama bulunmamaktadır. Şartların bulunması durumunda, tüm suçlar yönünden kamu davasına katılmak mümkündür.[3]

Burada katılma kavramı açısından kimlerin bu hakka sahip olduğu sorusu karşımıza çıkmaktadır.

Yasal düzenleme, kamu davasına katılma yetkisi bulunan kişinin “suçtan zarar görmesi” şartını aramaktadır.

“Suçtan zarar gören” ve “mağdur” kavramlarının bu aşamada tanımlanması gerekmektedir. Zira bu kavramların tanımı yasal düzenlemede yapılmamıştır. Bundan başka ortaya çıkan zararın türü ve şekli konusunda herhangi bir tespit bulunmamaktadır. Örneğin; ortaya çıkan zararın maddi veya manevi olup olamayacağı hususunda bir ayrım yapılmamıştır. Yani zararın türü ve ortaya çıkış şekli konusunda mevzuatta bir sınırlandırmaya gidilmemiştir.

Malen sorumlu

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 2. Maddesinde, “malen sorumlu” kavramı, işlenmiş olan suçun hükme bağlanması ve bunun kesinleşmesinden sonra, maddi ve mali sorumluluk taşıyarak hükmün sonuçlarından etkilenecek veya bunlara katlanacak kişi şeklinde tanımlanmaktadır.[4]

Mağdur

Mağdur; “haksızlığa uğramış kişi” şeklinde ifade edilebilir.[5]

Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun hazırlanmasında esas alman suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecek, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de bunlar mağdur olamayacaklardır.

Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları aynı özneyi işaret etmez. Kendisine yönelik suç işlenen mağdur, suçun işlenmesiyle her zaman zarar görür. Buna karşılık suçtan zarar gören kişinin her zaman suçun mağduru olması söz konusu olmayabilir.

Geniş anlamda mağdur kavramı

Bazı suçların mağdur belli bir kişi olmayabilir. Bu tür suçlar topluma karşı işlendiğinde, toplumu oluşturan herkes mağdur konumunda bulunabilir.[6]

“Suçtan zarar görme” kavramı

Yasal düzenlemelerde, kamu davasına katılmak için aranan “suçtan zarar görme” kavramı tanımlanmamıştır. Yargıtay’a göre; bu kavram “suçtan doğrudan doğruya zarar görmüş bulunma hâlini” ifade etmektedir. Yargıtay, dolaylı veya olası zararların, davaya katılma hakkını vermeyeceği pek çok kararında dile getirmektedir.[7]

Bir tüzel kişinin kamu davasına katılabilmesi için CMK’nın davaya katılmayı düzenleyen genel kural niteliğindeki 237. maddesinde belirtilen şartın gerçekleşmesi, başka bir deyişle suçtan doğrudan zarar görmüş olması veya herhangi bir kanunda, belirli bir tüzel kişinin bazı suçlardan açılan kamu davalarına katılmasını özel olarak düzenleyen bir hükmün bulunması gerekir.[8]

Özel kanun hükümleri uyarınca davaya katılmanın kabul edildiği bu gibi durumlarda, belirtilen kurumların suçtan zarar görüp görmediklerini ayrıca araştırmaya gerek bulunmamaktadır.[9]

Hâkim ve mahkeme kararlarına karşı kanun yollarına müracaat hakkı bulunanlar 5271 sayılı CMK'nin 260. maddesinde gösterilmiştir.

Buna göre; Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık ve katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar kanun yollarına başvurabileceklerdir.

Suçtan zarar görenlerin kanun yoluna başvurabilmeleri, davaya katılma şartına bağlanmıştır.

Nitekim CMK'nin “Mağdur ve şikâyetçinin hakları” başlıklı 234. maddesinde, mağdur ve şikâyetçinin kovuşturma evresine ilişkin hakları sayılırken 6. bentte; “Davaya katılmış olma koşuluyla davayı sonuçlandıran kararlara karşı kanun yollarına başvurma” hakkının bulunduğu belirtilmiştir.

Bu nedenle CMK'nin 260. maddesi uyarınca katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görenlerin salt bu sıfatla kanun yoluna müracaat haklarının bulunduğunun kabul edilebilmesi için şu koşullardan birinin varlığı gerekir:

1) Kamu davasından haberdar edilmemiş olmalı.

2) Haberdar edilmekle birlikte davaya katılma hakkının kendisine hatırlatılmamış olması gerekir.

3) Şikâyeti belirten ifadesi üzerine kendisine davaya katılmak isteyip istemediğinin sorulmamış olması gerekir.

Yukarıda belirtilen durumlardan birinin bile varlığı halinde kanun yoluna başvuru hakkının bulunduğu kabul edilmelidir.

Aksi takdirde, duruşmalardan haberdar edilmiş ve katılma hakkı hatırlatılmış olan suçtan zarar görenlerin katılma talebinde bulunmadıkça kanun yoluna başvuru hakları bulunmamaktadır.

Katılanın, bir muhakeme hukuku öznesi olduğu kabul edilmektedir. Bu yüzden, Cumhuriyet savcısından bağımsız biçimde kanun yoluna (denetim muhakemesi yoluna) gidebilir.

Katılanın başvurusu olumlu sonuçlanırsa, Cumhuriyet savcısı işi yeniden takip etmek durumundadır. Bu hal, kovuşturma zorunluluğu ilkesinin doğal bir sonucu olarak öngörülmüştür.

5271 sayılı CMK’nin 242. maddesinin birinci fıkrasına göre; Katılan, Cumhuriyet savcısına bağlı olmaksızın kanun yollarına başvurabilme hakkına sahiptir.

Şayet karar, katılanın başvurusu üzerine bozulursa, Cumhuriyet savcısı davayı yeniden takip etmek zorundadır. (CMK md. 242/2)

Kanun yoluna başvurabilmek için öncelikle kişinin katılan sıfatını alması gerekir.

Örneğin; mağdurun duruşmada sanıktan şikâyetçi olmadığını beyan etmesi halinde, 5271 sayılı CMK'nin 237 - 238. maddeleri uyarınca katılan sıfatı alamayacaktır. Bu durumda da 5271 sayılı CMK'nin 242/1. maddesi uyarınca hükmü temyiz hak ve yetkisi bulunmayacaktır.

Yargıtay, bu gibi hallerde mağdurun temyiz isteminin reddine karar verilmesi gerektiğine hükmetmektedir.

(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

---------------------------

[1] Öğretide, kamu davasına katılan kişinin, ceza muhakemesi ilişkisinin süjelerinden birisi olduğu ifade edilmektedir. Bkz.; Feridun Yenisey ve Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, 7. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara 2019, s. 172.

[2] Nur Centel ve Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 16. Baskı, Beta Yayınevi, İstanbul 2019, s. 966.

[3] 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nda ile 1412 sayılı Ceza Muhakemesi Usulü Kanunu'nda kamu davasına katılma konusunda suç türü ile ilgili bir sınırlama bulunmamaktadır. Kural olarak koşulların bulunması durumunda tüm suçlar açısından kamu davasına katılmak mümkündür.

[4] Malen sorumlu; verilecek kararlardan yapacağı ödemelerle, yani malı ile sorumlu olabilecek kişilerdir. Bkz.; Feridun Yenisey - Ayşe Nuhoğlu, a.g.e., s. 170.

[5] Arapça mağdur, “Haksızlığa uğramış (kimse), kıygın” bkz. https://sozluk.gov.tr/; ET:12.12.2020

[6] İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 13. Bası, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2017, s. 206-207.

[7] Suçtan zarar görme” kavramı gerek Ceza Genel Kurulu, gerekse Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında; “suçtan doğrudan doğruya zarar görmüş bulunma hali” olarak anlaşılıp uygulanmış, buna bağlı olarak da dolaylı veya muhtemel zararların, davaya katılma hakkı vermeyeceği kabul edilmiştir. Nitekim bu husus, Ceza Genel Kurulu'nun 03/05/2011 gün ve 155–80, 04/07/2006 gün ve 127–180, 22/10/2002 gün ve 234–366 ile 11/04/2000 gün ve 65–69 sayılı kararlarında; “dolaylı veya muhtemel zarar, davaya katılma hakkı vermez” şeklinde açıkça belirtilmiştir. Emsal karar için bkz. Y.18.CD, E: 2019/13233, K: 2020/4779, T: 20.02.2020

[8] Örneğin 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu'nun 18. maddesi uyarınca Maliye Bakanlığının, 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu'nun davaya katılmayı düzenleyen 18. maddesi uyarınca Gümrük İdaresinin, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu'nun 162. maddesi uyarınca Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun yönteme uygun bir şekilde başvuru yapmaları durumunda kamu davasına katılacakları hususu kurumun kendi özel yasalarında açık bir şekilde ifade edilmiştir.

[9] Yargıtay Büyük Genel Kurul, E: 2019/6, K: 2019/7, T: 13.12.2019.

[10] Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 20.05.2014 tarih, 2013/14-287 esas, 2014/273 sayılı kararı.

[11] Y.3.CD, E: 2017/12116, K: 2018/6550, KT: 10.04.2018