CMK m. 311 hükmünde hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesi nedenlerine yer verilmiştir. Yargılamanın yenilenmesi nedenlerinin sınırlı sayıda gösterildiği söylenebilir. Yani gösterilenler dışındaki nedenlerle hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesinin istenilmesi söz konusu olamaz.[1]

Hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesi nedenleri

Kesinleşen bir hükümle sonuçlanmış bir dava, yargılamanın yenilenmesi nedenleri bulunan hâllerde hükümlü lehine olarak yargılamanın yenilenmesi yoluyla tekrar görülebilecektir (CMK m. 311/1).[2]

Yargılamanın yenilenmesi nedenleri şunlardır:

a) Duruşmada kullanılan ve hükmü etkileyen bir belgenin sahteliği anlaşılırsa.

b) Yemin verilerek dinlenmiş olan bir tanık veya bilirkişinin hükmü etkileyecek biçimde hükümlü aleyhine kasıt veya ihmal ile gerçek dışı tanıklıkta bulunduğu veya oy verdiği anlaşılırsa.

c) Hükme katılmış olan hâkimlerden biri, hükümlünün neden olduğu kusur dışında, aleyhine ceza kovuşturmasını veya bir ceza ile mahkûmiyetini gerektirecek biçimde görevlerini yapmada kusur etmiş ise.

d) Ceza hükmü hukuk mahkemesinin bir hükmüne dayandırılmış olup da bu hüküm kesinleşmiş diğer bir hüküm ile ortadan kaldırılmış ise.

e) Yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulup da bunlar yalnız başına veya önceden sunulan delillerle birlikte göz önüne alındıklarında sanığın beraatini veya daha hafif bir cezayı içeren kanun hükmünün uygulanması ile mahkûm edilmesini gerektirecek nitelikte olursa.

f) Ceza hükmünün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlâli suretiyle verildiğinin ve hükmün bu aykırılığa dayandığının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması. Bu hâlde yargılamanın yenilenmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde istenebilir.

CMK m 311/1-f hükümleri, 4.2.2003 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararları ile 4.2.2003 tarihinden sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvurular üzerine verilecek kararlar hakkında uygulanabilecektir (CMK m. 311/2).

Yargılamanın kesin hükümle neticelenmesi

Kamu düzeninin sağlanması adına davaların bir noktada sona ermesi gerekir. Başka bir söylemle yapılan yargılama eninde sonunda kesin hükümle neticelenir.

Kesin hükümle birlikte aşağıda belirtilen sonuçlar ortaya çıkar:

1) Kesin hükümle birlikte artık yargılamaya konu sorun çözülmüştür.

2) Maddi gerçeğe ulaşılmıştır.

3) Kesin hükümle sonuçlanmış bir uyuşmazlık kural olarak yeniden yargılama konusu yapılamayacaktır.

Kesin hükümde hataların olması

Bir yargılama faaliyeti sonucu verilen kesin hükümde adli hataların yapılması da mümkündür.

Bu durumda hükmün kesinleşmesinden sonra ortaya çıkan maddi olaylar kesin hükmün maddi gerçeği yansıttığı kabulünü ve kesin hükmün ispatla ilgili temellerini güvensiz hale getirebilir.

Başka bir söylemle, kesin hükmün bünyesindeki adli hatanın düzeltilmesi zorunluluğu ortaya çıkabilir. Yargılamanın yenilenmesi kurumu bu zorunluluk nedeniyle gündeme gelmektedir.[3]

Bilindiği gibi kesin hüküm dokunulmazdır. Yani değiştirmek mümkün değildir. Bir anlamda yargılamanın yenilenmesi kesin hükmün dokunulmazlığı ilkesinin istisnası olarak kabul edilebilir.

Kesinleşen hükmün düzeltilmesi

Kesin hüküm, maddi gerçeğe uymayabilir. Buna ilişkin kanunda belirtilen şartları taşıyan taleplerin değerlendirilmesi gerekir. Burada yapılacak değerlendirme sonucunda koşulların varlığı halinde kesinleşen hükmün düzeltilmesi ihtiyacı ortaya çıkacaktır.

Yasa koyucu bu gerçeklerden hareketle, bu sorunu çözebilmek için yargılamanın yenilenmesi kurumunun koşullarını detaylı bir şekilde düzenlemiştir.

Yargılamanın yenilenmesi kurumunun özellikleri

Yargılamanın yenilenmesi kurumunun özellikleri şunlardır:

1) Yargılamanın yenilenmesi ancak kesinleşmiş hükümlerde başvurulacak bir yoldur

2) Olağanüstü bir kanun yoludur.[4]

3) Kesin hükme yönelik olarak ileri sürülen ve gerekli şartları taşımayan her türlü yenilenme talebinin dikkate alınması mümkün değildir.[5]

4) Kanunda sınırlı şekilde sayılan yargılamanın yenilenmesi nedenlerinin en az birisine dayalı olarak başvurulabilen bir yoldur.

5) Kesinleşmiş bir hükümde adli hata bulunduğu iddiasıyla kural olarak hükmü veren mahkemeye başvurulmasıyla başlar.

6) Hükmü veren hâkimin katılımı olmaksızın değerlendirilir.

7) Mahkemece başvurunun şekil ve esas açısından kabulüne karar verilmesi hâlinde devam edilerek sonuçlandırılır.

8) Hükme konu sanık ve fiil hakkında yeniden kovuşturma yapılmasına imkân sağlar.

9) Olağanüstü bir kanun yolu olarak tanımlanır ve kesin hükmün dokunulmazlığını bertaraf eder.

10) Yargılamanın yenilenmesi mutlaka talep üzerine yapılabilir.

11) Davasız yargılama olmaz ilkesinin doğal sonucu olarak mahkemece re'sen yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilmesi mümkün değildir.

12) Hükmün infaz edilmiş olması veya hükümlünün ölümü de yargılamanın yenilenmesine engel oluşturmaz

13) Yargılamanın yenilenmesi başvurusu kural olarak herhangi bir süre sınırlamasına tâbi tutulmamıştır.

14) Talep hükmü veren mahkemeye yapılmalıdır.

15) Yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunulması kesinleşen hükmün infazını kendiliğinden etkilemez.

16) Mahkemenin infazın geri bırakılmasına veya durdurulmasına karar vermesi mümkündür.

17) Yargılamanın yenilenebilmesi için hükümde önemli bir adli hatanın yapılmış olması gereklidir.

18) Yargılamanın yenilenmesini gerektiren bu hata, hükümlünün lehine veya aleyhine olarak yapılmış olabilir.

19) Hukukumuzda yargılamanın yenilenmesi hem hükümlünün lehine hem de aleyhine olarak başvurulabilecek bir kanun yolu olarak düzenlenmiştir.

Yargılanmanın yenilenmesine yönelik taleplerin değerlendirilmesinde kurumun yukarıda belirtilen özelliklerinin dikkate alınması gerekmektedir.

Yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulması

Kesin hükümden sonra yeni olaylar veya yeni deliller ortaya çıkabilir.  Bunlar yalnız başına veya önceden sunulan delillerle birlikte dikkate alındıklarında sanığın beraatini veya daha hafif bir cezayı içeren kanun hükmünün uygulanması ile mahkûm edilmesini gerektirecek nitelikte olursa yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilebilir.[6]

Bu aşamada delil ve olay kavramı üzerinde durmak gerekir.

Delil

Ceza yargılaması açısından delilin özellikleri şunlardır:

1) Ceza yargılamasına konu olayda maddi gerçeğe ulaşmak amacıyla kullanılır.

2) Kanıtlama aracıdır.

3) Ceza muhakemesi hukukunda "delil serbestisi" ilkesi geçerlidir.

4) Akılcı ve gerçekçi olmak ve hukuka aykırı olmamak koşuluyla her beyan, belge veya belirti, delil olarak değerlendirilebilir.

Olay

Olay ise, doğrudan doğruya veya dolayısıyla muhakeme hukuku içinde ispat vasıtası olarak kabul edilen, diğer bir anlatımla doğrudan veya dolaylı olarak ispat aracı olarak kullanılabilecek ve yargılama sonucunu etkileyecek olgulardır.

"yeni" kavramı

Delil ve olaylar, yeni olmalıdır; aksi halde yargılamanın yenilenmesi nedeni olarak kabul edilebilmesi mümkün değildir.[7] Burada "yeni" olma şartı aranmaktadır.

Hükmü veren mahkemeye bildirilmemiş olması halinde bu durum dikkate alınmalıdır. Yani hükümde dikkate alınmamış olan her olay ve delil hükümlü tarafından bilinip bilinmemesi önemli olmaksızın "yeni" olarak kabul edilmelidir.[8] Buradaki önemli koşul, daha önce hükmü veren mahkemeye bildirilmemiş olması halidir.[9]

Olay veya delilin yeniliği, olayın kesin hükümden sonra meydana gelmiş olmasıyla söz konusu olmaz.[10] Kesinleşmiş olan hükmün verilmesi sırasında değerlendirilip değerlendirilmediği önemlidir.  Deliller ve olayların “yeni” olarak kabul edilebilmesi için aşağıda belirtilen koşulların varlığı aranmalıdır:

1) Kesin hükümden önce meydana gelmiş olacak.

2) Mahkemenin bilgisine sunulmamış olacak

3) Veya mahkeme tarafından değerlendirilmemiş olacak.

Yukarıda belirtilen koşulları taşıyan deliller ve olaylar da "yeni" sayılmalıdır.

“yeni” kavramının içeriğinin saptanmasında aşağıda belirtilen hususların dikkate alınması gerekir:

1) Hükmü veren mahkemeye bildirilmediğinden[11] yargılama yapılırken değerlendirilemeyen her türlü olgu ve delil de "yeni" kavramı kapsamında değerlendirilmelidir.[12]

2) Daha önceden mahkemeye bildirilen ancak mahkeme tarafından değerlendirilerek inandırıcı bulunmadığı için dikkate alınmayan delil ve olgular "yeni" değildir.[13]

3) Buradaki yenilikten anlaşılması gereken taraf bakımından değil, mahkeme bakımından olay ya da delilin yeni olmasıdır.[14]

4) Mahkemece bilinmeyen, incelenmeyen, yargılama konusu yapılmayan ve bu nedenle değerlendirilmeyen deliller "yeni delil veya olay" kapsamındadır.[15]

5) Yenilik açısından önemli olan delil vasfına sahip olacak biçimde içerikteki yeniliktir.

6) Hükümlünün bildiği veya bilmesi gereken bir olay veya delil, mahkemece bilinmiyorsa veya öğrenilmekle birlikte değerlendirilmemişse yargılamanın yenilenmesi nedeni olabilecektir.[16]

7) Yeni olay veya delilin yargılamanın yenilenmesi sebebi olması için aynı zamanda "önemli" de olması gerekmektedir.

8) Yeni deliller ve olaylar ortaya konulduklarında tek başlarına veya önceden sunulan delillerle birlikte değerlendirildiğinde sanığın beraatini veya daha hafif bir ceza uygulanmasını gerektirecek nitelikte olmalıdır.[17]  Burada önceki hükmün mahkûmiyet hükmü olması gerekmektedir.[18]

9) Yargılanmanın yenilenmesi talebinin kabule şayan olup olmadığı konusunda şekil şartının yerine getirilmesi yeterli değildir.

10) İkame olunan olay ve delillerin önceden ileri sürülmeyen ve tamamen yeni nitelik taşıyan yapıda olması gerekir.[19]

11) Tek başına veya diğer deliller ile birlikte incelendiğinde hükümlü lehine değerlendirmeye ve önceki hükmü değiştirmeye mahkemeyi yönlendirecek ciddiyette bulunması gerekmektedir.

12) Bu özelliği taşımayan iddialarla, sırf şekli unsurların yeterliliğinden bahisle yargılamanın yenilenmesinde delil toplamaya veya bu safha aşılarak duruşmalı incelemeye yönelmek kanun koyucunun amacıyla ve olağanüstü kanun yolu olan yargılamanın yenilenmesinin yapısıyla uyuşmamaktadır.

13) Yargılamanın yenilenmesi talebinin kabul edilebilmesi için kesin hükümden dönülmesini gerektirecek, duruşma açılmasını haklı ve gerekli kılacak ciddiyette yeni delil ve olayların ortaya konulması zorunludur.[20]

Örneğin; yargılama aşamasında yerel mahkemece temas edilen, bilgi sahibi olunan, incelenen ve hüküm verilirken göz önüne alınan, temyiz aşamasında da Yargıtay tarafından incelenip değerlendirilen bir delile ilişkin olarak yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmak mümkün değildir. Bu tür nedenlere dayalı olarak yapılan talepler kabul edilemez.[21]

Örneğin; ayrı ayrı kesinleşmiş ve aralarında bağlantı bulunan davaların yeni delil veya olay olduğunun ileri sürülebilmesi mümkün değildir.

Örneğin; aralarında hukuki kesinti bulunmayan 25.04.2010 ve 29.04.2010 tarihli kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçlarından ayrı ayrı adli para cezasına mahkûm edilen sanığın, temyiz edilmeksizin kesinleşen söz konusu bu hükümlere konu eylemlerinin, TCK m. 43 hükmü uyarınca zincirleme suç kapsamında kalıp kalmadığı hususunun yargılamanın yenilenmesi yoluyla incelenmesi mümkün değildir. Bu örnekteki olayda CMK m. 309 ve devamı hükümlerinde düzenlenmiş olan “kanun yararına bozma” yasa yoluna gidilmesi gerekmektedir.[22]

(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

----------------

[1] CMK’nun 311. maddesinde sınırlandırılan nedenlerden olmayan talebe dayalı olarak Yargılamanın Yenilenmesi ile ilgili CMK’nun 319. maddesi gereği “Yenileme isteminin kabule değer görülmeyerek” reddedilmesi gerekecektir. Bkz.; Y.7.CD, E: 2018/15354, K: 2021/6028, T: 18.05.2021.

[2] 5271 sayılı CMK'nın "Hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesi nedenleri" başlıklı 311. Maddesi.

[3] Bu iki değerden birinin tamamen göz ardı edilmesi mümkün olmadığından kanun koyucu maddi temelleri sarsılmış kesin hükümden fedakarlık yapmak zorunda kalmış ve bunun şartlarını belirlemiştir.

[4] Hukuki niteliği itibarıyla CMK'nın sistematiği, düzenleniş şekli ve düzenlendiği yer dikkate alındığında olağanüstü bir yasa yolu olduğu söylenebilir.

[5] Yargılamanın yenilenmesindeki amaç, kanunda istisnai ve sınırlı olarak sayılan hâllerin gerçekleşmesi hâlinde gerçeğin araştırılması, böylece toplum ve sanığın menfaatinin korunması olduğundan sadece yasada belirtilen koşulların varlığı halinde bu kurum söz konusu olabilir.

[6]  "Yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulması"na ilişkin yenileme nedeni CMK'nın 311. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi.

[7] "Muhakemenin yenilenmesi nedeninin oluşması için olay ve delilin yeni olması gerekmektedir. Kanun koyucu burada yeni kelimesini, oluş tarihinden itibaren çok zaman geçmemiş anlamında değil, daha önce söylenmemiş, görülmemiş, gösterilmemiş, düşünülmemiş anlamında kullanmıştır. Bu nedenle delilin yeni sayılması için ceza muhakemesi sırasında mahkemece varlığının bilinmemesi veya bilindiği hâlde olay ya da delile ulaşılmaması gerekir." Bkz.; Ahu Karakurt, Ceza Muhakemesi Hukukunda Muhakemenin Yenilenmesi, Ankara, 2009, s. 111.

[8] "Şüphesiz muhakemenin iadesi için ileri sürülen delil veya vakıanın yeni olması gerekir. Buradaki 'yenilik'ten kasıt, daha önce bilinmeyen, bildirilmemiş veya sonradan ortaya çıkan delil veya olay olabileceği gibi, bir tarafça bilinmekle birlikte mahkemece bilinmeyen veya mahkemeye ismen bildirilmekle birlikte incelenmemiş, üzerinde delil veya olay muhakemesi yapılmamış, kısaca hiç dikkate alınıp değerlendirilmemiş hususlar da olabilir. Çünkü buradaki 'yenilik', taraf bakımından değil, mahkeme bakımındandır. Dermeyan edilmeyip, sadece kendisinden bahsedilerek hiçbir şekilde dikkate alınmayan ve inceleme dışı tutulan delil ve olay arasında fark bulunmamaktadır. Bunlar da kendileri dikkate alınmadan yapılan yargılama açısından 'yenilik' vasıflarını yitirmeyip sürdürürler." Bkz.; Yener Ünver/Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, C. 2, 8. Baskı, Ankara, 2013, s. 494.

[9] "Yeni vakıa, yahut yeni delil mahkemece bilinmeyen yani mahkemenin hüküm verdiği esnada vakıf olmadığı vakıa yahut delil demektir. Yenilik, vakıa veya delilin vukuu zamanına, yani kronolojik bir esasa göre değil, mahkemece bilinmiş olup olmadığına göre tâyin edilir." Bkz.; Baha Kantar, Ceza Muhakemeleri Usulü Üçüncü Kitap Kanun Yolları, Ankara, 1953, s. 411.

[10] "Mahkemece yargılama sırasında bilinmeyen, bilindiği hâlde ulaşılamayan ve bu nedenle de kısmen veya tamamen hükmün kurulmasında dikkate alınmamış olan delil yeni delildir." (İlhan Akbulut, Ceza Muhakemesi Usulü Hukukunda Muhakemenin İadesi, İstanbul Barosu Dergisi, Cilt 78, 2004/4, s. 1559.),

[11] "Hükmü veren mahkemeye bildirilmediği için hüküm kurulurken dikkate alınmamış her türlü olgu ve deliller yeni sayılır. Daha önceden mahkemeye bildirilen, ancak mahkemece inandırıcı bulunmadığı için dikkate alınmayan delil veya olgular yeni sayılmaz." Bkz.; Nur Centel-Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 10. Bası, İstanbul, 2013, s. 793.

[12] "Yeni delil, mahkemeye sunulmamış, sunulsa bile mahkemece irdelenmemiş, dikkate alınmamış delildir. Bununla birlikte delil irdelenmiş ancak hükme esas alınmamış ise yeni değildir. Yeni delil aslında önceki hükmün yanlış olduğunu gösteren delildir.  Buna göre fiil hakkında mahkemenin verdiği karar hukuksal dayanağını kaybediyor veya eski ispat olgusunda şüphe doğuruyorsa, bunu ortaya koyan vakıa ve/veya delil, yeni vakıa ve delildir." Bkz.; Veli Özer Özbek/Mehmet Nihat Kanbur/Koray Doğan-Pınar Bacaksız/İlker Tepe, Ceza Muhakemesi Hukuku, 4. Baskı, Ankara, 2012, s. 806.

[13] "Hükmü veren mahkemede bildirilmemiş veya bildirilememiş ve bu sebeple hükümde nazara alınmamış olan her türlü vakıa ve deliller, mahkûm tarafından bilinip bilinmemelerinin bir ehemmiyeti olmaksızın yeni sayılırlar. Yani yenilik taraf bakımından değil, mahkeme bakımındandır. Delil ve vakıaların evvelki duruşmada dermeyan edilmemiş ve neticede mahkemenin malûmatı dışında kalmış olmaları yeni kabul edilmeleri için yeterlidir. Evvelki duruşmada dermeyan edilmiş fakat mahkemece inandırıcı görülmeyerek nazara alınmamış delil ve vakıalar 'yeni' sayılmazlar." Bkz.; Eralp Özgen, Ceza Muhakemesinin Yenilenmesi, Ankara, 1968, s. 95.

[14] "Muhakemenin iadesi sebebi olabilmesi için dermeyan edilen vakıaların veya delillerin yeni olması gerekir. Yeni demek, hüküm tesis olunduğu zaman mahkemece bilinmeyen ve failin kusurluluğunu tesbitte tesir icra edebilen ve ilk hüküm tesisinde hiç nazara alınmamış bulunan hususlardır. Bir vakıa veya delil hüküm tesisi zamanında fail tarafından bilinse, fakat mahkemeye ikâme edilmemiş olsa ve bu sebeple de hükümde değerlendirilmemiş veya hükme tesir etmemiş olsa, bu iadei muhakeme sebebi olabilecektir; zira, bahis konusu olan yenilik fail bakımından değil mahkeme bakımından aranmalıdır." Bkz.; Ayhan Önder, Ceza Muhakemesi Usulü Hukukunda Yeni Vakalar ve Yeni Deliller Sebebiyle Muhakemenin İadesi, İÜHFM, C. 31, No: 1-4, İstanbul 1966, s. 63.

[15] "Yargı kararının verildiği tarihte, mahkemece bilinmeyen ve mahkûmiyet hükmü kurulurken değerlendirme dışı tutulan yeni delil veya yeni olay diye tanımlanabilecek yeni bir durum ortaya çıkmadığından, önceki hükmün tasdikine ilişkin yerel mahkeme kararı ile bu hükmü onayan Özel Daire kararında bir isabetsizlik bulunmamaktadır" Bkz.; YCGK, 15.10.1990 tarihli ve 214-236 sayılı kararı.

[16] "Muhakemenin yenilenmesi için sebep olarak gösterilen vakıa veya delillerin 'yeni' olması şarttır. Hükümlünün bildiği veya bilmesi lâzım geldiği bir vakıa veya delil, mahkemece malûm değil ise, yenilenme sebebi olabilir."Bkz.; Faruk Erem, Muhakemenin Yenilenmesi Hakkında Genel Bilgiler, AÜHFD, S. 1-4, C.19, Ankara, 1962, s. 25.

[17] "Yerel mahkeme yargılamanın yenilenmesi davası sırasında, sanığın ileri sürdüğü hususlarda gösterdiği tanıkları dinlemiş, bu tanıkların tümü de sanığın ileri sürdüğü hususları doğrular nitelikte anlatımda bulunmuşlardır. O hâlde sanığın dilekçesinde ileri sürdüğü hususların doğruluğu kanıtlandığına göre, bu hususların yargılamanın yenilenmesi davasına konu, yargı kararının verildiği tarihte, yargılama heyetinin bilmediği delil veya olay diye tanımlayabileceğimiz yeni delil veya yeni olay olup olmadığına bakılmalı, bu soruya bulunacak cevap olumlu olduğu takdirde, hükümlünün beraatini veya daha hafif bir cezayı içeren yasa hükmünün uygulanmasını gerektirip gerektirmediğini saptamak gerekecektir" Bkz.; YCGK, 01.10.1990 tarihli ve 190-212 sayılı kararı. "Yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulup da bunların yalnız başına veya önceden sunulan delillerle birlikte göz önüne alındıklarında sanığın beraatini veya daha hafif bir cezayı içeren kanun hükmünün uygulanması ile mahkûm edilmesini gerektirecek nitelikte olması yargılamanın lehe yenilenme nedenidir." Bkz.; Sevi Bakım, Ceza Muhakemesi Hukukunda Yargılamanın Yenilenmesi, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, Özel Sayı, Prof. Dr. Nur Centel'e Armağan, İstanbul, 2013, s. 933.

[18] "Yargılaşan kararın verildiği tarihte hâkimin bilmediği delil veya olay diye tarif edebileceğimiz yeni delil veya olayın yenileme sebebi olabilmesi için yalnız başına veya eskilerle birlikte nazara alındığında hükümlünün beraatini veya daha hafif bir cezayı havi kanun hükmünün, yani sonuç cezanın tayininde kullanılması takdire bırakılmayıp, kanun gereği olan normların uygulanması ile mahkûm olmasını gerektirecek nitelikte olması gerekir." Bkz.; Nurullah Kunter/Feridun Yenisey/Ayşe Nuhoğlu, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi, 18. Bası, İstanbul, 2010, s. 1493.

[19] "Öğreti ve uygulamada kabul olunduğu üzere 'yeni vakıa ve delil', evvelce yargıya sunulmamış olan onun bilgisi dışında kalmış olan delildir" Bkz.; YCGK, 27.05.1985 tarihli ve 72-306 sayılı kararı.

[20] "Yargılanmanın yenilenmesi bakımından yeni delil ve vakıanın varlığından bahsedebilmek için delil ve olayın daha önce mahkemeye sunulmamış, mahkemenin bilgisi dışında kalmış, yalnız başına veya diğer delillerle birlikte sonuca etkili olması gerekmektedir. Bu nitelikleri taşımayan delil veya olaylara 'yeni delil ve olay' niteliği yüklenemez" BKz.; Ceza Genel Kurulunun 05.06.1995 tarihli ve 164-190 sayılı kararı.

[21] Bu nedenle, gerek ilk derece yargılamasında gerekse temyiz aşamasında ileri sürülen, yargılama makamlarının bilgi sahibi olduğu, suçun sübutu ve nitelendirmesi bakımından göz önüne alınan, bu şekilde aşamalarda değerlendirilen olay ve delillere dayalı olarak yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunulması durumunda, CMK'nın 318. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca mahkemece yargılanmanın yenilenmesi talebinin kabule değer olmadığına karar verilmesi gerekmektedir.

[22] Yargıtay Ceza Genel Kurulu E. 2019/8 K. 2022/195 T. 22.03.2022:  “….İ… Cumhuriyet Başsavcılığının 18.05.2010 tarihli ve 28204-18969 sayılı iddianamesi ile; sanık hakkında 25.04.2010 tarihinde işlediği kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan TCK’nın 191/1 ve 53. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı, İ…. (Kapatılan) 6. Sulh Ceza Mahkemesince 2013/9 esasında yapılan yargılama neticesinde 15.05.2013 tarih ve 9-459 sayı ile; sanığın kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan TCK’nın 191/1, 62, 50/1-a ve 52/2-4. maddeleri uyarınca 6.000 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye karar verildiği, söz konusu bu kararın temyiz edilmeksizin 03.06.2013 tarihinde kesinleştiği, aynı sanık hakkında İ….. Cumhuriyet Başsavcılığının 05.08.2010 tarihli ve 38310-25185 sayılı iddianamesi ile; 29.04.2010 tarihinde işlediği kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan, TCK’nın 191/1 ve 53. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle İ…. (Kapatılan) 6. Sulh Ceza Mahkemesine kamu davası açıldığı, Yerel Mahkemece 2013/12 esasında yapılan yargılama neticesinde 19.03.2013 tarih ve 12-216 sayı ile; sanığın kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan TCK’nın 191/1, 62, 50/1-a ve 52/2-4. maddeleri uyarınca 6.000 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye karar verildiği, bu hükümde temyiz edilmeksizin 09.04.2013 tarihinde kesinleştiği, temyiz edilmeksizin kesinleşen söz konusu iki hükme karşı Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün istemi ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 27.04.2018 tarihli ihbarnamesi ile; “...Söz konusu eylemlerin bir suç işleme kararının icrası kapsamında işlendiği, dosyaların birleştirilerek sanık hakkında TCK’nın 43. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümleri uygulanması gerektiği gözetilmeyerek, her iki eylemden ayrı ayrı hüküm kurulmasının isabetsiz olduğu...” şeklindeki gerekçeyle CMK’nın 309. maddesi uyarınca kanun yararına bozma isteminde bulunulduğu, dosyayı inceleyen Yargıtay 10. Ceza Dairesince “...Yerel Mahkemece hüküm tarihlerinde bilinmeyen ve sonradan ortaya çıkan bu hususun ancak CMK’nın 311 ve devamı maddeleri uyarınca yargılamanın yenilenmesi kapsamında değerlendirilebileceği...” biçimindeki gerekçeyle kanun yararına bozma talebinin reddine karar verildiği, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca; “...Her iki suça ilişkin davaların aynı mahkemeye açılmış olması nedeniyle sonradan ortaya çıkan yeni bir delil ya da olayın söz konusu olmadığı, ayrıca bu hususun Yerel Mahkemece bilinmemesinin de söz konusu olmayacağı, bu bağlamda uyuşmazlığın kanun yararına bozma yoluyla incelenmesi gerektiği...” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurulduğu dosya kapsamında; ……Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Dairenin kanun yararına bozma isteminin reddine ilişkin kararının kaldırılmasına, İ… (Kapatılan) 6. Sulh Ceza Mahkemesinin kanun yararına bozma talebine konu 15.05.2013 tarihli, 9-459 sayılı ve 19.03.2013 tarihli, 12-216 sayılı kararlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir…”