Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle dolandırıcılık eylemi, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 158.maddesinin birinci fıkrasının b bendinde düzenlenmiştir.[1]

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 158.maddesinin birinci fıkrasının b bendinde, kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle dolandırıcılık eylemi, dolandırıcılık suçunun nitelikli hali olarak kabul edilmiştir.

Kanun koyucu, kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartları, başkalarına güven duymaya en fazla ihtiyaç duyduğu anlar olarak kabul ettiğinden, bu suçu nitelikli hal olarak öngörmüş ve basit dolandırıcılık suçuna göre cezasının daha ağır olmasını istemiştir.

Gerçekten de, kişilerin doğal bir afet veya trafik kazası gibi tehlikeli veya zor şart olarak kabul edilebilecek durumlara maruz kalması veya kendi hastalığı veya yakınlarının hastalığı yüzünden içine düştüğü çaresizlik durumlarında, failin bu şartlardan yararlanarak kişileri aldatması daha kolay olacaktır.[2]

Zaten kanun koyucu da, bu durumu gözeterek bu eylemi nitelikli hal olarak kabul etmiştir.[3]

Başka bir söylemle, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 158.maddesinin birinci fıkrasının b bendinde, dolandırıcılık suçunun kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle işlenmesi hali, bu suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir hal olarak öngörülmüştür.

Literatürde, bu tür nitelikli dolandırıcılık eyleminde, kişinin doğru olmadığı halde, tehlikede olduğunu beyan ederek veya doğal bir felaket yaşadığını iddia ederek başkalarının merhamet, acıma ve insani dayanışma duygularını kötüye kullanarak yarar sağlanması halinin söz konusu olduğu ifade edilmektedir. Bu görüş; örneğin ağır bir ameliyata maruz kaldığını, tüm aile bireylerinin depremde yok olduğunu, sel felaketi sonucunda evsiz barksız kaldığını ileri sürerek yarar sağlanması halinde, şayet ileri sürülen nedenler doğru ise eylemin bu suçu oluşturmayacağını ileri sürmektedir.[4]

SUÇUN OLUŞUM KOŞULLARI

5237 Sayılı TCK'nin “Dolandırıcılık” başlıklı 157. Maddesine göre, “Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası verilir.”

Bu yasal düzenleme dolandırıcılık suçunun basit hali içindir. Suçun nitelikli halleri 5237 Sayılı TCK'nin 158. Maddesinde tanımlanmıştır.[5]

Dolandırıcılık suçunda, malvarlığın yanında irade özgürlüğü de korunmaktadır. Bu bağlamda bu nitelikli dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için şu şartların varlığına ihtiyaç duyulmaktadır.

- Birinci şart: Fail bir takım hileli davranışlarda bulunmalı.

- İkinci şart: Failin hileli davranışlarının mağduru aldatabilecek nitelikte ve yoğunlukta olması gerekir.

- Üçüncü şart: Fail eylemi kişinin İçinde Bulunduğu Tehlikeli Durum veya Zor Şartlardan Yararlanmak Suretiyle gerçekleştirmeli.

- Dördüncü şart: Fail hileli davranışlar sonucunda mağdurun veya başkasının aleyhine, kendisi veya başkası lehine haksız bir yarar sağlamalıdır.

Bu nitelikli dolandırıcılık suçunun oluşması için yukarıda belirtilen şartların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.

Bu suçta failin kendisi veya başkasına yarar sağlamak amacıyla bilerek ve isteyerek hileli davranışlar gerçekleştirmeli, bu davranışlarla bir başkasının zararına neden olmalı, verilen zarar ile fiil arasında uygun nedensellik bağı bulunmalıdır.

Bu suç ile mağdura verilen zararın da, nesnel ölçütlere göre tespit edilecek ekonomik zarar olması gerekmektedir.

Dolandırıcılık suçunda önemli olan ve diğer malvarlığına karşı işlenen suç tiplerinden ayıran temel unsur, hile ve aldatma esasına dayanmasıdır.

Dolandırıcılık suçunun birden çok hukuki konusu vardır. Bu nedenle bu suç gerçekleştirilirken, malvarlığının zarar görmesi yanında, mağdurun veya suçtan zarar görenin iradesi de hileli davranışlarla yanıltılması hali de ortaya çıkmaktadır.

Bu suçun işlenmesinde kullanılan aldatıcı nitelikteki eylemler, kişiler arasındaki ilişkilerde var olması gereken iyiniyet ve güveni bozmaktadır. Kanun koyucu, bu şekilde kişinin irade özgürlüğünün olumsuz etkilendiğini ve irade özgürlüğünün ihlâl edildiğini düşünerek bu suçu tanımlamıştır.

MAĞDURUN İÇİNDE BULUNDUĞU DURUMUN DİKKATE ALINMASI

5237 sayılı TCK’nin 158. maddenin (b) bendinin uygulanabilmesi için, mağdurun içinde bulunduğu durumun değerlendirmeye tabi tutulması gerekmektedir.

Öğretide de, 5237 sayılı TCK’nin 158. maddesinin gerek ( a ) gerekse ( b ) bendinin uygulanabilmesi için, mağdurun içinde bulunduğu durumun dikkate alınması gerektiği yönünde görüşler bulunmaktadır.[6]

Yargıtay’da, suç niteliğini belirlerken, sanığın aldatıcı hareketlerinin niteliğini dikkate alıp, mağdurun durumunu dikkate almayarak, suça nitelik verilmesinin isabetsiz bir değerlendirme olacağını ifade etmektedir.[7]

ZOR ŞARTLAR

TCK'nun 158/1-b maddesinde yer alan “zor şartlar” deyimi, suçun mağduru esas alınarak değerlendirilmelidir.[8]

Mağdurun zor şartlar içinde bulunup bulunmadığı, her somut olaya göre ve subjektif olarak değerlendirilerek her bir olay için ayrı ayrı belirtilmelidir.[9]

Bu suç tipinde sanığın hedefinde yer alan mağdurun, olayın şartlarına göre çaresizlik içinde olduğu görülmektedir. Mağdurun çaresizliğin ortaya çıkardığı bu psikolojik baskı altında daha fazla savunmasız halde bulunduğu ve bu yüzden kendisine yardım edebilecek kişilere her zamankinden daha fazla muhtaç olduğu ifade edilebilir.

Genelde uygulamada hastalık ve hastane unsurları kullanılarak bu suçun işlendiğine çok sık rastlanmaktadır. Trafik kazası, deprem, doğal afet gibi unsurların yer aldığı dolandırıcılık eylemi daha az gerçekleştirilmektedir.

Belirtmek gerekir ki, her trafik kazasında veya her hastalıkta kişinin zor şartlar altında olduğu kabul edilmemektedir.[10]

ZOR ŞARTLARIN TESPİTİNDE GÖZETİLECEK ÖLÇÜTLER

Kişinin zor durumda olup olmadığını tespit etmek için şu ölçütlerin gözetilmesi gerekmektedir:

1. Söz konusu olayın meydana geldiği zaman dilimi,

2. Olayın (Hastalık, yaralanma, sel, afet, yangın, deprem vb) boyutu,

3. Olaya maruz kalan kişinin ekonomik ve sosyal durumu,

4. Olaydan etkilenme derecesi,

5. Olayın gelişim süreci,

6. Sanığın olaya müdahale tarzı ve zamanlaması.

Yukarıda belirtilen hususlar anlık olarak değerlendirmeye tabi tutulmalı ve kişinin zor şartlar altında olup olmadığı her bir olay için ayrı ayrı tespit edilmelidir.

Mağdurun, gerçekte zor şartlar içinde bulunmamasına rağmen, kendisinin zor şartlar içinde olduğunu düşünmesi veya sanığın mağduru zor şartlar içinde olduğuna ikna etmesi bu suç kapsamında değerlendirilemez.[11]

YARGITAY UYGULAMASI

Yargıtay uygulamasına baktığımızda, genelde sağlık, hastalık ve hastane unsurlarının kullanıldığı eylemlerin bu suç tipi açısından değerlendirmeye tabi tutulduğunu görmekteyiz.

Yargıtay, tutuklu veya hükümlü olarak cezaevinde bulunan kişilerin tahliye olabilmelerine sağlama vaadiyle mağdurun dolandırılması eylemlerini, 5237 sayılı TCK’nin 158/1-b maddesi kapsamında değerlendirmemektedir.

- Hastanede ağır bir hastası olan müştekinin, hastanın başka hastaneye nakledilmesi gerektiği hilesi ile kandırılarak yarar sağlanması

Yargıtay, alzheimer hastası olan ve sağlık durumunun ağır olması sebebiyle hastaneye kaldırılan annesinin yanında refakatçi olarak bulunan müştekiyi, hastane odası telefonundan arayarak, hastanın tahlillerinin iyi olmadığını, hastanın başka hastaneye nakledilmesi gerektiğini, görevli bir kişinin ismini vererek kendisine yardımcı olacağını söylemesi üzerine müştekinin vezneye gittiği, bu sırada ismi verilen kişinin müştekinin yanına geldiği, gelen kişinin başka hastaneye nakil için vezneye ödeme yapılması gerektiğini söylemesi üzerine müştekinin üzerinde para olmadığını söylemesi üzerine emanet olarak eşya da kabul edilebileceğini söylemesi üzerine müştekinin kolundaki bileziği faile vermesi eyleminde;

Alzheimer hastası olan ve durumunun ağır olması sebebiyle hastaneye kaldırılan annesinin yanında refakatçi olarak kalan katılanın, "zor şart" altında olduğu ve annesinin hastalığı sebebiyle içine düştüğü çaresizlikten yararlanılmak suretiyle sanık tarafından aldatılarak aleyhine haksız menfaat sağlandığı, sanığın eyleminin TCK'nun 158/1-b maddesinde düzenlenen "Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle dolandırıcılık" suçunu oluşturduğu kabul edilmiştir. [12]

- Polis takibi yapıldığı hilesi ile yarar sağlamak eylemi

Yargıtay, camide müezzin olarak görev yapan müştekiye hakkında muska yazdığı ve polis takibi altında bulunduğu hilesi ile, sözde hakkında adli makamlar tarafından takibat yapıldığına ilişkin gerçeğe uymayan bir takım belge ve CD’ler gösterilerek memuriyetinin yanacağı, para vermesi halinde bu takibattan kurtarılacağının söylenmesi üzerine müştekinin konuyu adli makamlara intikal ettirmesi üzerine suç faillerinin yakalandığı olayda, müştekinin içinde bulunduğu durumun TCK'nın 158/1-b maddesi kapsamında zor durum olarak kabul edilemeyeceğini ifade etmiştir. [13]

- Müştekinin oğlunun nezarethanede bulunduğu sırada, cezaevine girmesi tehdidi ile hileli hareketlerle kandırılarak yarar sağlama eylemi

Yargıtay, müştekinin oğlunun adli para cezasının infazı amacı adliye nezarethanesinde tutulduğu sırada, failin oğlu nezarethanede tutulan müştekiyi telefon ile arayarak adli para cezasının ödenmesi durumunda serbest kalacağını söylediği, daha sonra müştekinin yanına giderek kendisini avukat katibi olarak tanıtıp müştekiye adli para cezası olarak para talep ettiği, parayı kendisine vermesini söylediği, oğlunun cezaevine girmesi tehdidi ile müştekiden para aldığı olayda, müştekinin içinde bulunduğu durumun TCK'nın 158/1-b maddesi kapsamında zor durum olarak kabul edilemeyeceğine hükmetmiştir.[14]

- İddianamede, şüphelinin eyleminin TCK'nın 158/1-b maddesindeki suçu oluşturduğuna dair nitelendirme yapılması ve bu suçun uzlaştırma kapsamında olmaması

Yargıtay, bu gibi hallerde 5271 Sayılı Kanun'un 174/2. maddesi gereğince, nitelendirmede hata yapıldığı ve eylemin basit dolandırıcılık suçunu oluşturması sebebiyle uzlaştırma kapsamında kaldığından bahisle iddianamenin iadesine karar verilemeyeceğini düşünmektedir.[15]

- Failin, işlediği suç nedeniyle cezaevinde bulunan ve dosyası temyiz aşamasında olan müştekinin oğlunu cezaevinden çıkarma yeteneğine sahip olduğu hilesini kullanarak müştekiden menfaat temin etmesi

Yargıtay, işlediği suç nedeniyle cezaevinde bulunan ve dosyası temyiz aşamasında olan müştekinin, sanıklar tarafından aranarak adli makamlarda tanıdığı olduğu ve oğlunun tahliye ettirilebileceği hilesi ile menfaat temin edilmesi olayında müştekinin zor şartlar altında olmadığını, sanıkların eyleminin 5237 sayılı TCK’nin 157/1 maddesinde düzenlenen basit dolandırıcılık suçunu oluşturduğunu hükme bağlamıştır. [16]

- Hastanede hastalığı nedeniyle çocuğu bulunan müştekiden, üniversite hastanesinde film çektirilmesi gerektiği hilesi ile yarar sağlanması

Yargıtay, devlet hastanesinde tedavi altında olan çocuğuna refakatçi olarak bulunduğu sırada müştekinin yanına gelen sanığın, “kızınızın üniversite hastanesinde filmini çektirip tekrar getirmeniz gerekiyor” diyerek müştekiden bileziğini alması eyleminde, suçun niteliğinin belirlenmesi açısından şu ölçütleri dikkate almıştır:

1. Sanığın aldatıcı hareketlerinin yanı sıra katılanın durumu.

2. Katılanın zor şart altında olduğu.

3. Mağdurun kızının acil olarak filminin çektirilmek zorunda olması.

4. Mağdurun altmış beş yaşında ve ev hanımı bir kadın olması ve bu ihtiyacını gidermek isteyen sanığa inanması ve güvenmesi.

5. Sanığın da katılanın bu çaresizliğinden yararlanması

6. Mağdurun aleyhine haksız menfaat temin etmesi.

Yargıtay, yukarıda belirtilen ölçütleri dikkate alarak sanığın eyleminin nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturduğuna hükmetmiştir.[17]

- Yakınlarının rahatsızlığından dolayı kan arayışında olan müştekileri gören sanığın, zor durumda bulunan katılanlara kan bulma konusunda yardımcı olabileceğini bildirerek menfaat temin etmesi

Yargıtay, yakınlarının rahatsızlığından dolayı kan arayışında olan müştekileri gören sanığın, zor durumda bulunan katılanlara kan bulma konusunda yardımcı olabileceğini bildirerek onların güvenini kazanıp, temin edeceği kanın bedeli olarak müştekilerden para ve kredi kartını alarak ayrıca para çekmesi şeklinde gerçekleşen olayda sanığın eyleminin bir bütün halinde TCK'nın 158/1-b ve 245/1 maddelerindeki suçları oluşturduğunu kabul etmiştir. [18]

- Hastanede yatarak tedavi gören hasta yakınına, failin kendini hastane görevlisi olarak tanıtıp yarar sağlaması

Yargıtay, sanığın hastanede nefroloji bölümünde yatan hastasına refakatçi olarak bulunan müştekinin yanına gidip, kendini hastane görevlisi olarak tanıtıp, diyaliz işlemleri için hastane veznesine para yatırılması gerektiğini ileri sürerek müştekiden para ve iki adet bileziği olarak menfaat sağladığı olayda,

Tedavisi hastane ortamında devam eden hastanın 'tehlikeli durum veya zor şartlar' kapsamında bulunduğundan söz edilemeyeceği, katılana hastane görevlisi olduğu izlenimi vererek tedavi için para isteyip hile ile ikna ederek alan sanığın eyleminin TCK'nın 157/1. maddesi kapsamında basit dolandırıcılık suçu niteliğinde olduğunu ifade etmiştir.[19]

- Müştekinin, böbrek hastalığı sebebiyle hastanede yatmakta olan eşinin yanında refakatçi olarak bulunduğu sırada yanına gelen ve kendisini doktor olarak tanıtan sanığın, yardımcı olmak bahanesi ile yarar sağlaması

Yargıtay bu olayda, müştekinin eşine uygulanacak tedavinin niteliği ile bu tedavi için zorunlu idari işlemlerin kısa sürede tamamlanması gerektiğinden ortaya çıkan acil durum ve olay tarihinde 59 yaşında olan katılanın bu durumla tek başına ilgilenme zorunluluğu göz önünde bulundurulduğunda; katılanın "zor şart" altında olduğu ve eşinin hastalığı sebebiyle içine düştüğü çaresizlikten yararlanılmak suretiyle sanık tarafından aldatılarak aleyhine haksız menfaat sağlandığı gerekçesiyle, sanığın eyleminin TCK'nun 158/1-b maddesinde düzenlenen "Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle dolandırıcılık" suçunu oluşturduğunu kabul etmiştir.[20]

- Hastanede tedavisi için yatan çocuğu bulunan müştekinin yanına gelen sanığın yurtdışında tedavi ve vize işlemlerini yapabileceğini söyleyerek yarar sağlaması.

- Yargıtay, Hastaneye yatışı yapılan çocuğunun olduğu, hastaneye yatış yapıldığı gün morali bozuk olan katılanın sigara içmek için dışarı çıktığı sırada yanına gelen sanığın katılanla tanıştığı, bilahare sanığa çocuğunun İsviçre'de tedavisi konusunda yardımcı olabileceğini, konsolosluktan vize alabileceğini söylerek katılanların pasaportları ve 10.000 TL ile 10.000 USD aldığı, sonrasında katılanın sanığa bir daha ulaşamadığı, sanığın bu şekilde dolandırıcılık suçunu işlediğinin iddia edildiği olayda,

- Eylemin 5237 Sayılı TCK'nın 158/1-b maddesinde öngörülen nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturup oluşturmayacağına dair delillerin takdirinin üst dereceli Ağır Ceza Mahkemesine ait olduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerektiğine hükmetmiştir.[21]

- Sanığın, müştekiyi arayarak oğlunun gözaltında olduğu, oğlunu kurtarabileceklerini söyleyerek müştekiden yarar sağlaması

Yargıtay, bu olayda eylemi basit dolandırıcılık suçu kapsamında değerlendirmiştir. [22]

- Diyaliz hastası olan eşini diyaliz merkezine getirdiği sırada, müştekiye kendini böbrek nakil ameliyatları yapan bir profesör olarak tanıtan sanığın, böbrek nakil işlemleri hilesi ile müştekiden yarar sağlaması.

Yargıtay bu olayda, müştekinin eşinin kronik böbrek hastası olup diyalize bağlı yaşaması sebebiyle "hastalık sebebiyle kişinin içinde bulunduğu zor şartlardan yararlanmak suretiyle dolandırıcılık” suçunun oluştuğuna hükmetmiştir.[23]

- Böbrek hastası olması sebebiyle haftada üç gün diyaliz makinasına bağlı yaşamak zorunda olan müştekiye, böbrek nakli sağlayabileceğini söyleyerek sanığın birden fazla kez para alması.

Yargıtay bu olayda, müştekiye yönelik olarak kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle dolandırıcılık suçunun işlediğini kabul etmiştir. Yargıtay, bu olayda sanığın müştekiden çeşitli bahanelerle birden fazla para alması halini zincirleme suçu hükümleri çerçevesinde değerlendirmiştir. [24]

- Müştekiyi telefonla arayarak kendini polis olarak tanıtan sanığın, müştekiye hesabından başkaları tarafından para çekildiğini ve çeteyi çökerteceklerini söyleyerek yarar sağlama

Yargıtay bu olayda, müştekinin tehlikeli durum veya zor şartlar altında bulunmasından bahsedilemeyeceğini ifade etmiştir.[25]

- Hastanede yatarak tedavi gören ve ameliyat olması gereken hastanın eşi olan müştekiye yaklaşıp, kendisini doktor olarak tanıtan sanığın, müştekiye hastanın ameliyat olacağını, bu ameliyata kendisinin de gireceğini söyleyerek yarar sağlaması

Yargıtay bu olayda, kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturup oluşturmadığına dair delilleri takdir ve tartışmanın üst dereceli Ağır Ceza Mahkemesine ait olduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerektiğine hükmetmiştir. [26]

- Müştekiden, tutuklu olan amcasının tahliyesini sağlayacak tanıdıkları olduğunu söyleyerek sanığın yarar sağlaması.

Yargıtay, somut olayda müştekinin içinde bulunduğu durumun, gerçek ve yakın anlamda "tehlikeli veya zor şartlar" kapsamında kabul edilebilecek nitelikte olmadığını belirtmiştir. [27]

- Sanığın, müştekiye birilerinin canını yaktığını, birilerinin müştekiyi vurmalarını söylediğini, emanetle gezmesi gerektiğini ifade ettiği ve ertesi gün telefonla aranarak tehdit edilen müştekinin, yanına gelen sanığın müştekiyi koruyabileceğini vaat ederek yarar sağladığı olay.

Yargıtay, bu olayda eylemi nitelikli dolandırıcılık olarak nitelendirmiştir.[28]

- Müştekiyi telefonla arayan sanıkların, hastane tedavi gören torununun rahatsızlandığını, kanaması olduğunu ve acil ilaç kullanması gerektiğini, ilacın alınmasının onaylayıp onaylamadığını sordukları, bunun bir hile olduğunu bilmeyen müştekinin onaylaması üzerine sanıklardan birinin müştekinin evine giderek parayı aldığı olay.

Yargıtay, bu olayda eylemin TCK'nın 158/1-b maddesindeki nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturduğunu ifade etmiştir.[29]

- Sanığın, devlet hastanesinde tedavi gören eşine kendisini hastane görevlisi olarak tanıtıp, film çekimi için 150 TL para vermesini söylediği, katılandan parayı aldıktan sonra ortadan kaybolduğu olay.

Yargıtay bu olayda, sanığın eyleminin bu niteliği itibariyle TCK'nun 158/1-b maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekebileceği ve bu suçla ilgili davaya bakma ve delilleri değerlendirme görevinin ağır ceza mahkemesine ait olduğundan görevsizlik kararı verilmesi gerektiğini ifade etmiştir.[30]

- Kömür yardımı hilesi ile sanığın işyerine doğru giden müştekinin, giriş kapısında ötebileceği hilesi ile sanığın müştekiden üzerindeki altın eşyaları ve kömür taşıma ücretini istemesi üzerine müştekinin elindeki alyansı ve kömür nakil parası adı altında 45 TL parayı sanığa vermesi ve sanığın kömürleri alıp geleceğini söyleyerek bir daha müştekinin yanına gelmediği olay.

Yargıtay bu olayda, eylemi nitelikli dolandırıcılık kapsamında değerlendirmemiştir. Yargıtay, şikayetçinin tehlikeli durum veya zor şartlar altında bulunmasından bahsedilemeyeceğinden, eylemin basit dolandırıcılık suçunu oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması gerektiğine hükmetmiştir.[31]

- Sanıkların, şikâyetçiye banka hesabından terör örgütüne para aktarıldığını, telefonunun 6 aydır dinlendiğini, asayiş polisinin kendisini takip ettiğini söyleyerek bankaya ait bankamatiğe yönlendirdikleri ve verdikleri talimatlarla para göndermesini sağladıkları olay.

Yargıtay bu olayda, şikâyetçinin tehlikeli durum veya zor şartlar altında bulunmasından bahsedilemeyeceğini ve eylemin TCK'nun 158/1-b maddesi kapsamında değerlendirilmesinin mümkün olmadığına hükmetmiştir.[32]

- Gerçekte doktor olan sanığın, ameliyatı yapacak ekip içerisinde bulunmaması, hastane ile bir bağı olmadığı halde hastanede kendisine aitmiş gibi göstererek boş bir odada hasta yakınlarını çağırıp, tanık beyanlarına göre iyi bakım adı altında mağdurların zor durumundan istifade ederek haksız menfaat temin ettiği olay.

Yargıtay bu olayda, iyi bakım adı altında mağdurların zor durumundan istifade ederek haksız menfaat temin eden sanığın eyleminin, TCK'nın 157/1. maddesinde düzenlenen basit dolandırıcılık suçunu oluşturduğuna hükmetmiştir. [33]

- Kalp Damar Cerrrahi polikliniğinde tedavi görmekte olan eşinin yanında refakatçi olarak bulunan şikayetçinin yanına gelerek hastanede görevli personel olduğu izlenimi uyandıran sanığın, şikayetçiye, "eşine kan lazım olduğunu, bu nedenle kan vermesi gerektiğini" dair yalan söyleyerek, bu duruma inanan şikayetçiyi, göğüs kıllarının kesileceği bahanesiyle lavaboya götürüp, elbiselerini bu nedenle çıkarmasını sağladıktan sonra pantolununun cebinde bulunan paraları almak suretiyle haksız menfaat temin ettiği olay.

Bu olayda Yargıtay, Sanığın eyleminin 5237 sayılı TCK'nın 158/1-b maddesi kapsamında "kişinin içerisinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle dolandırıcılık " suçunu oluşturabileceği ve bu suça ilişkin davaya bakma ve delilleri takdir etmenin üst dereceli Ağır Ceza Mahkemesinin görevine gireceği gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerektiğine hükmetmiştir. [34]

- Hastanede yatmakta olan ikiz çocukları için Kan Merkezine kan aramaya gelen müştekinin yanına yaklaşan sanığın, kan bulunmasına yardımcı olacağını söyleyerek müştekiden yarar sağlaması.

Bu olayda Yargıtay, sanığın eylemlerinin; 5237 Sayılı TCK’nın 158/1-b maddesinde düzenlenen kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturup oluşturmadığına ilişkin delilleri takdir ve tartışmanın üst dereceli Ağır Ceza Mahkemesine ait olduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerektiğine hükmetmiştir. [35]

- Tedavi görmekte olan annesinin yanında refakatçi olarak bulunduğu sırada, servis odasına gelerek kendisini hastanede görevli doktor olarak tanıtan sanığın, müştekiye annesinin başka bir hastaneye ambulans ile götürüleceğini, filminin çekilmesinin gerektiğini belirterek, bu duruma inanan müştekiden, sözde işlemlerin tamamlanması bahanesiyle altın bileziğini aldığı olay.

Bu olayda Yargıtay, katılanın tehlikeli durumda, zor şartlar altında veya çaresizlik içerisinde bulunduğunu gösteren somut bir belirlemenin yapılamadığının ve eylemin TCK’nin 158/1-b maddesi kapsamında değerlendirilmesinin mümkün olmadığını ifade etmiştir. [36]

- Hastanede yatan eşine refakatçi olarak bulunan müştekinin yanına gelerek kendisinin hastanede görevli olduğunu ve başka hastaneye götürülerek hastanın filminin çekileceğini ve tahlil yapılacağını, vezneye para yatırdığı taktirde bu işlemlerin yapılacağını söyleyerek, müştekiden parayı alan sanığın ortadan kaybolduğu olay.

Bu olayda Yargıtay, tedavisi hastane ortamında devam eden hastanın 'tehlikeli durum veya zor şartlar' kapsamında bulunduğundan söz edilemeyeceğini ve olayda TCK’nin 158/1-b maddesinin uygulanma yeteneğinin olmadığını ifade etmiştir. [37]

- Sanığın, kanser tedavisi gören müştekinin oğlunun başka hastaneye sevk edileceğini öğrenince hastanın babası olan müştekiyi arayarak kendisini doktor olarak tanıttığı, ilik nakli olacağı hilesi ile para istediği ve müştekinin de PTT yoluyla parayı gönderdiği olay.

Bu olayda Yargıtay, sanığın suça konu parayı, nüfus cüzdanını kullanarak PTT'den çekmesi eyleminde nüfus idaresinin maddi varlığı olan nüfus cüzdanı kullanılmış olmakla eylemin 158/1 b-d maddesi yerine aynı Kanun'un 158/1-b maddesine uyduğunun kabulüyle hüküm kurulmasını hukuka aykırı saymıştır. Burada Yargıtay eylemin TCK’nin 158/1-b maddesine uyduğunu kabul etmektedir.[38]

- Müştekinin oğlunun trafik kazası geçirmesi sonucunda sigortadan alacağı tazminat için, sanığın yardımcı olacağını söyleyip katılandan haksız menfaat temin ettiği olay.

Bu olayda Yargıtay, müştekinin "içinde bulunduğu durumun gerçek ve yakın anlamda "tehlikeli veya zor şartlar" kapsamında kabul edilebilecek nitelikte olmadığını ifade etmiştir.[39]

- Sanığın, müştekiye hastaneye vereceği kanaatini uyandırarak boş senet imzalattırmak suretiyle dolandırıcılık suçunu işlemesi.

Bu olayda Yargıtay, sanığın müştekiye hastaneye vereceği kanaatini uyandırarak boş senet imzalattırmak suretiyle dolandırıcılık suçunu işlediğinin tavsif edilmesi ve TCK'nun 158/1-b maddesi kapsamında açılmış bir dava bulunmaması karşısında; dolandırıcılık suçunun hile unsurunun gerçekleşip gerçekleşmediğinin iddianamede anlatılan eylemle sınırlı olarak belirlenmesi ve sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken iddianame kapsamı dışına çıkılarak "oğlunu tedavi ettiren katılanın zaafından yararlandığı" gerekçesiyle mahkumiyetine karar verilmesini hukuka aykırı bulmuştur.[40]

- Aracı çalınan müştekiyi arayan sanığın, aracı çalan şahısları bildiğini ve para vermesi halinde aracı getireceğini söyleyerek menfaat temin etmesi.

Yargıtay bu olayda, aracı kayıp olan müştekinin yasal yollara müracaat ederek sonuç elde etme imkânı olması nedeniyle içinde bulunduğu durumun zor şartlar veya tehlikeli durum sayılamayacağı, sanık tarafından aracını bulurum ancak karşılığında para alırım vaadine inanarak menfaat sağlamasının, basit dolandırıcılık suçunu oluşturduğuna hükmetmiştir. [41]

- Sanığın, çalınan motosikleti bulmak amacıyla yakınanın içinde bulunduğu zor şartlardan yararlanmak suretiyle yakınandan para almak biçimindeki eylemi.

Bu olayda Yargıtay, 5237 sayılı TCK'nın 158/1-b maddesinde düzenlenen nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturup oluşturmayacağı konusundaki kanıtları değerlendirme görevinin üst derecede görevli ağır ceza mahkemesine ait olduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerektiğine hükmetmiştir. [42]

- Müştekiyi ev telefonundan arayan ve kendisini Kapalı Cezaevinde görev yapan "Doktor" olarak tanıtan bir şahsın, o tarihte aynı cezaevinde tutuklu bulunan müştekinin babasının cezaevinde rahatsızlandığını, hastaneye sevk edileceğini ve daha sonra da mahkemece kefalet ile serbest bırakılacağını, ancak kefalet parası olarak acilen para verilmesi gerektiğini söyleyerek yarar sağladığı olay.

Bu olayda Yargıtay, eylemde kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanılmasının söz konusu olmadığını belirtmiştir.[43]

- Müştekinin emekli olmaya çalıştığını öğrenen sanığın, oğlunun Bağ-Kur Genel Müdürlüğü'nde yetkili biri olduğunu, emeklilik işlemlerini çabuklaştıracağını söyleyip müştekiyi ikna ederek haksız yarar sağlaması.

Yargıtay, bu olayda eylemin 5237 sayılı Yasanın 158/1-b bendi kapsamında değerlendirilemeyeceğini hükme bağlamıştır. [44]

- Gerçekte böyle bir şey olmadığı halde bir yakınının kana ihtiyacı bulunduğundan bahisle yardım talebinde bulunduğu şikâyetçiyi getirdiği hastanede bir arkadaşını aramak bahanesiyle cep telefonunu alarak habersizce oradan ayrılması

Yargıtay, burada mağdurun tehlikeli ve zor şartlarından yararlanılması durumu söz konusu olmadığını dile getirmiştir.[45]

- Sanığın, belfıtığı hastalığı olan müştekilere kendini fizyoterapist olarak tanıtıp, Çin'den getirttiği ilaçla bu rahatsızlığı tedavi ettiğini söyleyerek ilaç getirtme hilesi ile müştekilerden para aldığı olay.

Bu olayda Yargıtay, müştekilerin 5237 sayılı TCK.nun 158/1-b. maddesinde belirtilen tehlikeli durum veya zor koşullar içinde bulunmadıklarını karara bağlamıştır. [46]

- Sanığın, hastanede yoğun bakım ünitesinde yatan eşini beklemekte olan şikâyetçinin yanına gelerek kendisinin doktor olduğunu, hastası ile ilgilendiğini, iyiye gittiğini söyleyip, tedavisi için gerekli olduğundan bahisle müştekiden para aldığı olay.

Bu olayda Yargıtay, sanığın eyleminin 5237 sayılı TCK.nun 158/1-b maddesinde öngörülen "kişinin içinde bulunduğu tehlikeli ve zor şartlardan yararlanmak suretiyle" nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturup oluşturmayacağına ilişkin delillerin takdir ve değerlendirmesinin üst dereceli Ağır Ceza Mahkemesine ait olduğu gözetilip görevsizlik kararı verilmesi gerektiğine hükmetmiştir. [47]

- Sanığın, hastanede bacağındaki damar tıkanıklığı nedeniyle ameliyathaneye alınan babasını ameliyathane kapısında beklemekte olan şikayetçiye elinde bir kağıt ile yaklaşarak, kendisinin hasta kabulde görevli olduğunu, ameliyat için sigortaya para yatırılması gerektiğini söyleyerek yarar sağladığı olay.

Bu olayda Yargıtay, kişinin içinde bulunduğu tehlikeli ve zor şartlardan yararlanmak suretiyle" işlenen nitelikli dolandırıcılık eyleminin temas ettiği TCK.nun 158/1-b maddesinde öngörülen suça bakmak ve delilleri değerlendirmek görevinin üst dereceli Ağır Ceza Mahkemesine ait olduğu ve görevsizlik kararı verilmesi gerektiğine işaret etmiştir. [48]

SONUÇ

I. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 158.maddesinin birinci fıkrasının b bendinde yeralan dolandırıcılık suçunun kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle işlenebilmesi ve bu suçun oluşumu için şu koşulların hepsinin Birlikte gerçekleşmesi gerekir:

- Birinci şart: Fail bir takım hileli davranışlarda bulunmalı.

- İkinci şart: Failin hileli davranışlarının mağduru aldatabilecek nitelikte ve yoğunlukta olması gerekir.

- Üçüncü şart: Fail eylemi kişinin İçinde Bulunduğu Tehlikeli Durum veya Zor Şartlardan Yararlanmak Suretiyle gerçekleştirmeli.

- Dördüncü şart: Fail hileli davranışlar sonucunda mağdurun veya başkasının aleyhine, kendisi veya başkası lehine haksız bir yarar sağlamalıdır.

II. Bu suçta failin kendisi veya başkasına yarar sağlamak amacıyla bilerek ve isteyerek hileli davranışlar gerçekleştirmeli, bu davranışlarla bir başkasının zararına neden olmalı, verilen zarar ile fiil arasında uygun illiyet bağı bulunmalıdır.

III. 5237 sayılı TCK’nin 158/1-b maddesi, mağdurun içinde bulunduğu durum dikkate alınarak değerlendirmeye tabi tutulur.

IV. Mağdurun zor şartlar içinde bulunup bulunmadığı, her somut olaya göre ve subjektif olarak değerlendirilerek her bir olay için ayrı ayrı belirtilmelidir.

V. Genelde uygulamada hastalık ve hastane unsurları kullanılarak bu suçun işlendiğine çok sık rastlanmaktadır. Ancak her trafik kazasında veya her hastalıkta kişinin zor şartlar altında olduğu kabul edilmemektedir.

VI. Kişinin zor durumda olup olmadığını tespit etmek için şu ölçütlerin gözetilmesi gerekmektedir:

1. Söz konusu olayın meydana geldiği zaman dilimi,

2. Olayın boyutu, (Hastalık, yaralanma, afet, sel, fırtına vb.)

3. Olaya maruz kalan kişinin ekonomik ve sosyal durumu,

4. Olaydan etkilenme derecesi,

5. Olayın gelişim süreci,

6. Sanığın olaya müdahale tarzı ve zamanlaması.

Yukarıda belirtilen hususlar anlık olarak değerlendirmeye tabi tutulmalı ve kişinin zor şartlar altında olup olmadığı her bir olay için ayrı ayrı tespit edilmelidir.

VII. Mağdurun, gerçekte zor şartlar içinde bulunmamasına rağmen, kendisinin zor şartlar içinde olduğunu düşünmesi veya sanığın mağduru zor şartlar içinde olduğuna ikna etmesi bu suç kapsamında değerlendirilemez.

(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN  tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.

--------------------------------

[1] Tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle dolandırıcılık" suçu, 5237 Sayılı TCK'nun 158. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde; “(1)Dolandırıcılık suçunun;... b-...Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle , … işlenmesi hâlinde, iki yıldan yedi yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.” şeklinde hüküm altına alınmıştır.

[2] Bu kapsamda; mağdurun veya bir yakınının bir trafik kazasına maruz kalması, değişik sebeplerle hastanede tedavi görürken kendisi veya bir yakını için acil ve yoğun bir yardıma ihtiyaç duyması, deprem felaketi sonrası ruhsal ve bedensel olarak muhtaç duruma düşmesi zor şart olarak değerlendirilebilecek örnekler arasında sayılabilir.

[3] Maddenin gerekçesinde “Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlar, başkalarına güven duymaya en fazla ihtiyaç duyduğu anlardır. Kişinin örneğin doğal bir afete veya trafik kazasına maruz kalmasından ya da hastalığı yüzünden içine düştüğü çaresizlikten yararlanılarak aldatılması daha kolaydır. Bu nedenle, birinci fıkranın (b) bendinde, dolandırıcılık suçunun kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle işlenmesi, bu suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir durum olarak kabul edilmiştir” açıklamalarına yer verilmiştir.

[4] Soyaslan, D. (2005). Ceza Hukuku Özel Hükümler. (5.Baskı). Ankara : Yetkin Yayınları, s. 349.

[5] Başka bir söylemle, suçun daha fazla ceza verilmesini gerektiren nitelikli hallerine 158. maddede yer verilmiştir.

[6] Bu konudaki görüş için bkz.; Artuk/Gökcen/Yenidünya "TCK Şerhi" adlı eserlerinin 4. Cildi. Burada yazar aynı görüşü dile getirmiş ve mağdurun içinde bulunduğu durumun eylemin nitelendirilmesinde mutlaka dikkate alınması gerektiğini ifade etmiştir. Bkz.; aynı eser s. 3649-3