Yakın zamanda çoğumuz 50 milyona yakın insanın bilgilerinin internet ortamına sızdırıldığını fark ettik ve bunun üzerine haklı bir panik yaşadık. Nitekim bu kadar insanın tüm bilgileri internet ortamına ciddi anlamda aktarılmış olmakla birlikte hepimizde bir takım korku ve kuşkular da oluşturmuştur. Bu sebeple bugünkü yazımda aşağıda açıklayacağım suçları ifade etmeye çalışacağım.

Kişisel verilerin kaydedilmesi suçu Türk Ceza Kanunu m. 135’te(1) Hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydeden kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.

(2) Kişisel verinin, kişilerin siyasi, felsefi veya dini görüşlerine, ırki kökenlerine; hukuka aykırı olarak ahlaki eğilimlerine, cinsel yaşamlarına, sağlık durumlarına veya sendikal bağlantılarına ilişkin olması durumunda birinci fıkra uyarınca verilecek ceza yarı oranında artırılır. “ şeklinde, verileri hukuka aykırı olarak vermeye veya ele geçirme suçu ise TCK m. 136’da “Kişisel verileri, hukuka aykırı olarak bir başkasına veren, yayan veya ele geçiren kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” şeklinde düzenlenmiştir.

Bahsedeceğim suç tipleri TCK’nın ilgili iki maddesine ilişkin olduğundan Kişisel Verilerin Korunması Kanunu ve ilgili diğer düzenlemelere burada yer vermeden yalnızca ilgili iki maddeyi açıklayacağım.

Öncelikle kişisel verilerin kaydedilmesi suçu açısından bakacak olursak bu suçla korunmak istenen hukuki yarar kişinin özel hayatı olup, suçun konusu kişisel veridir.[1] Kişisel verinin tam olarak ne olduğu kanunda açıkça belirtilmemiş olmakla birlikte bu hususta yakın tarihli bir Yargıtay kararında “Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçunun maddi konusunu oluşturan “kişisel veri” kavramından, kişinin, yetkisiz üçüncü kişilerin bilgisine sunmadığı, istediğinde başka kişilere açıklayarak ancak sınırlı bir çevre ile paylaştığı nüfus bilgileri (T.C. kimlik numarası, adı, soyadı, doğum yeri ve tarihi, anne ve baba adı gibi), adli sicil kaydı, yerleşim yeri, eğitim durumu, mesleği, banka hesap bilgileri, telefon numarası, elektronik posta adresi, kan grubu, medeni hali, parmak izi, DNA'sı, saç, tükürük, tırnak gibi biyolojik örnekleri, cinsel ve ahlaki eğilimi, sağlık bilgileri, etnik kökeni, siyasi, felsefi ve dini görüşü, sendikal bağlantıları gibi kişinin kimliğini belirleyen veya belirlenebilir kılan, kişiyi toplumda yer alan diğer bireylerden ayıran ve onun niteliklerini ortaya koymaya elverişli, gerçek kişiye ait her türlü bilginin anlaşılması gerekir. Herkes tarafından bilinen ve/veya kolaylıkla ulaşılması ve bilinmesi mümkün olan kişisel bilgiler de, yasal anlamda “kişisel veri” olarak kabul edilmekte ise de, anılan maddenin uygulama alanının amaçlanandan fazla genişletilerek, uygulamada belirsizlik ve hemen her eylemin suç oluşturması gibi olumsuz sonuçların doğmaması için, maddenin uygulamasında, somut olayın özellikleri dikkate alınarak titizlikle değerlendirme yapılması, olayda herhangi bir hukuk dalı tarafından kabul edilebilecek bir hukuka uygunluk nedeni veya bu kapsamda nazara alınabilecek bir hususun bulunup bulunmadığının saptanması ve sanığın eylemiyle hukuka aykırı hareket ettiğini bildiği ya da bilebilecek durumda olduğunun da ayrıca tespit edilmesi gerekir.”[2] şeklinde bir tanımlama yapılmıştır.

Suç tipinde belirtilen kaydetme tabirinden anlaşılması gereken şey ise verilerin elektronik bir ortam ya da doğrudan görülemeyen bir alanda kaydedilmiş olması olup, verileri kaydetmek için bir araç kullanılması gerekmektedir.[3] Bununla birlikte kişinin ses ya da görüntüsünün bir alet yardımı ile kaydedilmesi durumunda ise kişisel verileri kaydetme suçu değil, özel hayatın gizliliğini ihlal suçu meydana gelecektir. Nitekim Yargıtay “5237 sayılı TCK'nın 135. maddesinde düzenlenen “Kişisel verilerin kaydedilmesi” suçunun oluşabilmesi için belirli veya belirlenebilir bir kişiye ait her türlü bilginin, hukuka aykırı olarak kaydedilmesi gerekmekte olup; suçun maddi konusunu oluşturan “kişisel veri”  kavramından, kişinin, yetkisiz üçüncü kişilerin bilgisine sunmadığı, istediğinde başka kişilere açıklayarak ancak sınırlı bir çevre ile paylaştığı, herkes tarafından bilinmeyen ve/veya kolaylıkla ulaşılması ve bilinmesi mümkün olmayan, kişinin kimliğini belirleyen veya belirlenebilir kılan, kişiyi toplumda yer alan diğer bireylerden ayıran ve onun niteliklerini ortaya koymaya elverişli, gerçek kişiye ait her türlü bilginin anlaşılması gerektiği; bir özel hayat görüntüsü ya da sesinin, “kişisel veri” olduğunda kuşku bulunmamakta ise de, kişinin özel hayatına ilişkin görüntüsü ya da sesinin, bilgisi dışında, resim çekme veya kaydetme özelliğine sahip aletle belli bir elektronik, dijital, manyetik yere sabitlenmesi eyleminin, 5237 sayılı TCK'nın 134/1. maddesinin 2. cümlesinde tanımlanan özel hayatın gizliliğini ihlal suçu kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, kişinin özel hayatına ilişkin görüntü, fotoğraf ya da sesin, 5237 sayılı TCK'nın 135. maddesi kapsamında kişisel veri olarak kabul edilemeyeceği, iddiaya konu olayda, mağdurenin çıplak vaziyetteki görüntü ve fotoğraflarının kaydedilmesinden ibaret eylemin, “Kişisel verilerin kaydedilmesi” suçunu oluşturmayacağı,”[4] sonucuna varmıştır.

Bir başka kararında ise “Sanıkların, mağdurla arkadaşlık kurdukları ve mağdurun, internet ortamından rızası ile gönderdiği çıplak fotoğraflarını flash diske kaydedip, babası Mehmet'e vermek suretiyle ifşa ettiklerinin iddia edildiği olayda; mağdurun, cinsel ve fiziksel mahremiyetine ilişkin çıplak görüntüleri kişisel veri kapsamında değerlendirilemeyeceğinden, eylemin, kişisel verilerin kaydedilmesi suçunu değil, TCK'nın 134/1. maddesinin 2. cümlesi ve 134/2. maddesine uyan özel hayatın gizliliğini ihlal suçlarını oluşturur.”[5] şeklinde hüküm kurarak bu hususu kişisel veri değil özel hayatın gizliliği kapsamında nitelendirmiştir.

İlgili düzenleme kapsamında kişisel verilerin hukuka aykırı şekilde kaydedilmesi yeterli olup kişilerin bundan bir zarar görmesi zorunlu olmamakla birlikte, kişisel veriler hukuka aykırı ele geçirilmiş ancak kaydedilmemiş ise teşebbüs hükümleri uygulanmaz çünkü bu husus 136. maddede bağımsız bir suç olarak düzenlenmiştir.[6]

136. maddede düzenlenen suçla korunmak istenen yarar da tıpkı 135’te belirttiğim suç gibi kişinin özel hayatı olup, suçun konusu kişisel veridir.[7] Bu suçun oluşması açısından verilerin hukuka uygun ya da aykırı kaydedilmiş olmasının bir önemi olmaksızın başkasına ait verilerin hukuka aykırı şekilde verilmesi, yayılması veya ele geçirilmesi eylemi ile suç tamamlanır. Yukarıda bahsettiğim gibi bu suçta da suçun tamamlanması sonucunda kişilerin zarar uğraması aranmaz.

Bu suçun oluşabilmesi için belirli ya da belirlenebilir bir kişiye ait her tür bilginin başkasına verilmesi, yayılması ya da ele geçirilmesi gerekmektedir.[8] Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu “Sanığın genel yayın yönetmenliğini yaptığı gazetede köşe yazarı olarak çalışan katılanın yazdığı köşesinde kullanılan fotoğrafın, hukuka uygunluk nedenlerinin bulunmaması nedeniyle aykırı olduğunda tereddüt bulunmayan bir yöntemle sanık tarafından internetteki özel bir arkadaşlık sitesinde kimlik, adres ve telefon bilgileri verilmeksizin ve erkek arkadaşı aradığı açıklamasıyla konulması eylemi, TCK’nun 136. maddesinde düzenlenen kişisel verileri hukuka aykırı olarak yayma suçunu oluşturmaktadır.”[9] şeklinde hüküm vererek bu hususu açıklamıştır.

Bu hususta hukuka uygunluk nedenlerinin varlığı halinde ise artık suçtan söz edilemeyecektir. Nitekim yazılı hukuk kuralları tarafından açıkça yetki verilmiş bir durum söz konusu değil ise artık hukuka aykırı eylemden dolayı cezalandırma yoluna gidilecektir. Bir diğer hukuka uygunluk nedeni ise kişinin rızası olup, ilgilinin rızasının bulunması durumunda suç oluşmayacaktır. Yine buna benzer durumlarda hukuka uygunluk nedeni bulunması durumunda suç oluşmayacaktır.

Yukarıda çok detaya girmeden kısa açıklama yapma gereği duyduğum hususlar konusunda umarım faydalı olabilmişimdir. Herkese saygı ve sevgilerimle.
 

Av. Murat YILMAZ
 
(Bu köşe yazısı, sayın Av. Murat YILMAZ tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

--------------------------------------------------
[1] ÖZBEK / Veli Özer, KANBUR / Mehmet Nihat, DOĞAN / Koray, BACAKSIZ / Pınar, TEPE / İlker, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 3. Baskı, Temmuz 2012, s.524
[2] Yargıtay 12. Ceza Dairesi, 2015/3247E., 2015/16760K., 04.11.2015 Tarihli Kararı.
[3] ÖZBEK / Veli Özer, KANBUR / Mehmet Nihat, DOĞAN / Koray, BACAKSIZ / Pınar, TEPE / İlker, a.g.e, s.527.
[4] Yargıtay 12. Ceza Dairesi, 2012/17703 E., 2012/18222 K. , 11.09.2012 Tarihli Kararı.
[5] Yargıtay 12. Ceza Dairesi, 2014/11530E., 2015/584K., 19.01.2015 Tarihli Kararı.
[6] ÖZBEK / Veli Özer, KANBUR / Mehmet Nihat, DOĞAN / Koray, BACAKSIZ / Pınar, TEPE / İlker, a.g.e, s.527.
[7] ÖZBEK / Veli Özer, KANBUR / Mehmet Nihat, DOĞAN / Koray, BACAKSIZ / Pınar, TEPE / İlker, a.g.e, s.535.
[8] Yargıtay 12. Ceza Dairesi, 2013/9670E., 2013/17897K., 01.07.2013 Tarihli Kararı.
[9] Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 1510-331, 17.06.2014 Tarihli Kararı. (Yargıtay Ceza Genel Kurulu Kararları, 2005-2015) s. 811)