Hisse çıkarmak sizlere ait olmak üzere, değerli arkadaşım Yasin beyin kaleme aldığı bir kıssayı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bir köyde iki kardeş varmış. Bu kardeşlerin anne babaları çok muttaki insanlarmış. Çok sevdikleri iki çocuklarını da kendileri gibi yetiştirmeye çalışmışlar. Çocuklarda aldıkları ahlak gereği birbirlerini Allah için çok severlermiş. Zaman geçmiş büyümüş, ev bark sahibi olmuşlar. Her ikisi de çiftçilikle uğraşırmış. Çiftçilikle uğraşmaları nedeniyle öküz onlar için çok önemliymiş. Birbirini çok seven bu iki kardeşin ortak oldukları 4 tane danaları varmış. Bu danalardan birisinin çok iyi öküz olacağı, çiftçinin işini kolaylaştıracağı çok belliymiş. Bu durum hem kardeşler tarafından hem de köylü tarafından görülmekteymiş. Her iki kardeş de bu kırmızı dananın kendi payına düşeceği kanaati ile onu beslerlermiş. Diğer hayvanlara vermedikleri halde ona evde bulunan ve genellikle insanların kullandığı eski kaplar içinde çeşitli yiyecekler verirlermiş.

Bu kardeşlerin muttaki babalarından kalma, maddi değeri çok yüksek olan altın bir de küp varmış. Babaları Hakk’ın rahmetine kavuşunca eşyaları paylaşmışlar, ancak küpün kime verileceği, bir de kırmızı dananın kimin payına düşeceği konusunda bir türlü anlaşamamışlar. Sıra danaların paylaşılmasına gelmiş. Her iki kardeşin de gözleri kırmızı danadaymış. Çeşitli paylaşma yöntemleri denemişler ama bir türlü anlaşamamışlar. Defalarca kura çekmişler ancak kardeşler anlaşamamışlar. İhtilafı köydeki Koca Bilgiç’e götürmüşler. Koca Bilgiç onları ağırlayıp ikramda bulunmuş. Uzun uzun dinlemiş. Sonra “…Doğrusu, (emek ve mali güçlerini) birleştirip katan (ortak) lardan çoğu, birbirlerine karşı tecavüz ederler; ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka. Onlar da ne kadar azdır." (Sad suresi.24) ayetini okumuş, Allah’ın verdiği küp ve dana gibi varlıkların bir imtihan vesilesi olduğuna dair nasihatlerde bulunmuş. Sonra kardeşlerin ihtilafı konusunda kendisinin hüküm vermek istemediğini, ancak öğrencilerinden Ahmed’in karar verebileceğini, verilecek hükme tarafların uymaları gerektiğini söylemiş. Kardeşler de Ahmed’in vereceği hükme razı olacaklarını işin başında beyan etmişler. Çünkü her biri kendinin haklı olduğundan, kararın kendi lehine verileceğinden eminmiş.

Ahmet hoca tarafları, şahitleri dinlemiş, delilleri toplamış, taraflara uzlaşma teklif etmiş, kardeşler kabul etmeyince Ahmed hoca topladığı delillere göre bir karar vermiş. Aleyhine karar verilen kardeş, “nasıl olurda Ahmed hoca, benim bunca emek ve çabamı dikkate almadan karar verir, böyle karar mı olur” demiş ve kararı kabul etmemiş. Artık kardeşler küp ve dana yüzünden birbirine düşman olmuşlar. İhtilaf devam ederken bir de ne görsünler! Kırmızı dana alışık olduğu üzere evdeki kaplarda yiyecek ararken kafasını kardeşlerin paylaşamadığı küpün içine sokmuş, çıkaramıyor. Her iki kardeş “aman ne yapacağız” diye telaşlanmışlar. Durumlarını gören birisi koşun çaresini Koca Bilgiç’e sorun demiş. Aklıselimin ve köylülerin tavsiyesi ve mutad olduğu üzere çözüm için Koca Bilgiç’e koşmuşlar, durumu anlatmışlar. Koca Bilgiç kardeşleri yine Ahmed hocaya yönlendirmiş.

Kardeşleri dinleyen Ahmed hoca, ilk karar karşısındaki tutumlarını da düşünüp kardeşlere şöyle demiş “çözüm; küpü kırmanız, ancak biliyorum ki küpün değeri çok fazla siz küpten vazgeçmezsiniz. Tavsiyeme uyup küpü kırsanız sonra, kırmızı dana kurtuldu ama, küp neden kırıldı diye bana da çok kızarsınız. Onun için siz koca Bilgiç’e gidin” demiş.

İki kardeş, “evet haklısın biz küpümüzden vazgeçemeyiz. Hem küpün hem de kırmızı dananın kurtulacağı bir çözüm isteriz, hatta bu da yetmez her ikimizin durumuna uygun ve her ikimizi de razı edecek şekilde küpü ve danayı aramızda paylaştırmanız da gerekir” diyerek Koca Bilgiç’e gitmişler.

Koca Bilgiç bu defa da kardeşleri uzun uzun dinler ve kardeşlere; “hem kırmızı dananın kafasının küpten çıkaracak, hem de işinize daha çok yarayacak bir çözüm söylerim, ama bir şartla” der. Kardeşler çok sevinir. “Tamam, hocam şartın peşinen kabulümüzdür. Çözümü hemen söyle derler. Koca Bilgiç “önerdiğim çözümü hızla uygulayacaksınız ve uyguladıktan sonra bu hususta benimle konuşmayacaksınız” der. “Tamam, hocam hay hay” der kardeşler. Koca Bilgiç derhal ve tereddütsüz“hemen gidip kırmızı dananın boynunu kesin” der. Kardeşler sorgulamadan tavsiyeye uyarak hızla kırmızı dananın boynunu keserler. Yalnız kırmızı dananın kafasını küpten bir türlü çıkaramazlar. Yine Koca Bilgiç’e koşarlar. “Hocam danayı kestik ama kafası yine küpten çıkmadı” derler. Koca Bilgiç yine tereddütsüz “hemen koşun küpü kırın” der. Kardeşler koşarak gidip küpü kırarlar. Sonra yaptıklarına bakarlar. Akıllıca düşünürler. “Biz ne yaptık, hem değerli küpümüzü kırdık, hem kırmızı danayı öldürdük” diye dövünmeye başlarlar. Hemen Koca Bilgiç’e koşmak isterler ama verdikleri söz, ihtilaf hakkında konuşmama sözü akıllarına gelir. Koca Bilgiç’e gidemezler. Ancak onun öğrencisi Ahmed hocaya giderler. “Hocam bu ne iştir. Koca Bilgiç bize çözüm üreteceğini söyledi. Biz ona güvendik, dediklerini yaptık, şimdi hem dana öldü hem küp kırıldı. Bundan daha büyük felaket olur mu” derler.

Ahmet Hoca kardeşlere, “şüphesiz siz benden çok daha akıllısınız. İsterseniz bu az aklımla anladığım kadarıyla size bir şeyler anlatabilirim” der. Buyur bu saçmalığın neyini anlatacaksan anlat derler. Ahmet Hoca kardeşlere “Siz Koca Bilgiç’ten kırmızı dananın kafasının küpten çıkmasına çözüm üretmesini istemediniz mi? der. “Evet” derler. Peki, şu anda dananın kafası küpün içinde mi? diye sorar. Kardeşler “hayır dışarı çıktı” derler. Ahmet hoca, “Koca Bilgiç size hem istediğiniz çözümü üretti, ihtilafınızı çözdü, hem de ikiniz için bir imtihan olan, paylaşamadığınız için sizi birbirinize düşman eden, aşırı kıymet verdiğiniz kırmızı dana ve küpü ortadan kaldırdı. Hadiseye bir de böyle bakın” der.