Öncelikle Kombassan mağdurları nasıl ortaya çıktı, buna değinmek istiyorum. Mağdurlarımız, 90’lı yıllarda başlayıp 2000’li yıllara kadar devam eden birtakım şirketlerin vatandaşlarımızın dini ve milli duygularını kullanarak onlardan önemli miktarda paralar toplamasıyla ortaya çıktı. Herkesin aklına insanlar neden parasını bu şirketlere yatırmış sorusu geliyor olmalı. Çoğunluğu gurbetçilerden oluşan insanlarımız, kazandıkları paraları faizsiz sistemde değerlendirmek ve ülkesinde yatırım yapıldığını görmek amacıyla tasarruflarını bu holdinglere yatırmışlardır.

7 Aralık 2019 Cumartesi günü resmî gazetede yayımlanan 45 maddelik 7194 sayılı torba kanunun 37.maddesiyle, holdinglere para yatıran yurttaşların paralarını geri almalarının önü kesildi. Konuya ilişkin açılmış olan binlerce davanın düşürülmesi amaçlandı. Evet bir taraftan baktığımızda Bera Holding olarak tekrar ortaya çıkmış olan Kombassan şirketinin binlerce çalışanı, büyük sanayi yatırımları bulunmakta, bu alacakların hepsi alındığında ise bu şirketin batacağı aşikardır. Şirketin batması, sanayi faaliyetlerine devam edememesi ülkemiz adına hiçbirimizin istemeyeceği bir şeydir. Bu sebeple bu madde çıkarılırken holdinge söz hakkı tanımak kanaatimce doğru olmuştur. Fakat eksik olan mağdur vatandaşlarımızın hakkının gözetilmemesidir. Oysa vatandaşlar açmış oldukları alacak davalarını, tazminat davalarını kazanmaya başlamışlardı. Önündeki örnekleri bir umut olarak gören mağdurlarımız ise bir bir avukatlara müracaat ederek hakkını aramaya başlamıştı. Buradaki trajikomik olan şey ise bu mağdurların bir kez de avukatlara para harcamış olması. 4 yıllık hukuk fakültesi eğitimimden sonra naçizane bu maddeyi eleştirmem gerekirse hukukun amacıyla bağdaşmadığını belirtmeliyim. Çünkü burada söz konusu olan bir kazanılmış hakkın varlığıdır. Prof. Dr. Yücel OĞURLU hocamızın da söylediği gibi, kazanılmış hak, "doğumu anında hukuka uygun olarak tamamlanmış ve böylece kişiye özgü, lehe sonuçlar doğurmuş, daha sonra mevzuat değişikliği ya da işlemin geriye alınması gibi nedenlere rağmen, hukuk düzenince korunması gereken hak" olarak tanımlanmaktadır. Bu durumda bu maddeyle geçmişe yönelik hakların göz ardı edildiğinden bahsedebiliriz. Özellikle Almanya’daki vatandaşlarımızın daha çok mağdur olduğu bu durumda kaybettikleri paraları ne şartlarda kazandıkları hepimizin malumudur.

Bizim hukukçular olarak bugüne kadar savunduğumuz “mağdur olan vatandaşlarımız her türlü hakkını arayabilir ve mağdur olduğu konularda hukuk önünde dava açabilir” tezimiz çürümüş müdür? Bu maddenin Anayasa’da belirtilen Hak Arama Hürriyetine aykırı olduğunu söyleyebilir miyiz? Anayasa der ki “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz”. Buradan anladığımız üzere hiç kimsenin dava açma hakkı elinden alınamaz. Bu durumda, mağdurlarımızın uzun yıllardır süren bu hak arayışının ve hukuk mücadelesinin bu şekilde bitmemesi gerektiğini düşünüyor ve inanıyorum. Çünkü hukukumuz bize her zaman “bitti” diyenlere inat bitmediğini gösterdi. Ve yine mağdurlarımız için böyle bitmesine izin vermeyeceğine inancımız yüksek.