Konvansiyonel olmayan terör örgütünün faaliyet suçlarını bulmak oldukça güçlük arz edebilir; çünkü bu yapılar, sisteme nüfuz ederek ve sistem içinde bir anlamda eriyerek, faaliyetlerini görünüşte yasal zeminde veya kanunların boşluğundan faydalanmak veya kamu otoritesinden destek almak suretiyle sürdürürler. Suç veya terör örgütü denildiğinde; temel bir maksat ve bunun yanında da yan amaçlar vardır. Örgüt; mensupları vasıtasıyla, temel maksada ve o yola uygun yan amaçlara ulaşabilmek için, yüzeyselliğinde hukukilik veya yasaların boşluğundan fayda sağlanmaya elverişli, süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk içeren, kimisi suça konu olabilecek ve kimisi de örgütün illegal temel maksadına veya yan amaçlarına uygunluk taşıyan faaliyetlerini gerçekleştirir ki, ayrıntılı araştırmalar ve illiyet bağları kurulmadıkça, her bir örgüt mensubunun çeşitli düzeylerde ve şekillerde gerçekleştirdiği, esasında hukuka uygun mesleki faaliyetler gibi görünen fiillerinin sıradan ve hukuka uygun olduğu düşünebilir. Gerçekten de Ceza Hukuku fikri faaliyetlerden dolayı suç ve ceza tanımı yapmaya uzak duran, eyleme dönüşmüş, dış dünyada etki gösteren fiillerin unsurlarını, korunan hukuki yararın değerini de dikkate alarak, “suçta ve cezada kanunilik” ilkesine uygun şekilde kanunda gösterir. Suç ve ceza içeren soyut kanun hükmü ile suça konu olduğu iddia edilen fiilin örtüşmesi gerekir ki, iddia sahibi tarafından hukuka uygun yol ve yöntemlerle elde edilmiş delillerle iddia kanıtlanmalıdır.

Gerçekten de konvansiyonel olmayan, gizli veya açık maksadı, bunun için hedeflediği yan amaçları ve faaliyet suçları itibariyle kendisini gizleyebilen, sisteme entegre edebilen, sistemden beslenen, kamu otoritesi ve kamuoyu tarafından kabul görebilecek görünür amaçlarla hareket ettiği izlenimini verip bu yönde algı oluşturan, bunun için çocukları ve gençleri hedef alan, kamu otoritesine ait eğitim ve öğrenim alanlarını kısmen veya tamamen ele geçiren, kurduğu topluluk ve sistematik olarak ele geçirdiği maddi kaynak toplayabilmesi sayesinde sürekli güçlenen, esas itibariyle sıkılaştırılmış ve direnci kuvvetli örgüt ağını ve hiyerarşik yapıyı kurup ayakta tutmayı benimsemiş, ancak çevresine gevşek birliktelik izlenimi sergileyen, toplumun en az bir kesimi tarafından desteklenen faaliyetlerle “sivil toplum örgütü” algısı ile beraber, kanunların da yeterli denetimi öngörmemesi veya tanımlanan denetim mekanizmalarının işletilememesi sebebiyle kamu kudreti kullanıcısı devlete karşı bir güç odağı haline gelen, tüm bu süreçte alışılmış illegal yapıların devleti dışlama ve kontrol altında tutmak istedikleri yerlerden kamu otoritesini uzaklaştırma mantığı ile hareket etmek yerine, tam tersine devleti benimsemiş gözüken, fakat devlete sızmak ve içine yerleşmek suretiyle de gizli temel maksadını ve yan amaçlarını gerçekleştirme yönünde hareket etmekten asla vazgeçmeyen, sempatizanlarına ve mensuplarına karşı başlangıçta “beyin yıkama” olarak tanımlanabilecek bir eğitim ve öğretim doktrini ile hareket eden, gerektiğinde cebir ve şiddet aşamasını son tercih olarak kullanıp, mümkün olduğu kadar “yumuşak kuvvet” olarak nitelendirilebilecek baskı ve tehdidi tercih eden, gönüllülük ve hizmet esaslarını benimsediğini iddiasıyla yola çıkıp, özü itibariyle dini esas alıp, dinin kural ve kaidelerini kendi temel maksat, yan amaç ve hedefleri doğrultusunda belirleyebilen, uhrevi ve mistik bir ortam oluşturarak, lidere mutlak itaat ve onu kesinlikle eleştirmeme, emir ve talimatlarına itaat etme kültürü ile hareket eden, bu doğrultuda dikey ve yatay hiyerarşik yapılanmayı kuran, örgütün çatı kadrosunda olup temel maksat ve yan amaçlarını gerçekleştirme hususunda sevk ve idaresine katılan yönetim kadrosu dışında kalan mensupları ve sempatizanları kullanan, illegal temel maksadını çatı kadrosu ve yönetim organizasyonunda bulunan mensuplar dışında kimsenin tahminden öte bilemediği, kamu otoritesinde yapılanmasını kısmen tamamladıktan sonra kendisine dokunulmazlık alanları oluşturup “paralel yapı” kimliğini kazanan bir yapının örgüt özelliği ve hukuka aykırılığı tartışmasızdır.

Ancak bu tür bir illegal yapı, suç ve terör örgütleri konusunda bilenen tüm hukuki tespitleri, değerlendirmeleri ve yargı kararlarını altüst etmiştir. Ceza Hukukunun iki temel prensibi vardır; birincisi, suçta ve cezada kanunilik ve diğeri de şahsi kusur sorumluluğudur. Suç işlemek için kurulan bir örgütün temel maksadı ve hedefi ortadadır ki, bunlar en başından, yani kurulduğu andan itibaren hedefini ilan eder ve savunur. Konvansiyonel olmayan illegal yapı ise; gerçek maksadını ve bunun için kullandığı yan amaçlar ile vasıtalarını gizler, bunları öyle bir seçer ki, kullanılan vasıta ve görünüş amaç, hukuki ve meşru izlenimini verir, esasen mevcut sistemi zorlayarak, en önemlisi de hukuki ve meşru görünen vasıtalar ile müesseseleri de istismar ederek, yani alan genişleterek, güç devşirerek ve kendisine ayrı bir önem verilip muamele edilmesini sağlayarak yoluna devam eder, bu yolda korkutuculuk özelliğini kazanıp baskı yapabilme kudretine ulaştığında da, gerçek maksadına ulaşmak için gizli ve sonrasında aşikar biçimde her türlü yönteme başvurur.

Suç işlemek için kurulan veya terör maksatlı örgütlerin bilinen klasik görüntüsü, bir alana hakim olmak ve korkutuculuk gücünü kullanarak istediği sonuca ulaşmak şeklindedir. Ancak konvansiyonel olmayan yapıların; bilim ve tekniğin ortaya koyduğu gelişmeler ışığında, silahla ve doğrudan cebir ve şiddet kullanarak değil, meşru saiklerle insanları ikna etmenin, kazanmanın, ele geçirmenin yollarını bulduğu veya bilim ve tekniğin sağladığı imkanları kullanıp, korkutuculuğun, bilinen cebir ve şiddet anlamının dışına taşıyarak, “tehdit” özelliğini ön plana çıkardığı görülmektedir. Nitekim bilişim alanında yaşanan gelişmeler ve internete artan bağımlılık, birçok işlemin, faaliyetin ve tasarrufun sanal ortamda gerçekleşmesi, beraberinde örgütlü bilişim suçlarını gündeme taşımıştır ki, bu suçlarda suç örgütlerinin bilinen cebir ve şiddet kullanma özellikleri bulunmamaktadır.

Konvansiyonel olmayan illegal bir yapıya mensubiyet veya ilgi tartışması ile tespitinin klasik illegal yapılara göre yapılması isabetli sonuçlar vermese de, bu konuda Ceza Hukuku ile Ceza Muhakemesi Hukukunun ilkelerinin ve esaslarının terki de mümkün değildir. Suçun ve cezanın kanuniliği, şahsi kusur sorumluluğu, suç işleme kastı, suçsuzluk/masumiyet karinesi, ispat külfetinin iddia edene ve şüphenin de sanık lehine olacağı, delillerin hukukiliği, bu ilkelerin ve esasların en önemlileri arasında yer alırlar ki, ancak bunlar vasıtasıyla isnad edilen bir suçun işlenip işlenmediği ve sorumlusunun kim olduğu tespit edilebilir.

Temel konumuza dönecek olursak; bir ülkede yaşayan insanların vatandaşlık esası ile ortaklaşıp yönetim sistemi belirledikleri, kişi hak ve hürriyetlerini güvence altına almaya çalıştıkları, tüm bunlar için hukuk sistemi oluşturup, hukukun evrensel ilke ve esasları ışığında çıkarılan kanunlarla yönetilmeyi kabul ettikleri, bunun için “kuvvetler ayrılığı” ilkesine uygun olarak yasama, yürütme ve idare ile yargı erklerini tanımladıkları, bu erklerin sevk ve idaresinde bulunacak kişileri seçme ve tayin etme konusunda usuller tespit ettikleri, sistemin de kendisini koruma gayesi ile teşkilatlandığı, ancak kamu kudretini kullanma yetkisi ile donatılan devletin asıl amacının vatandaşlarına kamu hizmeti sunmak olduğu, bu noktada demokratik hukuk toplumlarında sivil toplum örgütlerinin kurulduğu, ancak bu örgütlerin ülkenin kuruluş felsefesi ile niteliklerini değiştirmek, kişi hak ve hürriyetlerine zarar vermek ve hukuk düzeninin izin vermediği yöntemlerle erkleri ele geçirmek olamayacağı, bu gibi hukuka aykırılıkların önlenmesinin kaçınılmaz olduğu, hatta ceza sorumluluğunun tatbiki için illegal müdahalelere karşı suç ve cezaların tanımlanmasının ve tatbikinin gerektiği bir gerçektir.

Konvansiyonel olmayan yapıları diğerlerinden ayıran ise, ya yasa boşluğundan veya yasaların layıkı ile tatbik edilememesinden dolayı ele geçirdikleri vasıtalarla devleti dışlayarak değil, aksine devlete nüfuz ederek ve devletle birleşerek, yerine göre devleti idare edenlerin yanında yer alarak, mümkün olduğunda da devleti yöneterek, gücü ele geçirme veya kontrol ettiği veya kontrol edebileceği veya kontrolünde olduğu bir üst yapıya veya devlete teslim etme veya hakimiyetine sokma hedefi ile hareket etmeleridir ki, bu hususta toplumu birleştiren ve “millet olma” özelliğini kazandıran ulusal değerlere özde önem vermezler ve konvansiyonel suç ve terör örgütleri gibi doğrudan kuvvet kullanmazlar. Bu nedenledir ki; konvansiyonel olmayan, kendisini aşırı gizleme gayreti taşıyan, denetimden uzak sivil toplum örgütü niteliği ile takibi mümkün olmayan gelirler elde edip, dini hissiyatlar ile eğitim ve öğrenip faaliyetleri altında potansiyel mensup elde etme kaynağı oluşturan bir illegal yapının önceden tespit edilip güçlenmesinin önüne geçilmesi, devletin ve milletin güvenliğini tehdit boyutuna ulaşmadan durdurulabilmesi gerekir. Bunun yolu da, konvansiyonel olmayan illegal yapıların önceden tespiti ve etkisiz hale getirebilmesi için gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasından ve bu kuralların istisnasız biçimde tatbikinden geçer. Aksi halde; bir meşruiyet kisvesi altında karmaşık teşkilatlanan, denetimden uzak bir şekilde kurdukları mali yapı ve bu mali yapının içine gizlendiği görünüşte hukukilik taşıyan kurum ve kuruluşlar vasıtasıyla etkinliğini arttıran illegal yapının kontrol altına alınabilmesi, temel maksadından ve yan amaçlarından uzaklaştırılabilmesi, mensuplarının örgütten uzaklaşmalarının sağlanması çok güç olabilir, çünkü bu tür bir yapı kaçınılmaz şekilde dış desteğe ve bağlantıya sahip olacağından, çatı kadrosu ile yönetim organizasyonunu, bir kısım malvarlığını saklayabilme ve bu sayede “sürekli tehdit” niteliğini devam ettirebilme imkanını koruyacaktır.

Konvansiyonel olmayan illegal bir yapının elde edip kullandığı veya kontrolü altında tutup sevk ve idare ettiği vasıtalar, klasik illegal yapıların kullandığı veya bulundurulması bizatihi yasak eşyadan farklılık gösterir. Ayrıca konvansiyonel olmayan yapı; suçtan elde edilen gelirlerin, yani kara paranın aklanması amacıyla değil, bizzat temel maksadına ve yan amaçlarına ulaşmak için malvarlığı edinir ki, bu noktada mülk edinilen veya zilyetliğe konu olan malvarlığı, olağan hayata uygun ticari emtia niteliği taşır. Konvansiyonel olmayan illegal yapıya ait olduğu, yapının temel maksadı ve bu maksada ulaşmaya elverişli yan amaçlar için kullanıldığı tespit edilen malvarlığına elkoyma tedbiri uygulanabileceği gibi, yargılama sonunda illegal yapıya aidiyeti veya suçta kullanıldığı anlaşılan malvarlığı müsadere edilecektir. İllegal yapının mensuplarına ait olmakla birlikte, yapıya aidiyeti veya suçtan elde edildiği veya suçta kullanıldığı kanıtlanamayan malvarlığı üzerinde ise, sahibinin mülkiyet hakkı korunmalıdır.

Toplumsal mutabakatla kamu kuvvetini kullanma yetkisini elde eden devletin en önemli özelliği, güç kullanma ve kamu hizmeti sunma konusunda kendisi ile yarışabilecek başka hiçbir yapıya izin vermemesidir. Devlet; kamu hizmetlerinin sunulmasında özel teşebbüsü de işin içine dahil edebilir, fakat bunlar kontrolsüz ve kuralsız gerçekleşemez. Kanunlara dayanarak hareket eden devlet, kamu hizmeti sunmakla yetkili kıldığı özel teşebbüsü de kontrol edip denetlemek yükümlülüğüne sahiptir. Devletin denetim yükümlülüğü, özel teşebbüs veya vatandaşlar için hak ve özgürlük alanlarının daraltılması veya keyfi müdahalelere açık bırakılması anlamını taşımaz. Hukukilik devlet için de geçerlidir ve bağlayıcıdır. “Devlet” adı verilen kamu tüzel kişiliğinin sevk ve idaresini sağlayan herkes, hukuk düzenini ve yönetim sistemini koruyup kollamakla yükümlüdür. İnsanların inançları, duygu ve düşünceleri,  benimsedikleri ideolojiler, devlet yönetiminde yer alıp kullandıkları kamu kudretini yetkisinin önüne geçemez.

Konvansiyonel olmayan, fikri veya dini veya hizmet hareketi olarak nitelendirilen, bu yönüyle tanınıp kabul gören, klasik suç ve terör örgütleri gibi hareket etmeyen, bulundukları yerlerin kurallarına uygun davranmayı tercih eden, yani kurallara saygı gösteren, kişilere sağlanan hak ve hürriyetlerden yararlanan, bulundukları yerleri, yerleşik düzeni ve menfaatleri tehdit etmeyen, ancak kendisi için merkez veya işbirlikçi veya koruyucu olarak gördüğü ülkelerle ve ülkelerin istihbarat teşkilatları ile birlikte hedef aldıkları memleket ve kişileri atipik yöntemlerle tehdit eden, hedef aldıkları memleketin hukuk düzenini kullanan, liderine kutsallık atfeden, gerek liderinin ve gerekse lider kadrosunun bulundukları yerlerde gördükleri iyi muamele ve sağlanan güvenceler ile sürdürülen mali yapıdan dolayı parçalanmayan, örgüt uğruna yaşadıkları zorlukları bir kefaret veya kutsal bir bedel ödeme olarak gören, örgütün hiyerarşik yapısından bağımsız hareket etmeyen veya edemeyen, etkisiz hale getirilmesi ve bertaraf edilebilmesi için; uluslararası işbirliğine ve desteğe ihtiyaç olduğu, kolluk ve yargı faaliyetlerinin yanında, bu tür bir yapıya zemin oluşturan sebeplerin ortadan kaldırılarak, yapının devlet kademesinden tasfiye edilmesi, gerek devletin ve gerekse de hukuk düzeninin korunması açısından kritik önemi haizdir.

Sonuç olarak; Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk milletinin karşı karşıya kaldığı tehlike, 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan darbe girişimi ve yol açtığı ağır sonuçlar, bu sırada meydana gelen tramva ve hala atlatılamayan tramva sonrası stres bozukluğu dikkate alındığında; meselenin ciddiyeti, bu tür bir yapının ve temel maksadının önüne geçilmesi için alınması gereken tedbirlerin gerekliliği, yasal boşlukların tamamlanması, Anayasa ile kurulu düzenin korunması için her türlü çalışmanın yapılıp, eksikliklerin giderilmesi, Devletin kuruluş felsefesi ile Cumhuriyetin niteliklerinin korunup kollanması şarttır. Bunun için de gençlerin ve özellikle de çocukların yukarıda anlattığımız şekilde teşkilatlanan yapılara karşı korunması Devletin gözetimi ve denetimi altında eğitim ve öğrenim görmeleri elzemdir.

Son söz olarak; konvansiyonel olan, yani kamu otoritesine nüfuz edip, önce ona benzeyerek, kısmen veya tamamen ele geçirme, hemen sonrasında kamu otoritesini kendisine benzetip sevk ve idaresini alma metodunu izlemeyen, kendisini gizlemeden, doğrudan ve özellikle silaha başvurarak, cebir ve şiddet tehdide dayalı yöntemleri izleme gayretine giren, bu şekilde toplumun bir kısmı veya tümü üzerinde baskı oluşturan, kamu kudreti kullanıcısı devleti, hakimiyetinde tuttuğu alanda istemeyen, kontrolünde bulunan bölge ve kişiler üzerinde kendi kural ve kaidelerini işleten, altlık üstlük ilişkisi ile hiyerarşik yapının sert çizgilerle uygulandığı, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu m.1 ve m.7/1’de yapılan tanımlarına uygun terör örgütlerinin de önüne geçilmesi, bu kapsamda terör örgütlerine karşı yalnızca kolluk faaliyetlerinin değil, yurtiçinde ve yurtdışında malvarlıklarına elkoymaya, yurtdışı bağlantılarını engellemeye, mali gücü ile personel ve lojistik desteğini azaltıp ortadan kaldırmaya yönelik tedbirlerin alınması ve bu konuda kararlılıkla hareket edilmesi şarttır.

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.