Korona virüsünün küresel bir boyut kazanmasıyla birlikte, ilgili kurum ve vatandaşlar kendi nezdinde sağlık kısmıyla alakalı önlem almaya çalışmakta lakin ne yazık ki virüsün, olağan hayatımıza etkileri sadece sağlık açısından risk oluşturması ile sınırlı olmayıp, hukuki olarak da birtakım yansımaları olmaya başlamaktadır. Konunun çok yeni olması ve şu aşamada hızın, mükemmeliyetçilikten daha önemli olması nedeniyle soru ve cevap şeklinde bazı hukuki meseleler hakkında değerlendirmeleri aktarmaya çalışacağım.

1) Korona virüsü salgını ‘mücbir sebep’ teşkil eder mi?

“Mücbir sebep, sorumlu veya borçlunun faaliyet ve işletmesi dışında meydana gelen genel bir davranış normunun veya borcun ihlaline mutlak ve kaçınılmaz bir şekilde yol açan, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan olağanüstü bir olaydır (Eren, F.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2017,s. 582). Deprem, sel, yangın, salgın hastalık gibi doğal afetler mücbir sebep sayılır.”

En üstte izah edildiği üzere, pandemi ilan edilmiş bir hastalık rahatlıkla mücbir sebep teşkil eder. İnsanların evinden dahi çıkamadığı bir ortamda iş yaşamlarını hiçbir şey olmamış gibi devam ettirmeleri mümkün değildir. 

Nitekim Yargıtay’ın da bu yönde kararları mevcuttur:

“…Mücbir sebep, sorumlu veya borçlunun faaliyet ve işletmesi dışında meydana gelen, genel bir davranış normunun veya borcun ihlâline mutlak ve kaçınılmaz bir şekilde yol açan, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan olağanüstü bir olaydır. Deprem, sel, yangın, salgın hastalık gibi doğal afetler mücbir sebep sayılır…” diyerek Yargıtay, salgın hastalık ve tüm dünyayı tehdit eden tıbbi sorunların taraflar arasındaki hukuki ilişkileri doğrudan etkileyeceğini belirtmiştir.  (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1190 E., 2018/1259 K., 27.06.2018 T.)

2) Korona virüsü nedeniyle verilen ücretsiz izinler yıllık izinden düşer mi?

Bu süreçte en sık rastlanan durumlardan biri de, işverenlerin işçilere zorla içeride birikmiş yıllık iznini kullandırması ve işçiye ücretsiz izin verip bu izinleri yıllık izninden düşmesi.

Bu iki uygulama da hukuka aykırı. Hiçbir işveren işçiye zorla yıllık izin kullandıramaz. 

Bununla birlikte, “ücretsiz izin” Yargıtay kararlarına göre karşılıklı muvafakatle kullanılan bir haktır. Korona virüsü tehlikesi ve mücbir sebep hali düşünüldüğünde, işverenlerin işçilere mümkün olduğunca bu hakkı kullandırmaları gerekmektedir. Ücretsiz izin hakkını kullanan işçinin kullandığı izinler daha sonra yıllık izninden düşülemez.

3) Korona virüsü, iş akdini haklı fesih sebebi midir?

Tek başına yeterli bir sebep değildir. Yalnızca koronavirüs için değil, tüm hastalıklar bakımından, eğer bir işçi hasta ise ve hastalığın iyileşme ihtimali var ise, işveren bakımından haklı fesih sebebi değildir. Ancak, hastalığın tedavi edilemeyeceği kesinse ve işyerinde çalışması sakıncalı ise işveren bakımından geçerli fesih gündeme gelebilir.

4) Korona virüsü, iş kazası kapsamında değerlendirilebilir mi?

Bu durum Yargıtay kararları kapsamında da mümkündür. İşverenin korona virüsüne karşı gerekli tedbirleri almaması İş Kanunu kapsamında işçiye haklı nedenle derhal fesih hakkı dahi vermekteyken işyeri sağlığı için gerekli tedbirlerin hızlı ve etkin bir şekilde alınması gerekmektedir.

İşveren tarafından işyerinde gerekli tedbirlerin alınmaması durumunda işçinin bu virüs neticesinde hayatını kaybetmesi veya zarar görmesi halinde işveren açısından hem hukuki hem de cezai sorumluluk doğuracaktır.

5) Korona nedeniyle iş yeri kiralarını ödememek mümkün müdür?

Böyle bir durum şu şartlar altında olası gözükmektedir. TBK’nın 138.maddesinde;

 “Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır. Bu madde hükmü yabancı para borçlarında da uygulanır.”

İşbu maddenin tacirler açısından uygulanıp uygulanamayacağı hususu tartışmalı olsa da durumun vehameti göz önüne alındığında, bu virüsün ilerleyen dönemlerde birçok sözleşmesel ilişkiyi çekilmez hale getirme potansiyeline sahip olduğu açıktır.  Dolayısıyla, her ne kadar öncesinde meydana gelen diğer virüs örnekleri kapsamında tesis edilen kararlar mevcut olsa da söz konusu Virüs’ün daha etkili olduğu gözlemlendiğinden gelişecek olan olayların somut özellikleri kapsamında değerlendirilmesi ve yorumlanması gerektiği söylenebilir.

Tüm bu nedenlerle, ilerleyen süreçlerde tacirler, Virüs’ün yarattığı toplumsal ve ekonomik etkileri kendi zararları ve yıkımları yönünde kanıtlar ise işbu hükmün tacirler arasındaki Kira Sözleşmeleri kapsamında uygulaması söz konusu olabilir. Dolayısıyla, taraflar, Kira Sözleşmeleri kapsamında uyarlama talep ederek çökmüş işlem tabanının dengelenmesini sağlayabilecektir. Bunun yanı sıra, işbu uyarlama işlem temelini onaramaz ise sürekli edimli sözleşmelerde fesih hakkı gündeme gelebilecektir.