1. Tazminat Davasının Açılabileceği Haller

a) 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu Öncesi Uygulama

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu yürürlüğe girmeden önce, tazminat davalarında 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun hükümleri uygulanmakta idi. Bu Kanunda sadece, kanun dışı yakalanan veya tutuklanan kişilerin tazminat hakkı düzenlenmişti.

466 sayılı Kanunun 1. maddesine göre;

1. Anayasa ve diğer kanunlarda gösterilen hal ve şartlar dışında yakalanan veya tutuklanan veyahut tutukluluklarının devamına karar verilen;

2. Yakalama veya tutuklama sebepleri ve haklarındaki iddialar kendilerine yazılı olarak hemen bildirilmeyen;

3. Yakalanıp veya tutuklanıp da kanuni süresi içinde hakim önüne çıkarılmayan;

4. Hakim önüne çıkarılmaları için kanunda belirtilen süre geçtikten sonra hakim kararı olmaksızın hürriyetlerinden yoksun kılınan;

5. Yakalanıp veya tutuklanıp da bu durumları yakınlarına hemen bildirilmeyen;

6. Kanun dairesinde yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturma yapılmasına veya son soruşturmanın açılmasına yer olmadığına veyahut beraatlarına veya ceza verilmesine mahal olmadığına karar verilen;

7. Mahkum olup da tutuklu kaldığı süre hükümlülük süresinden fazla olan veya tutuklandıktan sonra sadece para cezasına mahkum edilen kimselerin uğrayacakları her türlü zararlar, bu kanun hükümleri dairesinde Devletçe ödenir.

8. (MÜLGA BENT RGT: 18.01.1991 RG NO: 20759 KANUN NO: 3696/3)[1]”.

b) CMK’nın yürürlüğe girmesiyle, tazminat talep edilebilecek haller genişletilmiştir. 466 sayılı Kanun döneminde sadece kanun dışı yakalanan veya tutuklanan kişilere tazminat hakkı tanınmışken, CMK’da tazminat davalarının kapsamı “koruma tedbirleri” olarak düzenlenmiştir.

CMK m.141/1’e göre;

“(1) Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;

a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,

b) Kanuni gözaltı süresi içinde hakim önüne çıkarılmayan,

c) Kanuni hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklanan,

d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı halde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen,

e) Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlarına karar verilen,

f) Mahkum olup da gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği süreleri, hükümlülük sürelerinden fazla olan veya işlediği suç için kanunda öngörülen cezanın sadece para cezası olması nedeniyle zorunlu olarak bu cezayla cezalandırılan,

g) Yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hallerde sözle açıklanmayan,

h) Yakalanmaları veya tutuklanmaları yakınlarına bildirilmeyen,

i) Hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen,

j) Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen,

(EKLENMİŞ BENT RGT: 30.04.2013 RG NO: 28633 KANUN NO: 6459/17)

k) Yakalama veya tutuklama işlemine karşı Kanunda öngörülen başvuru imkanlarından yararlandırılmayan,

Kişiler, maddi ve manevi her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler”.

2. Davanın Yöneltileceği Kurum

Dava, Devleti temsilen Hazineye karşı açılır.

CMK m.142/5: “Mahkeme, dosyayı inceledikten sonra yeterliliğini belirlediği dilekçe ve eki belgelerin bir örneğini Devlet Hazinesinin kendi yargı çevresindeki temsilcisine tebliğ ederek, varsa beyan ve itirazlarını onbeş gün içinde yazılı olarak bildirmesini ister”.

3. Yetkili Mahkeme

Zarara uğrayanın (davacının) oturduğu yer mahkemesidir. Davacının resmi olarak oturduğu yer (ikametgah) ile fiilen oturduğu, yaşamını sürdürdüğü yer farklı ise; yetkili mahkeme, davacının ikametgahının bulunduğu yer değil, fiilen oturduğu yer mahkemesidir.

Davacının oturduğu yerde sadece bir ağır ceza mahkemesi varsa ve bu mahkeme tazminat talebine konu haksız işlemi gerçekleştirmişse (örneğin; haksız tutuklama bu mahkemenin kararına dayanmakta ise), bu durumda dava en yakın ağır ceza mahkemesinde karara bağlanır. Aynı yerde başka bir ağır ceza mahkemesi olduğu durumlarda, davaya bu mahkemede bakılacaktır (örneğin; davacının oturduğu yerde iki ağır ceza mahkemesi varsa ve haksız tutuklama birinci ağır ceza mahkemesinde gerçekleşmişse, tazminat davasına ikinci ağır ceza mahkemesinde bakılır).

Yetki kesindir ve dava şartıdır. CMK m.142/2’de “karara bağlanır” ibaresine yer verilerek, kesin yetki kuralına işaret edilmiştir[2]. Aynı şekilde Yargıtay, bu davalarda yetkinin kamu düzenine ilişkin ve kesin olduğunu kabul etmektedir[3]. Mahkeme, yetkili olup olmadığını yargılamanın her aşamasında kendiliğinden gözetir.

CMK m.142/2: “İstem, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara bağlanır”.

4. Dava Açma Süresi

Karar veya hükmün kesinleşmesinden itibaren üç ay ve her halde bir yıl içerisinde dava açılabilir. Süre, karar veya hükmün kesinleştiğinin ilgilisine veya vekiline tebliği ile başlar. Tebliğ edilmemesi veya edilememesi hallerinde, karar veya hükmün kesinleşmesinden itibaren bir yıllık sürenin sona ermesiyle dava hakkı düşer. Bu süreler, adli tatilde işlemeyecektir[4].

CMK m.142/1: “Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her halde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir”.

Kararın, ilgiliye tazminat isteme hakkının bulunduğuna dair şerh içermesi gerekir (CMK m.232/6). Bu şerhi içermeyen kararlar bakımından üç aylık öğrenme süresi işletilmeye başlanmayacağından, kesinleşmeden itibaren bir yıllık hak düşürücü süre kuralı uygulanır. Temyiz incelemesine giren dosyalarda kesinleşme tarihi, onama tarihidir.

“Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı Anayasa m.40’ın 2. fıkrasının gereği yerine getirilmelidir. Buna göre; “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır”.

NOT: CMK yürürlüğe girmeden önce, 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun yürürlükte idi.

466 sayılı Kanun m.2’ye göre; 1 inci maddede yazılı sebeplerle zarara, uğrayanlar, kendilerine zarar veren işlemlerin yapılmasına esas olan iddialar sebebiyle haklarında açılan davalar sonunda verilen kararların kesinleştiği veya bu iddiaların mercilerince karara bağlandığı tarihten itibaren üç ay içinde, ikametgahlarının bulunduğu mahal ağır ceza mahkemesine bir dilekçeyle başvurarak uğradıkları her türlü zararın tazminini isteyebilirler”.

466 sayılı Kanun m.2’de sadece üç aylık başvuru süresi düzenlenmiş, 5271 sayılı CMK m.142/1’e benzer şekilde kararın veya hükmün kesinleşmesinden itibaren bir yıllık süre öngörülmemişti. 466 sayılı Kanun döneminde; bir yıllık hak düşürücü süre Kanunda yer almadığından, kararın veya hükmün sanığa tebliğ edilmediği hallerde kesinleşmeden itibaren makul bir süre içinde davanın açılması gerektiği, bu sürenin haksız fiilden doğan zararların tazmini için öngörülen genel zamanaşımı sürelerini düzenleyen mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu m.60’a (yeni düzenlemede 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m.72’ye tekabül etmektedir) göre fiilin meydana gelmesinden itibaren en fazla 10 yıl olacağı yönünde içtihat oluşmuş idi[5]. CMK’nın yürürlüğe girmesiyle, bu konuda detaylı düzenleme yapılmış ve sürenin başlangıcı yönünden 466 sayılı Kanunda yaşanan sorunlar giderilmiştir. 466 sayılı Kanun, 5320 sayılı CMK Yürürlük Kanunu ile ilga edilmiştir.

5. Manevi Tazminat Miktarının Hesabında Dikkate Alınacak Kriterler

Yargıtay içtihadı doğrultusunda; manevi zararın zenginleşmeye sebep olmayacak, adalete ve hakkaniyete uygun bir miktar olarak belirlenmesi gerekir. Manevi tazminat hesabının belirlenmesinde;

- Kişinin cezaevinde kaldığı süre,

- Toplumsal konumu,

- Sosyal ve iktisadi durumu,

- Atılı suçun niteliği,

- Tutuklamanın şahıs üzerinde bıraktığı olumsuz etkiler,

- Tutuklanmasına neden olan olayın oluş şekli,

Dikkate alınır[6].

Bu kriterler soyut olup, her bir somut olay özelinde ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Ancak uygulamada, bu konuda ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Örneğin; hukuki durumu aynı olan kişilerden birisine daha yüksek manevi tazminat verilirken, diğer bir kişi yönünden çok daha az miktarda tazminata hükmedilebilmektedir. Bir başka örnek; kamuoyunda bilinirliği olan soruşturma ve kovuşturmalarda haksız şekilde tatbik edilen koruma tedbirleri sebebiyle ilk derece mahkemelerince verilen manevi tazminat miktarları, istinaf incelemesi sırasında ciddi anlamda azalabilmektedir. Bu sorunun en önemli sebeplerinden birisi; yargının yukarıda sayılan kriterler yerine, Devlete yüklenecek mali külfeti dikkate almasıdır. Oysa mevzuat ve içtihat; manevi tazminatın belirlenmesinde davacının durumuna ilişkin kriterler öngörmüş olup, Devletin ödeme gücü ve mali külfetin dikkate alınacağına dair bir kabul bulunmamaktadır. Çünkü manevi tazminatın amacı, ilgilinin uğradığı manevi zararın giderilmesidir. Bu sebeple, manevi tazminat miktarının belirlenmesinde Devletin ödeme gücü ve üstleneceği mali külfetin dikkate alınmasının hukuki dayanağı bulunmamaktadır.

6. Maddi Tazminat Miktarının Belirlenmesi

Yakalanan ve tutuklanan kişilerin talep edebileceği maddi zarar, uğradıkları kazanç kaybıdır. Bu kazanç kaybı, davacının mesleğine ve gelir durumuna ilişkin sunduğu belgelere göre belirlenecektir. Davacının zararı ispat edememesi veya iş sahibi olmaması hallerinde, net asgari ücret belirlenerek bu miktar üzerinden maddi tazminata hükmedilecektir[7]. Bununla birlikte; kişi belirli bir mesleği aktif olarak sürdürdüğünü, bir yerde çalıştığını ispat edebilmekle birlikte, kazancını net olarak ispat edemiyorsa, bu durumda mahkemece o meslek yönünden piyasa araştırması yapılması ve davacının mesleği ile kıdemine ve çalışma şartlarına göre belirlenecek emsal bir ücret üzerinden maddi tazminatın hesaplanması gerektiği kanaatindeyiz.

Yakalama ve tutuklama dışında kalan diğer hallerde ise, tazminat talebine konu haksız fiilin ağırlığı ve sonuçlarına uygun olarak zarar tespiti yapılacaktır. Örneğin; ölçüsüz yapılan arama sonucu meydana gelen maddi zararlar, eşyaya veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde elkoyulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan veya eşyası ve diğer malvarlığı amaç dışı kullanılan veya geri verilmeyen kişilere ödenecek maddi tazminat, eşyanın ve malvarlığının değerine göre belirlenecektir[8].

Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 25.05.2016 tarihli, 2015/11201 E. ve 2016/8793 K. sayılı kararında; “29/05/1957 tarih ve 4-16 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere, ait olduğu davada hüküm altına alınması gereken vekalet ücreti, yargılama giderleri kapsamında olup bu hak asıl davadan bağımsız olarak dava konusu yapılamayacağından ceza davasında ödenmeyen vekalet ücretinin, maddi tazminat kapsamına dahil edilemeyeceği gözetilmeden, davacı lehine beraat hükmünün verildiği tarihte geçerli Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince, hükmedilmesi gereken vekalet ücretinin maddi tazminat hesabına dahil edilmesi…” Kanuna aykırı bulunmuştur.

Tazminat talebine esas olan ve koruma tedbiri uygulanan dava sebebiyle yargılanan kişinin avukatına yaptığı ödemelerin, maddi tazminat kapsamında talep edilebileceği kabul edilmektedir[9]. Bununla birlikte; davacının beraat etmesi sebebiyle kendisine ödenen maktu vekalet ücretinin, talep edilen bu bedelden mahsubu gerekmektedir[10]. Yargıtay; beraat kararı verildikten sonra düzenlenen ve avukatlık ücreti olarak ödendiği iddia edilen miktarların, maddi tazminat kapsamında hüküm altına alınamayacağını kabul etmektedir. Ayrıca Yargıtay’a göre; davacının tutuklu kaldığı dönemde yaptığı cezaevi harcamaları, cezaevi ziyaretçilerinin yol masrafları ve benzeri giderler de maddi tazminat olarak talep edilemez.

Mahkeme; Hukuk Muhakemeleri Kanunu m.26’da öngörülen “taleple bağlılık” ilkesi gereğince, davacının talebinden daha yüksek bir tazminata hükmedemez. Bununla birlikte, HMK hükümleri kapsamında davacının ıslah yoluna başvurarak talep ettiği tazminat miktarını artırması mümkündür. CMK m.141 ve devamı maddeleri uyarınca açılan tazminat davaları ve bu davalarda ıslah yoluna başvurulması harca tabi değildir.

7. Vekalet Ücretleri

25.08.2017 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 694 sayılı KHK m.144 ile CMK m.142’ye 9. fıkra eklenmiş ve aynı hükme 7078 sayılı Onay Kanunu m.139’da da yer verilmiştir.

CMK m.142/9’a göre; “Tazminat davaları nedeniyle Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesaplanan nisbi avukatlık ücreti ödenir. Ancak, ödenecek miktar Tarifede sulh ceza hakimliklerinde takip edilen işler için belirlenen maktu ücretten az, ağır ceza mahkemelerinde takip edilen davalar için belirlenen maktu ücretten fazla olamaz”.

Yapılan değişiklikten önce; koruma tedbirlerine ilişkin tazminat davalarında vekalet ücreti, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi m.13 uyarınca Tarifenin İkinci Kısmının İkinci Bölümüne göre nisbi olarak belirlenmekte, ancak hükmedilen ücretin davada kabul veya reddedilen bedeli geçemeyeceği düzenlenmekte idi. Yeni düzenleme ise; vekalet ücretine ilişkin alt ve üst sınır belirleyerek, sulh ceza hakimliklerinde takip edilen işler için belirlenen maktu ücretten az, ağır ceza mahkemelerinde takip edilen davalar için belirlenen maktu ücretten fazla olmamak üzere (2018 yılı için 750-TL’den az ve 3.000-TL’den yüksek olmayacak şekilde) belirleneceğini öngörmüştür.

Vekalet ücreti hesabı; yukarıda belirtilen sınırlar dahilinde, maddi ve manevi tazminat miktarları yönünden ayrı ayrı değil, bunların toplamı üzerinden bir defaya mahsus olarak yapılır[11].

Davanın kısmen kabul edilmesi halinde, davacı lehine vekalet ücretine hükmedilir. Ancak davalı Hazine lehine vekalet ücretine, sadece davanın tamamen reddi halinde hükmedilmektedir[12].

8. Faiz

Talep halinde yasal faizin başlangıç tarihi olarak, zararı doğuran işlem veya fiil günü esas alınmaktadır.

Dava dilekçesinde faizin başlangıç tarihi belirtilmezse, HMK m.26’da düzenlenen “taleple bağlılık” kuralı uyarınca dava tarihinden itibaren yasal faize hükmedilir.

Faiz talebinin dava dilekçesinde yer almaması halinde, ıslah yoluna başvurmak suretiyle faiz talep etmek de mümkündür. Ancak ilk derece mahkemesi tarafından karar verildikten sonra, kanun yolu aşamasında ıslah yoluna başvurulamayacağından, bu aşamada ıslah yolu ile faiz talep etmek mümkün değildir. Benzer şekilde; ilk derece mahkemesi kararına karşı yapılan kanun yolu başvurusu üzerine bozma kararı verilip yeniden yargılamaya başlanırsa, yeniden yapılacak yargılamada ıslah yapmak mümkün olmadığından, faiz talebinde bulunulamaz.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun;

- “Islahın zamanı ve şekli” başlıklı 176. maddesinin 1. fıkrasına göre; “Islah, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir”,

- “Yapılamayacaklar” başlıklı 357. maddesinin 1. fıkrasına göre; “Bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinde karşı dava açılamaz, davaya müdahale talebinde bulunulamaz, davanın ıslahı ve 166 ncı maddenin birinci fıkrası hükmü saklı kalmak üzere davaların birleştirilmesi istenemez, bölge adliye mahkemesince resen göz önünde tutulacaklar dışında, ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunmalar dinlenemez, yeni delillere dayanılamaz”.

Faiz hakkının saklı tutulmaması, faiz talep edilmemesi ve kararın kesinleşmesi halinde ise, faizin yeni dava ile talep edilmesi mümkün değildir[13].

9. Tazminatın Tahsili

Hükmedilen tazminatın tahsil edilebilmesi için, tazminat kararının kesinleşmesi ve alacaklının davalı İdareye ödeme talebini yazılı şekilde iletmesi gerekir. Tazminatın bildirimden itibaren otuz gün içerisinde ödenmemesi halinde, davalı İdare aleyhine genel hükümler uyarınca cebri icra yoluna başvurulabilir.

CMK m.142/10: “Tazminata ilişkin mahkeme kararlan, kesinleşmeden ve idari başvuru süreci tamamlanmadan icra takibine konulamaz. Kesinleşen mahkeme kararında hükmedilen tazminat ile vekalet ücreti, davacı veya vekilinin davalı idareye yazılı şekilde bildireceği banka hesap numarasına, bu bildirimin yapıldığı tarihten itibaren otuz gün içinde ödenir. Bu süre içinde ödeme yapılmaması halinde, karar genel hükümler dairesinde infaz ve icra olunur”.

10. Tazminat Talep Edemeyecek Kişiler

CMK m.144’e göre;

1) Kanuna uygun olarak yakalanan veya tutuklanan kişilerden aşağıda belirtilenler tazminat isteyemezler:

a) (MÜLGA BENT RGT: 30.04.2013 RG NO: 28633 KANUN NO: 6459/18)[14]

b) Tazminata hak kazanmadığı halde, sonradan yürürlüğe giren ve lehte düzenlemeler getiren kanun gereği, durumları tazminat istemeye uygun hale dönüşenler.

c) Genel veya özel af, şikayetten vazgeçme, uzlaşma gibi nedenlerle hakkında kovuşturmaya yer olmadığına veya davanın düşmesine karar verilen veya kamu davası geçici olarak durdurulan veya kamu davası ertelenen veya düşürülenler.

d) Kusur yeteneğinin bulunmaması nedeniyle hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verilenler.

e) Adli makamlar huzurunda gerçek dışı beyanla suç işlediğini veya suça katıldığını bildirerek gözaltına alınmasına veya tutuklanmasına neden olanlar”.

11. Tazminatın Geri Ödenmesi

CMK m.143’e göre;

- Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı kaldırılan, hakkında dava açılan ve mahkum edilen kişilere,

- Aleyhine yargılamanın yenilenmesi ile beraat kararı kaldırılıp mahkumiyet kararı verilen kişilere,

Ödenen tazminat geri alınır.

Geri alınacak miktar, mahkumiyet süresine ilişkin kısımla sınırlıdır. Gözaltı ve tutukluluk süreleri mahkumiyet süresinden fazla değilse, ödenen tazminat tümü ile geri alınır. Gözaltı ve tutukluluk süreleri mahkumiyet süresinden fazla ise, aradaki süre farkının karşılığı olan miktar kişide bırakılıp, fazlası geri alınır[15].

Tazminatın geri alınması için Hazinenin talebi beklenmez, cumhuriyet savcısı tazminat kararını veren mahkemeden bu hususta karar vermek üzere yazılı talepte bulunur. Mahkemece verilecek karara karşı cumhuriyet savcısının ve tarafların itiraz hakkı bulunmaktadır[16]. Kararın yerine getirilmesinde, kamu alacaklarının tahsiline ilişkin 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uygulanır.

.

Av. Prof. Dr. Ersan Şen

Av. Beyza Başer

.

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

-----------------------------

[1] Mülga 8. fıkra: “Aynı cins suçtan mahkum olanlar, itiyadi suçlular ve suç işlemeyi meslek veya geçinme vasıtası haline getirenler, 6 ve 7 nci bentler hükümlerinden faydalanamazlar”.

[2] Emrullah Aycı, Ceza Yargılamasında Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat, Adalet Yayınevi, Ankara, 2014, s.291.

[3] YCGK, 21.12.2010, 2010/212 E., 2010/263 K.

[4] Hülya Poyraz Giyik, Kanun Dışı Yakalama, Tutuklama, Arama ve Elkoymaya İlişkin Tazminat Davaları, Adalet Yayınevi, Ankara, 2012, s.59.

[5] Yargıtay 12. CD, 12.06.2017, 2016/3525 E., 2017/5042 K. sayılı kararında; “Dava, 466 sayılı Kanun hükümlerine dayalı tazminat istemine ilişkin olup; Ceza Genel Kurulunun 23/03/2010 tarih ve 2009/256 Esas ve 2010/57 sayılı kararında, 466 sayılı Kanunun 2. maddesindeki üç aylık sürenin başlangıcı için 21/04/1975 tarih ve 3-5 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararına atıf yapılarak kesinleşen beraat kararından davacının haberdar olmasının arandığı, ancak adı geçen kararda tazminat davasının ne zamana kadar açılması gerektiğine dair bir açıklama bulunmamakla birlikte hiçbir hakkın sonsuza dek dava konusu yapılamayacağı, Özel Hukuk kapsamında değerlendirilmesi gereken bu talebin de makul bir süre içinde dava konusu edilmesi gerektiği ve Dairemizce benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 06.05.2014 tarih, 2014/141 Esas, 2014/229 sayılı kararında da belirtildiği üzere beraat veya kovuşturmaya yer olmadığına dair kararların Yazı İşleri Yönetmeliği’ne göre süresinde tebliğ edilip kesinleşme tarihinden itibaren her halükarda 10 yıl, kesinleşmiş kararların tebliğinden itibaren ise 3 ay içinde tazminat davalarının açılması gerektiği ve dava süresi açısından Borçlar Kanunu’nun 60. maddesindeki sürenin kabulü ve her koşulda davanın 10 yıllık süre içinde açılması gerektiği kabul edilmekle kanun dışı yakalanan veya tutuklananlar hakkında beraat hükmünün verilmesinden itibaren 10 yıl dolduktan sonra 466 sayılı Kanuna göre tazminat istenemeyeceği…” belirtilmiştir.

[6] Yargıtay 12. CD, 15.10.2018, 2018/3891 E., 2018/9642 K.

[7] Örneğin; çalıştığına dair belge ibraz etmeyen öğrenciler yönünden, davacının tazminat talebine konu işlem tarihindeki yaş durumu dikkate alınarak, bu yaş grubu için belirlenen net asgari ücret üzerinden hesaplanacak maddi tazminata hükmedilecektir. Benzer şekilde; ev hanımları da, vasıfsız işçi olarak kabul edilecek, gözaltına ve tutuklulukta geçen dönemde geçerli olan asgari ücret üzerinden hesaplama yapılacaktır. Bu örnekler için bkz. Nuri Düzgün-Şerafettin Elmacı, Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat Davaları, 2. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2014, s.191).

[8] Düzgün-Elmacı, a.g.e., s.189.

[9] Mustafa Albayrak, Fatma Özer, Fikret İlhan, Mustafa Erdoğan, Yargı Kararları Işığında Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat Davaları, Adalet Yayınevi, Ankara, 2014, s.304.

[10] Yargıtay 12. CD, 15.10.2018, 2018/3891 E., 2018/9642 K.

[11] Poyraz Giyik, a.g.e., s.74.; Düzgün-Elmacı, a.g.e., s.196.

[12] YCGK, 13.03.2007, 2007/2 E., 2007/63 K.: “Öte yandan, tazmini gereken manevi zarar da, haksız yakalama veya tutuklamaya maruz kalan kişilerin salt bu yüzden duydukları üzüntü ve acıya karşılık olup, mahkemece bu zarar tayin ve takdir edilirken, hukukun genel prensiplerinden hareketle, davacının duyduğu acı ve üzüntünün derecesi, haksız olarak tutuklulukta ve gözaltında geçirdiği süre, günün ekonomik koşulları, paranın satın alma gücü, davacının ekonomik ve sosyal durumu gözönünde bulundurulmaktadır. Bu durumda, gerek maddi gerekse manevi tazminat miktarlarının istem tarihinde davacı tarafından tam olarak bilinmesine olanak bulunmamaktadır. O nedenle, haksız tutuklamadan kaynaklanan tazminat davalarında, davalı lehine avukatlık ücreti ödenebilmesi ancak ve sadece davanın tamamen reddi halinde mümkündür.”.

[13] Düzgün-Elmacı, a.g.e., s.194.

[14] Mülga (a) bendi: “Gözaltı ve tutukluluk süresi başka bir hükümlülüğünden indirilenler”.

[15] Düzgün-Elmacı, a.g.e., s.180.

[16] Poyraz Giyik, a.g.e., s.64.