İSTANBUL (AA) - Oyuncu, yönetmen ve yazar Ercan Kesal ile belgeselci, eğitmen ve yazar Enis Rıza, Boğaziçi Üniversitesi öğrencileriyle bir araya geldi.

Boğaziçi Üniversitesi Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Araştırma Merkezi'nin düzenlediği "Yazar ve Şair Buluşmaları", Güney Kampüs Demir Demirgil Salonu'nda gerçekleştirildi.

Kesal ve Rıza, birlikte çıkardıkları "Zamanın İzinde" kitabının hazırlık sürecindeki deneyimlerini aktardıkları sohbette, fotoğraf ve sinema sanatı üzerine değerlendirmelerde bulundu.

Rıza, Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Ahmet Ersoy'un yönettiği programda, fotoğraf ile zaman arasında ciddi bir yarılmanın olduğu yorumunda bulunarak, "O yarılmayı kapatacak olan şey edebiyattır, belgeseldir, araştırmadır vesaire ama sonuç itibariyle fotoğrafla, tarih arasındaki ilişkiyi kapatacak olan tek şey bilgidir aslında." diye konuştu.

Tasarlarken bu yarılmayı ön plana aldıklarına işaret eden Rıza, şunları kaydetti:

"Çünkü her fotoğrafın bir hikayesi var ve bu hikayelere dair hiçbir şey bilinmiyor. Dolayısıyla en azından edebi bir söylem, metin ya da anlatıyla fotoğrafla ilişki kurma meselesi bu kitabı biraz daha ayrıcalıklı kılıyor. Kitaba yüzyılın tarihi diyoruz ama ne ansiklopedik, ne de herhangi tarihsel kronolojidir yaptığımız. Dolayısıyla bu kitabı hazırlamadan önce çok ciddi bir çalışma yaptık."

Rıza, hazırlık aşamasında 1900'lü yıllardan bugüne yaklaşık 2 bin sayfayı bulan bir kronoloji çalışması yaptıklarını aktararak, "O kronoloji çalışması içinde kırılma noktaları nedir, hangi fotoğraf neyi temsil eder, bu bağlamda fotoğraflar seçtik. Yaklaşık 400 fotoğrafı eleyerek ayrı bir seçim yaptık. Ercan da fotoğrafların metinlerini yazdı. Bana göre edebiyatla olan bağlantısını kurdu." dedi.

"Zamanın İzinde" tarzındaki çalışmaları önemsediğini dile getiren Rıza, şunları anlattı:

"Fotoğraf ve fotoğrafın hikayesi, tarih arasında bir ilişki kurmamızı sağlıyor. Keşke bu tür çalışmalar artsa ve geçmişle ilişkimiz daha güçlü hale gelse. Ben ağırlıklı olarak göç üzerine çalışıyorum belgesel alanında, özellikle mübadele dönemindeki göçler üzerine. Mesela Rumlar yaşadıklarını çocuklarına, onlar torunlarına anlatıyor vesaire. Bu tanık olduğum bir şey ve herhangi 30'lu, 40'lı yaşlarda bir Rumla konuştuğunuzda inanılmaz bir anlatıyla karşılaşıyorsunuz. Aynı olayı yaşamış Türkiye'den biriyle konuştuğunuzda ise ondakileri silinmeye uğramış olarak görüyoruz. Burada kendimizi ötekileştirdiğimiz bir unutma hali söz konusu. Esas problemimiz de bu unutma meselesini nasıl aşabileceğimiz."

- "Sinema zamandan yapılmış bir mozaiktir"

Ercal Kesal ise fotoğraf ile sinemayı birbirinden ayıramadığını dile getirerek, "Bu yüzden sinemaya hareketlendirilmiş fotoğraf denmiş ama hareketlendirme arzusu ile ortaya çıkan bir şey değil sinema. Etraftaki sahnelere fotoğraf yetmemiş." ifadelerini kullandı.

Fotoğraf ile sinema arasındaki farklara da değinen Kesal, şunları söyledi:

"Fotoğrafta çok öznel bir müdahaleniz çoğunlukla olmaz, sadece anı irdelemeye çalışırsınız. Sinemada ise kendi kurduğunuz zamana hükmedersiniz. Yani sinemada yönetmenin dünyası asıl olandır ama ne kadar nesnel çalışırsa çalışsın sonuçta o da öznel bir dünya. Aslında yaptığımız tüm işlerin öznel olduğunu farketmişimdir. Sinemada da aynı şey var ama sinema mühürlenmiş bir zaman, hatta zamandan yapılmış bir mozaiktir. Sanki birinde anı, birinde zamanı mühürlüyorsunuz. Bu yüzden sinema çok güçlü ve sanki her şey ona hizmet ediyor."

Bu çağda tüm dünyadaki insanların yeryüzünün bir parçası olduğuna dair özgüvenini kaybettiği değerlendirmesinde bulunan Kesal, "Yani dünyanın eline esir düşmüş 6 buçuk 7 milyar insandan söz ediyorum. Bu hastalıklı düzen adı neyse kapitalizm, postmodern... Yeryüzünün bir parçası olduğumuzu, onun misafiri olduğumuzu bizden önce de var olduğuna, bizden sonra da var olacağına dair cesaretimizi kaybettik. Sanat da bu cesaretimizi yeniden edinmemize vesile oluyor. Fotoğraf, sinema bunları sağlayan çok kıymetli alanlardan." şeklinde konuştu.

"Sanatın da bir iktidarı vardır"

Kesal, arkasındaki anlatılmayan hikayenin bir sinema filmi ya da bir fotoğrafı güçlü kıldığına dikkati çekerek, "Kitapta iyi bir fotoğraf olarak seçtiğimiz Kenan Evren'in fotoğrafına baktığımız zaman iyi olan, fotoğrafı güçlü kılan onun berbat suratı değil. Bu adamın benim kardeşlerime, arkadaşlarıma ettiği zulüm, astırdığı insanlar ve o yaşanan faşist dönem geliyor aklıma. O yüzden bu fotoğraf güçlü, ne yazık ki iyi bir fotoğraftır." dedi.

Teknolojinin fotoğraf ve sinemaya olumlu katkılarının olduğuna da değinen Ercan Kesal, sözlerini şöyle tamamladı:

"Her şeyin bir iktidarı vardır, bilginin de... Sadece siyasal bir erkten söz etmiyorum, bir şey biliyor olmanın, o bilgiye sahip olmanın getirdiği bir iktidarlık vardır. Bence sanatın da bir iktidarı vardır, eğer kullanmaya kalkışırsanız ve bu iktidarı bozan bir şey fotoğrafın çoğalıyor olması, sinemada isteyenin istediği gibi çekme şansı olması ise bu hayırlı bir şey. Çünkü iktidarı bozuyor. Ben sürekli yanlış anlaşılabildiğini de düşündüğüm bir şey söylerim, 'Bilgi ayağa düşmeli.' Bilginin saklanacak nesi varki? Burada akademik dünyaya da bir eleştiri getirmeye çalışmışımdır. Kendi içinde kapanır, tuhaf bir kulüp gibi. Birbirlerine atıfta bulunduğu, onun onu doçent yaptığı birine profesörlük unvanı verdiği, sokağın hiç farkında olmadığı tuhaf algılar yani. Bu yüzden bilginin ayağa düşmesinde bir mahsur yok. Çok film, fotoğraf çekilsin. Edebiyat için de aynı şeyi söyleyebiliriz."

Yaklaşık bir buçuk saat süren söyleşinin ardından konuşmacılar, öğrencilerin sorularını yanıtladı.

Ayrıntı Yayınları'ndan çıkan Zamanın İzinde, Enis Rıza’nın seçtiği ve uzun bir yüzyıldan parçalar yansıtan fotoğraflara Ercan Kesal'ın kendi hayatından esinlerle yazdığı metinlerden oluşuyor.