1. Genel Olarak

Failin başka türlü hareket etmesine olanak bulunmayan hallerde, kusurluluğun bulunmadığını kabul etmek gerekir. Gerçekten kusurluluğun ortak temeli kusurlu irade olduğu için, iradenin kusurlu sayılmasına imkân bulunmadığı hallerde ve objektif sorumluluk olarak kabul edilen durumlarda, kimse tarafından öngörülemeyecek bir sebep dolayısıyla, failin hareketi ile netice arasındaki nedensellik bağı kesildiği takdirde, kusurluluktan söz edilemez.[1] Diğer bir ifadeyle, cebir, şiddet, korkutma veya tehdidin etkisinde kalarak suç teşkil eden bir fiili işleyen kimsenin, irade yeteneği etkilenmiş olduğundan, başka türlü davranma imkânının varlığından söz edilemez. Bu gibi hallerde cebir ve tehdidi kullanarak suç işleten kişi, işlenen bu suç nedeniyle fail olarak (dolaylı fail) sorumlu tutulacaktır.[2]

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda cebir, şiddet, korkutma, tehdit (m.28) ve hata (m.30) ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan haller başlığı altında düzenlenmiştir. Fail cebir, şiddet, korkutma, tehdit ve bazı hata hallerinde cezalandırılmaz.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda kaza ve tesadüf ile zorlayıcı neden (mücbir sebep)’den bahsedilmemiş ise de, maddi cebri fiilin iradiliğini gideren bir neden sayan kanun koyucunun niteliği aynı olan halleri, kabul etmediğini söyleyemeyiz. Kusurluluğu kaldıran nedenler, fiilin iradiliğini gideren, fiilin bilinmemesi ve öngörülememesinden kaynaklanan nedenlerdir.

2. Kaza ve Tesadüf

Kaza ve tesadüf, öngörülebilir nitelikte bulunmayan bir sonucun gerçekleşmesi durumunda söz konusu olur. Kaza ve tesadüfün oluşmasını engellediği kusur türü taksirdir. Gerçekten taksir, dikkat ve özen gösterme yükümlülüğüne aykırılığı ifade ettiği ve bu yükümlülüğün yerine getirilebilmesi bir olanağın varlığına bağlı olduğu için, böyle bir olanak yoksa failin taksirli olduğu söylenemeyecektir. Başka bir ifadeyle, bu gibi durumlarda sonuç kaza ve tesadüften doğmuş sayılacaktır.[3] Yani gerçekleşen tipik sonuç öngörülebilir nitelikte değilse, kaza ve tesadüfün varlığından söz edilecektir. Örneğin, failin tüm trafik kurallara uyduğu halde, köprüden düşen kişiye çarpmamak için, frene basmasına rağmen kişiye çarpması halinde failin kusuru bulunmayıp, ortada kaza ve tesadüf hali bulunmaktadır.

Kaza ve tesadüf objektif sorumluluk hallerinde de failin cezalandırılmasına engel olmaktadır. Ceza hukukunda objektif sorumluluk, bir kimsenin kaza ve tesadüf dolayısıyla sorumlu tutulmasını ifade edemez. Çünkü netice kesinlikle öngörülmesi imkânsız bir netice ise, iradi hareketle netice arasında nedensellik bağının varlığından söz edilemez.[4]

3. Zorlayıcı Neden

Zorlayıcı neden (mücbir sebep)’den, genellikle başa çıkılması imkânsız bir güç olarak, kişiyi zorunlu ve önlenemez bir icra veya ihmal hareketinde bulunmaya götüren harici her çeşit zorlama anlaşılmaktadır. Kısacası direnmeye olanak vermeyen zor, şiddet ve cebirdir. Bu halde, kişi hareket etmemekte, hareket ettirilmektedir. Örneğin, çatı onarım mevsiminde, aniden ortaya çıkan hortum, bir evin çatısında çalışmakta olan çatı ustasını, yola geçmekte olan bir kimsenin üstüne fırlatır. Usta düşmek istememesine rağmen, üstüne düştüğü kişi ölmüş ise, fail eylem iradi olmadığından ölüm olayından sorumlu olmaz.[5]

Zorlayıcı nedende, netice öngörülmüş olsun veya olmasın, fail iradesine aykırı olarak hareket etmek veya hareketsiz kalmak zorunda bırakılmıştır. Zorlayıcı neden durumunda dikkat edilmesi gereken nokta, faili zorlayan gücün dışardan gelen bir güç olmasıdır; bu nedenle, failin kusuru ile oluşan durumlar zorlayıcı neden kapsamında değerlendirilemez.[6]

Zorlayıcı neden, önceden dikkate alınmasına olanak bulunmayan ve dış bir etkiden doğan olaydır. Bu olay, doğal bir güçten veya üçüncü kişinin eyleminden ileri gelebilir. Doğal olay, doğanın insan katkısı olmaksızın yarattığı, insanlarca engellenemeyen, ancak sonuçları yumuşatılabilen veya giderilebilen fırtına, deprem, su baskını ve demir yolu makaslarının donması gibi olaylardır. Etkisi doğal olaylara yaklaşan, insanlar tarafından veya onların katkısı ile yaratılan olaylar da vardır. Bunlara da her zaman karşı konulamaz.[7]

Zorlayıcı neden durumu zorda kalış (zorunluluk) benzerse de, her ikisinin arasında önemli fark vardır. Şöyle ki, hukuka uygunluk nedeni olan zorda kalışta fail kendisini feda etmek suretiyle başkasına zarar vermeme olanağına sahiptir. Oysaki zorlayıcı nedende failin böyle bir seçeneği bulunmamaktadır. Belirli bir şekilde hareket etmek zorundadır. Bu nedenledir ki, zorda kalış durumunda kusurlu failin cezalandırılmamasının nedeni hukuka uygunluk olduğu halde, zorlayıcı nedende failin kusursuzluğu cezalandırılmamasının nedenidir.[8]

4. Cebir ve Şiddet

Karşı koyamayacağı veya kurtulamayacağı maddi bir zorlama sonucu bir suç işlemek mecburiyetinde bırakılan kimsenin içinde bulunduğu duruma cebir denir.[9] Böyle bir durumda isteği dışında hareket etmek zorunda kalarak suç işleyen kişi kusurlu görülmez. Çünkü başka türlü hareket etme yeteneği elinden alınmıştır. 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun aksine 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda bu konu düzenlenmiştir. Buna göre, karşı koyamayacağı veya kurtulamayacağı cebir ve şiddet sonucunda suç işleyen kimseye ceza verilmez. Bu gibi hallerde cebir ve şiddet kullanan kişi suçun faili sayılır. O halde, her cebir ve şiddet failin kusurluluğunu etkilemeyecek, karşı koyamama veya kurtulamama olgularının varlığı araştırılacaktır. Belirleyici olan, kişinin karşı koyamayacağı kadar güçlü bir cebir ve şiddetle karşı karşıya olup olmamasıdır.[10] Kurtulamayacağı cebir ve şiddeti, failin içinde bulunduğu koşulları göz önünde tutarak, hâkim takdir edecektir.

Cebir durumunda, bir suçu işlemeye zorlanan kimse başka türlü hareket etme olanağından tamamen yoksun bırakılmış ve adeta cebir kullanan kişinin aracı haline gelmiştir. Örneğin, nöbetçinin bağlanıp nöbet yerinden uzaklaştırılması, tren makasçısının dövülüp baygın hale getirilmesi sonucunda makası zamanında açmasına engel olunması, banka güvenlik elemanlarının aynı şekilde etkisiz hale getirilmesinden dolayı suçun işlenmesini önleyememesi durumlarında, kusurluluğu kaldıran cebir vardır.[11]

5. Korkutma

Kendisi tarafından bilerek sebebiyet verilmemiş olan ve başka türlü karşı koyamayacağı veya kurtulamayacağı halen var olan ağır ve muhakkak bir zarardan kendisini veya başkasını korumak maksadıyla kendisine işlettirilmek istenen suçu işleyen kimsenin durumuna korkutma denir.[12]

Korkutmada kusurluluğun kalkması için, ağır ve muhakkak bir zarar yoksa failin kusurluluğu etkilenmez ve işlediği suçtan sorumlu olur. Örneğin, bir kimse aç bırakılsa ve açlığa dayanamayarak kendisine işletilmek istenen suça ilişkin icra hareketlerine başlamak zorunda kalsa, ağır ve muhakkak bir zararla karşı karşıya bırakıldığı içindir ki, kusursuz sayılacaktır.[13]

6. Tehdit

Tehditte zarar henüz gerçekleşmiş olmayıp, ilerde gerçekleşecek bir zararın gerçekleşmesinden korkutulmak için bir suç işleme durumu vardır ve bu bakımdan tehdit korkutmadan ayrılır.[14] Henüz gerçekleşmemiş, ileride gerçekleşecek olan zarardan kurtulmak için suç işleyen kişi kusurlu sayılmaz. Ancak, bunun için tehdidin konusu ile işlenen suç arasında bir orantı bulunması gerekir.

765 sayılı Türk Ceza Kanununun aksine 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda bu konu sorumluluğu etkileyen bir hal olarak düzenlenmiştir. Buna göre, muhakkak ve ağır bir korkutma veya tehdit sonucu suç işleyen kimseye ceza verilmez. Bu gibi hallerde, korkutma ve tehdidi kullanan kişi suçun faili sayılır. Belirleyici olan, tehdidin gerçekliği kesinleşmiş, ağır kaygıya düşürücü ve gözdağı verici nitelikte olup olmamasıdır.[15]

7. Hata

Genel bir tanımla, düşüncenin gerçeğe uygun bulunmaması şeklinde ifade edebileceğimiz “hata”, gerçeğin bilinmemesi yüzünden ortaya çıkabileceği gibi, yeterli derecede bilinmemesinin bir sonucu da olabilir.[16]

Ceza hukuku alanında hata, belirli bir fiili cezalandıran kuralın varlığını bilmemek, yorumunda aldanmak veya hukuki kaide yönünden herhangi bir yanılma söz konusu olmamakla beraber işlenen suçun maddi cephesi ile ilgili hususlarında yanılmak şekillerinde gerçekleşebilir.

Ceza hukuku alanında hata niteliği itibariyle, fiil üzerinde ve kural üzerinde hata olarak ortaya çıkabilir. Bir hukuk kuralının mevcut olup olmadığında veya yorumunda yapılan hata hukuki hata, buna karşılık suçun maddi unsurlarına ilişkin hata ise maddi (fiili) hata olarak tanımlanmaktadır.

Kural üzerinde hata (hukuki hata) genel olarak mazeret sayılmaz ve ceza sorumluluğunu etkilemezken, fiil üzerinde hata belirli koşulların varlığı halinde kastı kaldıran bir neden olarak kabul edilmektedir.[17] Fiili hatanın ceza hukukunda kusurluluğu etkileyebilmesi için esaslı olması gerekir. Fail hataya düşmeseydi eylemi suç oluşturmayacak idi ise hata esaslıdır.

Suçun unsurlarına ilişkin hata bazen kusuru ortadan kaldırarak suçun oluşmasını engeller, bazen de kusur türünün değişmesi sonucunu doğurur. Örneğin, kendisinin zannederek başkasının kitabını alan kişinin hatası esaslıdır. Çünkü fail hırsızlık kastıyla hareket etmemektedir. Buna karşılık, başkasının çok değerli sanarak değersiz bir kitabını alan failin hatası esaslı değildir. Olay failin düşündüğü gibi olsaydı da failin fiili suç teşkil edecekti. Malın değeri konusundaki hata, failin hırsızlık kastının varlığını etkilemeyecektir. Bazı hatalar ise sadece kusurun türünü etkiler. Örneğin, bir karartıya ateş eden avcı, av hayvanı yerine bir başka avcının yaralanmasına neden olursa, kusursuz olduğu söylenemeyecek, ancak kastından değil, taksirinden söz edilecektir.[18]

DR.CENGİZ APAYDIN

İSTANBUL ANADOLU CUMHURİYET SAVCISI

-----------------

[1] Dönmezer/Erman, C.II, 324–325.

[2] İçel ve diğerleri, 280.

[3] İçel/Evik, 215.

[4] Dönmezer/Erman, C.II, 327–328.

[5] Hafızoğulları, Z, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda Kusurluluğu Kaldıran Nedenlere Genel Bir Bakış, www.egm.tr/egitim/dergi/eski sayi/44/web/makaleler.(Erişim tarihi: 16.6.2008).

[6] İçel/Evik, 216.

[7] Centel/Zafer/Çakmut, 430.

[8] Dönmezer/Erman, C.II, 331.

[9] Öztürk, B/Erdem, M, R, Ceza Hukuku Genel Hükümleri ve Özel Hükümler (Kişilere ve mala karşı suçlar), Ankara 2007, 171.

[10] Centel/Zafer/Çakmut, 406.

[11] Dönmezer/Erman, C.II, 332.

[12] Öztürk/Erdem, Ceza Hukuku Genel Hükümleri ve Özel Hükümler, 171.

[13] İçel/Evik, 217.

[14] Dönmezer/Erman, C.II, 333.

[15] Centel/Zafer/Çakmut, 416.

[16] İçel, 221.

[17] Güngör, D, Ceza Hukukunda Fiil Üzerinde Hata, Yetkin Yayınları, Ankara 2007, 24.

[18] Centel/Zafer/Çakmut, 440.