1. LEKELENMEME HAKKI

Suç şüphesi altında olmayan kişilerle ilgili olarak soruşturma ve yargılama yapılamaz. Lekelenmeme hakkı masumiyet karinesinin bir yansıması olup devletin yargı eliyle bireylerin kişisel ve toplumsal anlamda telafisi imkânsız zararlara uğramasını engelleyen bir ilkedir. Suç işlememiş insanları soruşturma veya kovuşturmanın bir süjesi haline getirmek lekelenmeme hakkının ihlali olup görevi kötüye kullanma suçunu oluşturmaktadır[1].

Lekelenmeme hakkını, suç şüphesi nedeniyle hakkında soruşturma veya kovuşturma yürütülen kişinin bu işlemlerden dolayı onur, şeref ve haysiyetinin zarar görmemesi, toplum içindeki saygınlığının zedelenmemesi, hakkında henüz kesin hüküm verilmemiş kişinin masumiyetine zarar verecek, kişiyi toplum nezdinde mahkûm edecek her türlü söz, yayın, haber gibi davranışlardan kaçınma olarak tanımlayabiliriz. Kişi hakkında yürütülen soruşturma ya da kovuşturmanın, lekelenmeme hakkını ihlal etmemesi için adli makamlara önemli görevler düştüğü gibi idari makamlar ve basın-yayın organlarına da önemli görevler düşmektedir. Gerek kamu görevlilerinin gerekse basın mensuplarının toplumun bilgilendirilmesi ile kişilerin lekelenmeme hakkı arasındaki çizgiye dikkat etmesi gerekmektedir[2].

Soruşturmanın gizli yapılmasının (CMK md. 157) sebeplerinden biri, kişilerin lekelenmeme hakkıdır. Bu nedenle, soruşturma evresinde polisin, jandarmanın, Cumhuriyet savcısının aldığı ifadeler, telefon dinleme tutanakları ve diğer deliller basın ve yayın organlarına verilemez. İster adliye binası içinde ister dışında yapılsın adli işlemler sırasında fotoğraf ve film çekilmesinin yasak olması da kişilerin lekelenmeme hakkının korunması amacıyla kabul edilmiştir (CMK md. 183). İddianamede hangi hususların yazılacağı kanun'da açıkça belirlenmiş olup (CMK md. 170) Cumhuriyet savcısı, dava açmadığı kişileri suçlu gibi gösteren, itibarlarını sarsan açıklamalarda bulunamaz. Aynı şekilde, hakkında dava açtığı kişilerle ilgili, isnat ettiği suç fiilinin dışında, onları toplum önünde küçük düşürecek anlatımlara yer veremez. Suçsuzluk karinesi, yalnızca polis, jandarma, Cumhuriyet savcısı ve mahkemeyi değil, bütün kamu görevlilerini ve devlet kurumlarını bağlar. Bu itibarla, hangi görevde ve makamda bulunursa bulunsun hiçbir kamu görevlisi, suçu kesin hükümle sabit olmayan bir kişiyi suçlu olarak ilan edemez[3]. Ayrıca CMK’nın 170/4. maddesine göre, iddianamede, yüklenen suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır; yüklenen suçu oluşturan olaylar ve suçun delilleriyle ilgisi bulunmayan bilgilere yer verilmez. Diğer bir ifadeyle, lekelenmeme hakkı çerçevesinde sanıkla ilgili sadece hakkındaki suçlamaya ilişkin deliller ve fiil ya da fiiller iddianamede belirtilecek olup soruşturma konusu olmayan özel hayata ilişkin bilgiler ve olgular iddianame de belirtilmeyecektir.

Masumiyet karinesinde, suç şüphesi altındaki kişinin suçlu sayılamayacağından hareket edilir ve suçlu gibi muameleye tabi tutulmasının önüne geçilmeye çalışılır. Lekelenmeme hakkı ise, bundan daha öte, kişinin toplumsal saygınlık, onur ve şerefinin korunmasını hedefler. Ancak, masumiyet karinesi ile lekelenmeme hakkı arasında sıkı bir bağlantı ve geçişenlik bulunmaktadır. Lekelenmeme hakkının masumiyet karinesinden kaynaklanır[4]. Diğer bir ifadeyle, lekelenmeme hakkının, masumiyet karinesinin özel bir görünümü ya da unsuru olduğu söylenebilir. Lekelenmeme hakkının masumiyet karinesi ile bağlantılı ancak, ayrı ve özel bir hak olduğunu kabul etmek gerekir[5].

Cumhuriyet savcısı tarafından olaya ilişkin tüm delillerin toplanması, müstakil ve etkin adli kolluk mekanizmasının varlığı, Cumhuriyet savcılarının performanslarının değerlendirilmesinde soruşturma dosyalarının sayısal niceliğinden çok niteliklerinin esas alınması, yeterli şüphe kavramının somut olgulara dayandırılıp tespit edilmesi, delillere ilişkin kriminal incelemelerin hızla sonuçlandırılması, beraatla sonuçlanacak olayların mahkeme önüne getirilmemesi, kişilerin lekelenmemelerini ve gerçekten yargılamaya muhtaç olayların mahkemelerin önüne gitmesini sağlayacaktır[6].

2. MASUMİYET KARİNESİ

1982 Anayasası’nın 38/4. maddesinde yer alan “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz” şeklindeki hüküm ile suçsuz sayılma hakkı Anayasal düzeyde teminat altına alınmıştır. Amacı gereği maddi gerçeği araştıran, dolayısıyla fertlerin hak ve hürriyetleri ile toplumun menfaatlerini uzlaştırmaya çalışan ceza muhakemesi hukuku, fertleri ve bu arada özellikle şüpheli veya sanığı da korumaktadır[7].

Masumiyet karinesi, hakkındaki hüküm kesinleşinceye kadar, şüpheli/sanığın suçlu muamelesi görmemesini ve lekelenmemesini ifade eder. Hüküm kesinleşinceye kadar birey, kamuoyuna suçlu olarak tanıtılmamalıdır[8]. Bir kimsenin suçu işlediğinin ifade edilmesiyle, bir suçtan dolayı şüpheli olduğunun söylenmesi birbirinden farklıdır ve o kişinin suçlu olduğunun kesin yargılarla ifade edilmesi, suçsuzluk karinesini ihlal eder[9]. Adil yargılanma hakkının gerçekleşmesi için suçsuzluk karinesi doğrultusunda şüphelinin/sanığın ifadeleri doğrultusunda lehe olan delillerin araştırılması maddi gerçeğe ulaşmak açısından şarttır. Peşinen suçlu ilan etmek, varsayımlara dayalı kurgu üzerinden soruşturma ve yargılama yapmak, savunma hakkını ihlale sebebiyet vereceği için haksız suçlamalar içeren iddianamelere ve mahkûmiyetlere sebebiyet verebilecektir.

Masumiyet karinesinin anlamı, kanıt yükümlülüğünün iddia makamı olan Cumhuriyet savcısında bulunması, mahkemenin olayları incelerken, sanık için sadece şüphe duymasıdır[10]. Masumiyet karinesi, ceza yargılamasının bütün aşamalarında söz konusu olup hüküm kesinleşinceye kadar kişi suçsuz sayılmalıdır[11].

Şüpheli veya sanığın ispat külfeti bulunmamaktadır; bir kimsenin suçlu olduğunu ispat devletin yükümlülüğüdür. Hiç kimse kendi suçsuzluğunu kanıtlamak zorunda değildir; buna karşılık, herkesin kendi suçsuzluğunu kanıtlamak için çaba gösterme, muhakeme işlemi yapmak ve ispat faaliyetinde bulunmak hak ve olanağı vardır. Cumhuriyet savcısı, kolluk, hâkim ve mahkeme suçsuzluk karinesine saygı göstermek ve kişilerin lekelenmeme hakkını titizlikle korumak zorundadır. Cumhuriyet savcısı ve hâkim/mahkeme, iddiayı ispat etmekle yükümlüdür[12].

Masumiyet karinesi, sadece hâkim veya mahkeme kararlarıyla değil, kamu gücü kullanan diğer yetkililer/kurumlar tarafından da ihlal edilebilir. Öte yandan, devlet görevlilerinin açıklamaları veya kışkırtmalarına dayanan basın ve yayın organlarındaki yazılar veya bazı küçük düşürücü ifadeler nedeniyle masumiyet karinesinin ihlali söz konusu olabilir. Ceza yargılamasının amacı maddi gerçeğin adil yargılanma hakkına uygun yol ve yöntemlerle bulunmasıdır. Bu bağlamda, adli makamlar ceza yargılamasında maddi gerçeği araştırırken adil yargılanma hakkının şüphelilere ve sanıklara tanıdığı güvencelerle sınırlandırılmaktadır. Bu güvencelerden biri de masumiyet karinesidir. Temel insan hakları arasında gösterilen ve adil yargılanma hakkının özünü oluşturan masumiyet karinesi, birçok uluslararası belgede düzenlenmiştir[13].

AİHM, masumiyet karinesini şöyle tanımlamaktadır: “Masumiyet karinesi, diğer bazı gerekliliklerin yanında, bir mahkemenin üyelerinin, sanığın kendisine isnat edilen suçu işlemiş olduğu önyargısıyla hareket etmemelerini güvence altına alan bir ilkedir. Kanıt yükü iddia makamının üzerindedir ve herhangi bir şüphe halinden sanık yararlanır. Ayrıca, sanığın savunmasını hazırlayabilmesi ve sunabilmesi için kendisine karşı yürütülen davadan haberdar etme ve suçluluğunu kanıtlamak için yeterli derecede kanıt gösterme görevi de, yine iddia makamına düşmektedir”[14].

İHAS’nin 6/2. maddesi gereğince kesinleşmiş bir mahkeme kararıyla ispatlanmadıkça, bir kimseye suçluymuş gibi muamele edilmesini yasaklamaktadır. Bu nedenle, kesinleşmiş bir mahkeme kararıyla ispatlanmadıkça bir mahkeme veya bir idari makam tarafından bir kimsenin suçlu olduğuna veya kusurlu olduğuna ilişkin açıklama yapılması, suçsuzluk karinesini ihlal eder. Bu ihlal sadece ilgili kişinin kusurlu olduğunun açıklanmasıyla değil, aynı şekilde mahkeme veya kamu görevlilerinin o kişiyi suçlu gördüğünü açıklaması halinde de söz konusu olur. Bir kimsenin suç işlediğinin ifade edilmesiyle, bir suçtan dolayı şüpheli olduğunun söylenmesi birbirinden farklıdır ve o kişinin suçlu olduğunun kesin yargılarla ifade edilmesi, suçsuzluk karinesini ihlal eder[15].

SONUÇ

Masumiyet karinesi ve lekelenmeme hakkı adil yargılama hakkı kapsamında kesinleşmiş bir yargı kararı olmaksızın kişilerin suçsuz sayılması, soruşturma ve yargılama aşamalarında mahkûm edici boyutlarda peşin ön yargılarla kamuoyundaki saldırılara karşı kişileri korumayı amaçlamaktadır. Ayrıca araştırma, soruşturma ve yargı organlarının işlemleri açısından kişilerin temel hak ve özgürlüklerinin birer güvenceleri olarak kabul edilmiş olan ceza muhakemesi hukukunun temel kavramlarıdır. Özellikle geleneksel medya ve yeni nesil medya olan sosyal ağlar üzerinden lekelenmeme ve suçsuz sayılma haklarının ihlal edildiği gözlemlenmektedir. Bu durum toplumsal barış ve hukuk güvenliği açısından büyük tehlikeler içermektedir. Herkesin kendisini hâkim ilan etmesi, hukuk eğitimi almadan, dosyayı okumadan, dosyadaki delilleri bilmeden, henüz delillerin tamamı toplanmadan, ön yargılar üzerinden haber konusu olan her olayda kendi değerleri üzerinden birilerini suçlu ilan etmesi adalet açısından da bir baskı oluşturmaktadır. Ortada bir suç veya eylem varsa yakalanan ya da suçlanan kişi suçludur, yaklaşımının modern ceza hukukunda yeri yoktur. Suçlanan kişinin peşinen suçlu kabul edilmesi ve kamu vicdanında mahkûm edilmesi suçlanan kişi, ailesi ve aidiyetlerini temsil eden kişilere yönelik kin, nefret ve ayrımcılık içeren saldırılara davetiye çıkarmaktadır. Adalet benim yaklaşımı, devlete karşı bir saldırı oluşturmakta olup toplumsal barışa büyük zararlar vermektedir. Yasalar kamu düzenini, kamu güvenliğini ve adaleti sağlamaya yönelik olarak özgürlükler alanını korumayı amaçlamaktadır. Hukuk devleti bir milletin namusu olup yasaların uygulanmasını sağlamak devletin en temel görevidir. Lekelenmeme ve masum sayılma hakları konusunda toplumun, basın mensuplarının ve kamu görevlilerinin bilgilendirilmesi yargının etkin, sağlıklı ve hızlı bir şekilde, hukuka uygun deliller ışığında soruşturma ve yargılamaların adil bir şekilde yapılmasına olanak sağlayacaktır. Özellikle kamu görevlilerinin masumiyet karinesi ve lekelenmeme hakkının ihlalini oluşturacak eylem ve söylemlerden kaçınması şarttır.

-------------------

[1]Görevinin gereklerine aykırı davranarak alınan tüm bilirkişi raporlarında kusursuz olduğu belirtilen mağdur hakkında lekelenmeme hakkını ihlal edecek şekilde kamu davası açtırmak suretiyle mağdurun mağduriyetine ve beraatla sonuçlanan dosyada yargılama giderlerinin kamu üzerinde bırakılmasına sebebiyet vermek suretiyle de doğrudan kamuyu zarara uğratan sanığın eyleminin görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğunun gözetilmemesi" isabetsizliğinden, kararın CMK’nın 302. maddesinin ikinci fıkrası gereğince bozulmasına karar verilmiştir”. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun, 13.12. 2018 tarihli, 2017/5-11 esas ve 2018/639 sayılı kararı. (UYAP isimli Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır). Yargıtay’ın aynı doğrultudaki bir diğer kararında şöyle denilmektedir; “… Üniversite hastanesinde kadın doğum uzmanı olarak görev yapan ve Yataklı Tedavi Kurumları İşletme Yönetmeliği'nin 42. maddesi uyarınca icapçı nöbeti tutan şüpheli M…A..'ın, doğum olayı gerçekleştikten hemen sonra kendisine haber verilmesi üzerine 15 dakika içinde hastanede olduğu yönündeki ifadesinin, dosya içinde yer alan 26.08.2013 tarihli hemşire gözlem formunda, “hastanın saat 23.10 da yatırıldığı, saat 01.00 da tam açık doğum masasına alındığı, normal sponten doğum ile 3150 gr bebeğin başının normal çıktığı, fakat gövdenin zorlandığı, bebeğin sodyum ısıtıcıya alındığı ve aspire edildiği, bu arada Dr. E.. ve Dr. M.. hanıma haber verildiği” bilgisinin yer aldığı, doğuma katılan ebe hemşire N…D…'ın 26.06.2014 tarihli kolluk ifadesinde ise “....doğum salonuna beraber götürdük. Annenin ağrıları geldikçe ıkınmasıyla bebek başı bir miktar dışarıdan gözüktü, ancak anne yeterince ıkınamadığından bebek daha fazla ilerleyemedi. O nedenle doğumu yaptıran arkadaşım üstten bastırarak yardımcı olmamı istedi. Bebeğin başı tamamen serbestleşmedi. Omuz takılmıştı. Arkadaşım bebeğin başı ile anne arasına ellerini sokamadığı için omuzu kurtaramadı. Bebeğin görünen kısmı morarmaya başladı. Bu esnada bende üstten bası yapmaktaydım. O aralıkta ben daha bebeği tutmadan bebek kontrolsüz bir şekilde fırladı. Kendimi hızlıca yere atıp bebeği kucakladım, ama bebek yere temas etmişti. Ancak bebekte dış görünüş itibari ile düşmeye bağlı herhangi bir şeyi yoktu. Bebeği hemen radyan ısıtıcısının altına aldım. Aspire edip oksijen verdik, bu arada yardım istediğimiz anestezi teknisyeni geldi. Onlar müdahale ederken ben hemen icapçı çocuk ve doğum uzmanına haber verdim. Her iki hekim gelip bebeği değerlendirdi...”ifadesi karşısında; şüpheli doktorun kendisine haber verilir verilmez hastaneye geldiği, görevinin gereklerini yapmakta ihmal göstermediği, kusuru olup olmadığı konusunda Adli Tıp 1. İhtisas kurulundan alınan 27.07.2015 tarihli ve 3325 nolu raporun dosya içeriği ve oluş ile uyumlu olduğu, yeniden rapor alınmasının ve hastane telefon kayıtlarının incelenmesinin sonuca etkili olmaması nedeni ile, Muğla Cumhuriyet Başsavcılığınca dosyada mevcut ön inceleme raporu ve Adli Tıp Kurumu raporunu birlikte değerlendirerek şüphelinin olayda kusuru olmadığı gerekçesi ile kovuşturmaya yer olmadığına, karar verildiği, bu karara yapılan itirazın reddine ilişkin mercii Muğla 2. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 23.12.2015 tarihli ve 2015/1537 değişik iş sayılı kararında isabetsizlik bulunmadığından, bu karara yönelik kanun yararına bozma talebinin reddine, 23.11.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi”. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin, 23. 11. 2016 tarihli, 2016/9492 esas ve 2016/12904 sayılı kararı (UYAP isimli Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).

[2] Kara, Eyüp, “Lekelenmeme Hakkı “, Adalet Dergisi, Y: 2012, S: 43, 188.

[3] İHAM Kararı, Allenet de Ribenot davası, 10 Şubat 1995, series A, vol. 308, para. 31-37 (akt- Ünver/Hakeri, 14. Baskı, 29).

[4] Centel, Nur/Zafer, Hamide. Ceza Muhakemesi Hukuku. İstanbul: 7. Bası, 2010, 153.

[5] Kara, 190-191.

[6] Kara, 195.

[7] Yenisey /Nuhoğlu. 6. Baskı, 73.

[8] Centel/Zafer, 158.

[9] AİHM no:24528/02 (4. Daire), 2 Haziran 2009 tarihli kararı (Borovsky v. SLowakei).

[10] Tezcan/Erdem/Sancaktar, 256.

[11] Tosun, Seyfullah. Anayasa Mahkemesi’ne Bireysel Başvuruda Masumiyet Karinesi.İstanbul: 2018, 27.

[12] Ünver/Hakeri, 14. Baskı, 29-30.

[13] Yıldırım, Akif, “Anayasa Mahkemesi Uygulamasında Masumiyet Karinesi”, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/316297, 491 (erişim tarihi: 19/08/2021).

[14] Barbera, Messegüe and Jabardo v. Spain, para.77 (akt- İnceoğlu, Adil Yargılanma Hakkı Ve Yargı Etiği, 93).

[15] AİHM No. 24528/02 (4. Daire) - 2. Haziran 2009 tarihli karar , Borovsky v. Slovvakei (akt- Ünver/Hakeri, 14. Baskı, 30).