Birinci görüş;
Yetkisizlik, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 18. maddesinde düzenlenmiştir. Ayrıca, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 20., 21., 191. ve 196. maddeleri, yetkisizlik iddiası ile ilgili düzenlemeler içermektedir.
 
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Yetkisizlik iddiası” başlıklı 18. maddesine göre;
“(1) Sanık, yetkisizlik iddiasını, ilk derece mahkemelerinde duruşmada sorgusundan, bölge adliye mahkemelerinde incelemenin başlamasından ve duruşmalı işlerde inceleme raporunun okunmasından önce bildirir.
 
(2) Yetkisizlik iddiasına ilişkin karar, ilk derece mahkemelerinde sanığın sorgusundan önce, bölge adliye mahkemelerinde duruşmasız işlerde incelemenin hemen başlangıcında, duruşmalı işlerde inceleme raporu okunmadan önce verilir. Bu aşamalardan sonra yetkisizlik iddiasında bulunulamayacağı gibi mahkemeler de bu hususta re'sen karar veremez.
 
(3) Yetkisizlik kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir”.
 
Yetki itirazı, sorgu başlamadan evvel yapılır.
 
Talimat duruşmasında da, sanık hazır edildiğinde ya da hazır edilmeden sadece müdafii sorgu için talimat duruşmasına gittiğinde, yetkisizlik itirazında bulunacaktır. Müdafii tarafından yetki itirazında bulunulduğu takdirde, sanığın sorgusu yapılmaz, öncelikle yetki itirazı incelenir. Sanık veya müdafii yetki itirazında bulunmuş ise, hakim önce yetki itirazını inceleyecek, daha sonra sanığın sorgusunu yapabilecektir. Çünkü yetki itirazını incelemeden, diğer bir deyişle henüz dava kapsamında o mahkemenin yetkili olup olmadığı belli değil iken, sorgu yapılması mümkün değildir.
 
Yetki konusunun kamu düzeninden olmaması, CMK m.18’de re’sen yetkisizlik kararı usulünün düzenlenmemesi, yetkisizlik kararının ancak sanığın talebi üzerine sorgu veya inceleme öncesi verilmesi, bu aşamadan sonra yetkisizlik iddiasında bulunulamayacağı, mahkemelerin de bu hususta re’sen karar veremeyeceği sebepleriyle mahkemelerin iddianameyi kabul ettikten sonra tensiben yetkisizlik kararı vermesi isabetli değildir. CMK m.18/2’nin son cümlesinde geçen, “Bu aşamalardan sonra yetkisizlik iddiasında bulunulamayacağı gibi mahkemeler de bu hususta re’sen karar veremez.” ifadesini, bu aşamalardan önce mahkemelerin yetkisizlik konusunda re’sen karar verebileceği şeklinde anlamamak gerekir; zira burada söylenen, bu aşamadan sonra yetkisizlik bahsinin kapatıldığı ve sorgu veya incelemeden sonra yetkisizlik talebinin sonuç doğurmayıp bu konuda re’sen karar vermenin de mümkün olmadığıdır.
 
Doktrinde Yaşar; cumhuriyet savcısının da sürelere uyma koşuluyla bu itirazı yapabileceğinin kabul edilmesi gerektiğini, CMK m.18 sadece sanıktan bahsetmekte ise de, savcının da yetkisizlik iddiasında bulunabileceği düşüncesinde olduğunu, ancak savcı zaten soruşturma aşamasında gerekli incelemeyi yapıp davayı buna göre açtığından yasada savcının açıkça belirtilmediğini ifade etmektedir[1]. Bu görüşe göre, savcıların süresinde yaptığı itiraz başvurusu ile mahkemelerin yetkisizlik yönünden karar verebilmesi mümkündür.
 
Özbek - Kanbur - Doğan - Bacaksız - Tepe; Yaşar gibi savcının da itirazda bulunabileceğini ifade etmiş, mahkemenin de re’sen bu yönde bir karar verebileceğini, ancak CMK m.18’de belirtilen süreye uygun hareket edilmesi gerektiğini belirtmiştir[2].
 
Yenisey - Nuhoğlu; Kanunda sadece sanıktan söz edilmekte ise de, savcının da yer yönünden yetkisizlik davası açabileceğinin tartışmasız olduğunu, savcının yeni delil elde etmesi ve başka yer mahkemesinin yetkili bulunduğu görüşüne sonradan varması halinde, mahkemenin re’sen nazara alabildiği bir hususu savcının ileri sürmemesi için sebep bulunmadığını belirtmektedir. Yenisey - Nuhoğlu ayrıca, yer yönünden yetkisizlik davası açılmasa bile mahkemenin, sanığın sorgusundan önce yetkisizlik kararı verebileceğini ifade etmiş, ancak iddianameyi alan mahkemenin yer itibariyle yetkisiz olduğu için iddianameyi iade edemeyeceğini, CMK m.18 uyarınca ancak iddianamenin kabulünden sonra yetkisizlik kararı verebileceğini, bunun kanuni bir eksiklik olduğunu ifade etmiştir[3].

Kanuni bir eksiklik olduğu bizce de görülmektedir. Gerek savcının itiraz prosedürünün tanımlanmayıp sadece sanığın itirazı üzerine yetkisizlik kararı verilebileceğinin hüküm altına alınması ve gerekse “Bu aşamalardan sonra yetkisizlik iddiasında bulunulamayacağı gibi mahkemeler de bu hususta re’sen karar veremez.” cümlesinin yoruma açık olup, mahkemelerin bu aşamalardan önce re’sen yetkisizlik kararı verip veremeyeceği noktasında açıklık bulunmaması sonucu, yeni düzenlemeye ihtiyaç olduğu açıktır.
Kanaatimizce; yetki konusunda mahkemeler sanıkların talepleri ile bağlı olup, sanık böyle bir talepte bulunulmadığı sürece dava mahkemesinde görülmeye devam etmelidir. Bununla birlikte kanun koyucu, CMK m.289/1-d uyarınca “mahkemenin kanuna aykırı olarak kendini davaya bakmaya kendini görevli ve yetkili görmesi” hususunu hukuka kesin aykırılık hali olarak gördüğünden, bir anlam karmaşası olduğu izahtan varestedir.

Doktrinde Yaşar, yetkisizlik itirazı süresinde yapılmış ve yerinde olduğu durumda mahkemenin bu talebi reddetmesini CMK m.289/1-d’ye aykırı kabul etmekle[4], herhangi bir talep olmadan mahkemenin yetkisiz mahkemede davayı görmesini bir anlamda CMK m.289/1-d’ye aykırı bulmamıştır. Yine de, ya yukarıda dediğimiz gibi yeni bir düzenleme getirilerek mahkemelerin re’sen yetkisizlik kararı verebileceğinin açıkça düzenlenmesi veya CMK m.289/1-d hükmünden “ve yetkili” ibaresinin kaldırılması kanaatimizce isabetli olacaktır.

İkinci görüş;
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu m.18/2’nin son cümlesine göre; “Bu aşamalardan sonra yetkisizlik iddiasında bulunulamayacağı gibi mahkemeler de bu hususta re’sen karar veremez”.

Maddede, mahkemelerin hiçbir aşamada re’sen yetkisizlik kararı veremeyeceği şeklinde bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Maddenin ilk fıkrasında sanığın yetkisizlik iddiasını ne zaman ileri sürebileceği, ikinci fıkrasında ise ilk derece mahkemesinin yetkisizlik kararını ne zamana kadar verebileceği düzenlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasının son cümlesinde, sanığın maddede belirtilen aşamalardan sonra yetkisizlik iddiasını ileri sürememesi ile mahkemelerin de bu hususta re’sen karar verememesi hususları birlikte düzenlenmiştir. Cümlenin bir bütün olarak değerlendirilmesi neticesinde; mahkemelerin bu maddede belirtilen aşamalar geçtikten sonra re’sen yetkisizlik kararı veremeyeceği, bu süreler geçmeden önce ise re’sen yetkisizlik kararı verebileceği sonucuna varılmaktadır.

Yargıtay 2. Ceza Dairesi’nin 23.11.2015 tarihli, 2015/16690 E. ve 2015/21442 K. sayılı kararında yer alan; “5271 sayılı CMK’nın 18/2 maddesine göre ilk derece mahkemesi tarafından ancak sanığın sorgusundan önce yetkisizlik kararı verilebileceği ve aynı maddeye göre sorgu aşamasından sonra bu hususta mahkemece re’sen karar verilemeyeceği gözetilmeden…” ibaresine göre, sorgu aşamasından önce mahkemece yetkisizlik kararı verilebileceği söylenebilir.

Doktrinde;
  • Centel - Zafer’e göre[5]; “Öte yandan, mahkeme de talep bulunmaksızın kendiliğinden süresi içinde yetkisizlik kararı verebilir”,
  • Yenisey - Nuhoğlu’na göre[6]; “Savcı eline yeni deliller geçtiği ve başka yer mahkemesinin yetkili bulunduğu görüşüne sonradan varmış ise, mahkemenin re’sen nazara alabildiği bir hususu savcının ileri sürmemesi için sebep yoktur… Yer yönünden yetkisizlik davası açılmasa da mahkeme, sanığın sorgusundan önce yetkisizlik kararı verebilir…”,
  • Özbek - Kanbur - Doğan - Bacaksız - Tepe’ye göre[7]; “Davanın bir başka mahkemeden gönderilmesi üzerine yeni delillerin ortaya çıkmasıyla mahkemenin yetkisiz olduğu anlaşılırsa savcının da itirazda bulunabileceği söylenmelidir. Mahkeme de re’sen bu yönde bir karar verebilir. Ancak tüm bunlar zaman bakımından sınırlandırılmıştır”.

CMK m.18’in gerekçesine göre; İlk derece mahkemelerinde yukarıda açıklanan zaman ve koşullara göre yetkisizlik kararı verilebileceği gibi, 178. madde gereğince iddianame cumhuriyet savcılığına iade edilebilecektir”. Gerekçeye göre mahkeme, yetkisizlik sebebiyle iddianameyi iade edebilir. İddianamenin henüz kabul edilmediği aşamada yetki hususunun mahkemece değerlendirilebileceğine dair bu gerekçe, mahkemenin sanığın yetkisizlik iddiası ile bağlı olmadığını göstermektedir.

CMK m. 161/7’de, “Yetkisizlik kararı ile gelen bir soruşturmada cumhuriyet savcısı, kendisinin de yetkisiz olduğu kanaatine varırsa yetkisizlik kararı verir…” denilmek suretiyle, soruşturma aşamasında cumhuriyet savcısının yetkiye ilişkin re’sen karar verebileceği düzenlenmiştir. Cumhuriyet savcısına tanınan bu yetkinin, ilk derece mahkemelerine de tanındığının kabulü gerekir.

CMK m.174/1-a’ya göre; CMK m.170’e aykırı olarak düzenlenen iddianame iade edilir. CMK m.170/3’de ise; “Görevli ve yetkili mahkemeye hitaben düzenlenen iddianamede…” ibaresine yer verilmektedir. Burada, yetkisiz mahkemeye hitaben düzenlenen iddianamenin iadesine karar verilebileceği düşünülebilir. Ancak CMK m.174’ün gerekçesinde bu hususta ikili ayırıma gidilmiştir.

Gerekçeye göre;
“Keza, görev veya yetki konusunda iddianamede açık bir yanlışlık veya çelişki varsa iade mümkündür. Örneğin iddianame asliye ceza mahkemesine verildiği halde, ağır ceza mahkemesinin madde bakımından yetkisine girecek ağırlıkta bir ceza miktarı talep edilmesi; iddianamede gösterilen mahkemenin yargı çevresi dışında suçun işlendiğinin iddianameden anlaşılması gibi. Nitekim 170. maddenin üçüncü fıkrası iddianamenin ‘görevli ve yetkili’ mahkemeye hitaben düzenlenmesini öngörmektedir. Şayet iddianamenin görevli veya yetkili mahkemeye hitaben düzenlenmediği iddianameden kolayca anlaşılabiliyorsa, iddianamenin 170. maddeye aykırı düzenlendiğinden bahisle mahkeme iadeye karar verebilecektir.

Buna karşılık, cumhuriyet savcısının değerlendirmesinde bir çelişki olmadığı sürece, örneğin mahkeme görev veya yetki konusunda cumhuriyet savcısı ile aynı kanaatte olmasa bile, bu sebeple iddianameyi iade edemez. Çünkü bu sorun görev veya yetki uyuşmazlığının konusu olabilecek bir husustur ve bir merciin çözmesi gereken bir konuyu mahkeme iddianamenin iadesi yoluyla çözemez… İddianamenin iadesi, ancak, iddianamenin mahkemeye verilmesinden sonra fakat kabulünden önce, yani soruşturma evresinde verilebilecek bir karardır. Oysa mahkemenin nitelendirmesi sonucu ortaya çıkabilecek olan görevsizlik kararı, ancak kovuşturma evresinde, iddianamenin kabulünden sonra verilebilmektedir. Aynı durum yer yönünden yetki bakımından da geçerlidir”.

Özetle; yetki konusunda iddianamede açık bir çelişki bulunması halinde mahkeme iddianamenin iadesine karar verebilecek, ancak yetki konusunun mahkemece değerlendirme yapılmasını gerektirmesi halinde bu husus iddianamenin iadesi sebebi yapılamayacaktır. Bu durum, yerel mahkemenin yetki konusunda re’sen değerlendirme yapabileceğini göstermektedir.

Yargıtay 7. Ceza Dairesi’nin 15.12.2011 tarihli, 2009/16759 E. ve 2011/26400 K. sayılı kararında; “…iddianamenin iadesi sebepleri arasında yetkisiz olan mahkemeye açılan davaların bu sebeple iadesi sayılmadığı gibi, kamu davası açıldıktan sonra mahkeme tarafından da yetkisizlik kararı verilebileceği gözetilmeksizin” denilerek, mahkemenin yetkisizlik kararı verebileceği ifade edilmiş, mahkemenin dava açıldıktan sonra yetkisizlik konusunda sadece sanığın iddiası bulunması halinde değerlendirme yapabileceğine dair bir ibareye yer verilmemiştir.

Sonuç olarak; CMK m.18/2 uyarınca mahkemenin re’sen yetkisizlik kararı verebileceği, ancak bu kararın CMK m.18’de gösterilen aşamalarda yapılması gerektiği, maddede öngörülen aşamalardan sonra sanığın yetkisizlik iddiasında bulunamayacağını ve mahkemece re’sen karar verilemeyeceği, mahkemenin re’sen yetkisizlik kararı veremeyeceğine dair kısıtlamanın sadece maddede belirtilen aşamalardan sonrası için öngörüldüğü, bu aşamalar geçilmediği takdirde mahkemenin re’sen karar vermesini engelleyen bir hüküm bulunmadığı, cumhuriyet savcısının re’sen karar verebileceği bir hususta mahkemelerin karar veremeyeceğine dair bir yorumun isabetli olmayacağı ve doktrinde de mahkemenin re’sen yetkisizlik kararı verebileceğinin kabul edildiği düşünülmektedir.

Kanaatimiz;
Yer itibariyle yetki, kamu düzeninden değildir. Ceza yargılamasında da; madde itibariyle yetki olarak bildiğimiz görev meselesinin kamu düzeninden olduğu, ancak yer itibariyle yetkinin kamu düzeninden olmadığı, CMK m.18’de gösterilen usule uygun şekilde itiraz edilmeyen yetkiden dolayı, mahkemenin görevsizliği gündemde değilse, mahkemece re’sen yetkisizlik kararı verilemeyeceği söylenebilir.

Burada bütün mesele, Özel Hukuktan farklı olarak Ceza Yargılaması Hukukunda yer itibariyle yetki kurallarının kamu düzeninden olup olmadığı üzerinde toplanmaktadır. Bu sorunun cevabı bulunduğunda ve buna göre Ceza Muhakemesi Kanunu’nun yer itibariyle yetki ile ilgili 12 ila 21, 170/3-i, 174/1-a ve bölge adliye mahkemeleri ve Yargıtay bakımından hukuka kesin aykırılık hallerinden kabul edilen CMK m.289/1-d dikkate alınıp yorumlanmalıdır.

Doktrinin fikir birliği ile yer itibariyle yetkinin kamu düzeninden olmadığı görüşüne, “Yetkisizlik iddiası” başlıklı CMK m.18’in yol açtığı konusunda bir tereddüt yoktur. Kanun koyucu bu konuda da, madde itibariyle göreve ve re’sen görevsizlik kararının mahkemelerce verilebileceğine dair CMK m.4/1’de yer verdiği hükme benzer bir düzenlemeyi öngörse idi, bugün yetkisizliğin mahkemelerce re’sen dikkate alınıp alınmayacağını tartışmazdık. Bu tartışmanın sebebi; yalnızca konu ile ilgili doktrin görüşleri değil, kanun koyucunun 18. madde ile ilgili öngördüğü düzenlemedir. Çünkü yer itibariyle yetkiyi düzenleyen 12 ila 21. maddelerde, kovuşturma aşamasında mahkemenin re’sen yer itibariyle yetkisizlik kararı verebileceğine dair hiçbir hüküm bulunmamaktadır. CMK m.18/2’nin ikinci cümlesinde yer alan hüküm de, mahkemenin re’sen yetkisizlik kararı vermekle yetkili olduğu şeklinde değerlendirilemez. Kamu Hukukunda kural; yetkisizlik esas, yetkili olmak istisnadır ve bu istisnanın, yani yetkinin kanunda açıkça belirtilmesi gerekir.

CMK m.18’de, madde itibariyle görevi düzenleyen 4. maddeden farklı düzenlemeye gidilmiştir. “Re’sen görev kararı ve görevde uyuşmazlık” başlıklı CMK m.4/1’de, net bir şekilde davaya bakan mahkemenin görevli olup olmadığına kovuşturma evresinin her aşamasında re’sen karar verebileceği ifade edilmiş, fakat benzer bir hükme yer itibariyle yetkiyi düzenleyen “Yetkisizlik iddiası” başlıklı 18. maddede değinilmemiştir.

Bu durumda; CMK m.18’in lafzı ve gerekçesi itibariyle yorum yoluna gidilmeli, kanun koyucunun maksadı esas alınmalı, fakat hükümde olmayan bir düzenleme varmış gibi ve madde itibariyle görev kuralının kıyaslanması yolu ile tatbik edilmemelidir. CMK m.18/1’de tartışmasız biçimde sanığın yetkisizlik iddiasından bahsedildiği, bu iddianın ileri sürülme zamanının tanımlandığı ve maddenin ikinci fıkrasında da mahkemelerin yetkisizlik iddiası ile ilgili ne zamana kadar karar vermek zorunda olduklarının düzenlendiği, yetkisizlik itirazının mahkemelerce hukuka aykırı şekilde reddetmeleri veya zamanında karar verilmemesi halinde, bunun akıbetinin ne olacağının da CMK m.289/1-d’de düzenlendiği de söylenebilir.

İddianamenin düzenlenme şartları ve iadesi ile ilgili 170 ve 174. maddeler ele alındığında; iddianamenin yalnızca görevli mahkemeye değil, yetkili mahkemeye hitaben de düzenlenmesi gerektiği, yine iddianamede suçun işlendiği yerin belirtilmesinin arandığı ve buna uygun düzenlenmeyen iddianamenin ise iade edileceği belirtilmiştir. Bu hükümler kanaatimizce, yetki ile ilgili özel bir araştırma yapmak ve bu konuda karar vermek suretiyle iddianamenin iade yetkisinin mahkemeye tanındığı şeklinde yorumlanamaz. CMK m.170 ve 174’ün, iddianamelerin görev ve yetki ile ilgili şekli unsurların tamamlanması ile sınırlı olması gerektiği, hatta görev konusunda bile CMK m.4/1 uyarınca iddianamenin kabulü sonrasında karar verilmesi gerektiği, iddianamenin kabulü ile ilgili inceleme sırasında bu unsurların şeklen iddianamede yer alıp almadığının tespiti ile yetinilmesinin uygun olacağı ifade edilmelidir.

Yer itibariyle yetkisizlik bahsinde bütün sorun, 18. madde başlığının “Yetkisizlik iddiası” olmasından ve içeriğinde de görevden farklı olarak sanığın yetkisizlik iddiasından bahsetmesinden, ayrıca maddenin ikinci fıkrasının ikinci cümlesinde yer verilen “Bu aşamalardan sonra yetkisizlik iddiasında bulunulamayacağı gibi mahkemeler de bu hususta re’sen karar veremez.” cümlesinden kaynaklanmaktadır.

Hükmün lafzi yorumuna göre; görev meselesinden farklı olarak, mahkemelerin yer itibariyle yetki konusunda sanığın yetkisizlik iddiası ile bağlı olduğu, cumhuriyet savcısının veya şikayetçinin, kovuşturma sırasında müdahilin yetkisizlik iddiasında bulunma yetki ve haklarının olmadığı, hükümde geçen “mahkemeler de bu hususta re’sen karar veremez”  ibaresinin, yetkisizlik halinin mahkemelerce sanığın sorgusundan ve hükümde belirtilen diğer hallerden önce re’sen dikkate alınabileceği anlamına gelmeyeceği, mahkemelerin bu konuda sanığın veya müdafinin yetkisizlik iddiası ile bağlı olduğu, bu iddia gündeme getirilmedikçe mahkemelerin iddianamenin incelenmesi ve kabulü, kovuşturmanın başlangıcında, yani duruşma hazırlığı (tensip tutanağı hazırlığı) sırasında veya sanığın veya sanıkların sorgusu öncesi ve sonrasında yetkisizlik iddiasının değerlendirilemeyeceği anlaşılmalıdır.

Bu görüşe katılmayan, yetkisizlik iddiasını Özel Hukukta olduğu gibi taraf iddiasına bağlamayan, Kamu Hukuku alanında mahkemenin re’sen yalnızca görevsizlik değil yetkisizlik kararı da verebileceğine, bunun sebebinin de adaletin suçun işlendiği iddia edilen yerde gerçekleşeceğine inanan görüş ise, sınırlı da olsa mahkemelerin yetkisizlik durumunu re’sen dikkate alabileceğini, hatta cumhuriyet savcısının veya şikayetçinin de yetkisizlik iddiasını mahkemeye iletebileceğini, ancak bu iddianın süresinin CMK m.18/1-2 ile sınırlı olduğunu, bu aşamalardan sonra sanık ve müdafii dahil hiçbir tarafın yetkisizlik iddiasında bulunamayacağını, mahkemelerin de re’sen, yani kendiliklerinden yetkisizlik durumunu dikkate alıp yetkisizlik kararı veremeyeceğini ileri sürmektedir.

Kanaatimizce; madde itibariyle görev ve yer itibariyle yetki kurallarını birbirinden ayırmak, her ne kadar kanun koyucunun maksadı dikkate alınacaksa da öncelikle ve hatta gerekçeden evvel maddelerin lafzı ile sınırlı hareket etmek, yargılama kurallarını esnetmemek, gevşetmemek ve amaca veya duruma göre kıyaslayıp yorumlamamak gerekir. Yer itibariyle yetkisizliğin mahkemece ele alınması konusunda bir eksiklik veya gereklilik olması, yani CMK m.18’in ihtiyaçlara cevap vermemesi, bu hüküm ile CMK m.170, 174 ve 289 arasında tenakuz olması, hatta m.18’in gerekçesinin veya diğer maddelerin gerekçe ve maksatları, yetkisizlik konusunun mahkemelerce veya sanık dışında kalan süjelerce gündeme getirilebilmesini mümkün kılmaz.

Burada yine farklı bir görüş şu şekilde ileri sürülebilir ki, CMK m.170’e göre hazırlanan iddianamenin, bu maddede ve m.174’de gösterilen usul ve esaslara uygun düzenlenmesi gerektiği, henüz kamu davasının başlamadığı ve iddianamenin inceleme aşamasında olduğu bir sırada mahkemece yapılan incelemenin klasik bir görev veya yetki incelemesi olmayacağı, bu noktada mahkemenin kendisini görevli ve/veya yetkili görmemesi sebebiyle yapacağı iddianame iadesinin prosedürünün CMK m.174’de ayrıca düzenlendiği, dolayısıyla CMK m.170 ve 174’de öngörülen ve iddianamede yer alması zorunlu kılınan unsurların varlık ve yokluklarının sırf şekille açıklanamayacağı, bunların iddianamede yer alıp almadıklarının değil, doğru biçimde yer alıp almadıklarının da mahkemelerce incelenebileceği, yani somut tartışmamız bakımından bir mahkemenin görevli veya yetkili olup olmadığını iddianame üzerinden esastan inceleyebileceği, bu konuda şüpheli veya müdafinin veya cumhuriyet savcısının veya bir başka süjenin görüşüne de ihtiyacı olmayacağı ve bu konunun iddianamenin usule uygunluğu ile sınırlı ele alınması gerektiği fikri ileri sürülebilir.

CMK m.170 ve 174’de öngörülen görev ve yetki bahsinin şekli eksikliği olmadıkça, mahkemece incelemeye tabi tutulamayacağı ileri sürülebilir. Nihai olarak, görevin kamu düzeninden olduğu ve mahkemenin re’sen inceleme yetkisinin yalnızca kovuşturmanın başlaması ile değil iddianamenin düzenlenip kendisine gönderilmesi ile de mümkün olduğu savunulabilir. Yer itibariyle yetkisizlikte ise, ikili ayırıma gidilebilir. Birincisi, iddianamenin kabulü aşamasında yetki meselesinin incelenmesinin CMK m.18’de düzenlenen yetkisizlik iddiası ile hiçbir ilgisinin olmadığı, bunun iddianamenin usule uygun olup olmadığı ile sınırlı olduğu, bu nedenle de mahkemelerin re’sen yetkisizlik durumlarını dikkate alamayacağına dair yasağın CMK m.170 ve 174’ü kapsamayacağı savunulabilir. Bu düşünce; mevcut mevzuat nazarında isabetli, CMK m.170 ve 174’ün lafzına uygun, CMK m.18 ve 289/1-d ile de tenakuz teşkil etmemektedir. Yetkisizliğin re’sen incelenip mahkemece karara bağlanması yasağı, CMK m.18 ile sınırlı ele alınmalıdır.

CMK m.161/7’de soruşturma aşamasında cumhuriyet savcıları için düzenlenen yetkisizlik meselesi ile mahkemelerin yer itibariyle yetkisini birbirine karıştırmamak gerekir. Soruşturma aşamasında yetkisizlik bugüne kadar ciddi bir sorun teşkil etmekte idi. Cumhuriyet savcıları, birbirlerine yer itibariyle yetkili olmadıklarını ve soruşturmayı yetkili savcılığın yürütmesi gerektiğinden bahisle dosyaları göndermekte, bu gidiş gelişler sayıca fazlalaşabilmekte ve soruşturma ve yargılama süreçleri uzamakta, maddi hakikate ve adalete ulaşılması akamete uğramakta idi. Bu duruma son vermek isteyen kanun koyucu 14.04.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6217 sayılı Kanunun 21. maddesi ile CMK m.161’e 7. fıkrayı eklemiş ve savcılar arasında gerçekleşen yetkisizlik meselesine son vermeyi hedeflemiştir. Bizce kanun koyucu, cumhuriyet savcısının yetkisizlik kararı veremeyeceğine dair bir hüküm öngörebilirdi. Ancak delillerin toplanıp değerlendirileceği en önemli aşama soruşturma evresi olacağından, kanun koyucu tarafından bu yol tercih edilmemiştir, ancak bir süre sonra kanun koyucu soruşturma aşamasında yetkisizliğe son vermeyi amaçlamıştır.

Delillerin toplanmasının bittiği, yalnızca ortaya koyulup tartışılacağı ve değerlendirileceği aşama olarak kabul edilen kovuşturma evresi soruşturma aşamasının yetkisizliği kadar önemli olmadığı gibi, adaleti de geciktirebilir. Önemli olan; soruşturma aşamasının, delillerin toplanıp değerlendirilmesinin yer itibariyle yetkili savcılıkta yapılmasıdır. Bu aşamadan sonra düzenlenen iddianamede CMK m.170 ve 174’e göre bir eksiklik yoksa ve iddianame kabul edildikten sonra da sanık veya müdafii usule ve zamana uygun şekilde yetkisizlik iddiasını gündeme getirmemişse, mahkemenin re’sen veya bir başka süjenin talebi üzerine yer itibariyle yetkisizlik kararı verebilmesi isabetli değildir.

Ceza yargılamasının Kamu Hukukundan olduğu, 1961 Anayasası’nın 32. maddesinin ilk şeklinde yer alan “tabi/doğal hakim” güvencesinin korunması gerektiği, yargılamanın yalnızca görevli mahkemece değil, yer itibariyle yetkili mahkemece de yürütülmesinin doğru olduğu, aksi uygulamanın yer itibariyle yetki kuralını bozacağı ve davanın o yer mahkemesince görülmesini mümkün kılacağı, bunun da kabul edilemeyeceği ileri sürülebilir. Yer itibariyle yetkisizlik iddiasının CMK m.18’de öngörüldüğü şekilde düzenlenmesi ve katıldığımız görüş biçiminde anlaşılması, Anayasa m.37’nin güvencesi altında olan “kanuni hakim” güvencesine de aykırı değildir. Bu görüşün; maddi hakikate ve adalete, düzenin bozulduğu ve suçun işlendiği yerde ulaşılması gerektiği gerekçesiyle eleştirilmesi mümkündür.


(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

----------------------------
[1] Osman Yaşar, Ceza Muhakemesi Kanunu, I. Cilt Madde 1-14, Seçkin Yayıncılık, 5. Baskı, Ankara, 2011, s.450.
[2] Veli Özer Özbek – Mehmet Nihat Kanbur – Koray Doğan – Pınar Bacaksız – İlker Tepe, Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayıncılık, 7. Baskı, Ankara, 2015, s.623.
[3] Feridun Yenisey - Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayıncılık, 3. Baskı, Ankara, 2015, s.264.
[4] Osman Yaşar, Ceza Muhakemesi Kanunu, I. Cilt Madde 1-14, Seçkin Yayıncılık, 5. Baskı, Ankara, 2011, s.450.
[5] Centel - Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, Yenilenmiş ve Gözden Geçirilmiş 9. Bası, Beta Basım, İstanbul, Ekim 2012, s. 515.
[6] Feridun Yenisey – Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, Güncellenmiş 3. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, Ekim 2015, s. 264.
[7] Veli Özer Özbek, Mehmet Nihat Kanbur, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, İlker Tepe, Ceza Muhakemesi Hukuku, Genişletilmiş ve Güncellenmiş 7. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, Ekim 2015, s. 623.​