Hepiniz hatırlayacağı üzere 15 Nisan 2020 tarihli Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe giren 7242 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un yürürlüğe girmesiyle beraber gerek 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun’da gerekse de başkaca kanunlarda birtakım değişikliklere gidilmişti. İnfaz yasasında getirilen değişikliklerin Anayasamızda koruma altına alınan “Eşitlik İlkesine” aykırı olduğu iddiası ile muhalefet partilerince iptal talebiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvuruda bulunulmuştu. TBMM Anayasa Komisyonu CHP Grup Sözcüsü olan Sayın İbrahim Ö. Kaboğlu’nun ifade ettiği üzere yapılan başvuru reddedilmiş olup buna ilişkin gerekçeli kararın yazımı beklenmektedir. Bizler ise bu yazımızda yasada getirilen değişikliklerin neden eşitlik ilkesine aykırı olduğunu, Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu ret kararının neden hukuk devleti ile örtüşmediğini dilimiz döndüğünce ifade etmeye çalışacağız. Aşağıdaki açıklamalarımızda 7242 sayılı yasa ile infaz yasasında yapılan değişikliklerin derinliklerine inilmeyecek olup hukukihaber.net sitesinde gerek koşullu salıverilme gerekse de denetimli serbestlik müessesi ile ilgili olarak tarafımca kaleme alınan detaylı anlatımlar içeren paylaşımlarımız mevcuttur.

Yazılarımızda da daha önce ifade ettiğimiz ve sizlerin de hatırlayacağı üzere 5275 sayılı yasanın 107. maddesin de hüküm altına alınmış bulunan "koşullu salıverilme" müessesesi ile kanun koyucunun belirlemiş olduğu bazı suçlar açısından hükümlülerin cezaevlerinde geçirecekler infaz süresinin "cezalarının yarı oranında" uygulanacağı kararlaştırılmıştır.  Diğer bir ifade ile hükümlüler, kanun koyucunun belirlemiş olduğu bazı suçlar açısından cezalarının yarısını infaz etmeleri şartıyla koşullu salıverilme kurumundan yararlanabilmektedir.  5275 sayılı yasanın 107. maddesinin istisna tuttuğu suçlardan bir tanesi örneğin TCK 103. Maddesin de düzenlenmiş bulunan  "cinsel istismar" suçudur. 5275 sayılı yasanın 108. Maddesinin 9. Fıkrası gereğince cinsel istismar suçu nedeniyle süreli hapis cezası alanların koşullu salıverilmeden faydalanabilmesi için infaz etmesi gereken süre hapis cezasının dörtte üçü kadardır. Dolayısıyla kanun koyucu belirlemiş olduğu bazı suçlar açısından 1/2 infaz oranı öngörürken örneğin cinsel istismar suçu gibi bazı suçlar açısından ise 3/4 infaz oranı öngörmüştür.

5275 sayılı yasanın 105/A maddesin de hüküm altına alınmış bulunan "denetimli serbestlik" müessesesine baktığımız da ise;  "... koşullu salıverilmesine 1 yıl veya daha az kalması şartı ile" hükümlünün denetimli serbestlikten faydalanılabileceğini görüyoruz. Ancak 7242 sayılı yasanın yürürlüğe girmesi ile beraber yasa koyucu 5275 sayılı yasaya Geçici 6. Madde hükmünü getirmiş ve bu hüküm ile; " 30/03/2020 tarihine kadar işlenen suçlar açısından 105/A maddesin de ki "1 yıllık sürenin 3 yıl olarak" uygulanacağını düzenlemiştir. Ancak "3yıl" kuralı yine kanun koyucunun belirlemiş olduğu bazı suçlar açısından uygulama alana bulacaktır. Eş ifadeyle; yasa koyucu 7242 sayılı yasa ile getirmiş olduğu değişikliklerde belirlemiş olduğu suçlardan birisinin 30/03/2020 tarihinden önce işlenmiş olması durumunda koşullu salıverilme tarihine 3 yıl kalan hükümlülerin denetimli serbestlik müessesesinden faydalanabileceğini düzenlemiştir. 5275 sayılı yasanın Geçici 6. Maddesinde; "30/03/2020 tarihine kadar işlenen suçlar bakımından; 26/09/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun kasten öldürme suçları(madde 81, 82 ve 83), ........, cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar (madde 102, 103, 104 ve 105), ......... suçları hariç olmak üzere, 105/A maddesinin birinci fıkrasında yer alan "bir yıllık" süre "üç yıl" olarak uygulanır" denilmektedir. Dolayısıyla bir kişi örneğin cinsel istismar suçu nedeniyle süreli hapis cezasına mahkûm edildiğinde bir infaz hukuku kurumu olan denetimli serbestlikten faydalanabilmesi için "koşullu salıverilme tarihine 1 yıl veya daha az kalması" şartını taşıması gerekecek ve dolayısıyla kanun koyucunun istisna tutmadığı suçlara nazaran cezaevinde daha fazla süre geçirecektir. Aynı zamanda koşullu salıverilme kurumundan faydalanabilmesi içinde infaz etmesi gereken süre kanun koyucunun istisna tutmadığı suçlarda olduğu gibi 1/2 oranında değil 3/4 oranında olacaktır.

7242 sayılı yasa ile kanun koyucunun getirmiş olduğu bu değişiklikler Anayasamızın 10. Maddesin de düzenlenmiş olan eşitlik ilkesi ile bağdaşmamaktadır. Bu aykırılığı aşağıdaki açıklamalarımız ile desteklemekte yarar görüyoruz. Şöyle ki;

Anayasa Mahkemesi'nin yerleşmiş olan kararlarına göre: yasa önünde eşitlik; herkesin, her yönden, aynı kurallara bağlı olacağı anlamına gelmez. Anayasa'nın öngördüğü eşitlik, mutlak anlamda bir eşitlik olmayıp, haklı nedenlerin olması halinde farklı uygulamalara olanak veren bir ilkedir. Ancak aynı durumda olanlar için ayrı bir düzenleme Anayasa'ya aykırılık oluşturacaktır. Tam da bu noktada belirtilmesi gereken en önemli ayrım cezanın belirlenmesi ve infazı yönünde ki ikili ayrımdır. Suçlu, topluma uyum zorlukları gösteren ve bu uyumsuzluğunu suç işlemekle açığa vuran kimsedir. Ceza politikasında amaç kişiyi cezalandırmanın yanı sıra onu bu amaçla tekrar topluma kazandırmaktır. Bu nedenle kanun koyucu suçun vasfına, niteliğine ve kamu vicdanında yarattığı etkiye göre cezanın miktarını belirleyebilmektir. Ancak kanun koyucu, cezanın infazı açısından bu kadar da serbest değildir. Çünkü infaz açısından, işlenmiş olan suçun vasfına bağlı olmaksızın, suçlunun topluma uyum sağlamasını ve topluma yeniden kazandırılmasını amaçlayarak hareket edilmesi gerekir. Dolayısıyla cezaların infazı aşamasında suçun vasfına göre farklılaşmaya gidilemez. Hükümlünün topluma yeniden kazandırılması amaçlanırken suçun vasfına bağlı kalmadan, kamu vicdanında yarattığı etkiye bakmadan herkes açısından eşit bir program uygulanmalıdır. Çünkü ceza yargılamasının bir uzantısı olan infaz hukukunun tüm çabası, suçlunun uyumsuzluğuna neden olan psikolojik, çevresel, sosyal ve kişisel etkenlerin bir infaz programı dâhilinde giderilerek suça yeniden yönelmesini önlemektir. Bu program kesinlikle ve kesinlikle suça göre değil, suçlunun infaz süresince gösterdiği davranışlarına ve gözlenen iyi durumuna göre belirlenmelidir. Bu da infazın, mahkûmların işledikleri suçlara göre bir ayrıma gidilmeden aynı esaslara ve belirli bir programa göre yapılmasını ve sonuçların gözlemlenmesini gerektirir. Aynı miktar cezayı alan iki hükümlüden birinin, sırf suçunun türü nedeniyle daha uzun süre ceza çektikten sonra şartla tahliye edilmesi, cezaların farklı çektirilmesi sonucunu doğurur ve iki mahkûm arasında eşitsizliğe neden olur. Anayasamızın 10. Maddesin de ki eşitlik ilkesi ile eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin çiğnenmesi yasaklanmıştır.  Ancak 7242 sayılı yasa ile Anayasamızda düzenlenen "Eşitlik İlkesine" aykırı hareket edilmiştir.

Gerek işlenen suçların infazı açısından gerekse de denetimli serbestlik müessesesinden faydalanabilme açısından eşitsizliğin belirginleştiği noktayı şöyle bir örnekle ifade etmek isteriz. 7242 sayılı yasa ile getirilen düzenlemeler ile örneğin, 5271 sayılı Türk Ceza Yasasında hüküm altına alınan insan ticareti suçu açısından ½ infaz oranı uygulanıyorken aynı yasanın 188. Maddesinde hüküm altına alınan uyuşturucu ticareti suçu açısından ¾ infaz oranı uygulanıyor. Ya da cinsel amaçla bir yetişkinin saçını okşayan failin cezasının 2/3 ünü ceza infaz kurumunda çekmesi gerekirken, failin aynı kişiyi fuhuşa sürüklemesi diğer bir ifade ile "insan ticareti" suçunu işlemesi halinde ise yalnızca cezasının 1/2 sini çekmesi kanun koyucu tarafından uygun görülmüş.  Yasanın Geçici 6. Maddesinde istisna tutulan suçlardan birisi nedeniyle, kişi söz gelimi 4 yıl hapis cezasına mahkûm edildiğinde 105/A maddesi gereğince koşullu salıverilmesine 1 yıl kaldığında denetimli serbestlikten faydalanabileceğinden hükümlü cezasının 1 yılını infaz etmesi şartıyla sosyal hayatına dönebilecektir. Öte yandan, başka bir kişi yasanın Geçici 6. Maddesinde istisna tutulan suçlar dışında bir suç işlediğinde ve söz konusu suç nedeniyle söz gelimi 6 yıllık bir cezaya mahkûm edildiğinde bu hükümlü açısından Geçici 6. Maddesinin ilk fıkrasındaki kural uygulanacağından cezasını cezaevinde infaz etmeden doğrudan denetimli serbestlik kurumundan faydalanabilecektir. 4 yıl süreyle hüküm giyen kişi cezasının 1 yılını cezaevinde infaz ederken 6 yıl süreyle hüküm giyen kişinin hiç cezaevine girmeden doğrudan cezasını sosyal hayat içerisinde infaz etmesinin çokta adaletli bir yaklaşım olduğunu düşünmüyoruz. Ya da uyuşturucu imal ve ticareti suçundan mahkûm olanların infaz düzenlemesindeki lehe olan değişikliklerden faydalanamamasına karşın uyuşturucu kullanan hükümlülerin faydalanabilmesinin de eşitlik ilkesi ile ilişkilendirilebileceğini de söyleyemiyoruz. Ya da bir hakkın sökülüp alınabilmesinde en önemli göreve sahip olan “ifade özgürlüğü” hakkını kullanan vatandaşlarımızın fikir ve düşüncelerinin özellikle terör kisvesi altına sokulup bunun neticesinde cezaevlerine alınmaları ancak söz konusu lehe olan değişikliklerden faydalanamamalarını da eşitlik ilkesi ile bağdaştıramıyoruz. Yasa koyucuyu söz konusu açıklamalarımızda eleştirmenin yerinde olduğunu düşünüyoruz. Zira, infaz yasasında ki düzenlemeler yapılırken amaçlanması gereken cezaevlerinin boşaltılması olmak yerine George Orwell’ın meşhur kitabı Hayvan Çiftliği’ndeki “herkes eşittir ancak bazı hayvanlar daha fazla eşittir” tavrı ile hareket etmek yerine çözüm odaklı birtakım düzenlemelerin hayata geçirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Getirilen değişikliklerle infaz yasasında çıkan bu eşitsizliği bir de Anayasa Mahkemesi’nin kendi kararı ile de pekiştirmek isteriz. Anayasa Mahkemesi'nin 31/07/1991 tarihin de Resmi Gazete' de yayınlanan 1991/15 Esas ve 1991/22 K sayılı ilamı yine eşitlik ilkesinin ele alınmış olduğu ve ihlallerin meydana geldiğinin saptandığı bir karardır. İşbu karar da "…infazın, mahkûmların işledikleri suçlara göre bir ayırıma gidilmeden, aynı esaslara ve belirli bir programa göre yapılmasını ve sonuçlarının gözlenmesini gerektirir. Aynı miktar cezayı alan iki hükümlüden birinin, sırf suçunun türü nedeniyle daha uzun süre ceza çektikten sonra şartla salıverilmesi, cezaların farklı çektirilmesi sonucunu doğurur ve bu iki mahkum arasında eşitsizliğe neden olur" denilmek suretiyle eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ve bu nedenle itiraza konu hükümlerin iptal edildiği bir karardır.

Bugün geldiğimiz noktada Anayasa Mahkemesi, 7242 sayılı yasa ile infaz yasasına getirilen değişikliklerin “eşitlik ilkesine” aykırı olmadığını ifade ederek daha önceden vermiş olduğu kararına aykırı bir hüküm tesis etmiştir. Oysa Anayasa Mahkemesinin kararları kesin niteliktedir. İlerleyen günlerde yayınlanacak olan gerekçeli kararı bizlerde dört gözle bekliyor olacağız.

Bilgi güçtür. Adaletle kalmanız dileğiyle.

Av. Vahap ÖZKAN

İZMİR BAROSU

[İşbu çalışma, Avukat Vahap ÖZKAN tarafından kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi çalışma yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak çalışmanın alıntılanan bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.]