Adalet üzerine söylenen çok sayıda özlü sözler vardır. Bunlardan birisi; bütün adliye binalarında ve duruşma salonlarında yazılı olan “Adalet Mülkün Temelidir” sözüdür. Buradaki “mülk” sözcüğü “ülke, devlet” anlamına gelmektedir, yani söylenmek istenen şey,  ülkenin temeli olan adalet sağlamsa yani adil ve güvenilir ise, ülke-devlet ayakta kalacaktır. Aksi takdirde temeli çürük olan bir binanın yıkılması gibi ülkeyi bekleyen büyük tehlikeler vardır.

ADALETİN ÜÇ TEMEL AYAĞI

Ülkenin temeli olan Adaletin üç temel ayağı, dayanağı vardır. Bunlar  “Avukat, Hakim, Savcı” olarak betimlenir. Bu üç temel ayaktan “Hakim ve Savcılar’ın” seçim, atama ve özlük işlerini  yapan “Hakimler ve Savcılar Kurulu-HSK” üyelerinin seçimleri, siyasiler tarafından yapılmaktadır. Bu kurula bir yüksek kurul olma vasfı çok görüldüğü için isminin başından “Yüksek Kurul” kelimesi de çıkarılmıştır.

On bir üyeden oluşan kurulun üç üyesi Cumhurbaşkanı tarafından, diğer üyeleri Büyük Millet Meclisi tarafından seçilir. Kurulun başkanı, iktidar partisine mensup olan Adalet Bakanıdır. Bütün yargı mensuplarının yani Hakim ve Savcıların; atama, terfi ve özlük işlerini yapan bir kurulun seçiminin,  kendileri tarafından yapılması gerekirken; Siyasi, otorite tarafından üyeleri belirlenen bir kurulun bağımsızdan ve tarafsızlığından söz edilemez.

SIRA GELDİ BAROLARA VE AVUKATLARA

Türkiye’de her İl’de, o İl’in adı ile anılan bir tek “Baro” vardır.  Ankara Barosu, İstanbul Baro’su gibi. Baroları bölmek için getirdikleri yeni sistem ile, üye sayısı 5.000’i geçen her İl’de,  sonraki her 2.000 Avukat için “yeni bir Baro” oluşturmasına kapı açıldı. Böylece büyük İl’lerde Baro’lar bölünerek ikinci, üçüncü Barolar kurulabilmesi isteniyordu.

Yeni açılacak Barolar için neden 3.000 veya 4.000 değil de 5.000 rakamı baz alındı?      Çünkü yeni yasal düzenleme yapıldığı dönemde Türkiye’de İl bazında 5.000’i aşkın Avukat üyesi olan yalnızca üç İl vardı. Bunlar sırasıyla “İstanbul, Ankara ve İzmir Baro’ları” olup, düşünüş ve yerel yönetim olarak iktidarın en fazla başını ağrıtan üç İl Baro’su idi. Bu Baro’ları bölüp, parçalamak yoluna gittiler. Çok uzun uğraşılarına ve kamu Avukatlarına yeni Barolara girme yolunda yaptıkları baskılara rağmen başarılı olamadılar.

Bünyesinde 51.621’i aşkın Avukat barındıran, yalnız Türkiye’nin değil, dünyanın en büyük barolarından olan İstanbul’da, yaptıkları hesaba göre, 25 adet yeni baro kurulabileceklerini düşünürken, ön gördükleri 2.000 rakamını ancak birkaç kişi ile aşarak 2.ci Baroyu zorlukla kurabildiler. Bütün zorlama ve vaatlere rağmen Ankara ve diğer İl’lerde hiç başarılı olamadılar, İstanbul’da yeni kurulan Baro’da uzun ömürlü olmayacaktır.

BAROLAR BİRLİĞİNDE DELEGE OYUNU

Yeni yasa ile getirilen önemli değişikliklerden biri, Avukatların ve Baroların üst örgütü olan “Türkiye Barolar Birliği’nin” başkan ve üyelerinin seçimine etkili olacak,”seçmen Avukatların yani delegelerin” sayısında yapıldı.

Barolar her Genel Kurulunda; Başkan ve yönetimlerini ve Barolar Birliği seçimine katılarak oy kullanacak “delegeleri” seçerlerdi.  Senelerden beri uygulanan  sistemde, Baroya kayıtlı olan “her 300 Avukat için bir delege” seçilirdi ve doğal olarak üye sayısı çok olan Barolar, Birlik seçimine daha çok delege ile katılırlardı. Yeni sistemde getirilen en büyük değişiklik ile “artık her 300 üye için değil, her 5.000 üye için” bir delege seçilmesi kuralı getirildi. Bu değişiklik, üye sayısı 5.000’i geçen üç İl Barosunu etkiliyordu. Bu Barolar; Ankara, İstanbul ve İzmir Barolarıdır. Yakın zamanda bu üç Baroya Antalya Barosu eklenmiştir. Zaten amaç, bu büyük Baroları etkisiz konuma getirerek, Baro yapılanmasına, seçimlerine ve Barolar Birliği seçimlerine etkili olmaktır.

Böylece büyük Baroların delege sayısı büyük ölçüde düşürülmüş, kolları kesilmiş oluyordu. Her Baronun üye sayısına bakılmaksızın 3 delegesi olacak ve sonraki her 5.000 Avukat için bir delege daha seçilecek. Bu sisteme göre bir hesap yaparsak; 300 üyesi olan bir Baro 3 delegeye sahip olacak, 5.000 üyesi olan Baro ancak 4 delege ile seçime katılacak. Aradaki büyük oransızlığı görmek için, derin bir matematik bilgisine ihtiyaç olmadığı açıktır.

ERTELENEN SEÇİMLER

Yapılan bunca değişikliğe rağmen, beklenen sonuç alınamadığı için sivil toplum örgütlerinin, kamu kurumu niteliğindeki serbest meslek kuruluşlarından olan Baroların seçimleri sürekli olarak erteleniyor.

Ülkemizde, salgın hastalık koşullarına ve yasaklara rağmen; siyasi parti Kongreleri yapılıyor, cami açılışları yapılıyor, miting ve temel atma törenleri yapılıyor ama ne hikmetse, sivil toplum örgütlerinin ve Baroların Genel Kurulları sürekli olarak yasaklanıyor ve yapılamıyor. Yasaya göre Ekim 2020 yılında yapılması gereken Baro seçimleri, aradan yaklaşık olarak 1 yıl geçmesine rağmen, alınan her yeni seçim tarihinde, değişik nedenler gösterilerek yasaklanıyor.

ŞİMDİ GELİN DÜŞÜNELİM

Bütün bu değişiklikler yapılmadan önce, ilk yapılmaya çalışılan iş, siyasi iktidarı eleştiren ve muhalif görünen kamu kurumu niteliğindeki kuruluşlar ve meslek örgütlerinin adından, “Türk” ve “Türkiye” sözünün çıkarılmak istenmesi olmuştu. İlk gündeme gelen “Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği-TMMOB”nin adında yer alan “Türk” kelimesi ve “Türkiye Barolar Birliği-TBB” adında yer alan “Türkiye” sözcüğünün kaldırılması istemi oldu.  Biraz da zamanla erken olduğu için bunda pek başarılı olunamayınca, bu adımdan vaz geçilmedi ama süreç ertelendi.

Şimdi ise istenen şey bu örgütleri bölmek, parçalamak; bu suretle yandaş kurumlar kurarak, muhalif örgütlenmeyi zayıflatmak ve yok etmektir.

Kabul etmek gerekir ki; gelinen noktada; Hakim, Savcı ve Avukatların ve mesleki örgütlerinin hata ve ihmallerini de göz ardı etmemek gerekir.

Şimdi gelin, bütün adliye binalarında ve duruşma salonlarında yazılı olan “Adalet Mülkün Temelidir” sözünün ne kadar gerçeği yansıttığını ve ülkemizde adaletin geldiği durumu düşünelim.           

Av.A.Erdem Akyüz
Ankara Barosu Avukatı,
Hukukun Egemenliği Derneği
Kurucu-Onursal Genel Başkanı