Av. Arb. Dr. Y. Burak ASLANPINAR & Stj. Av. Ceren Nur ENGİNAR

Adli tatil, her yıl 20 Temmuz ile 31 Ağustos tarihleri arasında yargılamanın ertelendiği dönemi ifade etmektedir.[1] Yeni adli yıl ise 1 Eylül itibariyle başlamaktadır. Nitekim hukuk yargılamaları kapsamında adli tatilin hükme bağlandığı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 102. maddesi şu şekildedir:

“Adli tatil, her yıl yirmi temmuzda başlar, otuz bir ağustosta sona erer. Yeni adli yıl bir eylülde başlar.”

Bu dönemde davaların açılması bakımından erteleme söz konusu olmamaktadır. Buna karşın, yargılamaları devam eden bazı dava veya işlerde süreler kanun gereği kendiliğinden ertelenirken bazılarında süreler işlemeye devam etmektedir. Dolayısıyla adli tatile tabi olan dava ve işler ile adli tatile tabi olmayan dava ve işlerin belirlenmesi önem arz etmektedir. Aksi halde sürelerin hatalı hesaplanması söz konusu olacak ve bu durum birçok hak kayıplarına sebebiyet verecektir.

Kural adli tatilde davaların görülmesi 40 gün süreyle ertelenmesi iken Kanun bazı yürütülecek dava ve işlere istisna tanımıştır.[2] Dolayısıyla belirtilen hususun “adli tatile tabi olmayan dava ve işler” ile “adli tatile tabi olan dava ve işler” şeklinde ayrıma tabi tutularak incelenmesi uygun olacaktır.

- Adli tatile tabi olmayan dava ve işler nelerdir?

Yukarıda da belirtildiği üzere, kural olarak adli tatilde davaların görülmesi ertelenmektedir. Buna karşın Kanun, bu kurala istisna getirerek bazı dava ve işlerin adli tatilde nöbetçi mahkemeler aracılığıyla görülebileceğini belirtmiştir. Belirtilen istisnaya tabi olan dava ve işler bir başka deyişle, adli tatile tabi olmayan dava ve işler, HMK m.103’de hükme bağlanmıştır. Bu işler;

a) İhtiyati tedbir, ihtiyati haciz ve delillerin tespiti gibi geçici hukuki koruma, deniz raporlarının alınması ve dispeçci atanması talepleri ile bunlara karşı yapılacak itirazlar ve diğer başvurular hakkında karar verilmesi,

b) Her çeşit nafaka davaları ile soybağı, velayet ve vesayete ilişkin dava ya da işler,

c) Nüfus kayıtlarının düzeltilmesi işleri ve davaları,

ç) Hizmet akdi veya iş sözleşmesi sebebiyle işçilerin açtıkları davalar,

d) Ticari defterlerin kaybından dolayı kayıp belgesi verilmesi talepleri ile kıymetli evrakın kaybından doğan iptal işleri,

e) İflas ve konkordato ile sermaye şirketleri ve kooperatiflerin uzlaşma suretiyle yeniden yapılandırılmasına ilişkin işler ve davalar,

f) Adli tatilde yapılmasına karar verilen keşifler,

g) Tahkim hükümlerine göre, mahkemenin görev alanına giren dava ve işler,

ğ) Çekişmesiz yargı işleri,

h) Kanunlarda ivedi olduğu belirtilen veya taraflardan birinin talebi üzerine, mahkemece ivedi görülmesine karar verilen dava ve işleridir.

Kanunda yukarıda belirtilen dava ve işlerin adli tatilde görüleceğine dair bir kural var ise de; bu kural mutlak değildir. Zira Kanun koyucu ilgili maddenin ikinci fıkrasında bu hükme de istisna getirmiştir. Bu doğrultuda,

1) Yukarıdaki iş ve davaların adli tatilden sonra görülmesi hususunda taraflar anlaşmışsa veya

2) Dava bir tarafın yokluğunda görülmekte ise hazır olan tarafın talebi üzerine, yargılama adli tatilden sonraya bırakılabilir.

Öte yandan adli tatilde;

a) Dava, karşı dava, istinaf ve temyiz dilekçeleri ile bunlara karşı verilen cevap dilekçelerinin ve dosyası işlemden kaldırılan davaları yenileme dilekçelerinin alınması,

b) İlam verilmesi,

c) Her türlü tebligat ve dosyanın başka bir mahkemeye, bölge adliye mahkemesine veya Yargıtaya gönderilmesi işlemleri de yapılabilmektedir.

- Peki, adli tatilin, adli tatile tabi olan bir başka deyişle adli tatilde görülmesi ertelenen dava ve işlere süre bakımından etkisi nasıl olacaktır?

Bu durum HMK m. 104’te şu şekilde hükme bağlanmıştır:

“Adli tatile tabi olan dava ve işlerde, bu Kanunun tayin ettiği sürelerin bitmesi tatil zamanına rastlarsa, bu süreler ayrıca bir karara gerek olmaksızın adli tatilin bittiği günden itibaren bir hafta uzatılmış sayılır.”

Görüldüğü üzere, adli tatilde görülmesi ertelenen davalarda bu sürelerin son günü tatil zamanına denk gelirse Kanun gereği söz konusu süre, adli tatilin bittiği günden 1 HAFTA uzatılmış sayılacaktır.

Burada önemle üzerinde durulması gereken “bu Kanunun tayin ettiği sürelerin bitmesi” hususudur. Zira Kanun ilgili hükümle yalnızca Hukuk Muhakemeleri Kanununu uyarınca hükmolunan süreleri kastetmektedir. Örneğin, HMK m.345 uyarınca istinafa başvurma süresi şu şekilde belirlenmiştir:

İstinaf yoluna başvuru süresi iki haftadır. Bu süre, ilamın usulen taraflardan her birine tebliğiyle işlemeye başlar. İstinaf yoluna başvuru süresine ilişkin özel kanun hükümleri saklıdır”

Anılan hüküm uyarınca istinafa başvurma süresi Kanunen belirlenmiştir. Dolayısıyla ilgiliye tebliğ edilen karara karşı, istinaf yoluna başvurmak isteyen tarafın başvurma süresinin sonu tatil zamanına rastlarsa bu halde, ilgili süre adli tatilin bittiği günden 1 HAFTA uzayacaktır.

- Peki hakimin verdiği süreler için de bu durum geçerli midir? Bir başka deyişle yargılama sürecinde hakimin verdiği sürelerin son günü adli tatile rastlarsa bu halde de süreler adli tatilin bitiminden itibaren 1 hafta uzayacak mıdır?

Kanunda açıkça “bu Kanunun” demek suretiyle HMK’ya atıf yapılmış olup Kanunun tanıdığı sürelerin tatile rastlaması hali için geçerli olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla hakimin tayin ettiği sürelerin bu kapsamda olmadığı açıkça görülmektedir. Nitekim İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi’nin 14.03.2018 tarihli ve E:2017/832, K:2018/206 sayılı Kararı’nda bu husus şu şekilde belirtilmiştir:

İlk derece mahkemesince davacılar vekiline çıkartılan tebligatın 12/08/2016 tarihinde yapıldığı, verilen iki haftalık kesin sürenin 26/08/2016 tarihinde sona erdiği, HMK'NIN 104. MADDESİNDE ADİL TATİL SEBEBİYLE UZAYACAK SÜRELERİN KANUNUN TAYİN ETTİĞİ SÜRELER OLDUĞU, HAKİM TARAFINDAN TAYİN EDİLEN SÜRELERİN ADLİ TATİL SEBEBİYLE UZAMASININ MÜMKÜN OLMADIĞI, davacı vekilinin verilen kesin süreye rağmen ara karar gereğini gereği gibi yerine getirmediği, bundan ayrı olarak açıkladığını beyan ettiği talepler doğrultusunda bile hüküm kurulmasının mümkün olmadığı, şöyleki dava dilekçesinde talep edilen 30.000 TL' nin davacı ... için istendiğinin kabul edilmesi halinde diğer davacılar tarafından açılan dava değerinin ortadan kaldırıldığı, bu şekildeki talep yönünden her bir davacı için kabul ya da reddedilen miktarları tespit etmenin ve bu doğrultuda ilk derece mahkemesince hüküm kurmanın mümkün olmadığı bu sebeple ilk derece mahkemesinin davanın açılmamış sayılmasına dair kararı usul ve yasaya uygun olduğun ve kamu düzenine de aykırı olmadığından davacılar vekilinin istinaf talebinin reddine karar verilmiştir.”[3]

Görüldüğü üzere, adli tatilin usul hukuku bakımından önemi izahtan varestedir. Bu noktada sürelere çok dikkat etmek gerekmektedir. Zira Kanunun lafzı çok açık olmasına karşın uygulamada hak kayıpları yaşanabilmektedir. Dolayısıyla hak kaybı yaşamamak için uzman kişilerden yardım alınmasını tavsiye ederiz.

------------------------

[1] Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder/ Ayvaz, Sema Taşpınar/ Hanağası, Emel: Medeni Usul Hukuku, Yetkin Yayınları, 4.B, Ankara 2018, s.176.

[2] age, s.176.

[3] İstanbul BAM 13. HD, E.2017/832, K.2018/206, 14.03.2018, (Kazancı İçtihat ve Bilgi Bankası), erişim tarihi:29.07.2021