AİLE KONUTU KAVRAMI VE UYGULANMASI

(T.M.K MADDE 194)

1.Eşlerin Hukuki İşlemleri

Eşler evlilik devam ettiği sürece kural olarak gerek kendi aralarında, gerek üçüncü kişilerle diledikleri hukuki işlemleri yapabilirler. Diğer bir deyişle hukuki işlemlerde eşlerin serbestliği ilkesi ya da sözleşme özgürlüğü ilkesi geçerlidir. O halde eşlerden birinin yaptığı hukuki işlemin geçerliliği, kural olarak diğer eşin veya başka bir kişinin, örneğin hakimin onamına bağlı değildir. Bu ilke MK m.193’de “kanunda aksine hüküm bulunmadıkça eşlerden her biri diğeri ve üçüncü kişilerle her türlü hukuki işlemi yapabilir” şeklinde belirtilmiştir. Ana kural bu olmakla beraber eşlerin bazı konularda sözleşme yapmaları kanunla diğer eşin izin veya onamına bağlanmıştır. O halde kanunda aksine hüküm bulunmadıkça eşler gerek birbirleriyle, gerek üçüncü şahıslarla diledikleri gibi hukuki işlem yapabileceklerdir. Bu konuda Türk Kanunu Medenisi döneminde esas olan hakimin tasdik ve uygun görmesi koşulları kanundan çıkarıldığı gibi, eşler arasında cebri icra yasağı da kaldırılmıştır[1].

Hukuki işlemlerde eşlerin serbestliği ilkesine getirilen istisnalardan biri de aile konutu ile ilgili diğer eşin rızasına bağlı hukuki işlemlerdir.

2.Aile Konutu İle İlgili Diğer Eşin Rızasına Bağlı Hukuki İşlemler

A.Aile Konutu Kavramı ve Önemi

Aile konutu, Medeni Hukuk terminolojisine yeni medeni kanunla girmiş bir kavramdır. Aile konutu sadece aile hukukunda değil, miras hukukunda da söz konusu olan yeni bir kurumdur. Aile konutu eşlerin yaşamlarında oldukça önemli bir yer tutar. Eşler birlikte yaşamlarını burada yürütmüşler, tüm anılarını bu alanlarda paylaşmışlardır. Komşularla, apartman yaşamında yönetimle, kapıcı ile, çevredeki alışveriş merkezleri ile, konuttaki elektronik cihazlarla bütünleşen bir yaşam sergilemişlerdir. Eşler uzun yıllar birlikte oturdukları konutu çoğu zaman yerleşim yeri ve adresi olarak göstermişlerdir. Bütün bunlar dışında, eşler yıllarca çoğu zaman çok büyük güçlüklerle edindikleri, zevklerine ve gereksinimlerine göre yerleştirdikleri ev eşyasıyla adeta bütünleşmişlerdir, bunları yaşamlarının bir parçası haline getirmişlerdir. İşte eşler için bu denli önemli ve duygusal bağları bulunan aile konutu ve ev eşyasının evlilik devam ederken ayrı yaşamaya karar verildiğinde kime verileceği önem taşıdığı gibi, bir eşin konutla ilgili olarak diğer eşin rızası olmadan kira sözleşmesinin feshine tek başına karar verebilmesi ya da konut üzerinde mülkiyet hakkına sahip eşin bunu diğer eşin rızasını almadan devretmesi ya da başka bir hakla sınırlandırması ailenin mutluluk ve geleceğini olumsuz yönde etkiler ve rızası alınmayan eş için telafisi güç zararlara yol açabilir. Eşlerin ve çocukların yaşantısı bakımından büyük önem taşıyan aile konutunda ayni ya da şahsi hak sahibi olan eşin bununla ilgili hukuksal işlemlerde tek başına söz sahibi olması birlikte yaşamanın amacı, geleceği ve mutluluğuyla bağdaştırılamaz[2]. Nitekim Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2006/5717 Esas 2006/13786 karar sayılı kararında bu durum “4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun getirdiği yeni bir kavram olan aile konutu ile; tapu sicilinde konutun maliki olarak görülen eşin, hukuki işlem özgürlüğü, diğer eşin katılmasına ve onamına bağlanmıştır. Amaç, aile konutunun ve konutla ilgili kanuni hakların korunmasıdır” şeklinde açıklanmıştır.

Aile konutu kavramı konut ve aile olmak üzere iki unsurdan oluşur. Konut, eşlerin düzenli olarak yerleşim amacıyla kullandıkları kapalı mekanları ifade eder. Aile ise karı koca ve çocuklardan oluşan topluluktur. Ancak çocukların ana babadan ayrı konutta yaşamaları mümkün olduğu gibi çocuksuz aileler de söz konusu olabilir. Bu durumda karı ve kocanın birlikte yaşadıkları konut aile konutudur.

Bu açıklamalardan sonra aile konutunu tanımlayacak olursak, aralarında resmi evlilik bağı kurulan eşlerin çocukları ile (ergin olmayan öz evlat, üvey evlat) birlikte oturdukları, barındıkları iş hayatları, okul hayatları dışında günlük ortak yaşamlarını sürdürdükleri konuttur. TMK resmen evli olmayan ancak resmi evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşayan kişilere aile konutu ile ilgili haklar tanımamıştır[3]. Bu düzenlemelere göre bir konutun aile konutu olarak kabulü için, eşler bu konutu birlikte seçmeli veya eşlerden birinin seçtiği konuta diğer eş de rıza vermeli, burada eş ve çocuklarıyla ortak bir yaşam merkezi oluşturmalıdır. Yine bu yerde ailenin sürekli, devamlılık arz edecek şekilde düzenli olarak oturması, konutun hukuka uygun kaybedildiğinde diğer eşin ve çocukların da barınma haklarını kaybedecekleri konut niteliğinde bulunması, bu konutun üçüncü kişilerce de objektif olarak ailenin yaşadığı konut olarak kabulü anlaşılması gerekir. Eşlerin geçici olarak mesleki faaliyet, öğrencilik, sağlık sorunlarını çözümlemek veya dağ evi, yayla gibi devamlılık göstermeyen konutları aile konutu olarak kabul edilmeyecektir. Nitekim Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü’nün 1.6.2002 tarih ve 2002/7 numaralı genelgesinde aile konutu eşlerin bütün yaşam faaliyetlerini gerçekleştirdiği ve düzenli yerleşim amacıyla kullandıkları mekanları ifade ettiğinden zaman zaman ya da hafta sonu kullanmak amacıyla edinilen yazlık konut, dağ evi gibi konutlar TMK m.194 kapsamına girmediğinden bu yönde gelecek taleplerin karşılanmaması düzenlenmiştir[4]. Nitekim Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2003/3071 Esas 2003/4352 Karar sayılı kararında “Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre yazlık konut ailenin tatil ihtiyacını karşılamak amacıyla edinilmiş olup, bütün yaşam faaliyetlerinin gerçekleştiği sürekliliği olan alan niteliğinde değildir. Bu nedenle davacının Urla´daki yazlık konutla ilgili temyiz itirazları yersizdir.” denmiştir.

Aile konutunun tespiti istemi eşlere tanınmış bir haktır. Eşler dışında başka biri aile konutunun tespitini talep edemez. Nitekim Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2006/6016 Esas 2006/14210 Karar sayılı kararında “Müşterek konutun aile konutu olduğunun tespiti istemi eşlere tanınmış bir hak olup, davacı Ceyda'nın aktif husumet ehliyeti bulunmadığından, Ceyda'nın davasının husumetten reddi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.” denmiştir.

B.Kiralık Aile Konutlarında

a.Kira Sözleşmesinin Feshi Bakımından

TMK m.194/1’e göre eşlerden biri diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konut üzerindeki hakları sınırlayamaz. O halde kiracı eşin diğer eşin açık rızası olmamasına karşın kira sözleşmesinin feshine ilişkin irade açıklaması hiçbir hukuki sonuç doğurmayacaktır. Kiracı eş sözleşmenin feshin sağlayabilmek için mutlaka diğer eşin açık rızasını almak zorundadır[5]. Eşler kira sözleşmesini birlikte imzalamış iseler bu durumda eşlerden biri tabii ve sözleşme gereği olarak kira sözleşmesini tek başına feshedemeyecektir.

1.1.2002 tarihinden önce yapılmış kira sözleşmeleri ile ilgili olarak da TMK md.194 uygulanabilecek, diğer eşin açık rızası veya onamı olmadıkça kiracı eş, kira sözleşmesini feshedemeyecek, yazılı tahliye taahhüdünde de bulunamayacaktır[6]. Bu durum Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2005/2547 Esas 2005/7234 Karar sayılı kararında “Bu düzenleme ile Tapu Sicilinde konutun maliki olarak gözüken eşin, hukuki işlem özgürlüğü diğer eşin katılımına onamına bağlanmıştır. Amaç aile konutunun ve bu konutla ilgili kanuni hakları koruma altına almaktır. Bu koruma evlilik birliği devam ettiğine göre 4721 sayılı Kanunun yürürlüğe girişi 1.1.2002´den önceki edinilmiş aile konutları içinde geçerlidir.” şeklinde açıklanmıştır.

Kira sözleşmesinin diğer eşin rızasıyla feshi için aşağıdaki koşulların gerçekleşmesi gerekir;

- Bir Aile Konutunun Bulunması: Aile konutu yukarda da değindiğimiz üzere, eşlerin birlikte yaşadıkları konutu ifade eder. Yasada açıkça aile konutundan söz edildiğinden, eşlerin kiraladıkları iş yerlerine ilişkin kira sözleşmeleri buraya girmez[7].

- Aile Konutuyla İlgili Kira Sözleşmesinin Bulunması: Aile konutu kira sözleşmesiyle kullanılmakta olan konut olmalıdır. Kira sözleşmesinin ne olduğu BK m.242 ve GKK’na göre tayin edilir. Kamu kurumları tarafından memur ya da işçilere özgülenen lojman, görev ya da hizmet konutları kira sözleşmesi konusu olmadıklarından buraya girmez.

- Aile Konutu Eşlerden Biri Tarafından Kiralanmış Olmalıdır: Eşlerden her ikisi de kira sözleşmesinde kiracı sıfatına sahipse, bir eşin kira sözleşmesini feshetmesi diğerini bağlamayacağından TMK m.194 hükmünün uygulanması gerekmeyecektir. Buna karşılık aile konutu eşlerden bir tarafından kiralanmış olup diğer eş sözleşmede kiracı sıfatına sahip değilse sözleşmelerin nispiliği ilkesi gereğince kira sözleşmesini feshetme yetkisi kiracı sıfatına sahip olan eşe aittir. TMK m.194 hükmü burada bu feshin geçerliliğini diğer eşin rızasına bağlamıştır.

- Kiracı Eşin Kira Sözleşmesini Feshetmek İstemesi: TMK m.194 hükmü kiracı olmayan eşi, kiracı eşin kira sözleşmesini feshetmesine karşı korumuştur. Bunun sonucu olarak kiraya verenin kira sözleşmesini feshetmesi bu madde hükmüne göre diğer eşin rızasına bağlı değildir. Kiracı olmayan eşin buna karşı koyması mümkün değildir. Kiracı eş kira sözleşmesini fesih iradesini noterden resmi yolla ortaya koymak isteyebilir. TMK m.194 hükmü noterlere de hitap eden bir hükümdür. Bunun sonucu olarak noter, fesih ihbarının aile konutuyla ilgili olduğunu biliyorsa (örneğin yazılı kira sözleşmesinde konutun eşler ve çocukların birlikte oturmaları için kiralandığı belli ise) bu ihbarı kabul etmemek, kiracı olmayan eşin de fesih ihbarında yer almasını buna rıza göstermesini temin etmek durumundadır. Ancak noter kiracının bu konumunu ve ihbarın aile konutuyla ilgili olduğunu bilmiyorsa ya da bildiği halde gerçekleştirmişse bu ihbar geçersizdir. Zira kanun ihbarın yapılmamasından değil kira sözleşmesini feshedememekten bahsetmektedir. Buna göre ihbar yapılmış olsa bile hukuksal sonuç doğurmayacak, sözleşmeyi fesih etkisini göstermeyecektir.

Buradaki fesih sözcüğünü yazılı tahliye taahhüdünü de içine alacak şekilde geniş anlamak gerekir. Zira kiracı, kiraya verene yazılı tahliye taahhüdünde bulunmakla belirli bir tarihte aile konutunu boşaltmayı kabul etmektedir ki bu durum da fesihle aynı sonucu doğurmaktadır[8].

- Kiracı Olmayan Eşin Açık Rızası: Kanun kiracı eşin sözleşmeyi feshetmesini diğer yani kiracı olmayan eşin rızasına bağlı tutmuştur. Kanun koyucu kiracı olmayan eşin rızasına o kadar büyük önem vermiştir ki, bunu herhangi bir rıza olarak yeterli görmemiş “açık rıza” olması koşuluna bağlamıştır.

Kiracı olmayan eş sözleşmenin feshine açık rızasını önceden onay vermek suretiyle ortaya koyabilir. Onun bu rızası alınmadan kira sözleşmesi feshedilmişse bu fesih geçersizdir. Kiracı olmayan eş buna icazet (sonradan açık bir onay) verebilir.

TMK m.194 hükmü sadece kiracı eşe değil kiraya verene de hitap eden bir hükümdür.Bu nedenle kiraya veren, kiracı eşin tek başına yaptığı feshin hüküm ve sonuç doğurmadığını ve bu feshe dayalı olarak kiracı olmayan eşi tahliye edemeyeceğini bilmek durumundadır.

Kiracı eşin kira sözleşmesini fesih yetkisinin diğer eşin açık rızasına tabi tutulmasının sebebi evlilik birliğinin ve diğer eşin yararlarının korunması amacına yöneliktir. Kiracı eş haklı bir sebeple kira sözleşmesini feshetmek istediği halde kiracı olmayan eş buna rıza göstermiyorsa burada TMK m.2 kapsamında dürüstlük kuralına aykırı bir davranış söz konusu olur. TMK m.194/2 hükmü hak sahibi eşin bu tür davranışlarını önlemiştir. Bu fıkra hükmüne göre; rızayı sağlayamayan veya haklı bir sebep olmadan kendisine rıza verilmeyen eş hakimin müdahalesini isteyebilir. Örneğin kiracı eş kira sözleşmesini konutun sağlık koşullarının uygun olmaması, işyerine uzak olması, pahalı olması, kiraya veren tarafından devamlı rahatsız edilmesi gibi nedenlerle feshetmek istiyorsa, kiracı olmayan eşin sözleşmenin feshine karşı çıkması dürüstlük kuralıyla bağdaştırılamaz[9].

Fesih için diğer eşin rızasını alamayan kiracı eşin fesih istemi haklı bulunduğunda yargıç kendisine bu yetkiyi verecektir. Burada dikkat edilmesi gereken husus mahkemenin vereceği kararın sözleşmenin feshine ilişkin olmamasıdır. Diğer eşin rızasına bağlı hukuki işlemlerde rızayı sağlayamayan eşin istemini haklı bulan mahkemenin kararı hiçbir zaman yapılması gereken hukuksal işlemin yapılmasına yönelik değildir. Mahkeme hukuksal işlemin yapılmış sayılmasına ya da yapılmasına değil istem sahibi olan eşe bu işlemi yapma yetkisini verecektir.

b.Kiracı Olmayan Eşin Tek Taraflı Beyanla Sözleşmeye Taraf Olması

TMK m.194/4’ e göre aile konutu eşlerden biri tarafından kira ile sağlanmışsa sözleşmenin tarafı olmayan eş kiralayana yapacağı bildirimle sözleşmenin tarafı haline gelir ve bildirimde bulunan eş diğeri ile müteselsilen sorumlu olur. Bu hüküm aile konutunun eşlerden bir tarafından kiralanması halinde diğer eşe bildirimle kira sözleşmesinin tarafı olma imkanını vermiştir. Bu durumda ilk sözleşmenin tarafı olmayan eş kiraya verene yapacağı bir bildirimle kira sözleşmesinin tarafı haline gelecek ve diğer eşle birlikte kira sözleşmesinden kaynaklanan her türlü alacaklarını sözleşmenin bildirimle tarafı olan diğer eşten de müteselsilen talep edebilecektir[10]. Söz konusu bildirimin geçerliliği herhangi bir şekle tabi tutulmadığına göre her türlü vasıtayla yapılabilir. Bildirim varması gerekli bir irade açıklamasıdır ve ancak kiraya verene herhangi bir yolla ulaştığı anda hüküm doğurur. İspat kolaylığı bakımdan bildirimin yazılı biçimde yapılmasında yarar vardır[11].

Buradaki müteselsil sorumluk madde içerisinden de anlaşıldığı üzere kanundan kaynaklanmaktadır.

Kiralık konuta kiracı olmayan eşin taraf haline gelmesi ve konutu kullanmaya devam etmesi paylaşmalı mal ayrılığı rejiminde ayrıca özel olarak ve farklı bir şekilde düzenlenmiştir. TMK m.254/4’e göre eşler konutta kira ile oturuyorlarsa hakim gerektiğinde konutta kiracı sıfatını taşımayan eşin kalmasına karar verebilir. Bu durumda kiraya verenin sözleşmeden doğan haklarını güvence altına almak için gerekli düzenleme yapılmasına iptal veya boşanma kararıyla birlikte re’sen kara verilir. Burada TMK m.194’ten farklı olarak kiracı olmayan eşin sözleşmeye taraf olması kendisinin tek taraflı bir irade açıklamasıyla değil mahkeme kararıyla doğar ve sadece evliliğin boşanma veya iptal ile bitmesi halinde uygulanır. Ayrıca burada TMK m.194’te olduğu gibi müteselsil sorumluluktan söz edilmemiştir[12].

C.Eşin Mülkiyetinde Olan Aile Konutlarında

TMK md.194/1 hükmü eşlerden bir diğer eşin açık rızası bulunmadıkça aile konutunu devredemez veya aile üzerindeki haklarını sınırlayamaz hükmüyle aile konutunun devri ve devir tehlikesi yaratan haklarla sınırlandırmasından aile birliği ve diğer eş açısından doğabilecek sakıncaları önlemek istemiştir. Eşler için çok önemli olan mutluluk ve hatta sağlıklarını etkileyebilecek bir malvarlığının malik olan eş tarafından tek başına bir başkasına devredilebilmesi ya da devir tehlikesi yaratabilecek bir hakla sınırlandırılmasında diğer eşin açık rızası aranmıştır. Özellikle dar gelirli olan ailelerde eşlerin gerek aile mutlulukları gerekse çocuklarının geleceği için adeta güvence oluşturan, çoğu zaman büyük zorluklarla edindikleri bir konutu bir eşin tek başına verebileceği bir kararla elden çıkarması diğer eş için yıkım olabilir. Bu nedenle bu hükmün ülkemiz açısından büyük önemi vardır.

TMK m.194/1 hükmü gereğince aile konutuyla ilgili devir ve haklarla sınırlandırma işlemlerinin diğer eşin rızasına bağlı tutulabilmesi için aile konutu üzerinde mülkiyet hakkının eşlerden birine ait olması gerekir. Eşler aile konutunda birlikte paylı mülkiyet sahibi iseler katılma rejiminde TMK m.194/1 hükmü değil buna ilişkin özel hüküm olan TMK m.223/1 hükmü uygulanacaktır. Aile konutu eşlerin elbirliği mülkiyetinde ise eşya hukukunda bu mülkiyet türü için getirilmiş olan özel hükümler uygulanacaktır[13].

Aile konutunda mülkiyeti devreden işlemlere aile konutuyla ilgili satım, bağış, trampa gibi mülkiyet hakkının devri sonucunu doğuran işlemler girer. Devir işleminin mutlaka tapuda yapılan bir devir şeklinde olması gerekmez. Tapuda devir borcu doğuracak olan işlemler de buraya girer. Buna örnek olarak satış vaadi sözleşmesi verilebilir.

Aile konutu üzerindeki hakları sınırlandıran işlemler sınırlı bir ayni hakkın tesisi olduğu kadar konut üzerinde tasarruf yetkisini sınırlandıran ya da mevcut bir ayni ya da şahsi hakkı ortadan kaldıran işlemler de olabilir. Buraya aile konutu üzerinde kullanma ve tasarruf yetkisini sınırlandıran haklar kurulması, konutun ipotek edilmesi, başkası lehine intifa, üst hakkı ya da oturma hakkı kurulması, bahçeli bir ev ile ilgili olarak kat karşılığı inşaat sözleşmesinin şerh edilmesi gibi tasarruf yetkisini sınırlandıran işlemler girer. Aile konutu sahibi eşin bu hükme aykırı biçimde diğer eşin açık rızası bulunmaksızın aile konutunun temliki ve yukarıda sayılan işlemlerde bulunması geçersizdir[14].

TMK m.194/3’de rıza alınmadan yapılacak hukuksal işlemlerin önüne geçmek üzere tapu kütüğüne şerh verilmesi olanağı getirilmiştir. Bu madde hükmüne göre; aile konutu olarak özgülenen taşınmaz malın maliki olmayan eş, tapu kütüğüne konutla ilgili gerekli şerhin verilmesini isteyebilir. Yani malik olmayan eş diğer eşin aile konutunu devredeceğini veya devrettiğini duyar veya öngörürse aile fertlerinin ve özellikle çocuklarının ortada kalmaması için tapu idaresine giderek belirteceği gayrimenkule “aile konutudur” şerhinin işlenmesini isteyebilir[15]. Bu hüküm aynı zamanda mülkiyet hakkına sahip olan eşin yararları düşünülerek konulmuştur. Malik olan eşin birden fazla konutu mevcut ise bunları başkalarına devir ve temlik ederken ya da bunlar üzerinde sınırlı ayni haklar tesis ederken lehine hak tesis edilecek olan kişiler eşinin rızası bulunmaması sebebiyle işlem yapmaktan çekinebilecekleri gibi, tapu idareleri de işleme konu taşınmazın aile konutu olup olmadığında tereddüde düşerek işlem yapmaktan çekinebilir. Hangi konutun aile konutu olduğu hususu tapu kütüğüne şerh edildiğinde diğerleriyle ilgili yapılacak işlemlerde bu tereddüt yaşanmayacaktır.

Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü’nün 1.6.2002 tarih ve 2002/7 numaralı genelgesi aile konutu maliki olmayan eşin, evlilik birliğinin devam ettiğini kanıtlayan aile nüfus kaydı örneği, aile konutu olarak belirlenen bu konutta eşlerin yaşamlarını birlikte sürdürdüklerini gösteren muhtarlıktan aldıkları belge ile Tapu Sicil Müdürlüğü’ne müracaatı halinde aile konutu şerhi tapuya işlenecektir açıklamasını getirmiştir. Ancak söz konusu yerin aile konutu olup olmadığı konusunda ihtilaf varsa Tapu sicil memuru idari işlemle mülkiyet hakkını sınırlandıran şerhi tapu siciline yazdıramayacaktır. Nitekim bu durum Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2003/1436 Esas 2003/3050 Karar sayılı kararında “Türk Medeni Kanununun 194/3’üncü maddesi gereğince; aile konutu olarak özgülenen taşınmaz malın maliki olmayan eş tapu kütüğüne konutla ilgili gerekli şerhin verilmesini isteyebilir. Konutun aile konutu olup olmadığının belirlenmesi yargılamayı gerektirdiğinden bu konuda ihtilaf çıktığı takdirde karar verme yetkisi, Adli Yargıya aittir.” şeklinde tanımlanmıştır.

Aile konutunun tespiti için bunun açıkça talep edilmesi ve taleple bağlı kalınarak karar verilmesi gerekir. Nitekim Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2003/1150 Esas 2003/14945 Karar sayılı kararında “Davacı, dilekçesinde "gerek talep ettiği tazminatın teminat altına alınması amacıyla gerekse dava sonuçlanıncaya kadar eş ve çocukların barınmalarının güvence altına alınması amacıyla, davalı adına kayıtlı meskenin tapu kaydına ihtiyati tedbir konulmasını" istemiştir. Davacının, tapu kütüğüne "aile konutu şerhi" verilmesi yönünde bir talebi olmadığı halde, istek aşılarak, mülkiyeti davalıya ait konut üzerine, "aile konutu" şerhi verilmesine karar oluşturulması yasaya aykırıdır.” diyerek taleple bağlılık ilkesini getirmiştir. Yine taleple bağlılık esasından yola çıkılarak aile konutunun tespiti istenen davada talep aşılarak özgülenmeye karar verilemeyeceğini belirtmek gerekir.

Aile konutu eşlerin fiilen yaşamlarını sürdürdükleri konut olduğundan birden fazla konut üzerinde aile konutu şerhi koydurulamayacaktır. Buna rağmen her nasılsa koydurulmuşsa eşlerin çocuklarıyla birlikte fiilen yaşadıkları aile konutu ile ilgili şerh dışındaki şerhlerin kaldırılması gerekecektir[16].

Burada işleme konu olan konutun aile konutu olduğunu bilmeyen iyiniyetli kişilerin iktisaplarının korunup korunmayacağı konusunu aydınlığa kavuşturmak gerekir. TMK m.1023 gereği tapu kaydına güvenerek bir ayni hakkın kazanılmasında iyiniyetin korunacağı tartışmaya yer vermeyecek biçimde ifade edilmektedir. TMK m.194/3 hükmünün amacı, tapuya güven ilkesine bir istisna getirmek değil, bu ilkenin 194.maddedeki işlemler için de devam ettiğini göstermektir. Çünkü üçüncü fıkra hükmü tapuda konutla ilgili gerekli şerhin verilmesi olanağını getirmekle bu şerhin verilmediği hallerde aile konutu üzerinde tapu kaydına iyiniyetle güvenerek ayni hak kazanan kişinin iyiniyetinin korunacağını öngörmüştür. Diğer eş üçüncü kişilerin iyiniyetle ayni hak kazanmasını önlemek istiyorsa bu şerhi verdirmek zorundadır. Ancak üçüncü kişinin iyiniyeti sadece tapu kayıtlarına göre tayin edilmez. Üçüncü kişi tapu kayıtları dışında hukuksal işlem konusu konutun aile konutu olduğunu bilebilir ya da bilmesi gerekebilir. Bu durumda iyiniyetten söz edilemez. Aile konutunun maliki olmayan eş tapun kütüğüne gerekli şerhi verdirmek suretiyle aile konutuyla ilgili hukuki işlemlere girişmek isteyen üçüncü kişilerin iyiniyet iddiasını da önlemiş olacaktır[17].

TMK m.1023 tapuya güven ilkesini öngörmektedir. Buna göre üçüncü kişiler konutla ilgili olarak tapudaki kayda güvenerek bir ayni hak kazanmışlarsa bu kazanımları koruma bulacaktır. Üçüncü kişiler tapudaki kayda değil, konutla ilgili işlemler için diğer eşin rızasının verildiğine güvenmişlerse bu güvenleri korunmayacaktır. Çünkü buradaki güven tapuya değil rızanın verilmesine ilişkindir[18].

a.Rızanın Alınmamasının Hüküm ve Sonuçları

Malik olmayan eşin rızası alınmadan yapılan hukuksal işlemin akıbetinin ne olacağı hususu kanunda düzenlenmemiştir. Kanunda sadece diğer eşin rızası olmadan aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz hükmü yer almıştır. Burada hukuksal bir işlemin geçerliliğinin başkasının rızasına tabi tutulmasına rağmen bu rıza alınmadan yapılan hukuksal işlemin geçerliliğine ilişkin genel hükümler aynen geçerli olacaktır. Bunun sonucu olarak bu rıza alınmamışsa yapılan hukuksal işlem geçersiz olacak, rızası alınmayan eş aile konutuyla ilgili olarak tapuda yapılmış bir işlem varsa bunun iptalini talep ve dava edebilecektir. Ancak rızası alınmayan eş aile konutuyla ilgili olarak yapılmış olan bu işleme icazet verebilir. Bu durumda işlem başlangıçtan itibaren geçerli bir işlemin bütün hüküm ve sonuçlarını doğurur.

Aile konutuyla ilgili yapılan işlemlerde üçüncü kişi rızası alınmayan eşin bu işleme icazet verip vermeyeceği konusundaki kararını bildirmesi için BK m.38’de olduğu gibi ona uygun bir süre verebilir. Bu süre içinde rızası alınmayan eş icazet vermediği takdirde işlem üçüncü kişi için de bağlayıcı olmaktan çıkar.

b.Haklı Bir Neden Olmadan Rıza Verilmediği Takdirde Hakimin Müdahalesi

Kira sözleşmesinin feshinde olduğu gibi aile konutuyla ilgili işlemlerde de malik olan eş aile konutunu devir ve bir hakkı sınırlandırma konusunda haklı nedenleri olduğu halde diğer eş haklı bir neden olmadan buna rıza göstermemiş olabilir. Bu durumda eşinin rızasını sağlayamayan eş bu rızanın verilmemesinin haklı bir sebebi bulunmadığını ileri sürerek bu işlemlere izin verilmesini hakimden talep edebilecektir. Örneğin aile konutu ipotek gösterilmek suretiyle bankadan alınacak krediyle çocuğun yurt dışında tedavisi yapılacaksa haklı sebep vardır ve hakimden bu konuda müdahale istenebilir[19]. Buna göre haklı bir neden olmadan rıza sağlayamayan eş Aile mahkemesi hakimine veya Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenen Asliye hukuk mahkemesine başvurarak rızanın verilmesini isteyebilecektir[20]. Bu talebe karşı aile mahkemesi sadece eşi uyarıp belki bir süre verebilir. Başka türlü devrin yapılmasını sağlayan tescil kararı veremez. Rızanın öteki eşe verilen süre içinde verilmemesi halinde gerekli iznin ilgili eş tarafından verilmiş sayılacağına hükmedebilir. Gerek eşin baştan rıza vermesi gerekse hakim müdahalesiyle izin verildiği durumlarda tapu idaresinde düzenlenen sözleşme tarihinden itibaren sözleşme hüküm ve sonuç doğurur[21].

3.Aile Konutuyla İlgili Koruma Süresinin Başlaması ve Sona Ermesi

Eşler resmen evlenip evlilik birliklerini kurduktan sonra, birlikte seçtikleri veya birinin diğerinin seçtiği üzerinde mülkiyet hakkı veya kişisel hakkı bulunduğu konutta hukuka uygun devamlılık arz edecek şekilde düzenli olarak oturmaya başladıkları, çocuklarıyla birlikte yaşadıkları, konutta bu özgülenme ve oturmaya başladıkları andan itibaren Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesine uygun koruma ve aile konutundan yararlanma hakkı başlar. Bu koruma genel olarak evlilik birliği sona erinceye kadar devam edecektir. Bilindiği gibi evlilik birliği boşanma, evlenmenin butlanı, yokluğu veya ölümle sona erer. Eşlerden biri evlilik birliği sona erinceye kadar korumadan yararlanacağından koruma; evlilik birliğinin ölümle sona ermesi halinde ölüm anına kadar, evliliğin boşanma veya evlenmenin iptali nedeniyle sona ermesi halinde boşanma veya evlenmenin iptaliyle ilgili hüküm kesinleşinceye kadar devam edecektir.

Evlilik birliğinin açıklanan olgulardan birinin gerçekleşmesiyle sona ermesinden sonra artık aile konutu olarak özgülenmiş olan konutla ilgili hak sahibinin tasarruflarında diğer eşin rızası aranmayacaktır. Tabii boşanan, evliliği iptal edilen, sağ kalan eşin mal rejimlerinden veya miras hukukundan doğan aile konutu ile ilgili hakları saklıdır.

A.Terk Halinde Koruma

Aile konutu üzerinde hak sahibi olan eşin birlik görevlerini yerine getirmemek, birlikte yaşama son vermek amacıyla aile konutunu terk etmesi halinde, konutta kalan terk edilen eş, TMK m.194’de sağlanan haklardan yararlanacak konutu terk eden eşin yani hak sahibi eşin aile konutuyla ilgili konutun veya konuttan yararlanma haklarının kaybedilmesi sonucunu doğuracak tasarrufları diğer eşin rızasına bağlı olmaya devam edecektir.

Hak sahibi olmayan eş haklı neden olmadan evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek amacıyla terk etmişse bu halde terk eden eşin bir daha aile konutuna, ortak yaşama dönmeyeceğinin açıkça anlaşıldığı durumlarda hak sahibi konutta kalan eş onun rızasını almadan gerekli tasarruflarda bulunabilecek, terk eden hak sahibi olmayan eş korumadan yararlanamayacaktır. Örneğin haklı bir neden olmadan birlik görevlerini yerine getirmemek amacıyla konutu terk eden eşe TMK m.164’de açıklanan sürelere ve usulüne uygun ihtar çekilmiş bu eş ihtar kararının tebliğine rağmen iki ay içinde ortak aile konutuna dönmemişse korumadan yararlanmayacaktır. Ancak terkte veya dönmemekte haklı ise örneğin ihtar yasal sürelere uygun çekilmemiş, yasanın tanıdığı süreler geçmemiş, koca veya terk edilen eş başka bir kişiyle yaşıyor, terk tedavi gereksinimi gibi zorunlu veya buna benzer durumlarda, terk eden eş TMK m.194’deki korumadan yararlanabilecektir.Ancak terk eden hak sahibi olmayan eşin dönmemesi haklı bir nedene dayanmıyor örneğin kocasını beğenmiyor istemiyorsa bu korumadan yararlanamayacaktır[22].

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2004/5653 Esas 204/6811 Karar sayılı kararında “Tarafların boşanma öncesi ve davalının müşterek konutu terk etmesinden önce çocukları ile birlikte, aile konutu şerhi verilen taşınmazda birlikteliği sürdürmüşlerdir. Davalının daha sonra konutu terki, konutu aile konutu olma niteliğini ortadan kaldırmaz” denmiştir.

Eşler içlerinden birine ait veya içlerinden biri tarafından kiralanan aile konutunu rızaları ile terk etmiş, terk konusunda iradeleri birleşmiş örneğin aile konutu olarak yararlandıkları konutu birlikte aldıkları kararla terk ederek yeni bir konut kiralamış oraya taşınmış, aile konutu olarak bu konuttan yararlanmaya başlamış aynı şekilde eşlerden birinin satın aldığı konuta, önceki konut birlikte terk etmek suretiyle yerleşmişseler artık terk edilen önceki konutun aile konutu niteliği ortadan kalktığından eşler terk edilen bu konutla ilgili TMK m.194’den kaynaklanan hakları kullanamayacaklardır.

B.Boşanma ve Ayrılık Davası, Evlenmenin İptali Davası Açılması Halinde Koruma

Boşanma ve evlenmenin iptali, ayrılık davası açılması halinde Aile mahkemesi hakimi kendiliğinden dava tarihinden geçerli olmak üzere özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri alacaktır. Aile mahkemesi hakimi bu bağlamda aile konutunda barınma ile ilgili gerekli önlemleri alacak bu önlemler kural olarak dava tarihinden hüküm kesinleşinceye kadar devam edecektir. O halde eşler bakımından boşanma ve ayrılık davası devamınca eşler TMK m.194’den yararlanacaklardır[23]. Ancak dava süresince alınacak önlemlere aile konutu şerhi verilmesi girmez. Hakim eş ve çocuklarının barınmalarının güvence altına alınması amacıyla gerekli önlemleri alacak fakat aile konutudur şerhinin koyulmasına re’sen karar veremeyecektir. Nitekim Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2003/1350 Esas 2003/14945 Karar sayılı kararında “davacının tapu kütüğüne aile konutu şerhi verilmesi yönünde bir talebi bulunmadığı halde istek aşılarak mülkiyeti davalıya ait konut üzerine TMK m.194/3 gereğince aile konutu şerhi verilmesine karar oluşturulması yasaya aykırıdır demiştir[24].

C.Birlikte Yaşamaya Ara Verilmesi Halinde Koruma

Eşlerden biri ortak hayat sebebiyle kişiliği ekonomik güvenliği veya ailenin huzuru ciddi biçimde tehlikeye düştüğü sürece ayrı yaşama hakkına sahiptir. Eşlerden birinin haklı nedenlerle ayrı yaşamasına karar verilmesi halinde bu eş TMK m.194’deki korumadan yararlanabilecektir.

D.Evlilik Birliğinin Ölümle Sona Ermesi Halinde Koruma

Evlilik birliği ölümle sona erince eğer ölen eş aile konutunu kiralayan veya konutun maliki olan eş ise kendisi artık tasarrufta bulunamayacağından haktan yararlanma ölüm anında sona erer. Bu bağlamda aile konutundan yararlanacak eşin ölümü halinde de artık rızasının alınması söz konusu olamayacağından rıza ile ilgili haklar ortadan kalkacaktır. Fakat sağ kalan eşin mal rejimleriyle ilgili veya miras haklarıyla ilgili aile konutu veya ev eşyaları üzerindeki hakları devam edecektir.

Av. Kaan ÇETİNKAYA

KAYNAKÇA

AKINTÜRK Turgut, Türk Medeni Hukuku ikinci cilt. Yenilenmiş 9.Basım, İstanbul, Mayıs 2004, Beta Yayınları
İPEKÇİ Nizam, Mukayeseli Yeni Medeni Kanun ve Değişikliklerin Kapsamı. 2.Basım, Ankara 2003, Adil Yayınevi.
KILIÇOĞLU Ahmet, Türk Medeni Kanununda Diğer Eşin Rızasına Bağlı Hukuki İşlemler ve Yasal Alım Hakkı. 1.Basım, Ankara 2002, Turhan Kitabevi.
KÖSEOĞLU Bilal, Aile Mahkemelerinin İşleyişi. 1.Basım, Ankara 2005, Seçkin Yayınevi.
ÖZUĞUR Ali İhsan, Mal Rejimleri. Güncellenmiş 2.Basım, Ankara 2004, Seçkin Yayınevi.
CORPUS İÇTİHAT PROGRAMI

-------------------

[1] Özuğur, s.155

[2] Kılıçoğlu, s.7

[3] Özuğur, s.156

[4] Köseoğlu, s.368

[5] Akıntürk, s.115

[6] Özuğur, s.159

[7] Kılıçoğlu, s.10

[8] Kılıçoğlu, s.11

[9] Kılıçoğlu, s.13

[10] Özuğur, s.158

[11] Akıntürk, s.115

[12] Kılıçoğlu, s.16

[13] Kılıçoğlu, s.17

[14] İpekçi,s.131

[15] Köseoğlu, s.367

[16] Özuğur, s.158

[17] Akıntürk, s.115

[18] Kılıçoğlu, s.21

[19] Kılıçoğlu, s.23

[20] Özuğur, s.165

[21] Köseoğlu, s.367

[22] Özuğur, s.162

[23] Özuğur, s.163

[24] Köseoğlu, s.371