Anonim şirketin haklı nedenle feshi üst başlıklı yazı serimizin ilk yazısında haklı nedenle fesih kurumunun hukuki dayanağı, düzenleme amacı, davacı tarafın haklı nedenle fesih için gerekçe gösterebileceği ve doktrin ve içtihatlarla da benimsenen sebepler anlatılmış, haklı nedenle fesih davasının tali niteliğinden bahsedilmişti. Serinin ikinci yazısında davacı azınlık pay sahibinin ortaklıktan çıkarılması kararının niteliği, bu kararın amacı, payın gerçek değerinin ödenmesi aşamasında ortaklığın finansal kaynağı nereden belirleyeceği ve finansal kaynak yaratılırken Şirketin yaşayabileceği kanuni kısıtlamalar anlatılmıştı. Bu yazımızda Mahkemenin fesih ve davacı pay sahiplerinin ortaklıktan çıkarılması dışında duruma uygun düşen, tarafların ve ilgililerin menfaatlerini gözeten alternatif çözümler ile ilgili karar verebileceği, bu çözümlere karar verirken hangi sınırları gözetmesi gerektiği ve haklı nedenle fesih davasının tahkime elverişliliği incelenecektir.

Mahkemece Duruma Uygun Düşen Ve Kabul Edilebilir Alternatif Çözümler İçin Karar Verilirken Nelere Dikkat Edilmelidir ?

Türk Ticaret Kanunu madde 531 ile pozitif bir dayanağa kavuşan ve Mahkemeye uyuşmazlığın çözümü hususunda geniş yetkiler veren duruma uygun düşen ve kabul edilebilir alternatif çözümler araştırıp bunlara hükmetme yetkisi anonim şirketin haklı nedenle feshinde incelenmesi gereken bir diğer önemli meseledir. Önceki yazılarda da belirtildiği üzere Mahkeme hem davacının hem davalı ortaklığın hem de ilgililerin menfaatlerini bir arada değerlendirerek davacı azınlık pay sahibinin ortaklıktan çıkarılması haricinde başkaca çözümleri değerlendirmeye alabilecektir.

Önemle belirtmek gerekir ki;  Mahkemenin burada haklı sebebin nedenlerini ve ne şekilde ortaya çıktığını belirlemesi elzemdir. Mahkemenin hükmedeceği alternatif çözümün somut olayda haklı sebep teşkil eden problemlerin yarattığı olumsuzlukları giderecek ve davacıyı da tatmin edecek bir çözüm olması gerekmektedir. Mahkemenin somut olayın özellikleri ile bağdaşmayan, çoğunluğun gücünü kötü kullanmasını engellemeyen, uyuşmazlığın çözümünde yetersiz kalan bir çözüme hükmetmesini duruma uygun ve elverişlilik şartlarını sağlamayacağı için bozma sebebi teşkil edebilecektir. Çözümün makul süre ve maliyetle gerçekleştirilip icra edilebilmesi de önemli olup tarafların mevcut durumunu orantısız bir şekilde ağırlaştıran, öngörülemeyen ve ortaklık amacını ortadan kaldırır nitelikte bir hükmün verilmemesi gerekmektedir.

Yine Mahkemenin uyuşmazlığa uygulayacağı alternatif çözümün anonim şirketler hukukunun temel ilkelerinden olan “tek borç ilkesini” yani pay sahiplerinin pay bedelini ödemeleri dışında başkaca kişisel, mali yük, ek ödeme ve borç yüklenmeme hakkını ihlal eder nitelikte olmaması gerekmektedir.

İsviçre doktrininde ve yerleşik Federal Mahkeme kararlarında mahkemenin ihlal edilen pay sahipliği haklarına getirdiği alternatif çözümler; ortaklık yapısına müdahale eden çözümler ve yönetime müdahale eden çözümler olarak iki gruba ayrılmaktadır. İsviçre Federal Mahkeme kararlarında sıklıkla başvurulan alternatif çözümler ile ilgili yöntemlerin davacı pay sahiplerinden biri yahut birkaçının yönetim kurulu üyesi olarak belirlenmesi, ortaklığın bölünmesi, belli oranda kar dağıtma zorunluluğunun getirilmesi, sermaye azaltma yolu ile kısmi tasfiye, tahkikat aşamasında geçersiz olduğu tespit edilen bir hükmün esas sözleşmeden çıkarılması, esas sözleşmede değişiklikler yapılması, şirketin işletmesinin ayrılarak yeni bir şirket kurulması ve bu şirketin paylarının satılmasına karar verilmesi vs. olduğu görülmektedir.

Mahkemenin Alternatif Çözümler Kapsamında Genel Kurul Ve Yönetim Kurulu Kararlarının Değiştirilmesi Yada İptali Yönünde Karar Verme Yetkisi Var Mıdır, Varsa Bu Yetkinin Sınırları Nelerdir?

Mahkemenin hükmedebileceği alternatif çözümler içinde çoğu ortaklığın yerine geçerek genel kurul ve yönetim kurulunun yetki alanında bulunan konulara ilişkin kararlardır. Doktrinde bir kısım görüş; yönetim kurulunun yetki sınırlarında bulunan, şirketin finansal planlama, yatırım politikaları ve stratejilerini belirleme ve bu doğrultuda karar alma hakkına ilişkin konularda Mahkemenin karar verme yetkisinin bulunmadığını savunmaktadır.[1] Diğer bir görüş ise özellikle fesih sebebi olarak yönetim kurulunun şirketi kötü yönetmesi gösterilmiş ve bu durum ispat edilmiş ise Mahkemenin feshi önlemek için yönetim kurulu kararlarını değiştirebileceğini savunmaktadır.[2]

Genel Kurul kararları bakımından yapılan tahkikat sırasında Mahkeme genel kurul kararlarından biri yahut birkaçının yok hükmünde yahut geçersiz olduğunu tespit ederse ilgili kararın iptaline ya da yokluğunun tespitine karar verebilecektir.

Bunun dışında Mahkeme haklı feshin sebebine uygun ve uyuşmazlığın çözümüne hizmet edecek şekilde; genel kurul ve yönetim kurulunun yetki alanında bulunan karın yahut yedek akçelerin dağıtılmasına karar verme, esas sermayenin azaltılmasına karar verme, azınlık pay sahipleri temsilcilerini yönetim kurulu üyesi olarak tayin etme, yönetim kurulu üyelerinin azledilmesi, denetçi atanması yahut var olan denetçinin değiştirilmesi gibi alternatif çözümler üreterek bu yönde de karar verebilecektir.

Bu alternatif çözümler uygulamada en sık rastlanan haklı nedenle fesih sebeplerine karşı özellikle İsviçre Federal Mahkeme kararlarında yer verilen çözümler olup Mahkeme somut olayın özelliğine göre – kanuni sınırlar dahilinde- başkaca bir alternatif çözüme de hükmedebilecektir.

Mahkemece Alternatif Çözümler Kapsamında Şirket Esas Sözleşmesinin Değişikliğine Karar Verilebilir mi?

Esas sözleşme; anonim şirketin kuruluşundan şirketin sona ermesine kadar devam eden tüm süreçte pay sahiplerinin şirkete ve birbirlerine karşı sahip oldukları hak, yetki ve yükümlülükleri düzenleyen, ortaklığın iç ve dış ilişkilerine dair unsurları haiz, “ortaklığın anayasası” niteliğinde olan çok taraflı bir sözleşmedir. Esas sözleşmenin ihtiva ettiği bu önem haklı fesih davalarında Mahkemenin esas sözleşmede değişiklik yapıp yapamayacağı tartışmalarını doğurmaktadır.

Doktrinde bir kısım yazar, Mahkemeye esas sözleşmede değişiklik yapma yetkisinin verilmesinin ortaklığın yapısına çok ciddi bir müdahale olduğunu, özel hukuk ilkeleri gereği hakimin esas sözleşmede değişiklik yapma yahut bir hükmü kaldırma yetkisinin olamayacağını, bu durumun kabul edilmesi halinde esas sözleşmede lehine hükümler olmasını arzulayan pay sahiplerinin haklı fesih dava hakkını kötüye kullanabileceğini savunmaktadır.

Katıldığımız bir diğer görüş ise TTK madde 531 hükmü ile ortaklıktan çıkarma ve şirketin feshi gibi geniş bir takdir yetkisine sahip olan Mahkemenin bunlardan daha hafif bir tedbir olan esas sözleşmede değişiklik hakkının hali ile olacağını savunmaktadır.

Ancak Mahkemenin esas sözleşmede değişiklik yapma yetkisi bulunsa dahi bu yönde bir karar verirken çoğunluğu azınlığa mahkum eder bir değişiklik yapmaması, taraflar arasındaki menfaatler dengesini bozacak bir karar verilmemesi ve özellikle esas sözleşmenin değişikliği dışında uyuşmazlığı çözecek başka bir yol var ise esas sözleşme değişikliğine gitmemesi gerekmektedir.

Mahkeme Alternatif Bir Çözüm Olarak Şirketin Tür Değiştirmesine, Şirketin Başka Bir Şirketle Birleştirilmesine ve Şirketin Bölünmesine Karar verebilir mi?

Fesih davasına konu edilen Şirketin organları arasında kronikleşen kilitlenmeler olması, özellikle kapalı tip aile ortaklıklarında ortaklığın amacının yerine getirilmesini engeller nitelikte uyuşmazlıkların bulunması doktrinde Mahkemenin Şirketin feshi yerine alternatif bir çözüm olarak Şirket yapısında değişikliğe gidilerek şirketin tür değiştirmesine, başka bir şirketle birleştirilmesine yahut şirketin bölünmesine karar verip veremeyeceği sorusunu gündeme getirmiştir.

Tür değişikliği tartışması bakımından; anonim şirket hukuku niteliği ve pay sahiplerinin hak ve borçları göz önünde bulundurulduğunda (tek borç ilkesi) pay bedelinin ödenmesi dışında pay sahiplerine kişisel ve mali yükümlülükler yükleyen limited şirkete dönüştürülmesinin mümkün olamayacağı, kooperatifler bakımından ise yine kooperatiflerin amaç ve kapsamları ile anonim şirketlerin amaçların birbirinden çok farklı olması sebebi ile böyle bir tür değişikliğine de gidilemeyeceği kesin olarak söylenebilir.

Fesih davasına konu anonim şirketin başka bir şirketle birleştirilmesinin de hukukumuz bakımından Mahkemenin davanın tarafları dışında kalan üçüncü bir tüzel kişiyi bağlayacak bir karar vermesi mümkün olmadığından alternatif bir çözüm olamayacağı söylenebilir. Ancak doktrindeki azınlık bir görüş davacı tarafın da bir şirket olması halinde eğer davacı şirket ile davalı şirketin birleştirilmesi haklı nedenle fesih sebeplerini ortadan kaldırabilecek ise çok istisnai hallerde Mahkemenin bu yönde bir karar verebileceğini savunmaktadır.

Şirketin bölünmesi yönünde bir karar verilmesi bakımından bu çözümün iktisadi yönden davacı azınlık pay sahibinin ortaklıktan çıkarılmasına çok benzer bir çözüm olduğundan Mahkemenin takdir yetkisi kapsamında bu yönde bir karar verebileceği kabul edilmektedir. Ancak Mahkemenin burada anonim şirketin bölünmesine ilişkin kanun hükümleri sınırları dahilinde araştırma ve incelemeler yaparak ve eğer tarafların anlaştığı birtakım hususlar var ise bunları da göz önünde bulundurarak karar vermesi önem arz etmektedir.

Anonim Şirketin Haklı Nedenle Feshi Davaları Tahkime Elverişli Midir?

Doktrinde fesih davalarının tahkime elverişli olup olmadığı huşunda birçok farklı görüş bulunmaktaydı. Bir kısım görüş haklı nedenle fesih sebebinin iradi olup olmadığına bakılarak karar verilmesi gerektiğini, eğer fesih sebebi iradi ise tahkim yoluna başvurulabileceğini savunurken diğer bir görüş daha özgürlükçü bir yaklaşımla fesih sebebinin niteliğine bakılmaksızın fesih davalarının tahkime elverişli olduğunu savunmakta idi.

Ancak Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 2014/141 E. 2014/6951 K. ve 09.04.2014 tarihli kararında;

“Asıl dava, davacıların ortak olduğu davalı şirketin haklı sebeple feshi, birleşen dava ise davalı şirketin zorunlu organlarının bulunmaması nedeni ile zorunlu organların oluşturulması için süre verilmesi ve verilen süre içerisinde organlar oluşturulmadığında şirketin feshi istemine dair olup, mahkemece taraflar arasında imzalanan hissedarlar sözleşmesinin 7. maddesinde taraflar arasındaki anlaşmazlıkların tahkim kuralları ile çözümleneceğinin düzenlendiği gerekçesiyle, davanın tahkim ilk itirazı nedeni ile reddine karar verilmiştir. Oysa, tahkim konusunda şirket ortakları arasındaki sözleşmede yer alan bir hüküm veya yapılacak hakem sözleşmesi geçersizdir. Tahkim, yalnız tarafların arzularına tabi olan, yani davalı ile davacının mahkeme kararına gerek olmaksızın aralarında anlaşarak sonuçlandırabilecekleri uyuşmazlıklar konusunda geçerlidir. Halbuki bir anonim şirketin feshine dair uyuşmazlığın ortaklar arasında yapılacak anlaşma ile sonuçlandırılması mümkün değildir. Ayrıca, 6102 Sayılı TTK’nın 530 ve 531. maddelerinde şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesini yetkili kılan hükümleri de tahkim müessesesi ile bağdaşmamaktadır.”

gerekçelerini ileri sürerek anonim şirketin fesih davasının niteliklerinin tahkim müessesi ile bağdaşmadığına, bu nedenle fesih davalarında tahkim yoluna gidilemeyeceğine karar vermiştir.

Av. Burçak Kandemir

----------------------------

[1] ŞAHİN, Fesih, s.551.

[2] ERDEM, s.256.