Pay Sahibinin Ortaklıktan Çıkarılması, Kararın Amacı ve Hükmün Niteliği

Türk Ticaret Kanunu madde 531 hükmü gereğince anonim şirketin haklı nedenle feshi sebeplerinin varlığı halinde Mahkeme fesih yerine davacı pay sahibinin ortaklıktan çıkarılmasına yahut “duruma uygun düşen”,  “kabul edilebilir başkaca bir çözüme karar verebilecektir.

Feshin son çare olması ilkesi gereğince Mahkeme ancak ortaklığın sürdürülmesinde ekonomik ve sosyal olarak bir yararın kalmamış olması yahut yarar bulunsa da duruma uygun düşebilecek ve kabul edilebilir nitelikte bir başkaca çözümün bulunmaması durumunda feshe karar verebilecektir.

Ancak madde hükmü ile Mahkemeye paylarının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerlerinin ödenmesine karar vermek sureti ile davacı pay sahibinin ortaklıktan çıkarılması kararı verme yetkisi tanınmıştır.

Mehaz İsviçre Borçlar Kanunu’nun 736/f.4 hükmünde, 531. madde düzenlemesinin aksine, açık bir şekilde davacı pay sahibinin ortaklıktan çıkarılması hükmü yer almamaktadır.

Pay sahibinin ortaklıktan çıkarılması kararı çoğu durumda davacıya yüklü bir miktar ödeme yapılmasını gerektirdiğinden şirketin büyük bir kısmının tasfiye edilmesi anlamına da gelebilmektedir.

Nitekim doktrinde bir kısım görüş, “sermayenin korunması ilkesinin” gözetilerek pay sahibinin ortaklıktan çıkarılması kararının diğer çözümlere göre ikincil olarak değerlendirilmesi gerektiği belirtilmektedir.[1] Davacı pay sahibinin pay oranının yüksek olması durumunda çıkarma kararının etkili bir çözüm olmadığı savunulmaktadır. Ancak aksi görüşteki yazarlar, kanundaki ifade gereği öncelikli olarak pay sahibinin ortaklıktan çıkarılması kararının değerlendirilmesi gerektiğini, böylelikle hem davacının mali haklarının korunup hem de ortaklığın devamının sağlanacağını belirtmektedirler.

Burada önceki yazımızda da belirtmiş olduğumuz üzere; Mahkemenin taraflar haricinde ortaklığın devamında menfaati bulunan diğer pay sahiplerini, ortaklığın çalışanlarını, alacaklılarını, borçlularını ve şirkete has tüm özellikleri birlikte değerlendirerek menfaatler arasında bir denge kurarak feshin olası tehlikelerinin önüne geçecek çözümler sunması gerekmektedir. [2]

Ancak Mahkemenin burada ortaklık ilişkisinin devamı kendisi yönünden çekilemez hale gelen ve sebeplerini ispatlayan davacı azınlık pay sahibinin haklarını geri plana atmaması da elzemdir.

Pay Sahibinin Ortaklıktan Çıkarılmasını Davacı Bizzat Kendisi Talep Edebilir mi ?

Uygulamada anonim şirketin haklı nedenle feshi istemli açılan davalarda, davacı azınlık pay sahiplerinin çoğunlukla şirketin feshinden ziyade paylarının gerçek değerinin kendisine ödenerek ortaklıktan ayrılmayı arzuladıkları görülmektedir. Nitekim dava dilekçesinin talep kısmında genelde “şirketin haklı nedenle feshine, bu mümkün değilse payların gerçek değerinin ödenerek ortaklıktan çıkarılmasına” ifadelerinin bulunduğu görülmektedir.

Bu durumda davacının dava dilekçesinde talep etmiş olduğu alternatif çözüm yöntemlerinin hâkimi bağlayıcı olup olmadığı Yahut davacı azınlık pay sahibi ortaklığın haklı nedenle feshi yerine sadece ortaklıktan çıkarılmasını talep edip edemeyeceği soruları gündeme gelecektir.

Öncelikle belirtmek gerekir ki; her ne kadar madde metninde “çıkarılmaları” ifade yer alsa da bu dava aslında bir haklı nedenle fesih davası olduğundan davacının fesih talebinde bulunmaksızın çıkarılma talebi ile dava açma hakkı bulunmamaktadır.

Nitekim Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2016/527 E., 2017/3549 K. ve 08/06.2017 tarihli ilamında anonim şirketlerde ortağın doğrudan doğruya haklı sebepler ileri sürerek ortaklıktan çıkmayı talep hakkının bulunmadığı 531. Madde hükmünün de doğrudan doğruya ortaklıktan çıkma talep hakkı vermediği belirtilmiştir.

Yine daha önce de belirtmiş olduğumuz üzere kanun koyucu Mahkemeye taleple bağlılık ilkesini aşar şekilde bir karar verme yetkisi vermiş olduğundan Mahkeme davacının dava dilekçesinde fesih dışında talep etmiş olduğu alternatif çözümlerle de bağlı değildir. Mahkeme davacının talepleri arasında yer almayan başkaca bir çözümün uyuşmazlığın çözülmesinde daha elverişli olduğuna kanaat getirirse pay sahibinin ortaklık çıkarılması yönteminin uygulanmasına karar verebilir.

Mahkemenin davacı azınlık pay sahibinin ortaklıktan çıkarılması yönündeki kararı, ortaklık sıfatını sona erdirmesi yönü ile inşai nitelikte bir karardır. Bu nedenle karar şekli olarak kesinlik kazandığı anda kendiliğinden gerçekleşmiş olur, icra sorunu ortaya çıkmaz. [3] Ancak “payların karar tarihine en yakın gerçek değerlerinin davacı pay sahiplerine ödenmesi” ile ilgili kısmı edaya ilişkindir. Bu durumda ortaklığın pay değerini davacıya ödememesi durumunda ilamlı icra yahut genel iflas yolu ile takip yoluna gidilmesi söz konusu olabilecektir.

Payın Gerçek Değerinin Ödenmesi İçin Gereken Finansal Kaynak Nereden Sağlanacaktır?

Anonim şirketin haklı nedenle feshi talepli davalardaki en önemli meselelerden biri, Mahkemenin davacı azınlık pay sahibinin ortaklıktan çıkarılması kararı vermesi halinde payların gerçek değerinin karşılığının nereden ve nasıl ödeneceği, finansal kaynağın ne olacağı sorunudur. Bu hususa ilişkin bir kanuni düzenleme getirilmemiş, sorunun çözümü öğreti ve içtihatlara bırakılmıştır.

Önemle belirtmek gerekir ki; Mahkeme tarafından pay sahibinin ortaklıktan çıkarılması yönünde bir karar verilebilmesi için öncelikle somut olayların özelliği de göz önünde bulundurularak anonim şirketin belirlenen bedeli ödemesi için serbestçe kullanabileceği yedek akçelere sahip olup olmadığı, kendi malvarlığını kullanmaksızın teminat verebilecek bir kimse bularak banka kredisi bulup bulamayacağı gibi hususların incelenmesi gerekmektedir.[4] Ortaklığın mal varlığının ve likiditesinin payların gerçek değerini ödemeye yetmemesi halinde pay sahiplerinin ortaklıktan çıkarılması kararı verilmemelidir.

Nitekim Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2015/6768 E., 2015/10302 K. ve 12.10.2015 tarihli ilamında davalı şirketin mali olarak sıkıntı içinde bulunması, davacının şirketteki paylarının devir alınmasının da mümkün olmadığının belirtilmesi, başkaca da bir çözüm yolunun bulunulamaması gerekçe gösterilerek davalı şirketin tasfiyesine karar verilmiştir.

Doktrinde finansal kaynağın belirlenmesine ilişkin birçok farklı görüş bulunmaktadır. Bir kısım görüş limited ortaklığa ilişkin TTK 641 vd. hükümlerinin uygun düştüğü ölçüde ortaklıktan çıkarılmasında da uygulanmalıdır. Buna göre payın değeri paylar devredilerek karşılanabileceği gibi esas sermayeyi aşan malvarlığının yahut esas sermayenin azaltılması yoluyla da karşılanabilecektir. [5]

Bir kısım görüş ise eğer payın gerçek değerinin ortaklığın serbest öz kaynaklarından ödenmesi mümkün ise mahkemenin finansal kaynak olarak öz kaynakları göstermesi gerektiğini savunmaktadır. Mahkemenin bu yöndeki kararı TTK m. 379 hükmünde öngörülen genel kurul izni yerine geçecek pay bedellerinin ödenmesi ile sınırlı olarak yönetim kuruluna öz kaynaklar üzerinde tasarruf yetkisi sağlanacaktır.

Diğer bir görüşe göre ise karar payın gerçek değeri karşılığında ortaklıkça satın alınması şeklinde olmalıdır. Buna göre paylar diğer pay sahiplerinden biri yahut üçüncü bir kişiye devredilebilecek, açık artırma yoluyla paraya çevrilebilecek yahut bu yollardan karşılanamayacaksa esas sermayenin azaltılması yolu ile ödenecektir. Buradaki önemli husus seçeneklerin belirlenmesinde söz sahibi olanın ortaklık olmasıdır.

Ortaklığın Kendi Paylarını İktisap Etme Yasağının Payın Gerçek Değerinin Ödenmesi Sürecine Etkisi

Türk Ticaret Kanunu’nun 379. maddesi uyarınca bir şirket kendi paylarını, esas veya çıkarılmış sermayesinin onda birini aşan veya bir işlem sonunda aşacak olan miktarda, ivazlı olarak iktisap ve rehin olarak kabul edemeyecektir. Bundan ayrı olarak şirketin payları iktisap etmesi durumunda – pay bedelleri düşüldüğünde-  kalan net aktifin en az esas sermaye ya da dağıtılmasına izin verilmeyen yedek akçe toplamı kadar olmak durumundadır. Bu durumda davacıya ait pay oranının yüzde onu geçmesi durumunda çıkarma kararının verilip verilemeyeceği, verilecek ise pay değerinin ödenmesinin nasıl gerçekleşebileceği akla gelmektedir.

Öncelikle Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2014/3669 E., 2014/10238 K. ve 02.06.2014 tarihli kararı ve emsal başkaca kararlarında davacının pay oranının yüzde ondan fazla olması hususunun ayrıca bir inceleme gerektirmediği, bu durumda dahi ortaklıktan çıkarmanın mümkün olduğu açıkça hüküm altına alınmıştır.

Burada TTK 379. maddenin uygulama alanı açısından doktrinde iki farklı görüş bulunmaktadır. Bir görüş burada TTK 382/1 hükmünde düzenlenen bir “kanuni satın alma yükümünün” bulunduğu, bu sebeple pay oranının yüzden ondan fazla olmasının iktisap yasağına takılmayacağını, ancak payların bu yolla iktisap edilerek bedelin ödenmesi halinde TTK 384. madde uyarınca iktisap tarihinden itibaren üç yıl içerisinde payların elden çıkarılması gerektiğini, bu mümkün değilse sermayenin azaltılması yolu ile payların itfasının zorunlu olduğunu savunmaktadır. [6]

Diğer görüş ise haklı nedenle fesih davası sonucu ortaklıktan çıkarılma ve payların gerçek değeri ile iktisap edilmesinin TTK 382/1 hükmünde sayılan istisnalara dahil olmadığını, iktisabın TTK 379. madde sınırları içerisinde gerçekleştirilmesi gerektiğini, bu nedenle ortaklık paylarının geçici iktisabı ile TTK madde 385 gereğince altı aylık süre içinde diğer pay sahipleri yahut üçüncü kişilere devrinin sağlanmasını, bunun mümkün olmaması halinde TTK 386 kapsamında sermayenin azaltılması yolu ile yok edilmesini savunmaktadır.[7]

Pay Sahibinin Ortaklıktan Çıkarılması Durumunda Karar Tarihine En Yakın Tarihteki Gerçek Değerin Tespiti

TTK madde 531 uyarınca ortaklıktan çıkarılmasına karar verilen davacı azınlık pay sahiplerinin paylarının “karar tarihine en yakın tarihteki” gerçek değerlerinin davalı ortaklık tarafından ödenmesi gerekmektedir. Karar tarihine en yakın tarihten kasıt Mahkemenin davacının ileri sürmüş olduğu haklı nedenle fesih sebeplerini araştırıp haklı nedenlerin varlığını kabul etmesinin ardından değer tespitini yaptırmasıdır. Yargılamanın başında yapılan değer tespiti bu koşulu sağlayamayacağından bozma sebebi teşkil edebilecektir.

Nitekim Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2016/4639 E., 2017/3180 K. ve 30.05.2017 sayılı ilamında eksik inceleme ile yargılamanın başında alınan bilirkişi raporu üzerinden verilen hükmün bozulması gerektiğine hükmetmiştir.

Gerçek değerin tespiti hususunda Mahkeme konusunda uzman bilirkişiler vasıtasıyla davacı paylarının karar tarihine en yakın gerçek değerini tespit edecektir. Gerçek değer; TTK madde 493/f.1 gerekçesinde de belirtildiği üzere aktiflerin olası satış değeri, kapitalizasyon değeri ve işletme iktisadının kabul ettiği, şirketin tüm malvarlıklarını temel alan değerlerdir. İnceleme yapılırken şirketin varlıkları, dağıtılan kar payları, karlılığı, sermaye yapısı, yapmış olduğu yatırımlar, girmiş olduğu riskler, gizli yedek akçeler, varsa marka hakları, goodwiil’i de içerir şekilde şirketin satılması durumunda ödenecek değer tespit edilir ve pay oranına göre davacıya yapılacak ödeme miktarı ortaya konur. Gerçek değerin ödenmesindeki amaç davacının ortaklıkta kalması halinde elde edebileceği ekonomik durumun sağlanmasıdır.

SONUÇ

6102 sayılı TTK’nın 531. Madde hükmüyle hakları sistematik şekilde ve ağır olarak ihlal edilen bu sebeple ortaklık ilişkisinin devamı çekilemez hale gelen azınlık pay sahiplerinin anonim şirketin haklı nedenle feshi davası açması halinde Mahkeme her bir somut olay özelinde haklı sebebin varlığını ve boyutunu araştıracak, bunu yaparken ortaklığın devamında menfaati olan ilgilileri de göz önünde bulunduracaktır.

Haklı nedenle fesih davasının tali nitelikte bir dava olması sebebi ile Mahkeme şartların sağlanması halinde sermayenin korunması ilkesi uyarınca kanunun da vermiş olduğu açık yetki ile davacı azınlık pay sahibinin paylarının gerçek değeri ödenerek ortaklıktan çıkarılmasına karar verebilecektir.

Anonim Şirketin Haklı Sebeple Feshi ile ilgili yazımıza da bu bağlantıdan ulaşabilirsiniz.

Av. Burçak Kandemir

-------------------------

[1] ŞAHİN, Fesih, s.381,

[2] ERDEM, S.260.

[3] HANAĞASI, s. 233

[4] TEKİNALP, Usuli Sorunlar, s.220

[5] ŞAHİN, Cansu, Anonim Ortaklığın Haklı Sebeple Feshi İsteminde Mahkemenin Fesih Dışındaki Çözümlere Karar Verme Yetkisi, s.100

[6] ORUÇ, s. 229

[7] ŞAHİN, Fesih, s.440-441