Aşı için endişeleri olanları ve bu endişeleri dile getirenleri bazı tehlikeler bekliyordu ama aşı olmayanları daha büyük bir tehlike bekliyor:

“Evde kalmak”

Çünkü aşı olmayanlara kız vermeyeceklerini söyleyenler var.

Gene de bu tehlikeleri ve evde kalma riskini göze alarak kafalara takılan bazı soruları satır başları olarak dile getirmek isteriz.

*Bu virüsün büyük güçler tarafından üretildiği teorileri bir yana Çin’den kaynakladığı söyleniyor. Allah göstermesin eğer Türkiye’den kaynaklansa idi başımıza neler gelirdi. Gerçi bilinen bir gerçektir ki, tarih boyunca Türklerin yurtları en temiz ve sağlıklı topraklar olmuştur. Bütün salgın hastalıklar hep Avrupa ve güney Asya ülkelerinden kaynaklanmıştır. Çin, daha dünyanın başına bela ettiği bu hastalığın bedelini ödemeden, parsasını toplamaya başlamıştır.

*Bir diğer endişe kaynağı Çin’de bulunan Uygur Türkleri’dir. Uygurları tespit etmek için bir yüz tanıma sistemini test etmekle suçlanan Çin hakkında; Avrupa Parlamentosu, AB’ye yaptırım uygulama çağrıları yaparken ve ABD, Uygurlara yapılan baskı ve insan hakları ihlalleri için yaptırım kararları alırken, bizim sessiz kalmamız ayrı bir üzüntü kaynağını oluşturmaktadır.

*Çin üretimi, okul çocuklarının çantalarındaki boya ve oyuncaklarında bile kanserojen madde olduğunu ve satın alınmamasını söyleyen odaklar, aşısına nasıl güveneceklerdir. Bu aşının üretildiği Çin’de bile geniş bir kullanım alanı bulup bulmadığı tartışmalıdır.

*Aşının testleri en yüksek yaş gurubu olarak 59 yaşına kadar yapılmış ve daha üst yaş guruplarına test yapılmamış iken, bizim aşıyı öncelikli olarak 65 yaş üstü guruplara yapacak olmamız ne kadar doğrudur.

*Aşının etkinlik derecesi için söylenen ölçütler % 91.4 den başlayıp, % 50.1’e kadar değişkenlik göstermektedir.

*AB ülkeleri yalnızca sertifika verdiği aşıları olan insanları ülkesine kabul edecektir ve bu aşılar arasında Çin aşısı yoktur. Yani Çin aşısını olan bir kişi, Avrupa ülkelerine gidemeyecektir.

*Bir aşıyı olan kişi, en az bir sene geçmeden, bir başka aşıyı olamayacaktır. Bu durumda Çin aşısını olan bir kişi, en az bir sene geçmeden Avrupa’nın kabul ettiği bir aşıyı olamayacak ve sınırlarından giremeyecektir.

*Aşının temin edilmesi yönünde yaşanan güçlüklerden ötürü, yapılacak iki aşı aralığının 15 günden 28 güne uzatılması ve hatta tek bir doz aşının yeterli olacağının söylenmesi, üzerinde durulması gereken ayrı bir konudur.

*Bu aşı gelmeden önce, Avrupa ve Amerika kökenli bazı aşıların getirilerek bazı kişilere uygulandığı söylemleri yeterince aydınlığa kavuşmamıştır.

*Alınacak aşının ücreti ve ödenecek para konusu bir bilinmezlik içindedir. Kamu yönetiminin, salgın hastalık ve kitlesel aşı kampanyası gibi halk sağlığını ilgilendiren bir konuda “ticari sır” kavramını dile getirilmesi mümkün değildir.

*Aşının alınmasında aracı olan bazı kurumların olup olmadığı söylentileri, adres ve isim verilerek dile getirilmiş olmasına rağmen konu kapatılmıştır.

*Aynen 65 yaş yasağı gibi, aşı olan ve olmayanlar arasında bazı ayrımlar yapılarak, aşı olmayanlara geniş kapsamlı yasakların uygulanacağı tehdidi devam etmektedir.

*Salgın hastalıktan ölenlerin tam sayısı, yaş, cinsiyet ve milliyet durumları hakkında açık ve kesin bilgi edinilememiştir.

*Çin’de kolera salgınının başgöstermei üzerine, Atatürk tarafından Cumhuriyetin ilk yıllarında kurulan Hıfzıssıha Enstiüsü’nün ürettiği 1 milyon aşının, Çin’e ücretsiz olarak bağışlandığı, gurur duyulacak bir olay olarak tarihdeki yerini korumaktadır.

Bütün bu sorunlar yalnızca Çin kökenli aşı için değil, varolan hastalık, tedavi yöntemleri ve bilinen bütün aşılar için geçerlidir.

Daha iyi, daha güvenli ve daha mutlu günler yaşamak amacı ile, endişe ve görüşlerini açıklayan kişilere karşı, kız vermemek gibi yöntemlere başvurulması bir mizah konusudur.

Böyle ağır bir konuda mizahı biraz daha sürdürmek ve yüzümüze bir gülümseme yerleştirebilmek için sormak gerekir: Evlenme öncesi aşı olmayan erkeğe kız verilmeyecektir. İyi ama, oğlanın aşı olması, kızın aşı olmaması durumunda ne yapılacaktır.

Bir diğer sorun da bundan 30- 40 sene sonra yaşanacaktır. Bu günleri bilmeyen ve yaşamayan gençler; evlenmeyen büyüklerine, evde kalmanın nedenini soracaklardır. Alacakları cevap “Bizim gençliğimizde, sağlıkçılar, yöneticiler televizyonlar, gazeteler hep ‘evde kal, evde kal’ dediler, biz de evde kaldık olacaktır.

Ne yapalım, biz de “Hayırlı kısmetler” dileriz.

Av.A.Erdem AKYÜZ