Bazı durumlarda davacı davasını açacağı sırada dava değerini tam olarak belirleyemeyebilir. Bu gibi hallerde davacının, davasını açarken izleyeceği yol 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunumuzda gösterilmiştir.

Öncelikle Kanunumuzun 107. “Belirsiz Alacak Ve Tespit Davası” başlıklı maddesine bakacak olursak:

                                                                    

“Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.

Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.”

                                                                    

Madde metninden görüleceği üzere; eğer davacı, alacağının miktarını belirleyemiyor, belirmesi kendisinden beklenemiyor veyahut alacak miktarının belirlenmesi imkânsız ise dava dilekçesinde asgari bir miktar gösterilerek dava açabilir. Burada önemli husus; alacak baştan belirlenebilir ise belirsiz alacak davası açılmasında hukuki yarar olmadığıdır. Nitekim bu durumda davanın usulden reddi gerekecektir.

                                                                    

“…eldeki davaya konu somut olayın özellikleri dikkate alınarak belirsiz alacak davası yönünden yapılan değerlendirmede; Asıl davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı şüphesizdir. Uyuşmazlık konusu, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve yıllık izin ücreti alacağı bakımından; talep içeriğinden de açıkça anlaşıldığı üzere, davacı çalışma süresini, en son ödenen ücreti ve kullanmadığı yıllık izin süresini belirleyebilecek durumdadır. Bu halde, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve yıllık izin ücreti alacağı belirsiz alacak değildir. Dava konusu edilen alacakların belirlenebilir olmaları ve belirsiz alacak davasına konu edilemeyecekleri anlaşılmakla, asıl davanın bu alacaklar yönünden hukuki yarar yokluğundan usulden reddi gerekirken yazılı şekilde esasa girilerek karar verilmesi hatalıdır…” (Yargıtay 22. Hukuk Dairesi E. 2016/6543 E., 2016/12675 K.)

                                                                    

Peki, davanın açılması esnasında belir olmayan bu alacak miktarı, yargılama esnasında elde edilen bilgi ve belgelerle belirlenebilir hale geldiğinde ne olacaktır? Bu halde davacı herhangi bir yasağa tabi olmaksızın dava dilekçesinde belirtmiş olduğu talebini artırabilecek ve yargılamaya bu miktar üzerinden devam olunacaktır. Yani belirsiz alacak davasının söz konusu olduğu hallerde hâkim davacının talebi ile bağlı olmamaktadır.

Burada dikkat edilmesi gereken husus; artırım ifadesinin ıslah müessesinden farklı olduğudur. Nitekim işbu maddede geçen artırım ifadesinden kasıt; başta belirsiz olan dava değerinin artık belirlenebilir olduğundan bahisle bu miktar üzerinden yargılamaya devam olunmasının sağlanması iken, ıslah müessesinin amacı; ıslahı yapan tarafın teşmil edeceği noktadan itibaren, bütün usul işlemlerinin yapılmamış sayılması ve söz konusu işlemlerin tekrarlanmasıdır.

                                                                    

“…Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, HMK'nın 107. maddesine göre belirsiz alacak davasında dava değerinin ıslaha gerek olmaksızın artırılabilecek olmasına ve arttırılan kısım yönünden zamanaşımı def'inin ileri sürülemeyecek olmasına göre, davalı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir…” (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi E. 2017/2457 E., 2017/4734 K.)

                                                                    

Zamanaşımı hususu açısından ise durum şöyledir: Zamanaşımı, belirsiz alacak davasının açılması ile birlikte davaya konu alacağın belirlenemeyen kısmı da dâhil olmak üzere tüm alacak açısından kesilmiş olacaktır. Hal böyle olunca alacağın belirlenemeyen kısmının zamanaşımına uğraması gibi bir durum da söz konusu olmayacaktır.

Belirsiz alacak davasının yanında kısmi dava kavramına da kısaca değinmek gerekirse; kısmi dava aynı kanunun 109. maddesinde düzenlenmiştir:

                                                                    

“Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir.

Dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olması hâli dışında, kısmi dava açılması, talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmez.”

                                                                    

Kısmi dava ve belirsiz alacak davası arasındaki en önemli fark; kısmi alacak davasının açıldığı esnada dava değeri belirli iken belirsiz alacak davasının açıldığı esnada dava değeri belirli veya belirlenebilir değildir. Belirsiz alacak davasında dava değeri belirlenebilir olduktan sonra davacı talebini herhangi bir yasağa bağlı kalmaksızın artırabilirken kısmi davada, davacı saklı tutmuş olduğu kısmı alacağa eklemek ister ise ıslah yoluna başvurması gerekecektir.

Bir diğer fark ise zamanaşımı hususundadır. Kısmi davanın açıldığı esnada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması saklı tutulan kısım için zamanaşımı kesmemektedir. Zamanaşımı yalnızca dava dilekçesinde belirtilen kısım açısından kesilmektedir. Ancak yukarıda da belirttiğimiz üzere belirsiz alacak davasında durum daha farklıdır.

                                                                    

“…Uygulamada, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması, dava açma tekniği bakımından, tümü ihlal ya da inkâr olunan hakkın ancak bir bölümünün dava edilmesi, diğer bölümüne ait dava ve talep hakkının bazı sebeplerle geleceğe bırakılması anlamına gelir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca benimsenmiş ilkeye göre, kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması, saklı tutulan kesim için zaman aşımını kesmez, zaman aşımı, alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan miktar için kesilir…” (Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 2016/31213 E. , 2017/2289 K.)

                                                                    

Bunlara ek olarak söylemek isteriz ki; davacı, davasını belirsiz alacak davası olarak açmak istiyor ise, dava dilekçesinde netice-i talep kısmında açıkça “belirsiz alacak davası” ibaresini belirtmesi gerekmektedir. Nitekim Yargıtay kararlarında da özellikle bu hususa vurgu yapılmaktadır.

                                                                    

“…Dava dilekçesi nazara alındığında; Mahkeme gerekçesinin aksine davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığına dair bir ibare yer almadığı gibi HMK.'nun 107 nci maddeye de açık bir atıf yapılmadığı, fazlaya dair haklar saklı tutularak talepte bulunulduğu bu haliyle davacı vekilince HMK.'nun 109 uncu maddesine göre kısmi dava açıldığı TESPİT EDİLMİŞTİR…” (Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2014/14115 E. , 2014/17571 K.)

                                                                    

Sonuç olarak; kısmi dava ile belirsiz alacak davasının birbirine benzeyen çok yönü bulunmakla birlikte önemli farklı da barındırmaktadır. Zamanaşımı, faiz başlangıç tarihi gibi hususlar yönünden belirsiz alacak davası, kısmi davaya göre avantajlıdır. Bununla birlikte her dava açısından uygun olmaması sebebiyle, uygun olmayan bir davanın belirsiz alacak davası olarak açılması halinde davanın usulden reddi de gündeme gelebilmektedir. Dava konusunun iyi irdelenmesi ve ona göre dava türünün belirlenmesi, hak kaybı yaşanmasının önüne geçebilecektir.

Av. Mehmet ÇELİK & Av. Selçuk ENER