“Dostun”[1] acı söylediği “giderlerse gitsin” tartışmaları henüz sönmemişken, dış doktorluğun yönetmelikle daha da dışlandığı günlere geldik. Nerede ameliyat yapacağı ve hatta yapıp yapamayacağını bilemeyen “dışlanmış doktorlar”; bir daha ameliyathaneyi ne zaman görecekleri konusunda bekleyişteler. Peki ne oldu ? Doktorluk Mesleği mevzuatta, Tababet Ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun ve ilgili yönetmelikler çerçevesinde sürdürülebilen bir serbest meslek olarak düzenlenmiştir. Özellikle cerrahi branşlarda mesleğini sürdüren doktorlar, kendi muayenehanelerinde hasta görüp, sözleşme imzaladıkları özel hastanelerde ameliyat yapabiliyorken, Özel Hastaneler Yönetmeliği’nde yapılan değişiklikle bu hak ellerinden alındı. Tıp dünyası, aslında son derece kurnazca bir hukuki saldırı ile karşı karşıya. Çünkü sanki özel hastaneler kısıtlanıyormuş izlenimi veren bir düzenleme ile özel hastanelere hem imtiyaz ve güç sağlandı, hem de doktorların emek ve bilgisi yapılacak sözleşmelerde hastanelere karşı güçsüzleştirildi.

Bilginin, emeğin karşısına ancak oligark ekonomilerinde görülecek şekilde oligark/sermaye lehine bir eşitsizlik meydana getirildi. Oligark ekonomileri, serbest piyasayı birilerinin lehine olacak, rantı belirlenen merkezlere aktaracak şekilde kurgular. Sağlık sektöründe oligark ekonomisi kurulduğunu bir yönetmeliğe bakarak söylemek belki henüz erken olabilir, ancak eldeki tecrübeler bu konuda erken ötme hakkını da bize veriyor.

06 Ekim 2022 tarih ve 31975 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Özel Hastaneler Yönetmeliği’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 3 üncü maddesinin ve asıl Yönetmeliğin ek 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendini değiştiren hükümlerinin, 5 inci ve 6 ıncı maddeleriyle doktorluğun bir serbest meslek olarak varlığını sürdürmesi imkânsız hale getirildi.

Sağlık sektörünün özel hastaneler kısmı yani sermayeyi temsil eden tarafı ile emeği ve bilgiyi temsil eden doktorluk tarafı ellerindeki serbest piyasa değerleri üzerinden bir sözleşme pazarlığı geliştiriyorlardı. Sermayedar bina, teçhizat, hasta ve hizmet sağlarken; doktor tarafı bilgi ve tecrübesini ve bu bilgi ve tecrübeyle edindiği hasta portföyünü serbest piyasa koşullarında bir değer olarak anlaşma zeminine taşıyordu. Tüm bunlar piyasa koşullarının belirlediği şartlar çerçevesinde değerleniyor, her iki taraf da bu piyasada oluşan değer üzerinden kendilerine kazanç paylaşımı belirliyordu.

Herkes kazanıyor, sağlık sektörü oluşan sağlık turizmiyle ülkeye katma değer sağlarken; hükümet nerden icap ettiği belli olmayan bir düzenlemeyle serbest piyasayı yok etti. İddialı bir argüman gibi görülebilir ancak olan tam da bu.

Yapılan düzenlemeyle doktorluk, polislik, askerlik ve hakim-savcılık gibi kamuya bağlı veya kamunun düzenlediği özel alan içerisinde son derece sınırlı kazançla büyük ölçüde özel hastanelere bağlı olarak yürütülebilecek hale getirilmiş oldu.

Bundan böyle hastaneler hem sınırlı sayıda sigortalı olarak çalışan doktorla çalışacak, hem de sınırlı sayıda doktorla sözleşme yapacak. İşte dış doktor olarak adlandırılan ve artık sözleşme yapamayacak olan doktorlar arz ve talep dengesinde arz fazlası haline geldiler. Yani aslında az sayıdaki dış doktor, az sayıdaki özel hastaneye, çok sayıya dönüşmüş doktor olarak sözleşme masasına oturmak zorunda kalacaklar. Sözleşme imzalamayanlar ise işsiz kalacak.

Yönetmelik aslında doktorluğu bir memuriyet veya bir özel şirkete faaliyet yürütülen bir mesleğe dönüştürmüş durumda dedik. Anayasada belirtilen serbest piyasanın teminatı kabul edilebilecek Çalışma ve Sözleşme Hakkı başlıklı 48. Maddesi açıkça ihlal edilerek özel hastanelere sözleşmede sayı kısıtlaması getirilip, mümkün olan en fazla doktorun ameliyat yapması engellenmeye çalışılıyor.

Belki de dünya tarihinde ilk defa doktorların kendilerini yetiştiren ülkeden kovulması dışında, bir de üstüne işsiz bırakılmaları ile karşı karşıyayız.

Yine Anayasanın Çalışma Hakkı ve Ödevi başlıklı 49. Maddesi doktorlar bakımından artık işlevsiz bırakılmıştır. Ya kamu ya da özel sektörden birinde sigortalı olarak çalışmak zorunda bırakıldıkları gibi, sınırlı kadro sebebiyle artık nerede yaşayacaklarına da karar veremeyecekler. İstanbul’da bir branşta bulunan sınırlı kadro sebebiyle “atanamayan doktorlar” başka şehirlere yerleşerek yaşamlarını burada sürdürmek zorunda bırakılacaklar.

Buradan belki bir geri adım olacak. Ancak ölümü gösterip sıtmaya razı olun denilecek. Bir kere serbest piyasada hükümet tarafını seçti. Düzenleme, atılan çelmeyi bir nebze yumuşatabilir ancak tercih yapıldı bir kere. Oligark/sermayeden yana tavır devam edecek Türkiye Sağlık turizminden elde ettiği gelire, hastanelere ve sağlığa yaptığı yatırımlara veda etmek üzere… Yer altındaki ülke zenginlikleri ve yer altı dünyasıyla bir devleti idare edebileceğine inanan iktidar, yer üstü zenginliklerini işlevsizleştirerek, verimsizleştirerek, çalışamaz hale getirerek insanların hakkı, emeği ve bilgisiyle para kazanma beklentisinden yoksun bıraktı, bırakıyor.

Türkiye sözleşmenin yürürlüğe gireceği tarihe kadar sağlık turizmi ve doktorların Türkiye’ye sağladıkları katma değerle kazanmaya devam edecek. Doktorlar da bu serbest piyasada hakları olanı kazanacak. Sonrasında ise sağlık turizmini, olabiliyorsa doktorsuz hastane turizmine çevirerek, doktorlarını terke zorlayan veya çalışmamaya zorlayan bir ülkedeki hastanelerin son halini göstermek için birer müzeye çevirebiliriz. Netice olarak maddi kaybımızı tekrar kazanmanın yollarını aramak gerek.

Av. Burak Diyarbakırlıoğlu

-----------------

[1]Sayın Cumhurbaşkanı doktorlar için giderlerse gitsinler dediği cümleye “dost acı söyler” diye başlamıştı.