Bilindiği gibi ceza muhakemesinde gerçeğin araştırılması, suça giden yol delillerden geçer. Başka bir ifade ile delil serbestliği ilkesi geçerlidir. Günümüzde maddi gerçeğin araştırılmasında bir sınırın bulunmaması halinde pek çok kişisel ve toplumsal değerin tahrip edileceği kabul edilmektedir. Bundan dolayı delil serbestliği ilkesi delil yasakları adı verilen bazı yasaklar ile sınırlandırılarak bahsedilen değerler korunmaya çalışılmıştır. İşte bir hukuk devletinin ceza muhakemesinde delil elde edilmesi ve değerlendirilmesi işlemlerine getirilen sınırlamalara delil yasakları denir.

Anayasa m. 38/6’da ‘’kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular delil olarak kabul edilemez’’ ; CMK m. 217/2’de ‘’yüklenen suç, hukuka uygun şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir’’ . Görüldüğü üzere Anayasa’da kanuna aykırı “delilden” değil, kanuna aykırı “bulgudan” bahsedilmektedir.

Bulgu ise bulunan şeyi ifade etmekle, olaydan geriye kalan iz ve eser niteliğinde keşfe konu olan emare delillerini çağrıştırmaktadır1. Kanuna aykırı bulgular kavramının, arama sonucu elde edilen şeyleri yani belge, doküman, silah mermi, kan izi gibi bulguları ifade etmekle birlikte, tanık ifadesini kapsayıp kapsamadığı şüphelidir2. Ancak öğretide Anayasa m. 38’in kanuna aykırı biçimde elde edilmiş olan emare delillerinin değerlendirilemeyeceği şeklinde anlaşılmaması gerektiği ifade edilerek, kanuna aykırı bulgu kavramının “kanuna aykırı delil” olarak kabul edilmesinin hükmün düzenleniş amacına uygun olacağı isabetli olarak savunulmaktadır3.

Delil yasakları öğretide genel olarak “delil elde etme yasakları’’ ve “delil değerlendirme yasakları’’ olmak üzere iki grupta toplanır.

Aydınlatma Yükümlülüğünün Yerine Getirilmemesi (CMK m. 147)

CMK m. 147’de ifade ve sorgunun esasları belirlenmiştir. İfade alma sırasında mutlaka müdafi hazır bulunmalıdır. CMK m. 148/4’e göre müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hakim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz. Şüpheli veya sanık, susma, avukat yardımından yararlanma ve savunma hakları ile yüklenen suçla ilgili olarak aydınlatılır. Bunlar yapılmadan elde edilecek deliller, muhakemede kullanılması yasak delilleri oluşturur.

Yasak Sorgu Metotları (CMK m. 148)

CMK m. 148’e göre ‘’Şüphelinin ve sanığın beyanı özgür iradesine dayanmalıdır. Bunu engelleyici nitelikte kötü davranma, işkence, ilâç verme, yorma, aldatma, cebir veya tehditte bulunma, bazı araçları kullanma gibi bedensel veya ruhsal müdahaleler yapılamaz. Kanuna aykırı bir yarar vaat edilemez. Yasak usullerle elde edilen ifadeler rıza ile verilmiş olsa da delil olarak değerlendirilemez.’’

İfade alma ve sorguda temel kıstas şüpheli veya sanığın özgür iradesine dayanan beyanıdır.

Değerlendirme Yasakları (AY m. 38/6; CMK 217/2)

2001 yılında yapılan Anayasaya değişikliği ile eklenen m. 38’e göre ‘’Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular; delil olarak kabul edilemez.’’ Bu düzenlemenin önemli sonuçlarına değinecek olursak:

- Bu düzenleme sadece CMK bakımından değil tüm yargılama hukuku bakımından hüküm ifade eder.

- Anayasal bir düzenleme olduğundan herkesi bağlayıcıdır. Bundan dolayı özel kişilerin elde ettiği deliller de bu kapsamda ele alınır.

- Anayasal düzenlemede; CMK’da delil denilmesine karşın ‘’kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular; delil olarak kabul edilemez denildiğine göre; klasik anlamda delil niteliği kazanmış tüm iz ve eserler ile belirtiler, delil sayılmayacaktır.

- Anayasa 38/6’da ‘’kanuna aykırı’’ ifadesi yer alırken CMK 217/2’de ‘’hukuka uygun’’ ifadesi yer almaktadır. Delilin hukuka uygunluğu mu kanuna uygunluğu mu ele alınması durumunda ise doktrinde çeşitli görüşler vardır. Konuyla ilgili olarak görüşlere yer verecek olursak:

- Buna göre Anayasa’da geçen kanuna aykırı delil ifadesi, Avrupa Birliği’ne uyum yasaları çerçevesinde alelacele getirilen isabetsiz bir düzenlemedir. Oysa hukuka aykırılık, “haklara aykırılık” anlamına geldiğinden, ortada bir hak ihlali yoksa hukuka aykırılıktan da söz edilemez4 . Öztürk tarafından savunulan bu görüş uyarınca, “Hitler döneminde Almanya’da, Stalin döneminde Sovyetler Birliği’nde, Mussolini döneminde İtalya’da, Franko zamanında İspanya’da kanunlar vardı, fakat milyonlarca insanın hakları yoktu. Bu nedenle kanun devleti her zaman hukuk devleti olmadığı gibi, kanuna aykırılık kavramı da hukuka aykırılık kavramı ile karıştırılmamalıdır”5 .

- Kunter/Yenisey/Nuhoğlu da bir delilin “kanuna aykırı” olarak elde edilmiş olmasına rağmen, bazı koşullar altında “hukuka uygun” şekilde kullanılabileceği görüşünü ileri sürmekle, hukuka aykırılığın kanuna aykırılıktan geniş bir anlama sahip olduğu savını desteklemektedir.6

- Anayasa’nın 38. maddesi ile CMK’nın 217. maddesi arasında uyumsuzluk bulunmadığını düşünen Özbek ise, Anayasa’nın CMK’ya göre daha geniş bir alanda delil yasağı getirdiğini ifade etmektedir7. Ünver, CMK m. 206’daki “kanuna aykırı delil” ibaresinin, AY’nın 36. ve 38. maddeleri ile CMK’nın 217. ve 288/2. maddelerinin yardımıyla “hukuka aykırı delil” biçiminde anlaşılması gerektiği; söz konusu hukuka aykırılığın ise büyük-küçük, önemli-önemsiz, şekli-maddi olarak tasnif edilemeyeceği kanaatindedir8.

- Anayasa değişikliği ile hukuka aykırı delilin dosyadan çıkarılmasına ilişkin sorun ortadan kalkmaktadır. Kanuna aykırı şekilde elde edilen bulgu delil sayılmadığından en başta dava dosyasına girme imkanı bulunmamaktadır. Fakat delilin dosyada muhafaza edilmesi denetim açısından önem taşır. Adli Kolluk Yönetmeliği m. 6/8’e göre adli kolluk bir delilin kanuna aykırı elde edildiğini tespit ederse bunu fezlekeye geçirecektir.

CMK 170/5’ göre ‘’ İddianamenin sonuç kısmında, şüphelinin sadece aleyhine olan hususlar değil, lehine olan hususlar da ileri sürülür.’’ Böyle bir delil iddianamede mutlaka gösterilir. Gösterilmemesi CMK m.174’e göre iddianamemin iadesi sebebi teşkil eder.

CMK m. 230/1-b hükmünde ‘’ Delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesinden’’ söz edilmiştir. Böylece hukuka aykırı bir delilin dosyadan çıkarılamayacağı konusuna açıklık getirilmektedir.

CMK m. 206/2a bağlamında ortaya konulması istenilen bir delil kanuna aykırı olarak elde edilmişse reddolunur denilerek bir delil ortaya koyma yasağı dile getirilmiştir.

- Anayasa m. 38/6 ve CMK 217/2 ve 148 ile mutlak bir temyiz sebebi ihdas edilmiştir. Düzenleme CMK m. 289/son fıkrada ifade edilmiştir: ‘’hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması’’ mutlak bozma sebebidir.

- CMK delil yasaklarını soruşturma ve kovuşturma evresinin her aşamasında dikkate almıştır.

Delil Yasaklarının Kapsamı – Mutlak Anlayış

Herhangi bir hakkın ihlal edilmediği basit şekli aykırılıkların da istisnaya yer vermeyecek şekilde mutlak bozma nedeni sayılmasını gerektirmesi durumu çeşitli görüşler ile tartışılmaktadır.

- Yurtcan’a göre, yargılama kuralları, delil toplama kuralları ile sınırlıdır. Dolayısıyla bir kural eğer yargılamaya delil toplama kuralı niteliği taşıyorsa, buna aykırılık mutlak bir aykırılıktır. Bunların sonuca etkili olmaları ya da olmamaları tartışılamaz. Yazar ayrıca CMK’nın 289. maddesindeki mutlak bozma nedenlerinden hareketle de hukuka aykırı yollarla elde edilen delillerin hükümdeki sonucu etkilemesi ya da etkilememesi tartışmasına girilmesi gerekmeksizin172, hukuka aykırı delil elde edilemeyeceği ilkesine tanınacak bir istisnanın Türk ceza yargılaması sisteminde yeri olamayacağını ifade etmektedir9.

- Yarsuvat, Türk hukukunca kabul edilen sistemi, karşılaştırmalı hukuka atıf yaparak ortaya koymaktadır. Yazara göre kanuna aykırı deliller konusunda üç tür hukuk sistemi söz konusu olabilir. Bunlardan ilki kanuna aykırı delillerin geçerli olabileceğini kabul eden hukuk sistemleridir ki, yazara göre delillerle ilgili hiçbir hükme yer vermeyen Çin Ceza Usul Kanunu180 buna örnek verilebilir. İkincisi Fransız, İsviçre ve Alman hukukunda olduğu gibi, kanuna aykırı delillerin kural olarak geçersiz olduğunu, fakat belli şartlar altında mahkeme kararlarına esas teşkil edebileceğini kabul eden sistemdir. Üçüncüsü ise kanuna aykırı delillerin kesinlikle geçersiz olduğu hukuk sistemleridir ki, yazar, bunlara örnek olarak İtalyan ve Türk hukuk sistemlerini göstermektedir. Hatta öyle ki Türk hukuku, İtalyan hukukundan da öteye giderek, Anayasası’na bu yönde bir hüküm dahi koymuştur10 .

- Soyaslan, hükmün hukuka aykırı şekilde elde edilen delillere dayanmasının hukuka kesin aykırılık oluşturduğunu ve CMK m. 289/1-i gereğince mutlak bozma sebebi olduğunu ifade etmektedir. Buna göre örneğin zaruret ve arama kararı olmaksızın gece vakti konuta girilerek arama yapılması ve arama sonucunda ruhsatsız bir tabanca bulunması halinde, bu delilin elde edilmesi hukuka aykırı olduğundan yalnızca tabancaya dayanılarak hüküm verilemeyecektir11 .

- Gödekli, yargılama hukukunda Anayasada ve kanunda yer almayan bir istisnanın mahkeme kararları yoluyla kabul edilmesi, hukuk devletine ve onun alt unsuru olan kanunilik ilkesine aykırılık oluşturur. Dolayısıyla hukukumuzda delillerin, delil elde etmeye yönelen kanun normlarına aykırı olması, hukuka aykırı olduğunun kabulü için tek başına yeterli olacaktır. Yargı organına yasak delilleri değerlendirme konusunda herhangi bir takdir yetkisi tanınmamıştır. Bu nedenle “de lege lata” yönüyle Türkiye’de delil değerlendirme sistemi açısından mutlak (kesin) ret yaklaşımının benimsendiğini ifade etmek mümkündür. Bunun haricinde eğer ceza yargıcının, bazı yargı kararlarında sadece “şekli aykırılık” olarak nitelendirilen muhakeme kurallarına aykırı biçimde elde edilen delilleri, suçlunun cezasız kalmaması ve kamu vicdanının tatmin olması adına hükme esas alabilmesi sağlanmak isteniyorsa, “de lege ferenda” açısından yasal değişikliğe gidilmesi kanımızca zorunlu gözükmektedir, demektedir.12

Aslı TURHAN

Hukuk Fakültesi Öğrencisi

-------------------

1 Nur Centel/Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınları, İstanbul, 2008, s. 660

2 Doğan Soyaslan, “Hukuka Aykırı Deliller”, Atatürk Üniversitesi Erzincan Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 7, Sayı: 3-4, Erzincan, Aralık 2003, s. 12

3 Centel/Zafer, Ceza Muhakemesi, s. 660; Ersan Şen, Telefon Dinleme, Gizli Soruşturmacı, X Muhbir, Seçkin Yayınları, Ankara, 2011, s. 57.

4 Öztürk/Erdem, Ceza Muhakemesi, s. 493-494

5  Öztürk, s. 37.

6 Kunter/Yenisey/Nuhoğlu, No. 94.1, s. 1470

7 Özbek, “Delil Yasakları”, s. 927.

Yener Ünver, “Ceza Muhakemesinde İspat, CMK ve Uygulamamız”, Ceza Hukuku Dergisi, Yıl: 1, Sayı: 2, Ankara, Aralık 2006, s. 132.

9 Yurtcan, Ceza Yargılaması, s. 429

10 Yarsuvat, s. 1-5. Avrupa ülkeleri içerisinde hiçbirinin Anayasasında bu yönde bir hüküm mevcut değildir. Bkz. Soyaslan, “Hukuka Aykırı Deliller”, s. 9.

11 Doğan Soyaslan, Ceza Muhakemesi Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara, 2007, s. 401.

12 https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/621613