Hüküm, mahkemenin cezai uyuşmazlığa ilişkin olarak verdiği son kararı ifade eder.[1] Mahkeme kararları, uyuşmazlığın çözümüne etkisi yönünden ara kararlar ve hüküm (son karar) olmak üzere ikiye ayrılır. Hüküm, uyuşmazlığı çözen, davanın esasını halleden, ceza davasını ve dolayısıyla ceza muhakemesi ilişkisini sona erdiren karardır.[2] Beraat ve mahkûmiyet kararları bu türden kararlardır.[3]

Ceza muhakemesinin amacı, maddi gerçeğin araştırılmasıdır.[4] Maddi gerçek, geçmişte gerçekleşmiş bir olayın deliller vasıtasıyla ortaya çıkarılmasıdır.[5] Maddi gerçek duruşmaya getirilmiş, taraflarca tartışılmış deliller ve adil bir yargılama[6] sonucunda verilecek hükümle ancak ortaya çıkarılabilecektir.

Ceza Muhakemesinde Hüküm Kavramı ve Hüküm Çeşitleri

Hüküm, ceza muhakemesine konu uyuşmazlığın esas ve usulden çözülmesine ve yargılamanın sonlanmasına sebep olan karardır.[7] Böylece hükmün muhakemeyi sonlandırıcı özel bir etkiye sahip olduğu söylenebilir. Ancak muhakeme aslında hüküm ile sona ermediğinden verilen hükmün kesinleşmesi gerekmektedir. Zira kovuşturma evresi, iddianamenin kabulüyle başlayıp hükmün kesinleşmesine kadar geçen evreyi ifade etmektedir.[8] Bu durumda hüküm, ceza muhakemesine konu uyuşmazlığı çözen, yargılama konusuna ilişkin verilen ve kovuşturmanın bir bölümünü sona erdiren karar olarak ifade edilebilir.[9]

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda hangi kararların hüküm sayıldığı açıkça düzenlenmiştir.[10] Buna göre; beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkumiyet, güvenlik tedbirlerine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararları hükümdür. Ayrıca, adli yargı dışındaki bir yargı makamına (merciine) yönelik görevsizlik kararının kanun yolu bakımından hüküm sayılacağı yasada düzenlenmiştir. Yargıtay, 5271 sayılı Ceza Yargılama Kanunu’nun 223. maddesinin 10. fıkrası uyarınca adli yargı ilk derece mahkemesince askeri mahkemeye yönelik olarak verilen görevsizlik kararının hüküm olduğu için temyiz yasa yolunda incelenebileceğine karar vermiştir.[11]

Kovuşturma evresinde; mahkemece verilen “beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkumiyet ve güvenlik tedbirlerine hükmedilmesi” kararları, uyuşmazlığı doğrudan doğruya çözümleyen kararlar oldukları için gerçek son karardır (hükümdür). Sanığın suçsuzluğu ya da suçluluğu konusunda bir sonuca varılmaktadır. Mahkemece kovuşturma evresinde verilen, davanın düşmesi ve reddi kararlarında ise, uyuşmazlık dolayısıyla yargılandığı için uyuşmazlığın esası çözümlenmemektedir. Bu nedenle düşme ve ret kararı son karar olmamalarına karşın hüküm sayılabilirler.[12] Düşme kararı, yalnızca uyuşmazlığın çözümlenecek cinsten olmadığını açıklamaktadır. Sanığın suçlu olup olmadığı araştırılmamaktadır. Buna karşın, uyuşmazlık, hiç olmazsa çözümlenemeyecek uyuşmazlıklardan olduğu belirtilmektedir. Bu da bir bakıma onu çözümlemektir.[13] Düşme kararlarındaki yargılama, doğrudan doğruya yargılama olmasa da dolayısıyla bir yargılamadır. Ret kararında ise, uyuşmazlık çözümlenmiş olduğu ya da çözümlenmekte bulunduğu için, mahkemenin o uyuşmazlığa bakmayacağı belirtilmektedir. Böylece söz konusu bu uyuşmazlığın o yargılama makamında çözülecek türden olmadığı açıklanmış olmaktadır.[14]

Beraat Kararı: Beraat, “aklanma” anlamına gelmekte olup fail hakkında cezaya hükmolunmaması anlamına gelir.[15] Beraat sanık hakkında verilen kararlar içerisinde sanığın en lehine olan karar olmakla birlikte[16] esasa ilişkin bir karar niteliğindedir.

Ceza Muhakemesi Kanunu md. 223/2 hükmüne göre beraat kararı şu hallerde verilebilecektir:

- Yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması,

- Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması,

- Yüklenen suç açısından failin kast veya taksirinin bulunmaması,

- Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmesine rağmen, olayda bir hukuka uygunluk nedeninin bulunması,

- Yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması hallerinde.

Beraat hükmünün gerekçesinde, belirtilen bu hallerden hangisine dayanıldığının gösterilmesi gerekir. Burada maddede belirtilen beraat türlerinden hangisine ulaşıldığına yer verilmelidir. Aksi halde gerekçe yetersiz kabul edilip bu husus bozma sebebi olacaktır.[17]

Ceza Verilmesine Yer Olmadığı Kararı: CMK md. 223/3’e göre, sanık hakkında ceza verilmesine yer olmadığı kararı şu hallerde verilebilir:

- Yüklenen suçla bağlantılı olarak yaş küçüklüğü, akıl hastalığı veya sağır ve dilsizlik hali ya da geçici nedenlerin bulunması,

- Yüklenen suçun hukuka aykırı fakat bağlayıcı emrin yerine getirilmesi suretiyle veya zorunluluk hali ya da cebir veya tehdit etkisiyle işlenmesi,

- Meşru savunmada sınırın heyecan, korku ve telaş nedeniyle aşılması,

- Kusurluluğu ortadan kaldıran hataya düşülmesi hallerinde kusurunun bulunmaması dolayısıyla ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilir.

CMK md. 223/4’e göre ise işlenen fiilin suç olma özelliğini devam ettirmesine rağmen;

- Etkin pişmanlık,

- Şahsî cezasızlık sebebinin varlığı,

- Karşılıklı hakaret,

- İşlenen fiilin haksızlık içeriğinin azlığı dolayısıyla faile ceza verilmemesi hallerinde ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilir.

CMK’da yer verilen bu düzenlemeye göre ceza verilmesine yer olmadığı kararına iki grupta yer verildiği söylenebilir. Bunlardan birincisi CMK md. 223/3’te yer alan sebeplerden ötürü kusurun bulunmaması nedeniyle ceza verilmesine yer olmadığı kararıdır. İkincisi ise, CMK m. 223/4’te yer verilen cezasızlık halleri nedeniyle ceza verilmesine yer olmadığı kararıdır. Bu düzenlemede TCK’nın ilgili hükümleri ile bağlantı kurularak mahkemenin vereceği hüküm belirtilmiştir.[18]

Yukarıda bahsi geçen yaş küçüklüğü cezai sorumluluğu kaldıran yaş küçüklüğüdür. Yani sanığın 12 yaşından küçük olması ya da 12-15 yaş aralığında ise fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını bilemeyecek durumda bulunmasıdır. Eğer yaş küçüklüğü cezai sorumluluğu kaldıracak boyutta değilse, o zaman ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilemez; sanığın cezasında yaşına göre indirim yapılıp mahkûmiyet kararı verilir. Aynı şekilde bahsi geçen akıl hastalığı, tam akıl hastalığıdır.[19] Geçici arızi neden ise ihtiyari olmayan sebeplere dayanan arızi nedendir. Zira arızi neden failin iradesiyle meydana gelmişse, “sebebinde serbest olan hareket ilkesi” (ALIC Kuralı) gereği kişinin cezai sorumluluğu doğacaktır.[20]

Mahkumiyet: CMK md. 223/5 hükmüne göre ‘’Yüklenen suçu işlediğinin sabit olması halinde sanık hakkında mahkûmiyet kararı verilir.’’ Sanığın yüklenen suçu işlediğinin sabit olması halinde hakkında mahkumiyet kararının verilecek olması cezalandırılacağı anlamına gelmektedir.[21] Yani mahkemenin mahkûmiyet kararı verebilmesi için sanığın suçu işlediğini sabit görmesi, bir başka deyişle sanığın suçluluğuna ilişkin vicdani kanaate ulaşmış olması zorunludur.[22]

Sanığın suçu işlediğinin sabit olması, şüpheye yer bırakmayacak şekilde ispatlanmış olması anlamındadır.[23] Hakkında verilen mahkumiyet kararı kesinleşen kişi, infaz kurumuna alınır.[24] Mahkumiyet hükmü, TCK m. 45’te yer verilen cezalardan birine hükmedilmesi anlamına gelir. Buna göre suç karşılığında uygulanan yaptırımlar hapis ve adlî para cezalarıdır.

Güvenlik Tedbiri: Güvenlik tedbirleri işlenen suç ile bağlantılı olarak söz konusu fiili işleyen kişinin göstermiş olduğu tehlikelilik göz önünde bulundurularak suçun konusu ile ilgili veya suçun işlenişinde kullanılan araçla bağlantılı olarak uygulanan, eğitme, koruma altına alma, iyileştirme, tedavi etme, tehlikeliliği önleme amacı güden bir ceza hukuku yaptırımıdır.[25] Bu tedbirler ile kısaca kişinin iyileştirilmesi, ıslahı ve toplumun korunması amaçlanır.[26] Güvenlik tedbirleri, ancak işlenen suç nedeniyle uygulanabilecektir ve kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemeyecek ve güvenlik tedbirine hükmedilemeyecektir.[27]

Güvenlik tedbirleri, TCK md. 53 ve devamında düzenlenmiştir. Buna göre, belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma, müsadere, çocuklara özgü güvenlik tedbirleri, akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirleri, mükerrirlere ve özel tehlikeli suçlulara uygulanan güvenlik tedbirleri, sınır dışı edilme ve tüzel kişiler hakkında güvenlik tedbirleridir.

Davanın Reddi: Aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa davanın reddine karar verilir. Aynı fiilden dolayı bir kez yargılanma “ne (non) bis in idem” kuralı geçerli olmalı ve dava reddedilmelidir. Bu hükmün aynı ülkede (Türkiye’de) verilmesi şart değildir, herhangi bir ülkede verilmiş olabilir. Davanın reddi, uyuşmazlığı çözmeyen ve uyuşmazlığın çözülemeyecek türden olduğuna dair bir karar olarak tanımlanmaktadır. Davanın reddi kararı, gerçek anlamda son karar veya hüküm olarak adlandırılamaz. Aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm ya da açılmış bir dava mevcut olduğu takdirde davanın reddi söz konusu olacaktır. Bu kararın verilmesi için yargılamanın sonuna kadar beklenmesine gerek yoktur. Mahkeme sanık hakkında daha önceden verilmiş bir hüküm bulunduğunu fark ettiğinde doğrudan açılan ikinci davanın reddine karar vermelidir.

Davanın Düşmesi: CMK md. 223/8 hükmüne göre Türk Ceza Kanunu’nda öngörülen düşme sebeplerinin varlığı ya da soruşturma veya kovuşturma şartının gerçekleşmeyeceğinin anlaşılması hallerinde düşmeye karar verilir.[28] Bu yüzden davanın düşmesine karar verilmesinin esasen iki şekilde mümkün olduğu söylenebilir. Bunlardan birincisi TCK’da öngörülen düşme sebeplerinin varlığıdır. Diğer ihtimal ise, belirtildiği üzere soruşturma veya kovuşturma diğer bir deyişle ceza muhakemesi şartlarının gerçekleşmemesi halidir. Bu bağlamda zamanaşımı süresinin dolması, şikâyetin geri alınması, sanığın ölümü gibi hallerde davanın düşmesi kararı verilecektir.[29]

Düşme kararı için mutlaka yargılamanın sonu beklenmek zorunda değildir, karar düşme nedeni ortaya çıktığı takdirde verilecektir. Bu karar, gerçek anlamda son karar veya hüküm olarak adlandırılmamakta olup “görünüşte son karar” olarak nitelendirilmektedir.[30]

Soruşturmanın veya kovuşturmanın yapılması şarta bağlı tutulmuş olup da şartın henüz gerçekleşmediği anlaşılırsa şartın gerçekleşmesini beklemek üzere durma kararı karar verilir. Bu karara itiraz edilebilir (CMK md. 230/4). Durma kararı, her ne kadar CMK’nın 223. maddesinde hüküm çeşitleriyle birlikte düzenleme altına alınmış olsa da bir hüküm (son karar) çeşidi değildir. Çünkü uyuşmazlığı çözmez ve kovuşturma şartı gerçekleştiğinde muhakeme kaldığı yerden devam eder.[31] Örneğin izne tabi bir suçla ilgili olarak izin alınmadan dava açıldığı yargılama sırasında anlaşılırsa, yetkili merciden izin alınması için mahkeme durma kararı verir. Çünkü bu hallerde izin şartının gerçekleşme ihtimali vardır. Ancak gelişen süreçte iznin verilmediğine dair cevap mahkemeye ulaşırsa, mahkeme bu halde düşme kararı verecektir. Zira artık şartın gerçekleşmesi ihtimali kalmamıştır.[32] Son olarak belirtmek gerekir ki CMK md. 223/9 hükmüne göre ‘’Derhal beraat kararı verilebilecek hallerde durma, düşme veya ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilemez.’’

SONUÇ

Hüküm, ceza muhakemesinde uyuşmazlığa ilişkin olarak verilen son karar olarak tanımlanabilir. Hüküm; uyuşmazlığı çözen, davanın esasını halleden, ceza davasını ve dolayısıyla ceza muhakemesi ilişkisini sona erdiren karardır. Verilen bu karar sonucunda ilgililer yönünden bazı olumlu ve olumsuz sonuçlar doğmaktadır.

Mahkemece verilen beraat kararı sanık için en avantajlı hükümken mahkumiyet kararı ise sanık bakımından en dezavantajlı ve olumsuz sonuçlar doğuran hükümdür. Beraat ve mahkumiyet hükmü yanında ceza verilmesine yer olmadığı, güvenlik tedbirlerine ilişkin, davanın düşmesi ve reddine yönelik hükümler de CMK’da belirtilmiştir. Yukarıda açıklanan koşullar ışığında sanığın işlediği suçta kusurunun bulunmaması veya cezasızlık hallerinin bulunması hallerinde sanığa ceza verilmesine yer olmadığına dair karar, kişinin iyileştirilmesi, rehabilite edilmesi için güvenlik tedbirlerine ilişkin karar, aynı fiil nedeniyle aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa davanın reddine dair karar, TCK’da öngörülen düşme sebeplerinin varlığı ya da soruşturma veya kovuşturma şartının gerçekleşmeyeceğinin anlaşılması hallerinde ise davanın düşmesine dair karar verilir.

----------------------------------------------

[1] Nurullah KUNTER-Feridun YENİSEY, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınevi, İstanbul 2000, s. 419; Nilüfer BORAN GÜNEYSU, Medeni Usul Hukukunda Karar, Adalet Yayınevi, Ankara 2014, s. 4

[2] Nevzat TOROSLU-Metin FEYZİOĞLU, Ceza Muhakemesi Hukuku, Savaş Yayınevi, Ankara 2015, s. 305; Gökçe ÇATALOLUK, ”Muhakeme, Müzakere, Mutabakat: Söylem Kuramı ve Ceza Muhakemesi Hukukunda Uygulanabilirliği,” Uğur Alacakaptan’a Armağan, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2008, s. 193

[3] Hakan KARAKEHYA-Asuman İNCE TUNÇER, Ceza Muhakemesinde Hükme İlişkin Müzakere Ve Oylama, TAAD, Yıl:8, Sayı:31 (Temmuz 2017), s. 115

[4] Nurullah Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku, 9. bs., İstanbul, 1989, kn. 15; Bahri Öztürk/Durmuş Tezcan/Mustafa Ruhan Erdem/Özge Sırma Gezer/Yasemin Saygılar Kırıt/Özdem Özaydın/Esra Alan Akcan/Efser Erden Tütüncü, Nazari ve Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, 10. bs., Ankara, 2016, s. 31; Yener Ünver/Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, 12. bs., Ankara, 2016, s. 8; Nur Centel/Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 13. bs., İstanbul, 2016, s. 6; Süheyl Donay, Güncelleştirilmiş Ceza Yargılaması Hukuku, İstanbul, 2015, s. 6; Veli Özer Özbek/M. Nihat Kanbur/Koray Doğan/Pınar Bacaksız/İlker Tepe, Ceza Muhakemesi Hukuku, 2. bs., Ankara, 2011, s. 41; Erdener Yurtcan, Ceza Yargılaması Hukuku, 12. bs., İstanbul, 2007, s. 6; Faruk Turhan, Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara, 2006, s. 3

[5] Nurullah Kunter/Feridun Yenisey/Ayşe Nuhoğlu, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, Birinci Kitap, 17. bs., İstanbul, 2009, s. 25; Centel/Zafer, s. 6; Hakan Karakehya, Ceza Muhakemesinde Maddi Gerçeğin Tespiti, Ankara, 2016, s. 16; Hakan Karakehya, “Dolaylı Maddi Gerçek: Ceza Muhakemesinde Yargılama Makamının Maddi Gerçeğe Deliller Aracılığıyla Ulaşma Zorunluluğu Üzerine”, TAAD, Y. 7, S. 27, 2016, s. 64.

[6] Centel/Zafer, s. 7

[7] Murat Balcı, Ceza Muhakemesinde Hüküm ve Çeşitleri, Ankara, 2013, s. 12

[8] Elif Bekar, Ceza Muhakemesinde Hüküm Çeşitleri, İÜHFM C. LXXV, S. 1, 2017, s. 18

[9] Koray Doğan, “Ceza Muhakemesinde Hüküm”, CHD, Y. 3, S. 7, 2008, s. 172.

[10] Ali Rıza ÇINAR, Hükmün Konusu ve Eylemi (Fiili) Değerlendirmede Mahkemenin Yetkisi, TBB Dergisi, Sayı 84, 2009, s. 33

[11] CGK, 06. 11. 2007, 2007/4-158, 2007/225, Bkz. karar için; BAKICI, Sedat, İçtihadı Birleştirme ve Ceza Genel Kurulu Kararlarıyla (1990-2008) Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun, Ankara 2008, s. 484

[12] Tosun, Öztekin, Türk Suç Mahkemesi Hukuku Dersleri, c. II, Muhakemenin Yürüyüşü, İstanbul 1976, s. 157, 158; Kunter/Yenisey/Nuhoğlu, N. 76. 3, S. 1298; Yurtcan, s. 425, 426

[13] Tosun, c. II, Muhakemenin Yürüyüşü, s. 167

[14] Yurtcan, s. 425, 426; Tosun, c. II, Muhakemenin Yürüyüşü, s. 167, 168

[15] İsmail Deniz, Ceza Muhakemesinde Hüküm, Ankara, 2014, s. 53

[16] Feridun Yenisey/Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, 4. bs., Ankara, 2016, s. 769

[17] Yargıtay 10. CD, T. 15.09.1998, 1998/6069, 1998/8091 sayılı kararı

[18] Yurtcan, Ceza Yargılaması Hukuku, s. 457-458

[19] Hamide ZAFER, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınevi, İstanbul 2016, s. 374

[20] Mahmut KOCA-İlhan ÜZÜLMEZ, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, Ankara 2016, s. 323

[21] Yurtcan, Ceza Yargılaması Hukuku, s. 454

[22] Metin FEYZİOĞLU-Fahri Gökçen TANER, Ceza Muhakemesinde İspatın Ölçütü Olarak Vicdani Kanaat, Islık Yayınevi, İstanbul 2015, s.321 vd

[23] Doğan, Ceza Muhakemesinde Hüküm, s. 189.

[24] Donay, s. 386

[25] Özgenç, İzzet, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 12. bs, Ankara, 2016, s. 802 vd.; Koca/Üzülmez, s. 597; Doğan, Ceza Muhakemesinde Hüküm, s. 190

[26] Centel, Nur/Hamide Zafer/Özlem Çakmut, Türk Ceza Hukukuna Giriş, 9. bs., İstanbul, 2016, s. 693

[27] Bekar, s. 43

[28] ÇINAR, s. 34; Davanın reddi ve düşmesi ise uyuşmazlığın esasını çözmemekle birlikte, onun çözülemeyecek bir uyuşmazlık olduğunu tespit ederek uyuşmazlığı dolaylı şekilde çözüme kavuşturmaktadırlar. TOROSLU-FEYZİOĞLU, s. 307

[29] CENTEL – ZAFER, s. 771

[30] Yurtcan, Ceza Yargılaması Hukuku, s. 455

[31] TOROSLU – FEYZİOĞLU, s. 307

[32] Karakehya-İnce Tunçer, s. 118