Önce Ankara Barosu’nun yapmış olduğu açıklama hakaret olarak değerlendirilip iktidarın korkunç linç aygıtı çalıştırılmış ardından ise baroları etkisizleştirmek, kıymetsizleştirmek amacıyla Avukatlık Kanunu’nda değişiklik yapılması gerektiği kararlaştırılmıştı. 7249 kanun numarasıyla 11.07.2020 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile hedeflenen değişiklikler yapılmıştır. Yapılan değişiklik neticesinde belli sayıdaki avukatın bir araya gelerek alternatif barolar kurabilmesinin ve Türkiye Barolar Birliğinde delege sayılarının nispi temsile aykırı bir hal almasının yolu açılmıştır.

Yukarıda izah ettiğimiz değişiklikler ve kanun teklifi sürecinde gerek mecliste yürütülen tartışmalar gerekse de baro başkanları ile Türkiye’nin birçok yerindeki avukatların sergilemiş olduğu tavır baroların toplumsal muhalefet ve sivil toplum açısından önemini tekrar gözler önüne sermiştir.

Peki baroları susturma, etkisizleştirme, kıymetsizleştirme istencinin arkasındaki temel motivasyon nedir? İşte bu sorunun cevabını hep birlikte bulmaya ne dersiniz?

Baro kelimesi Fransızca kökenli olup “engel, bariyer” anlamına gelen “barreau” kelimesi kökenlidir. Peki barolar hangi güce karşı engel, bariyer işlevi görmektedir? Cevabını bulmak için gelin insan hakları kavramını inceleyelim.

İnsan hakları insanın sırf insan olduğu için sahip olduğu ve bireyin maddi-manevi gelişimi açısından vazgeçilemez haklar olup insanların eşit ve hür doğduğu inancına dayanan bir mücadele neticesinde ortaya çıkan haklardır. İnsan haklarının gelişim ve gerileme süreci incelendiğinde de açıkça anlaşılacağı üzere insan haklarının muhatabı ve en büyük ihlalcisi devlettir. Elbette gündelik yaşamda bireylerde hak ihlallerinde sıklıkla ihlalci konumunda yer alabilmektedir ancak bu insan hakları hukukunun problemi olmaktan ziyade bir ceza hukuku problemidir. Otorite ile yurttaş arasında ortaya çıkan hak ihlallerine ilişkin problemler insan hakları hukukunun problemidir.

Cezasızlık zırhını kuşanmış devlet aygıtının giriştiği hak ihlallerini frenlemenin yöntemi yurttaş ile devlet arasında etkili, güvenilir ve sarsılmaz bir bariyer inşa  etmektir. Evet işte otorite ile halk arasına konumlandırılmış olan barolar bariyer işlevini görmektedir. Halkın temel hak ve özgürlüklerinin, insan haklarının, savunma hakkının, hak arama hürriyetinin güvencesini teşkil eden baroların üzerine hunharca saldırılması baroların bu misyonundan kaynaklanmaktadır.

Bariyerin karşısında devlet yer almakta ardında ise halk. Yoksul ve varsıllarıyla, öteki ve öteki olmayanıyla, azı çoğuyla, korkak, cesur, hakim ve çocuğuyla bir halk. Savunulmaya muhtaç bir halk. Savunmasız bırakılmak istenen bir halk. En ufak bir hak talebinde devletin sopasına maruz bırakılmak istenen bir halk. Boşaltılan hazineyi vergisiyle dolduran ancak çocuğuna bebek bezi alamadığı için intihar eden bir halk. Konuşmasına hiç izin verilmemişken dahi susturulmak istenen bir halk.

Yukarıda sormuş olduğum bir soruyu tekrarlamakta fayda görmekteyim: Peki baroları susturma, etkisizleştirme, kıymetsizleştirme istencinin arkasındaki temel motivasyon nedir? Savunmasız bir halk yaratmak. Otorite ile halk yığınları arasındaki bariyeri ortadan kaldırmak.

Alın size yeni Türkiye'nin tek başına iktidarının çokça baro talebinin amacı...

Bu aşamada bize düşen ise o gün baro başkanlarını abluka altına alan zihniyete karşı, savunmayı temsil eden ve adil bir yargılamanın güvencesi olan avukatların cübbelerini kolluk botlarıyla çiğneyen zihniyete karşı, temel insan haklarının ve halkın savunma hakkının teminatı olmaya devam edecek baroları güçlendirmek daha etkili birer sivil toplum kuruluşu haline getirmektir. Zira Baroların alelade bir meslek kuruluşundan ciddi farkları bulunmaktadır. Barolar sadece avukatların özlük hakları veya meslektaşların refahı ile ilgilenmemekte halkın savunma hakkı ve hak arama hürriyeti açısından büyük bir önem teşkil etmektedirler.

Stajyer Avukat Azad AKBULUT