SALGIN HASTALIKLAR VE AŞILARIN TARİHSEL SÜRECİ

Bilindiği üzere Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve akabinde tüm dünyayı etkisi altına alan Dünya Sağlık Örgütü tarafından Küresel bir tehdit noktasına ulaşan salgın, 11 Mart 2020 tarihinden itibaren “pandemi” (bölgeler ve gruplar üstü coğrafi salgın) olarak nitelendirildiği duyurulmuştur.

Pandemi ilan edilen Covid-19 salgını ile aşı çalışmaları başlatılmış olup bu çalışmaların sonucunda da farklı ilaç şirketleri tarafından ülkelere aşı temini yapılmaya başlanmıştır. Tüm bu yaşananlar sonucunda Covid-19 aşı uygulamasının zorunlu olup olmayacağı  hususunda  akıllarda soru işareti oluşmuş ve dünya gündeminde sıkça tartışılan bir konu haline gelmiştir

Tarihsel sürece bakıldığında dünya hemen hemen  birçok dönemde Covid-19  gibi büyük ve etkili salgınlardan (veba, kolera, su çiçeği, kızamık vs.) daha önceden  etkilenmiş ve bu salgınlar sonucunda hukuk  tıp ve iş gibi alanları başta olmak üzere tüm sektörleri azami derece etkilemiş olmakla beraber bir çok sektörün ve sektörde çalışanların (işveren ve işçilerin) olumsuzsuz etkilenmesine neden olurken birçok  sektöründe de inovatif gelişimine öncülük etmiştir ve yeni sektörlere ilham olmuştur.

İnsanlık tarihi boyunca tarihte bilinen ilk salgınla birlikte çiçek hastalığı MÖ 200 yılında çıkmış ve milyonlarca insan hayatını kaybetmiştir. Yaşanan bu kayıplar ciddi anlamda ekonomik ve sosyal boşluklar yaratmış ve bu durumun neticesinde kayıpları azaltmak için ve salgını bitirmek için çeşitli yöntemlere başvurulmuştur. Bu yöntemlerden başlıcaları şehir girişlerine ve çıkışlarına getirilen önlem ve kontrollerdir. Pandemi terimi eski Yunanca: pan: tüm + demos: insanlar, bir kıta, tüm dünya yüzeyi gibi çok geniş bir alana yayılan ve etkisini gösteren salgın hastalıkların genel ismi olarak adlandırılmıştır.

Salgın şeklinde yayılım gösteren tüm bulaşıcı hastalıkların genel yayılım biçimi hastalığın sağlıklı kişilere kısa sürede bulaşarak yayılmasıdır. Salgın hastalıklar, imparatorlukları çökertmiş, orduları kırmış, yaşama biçimlerimizi sürekli değiştirmiş ve halen değiştirmeye devam etmektedir. Geçmiş salgınları incelemek, bugünkülerin daha iyi irdelenmesini sağlayabilir. Dünyamızın yaşadığı salgın hastalıklara bakıldığında kolera salgınları, hijyen önlemlerinin alınmasını sağlamış, sağlık alanının gelişmesine yol açmış ve oral sıvı tedavisinin uygulanmasını gündeme getirmiş, çiçek hastalığı salgınları, eradikasyonunda büyük rol oynayan aşının bulunmasına, verem salgınları ise zayıflatılmış canlı aşıların geliştirilmesine neden olmuştur. Veba, karantina önlemlerinin geliştirilmesini sağlamış, sifiliz, cinsel yaşama korkuyu tanıtmış, ilaç tedavisinin yolunu açmış, sıtma, vektör kontrolünün temelini oluşturmuştur. Kısa bir süre içinde hastalığa yakalananların ya ölüp ya da tamamen iyileşmesi, hastalıktan kurtulanların uzun süreli veya yaşam boyu bağışıklık geliştirmesi ve belirli bir oranda portörün bulunması, bulaşıcı hastalık döngüsünün tipik özelliğidir.

Bulaşıcı hastalıkların toplumda yaygın bir şekilde görülmesine “salgın hastalık” (epidemi) denilir. Toplum sağlığını ciddi şekilde etkileyebilen bulaşıcı hastalıkların dünyanın önemli bir bölümünü etkileyecek “küresel salgın” şeklinde yaygın olarak görülmesi ise “pandemi” olarak adlandırılır.

Tarihte kayıtlara geçmiş en büyük salgınlardan biri olan Jüstinyen vebası, 6. yüzyılda Bizans İmparatorluğu’nda ortaya çıktı ve özellikle başkent İstanbul’u etkisi altına aldı. Salgına ismini veren İmparator 1. Jüstinyen ’in de hastalığa yakalandığı ancak iyileştiği biliniyor. Vebanın Çin’de ortaya çıkıp gemilerdeki fareler ve pireler yoluyla İstanbul’a geldiği, diğer liman şehirlerine de aynı şekilde yayıldığı düşünülüyor.

14. yüzyılda gerçekleşen ve “kara ölüm” ya da “kara veba” olarak anılan veba salgını ise 75-100 milyon insanın hayatını kaybetmesine neden olmuş. Hastalığın Çin’de başlayıp ticaret yollarıyla, özellikle İpek Yolu üzerinden ve Cenevizlilerin gemileriyle taşındığı düşünülüyor. Kimi kaynaklar hastaların derisindeki renk değişimi yüzünden (septisemik veba belirtisidir), kimi kaynaklar ise hastalığın büyük çaplı kayıplara neden olmasından dolayı bu salgının “kara veba” olarak nitelendirildiğini söylüyor.

16. yüzyılda, Amerika ve Avustralya kıtalarının Avrupalılar tarafından keşfedilmesiyle grip, kızamık, çiçek, suçiçeği ve sarıhumma gibi virüs kaynaklı hastalıklar bu kıtalara da yayıldı. Yerli halklar arasında büyük salgınlar ortaya çıktı ve yaklaşık 60 milyon insan hayatını kaybetti.

19. yüzyılda ise tifo, kolera ve tifüs salgınları da ortaya çıkmaya başladı. Tifo ve kolera vücut atıkları ve salgılarıyla insandan insana bulaşabilirken, tifüs hasta kişiyi ısıran bir bitin hasta olmayan bir kişiyi ısırmasıyla insana bulaşır yani bir taşıyıcıya ihtiyacı vardır. Hijyen kurallarına dikkat edilmesi, atık su altyapısının kullanılması, temiz su temini ve yiyeceklerle içeceklerin temizlenmesi yoluyla bu hastalıklardan korunmak mümkündür. Ancak o dönemde henüz hastalıkların patojenler ile yayıldığı bilinmediği için insanlar hastalığın nasıl bulaştığını fark edemiyor, dolayısıyla da yayılmalara karşı etkili önlem alamıyorlardı.

Sanayi devrimiyle birlikte gelişen teknoloji ve sağlık alanında yapılan devrim niteliğinde çalışmalar klinik deney çalışmaları ve benzeri çalışmalar neticesinde sağlık alanında ciddi mesafeler kat edilmiş olup salgın hastalıklar konusunda çalışmalar yapılmış ve aşı çalışmaları başarıyla uygulamaya geçilmiş olup aşı çalışmaları hızlanarak ciddi boyutlara ulaşmıştır.

Günümüzde sağlık sektörü ve bilim çok ilerlemiş, bunun neticesinde salgına karşı mücadele etmek için azami derecede ilerlenmiş pandemi ilanıyla bilim insanları ivedi klinik çalışmalara başlamıştır.

AŞININ GELİŞİMİ VE FAZ ÇALIŞMALARI

Tüm dünyada aşı çalışmalarının başlamasıyla adını adeta ezberlediğimiz “faz” kelimesi aslında bir ilacın insanlar tarafından kullanılmasına sunulmadan önce geçirdiği safhaları ifade etmede kullanılır. Bir ilaç veya aşı piyasaya sürülmeden 4 farklı faz aşamasından geçer. Bu faz aşamaları hakkında bilgi verecek olursak;

Faz-1

Faz 1 çalışmalarının ana amacı aslında az sayıda sağlıklı gönüllü bir ekip ile ilacın veya aşının güvenirliğinin ölçülmesi ve uygun doz miktarının saptanması için yapılır. Bu ekip genellikle erkek, 18-35 yaş arası, Hepatit & HIV gibi serolojik olayı olmayan, alkol bağımlılığı olmayan, sigara içmeyen, aşırı kafein ve kafeinli içecek tüketimi olmayan, enzim polimorfizmleri olmayan, stres düzeyi yüksek olmayan kişilerden seçilir. Bu süreçte sağlıklı gönüllülere en az dozdan başlamak üzere git gide dozun seviyesi yükseltilerek aşı uygulanır ve vücutta ortaya çıkan reaksiyonlar gözlemlenir, böylece vücut sağlığı için en uygun dozun belirlenmesine çalışılır. Bu çalışma genellikle 1-1.5 yıl arasında tamamlanır.

Faz-2

Faz 2 çalışmasının amacı, ilacın etkinliğinin hastalarda belirlenmesi, yan etki profilinin araştırılması ve doz-cevap verilerinin toplanmasıdır. Çalışmalar hedef hastalığı olan 100-300 hasta gönüllüde yapılır. Bu çalışmalar genellikle açık ve çok katı protokollerle uygulanır. Bu fazdaki çalışmaların tamamlanması ortalama 2 yılı alır. Bu fazın ana amacı "etkinlik ve güvenlilik” en uygun ilaç uygulama yöntemi (tablet, kapsül, infüzyon, vb.) de bu fazda araştırılır.

Faz-3

Faz 3 çalışmasının amacı, ürünün klinik etkinliğinin ve yan etkilerinin daha geniş bir hasta popülasyonunda değerlendirilmesidir. Hedef hastalığı olan 1000-3000 hasta gönüllü bu çalışmalarda yer alır. Çalışmalar genellikle çok merkezli, çok uluslu, randomize ve çift kör olarak planlanır. Klinik çalışmaların bu fazının tamamlanması 3-4 yıl sürer. Bu fazın ana amacı “etkinliğin kanıtlanması ve yan etkilerin izlenmesidir”. Faz III çalışmalarında yeterli veriler elde edildikten sonra ürünün ilaç olarak kullanılabilmesi için "onay" alınması gerekir. Bunun için Amerika Birleşik Devletleri'nde FDA'ya (Food and Drug Administration) "New Drug Application (NDA)" (Yeni İlaç Başvurusu) başvurusu yapılması gerekir. Benzer başvuru Avrupa Birliği için "European Medicines Agency (EMA)"e yapılır. Bunlar dışında ise her ülkenin yasal olarak sorumlu olan kuruluşuna gerekli başvuruyu yaparak onay alması gerekir. Ürünün onayı alındıktan sonra ilaç olarak kullanımına başlanabilir. Türkiye’de ilaç başvuruları T.C. Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu’na yapılmaktadır.

Faz-4

Ürün ilaç olarak kullanılmaya başlandıktan sonra yapılan klinik çalışmalar Faz 4 çalışmalar olarak kabul edilir. Bunlara genel olarak "post marketing surveillance" (pazarlama sonrası izleme) çalışmaları adı verilir. Bu çalışmalar genellikle binlerce gönüllü ile gerçekleştirilir ve uzun yıllar sürebilir. Bu çalışmaların ana amacı "uzun süreli güvenlilik" verilerinin toplanmasıdır. Klinik çalışmalar sırasında ortaya çıkmayan yan etkiler bu araştırmalar sırasında rapor edilebilir. Bunun yanı sıra; ilaçla veya kullanıldığı hastalık ve hasta grubu ile ilgili ekonomik çalışmalar ve yaşam kalitesi çalışmaları bu fazda uygulanabilir.

Faz 3 araştırmalarında aşının etkili ve güvenli olduğu sadece belli bir yaş grubundaki sağlıklı gönüllülerde değil, olabildiğince geniş bir aralıkta ve çeşitlilikte gönüllüler üzerinde denenir. Yaşlılar, çocuklar, kronik hastalıkları olanlar gibi alt gruplarda da aşının etkili ve güvenli olduğunun gösterilmesi önemlidir.  Aşı faz 3 araştırmaları çok sayıda kişinin yeterince uzun süre takip edilmesini gerektirir. Bu süre çoğu kez 1 yıldan kısa olmaz. Ancak, Covid-19 pandemisi gibi acil durumlarda bu kadar uzun beklemek daha önemli sorunlar ortaya çıkaracağı için bu sürenin de kısaltılması ve araştırma tam anlamıyla tamamlanmadan karar verilmesi gerekir. Bu tip durumlar için acil kullanım onayı ya da koşullu kullanım izni olarak adlandırılan idari süreci hızlandıracak işlemler yapılır. Faz araştırmalarında verinin analizi önce destekleyici konumdaki firmalar tarafından yapılsa da yetkili otoritelerin yapacakları bağımsız incelemeler esastır. Bunun da belli bir zaman alacağı dikkate alınmalı. ABD ve AB otoriteleri tarafından acil kullanım onayı verilen aşılarda en az iki aylık bir izleme süresi öngörülüyor.

Veriler tamamlanınca esas değerlendirme devam edilecek. Dolayısıyla acil kullanım onayı verilmesinden sonra da faz 3 araştırmaları tamamlanmalı. İlaç geliştirme süreci ilacın patent ömrü boyunca sürer. İlaç kullanıma girdikten sonra yeni endikasyonlarda kullanılması için yapılan çalışmalar Faz III çalışmaları olarak kabul edilir ve aynı kurallara uyularak yapılır. Yeni doz ve formülasyon geliştirilmesi de onaydan sonra araştırılabilir.

Türkiye’de Covid-19 aşısının uygulanabilmesi için 18.12.2020 31338 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan kanuna göre Beşeri Tıbbi Ürünler Ruhsatlandırma Yönetmeliğinde birtakım değişiklikler yapılmıştır. Bu değişikliklerle yönetmeliğe Acil Kullanım Onayı maddesi eklenmiştir. Şöyle ki;

Acil Kullanım Onayı (AKO)

Madde 10/A - Dünya Sağlık Örgütü veya Bakanlık tarafından bulaşıcı hastalıklar kapsamında kabul edilen halk sağlığını ciddi olarak tehdit eden istisnai durumlarda kullanılacak ve ruhsatlandırmaya esas etkililik, güvenlilik ve kalite ile ilgili kapsamlı verilerin henüz sağlanamadığı aşılar için bu veriler sağlanıncaya kadar Kurum tarafından AKO verilebilir.

Yayımlanan hükme göre aşı için yasal adımlar atılmış olup ilk aşamada faz çalışmalarının güvenirliliği konusunda akıllarda şüphe kalmıştır.

Salgın hastalıklar dünyada ve ülkemizde daha önce de yaşanmıştır. Bu hastalıkların yayılmasının önlemesi için yasal düzenlemelere başvurulmuş ve bu yasal düzenlemeler;

06.05.1930 tarihinde 1489 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Umumi Hıfzıssıhha kanunu:

Madde 87 – Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekâletince 57. maddede zikredilen hastalıkların her birine karşı yapılacak mücadele tedbirlerini ve tathirat ve tephirat ve itlafı haşerat ve hayvanat usullerini ve tathirata tabi binalar ve eşya ve sairenin ne zamanlarda ve ne suretle tephir ve tathir edileceklerini mübeyyin bir yönetmelik neşrolunur.

Madde 57 – Kolera, veba (Bübon veya zatürree şekli), lekeli humma, karahumma (hummayi tiroidi) daimi surette basil çıkaran mikrop hamilleri dahi - paratifoit humması veya her nevi gıda maddeleri tesemmümatı, çiçek, difteri (Kuşpalazı) - bütün tevkiatı dahi sari beyin humması (İltihabı sahayai dimağii şevkii müstevli), uyku hastalığı (İltihabı dimağii sari), dizanteri (Basilli ve amipli), lohusa humması (Hummai nifası) ruam, kızıl, şarbon, felci tıfli (İltihabı nuhai kuddamii sincabii haddı tifli), kızamık, cüzam (Miskin), hummai racia ve malta humması hastalıklarından biri zuhur eder veya bunların birinden şüphe edilir veyahut bu hastalıklardan vefiyat vuku bulur veya mevtin bu hastalıklardan biri sebebiyle husule geldiğinden şüphe olunursa aşağıdaki maddelerde zikredilen kimseler vak'ayı haber vermeğe mecburdurlar. Kudurmuş veya kuduz şüpheli bir hayvan tarafından ısırılmaları, kuduza müptela hastaların veya kuduzdan ölenlerin ihbarı da mecburidir.

Yukarıda belirtilen tıbbi zorunluluklar kanunla düzenlenmiş ve bu düzenlemeler dışında kıyas yapılamaz olup Anayasamızın 17. Maddesinde kişinin vücut dokunulmazlığı anayasayla güvence altına alınmıştır.

17. Madde

“Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz.”

Dünya Sağlık Örgütünün Pandemi ilanından itibaren birçok ülkede aşı çalışmalarına başlamış ve birkaç aşı üreticisi Acil Kullanım Onayı alarak, aşılama çalışmalarına başlamıştır.

Türkiye’de ise ilk vaka 11 Mart 2020 tarihinde görülmüş, Ocak 2021 tarihi itibariyle aşılanma çalışmaları başlamıştır.

AŞININ İŞ SÖZLEŞMESİNE ETKİSİ

Covid-19 aşısının günümüz durumu değerlendirildiğinde ülke nüfusunun bir kısmı aşının güvenirliliği konusunda tereddüt yaşamaktadır. Bu aşıyı yaptırmak istemeyen kişilere yaptırım uygulamak mümkün mü?

Aşının ruhsat alabilmesi için klinik çalışmalar sonucunda faz aşamalarını tamamlamış olması ve salgına karşı etki göstermesi gereklidir. Covid-19 aşısının kullanımı için ruhsatlandırmaya esas etkililik, güvenlilik ve kalite ile ilgili kapsamlı verilerin henüz sağlanamadığından ACİL KULLANIM ONAYI verilmiştir.

Klinik çalışmalar dört fazda yapılır. Tüm klinik çalışmalarda "Good Clinical Practice (GCP)" (İyi Klinik Uygulamaları) kurallarına uyulması zorunludur denilse de, İyi Klinik Uygulamaları kurallarına uyulmadığı görülmektedir.

Faz 1: Bu aşamada klinik çalışması ortalama 1-1,5 yılda tamamlanır. Bu fazın ana amacı "güvenlilik" verisi elde etmektir.

Faz 2: Bu aşamada ilacın etkinliğinin hastalarda belirlenmesi, yan etki profilinin araştırılması ve doz-cevap verilerinin toplanmasıdır. Bu fazdaki çalışmaların tamamlanması ortalama 2 yılı alır. Bu fazın ana amacı "etkinlik ve güvenliliktir”.

Faz 3: Bu aşamada ilaç olabildiğince geniş bir aralıkta ve çeşitlilikte gönüllüler üzerinde denenir. Aşı Faz 3 araştırmaları çok sayıda kişinin yeterince uzun süre takip edilmesini gerektirir. Bu süre çoğu kez 1 yıldan kısa olmaz.

Faz 4: Bu aşamada ürün ilaç olarak kullanılmaya başlandıktan sonra yapılan klinik çalışmalar Faz 4 çalışmalar olarak kabul edilir ve uzun yıllar sürebilir. Bunlara genel olarak "post marketing surveillance" (pazarlama sonrası izleme) çalışmaları adı verilir. Bu çalışmaların ana amacı "uzun süreli güvenlilik" verilerinin toplanmasıdır.

İyi Klinik Uygulamaları koşullarınca klinik çalışmaları bitmiş ve ruhsat alma koşullarını tamamlamış bir aşının en az 6 yıl Faz aşamaları mevcuttur, günümüzde kullanılan aşının yaklaşık 1 yıl için de Acil Kullanım Onayı almış olup ve Faz 3 çalışmaları devam etmektedir.

Umumi Hıfzıssıhha Kanunu m.87 ve atıf yaptığı m.57’ de Covid-19 aşısının kanunen yapılmasının zorunlu olduğu belirtilmemiş, kanun hükmünde aşı yapılması zorunlu olan hastalıklar belirtilmiştir. Bu nedenle de kanunun açık hükmünden dolayı KIYAZ YAPILAMAZ.

Anayasamızın 17. maddesinde kişinin vücut dokunulmazlığı güvence altına alınmıştır. Bu hükümle;

“Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz.”

Covid-19 aşısı ile Umumi Hıfzıssıhha Kanunu`nda özel bir düzenleme olmadığından ve tıbbi bir zorunluluk söz konusu değildir bireyin aşı olması için zorlanması anayasa hükümlerine aykırılık teşkil eder. Yukarıda da belirtildiği gibi yapılan aşının henüz faz-3 çalışmaları devam ettiğinde bu sebeple ruhsat alamamıştır, sadece ACİL KULLANIM ONAYI(AKO) verilmiştir, AKO`nun verilmesi güvenlilik ve kalite ile ilgili kapsamlı verilerin henüz sağlanamadığı anlamına da gelmektedir. Bu araştırmalarımız neticesinde aşı yaptırmanın bir zorunluluk olamayacağını, çalışanlara zorunlu tutulan işyerlerinde kanaatimizce hukuka aykırı işlem yaptıkları, işverenlerin İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu kapsamında Covid-19 aşısını değerlendirdikleri;

İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu

İşverenin genel yükümlülüğü

MADDE 4 – (1) İşveren, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olup bu çerçevede;

a) Mesleki risklerin önlenmesi, eğitim ve bilgi verilmesi dâhil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çalışmalar yapar.

SONUÇ

Kanunda belirtilen bu hüküm neticesinde, işverenin hukuka uygun davranmadığı, hükmün lafzına saklanmasının doğru olmadığı, hükümde belirtilen -işveren, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olup- bu hükmü göstererek zorunlu bir dayatma yapmasının hukuka aykırı olduğu ve bu sebeple;

1- İşçinin haklı nedenle fesih hakkını kullanması neticesinde İş Kanunu hükümlerince alacak hakları doğacaktır,

2- Şu anki hükümlere göre Covid-19 aşısının kanuni bir zorunluluğu olmadığı için işverenin iş sözleşmesini feshi durumunda haklı bir fesih olmayacaktır aksi takdirde ise işçinin kişilik haklarını ihlal durumu söz konusu olacaktır,

3- İşverenin, işçinin Covid-19 aşısı olmaması sebebiyle işverenin iş sözleşmesini sonlandırması sonucunda, işçinin Çalışma Koşullarında Değişiklik ve İş Sözleşmesinin Feshi İş Kanunu m.22 hükmünde belirtilen, İş Kanunu m.21 Geçersiz Sebeple Yapılan Feshin Sonuçları neticesinde, sözleşmenin feshinden doğan haklarının işverenden talep edebilecektir.

HUKUK FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİ

Muharrem TAŞKIRAN

Sefa SEKİLİ

Tolga TÜTÜNCÜ

KAYNAKÇA

https://en.wikipedia.org/wiki/Black_Death

https://en.wikipedia.org/wiki/Spanish_flu

https://en.wikipedia.org/wiki/Plague_of_Justinian

https://tr.wikipedia.org/wiki/Salg%C4%B1nlar_listesi#18._y%C3%BCzy%C4%B1l

http://cdn.istanbul.edu.tr/statics/istanbultip.istanbul.edu.tr/wp-content/uploads/2015/02/2.Faz0IIIIII-ilaç-araştırmaları-ve-biyobelirteçler.pdf

https://sarkac.org/2020/12/ilac-asi-gelistirme-asamalari/

https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2020/12/20201218-2.htm

https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.3.1593.pdf

https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.6331.pdf

https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/tc_anayasasi.maddeler?p3=17#:~:text=17.,Madde&text=Herkes%2C%20yaşama%2C%20maddi%20ve%20manevi,ve%20tıbbi%20deneylere%20tabi%20tutulamaz.

https://blog.lexpera.com.tr/covid-19un-sozlesmelere-etkisi/

https://www.istabip.org.tr/saglik-hukuku

http://auzefkitap.istanbul.edu.tr/kitap/saglikkurumlariisletmeciligi_ao/saglikhukukumevzuati.pdf