Giriş

Dünyayı paylaştığımız canlılar arasında ancak mikroskopla görebileceğimiz mikroplar, bakteriler ve virüsler var. Tarihi insanlık tarihinden çok daha öncelere gittiği düşünülen mikroorganizmaların insanlığın bireysel, toplumsal, kültürel ve ekonomik alanlarına gösterdiği etkiler tahminlerimizin çok ötesindedir.[1] Bağışıklık sistemimiz ve günümüz tıbbının imkanları çoğu zaman bizi korusa da bahsettiğimiz mikroorganizmalar bizden daha güçlü ve dayanıklıdır. Öyle ki bazı bakteriler kendi vücudumuzda bize zarar vermiyorken, başkasından alındığında ölümcül olabilir.

Günümüzün en önemli ve önlenmesi en zor durumlarından biri de bulaşıcı hastalıklardır. Pandemi; dünyada birden fazla ülkede veya kıtada, çok geniş bir alanda yayılan ve etkisini gösteren salgın hastalıklara verilen genel isimdir. Bir hastalık veya tıbbi durum sadece yaygın olması ve çok sayıda insanın ölümüne yol açması nedeniyle pandemi olarak nitelendirilemez, aynı zamanda bulaşıcı olması gereklidir. Pandemi, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından ilan edilir.

Pandeminin toplum düzeyindeki etkisi virüsün bulaşıcılığına, hastalık oluşturma yeteneğine (virülansına), toplumdaki bireylerin bağışıklık durumuna, bireyler arası temas ve toplumlar arası ulaşım özelliklerine, risk faktörlerinin varlığına, sunulan sağlık hizmetlerine ve iklime bağlı olarak değişiklik göstermektedir.

Enfeksiyondan[2] korunma ve kontrol önlemlerini uygulayarak; enfeksiyonun toplumda yayılmasını azaltmak ve böylece pandeminin erken dönemlerinde enfekte[3] olacak kişi sayısını ve pandemi nedeniyle ortaya çıkacak vakaları azaltmak mümkündür.[4]

Koronavirüs hastalığı (COVID-19) yeni bir virüsten kaynaklanan bulaşıcı bir hastalıktır. Yeni ortaya çıkan virüsün insandan insana kolay bir şekilde hızlıca yayılıyor olması önemli kriterlerdir.

Bir Vakanın Dava Konusu Olabilme Şartı

Kanunun suç saydığı bir eylem dolayısıyla kişinin cezalandırılabilmesi için, kural olarak eylemin kasten işlenmiş olması gerekir. Ancak, kanunda bir eylemin taksirle dahi işlenmesinin suç olarak tanımlanması halinde, taksirle gerçekleştirilen eylemler de cezalandırılabilirler.[5] Ceza hukukunda, suç genel teorisinin önemli inceleme konularından belki de en önemlisini kusur-kusurluluk kavramları oluşturmaktadır.[6] Suç teorisine göre, tipe uygun ve hukuka aykırı bir eylemin yapılmış olması failin sorumluluğu için yeterli değildir. Failin söz konusu eylemi gerçekleştirirken kusurlu olması da gerekir. Kusur, çağdaş ceza hukukunun en temel kavramlarından biri olup, ceza hukukuna asıl anlamını veren, cezai sorumluluğun temelini ve gelebildiği en önemli noktayı oluşturan, maddi gerçeğe ulaşmak için aranması gerekli vazgeçilmez ilkelerden birisidir. Sonuç olarak failde temel kusur sebeplerinden kast veya taksirin olması gerekir.[7]

Kast

Kast TCK md. 21’de yer alır, kanunda öngörülmüş objektif suç unsurlarının somut olayda bilinmesi ve istenmesi ile oluşur. Kısacası kastın bilme ve isteme unsurlarına dayandığı kabul edilmektedir. Yani failin iradesi sonucun gerçekleşmesine yöneliktir. Bir fiilin suç olarak nitelendirilebilmesi için, kişinin bunu maddi olarak gerçekleştirmesi yetmez, aynı zamanda kusurlu olarak gerçekleştirmiş olması da aranır.[8] Dönmezer/Erman ise kastı, “öngörülen ve suç teşkil eden bir fiili gerçekleştirmeye yönelen irade” şeklinde tarif etmiş ve bu tarifte suç teşkil eden, daha doğrusu tipe uygun bulunan, fiilin düşünülmesi, öngörülmesi ve bundan başka bunu gerçekleştirmeye yönelen bir iradenin bulunması unsurlarının birlikte yer alması gerektiğini belirtmiştir.[9]

Kast doğrudan ve olası kast olmak üzere ikiye ayrılır. Doğrudan kast, failin kanunda suç olarak tanımlanan bir fiil yaptığını “bilmesi” ve bu fiili “istemesi” ile vücut bulur. Fail, suç teşkil eden fiilin gerçekleşmesine yönelik bir iradeye sahiptir (TCK m.21/1). Olası kast, kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, adeta umursamadan, neticenin gerçekleşmesini göze alarak, “olursa olsun” şeklinde düşünerek fiili işlemesidir (TCK m.21/2). Olası kast halinde fail, neticenin meydana gelmesini “mümkün” ve “muhtemel” olarak öngörmesine rağmen gerçekleşmesini istememekte, tercih etmemesine rağmen, neticenin gerçekleşme ihtimalini kabullenerek fiili işlemektedir.[10] Bu halde ise, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda müebbet hapis cezasına, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur; diğer suçlarda ise temel ceza üçte birden yarısına kadar indirilir.[11]

Taksir

Taksir ise TCK M.22’de yer alır, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir. Buna göre taksir, genel olarak, istenen bir davranışın istenmeyen sonucundan sorumluluktur. Başka bir anlatımla taksir, zararlı bir neticenin meydana gelmemesi için gereğini yapmamak veya yapılması gerektiği gibi yapmamaktır.[12] Dönmezer/Erman’a göre, taksirli suçlarda kanun koyucu, failin göstermesi gerekli dikkat ve özeni göstermeyerek, öngörmesi mümkün olan neticeyi de öngörmemesi üzerine sebep olduğu hukuka aykırı sonuçtan dolayı, kanunda açıkça sorumluluğunu benimsemiştir. Dolayısıyla gereken dikkat ve özene rağmen, neticenin öngörülmesi mümkün değilse, taksirden söz edilemez.[13]

Toplumda kişilere ödev ve sorumluluklar yükleyen yazılı ve yazılı olmayan davranış kuralları mevcuttur. Bu davranış kuralları, insanın eylemleriyle başkaları açısından yaratabileceği sınırsız tehlikeli veya zararlı sonuçları önlemeye ya da bu tehlikeleri sosyal yönden kabul edilebilir sınırlar içinde tutmayı hedeflemektedir. Kişilerin, bu kurallara aykırı davranmaları sonucu ortaya çıkabilecek tehlikeli sonuçların yol açacağı haksızlığa neden olmamaları bakımından, davranışlarında özenli olmaları gerekir. Davranışında özenli olmak, tedbirli, dikkatli olmak, meslek ve sanatta acemi olmamak emirlere ve nizamlara uymak demektir. Şüphesiz özensiz davranarak başkalarının çıkarlarına istemeden zarar veren bir kişi bu davranışının sonuçlarına katlanmak zorundadır. Taksirli bir davranışın cezai sorumluluk doğurabilmesi için, kanunilik ilkesinin bir gereği olarak o davranışın kanunda ayrıca bir suç sayılmış olması da gerekir. Gerçekten failin fiili bir suç tanımına uysa bile o suçun kanunda taksirli şekli öngörülmemişse, fail fiilinden sorumlu olmayacaktır.[14] Kanun koyucu taksirli suçların faillerini cezalandırmakla onların topluma karşı dikkatli, özenli davranmalarını sağlamaya çalışmaktadır.[15]

1- Eylem taksirle işlenebilen bir suç olmalıdır.

2- Hareket iradi olmalıdır.

3- Sonucun istenmemesi gerekir.

4- Hareket ile sonuç arasında nedensellik bağı bulunmalıdır.

5- Sonucun öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması gerekir.

Yukarıda belirtilen şartların olması halinde taksirli suçun varlığından söz edilebilir.[16]

Taksir, basit ve bilinçli taksir olarak ikiye ayrılır. Basit taksir; failin öngörülebilir bir neticeyi “öngörmeyerek” dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı bir hareketle fiili işlemesidir. Basit taksir için “bilinçsiz taksir” , “adi taksir” gibi ifadeler de kullanılmaktadır. Bilinçli taksir; failin “öngördüğü” neticeyi istememesine rağmen, kural ihlali yaparak veya şans, kişisel yetenek vb. etkenlere güvenerek hareket etmesi ile fiili işlemesidir.[17]

Bilinçli taksirde istenmeyen netice fiilen öngörülürken, taksirde öngörülmemesi bilinçli taksiri, taksirden ayıran özelliktir. Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü halde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü halde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin tehlikelilik hali, bunu öngörememiş olan kimsenin tehlikelilik hali ile bir tutulamayacaktır. Neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun, bu sonucu meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür (YCGK-K.2014/162).

Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin bilinçli taksire ilişkin 05.12.2012 tarih ve 2012/3970 Esas, 2012/26243 Karar sayılı kararında; “Sanığın, olay günü kayınbiraderine ait bahçede bulunan masada 4 kişi alkol alırken yanlarına gelerek onlara katıldığı, yanında bulunan tabancasıyla havaya iki kez atış yaptığı, beyanına göre, tabancasında her zaman iki mermi taşıdığı için emniyete almadan beline takarken silahın ateş alması üzerine sağında oturan T. Ö.ye merminin isabet ederek ölümüne neden olduğu olayda, sanığın mesleki tecrübesi, atış yaptığı ortam, olayın gelişimi bir arada değerlendiğinde, eyleminde bilinçli taksirin unsurlarının gerçekleştiği gözetilmeden, basit taksirle öldürme suçundan hüküm kurulması,” şeklindeki gerekçeyle, emekli asker olan sanığın, mesleki tecrübesi gereği öngörebildiği neticeyi engelleyecek davranışta bulunmaması (silahın emniyet kilidini kapatmaması), bilinçli taksir olarak nitelenmiştir.

Her somut olayda neticenin öngörülebilir olup olmadığı, fail tarafından öngörülüp öngörülmediği ve sonucun fail tarafından istenip istenmediği, somut olayın özellikleri göz önünde bulundurularak irdelenmelidir. Örneğin; Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 21.05.2012 tarih ve 2011/19317 Esas, 2012/12647 Karar sayılı kararında, “Gizli buzlanmanın olduğu kaygan yolda aracının direksiyon hakimiyetini kaybederek şaranpole yuvarlanıp takla atması sonucu D.K.nin ölümüne ve kendisinden şikayetçi olmayan İ.S, Ö.K ve E.K.nın basit tıbbi müdahale ile giderilebilir derecede yaralanmalarına neden olan sanığın eyleminde bilinçli taksirin unsurlarının bulunmadığı” şeklindeki gerekçesiyle, failin gizli buzlanma durumunu öngörmesinin kendisinden beklenemeyeceği olayda, bilinçli taksirin unsurlarının oluşmadığı belirtilmiş iken; konuya ilişkin 01.10.2012 tarih ve 2012/1131 Esas, 2012/20315 Karar sayılı başka bir kararında, “Tecrübeli otobüs şöförü olan sanığın tipi ve fırtınalı havada, mağdurların beyanına göre daha önce polisin zincir takması için uyarısına rağmen yola devam etmesi üzerine, Kırıkkale Samsun yolu 22. Km’sinde direksiyon hakimiyetini kaybederek sağdaki şarampole devrilmesi ile meydana gelen kazada, hava ve yol koşulları, sanığın savunması ve deneyimli şöför olması, polisin zincir takması hususundaki uyarısı da gözetildiğinde, bilinçli taksirin uygulanma koşullarının oluştuğu” şeklindeki gerekçeyle, failin olayın özelliği ve kişisel tecrübesi gereği öngörebildiği neticeyi önleyecek davranışta ( zincir takmaması ) bulunmaması, bilinçli taksir olarak kabul edilmiştir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/636 E. 2015/21 K. sayılı kararında “…karşı yönden gelen trafik araçlarının kullandığı bölüme bilerek girdiği, ters yönde olduğu bilinciyle aracını sürmeye devam ettiği, karşı istikametten gelen bir araca ya da yayaya çarparak yaralama ya da ölüme neden olabileceğini öngördüğü halde tecrübesine, şoförlük yeteneklerine, yolun boş olacağı ihtimaline, özellikle de şansına ve karşı istikametten gelenlerin kendilerini koruma yönünde dikkatli davranacaklarına güvendiği, böyle bir zanla objektif dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareket ederek öngördüğü ancak istemediği neticeye neden olduğu anlaşılmaktadır.” Denilmek suretiyle; istemediği ancak öngördüğü sonucun meydana gelmesini engelleyecek olan objektif özen yükümlülüğüne uygun davranmayan sanığın meydana gelen ölüm olayında bilinçli taksirle hareket ettiği kabul edilmelidir.” yönünde karar vermiştir.[18]

Bu kararlardan da görüleceği üzere Covid-19 virüsü bulaşmış ve hastaneye yatırılmış olan bir kişi, medyadan bu hastalığa yakalanmış kişilerin ölebileceğini, bilhassa yaşlılarda ölüm ihtimalinin daha yüksek olduğunu bilmektedir. Buna rağmen hastaneden kaçarak başka kişilere bu hastalığı bulaştırması halinde bu fiili bilinçli taksir olarak değerlendirilmelidir.

Değerlendirme :

Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kişilerin başkalarına zarar vermemek için bazı tedbirleri almaları ve bazı davranış kurallarına uymaları gerekmektedir. Bu kurallar birlikte yaşama zorunluluğundan kaynaklanabileceği gibi, devletin müdahalesinden de doğabilir. Taksirli suç, bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirir. Taksirli suçta fail; dikkatli, tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için ceza yaptırımı ile karşılaşır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen, sonuca iradi bir hareketle sebep olmaktan kaynaklanmaktadır.[19]

Toplumdaki bireyler, başkaları yönünden zararlı veya tehlikeli olabilecek belirli bir faaliyeti gerçekleştirdiği esnada, bunları bir takım tedbir kurallarına uygun şekilde yapmak yükümlülüğü altındadır. Özellikle vurgulayalım ki; kural ihlalleri nedeniyle oluşan tüm neticeler bakımından suç bilinçli taksirle işlenmiş olur.[20]

Dolayısıyla Covid 19 hastası kişilerin hastaneden kaçması da bu kapsamda değerlendirilmelidir. Hasta kişi neticeyi öngörmesine rağmen karantina veya tedavi süresine uymayarak hastaneden kaçıp kuralı ihlal etmiştir. Bu ihlal neticesinde başka kişilerin dolaylı yollardan hasta olmasına, ölmesine sebep olabileceği gibi direkt dokunarak da hasta olmasına ya da ölmesine sebep olabilir.

Yargıtay kimi ağır kusurluluk hallerinde, olayda öngörme unsurunun olup olmadığını araştırmaksızın bilinçli taksirin varlığını kabul etmektedir. Örneğin; Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 19.04.2012 tarih ve 2012/14241 Esas, 2012/10581 Karar sayılı kararında, “Sanığın yönetimindeki minibüs ile 246 promil alkollü vaziyette seyri sırasında tali kusurlu olarak kazaya sebebiyet verdiği olayda, Adli Tıp Kurumu’nun bilimsel verilere dayanarak oluşturduğu görüşlere ve dairemizin yerleşmiş uygulamalarına göre, 100 promilden fazla alkol miktarının güvenli sürüş yeteneğini ortadan kaldıracağından, bilinçli taksir hükümlerinin uygulanmaması gerektiğine ilişkin tebliğnamedeki görüşe iştirak edilmemiştir.” şeklindeki gerekçesiyle, olay anında 100 promilin üzerinde alkollü olarak araç kullanan sanığın, güvenli sürüş yeteneğinin bulunmadığı, dolayısıyla bu alkol düzeyi üzerinde araç kullanan sürücünün neden olduğu kazayı öngördüğü ve fakat yine de araç kullanmakla bilinçli taksir halinde suçu işlediği kabul edilmiştir.[21]

Covid 19 testi pozitif çıkan hastaların hastaneden veya karantinadan kaçmaları başkalarına bulaştırmaları halinde burada bilinçli taksirden sözetmek mümkündür. Bizde bu Yargıtay kararı ışığında diyebiliriz ki; Covid 19 test sonucu pozitif çıkan hastalar, bilimsel olarak hastalığı taşıyıcı rol üstlendiklerinden ve başka kişilerin hastalanıp, onulmaz acılar çekip iyileşmesine veya hastalanıp ölmesine sebebiyet verdiklerinden bilinçli taksirle suçu işlemiş kabul edilmelidir.

Yasa koyucunun taksirle gerçekleştirilen bazı eylemleri suç olarak tanımlayıp, cezai yaptırıma bağlamasının sebebi; insanların gittikçe yoğunlaşan ve karmaşık hâle gelen toplum hayatı içinde daha dikkatli davranmalarını temin etmek olduğunu söyleyebiliriz.[22] Covid 19 testi pozitif çıkan hastaların panik yaşayarak hastaneden kaçtığı söylense bile, ki bu sorumluluğu ortadan kaldırmamaktadır, yukarıda açıkladığım hususları gözönünde bulundurarak diyebiliriz ki; kişinin fiili suç oluşturmaktadır ve diğer kişilerin ölümüne yada hastalanmalarına sebebiyet verdiğinden bilinçli taksir hükümleri uygulanmalıdır. Fail, neden olabileceği kötü sonuçları öngörmekte; ancak, şansına, yaşına v.s. güvenerek öngördüğü sonucun gerçekleşmeyeceğine inanmaktadır.

Tüm bunların ışığı altında hastaneden kaçan Covid 19 hastalarının sebebiyet verdikleri hastalık ve ölümle sonuçlanan vakalarda bilinçli taksir hükümlerinin uygulanması gerektiğini söyleyebiliriz.

Av. Arzu Besiri

-------------------------------------------------------

[1] https://www.turkiyeklinikleri.com/article/tr-tarihte-onemli-bulasici-hastalik-salginlari-74183.html.

[2] Enfeksiyonlar vücudumuzun her bölgesinde meydana gelebilen, bakteriler, virüsler veya parazitler tarafından oluşturulan ve bir kısmı bulaşıcı olabilen hastalıklardır. https://www.memorial.com.tr/bolumler/enfeksiyon-hastaliklari/.

[3] Virüs bulaştığından şüphe edilen kişiden, bir başka kişiye hastalık bulaşıyorsa bu durumda “enfekte oldu” tabiri kullanılıyor. https://www.milliyet.com.tr/gundem/enfekte-nedir-ne-anlama-geliyor-enfekte-olmak-ne-demek-oluyor-6178391.

[4] https://www.medipol.com.tr/bilgi-kosesi/bunlari-biliyor-musunuz/pandemi-nedir-corona-virusu-neden-pandemi-ilan-edildi.

[5] Kayhan, İçel, Ceza Hukukunda Temel Kusurluluk Şekli “Kast”, https://ticaret.edu.tr/uploads/Kutuphane/dergi/s12/M00188.pdf.

[6] Mahmut, Gökpınar, Ceza Hukukunun Temeli “Kast”, http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2008-79-469.

[7] Cengiz, Topel, Çiftçioğlu, “Türk Ceza Kanununda Taksir”, http://www.ankarabarosu.org.tr/siteler/ankarabarosu/tekmakale/2013-3/2013-3-11.pdf.

[8] Mahmut, Gökpınar, a.g.e.

[9] Dönmezer,S/Erman,S, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, Genel Kısım, C.II, 8. Basım, Filiz Kitapevi,

İstanbul 1983. C.II, s.233.

[10] https://barandogan.av.tr/blog/ceza-hukuku/bilincli-taksir-ve-olasi-kast-farki-nedir-tck-21-ve-tck-22.html.

[11] https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.5237.pdf.

[12] Zafer, Hamide; Ceza Hukuku Genel Hükümler, İstanbul, 2011, s. 235.

[13] Dönmezer/Erman, a.g.e., s.255 – 256.

[14] Cengiz, Topel, Çiftçioğlu, a.g.e.

[15] Artuk, Gökçen, Yenidünya, “Ceza Hukuku Genel Hükümler”, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2002.

[16] Suat, Çalışkan, “Taksirle Öldürme Suçu”, https://www.hukukihaber.net/taksirle-oldurme-sucu-makale,7568.html.

[17] https://barandogan.av.tr/blog/ceza-hukuku/bilincli-taksir-ve-olasi-kast-farki-nedir-tck-21-ve-tck-22.html.

[18] Onur, Yiğit, “Yargıtay Kararları Işığında Bilinçli Taksir Kavramı ve Unsurları”, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/155542

[19] Suat, Çalışkan, “Taksirle Öldürme Suçu”, https://www.hukukihaber.net/taksirle-oldurme-sucu-makale,7568.html.

[20] https://barandogan.av.tr/blog/ceza-hukuku/bilincli-taksir-ve-olasi-kast-farki-nedir-tck-21-ve-tck-22.html.

[21] Onur, Yiğit, “Yargıtay Kararları Işığında Bilinçli Taksir Kavramı ve Unsurları”, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/155542.

[22] Suat, Çalışkan, “Taksirle Öldürme Suçu”, https://www.hukukihaber.net/taksirle-oldurme-sucu-makale,7568.html.