Geçtiğimiz günlerde Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından pandemi olarak ilan edilen Covid 19 isimli virüsün tüm dünyada ve ülkemizde yarattığı salgın sebebiyle ülke olarak olağanüstü dönemler yaşamaktayız. Ülkemizde corona virüs vakalarının hızla artması bazı tedbirlerin alınması zorunluluğunu doğurmuştur. Corona virüs önlemleri kapsamında 65 yaş ve üzeri olanlar ile kronik rahatsızlığı bulunanların sokağa çıkması yasaklanmış, şehirlerarası seyahatler valilik iznine tabi tutulmuş, park ve bahçelerde gezinti yürüyüşleri yasaklanmıştır.

Her ne kadar ülkemizde genel karantina ya da sokağa çıkma yasağı uygulanmasa da Sayın Sağlık Bakanımız "Herkes kendi OHAL' ini ilan etsin" derken Sayın Cumhurbaşkanımız Sokağa Çıkma çağrısının yanında "Gönüllü Karantina" uygulandığını kamuoyuna duyurmuştur.

Covid 19 pandemisi nedeniyle değişen durum ve koşulların, sanık ya da şüphelinin kaçmasını önlemeyi amaçlayan adli kontrol tedbirlerinin uygulanmasına yönelik verilen kararlar üzerinde etkisinin olacağı kaçınılmazdır.

Adli Kontrol, Ceza Muhakemesi Kanunu' nun 109 ve devamı maddelerinde düzenlenen tutuklama tedbirinin alternatifi niteliğinde bir koruma tedbiridir. Şüpheli, Cumhuriyet savcısının istemi ve sulh ceza hâkiminin kararı ile soruşturma evresinin her aşamasında adlî kontrol altına alınabilir.

Koruma tedbirlerinin ortak özelliği; henüz hüküm verilmemiş olmasına rağmen, suç işlenmesi ile bozulan veya suç şüphesi ile bozulduğu konusunda şüphe duyulan ceza muhakemesi sürecinin sürdürülebilmesi için, hükümden önce temel bir hakkı sınırlar. Dolayısıyla şüpheli veya sanığa yönelik tedbirler bakımından henüz suçluluğu hususunda kesinleşmiş yargı kararı olmayan kişinin, üçüncü kişiler bakımından ise suç şüphesi altında dahi olmalarına rağmen bir anayasal bir özgürlüğün sınırlanması sonucunu doğurur.

Anayasamızın 13. Maddesi gereği temel hak ve özgürlüklerin sınırlanması ancak "ölçülü" olması durumunda mümkündür. Ölçülülük ile anlaşılması gereken öncelikle koruma tedbirine başvurulmasıyla elde edilmek istenen yararlı sonuç ile sanık ya da şüphelinin feda etmesi beklenen yararı kıyaslanmalıdır. Bu kıyaslama neticesinde öncelikle koruma tedbiri uygulanmasına gerek olup olmadığı tespit edilmedir. Koruma tedbirinin uygulanmasının gerekli olduğu sonucuna varıldığında ikinci değerlendirmenin yapılmasına geçilmelidir. İkinci değerlendirme, hangi koruma tedbirinin en yararlı ve orantılı olacağına yönelik olmalıdır.

Bu bağlamda ölçülülük değerlendirilmesinde hakim, isnat edilen suçun önemi ve ağırlığı, tedbir uygulanan kişinin özellikleri, isnat edilen suç, şüpheli veya tedbirin koşulunu oluşturan olgulara ilişkin şüphenin yoğunluğu dikkate alınmak durumundadır [1].

Şehirlerarası seyahatin dahi kısıtlandığı salgın döneminde, şüpheli ya da sanığın kaçmasını önlemeyi amaçlayan adli kontrol tedbirleriyle elde edilmek istenen faydaya ulaşılıp ulaşılamayacağının, adli kontrol tedbirinin uygulanmasına yönelik koşullarının devam edip etmediğinin "Ölçülülük İlkesi" bağlamında yeniden değerlendirilmesi yasal gerekliliktir.

Covid 19 salgını nedeniyle olağanüstü tedbirlerinin alındığı süreçte, hakkında; "Hakim Tarafından Belirlenen Yerlere Belirtilen Süreler İçinde Düzenli Olarak Başvurmak(İmza Atmak)" şeklinde adli kontrol kararı uygulanan sanık veya şüphelinin sokağa çıkarak her gün onlarca kişinin girip çıktığı polis merkezine gitmek zorunda kalması kamu sağlığını ciddi oranda tehlikeye düşürmektedir. 

"Hakim Tarafından Belirlenen Yerlere Belirtilen Süreler İçinde Düzenli Olarak Başvurmak" adli kontrol tedbiri, sanık ya da şüphelinin ölümcül sonuçlar doğurabilecek bir virüse yakalanma tehlikesini beraberinde getirmektedir. Dolayısıyla bu durum ölçülülük ilkesi ile bağdaşmamaktadır. Bunun yanı sıra şüpheli veya sanığın kronik hastalığının bulunup bulunmadığı, konutunda müşterek yaşadığı bireylerin yaşı ya da sağlık durumları gibi hususların karar mercii tarafından ölçülülük ilkesi bağlamında araştırılması gerekmektedir.

-------------------------------

[1] HAKYEMEZ Yusuf, Şevki, "Temel Hak ve Özgürlüklerin Sınırlandırılmasında Ölçülülük İlkesi”