GİRİŞ

Corona/Covid-19 (Korona) virüslerinin insandan insana bulaşması, genellikle sağlıklı bir insanın enfekte bir insanın vücut salgılarıyla temas etmesi sonucu mümkün olmaktadır. Virüs hasta insanlardan öksürme, hapşırma yoluyla ortaya saçılan damlacıklarla ve hastaların temas ettiği yüzeylerden göz, ağız, burun mukozası ve el sıkışma ile bulaşabilmektedir.[1]

Dünyamız küresel ölçekte bu salgın hastalık tehdidi ile karşı karşıya kalmış, şimdiden binlerce insan yaşamını yitirmiş, yüzbinlerce insanın yaşamını yitireceğinden endişe edilmektedir.[2] Birçok kıtada baş gösteren bu salgın ile mücadele etmek üzere tüm dünyada olağanüstü tedbirler alınmaktadır. Covid-19 olarak bilinen ve ölümcül risklere yol açan bu virüsten hem korunmanın hem de yaygınlaşmasının önüne geçilmesinin yegane yolunun, hijyenik bir ortamda izolasyon olduğu da genel kabul gören bir gerçektir. Nitekim şimdilik alınan tüm tedbirlerin buna yönelik olduğu bilinmektedir.

Dünya genelinde koronavirüs (Covid-19) bulaşan kişi sayısı 450 bini aşarken, virüs nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı da 20 bini geçmiştir. Tedavi sonrası iyileşenlerin sayısı ise 111 bini olmuştur.[3] Covid-19, Antartika hariç tüm kıtalara ve Türkiye dahil 120'den fazla ülkeye yayılmıştır. 11 Mart'ta Birleşmiş Milletler'e bağlı Dünya Sağlık Örgütü koronavirüsü "pandemi" (salgın) olarak sınıflandırdırmıştır.[4]

Bu hastalık nedeniyle ülkeler farklı tedbirler almaya başlamışlardır. Her ne kadar bu alınan tedbirler ülkeden ülkeye farklılık arz etse de; temelde alınan tedbirler; bulaşıcı olan bu hastalıktan öncelikli olarak vatandaşların korunmasıdır. Alınan tedbirler kapsamında; pek çok fabrika ve işletme ya üretimine ara vermiş ya da çalışanlarının evden çalışmasını sağlamış, tiyatro, sinema, gösteri merkezi, konser salonu gibi insanların toplu olarak bulunabilecekleri yerlerin faaliyetleri geçici bir süreliğine durdurulmuş, eğitime ara verilmiş, bazı ülkeler sokağa çıkma yasağı uygulamasına başlamışlardır. Sokağa çıkma yasağının uygulandığı ülkelerde vatandaşlar sadece alışverişe veya hekime gitmek için dışarıya çıkabilmektedirler. Birçok ülke yurt dışına çıkışları durdurduğu gibi, kendi ülkelerine yapılacak seyahatlerde de sınırlamalar getirmiştir. Ülkeler genelde temel kamu hizmeti veren kurum ve işletmeler açık kalabilecek mahiyette tedbirler almaya başlamışlardır.[5]

Bu salgın ile mücadele kapsamında ülkemizde alınan önlemlerin bir kısmı amaca uygun ise de, ağır risk grubu olarak tanımlanabilecek diğer bir kısım alanlarda alınan önlemlerin bu amaca hizmet etmediği, alınan tedbirlerin yetersiz kaldığı görülmektedir. Ceza infaz kurumları açısından da aynı durum söz konusudur.

A- COVİD-19 İLE MÜCADELENİN YETERSİZ OLDUĞUNA DAİR 33 BARO BAŞKANLIĞI AÇIKLAMA YAPMIŞTIR.

Bu hususta 19.03.2020 tarihinde 33 Baro Başkanlığı yapmış oldukları açıklamada özet olarak aşağıdaki hususları dile getirilmiştir.[6]

Türkiye cezaevlerinde sayısı üç yüz bini bulan tutuklu mahpuslar, bu risk grubunun başında gelmektedir. Mahpusların ve tutukluların dış dünya ile tek iletişim yolu olan avukat ve yakınlarıyla görüş ve ziyaret haklarının kısıtlanması ile koruyucu ve önleyici tedbirlerin tam olarak sağlandığını söylemek güçtür. Bu, amaca uygun bir tedbir değildir. Dış dünya ile tek temas yolu olan bu hakkın ellerinden alınarak fiziksel sağlıkları kısmen sağlansa da, bu kısıtlamanın mahpuslar ve yakınlarını ruhsal açıdan bir yıkıma uğratma riskini de barındırmaktadır. Kaldı ki virüs sadece mahpus yakınları tarafından değil, infaz koruma personeli ve diğer güvenlik personeli tarafından da cezaevine taşınabilecektir.[7]

Türkiye Cezaevlerinde koğuş ve hücre bazında kapasitelerinin çok üstünde mahpus tutulduğu, koğuşların ve ortak kullanım alanlarının havasız ve hijyenden yoksun olduğu; sıcak su, temizlik ürünleri ile diğer dezenfektanlara erişimin çok kısıtlı, kapsamlı bir sağlık hizmetine erişimin ise neredeyse imkansız olduğu bilinmektedir. Cezaevi Komisyonlarımızca hazırlanan raporlarda sıkça belirtildiği üzere birçok cezaevinde mahpusların bir sağlık kuruluşuna şevkleri bazen ayları bulduğu yönünde çokça tespitte bulunulmuştur. Cezaevlerinde binlerce hasta, yaşlı, kadın ve çocuğun bulunduğu göz önüne alındığında ne denli büyük bir risk ile karşı karşıya olduğumuz daha net anlaşılacaktır.

Cezaevleri boyutuyla bu salgın ile etkili mücadele etmek ve olası yaşamsal riskleri minimize etmek için çok acil ve kapsamlı tedbirler alınmalı, çözümler üretilmelidir.

Tutuklama müessesesinin son yıllarda istismar edildiği ve istisna olarak düzenlenen tutuklu yargılamanın temel ilke haline geldiği, hukuk camiasının genel kabulüdür. Cezaevlerinde, düşünce ve ifade hürriyetlerini kullandıkları gerekçesi ile tutuklanan ve halen tutuklu bulunan azımsanmayacak sayıda siyasetçi, belediye başkanı, aydın, gazeteci, avukat, öğrenci bulunduğu; bunlardan bir kısmının yaş ve hastalık sebebiyle corona virüsünün ölümcül risk grubunda olduğu bir gerçektir.[8]

Tek tek isimlerini sayamayacağımız hasta, yaşlı, hamile veya çocuklu kadın tutuklular, acil bir çözüm bulunmaması halinde telafisi imkansız yaşamsal risklerle karşılaşacaktır.

Tutuklamanın tedbir niteliği ve son yıllarda istismar edilen bu yönü de dikkate alınarak halen tutuklu bulunan mahpusların, tutuklu yargılanması ile sağlık ve yaşam hakkının çatıştığı bu koşullarda, sağlık ve yaşam hakkına üstünlük tanınarak tahliye edilmeleri; ev hapsi ve benzeri adli kontrol hükümlerinin yaygınlaştırılarak varsa tutuklamadan elde edilebilecek kamusal faydanın bu suretle temini elzemdir.

Tutuklular ile ilgili bu çözüm ve tedbirin herhangi bir yasal düzenlemeyi gerektirmediğini, talep veya resen tutukluluk incelemesi ile bunun mümkün kılınabileceği aşikardır.

Acil olarak salgın hastalık süresince infaza ara verilmesi veya cezanın evde infazı gibi tedbirlere başvurulması ile hükümlülerin sağlığa erişim hakkının temini ve dolayısıyla yaşam hakkının korunmasının sağlanması gerekmektedir.

Cezaevleri gibi kalabalık, hijyenin çok düşük seviyede olduğu, koğuşların mevcudu düşünüldüğünde özellikle banyo ve tuvaletlerde bu virüsün bir kişiden bir diğerine çok rahat bulaşabileceği bir ortamın olması, yine ortak alanlarda yemek yenilmesi, aynı havanın solunması, mevsim itibarıyla odaların düzenli şekilde havalandırılamaması bir bütün halinde düşünüldüğünde; bu virüsün cezaevlerine sıçraması halinde çok kısa sürede binlerce mahpusa, oradan infaz koruma memurlarına, jandarma personeline, avukatlara, adliye personeline yayılması yakın gelecekte ihtimal dahilinde olacaktır.

Yukarıda alıntı yapılan hususlar Ankara Barosu ve diğer barolar tarafından yapılan basın açıklamalarından alınmıştır.

B- ÇOĞU ULUSLARARASI OLMAK ÜZERE 16 SİVİL TOPLUM ÖRGÜTÜ SİYASİ HÜKÜMLÜ VE TUTUKLULARIN SERBEST BIRAKILMASI İÇİN TÜRKİYE’YE ÇAĞRIDA BULUNMUŞLARDIR.

Avrupa Gazeteciler Federasyonu, Avrupa Basın ve Medya Özgürlüğü Merkezi, Nesli Tükenmekte Olan Avukatlar Günü Vakfı, Freemuse Derneği, Uluslararası Halk Avukatları Birliği, Uluslararası İnsan Hakları Gözlemevi, Uluslararası Gazeteciler Federasyonu, İtalya İnsan Hakları Federasyonu, Avukatlar için Avukatlar, Kanada Avukat Hakları Koruma, İnsan Hakları Ligi, Barış ve Adalet Platformu, Sosyal Adalet Savunuculuğu Kampanyası, Açık Diyalog Vakfı, Tutuklanan Avukatlar Girişimi ve Medya ve Hukuk Araştırmaları Derneği olmak üzere 16 sivil toplum örgütü, Türkiye’ye karşı yapmış oldukları 25.03.2020 tarihli çağrı ile;[9]

“20 Mart'ta, Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi, Taraf Devletleri özgürlükten yoksun bırakma alternatiflerine başvurmak için ortak çaba göstermeye çağırdı. ……, Bir dizi hak örgütü, tıbbi dernek ve insan hakları savunucusu, Türkiye'nin cezaevlerinde 300 binden fazla mahkumun bulunduğu korkunç durumu gündeme getirdi. Güvenilir raporların daha önce belgelediği gibi, Türkiye hapishaneleri aşırı derecede kalabalık ve yeterince hijyenik değil. Türk hapishanelerinin doluluk seviyesi güvenilir raporlarda% 131 veya % 153 olarak bildirilmektedir. Türkiye Parlamentosu İnsan Hakları Komisyonu tarafından hazırlanan bir rapora göre (Kasım-2019), Silivri cezaevindeki mahkûm nüfus, cezaevinin resmi kapasitesinin iki katından fazladır. Komisyon ayrıca, içme suyu eski ve paslı su borularından geldiğinden mahkûmlar arasında sağlık sorunlarına neden olmaktadır.

Son zamanlarda, medyada hükümetin COVID-19'un hapishanelerde yayılmasını engellemek için yaklaşık 100 bin mahkûmu serbest bırakmaya yönelik ceza sisteminde değişiklikler hazırladığı bildirildi. Bu eylemi alkışlıyoruz. Diğer taraftan ise, medyada yer alan haberlere göre, terörle ilgili suçlamalar da dâhil olmak üzere belirli suçlamalardan hapse atılanların bu düzenlemeden faydalanmayacak olmasıdır. Terörle ilgili suçlamalardan tutuklanan veya mahkûm edilen gazeteciler, politikacılar, sanatçılar, hâkim ve savcılar, insan hakkı savunucuları ve terörle suçlanan tutuklu ve hükümlüler bu yasal değişiklikten faydalanamayacaktır.

Aşağıda imzası bulunan kuruluşlar, ayrımcı bir muafiyetten kaçınmak, tüm mahpusların temel insan haklarına saygı duymak ve COVID-19 salgını da dahil olmak üzere tüm zarar türlerinden korunmak için gerekli tedbirlerin derhal alınmasını sağlamak için Türk Hükümetine başvurmaktadır. Yaşlı, hasta, sakat ve çocuklu olan mahpuslar derhal cezaevlerinden serbest bırakılmalıdır. …” Şeklinde talepte bulunmuşlardır.

C- COVİD-19 İLE MÜCADELE KONUSUNDA AVRUPA KONSEYİ İŞKENCEYİ ÖNLEME KOMİTESİ İSE AŞAĞIDAKİ ŞEKİLDE TAVSİYELERDE BULUNMUŞTUR.

1- Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi, Türkiye Cumhuriyeti'nin de taraf olduğu bir uluslararası sözleşme[10] ile kurulmuş, işkence ve kötü muamelelerin özellikle ceza ve tutukevleri ile nezarethane ve diğer benzeri kapalı alanlarda (özgürlükten yoksun bırakma alanlarında) önlenmesi açısından ihlaller yaşanmadan tedbirler alıp uygulayan (cezaevi ziyaretleri gibi), 47 Avrupa ülkesinde "önleyici" ("o priori") misyonları olan bir kuruluştur. Mahkemenizin malumları olduğu üzere Türkiye Cumhuriyeti de bu kuruluşun yetkilerini tanımıştır.

2- AİHM de birçok kararında İşkenceyi Önleme Komitesi'nin rapor, deklarasyon ve belgelerine atıf yapmakta ve kararlarında onlara da dayanarak ihlal bulunup bulunmadığına hükmetmektedir.

3- İşkenceyi Önleme Komitesi (Committee for the Prevention ofTorture-CPT)[11], 20 Mart 2020 tarihinde "Coronavirüs yaygın ve bulaşıcı hastalığı sürecinde özgürlüğünden yoksun bırakılmış bireylere uygulanacak (asgari) standartlara dair ilkeler" başlıklı bir deklarasyon yayınlamıştır. CPT bu deklarasyonda Coronavirüs salgın hastalığı ile mücadelede cezaevinde tutulan kişileri ilgilendiren çok önemli ilkelere yer vermiştir. Bunların en önemlileri şu şekilde özetlenebilir:

Özgürlüğünden yoksun bırakılmış bireylerin sağlığını ve güvenliğini korumak için muhtemel her türlü tedbirin alınması temel ilkedir (m. 1). Coronavirus'ün yayılmasını önlemek için, özgürlüğün yoksun bırakılmış kişileri ilgilendiren her türlü kısıtlayıcı tedbirin yasal bir dayanağı olmalı, gerekli, ölçülü ve insan haysiyetine saygılı olmalı ve zaman yönünden sınırlandırılmış olmalıdır. (...) (m. 4).

[Cezaevlerinde çalışan] personelin yakın teması virüsün yayılmasını kolaylaştırdığı için, tüm yetkili otoriteler özgürlükten yoksun bırakmaya alternatif tedbirleri alma konusunda gerekli çabayı göstermelidirler. Bu yaklaşım, kapasitesinin üzerinde tutuklu bulunan cezaevleri açısından emredici (imperative) niteliktedir. Buna ek olarak, ulusal otoriteler tutuklama tedbiri yerine büyük oranda alternatif tedbirlere başvurmalıdırlar; cezaları başka tedbirlere çevirmeli veya erken tahliye yöntemine başvurmalıdırlar. (...) (m. 5).

Sağlık ve tedavi hizmetleri konusuna gelince, özellikle "yaslı" ve "daha önceden sağlık sorunları bulunan kişiler" gibi "zayıf ve özel bir korumaya ihtiyaç duyan kişiler" (vulnerable) ile risk grubunda bulunan özgürlüğünden yoksun kişilerin özel ihtiyaçları özel bir dikkati gerektirmektedir. (...) (m. 6).

Her ne kadar hayati olmayan bazı aktivitelerin askıya alınması meşru ise de yaygın hastalık süresince, tutulan kişilerin temel haklarına tam olarak saygı gösterilmelidir. (...) Ayrıca, ziyaret gibi dış dünya ile her türlü iletişimin kesilmesi gibi kısıtlayıcı önlemler, yoğunlaştırılmış alternatif iletişim yöntemlerine başvurularak tazmin edilmeli; bu husustaki eksiklikler telefonla görüş süresi ve sayısı artırılarak, sesli internet iletişim yöntemlerine başvurularak giderilmelidir." (m. 7).

4- Yukarıda belirtilenlerden anlaşılacağı gibi, Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi, son derece kolay ve hızlı yayılan corona virüs ile mücadele sürecinde cezaevlerinde tutulan bireylerin başta yaşam hakları ve maddi ve manevi vücut bütünlüklerinin korunmasının en temel öncelik olduğunun altını net şekilde çizmekte ve bu çerçevede tutukluluğa ve hürriyeti bağlayıcı cezalara alternatif tedbirlerin yoğun şekilde uygulanmasını (greater use of alternatives to pre-trial detention, commutation of sentences (hapis cezasının başka bir cezaya çevrilmesi), early release (erken tahliye) and probation (şartlı tahliye),...) ısrarla talep etmektedir.

5- Öte yandan; Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu'nun 23 Nisan 2003 tarihli oturumunda kabul edilen, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun 27.06.2006 gün ve 315 sayılı kararıyla benimsenmesine karar verdiği ve Bangalor Yargı Etiği İlkeleri m. 5 hükmüne göre "Hâkim, toplumdaki çeşitliliğin ve sınırlı sayıda olamamakla birlikte ırk, renk, cinsiyet, din, tabiiyet, sosyal sınıf sakatlık, yaş, evlilik durumu, cinsel yönelim, sosyal ve ekonomik durum ve benzeri diğer sebeplerden neşet eden farklılıkların şuurunda olmak ve bunları anlamak zorundadır." Bu kapsamda ilgililerin engellilik ve yaşlılık halinden kaynaklanan durumların da dikkate alınması gerekmektedir.[12]

Dünya üzerinde bu hastalık hızla yayılmış, birçok ülkede salgın nedeniyle olağanüstü hal ilan edilmiş, yine birçok ülkede tutuklu ve hükümlülüklerin bu hastalıktan etkilenememesi için çözümler üretilmiştir.

D- DEVLETİN, TUTUKLU VE HÜKMÜMLÜLERİN YAŞAMA HAKLARININ KORUNMASI YÖNÜNDE POZİTİF YÜKÜMLÜLÜĞÜ BULUNMAKTADIR.

Anayasa’nın 5., 17. Ve 56. maddelerinde, 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nda bir kısım düzenlemeler yer almakta olup, bu düzenlemelerin detaylarına Anayasa Mahkemeleri Kararları eşliğinde aşağıda şekilde değinilmiştir.

181 sayılı Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 2. maddesinin birinci fıkrasının (b) ve (c) bentlerinde; “Sağlık Bakanlığının görevleri şunlardır: …(b) Bulaşıcı, salgın ve sosyal hastalıklarla savaşarak koruyucu, tedavi edici hekimlik ve rehabilitasyon hizmetlerini yapmak, (c) Ana ve çocuk sağlığının korunması ve aile planlaması hizmetlerini yapmak, ” bu şartlarda bu görevin sağlıklı bir şekilde yerine getirilmesi”,” şeklindeki düzenleme ile SAĞLIK BAKANLIĞINA BULAŞICI HASTALIKLARA KARŞI GEREKLİ TEDBİRLERİ ALMA GÖREVİ YÜKLENMİŞTİR.

Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı hakkında Kanunun 16. 27. ve 116 maddeleri salgın hastalık durumunda hükümlü ve tutukluların durumlarının değerlendirilmesine olanak tanımaktadır. Detaylara aşağıda yer verilmiştir.

E- CEZA İNFAZ KURUMLARINDA YAŞAM HAKKININ KORUNMASI İÇİN AVRUPA KONSEYİ BAKANLAR KOMİTESİ VE BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ÖRGÜTÜNÜN BİRÇOK TAVSİYE KARARI BULUNMAKTADIR.

Ülkemiz açısında da bağlayıcı mahiyette olan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi ve Birleşmiş Milletler Örgütü tarafından kabul edilen tutuklu ve hükümlülerin sağlıklı bir ortamda yaşama hakları olduğuna dair düzenlemelere ilişkin metinler aşağıdaki şekildedir.

1- AVRUPA KONSEYİ BAKANLAR KOMİTESİ'NİN ÜYE DEVLETLERE AVRUPA CEZAEVİ KURALLARI HAKKINDA REC (2006) 2 SAYILI TAVSİYE KARARI

2 Sayılı Tavsiye Kararı’nın 18.1.maddesinde; “Mahpuslara sağlanan barınma yerleri ve özellikle bütün yatakhane bölümleri, insan onuruna ve mümkün olabildiğince özel yaşama saygı gösterecek biçimde olmalı, iklim koşulları ve özellikle zemin alanı, havanın metreküp miktarı, aydınlatma, ısıtma ve havalandırma dikkate alınarak, sağlık ve temizlik gereklerini karşılamalıdır.”

42.1. Maddesinde; “Bir mahpusu muayene ettiği sırada doktor veya ona rapor veren nitelikli bir hemşire ;

a. Tıbbi gizliliğin normal kurallarına uyulmasına,

f. Bulaşıcı hastalık veya enfeksiyon taşıdığından şüphe edilen mahpusların, enfeksiyon döneminde ayrı bir yerde tutulmasına ve onlara gereken tedavinin sağlanmasına;” şeklinde tavsiyeler bulunmaktadır.

2- AVRUPA KONSEYİ BAKANLAR KOMİTESİNİN “AVRUPA CEZAEVİ KURALLARI” BAŞLIKLI (87) 3 NO’LU TAVSİYE KARARI

3 Sayılı Tavsiye Kararında; “Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından 12 Şubat 1987 tarihinde kabul edilmiştir.

1- Aşağıdaki hükümler tarafsız bir şekilde uygulanmalıdır. Irk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da diğer herhangi bir görüş, milli ya da toplumsal köken, servet, doğum ya da diğer herhangi bir duruma dayanan farklı bir davranışta bulunamaz.

9- Tutukluların kaldığı yerler ve özellikle yatakhaneler, iklim, kişi başına düşen hava ve asgari m2 yer, ışıklandırma, ısıtma ve havalandırma gibi konular dikkate alınarak, hijyen koşullarına cevap verecek durumda olmalıdır.

11- Sıhhi tesisat, tutukluların doğal ihtiyaçlarını, diledikleri zaman temiz ve uygun bir şekilde giderecekleri durumda olmalıdır.

Kişisel Hijyen

14- Tutuklulardan temiz olmaları istenmelidir; bu bakımdan, sağlıkları ve temizlikleri için gerekli su ve temizlik malzemesi sağlanmalıdır.

19- 1. Yönetim, sağlık yetkililerince oluşturulmuş normlara uygun olarak tutuklulara, olağan saatlerde, iyi hazırlanmış ve miktar ve kalite bakımından modern hijyen ve diyet kurallarına yanıt verecek nitelikte, yaşlarını, sağlık durumlarını, çalışma koşullarını ve olanak ölçüsünde dini ve felsefi inançlarını da dikkate alarak, yemek vermekle yükümlüdür.

Sağlık Hizmetleri

21- 1. Her tutukevinde en azından bir doktor bulunmalıdır. Tıbbi hizmetler, genel ya da yerel yönetimlerin sağlık hizmetleriyle sıkı bir işbirliği halinde, organize edilmelidir. Bu hizmetler, diagnostik için bir psikiyatri birimi ve mümkün olursa, anormallerin bakımı için bir üniteyi içermelidir.

24-Doktor, tutuklunun tutukevine alınmasını izleyen en kısa sürede ve daha sonra da gerekli olduğu her zaman, her tutukluyu, özellikle fizik ya da zihinsel bir hastalığı olup olmadığını ortaya çıkarmak ve mikrobik ya da bulaşıcı hastalığı olanları ayırmak için gerekli önlemleri almak, sınıflandırmaya engel olabilecek nitelikte fizik ya da akli bozukluklar ortaya çıkarmak ve her tutuklunun çalışma kapasitesini belirlemek amacıyla muayene etmelidir.

25- 1. Doktor, tutukluların fizik ve zihin bakımdan sağlıklarını kontrol etmekle yükümlüdür. Doktor koşullara göre ve sağlık normlarının gerektirdiği aralıklarla, bütün tutuklu hastalara, hastalıklarından şikayet edenlere ve dikkatini özellikle çeken bütün hastalara bakmak zorundadır.

26-1. Doktor düzenli denetlemelerde bulunarak, aşağıdaki konularda kurum müdürüne önerilerde bulunur:

a) Besinlerin miktarı, kalitesi, hazırlanışı ve dağıtımı,

b) Tutukevinin ve tutukluların, hijyen ve temizlik durumları,

31-. 2.Doktor, bu disiplin cezalarına çarptırılan tutukluları her gün ziyaret eder ve bunların bedeni ya da zihinsel sağlık durumlarına göre yaptırıma son vermek ya da değiştirmek gereği duyarsa, durumu tutukevi müdürüne bildirir.

63-Tıbbi servisler, bir tutuklunun, yeniden topluma kazandırılmasını engelleyebilecek yetersizliklerini ya da bedensel ya da ruhsal hastalıklarını ortaya çıkarıp tedavi etmek için çaba harcamalıdır. Bu amaçla gerekli görülen her türlü tıbbi, cerrahi ve psikiyatrik bakım uygulanmalıdır.

64- 1. Bu ilkelerin gerçekleştirilmesi, bakımın kişiselleştirilmesini ve amaçla da tutukluların esnek bir dağılımını gerektirir; bu bakımdan tutukluların, kendilerine uygun kişisel tedavilerinin yapılabileceği kurum ya da servislere konulması uygun olur.

87-Yönetim, sağlık makamları tarafından saptanan normlara uygun olarak, sanıklara, olağan saatlerde, nitelik ve miktar bakımından modern hijyen ve diyet kurallarına yanıt verecek nitelikte, sanıkların yaşlarını, sağlık durumlarını, çalışma koşullarını ve olanak ölçüsünde dini ve felsefi inançlarını da dikkate alan iyi hazırlanmış bir yemek verilmelidir.” Şeklinde tavsiye kararları yer almaktadır.

3- AVRUPA KONSEYİ BAKANLAR KOMİTESİ'NİN ÜYE DEVLETLERE, CEZAEVLERİNDE AIDS VE BUNA İLİŞKİN SAĞLIK PROBLEMLERİ DÂHİL OLMAK ÜZERE, BULAŞICI HASTALIKLARIN KONTROLÜNÜN CEZAEVİNE AİT VE KRİMİNOLOJİK VEÇHELERİ HAKKINDA R (93) 6 SAYILI TAVSİYE KARARI

6 Sayılı Tavsiye Kararı’nda; “AIDS'e özellikle değinilen, cezaevlerinde bulaşıcı hastalıklar konulu 8. Cezaevi Genel Müdürleri Konferansında (Strazburg 2-5 Haziran 1987) kabul edilen nihai kararları hatırlayarak; Mahpusların temel haklarına saygının, özellikle de sağlık bakım hakkının, mahpuslara genel topluma sağlanan sağlık bakımına eşit bir önleyici tedavi ve sağlık bakımı sunulmasını gerektirdiğinin bilincinde olarak, Bu bağlamda, Avrupa Sosyal Şartı'nı ve Avrupa insan Hakları Sözleşmesini referans göstererek; Cezaevlerinde insanlığın ve saygınlığın minimum standartlarını garanti eden Avrupa Cezaevi Kuralları hakkındaki R (87)3 sayılı Tavsiye Kararını referans göstererek; Etik ihtiyaçlara uyum sağlaması ve etkili olması için, önleyici ve sağlığı koruyucu tedbirlerin cezaevi toplumunun gönüllü işbirliğine dayanması gerekliliğini göz önüne alarak;” gerekli tedbirlerin alınması gerektiği konusunda tavsiye kararları bulunmaktadır.

Covid-19 da aynı şekilde bulaşıcı bir hastalıktır. AİDS için alınan tedbirlerin benzeri bu hastalık için de alınmalıdır.

4- R (93) 6 SAYILI TAVSİYE KARARINA EK KARAR

6 Sayılı Tavsiye Kararına Ek Kararda ceza infaz kurumlarında alınması gereken önlemeler aşağıdaki şekilde sıralanmıştır.

4- …Ulusal ve bölgesel sağlık sistemleriyle işbirliği seropozitif mahpusların ve AlDS'li mahpusların tıbbi bakımlarının yanı sıra, onların kuruma girişte ve tahliye olduklarında yapılan tıbbi takiplerini kolaylaştırmalıdır.

5- Toplumla bütünleşmelerini sağlamak amacıyla, seropozitif mahpuslar için tıbbi bakım, psikolojik destek ve sosyal hizmetler organize edilmelidir.

9- Genel toplumdaki seropozitif kişiler için, çalışma, spor yapma ve boş zamanlarını değerlendirme halleri ayırma, tecrit etme ve kısıtlama gerektirmediğinden bu yaklaşım cezaevindeki seropozitif mahpuslara da uygulanmalıdır.

15- Cezaevi sağlık sistemine, sadece bulaşıcı hastalıklar ile HIV/AIDS'e ilişkin problemleri değil aynı zamanda mahpusları etkileyen tüm sağlık problemlerini karşılayabilmesi için, gerekli mali kaynak ve insan kaynakları sağlanmalıdır.

16- … Mahpuslar zamanına göre, bulundukları cezaevinde yürütülecek salgın hastalıklara ilişkin araştırmaların varlığından haberdar edilmelidir.

Özel Tedbirler

18- Önleyici tedbirler, riski azaltmak için enjeksiyon materyallerinin dezenfekte edilerek veya sadece bir kez kullanımını da kapsayan bir sağlık eğitim programının oluşturulmasını ve geliştirilmesini gerekli kılmaktadır.

41- Mahpuslara, sadece onları bulaşıcı hastalıklara karşı korumak için değil, aynı zamanda hijyen kurallarına riayet etmelerini sağlamak için bir dezenfektan sağlanmalıdır.” şeklinde tavsiyeler bulunmaktadır.

5- AVRUPA KONSEYİ BAKANLAR KOMİTESİNİN ÜYE DEVLETLERE CEZAEVİNDE TIBBİ BAKIMIN AHLAKİ VE KURUMSAL YÖNLERİ İLE İLGİLİ R (98) 7 SAYILI TAVSİYE

7 Sayılı Tavsiye Kararı’nda; “Bakanlar Komitesi, Avrupa Konseyi Statüsünün 15'inci maddesi gereğince; Toplumda ve cezaevi koşullarında yürütülmekte olan tıbbi uygulamaların aynı ahlaki prensiplere tabi olmasını göz önünde tutarak, Temel mahkûm haklarına saygı gereği, toplumun geneline sağlanan önleyici tedavi ve tıbbi bakım hizmetlerinin eşit olarak onlara da sağlanmasının icap ettiğini hatırlatarak, Tıbbi uygulayıcının cezaevinde, mahkûmların ve cezaevi idaresinin tıbbi beklentilerinden kaynaklanan çalışmalar nedeniyle sık sık çözümü zor problemlerle karşı karşıya kaldığını ve bunun sonucu olarak da çok sıkı ahlaki ilkelere bağlı olması gerektiğini kabul ederek, Cezaevi doktorunun, diğer sağlık personelinin, mahkûmların ve cezaevi idaresinin, tıbbi bakım hakları ve cezaevi doktorlarıyla diğer sağlık personelinin özel rolü konularında açık bir vizyon belirlenmesi için izlenecek yöntem konusunda pay sahibi olduklarını dikkate alarak,

I. Cezaevinde Tıbbi Bakımın Ana Özellikleri

A. Bir Doktora Müracaat

1. Mahkûmlar cezaevine girdiklerinde ve orada bulundukları süre içerisinde herhangi bir yersiz gecikme olmaksızın ve tutukluluk rejimlerine bakılmaksızın, gerekirse sağlık durumları itibarıyla her zaman bir doktora veya tam mesleki tecrübeye sahip olan bir hemşireye müracaat etme imkânına sahip olmalıdır. Bütün tutuklular cezaevine alınmalarında uygun olan bütün tıbbi uygulamalardan yararlandırılmalıdır. Akli dengesizliğin, cezaevine psikolojik adaptasyonun, uyuşturucu kullanımından kaynaklanan zararlı belirtilerin, hap ve alkol bağımlılığının ve bulaşıcı ve kronik durumların üzerinde özel bir önemle durulmalıdır.

24. Sağlık bakım personeli, cezaevi idaresine; mahkûmların beslenmesiyle ilgili veya yaşamak zorunda bulundukları çevre konusunda hijyen ve sağlık koruma tedbirleri bakımından tavsiyelerde bulunmalıdır.”

III. Belirli Mutat Problemlerin Yönetimine İlişkin Olarak Cezaevi Tıbbi Bakım

Organizasyonu

A. Bulaşıcı hastalıklar özellikle;

- HIV Enfeksiyonu ve AIDS,

- Tüberküloz,

- Hepatit.

2. Seks yoluyla bulaşan enfeksiyonları önlemek bakımından cezaevinde uygun koruyucu önlemler alınmalıdır.

38. Bir enfeksiyon nedeniyle mahkûmun tecrit edilmesi sadece, cezaevi ortamı dışında da aynı tıbbi nedenlerle bu tecrit işleminin yapıldığı hallerde haklı görülebilecektir.

41. Eğer tüberküloz rastlanırsa, bu enfeksiyonun yayılmasını ve bulaşmasını engellemek için gerekli olan bütün tedbirler uygulanacaktır. Tedavi edici müdahale cezaevi dışındaki standartlarla aynı olmalıdır.

42. Hepatit B hastalığının yayılmasını engelleyen tek etkili yöntemin aşı olması nedeniyle, mahkûmlar ve personel aşılanmalıdır.” şeklinde tavsiyeler bulunmaktadır.

6- AVRUPA KONSEYİ BAKANLAR KOMİTESİ'NİN ÜYE DEVLETLERE CEZAEVLERİNDE İZİN KONUSUNA İLİŞKİN R (82) 16 SAYILI TAVSİYE KARARI

16 Sayılı Tavsiye Kararı’nda; “Bakanlar Komitesi, Avrupa Konseyi statüsünün 15.b maddesi gereğince, Ceza politikasında ortak prensipler belirlenmesinin Avrupa Konseyine üye devletlerin yararına olduğunu düşünerek; Mahkûmlara izin verilmesinin, cezaevlerini insani hale getireceğini ve hapsedilme koşullarını iyileştireceğini göz önüne alarak; Mahkûmlara izin verilmesinin, onların yeniden toplumla bütünleşmesini kolaylaştıran vasıtalardan biri olduğunu dikkate alarak; Bu alandaki deneyimleri göz önünde bulundurarak,

Üye devletlerin hükümetlerine:

1. Sağlık, eğitim, meşguliyet, aile ve diğer sosyal nedenlerle, mümkün olan en fazla şekilde mahkûmlara izin vermelerini;

2. İzin verirken aşağıdaki hususları dikkate almalarını:

• Suçun niteliği ve ağırlığı, mahkûmiyetin süresi ve cezasının çekilen kısmı,

• Mahkûmun kişiliği ve davranışları, varsa toplum için taşıdığı tehlike riski,” dikkate alınarak gerekli tedbirlerin alınması gerektiği hususunda tavsiye kararları bulunmaktadır.

7- AVRUPA SOSYAL ŞARTI

Avrupa Sosyal Şartı’nda; “11-Sağlığın korunması hakkı Akit Taraflar, sağlığın korunması hakkının etkili bir biçimde kullanılması sağlamak amacıyla, ya doğrudan ya dakamusal veya özel örgütlerle işbirliği içinde diğer önlemlerin yanı sıra; 1- Sağlığın bozulmasına yol açan nedenleri olabildiğince ortadan kaldırmak; 2- Sağlıklı olmayı teşvik etmek ve sağlık konularında kişisel sorumluluk duygusunu geliştirmek üzere eğitim vedanışma hizmetleri sağlamak; 3- Kazalar açısından olduğu gibi, salgın, yöresel ve diğer hastalıkları olabildiğince önlemek üzere tasarlanmış uygun önlemler almayı; taahhüt ederler.” Şeklinde ilkeler benimsenmiştir.

8- MAHPUSLARA MUAMELEYE DAİR BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ASGARİ STANDART KURALLARI (NELSON MANDELA KURALLARI)

Birleşmiş Milletler Asgari Standart Kurallarında; “Sağlık hizmetleri Madde 24 1. Mahpuslara sağlık hizmeti sağlanması, devletin sorumluluğudur. Mahpuslar, topluma sağlanan mevcut sağlık standartlarından aynı şekilde yararlanır ve hukuki statülerine dayalı ayrımcılık olmaksızın, gerekli sağlık hizmetlerine ücretsiz erişime sahip olurlar.

Madde 25 1. Her hapishanedeki mahpusların beden ve zihin sağlığını değerlendirme, destekleme, koruma ve geliştirme ile görevlendirilmiş; özel sağlık bakım ihtiyacı olan mahpuslara ve rehabilitasyonunu engelleyen sağlık konularına, özel dikkat gösteren bir sağlık hizmeti bulunur. 2. Sağlık hizmeti, yeterli nitelikte, tam bir klinik bağımsızlığıyla hareket eden, yeterli sayıda, nitelikli görevliden oluşan disiplinlerarası bir ekiple verilir ve bünyesinde yeterli psikoloji ve psikiyatri uzmanlığına sahip görevliler bulunur. Her mahpusa, nitelikli bir diş hekiminin hizmetinden yararlanma olanağı sağlanır.

30. d) Mahpusların bulaşıcı hastalık taşıdığından şüphelenilmesi halinde, klinik tecrit ve enfeksiyon dönemi boyunca uygun tedavi sağlanması….” Şeklinde kurallar benimsenmiştir.

G- CEZAEVİNDE BULUNAN TUTUKLU VE HÜKÜMLÜLERİN YAŞAMA HAKKININ KORUNMASI HUSUSUNDA DEVLETİN POZİTİF YÜKÜMLÜLÜĞÜ BULUNMAKTADIR.

1- AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ KAPSAMINDA YAŞAMA HAKKI

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 1. Maddesi taraf devletlerin sözleşmede yer alan hak ve özgürlükleri güvence altına almalarını gerektirir. Nitekim Anayasa’da insan temel hak ve özgürlükler tek tek sayılmıştır ve buna karşı devletin, hükümetlerin ve devletin idari ve adli makamlarının pozitif ve negatif yükümlülükleri bulunduğu tartışmasızdır.[13]

Devletin yaşama hakkını koruma pozitif yükümlülüğünün kaynağı, yaşama hakkının hukuk tarafından korunmasını emreden Sözleşme’nin 2(1). fıkrasıdır. Mahkeme şöyle demiştir: “Sözleşme’nin 2(1). fıkrasının birinci cümlesi devlete sadece kasten ve hukuka aykırı olarak öldürmekten kaçınmayı değil, ama aynı zamanda egemenlik alanı içinde bulunan kişilerin yaşamlarını korumak için gerekli tedbirleri almayı da emreder”.[14]

Devlet, yaşama yönelik riskin gerçekleşmesi sonucu ölümün meydana gelmesini önlemek için ne tür tedbirler almalıdır? Devlet ilkin hukuki tedbirler almalıdır: “Sözleşmenin 2. maddesi bakımından yaşamı korumak amacıyla bütün uygun tedbirleri alma şeklindeki pozitif yükümlülük, her şeyden önce, devlete yaşama hakkına yönelik tehditleri etkili biçimde önlemeyi hedefleyen her türlü adli ve idari TEDBİRİ ALMASINI ZORUNLU KILMAKTADIR.

Sağlık alanında pozitif yükümlülükler, Devletin, ister özel ya da kamusal olsun, hastanelerin hastaların yaşamının korunmaya yönelik uygun tedbirler almalarını zorunlu kılan yasal bir çerçeve oluşturmasını gerektirir (Calvelli ve Ciglio/İtalya [BD], § 49; Vo/Fransa [BD], § 89; Lopes de Sousa Fernandes/Portekiz [BD], § 166). 38. Bu konuyla ilgili olarak, üye Devletler için düzenleme oluşturma yükümlülüğü, geniş anlamda, yani bu düzenlemeyi, yasal mevzuat iyi işleyecek şekilde oluşturma yükümlülüğünü de kapsayacak şekilde anlaşılmalıdır. Dolayısıyla Devletler ayrıca, özellikle denetim ve uygulama tedbirleri de dâhil olmak üzere, kabul ettikleri kanunların uygulanması için gerekli tedbirleri almak zorundadırlar (Lopes de Sousa Fernandes/Portekiz [BD], § 190).

AHİM’e göre “herhangi bir kişi sağlıklı olarak devletin otoritesi altına yerleştirildiğinde, ancak serbest bırakıldığında aynı şekilde sağlıklı olmadığı durumda, bu durumun nedenlerini inandırıcı şekilde açıklama yükümlülüğü söz konusu devlete aittir. Devlet bu türden inandırıcı bir açıklama yapmadığı durumda AİHS’in 3. maddesi açısından bu durum sorun oluşturur.” Tomasi c. France, § 110 ; Ribitsch c. Autriche, § 34; Aksoy c. Turquie, § 61,, et Selmouni c. France [GC], no 25803/94, § 87, CEDH 1999 V).

Başvurucu cezaevine girdiğinde tüberküloz hastası olmamasına rağmen, bir süre sonra bu hastalığa yakalanmış olup, sözleşmeci devlet bu durumun cezaevi koşullarından kaynaklanmadığını açıklayamamıştır Cezaevinde tutulan bir kişinin, bulaşıcı bir hastalığa yakalanması veya mevcut hastalığının ilerlemesine neden olabilecek koşullarda tutulması, AİHS’in 3. maddesinin ihlaline yol açar. (…) AİHS’in 3. maddesi bulaşıcı hastalıkların önlenmesi açısından taraf devletlere pozitif yükümlülükler yükler” (Dobri c. Romanie, §§ 46-56)

Kamu sağlığı politikaları kapsamında makamların fiil ve ihmallerinin, bazı koşullarda, kendilerini Sözleşme’nin 2. maddesinin esas yönünden sorumlu kılabileceği (Powell/Birleşik Krallık (k.k.)) ve Sözleşmeci bir Devletin makamlarının, genel olarak toplumun tamamına sağlanan sağlık hizmetlerinin bir kişiye sağlanmasını reddederek söz konusu kişinin yaşamını tehlikeye attıklarının kanıtlanmış olmasının, Sözleşme’nin 2. maddesi açısından bir sorun teşkil edebileceği göz ardı edilmez (Kıbrıs/Türkiye [BD], § 219; Hristozov ve diğerleri/Bulgaristan, § 106). 42. Mahkeme, çok istisnai olan iki durumda, Devletin, sağlık hizmetlerine ilişkin fiilleri ve ihmalleri sebebiyle Sözleşme’nin 2. maddesinin esas yönünden sorumlu olduğunu kabul etmiştir: İlk olarak; bir hastanın acil hayati tedavilere erişimi reddedilerek, hastanın yaşamının bilerek tehlikeye atılması (Mehmet Şentürk ve Bekir Şentürk/Türkiye) ve ikinci olarak; sağlık hizmetlerinin işleyişinde sistemsel veya yapısal bir bozukluk sebebiyle, bir hastanın acil hayati tedavilere erişim sağlayamaması, makamların bu riskten haberdar olduğu ya da haberdar olması gerektiği ve özellikle ilgili hastanın yaşamını, dolayısıyla genel olarak hastaların yaşamını tehlikeye atarak, bunun gerçekleşmesini engellemek için gerekli tedbirleri almamış olmasıdır. (Aydoğdu/Türkiye).[15]

2- ANAYASAYA GÖRE DEVLET HERKESE SAGLIKLI BİR HAYAT YAŞACAĞI ŞARTLARI SUNMAK ZORUNDADIR.

AYM’nin İpek Deniz ve Diğerleri, B. No: 2013/1595, 21/4/2016 Kararında; “Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı, dokunulmaz ve vazgeçilmez temel bir hak olup Anayasa’nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 50). 149. Yaşam hakkına ilişkin negatif yükümlülük kapsamında, kamusal bir yetkiyle güç kullanan görevlilerin kasıtlı ve hukuka aykırı bir şekilde hiçbir bireyin hayatına son vermeme ödevi bulunmaktadır. Pozitif yükümlülükler kapsamında ise devletin, yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını, kamu görevlilerinin, diğer bireylerin ve hatta kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma ödevi vardır. Devlet öncelikle yaşam hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı caydırıcı ve koruyucu yasal düzenlemeler yapmalı ve idari tedbirleri almalıdır. Bu ödev ayrıca bireyin yaşamını her türlü tehlike, tehdit ve şiddetten koruma yükümlülüğünü de içerir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,§ 51)

Anayasa Mahkemesine göre de Anayasa’nın 17. maddesi, “gerek kamusal makamların, gerek diğer bireylerin, gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı” devlete bireyin yaşamını koruma yükümlülüğün yüklemektedir. Devlet bireyin yaşamını her türlü riske karşı korumalıdır. Modern yaşamda bireyin yaşamına yönelik risk kaynaklarının çokluğu ve çeşitliliği, devletin pozitif yükümlülüğünü giderek genişleten bir içtihat alanı haline getirmektedir.

Devletin pozitif yükümlülüğü, sağlık alanında yürütülen faaliyetleri de kapsamaktadır. Nitekim Anayasa’nın 56. maddesinde herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu, devletin “herkesin hayatını(,) beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak (…) amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini” düzenleyeceği, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getireceği kurala bağlanmıştır (İlker Başer ve diğerleri, § 44); (Nail Artuç, B. No: 2013/2839, 3/4/2014, § 35).[16]

Devletin Salgın Hastalıklara Karşı Etkin Mücadele Etme Yükümlülüğü Vardır.

AYM, Halime Sare Aysal [GK], B. No: 2013/1789, 11/11/2015 tarihli kararında; “Anayasayla Devlete verilen, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmeyi sağlamak görevinin yasal bazda yansıması 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanununda ana hatlarıyla yer almaktadır. Nitekim, anılan Kanun’un 1. maddesinde “Memleketin sıhhi şartlarını ıslah ve milletin sıhhatine zarar veren bütün hastalıklar veya sair muzır amillerle mücadele etmek ve müstakbel neslin sıhhatli olarak yetişmesini temin ve halkı tıbbi ve içtimai muavenete mazhar eylemek umumi Devlet hizmetlerindendir.” Denilmek suretiyle, halkın sağlığının korunması ve gelecek nesillerin sağlıklı biçimde yetişmesi için gerekenlerin yapılması Devlete bir görev olarak verilmiş bulunmaktadır. Aynı Kanun’un 2-4. maddelerinde de Sağlık Bakanlığı’nın bu konudaki görevleri detaylı biçimde sayılmış, bu meyanda ülkedeki her tür ateşli, bulaşıcı ve salgın hastalıklarla mücadelenin bu Bakanlığın görevleri arasında olduğuna işaret edilmiştir. Kanun’un 57. maddesinde kolera, veba, lekeli humma vb. hastalıklar tek tek sayılmak suretiyle belirtilmiş ve Kanun’un 72. maddesinde bu bulaşıcı ve salgın hastalıklardan biri zuhur ettiği veya zuhurundan şüphelenildiği takdirde alınacak tedbirler arasında “Hastalara veya hastalığa maruz bulunanlara serum veya aşı tatbiki de” sayılmıştır. Ne var ki yine Kanun’un 64. maddesinde “57nci madde de zikredilenlerden başka her hangi bir hastalık istilai şekil aldığı veya böyle bir tehlike baş gösterdiği takdirde, o hastalığın veya her hangi bir hastalık şeklinin memleketin her tarafında veya bir kısmında ihbarı mecburi olduğunu neşrü ilana ve o hastalığa karşı bu kanunda mezkûr tedabirin kaffesini veya bir kısmına tatbika Sıhhat ve İçtimai muavenet Vekaleti Salahiyettardır.” denilmek suretiyle, 57. maddede sayılanların dışındaki hastalıklar yönünden de 72. madde de sayılan tedbirleri almaya (bu meyanda aşı tatbikine) Sağlık Bakanlığı’nın yetkili olduğu hüküm altına alınmıştır. …”[17] şeklindeki kararından anlaşılacağı üzere; COVİD-19 Salgına karşı devlet her hangi bir ayrım gözetmeksizin bu hastalıkla etkin mücadele edebilmek için her türlü tedbiri almak zorundadır. Devletin her hangi bir şekilde takdir hakkı bulunmamaktadır.

G- COVİD-19 KAPSAMINDA MEVCUT CEZA İNFAZ YASASININ DEĞERLENDİRİLMESİ

Covid-19 salgını bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de olağanüstü tedbirlerin alınmasını gerektirmiştir. Ceza İnfaz Kurumlarında bulunan tutuklu ve hükümlülerin yaşam haklarının korunması amacıyla acil yasa değişikliğine ihtiyaç olmasına rağmen mevcut infaz Yasa’sı da değerlendirilmek suretiyle meydana gelebilecek riskli durumların önüne geçilmeye çalışılmalıdır. Aksi durumda telafisi mümkün olmayan can kayıpları yaşanabilecektir.

5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun’un 16. 27. ve 116 maddeleri salgın hastalık durumunda hükümlü ve tutukluların durumlarının değerlendirilmesine olanak tanımaktadır.

5275 Sayılı Kanunun 16. maddesinde yapılan değişiklikle, 2. fıkradaki “Mahkumun hastalığının hayatı için kesin bir tehlike teşkil etmesi durumunda, hapis cezasının infazının iyileşinceye kadar geri bırakılması” hükmüne, 5. fıkra eklenerek, “Ağır bir sakatlık veya hastalık nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettirememesi durumunda infaz ertelenebilir” şeklinde düzenlemeler mevcuttur.

KORONA VİRİSÜ DE TOPLU YERDE YAŞAYAN HER BİR FERT İÇİN KESİN BİR TEHLİKE ARZ ETMEKTEDİR. MEVCUT HALİYLE CEZAEVİ KAPASİ VE ŞARTLARI DİKKATE ALINDIĞINDA TUTUKLU VE HÜKÜMLÜLER İÇİN SÖZ KONUSU HSTALIKTAN KORUNMAK İÇİN SAĞLIKLI KOŞULLARIN SAĞLANMASI MÜMKÜN DEĞİLDİR.

Hükümlülerin durumları bu düzenleme kapsamında değerlendirilmek suretiyle, en azından bu salgın hastalık riski ortadan kaldırılıncaya kadar cezaların ertelenmesi mümkündür. Tutuklular açısından ise; salgın hastalığın mücbir sebep olması, bu kişilerin halen masumiyet karinesi koruması altında olmaları, tutukluluğun tedbir mahiyetinde olması, kişilerin tutuklu kalmaları ile can güvenliklerinin korunması hususundaki kamu yararı dengesi resen gözetilmek suretiyle sıkı adli kontrol hükümleri uygulanarak tutuklu kişiler de bu ölümcül salgın hastalığa karşı korunabileceklerdir.

Yine Yasanın “Sağlığın korunması kurallarına uyma” başlıklı 27.maddesinde; “(1) Hükümlü, sağlığının korunması ve salgın hastalıkların önlenmesi için gerekli ve alınmış tedbirlere uymak, kişi sağlığı için tehlike doğuran durumları gecikmeksizin kurum yönetimine bildirmek, kendi ve içinde yaşadığı ortamın temizliğine uygun davranışlar göstermek zorundadır. (2) Hükümlü, hem kendi, hem de diğer hükümlülerin sağlığını tehlikeye düşürebilecek eylemlerden kaçınmakla yükümlüdür.” Şeklinde düzenleme mevcuttur.

HÜKÜMLÜNÜN DAHİ SALGIN HASTALIKLARA KARŞI YÜKÜMLÜĞÜNÜN OLDUĞU BİR DURUMDA, DEVLETİN DE, CEZA İNFAZ KURUMUNDA OLAN HÜKÜMLÜ VE TUTUKLULARIN YAŞAMA HAKKININ KORUNMASI KAPSAMINDAKİ POZİTİF YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜ YERİNE GETİRMESİ BEKLENECEKTİR.

İnfaz Kanunu 78 ve devamı maddelerine göre tutuklu ve hükümlülerin yaşama haklarının korunması/sağlanması devlete verilmiş bir görevdir. Bu açıdan, söz konusu salgın ve bunun öldürücü niteliği de göz önünde tutularak devletin, tutuklu ve hükümlülerin yaşama haklarını garantiye alacak bazı tedbirler alması zorunludur. Daha önceki salgınların bulaşma yöntemleri Corona Virüsü kadar kolay olmadığı için, bu kadar büyük ve olağanüstü tedbirler almaya gerek olmamıştır. Ancak mevcut durum çok ciddi riskler içermektedir.

Söz konusu virüsün, Cezaevleri, dışarıdan içeri sürekli temas olması ve kalabalık olması nedeniyle kontaminasyona ve içeride hızlı yayılmaya açıktır. Yüksek risk grupları, siyasi suçtan mahkum yada tutuklu olanların ev hapsine alınmaları ya da alternatif adli kontrol tedbirleri (elektronik kelepçe, ev hapsi vb.) uygulanarak tutuksuz yargılanmaları mevcut durum itibariyle devletin pozitif yükümlülükleri arasındadır.

İran'da korona virüsü nedeniyle, aralarında siyasi tutukluların da olduğu 85 bin mahkum serbest bırakılmıştır. Aynı durum Çin, Bahreyn ve İtalya’da da uygulanmıştır.[18][19][20] Birçok ülkede en kısa zamanda gerekli tedbirlerin alınması konusunda çağrılar yapılmaktadır.[21][22][23][24][25][26]

20 yıl önce, 19 Aralık 2000’de “Hayata Dönüş” adı verilen 20 cezaevine birden yapılan operasyonda 32 kişi hayatını kaybetmiş, yüzlerce kişi yaralanmıştır. Bugün bile, o operasyonun devlet tarafından iyi bir şekilde yönetilmemiş olduğu hususu tartışılmaktadır. Söz konusu hastalık ise, sadece lokal bir infaz kurumunu değil, yaklaşık 300.000 kişilik tutuklu ve hükümlüleri ilgilendiren yüksek bir sayıdır. Bu aşamada acilen gerekli tedbirlerin alınması kaçınılmaz bir durumdur.

H- KİŞİLERİN CAN GÜVENLİĞİNİN KORUNMASI İÇİN GEREKLİ TEDBİRİ ALMAYAN KAMU GÖREVLİLERİ MEYDANA GELEN ÖLÜMLERDEN DOLAYI SORUMLU TUTULACAKLARDIR.

“Hizmet kusuru, idarenin yürüttüğü kamu hizmetinin hiç işlememesi, kötü işlemesi veya geç işlemesi sonucu ortaya çıkan ve bundan doğan zararları idarenin tazminini gerektiren bir sorumluluk türüdür. Hizmet kusuru, idarenin yasama ve yargı fonksiyonu dışında kalan eylemlerinden doğabileceği gibi, idarenin işlemlerinden de doğabilir. İdarenin personelinin görevle ilgili, görev sırasında, görevin verdiği yetki ve/veya nüfuzu kullanarak veya idarenin araçlarını kullanarak sebebiyet verdiği hukuka aykırı ve hatta suç oluşturan işlem ve eylemlerinden kaynaklanan zararlar da hizmet kusuru içerisinde değerlendirilecek ve idarenin sorumluluğunu gerektirecektir.”[27]

AYM’nin Yaprak Yüksek, B. No: 2013/9116, 14/10/2015, § 33. Kararında; Yetkili kişi ve kurumların kamu ya da özel sağlık kuruluşlarına başvuran bir hastanın sağlık durumunun ciddiyetini bilmelerine ya da bilmeleri gerekmemesine rağmen olası riskleri önlemek için gerekli ve yeterli önlemleri almamaları ya da hastanın tanı ve tedavisine ilişkin değerlendirme hatasını aşacak şekilde mesleki ödevlerine aykırı davranarak bir kimsenin hayatına veya vücut bütünlüğüne zarar vermeleri durumunda, bu kişiler hakkında ceza yargılaması çerçevesinde işlem başlatılması gerekebilir. (Mevcut durumda tutuklu ve hükümlüler açısında resen covid-19 salgını için gerekli tedbirler alınmalıdır) Bu, Anayasa Mahkemesi’nin Anayasa madde 17 yorumundan doğan bir pozitif yükümlülüktür. Aksi halde, Anayasa madde 17 ihlali gerçekleşebilir. [28] Şeklinde kararı durumun ciddiyetini ortaya koymaktadır.

AYM’nin, İlker Başer ve Diğerleri, B. No: 2013/1943, 9/9/2015 tarihli kararında; “70. Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığı koruma hakkı kapsamında devletin yerine getirmek zorunda olduğu pozitif yükümlülüklerin usule ilişkin boyutu, yaşanan ölüm olayının veya bireylerin maddi ve manevi varlığının zarar görmesine sebep olan vakaların tüm yönlerinin ortaya konulmasına ve sorumlu kişilerin belirlenmesine imkân tanıyan bağımsız bir soruşturma yürütülmesini gerektirmektedir (Sadık Koçak ve diğerleri, § 94)” şeklindeki kararı ile, zarara (ölüme) sebep olanların belirlenmesi ve haklarında etkin bir soruşturma yürütülmesi gerektiğini karara başlamıştır.

Yine AYM, Fatma Şimşek ve Diğerleri [GK], B. No: 2013/7002, 11/5/2016 tarihli kararında; “82. Yaşam hakkı kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüklerin usule ilişkin yönü çerçevesinde devlet, doğal olmayan her ölüm olayının tüm yönlerinin ortaya konulmasını ve sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek bağımsız ve etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, kişilerin yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlıklarını koruyan hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvence altına almak ve kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda bunların sorumlulukları altında meydana gelen ölümler ile bireylerin maddi ve manevi varlığına verilen zararlar için hesap vermelerini sağlamaktır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54, Sadık Koçak ve diğerleri, § 94) ölüme sebep olanların yargı önünde hesap vermeleri gerektiğini açık bir şekilde ifade etmiştir.

“Salgının boyutuna göre devletin her mahpusu koruma yükümlülüğü vardır. Bu nedenle, bir kere keyfi bir nedenle ayrımcılık yapılan her mahpusun yaşam ve sağlık hakkının ihlalinden devlet sorumludur.”[29]

KİŞİLERİN YAŞAMA HAKKI SÖZ KONUSU OLDUĞU DURUMLARDA İNFAZ REJİMİ UYGULAMALARINDA VE DÜZENLEMESİNDE AYRIMCILIK YAPILAMAZ.

AİHM’si, terör ve organize suçlar gibi en zor koşullarda bile, ilgili kişinin eylemi ne olursa olsun, sözleşmenin insanlık dışı ve aşağılayıcı muameleyi mutlak bir şekilde yasakladığını teyit etmiştir.(Labita, {119; Ramirez Sanchez-Fransa, {116; Saadi-İtalya, {127, Chohal-Birleşik Krallık, {79). Yaşam hakkı, hiçbir ayrım yapılmaksızın, herkesin sahip olduğu vazgeçilmez bir haktır. Yaşam hakkının söz konusu olduğu durumlarda, bu hakla yarışan ve tercih edilebilecek başka bir haktan bahsedilemeyecektir.

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME

COVID-19 ABD hapishane sisteminde yayılmaya başlamıştır. Pandeminin New York City merkez üssünde ülkenin ikinci büyük hapishane sistemi olan Rikers Adası'ndan insanları serbest bırakmaya yönelik çağrılar yapılmıştır. Rikers Adası'ndaki 39’u mahkum ve 21 personel olmak üzere toplam 60 kişinin covid-19 testi pozitif çıkmıştır.[30] İngiltere’nin HMP Littlehey C tipi Cezaevi'nde tutulan 84 yaşındaki hükümlü erkek kişi, Britanya cezaevlerinde virüs sebebiyle hayatını kaybeden ilk kişi olmuştur.[31] Ülkemizde de bu konuda bir kısım haberler çıkmasına rağmen, henüz resmi olarak doğrulanmamıştır.

Ülkemizdeki mevcut Ceza İnfaz Yasası Değişiklik tasarısı mevcut haliyle meclisten geçerse; Terörle Mücadele Kanunu'ndan yargılanan ya da hüküm giyen gazetecileri, aydınları, siyasetçileri, kamu çalışanlarını, hakim ve savcıları, öğretim üyelerini, güvenlik personelini, kapsam dışında bırakan, geriye kalan, neredeyse bütün adli suçlar için yüzde 50 oranında ceza indirimi ve 2 yıl daha erken tahliye imkanı getiren infaz düzenlemesi yapılacaktır.[32]

Türkiye’deki cezaevlerinin doluluk oranı yüzde 121’dir. 208 bin hükümlü, 55 bin tutuklu vardır. Böylesine kalabalık cezaevlerine, Koronavirüs bulaşırsa salgının çok daha hızla kuvvetle muhtemeldir. Amaç Koronavirüs'e karşı önlem almaksa, cezaevlerinin boşaltılması en doğru önlem olacaktır. Mevcut İnfaz Yasası Değişiklik tasarısı, hem kapsamı içine aldıkları, hem de kapsamı dışında bıraktıkları bakımından sorunludur. Tecavüz suçluları, çocuğa cinsel istismarda bulunanalar, çocuk yaşında kızlarla evlenenler bu yasanın kapsamına girerken, düşüncelerini ifade etmek, halka haber vermek ya da toplantı ve yürüyüş özgürlüğünü kullanmak dışında suç işlememiş olan yüzlerce siyasal mahkûm yasanın dışında kalacaklar.[33]

İnfaz yasası bu haliyle yürürlüğe girerse, iki hukuk yoluna başvurulabilecektir. Bunlardan birincisi, Anayasa’nın 10. Maddesindeki eşitlik ilkesine aykırı olduğunu öne sürerek iptal davası açmaktır. İptal davası açma hakkı ana muhalefet partisi meclis grubu ile TBMM’nin en az beşte biri tutarındaki milletvekillerine aittir. Cumhurbaşkanı’nın da iptal davası açma yetkisi bulunmaktadır.[34]

İkinci bir yol ise, önce Anayasa Mahkemesi’ne, AYM’den sonuç alınamazsa AİHM’e bireysel başvuru yapmaktır. Ayrımcılığa karşı korunmak bir temel insan hakkıdır. O nedenle bu husus bireysel başvuru konusu olabilecektir. Bireysel başvuru hakkını sadece yasadan zarar gören, yeni yasa kapsamı dışında bırakılan hükümlü ve tutuklular kullanabilecektir. Dikkat edilecek husus, ise ayrımcılık şikâyeti tek başına yapılamayacağından, AİHS’in başka bir maddesiyle ileri sürülmesi gerekecektir. Örneğin, cezaevi koşulları ve Koronavirüs nedeniyle, devletin yaşam hakkını koruma yükümlülüğünü yerine getirmediği savıyla birlikte ayrımcılık şikâyeti ileri sürülebilecektir.[35]

Her ne kadar Ceza İnfaz Yasası Değişiklik tasarısında özellikle terör suçluları (Silahlı Terör Örgütü Üyeliğinde mahkum olanlar) kapsam dışı bırakılmaya çalışılmakta ise de; Terörle Mücadele Kanunu, kapsamı ve tanımları itibarıyla AB müktesebatı ve evrensel normlarla uyumlu değildir.

Avrupa Komisyonu 2016 Türkiye İlerleme Raporu’nda; Avrupa Komisyonu 17.04.2018 Tarihli Türkiye Ülke Raporu’nda; Avrupa İnsan Hakları Komiserliği 7 Ekim 2016 tarihli Memorandumu’nda; Avrupa Parlamenterler Meclisi (AKPM) İzleme Komitesi Başkanlığının talebi üzerine Venedik Komisyonu tarafından hazırlanan 12.12.2016 Tarihli Rapor’da; özet olarak; “Terörle Mücadele Kanunu, kapsamı ve tanımları itibarıyla AB müktesebatıyla uyumlu değildir ve bu Kanun'un uygulanması temel haklar bakımından ciddi endişe yaratmaktadır. Türk Ceza Kanunu ve Terörle Mücadele Kanunu'nun, Türkiye'nin terörle mücadele kapasitesini azaltmadan, AİHM içtihadıyla uyumlu hale getirilmesi gerekmektedir. Uygulamada orantılılık ilkesine riayet edilmelidir.”, bu Kanun’un Avrupa Standartları, AİHM İçtihadı ve ilgili uluslararası kuruluşların tavsiyeleri ile uyumlu olmayan söz konusu hükümlerinin yürürlükten kaldırılması gerekmektedir. Venedik Komisyonu tavsiyelerinin uygulanması gerekmektedir.” şeklinde tavsiye kararında bulunmuştur.

Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Dunja Mijatovic’in 1-5 Temmuz 2019 Türkiye Ziyaretini Müteakip Raporunda; Türk Mahkemelerinin terör suçlarındaki delil değerlendirmesi ile ilgili; “………Bu ve benzeri davalarda (Terör dosyalarında) savcılar ve hakimlerin, delilden suçluya gitmek yerine, mevcut delilleri toplayıp incelemeden önce şüpheliye bir suç saiki veya varsayılan bir kasıt atfettiklerini vurgulamıştır. Bu yaklaşım, kendini daha çok soruşturmalar, göz altına alma ve tutuklama aşamasında göstermekteyken giderek duruşmalarda, mahkumiyet kararlarında ve ceza tayini de dahil olmak üzere ceza yargılamasının her aşamasında görünür hale gelmiştir.” “Bu, AİHS koruması altındaki ifadeler ve eylemler de dahil olmak üzere demokratik bir toplumda hukuka uygun sayılması gereken eylemlerin çok ağır suçları işleme niyetini ispat etmek üzere kullanılan dolaylı deliller olarak yeniden yorumlandıkları bir ortama eklenmekte; böylece hukuk güvenliğinin altını oymakta ve Türk toplumunun her kesimi üzerindeki şiddetli caydırıcı etkiyi güçlendirmektedir. Komiser için, bu, hiçbir maddi delilin bir kişinin masumiyetini kanıtlamaya yetmeyeceği bir şekilde niyeti yargılamaya ("proces d'intention'') dönüşme riskini doğurmaktadır.[36]

“Türkiye'deki ceza adaleti sisteminin işleyişi Komiserlik için uzun zamandan beri devam eden bir sorun, Mahkeme'nin kapsamlı içtihadının da tasdik ettiği gibi, çok sayıda AİHS ihlalinin de kaynağı olmuştur. Sorunun bir kısmı geniş takdir yetkisi tanıyan kanunlardan, bilhassa, terör suçu olarak nitelenen eylemlerin çok geniş yorumlanmasından kaynaklanmaktadır.”

“Komiser, ilgili zaman aralığında gerçekleştirilen birtakım reformlara rağmen, ciddi sorunlar ve eksikliklerin Türk Ceza Kanunu (TCK)'nu, Terörle Mücadele Kanunu (TMK)'nu ve Ceza Muhakemeleri Kanunu (CMK)'nu etkilemeye devam ettiğini gözlemler. Komiserliğin Türkiye çalışmaları, yıllar boyunca yapılan bütün değişikliklere rağmen Türk yargısının neyin terör veya silahlı suç örgütüne üyelik teşkil ettiği noktasında aşırı geniş yorumuna ısrarla işaret etmektedir.”

“Bu bağlamda, Komiser, hukukun üstünlüğünün esaslı unsurlarından olan ve AİHS 15. madde uyarınca askıya alınması mümkün olmayan AİHS'in 7. maddesindeki güvenceyi (kanunsuz ceza olmaz) hatırlatır. Bu hüküm, diğerlerinin yanı sıra, mevcut suçların kapsamlarının daha önce suç teşkil etmeyen eylemleri içlerine alacak şekilde genişletilmesini yasaklar ve ceza kanununun sanık aleyhine, örneğin kıyasa yol açacak biçimde, geniş yorumlanamayacağı ilkesini koyar. Terörle ilgili suçlara gelince, terörle mücadele mevzuatının olağanüstü geniş uygulanması bağlamında AİHM, terörle mücadelenin meşruluğundan, "ceza hukuku alanında öngörülmeyen veya genişletici hukuki yorumlara makul sınırlandırmalar da içeren, Sözleşme'nin 7. maddesinde yer alan temel güvencelerin, terör suçlarının yargılanması ve cezalandırılmasında uygulanmadığı anlamı çıkmadığını" açıkça ifade etmiştir. "Yerel mahkemeler, bir suçun unsurlarını, onu öngörülebilir ve özüne uygun kılacak bir dille açıkça ortaya koymak için özel ihtimam göstermek zorundadırlar".[37]

“Yukarıda bahsedildiği üzere, kanunların Türkiye'de fazla geniş yorumlanması sorununun temel sebeplerinden biri, Türk yargısında hâkim olan, devletin farz edilen çıkarlarını bireylerin insan haklarından üstün tutma tavrıdır.[38] ….Bir başka hal ise, TCK'nın ve terörle mücadele mevzuatının, örgüt üyeliğini ispat edecek maddi deliller yokken, yargı makamları tarafından bir terör örgütünün amaçları veya varsayılan talimatlarıyla örtüştüğü kanaati getirilen eylemleri ve beyanları cezalandırmak için kullanılmasıdır.”

“Bir önceki bölümde incelendiği gibi, yargı bağımsızlığının son yıllarda uğradığı erozyon, konformizmi arttırarak ve halihazırda mevcut olan hükümet karşıtı olarak düşünülen kişileri cezalandırma eğilimini pekiştirerek Türk yargısında bir korku iklimi yaratmıştır.” Şeklinde ağır eleştiriler getirilerek, bir kısım kişilerin meşru eylemlerinin silahlı terör örgütü üyeliği için delil olarak kullanılmış olduğu vurgulanmıştır.

Avrupa Parlamentosu yeni Türkiye Raportörü Nacho Sanchez; “Eğer herkese terörist dersek, belki de hiç kimse terörist değildir.” şeklindeki açıklaması ile ülkemiz pratiklerinin mantıkla bağdaşmadığını izah etmiştir.[39]

Avrupa Hakimler Derneği Başkanı/Uluslararası Hakimler Derneği Birinci Başkan Yardımcısı, José Igreja Matos, BM Hakimlerin ve Avukatların Bağımsızlığı Özel Raportörü Diego García-Sayán; “Türk hükümeti hapishane nüfusunu azaltmak için bir af tasarısı geçiriyor. Ayrıca hükümeti avukatlar, İnsan Hakları savunucuları ve gazeteciler de dahil olmak üzere siyasi mahkumlara bu yardımı vermeye çağırıyorum, Hakimler ve Savcılar da af taslağına dahil edilmelidir.” Şeklinde açıklamalar yapmışlardır.[40]

“İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch) Türkiye Sorumlusu Emma Sinclair-Webb; Bu noktada hapishanelerdeki mahkum sayısını azaltmaya yönelik bütün çabalar olumlu karşılanmakla birlikte, bu tür önlemler siyasi mahkumları hedef alan birer araç olarak kullanılmamalıdır. Meclis, terörle mücadele kapsamındaki suçlardan yatan mahkûmlar ve hükümlerinin ertelenmesi için başvurmuş hasta mahkûmlar için getirilecek her türlü ayrımcı istisnaya karşı çıkmalıdır. Türkiye'de cezaevlerinde bulunan 'bütün mahkûmların koronavirüs salgınından dolayı koruma altına alınması gerektiğini vurgulamıştır.”[41]

İnfaz yasasıyla ilgili mevcut çalışma ülkemizdeki bir kısım aydın ve akademisyenler tarafından da eleştirilmiştir.

“Terörle Mücadele Yasası kapsamında ayrı bir infaz sistemi olmasına karşıyım. Herkes suçu için öngörülen orantılı ceza ile cezalandırılmalıdır, daha fazla değil. Dahası Türkiye’de tamamen keyfi, belirsiz ve geniş terör kavramı var ve uygulaması nedeniyle bu ayrım daha da vahim sonuçlar doğuruyor. Hayatında eline silah almamış, sadece kitap yazmış bir kişi terörist ilan edildiğinde şiddet uygulamış kişilerden hem daha ağır cezalar alıyor hem de daha ağır bir infaz sistemine tabi oluyor. Bu nedenle, bu ayrımı daha da ağırlaştıracak her türlü önleme karşı çıkmak gerekir.”[42]

Demokrasi İçin Hukukçular Derneği’nden Avukat Yıldız İmrek; “..Çünkü siyasi mahpuslar adil olmayan yargılamalarla, siyasi talimatlarla, infaz yargılaması dediğimiz yargılamalarla mahkum edilmiş olan gazeteciler, aydınlar, avukatlar, siyasi muhalifler. Bunlar ‘terör suçlusu’ diye etiketlenerek yargılanıyor. Ama gerçekte ifade özgürlüğü, siyasal eleştiri özgürlüğü, siyaset hakkı bağlamında politika yapan insanların yargılandığı durumlar.”[43]

“AKP ve MHP’ye göre kasten adam öldüren, uyuşturucu satan, gasp eylemlerinde bulunan, hırsızlık yapan, kadınlara tecavüz eden ve çocuklara karşı #cinsel istismar suçu işleyenler; kendilerine “muhalif” gazeteci, yazar ve düşünürlerden daha “MASUM”!!! #CinselSuçunAffıOlmaz[44]

“Devlet, 'herkesin' yaşam & sağlıklı bir çevrede yaşama hakkını koruma ödevi altındadır. Bu pozitif yükümlülüğün mevcut mücbir sebep karşısında da sürmesi tartışmasızdır. Bu bağlamda bir kamusal politikayla "hakların eşitsiz tahsisi" sonucunu önlemede, 'şiddet' kriteri önem taşır.”[45]

“Şiddet kriteri uygulanmalı “yapılması gereken kamu düzenini en az etkileyecek tür mahpusları tahliye etmek, üçlü bir standart getirme: Şiddet/şiddet yokluğu, Kamu düzeni açısından tehlike oluşturma/oluşturmama, Hükümlülük/tutukluluk.”[46]

“Kapatılma zorunluluğu olduğu koşulda da cezaevlerinde sağlık ve yaşam hakkı ayrımsız tüm bireyler için geçerli. İnfaz hukuku intikam hukuku değildir.[47] Cezaevlerinin daha güvenli olduğunu iddia edenler, görüş yasağı getirilerek çözülebileceğini düşünenlere gelince: Cezaevlerinin her gün evine gidip gelen çalışanları virüsü içeri taşıyan kaynak olabilecekleri gibi ortamın sağlıksız koşulları nedeniyle birbirlerine bulaştırma riski altındadırlar. O nedenle hızla cezaevi nüfusu şiddetsiz tüm suçları kapsayan tahliyelerle azaltılmalı, hem mahpus hem de çalışanların sağlıklı yaşam hakkını gözeten koruyucu önlemler alınmalıdır.”[48]

“AHİM'e göre "herhangi bir kişi sağlıklı olarak devletin otoritesi altına yerleştirildiğinde, ancak serbest bırakıldığında aynı şekilde sağlıklı olmadığı durumda, bu durumun nedenlerini inandırıcı şekilde açıklama yükümlülüğü söz konusu devlete aittir. Devlet bu türden inandırıcı bir açıklama yapmadığı durumda AİHS’in 3. maddesi açısından bu durum sorun oluşturur.” Tomasi c. France, § 110 ; Ribitsch c. Autriche, § 34; Aksoy c. Turquie, § 61,, et Selmouni c. France [GC], no 25803/94, § 87, CEDH 1999 V, Özel olarak bulaşıcı hastalıklara gelince, AİHM cezaevinde tüberküloz hastalığına yakalan bir başvurucuya ilişkin kararda, yukarıda özetlenen gerekçelere ek olarak, kısaca şu gerekçe ile taraf devletin Sözleşmenin 3. maddesini ihlal ettiğine hükmetmiştir: “Başvurucu cezaevine girdiğinde tüberküloz hastası olmamasına rağmen, bir süre sonra bu hastalığa yakalanmış olup, sözleşmeci devlet bu durumun cezaevi koşullarından kaynaklanmadığını açıklayamamıştır Cezaevinde tutulan bir kişinin, bulaşıcı bir hastalığa yakalanması veya mevcut hastalığının ilerlemesine neden olabilecek koşullarda tutulması, AİHS’in 3. maddesinin ihlaline yol açar. (…) AİHS’in 3. maddesi bulaşıcı hastalıkların önlenmesi açısından taraf devletlere pozitif yükümlülükler yükler” (Dobri c. Romanie, §§ 46-56)." AİHM’in ifadesi ile adeta “ölüm koridoru” (“death row - couloir de la mort”) benzeri bir koridorda bekletmeye eş değer olup, “ölüm koridoru” AİHM tarafından insan onuruna aykırı muamele olarak değerlendirilmiştir (Soering v. The United Kingdom).[49]

Devletin yaşamı koruma yükümlülüğü, hastalık ve doğal afetler nedeniyle mevcut olup, diğer bireyler için almış olduğu tedbirleri tutuklu ve hükümlüler içinde almakla yükümlüdür. Devlet, somut önlemler alarak bireyleri somut tehlikeden korunmasını sağlamalıdır. (AİHM Öneryıldız v. Turkey [BD], §71)[50]

Mevcut durumda ülkemizdeki ceza infaz kurumlarında; sık sık soğuk suların kesilmesi, sıcak suların düzenli bir şekilde verilmemesi, yeteri kadar havalandırma sisteminin bulunmaması, özellikle tek kişilik odaların 5-6 ay güneş alamaması, sağlık hizmetine erişimlerdeki güçlük, yeteri kadar yatak olmaması, kalabalık ortamların birçok kişi tarafından ortak bir şekilde kullanılmak zorunda kalınması, toplu olarak yemeklerin yapılması ve dağıtılması, kişisel hijyenin sağlanmasındaki zorluk, temiz içme suyu sağlamaktaki zorluklar, kurum kantinlerinde yeteri kadar temizlik malzemesinin tedarik edilememesi, bu hastalıkla mücadele için gerekli sosyal uzaklaşmanın sağlanmasının fiili olarak mümkün olmaması sebebiyle, Covid-19’un çok daha hızlı bir şekilde yayılma riski bulunmaktadır. Bu salgın ceza infaz sistemleri açısından canlı bomba olarak adlandırılmaktadır.[51]

Dünya üzerinde kabul gören, Covid-19 ile etkin mücadele için önerilen metotlar ile, ülkemizdeki ceza infaz kurumlarının kapasitelerinin üzerinde tutuklu ve hükümlü barındırması hususları hep birlikte değerlendirildiğinde, devletin mevcut durumda can güvenliklerini korumakla yükümlü olduğu tutuklu ve hükümler için hijyenik sağlıklı ortamları sağlaması ve sosyal uzaklık mesafesine uygun yerleşim planı yapması mümkün gözükmemektedir. Bu durum, devletin mevcut ekonomik ve iktisadi yapısı itibariyle de mümkün değildir. Covid-19 salgınına maruz kalan diğer ülkelerin ceza infaz kurumundaki tutuklu ve hükümlülerin can güvenliğinin korumak için almış olduğu tedbirler, her hangi bir ayrımcılık yapılmaksızın çok acil bir şekilde ülkemizde de uygulanmalıdır.

Özet olarak ifade etmek gerekirse; makalede bahsi geçen AİHM’si kararlarından da anlaşıldığı üzere, gerekli tedbirler alınmadığı takdirde, hükümlü ve tutukluların sadece yaşama hakkı değil, aynı zamanda işkence yasağı hakkı da (insan onuruna uygun muamele edilme hakkı) ihlal edilmiş olacaktır. Bu durum hakları ihlal edilen ve yakınları açısından telafisi imkansız zararlar meydana getirecek olup, zarara uğrayan ve yakınları, devlete karşı açacakları maddi ve manevi tazminat davaları ile her türlü kayıplarının telafi edilmesini talep edebileceklerdir. Gerekli tedbirleri almakta ihmali olanların ise, cezai sorumlulukları doğacaktır.

Av. İzettin DEMİR

----------------------------------------

[1] https://medicana.com.tr/saglik-rehberi-detay/9023/corona-korona-virusu-nedir

[2] http://www.hataybarosu.org.tr/Detay.aspx?ID=124507

[3] https://tr.euronews.com/2020/03/25/dunyada-covid-19-hayat-n-kaybedenlerin-say-s-18-bini-ast (26.03.2020)

[4] https://www.cnnturk.com/turkiye/turkiyede-ve-dunyada-corona-virusu-vaka-sayisi-kac-oldu-son-dakika-koronavirus-haberleri

[5] https://www.dw.com/tr/koronavir%C3%BCs-ile-m%C3%BCcadelede-%C3%BClkeler-hangi-%C3%B6nlemleri-ald%C4%B1/a-52811940; https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-51864424

[6] https://www.istanbulbarosu.org.tr/HaberDetay.aspx?ID=15639&Desc=Bas%C4%B1na-ve-Kamuoyuna

[7] https://www.istanbulbarosu.org.tr/HaberDetay.aspx?ID=15639&Desc=Bas%C4%B1na-ve-Kamuoyuna

[8] http://www.agribarosu.org.tr/Print.aspx?ID=124533&Tip=

[9] KÖSE, Ozan., “COVID-19: EFJ and IFJ urge Turkish government not to discriminate against political prisoners”, https://europeanjournalists.org/blog/2020/03/25/covid-19-efj-and-ifj-urge-turkish-government-not-to-discriminate-against-political-prisoners/

[10] "Europcan Convention for the Prevention of Torturc and Inhuman or Dcgrading Treatment or Punishment” (http://rm.coe.int/doc/09000016806dbaa3).

[11] https://www.coe.int/en/web/cpt/about-the-cpt

[12] KÖSE, Ozan., age.

[13] http://www.vanbarosu.org.tr/insan-haklari-komisyonucezaevi-inceleme-raporu-icerik-8.html

[14] http://www.vanbarosu.org.tr/insan-haklari-komisyonucezaevi-inceleme-raporu-icerik-8.html

[15] Sözleşme’nin 2. Maddesi Hakkında Rehber – Yaşam Hakkı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 2. Madde Rehberi

[16] AZAKLI., Murat., “Bireysel Başvuruda Hukuk Davalarına İlişkin Kararlar”, Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Sisteminin Desteklenmesi Ortak Projesi

[17] AZAKLI., Murat., age.

[18] https://gazeteduvar.com.tr/dunya/2020/03/17/iranda-85-bin-mahkum-serbest-birakildi/

[19] “Iran temporarily releases 70,000 prisoners as coronavirus cases surge”, https://www.reuters.com/article/us-health-coronavirus-iran/iran-temporarily-releases-70000-prisoners-as-coronavirus-cases-surge-idUSKBN20W1E5

[20] YANG., Z., “Cracks in the System: COVID-19 in Chinese Prisons”, https://thediplomat.com/2020/03/cracks-in-the-system-covid-19-in-chinese-prisons/

[21] CONLEY., Julia., “Applauding Release of Prisoners in Ohio Due to Coronavirus Threat, ACLU Calls on Officials Nationwide to Do the Same” https://www.commondreams.org/news/2020/03/16/applauding-release-prisoners-ohio-due-coronavirus-threat-aclu-calls-officials

[22]Release inmates or face jail pandemic, say prison governors”, https://www.theguardian.com/society/2020/mar/25/release-prisoners-or-face-jail-pandemic-says-chief

[23] https://www.businessinsider.com/coronavirus-covid-19-iran-releases-eighty-five-thousand-prisoners-2020-3

[24] https://www.vox.com/policy-and-politics/2020/3/17/21181515/coronavirus-covid-19-jails-prisons-mass-incarceration

[25] https://www.rte.ie/news/coronavirus/2020/0313/1122169-prisons-covid-19/

[26] BRİNSDEN., Colin, “Call to free Australian prisoners most vulnerable to a COVID-19 outbreak”, https://7news.com.au/lifestyle/health-wellbeing/call-to-free-virus-vulnerable-prisoners-c-755762

[27] BOZDAĞ., Ahmet, “İdare Hukukunda İdarenin Hizmet Kusuru Ve Danıştay Uygulaması”, http://www.tid.gov.tr/Makaleler/ahmet%20bozdag.pdf

[28] ÖNCÜ.,Gülay Arslan., “Özel Yaşama Ve Aile Yaşamına Saygı Hakkı”, Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru El Kitapları Serisi – 8,

Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Sisteminin Desteklenmesi Ortak Projesi, © Avrupa Konseyi, 2019

[29] ALTIPARMAK., Kerem, ÖZDEMİR., Nurcan., “Şiddet kriteri uygulanmalı”, https://www.birgun.net/haber/siddet-kriteri-uygulanmali-292812

[30] “Prisoners as 60+ Test Positive for COVID-19?”, https://freespeech.org/stories/will-rikers-island-free-more-prisoners-as-60-test-positive-for-covid-19/; https://www.democracynow.org/2020/3/24/rikers_coronavirus

[31] https://t24.com.tr/haber/britanya-cezaevlerinde-koronavirus-kaynakli-ilk-olum,868866

[32] TAHİNCİOĞLU, Gökçer, https://t24.com.tr/haber/cezaevlerinden-erken-tahliye-duzenlemesinde-sona-gelindi-iste-tartismali-maddeler,868748

[33] TÜRMEN., Rıza., “Koronavirüs günlerinde yasa yapmak”, https://t24.com.tr/yazarlar/riza-turmen/koronavirus-gunlerinde-yasa-yapmak,26002

[34] TÜRMEN., Rıza., age.

[35] TÜRMEN., Rıza., age.

[36] CommDH(2018)30. op. cit.

[37] Parmak ve Bakır/ Türkiye, 3 Aralık 2019.

[38] Dunja Mijatovic, İnsan Hakları Komiseri, Üçüncü taraf sıfatıyla davaya müdahalesi, 20 Aralık 2018, Mehmet Osman Kavala / Türkiye, CommDH(2018)30. paragraf 35.

[39] https://www.gazeteduvar.com.tr/politika/2020/01/24/apnin-yeni-turkiye-raportoru-eger-herkese-terorist-dersek-belki-de-hic-kimse-terorist-degildir/)

[40] https://twitter.com/UNIndepJudges/status/1242245929052196865; https://twitter.com/JoseIgrejaMatos/status/1242362369810083841

[41] ALAN., Gülsüm, “İnsan Hakları İzleme Örgütü'nden siyasi tutukluların af paketine dahil edilmesi için çağrı”

https://tr.euronews.com/2020/03/24/insan-haklar-izleme-orgutu-nden-siyasi-tutuklular-n-af-paketine-dahil-edilmesi-icin-cagr?utm_medium=Social&utm_source=Twitter#Echobox=1585062281; https://www.hrw.org/tr/news/2020/03/24/339879

[42] 1ALTIPARMAK., Kerem, ÖZDEMİR., Nurcan., https://www.birgun.net/haber/siddet-kriteri-uygulanmali-292812

[43] ÜNKER., Pelin., “Salgında mahpuslar arası ayrım doğru mu?”, https://www.dw.com/tr/salg%C4%B1nda-mahpuslar-aras%C4%B1-ayr%C4%B1m-do%C4%9Fru-mu/a-52903797

[44] https://twitter.com/SedefKabas/status/1242461865277603842

[45] https://twitter.com/turgut_tarhanli/status/1242462062879571970

[46] https://twitter.com/SKorurFincanci/status/1242373744024322048

[47] https://twitter.com/SKorurFincanci/status/1242379849437757440

[48] Sebnem KorurFincanci; @SKorurFincanci

[49] https://twitter.com/mfuataksoy/status/1241442910568153089

[50] AZAKLI., Murat., “Bireysel Başvuruda Hukuk Davalarına İlişkin Kararlar”, Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Sisteminin Desteklenmesi Ortak Projesi

[51] ANTHONY., Thalia., “Coronavirus is a ticking time bomb for the Australian prison system”, https://www.theguardian.com/commentisfree/2020/mar/26/coronavirus-is-a-ticking-time-bomb-for-the-australian-prison-system