Anayasa’nın “Çalışma hakkı ve ödevi” başlıklı 49’uncu maddesinde devletin çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri alması gerektiği hüküm altına alınmıştır. Anılan madde, devletin sosyal devlet ilkesi gereğince iş sağlığı ve güvenliğini sağlamaya yönelik düzenlemeler yapması gerektiğinin işaretçisi olarak kabul edilebilir. Bu bağlamda, işyerlerinde görülen işlerden dolayı işçilerin görebileceği zararları önlemeye yönelik tedbirler alma yükümlülüğü, işveren kadar devletin de bir görevidir.

Devlet, iş sağlığı ve güvenliğini koruma yollarından biri olarak, kısa vadeli sigorta kollarından iş kazası ve meslek hastalığı sigortasını düzenlemiştir. Paralel olarak vazife malullüğü de yine bir başka koruma mekanizmasıdır. Kimlerin, hangi koşullar gerçekleştiği takdirde bu korumalardan yararlanabilecekleri, koruma kapsamına nelerin dahil olduğu, mevzuatta muhtelif yerlerde düzenlenmiştir.

İşverenin, çalıştırdığı işçiye karşı koruma ve gözetme borcu bulunmaktadır. İşçisini iş kazaları ve meslek hastalıklarından korumak, koruyamadığı takdirde ise zararlarını tazmin etmek, işverenin bu borcu kapsamında yer almaktadır. Meslek hastalığı, yürütülen işin niteliği ve yürütülme koşulları neticesinde oluşan hastalık veya engellilik halleridir. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda iş kazaları ve meslek hastalıklarına karşı koruyucu, olumsuzluklar meydana geldiği halde ise tazmin edici hükümler içeren iş kazası ve meslek hastalığı sigortası düzenlenmiştir.

Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkarak tüm dünyaya yayılan ve kısa sürede pandemi halini alan Covid-19 virüsü, hayatın her aşamasında insanlığı olumsuz yönde etkilemektedir. Bu olumsuzluklardan kuşkusuz en çok etkilenenler, salgınla mücadelede en ön safta yer alan sağlık çalışanları olmuştur. Türkiye’de sağlık çalışanları bakımından korona virüsün meslek hastalığı olarak kabul edilip edilmeyeceği henüz tartışılmaktadır.

Bu yazıda son zamanların en çok tartışılan konusu korona virüs özelinde bir değerlendirme yapılacaktır.

1. Genel Olarak

İş sözleşmelerinde kişisel ilişkinin önemi nedeniyle, işverenin işçisine yönelik sadakati diyebileceğimiz işçisini gözetme ve koruma borcu, iş ilişkisi kapsamında tüm davranışlarıyla ilgilidir.[1] İşçi, iş sözleşmesinin unsurlarından olan bağımlılık unsuru altında, işverenin emir ve talimatlarına tabi olarak çalışacağından işverenin uygun sıhhi şartları temin etmesi de bu borç kapsamında gerçekleşecektir. İşyerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gereken her türlü önlemin alınması gerekliliği, işverenin bir yükümlülüğü olarak Türk Borçlar Kanununun 417’nci maddesinde hüküm altına alınmıştır. Paralel bir düzenleme olarak 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu 4’üncü maddesinde işverenin yükümlülükleri düzenlenmiş; işverenlerin, çalışanların yürüttükleri işleriyle ilgili sağlık ve güvenliklerini sağlamakla yükümlü oldukları öngörülmüştür. Bu düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, işverenin işçiyi koruma ve gözetme borcuna aykırı hareket etmesinin sonucu olarak, doğabilecek iş kazaları ve meslek hastalıklarından sorumluluğunun doğacağı izahtan varestedir.[2] Nitekim iş sağlığı ve güvenliğinin temelinde de iş kazası ve meslek hastalığı kavramları bulunmaktadır.[3]

Sosyal güvenlik hukuku, çalışanları mesleki risklere karşı iş kazası ve meslek hastalığı sigortası kapsamında veya vazife malullüğü çerçevesinde korumaktadır. Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu 4’üncü madde ilk fıkrası, a bendinde yer verilen hizmet akdi altında çalışanları ve b bendinde öngörülen serbest çalışanları iş kazası ve meslek hastalığı sigortası ile korumaktadır. Aynı fıkranın c bendinde ise 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi çalışanlar düzenlenmiştir ve mesleki risklere karşı vazife malullüğü hükümleriyle koruma altına alınmışlardır.[4] Bu yazıda iş sözleşmesi ile çalışan sağlık personelleri bakımından bir değerlendirme yapılacaktır.

“İş kazası” kavramı, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu 13’üncü maddesinde tanımlanmıştır. Anılan hükümde meydana gelen kazanın hangi unsurlar bulunduğu takdirde iş kazası olarak nitelendirileceği düzenlenmiştir:

“ İş kazası;

a) Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada,

b) İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle,

c) Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda,

d) Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamındaki emziren kadın sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda,

e) Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında, meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen engelli hâle getiren olaydır.”

“Meslek hastalığı” kavramının tanımına, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu 14’üncü maddenin ilk fıkrasında yer verilmiştir. Kanunda yer verilen tanıma göre “Meslek hastalığı, sigortalının çalıştığı veya yaptığı işin niteliğinden dolayı tekrarlanan bir sebeple veya işin yürütüm şartları yüzünden uğradığı geçici veya sürekli hastalık, bedensel veya ruhsal engellilik halleridir.” İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun “Tanımlar” başlıklı 3’üncü maddesinde de meslek hastalığı için “mesleki risklere maruziyet sonucu ortaya çıkan hastalık” tanımı kullanılmıştır.

Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu 3’üncü maddede kısa vadeli ve uzun vadeli sigorta kolları sayılmıştır. Hükme göre, “iş kazası ve meslek hastalığı sigorta kolu”, kısa vadeli sigorta kollarından biridir. Her iki riskin tek bir sigorta kolu olarak düzenlenmesi sonucu, sigortalının yararlanabilecekleri açısından bir ayrım olmayacaktır.[5]

2. Covid-19 Kapsamında Değerlendirilme

Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi olarak ilan edilen Covid-19 salgın hastalığı, toplum arasında yayılma hızı ve sebep olabildiği ciddi kalıcı sağlık hasarları nedeniyle sosyal bir olgu ve risk halini almıştır. Toplumsal bir risk oluşturması nedeniyle yayılma oranını azaltmak için devlet tarafından çeşitli tedbirler alınmasına karar verilmiştir. Belirli zaman aralıklarında yurt genelinde sokağa çıkma yasakları, şehirlerarası ulaşıma kısıtlamalar getirilmesi gibi toplumsal yasakların yanında, kimi sağlık çalışanlarının istifa etmelerinin belirli süreler boyunca engellenmesi gibi özel düzenlemeler tesis edilmiştir. Bulaşma hızı oldukça yüksek olan Covid-19 salgın hastalığı, kısa sürede binlerce kişinin enfekte olmasına sebep olduğundan, hastaneler ve diğer sağlık merkezlerinde artan yoğunluğun ciddi boyutlara ulaşması da uzun sürmemiştir. Tıbbi tedavi talebindeki önlenemez ve ciddi artıştan en çok etkilenen meslek grubu da kuşkusuz sağlık personelleri olmuştur. Hekimlerin yanı sıra tedavi sürecinde Covid-19 ile enfekte olmuş hastaya ilk müdahaleyi gerçekleştirerek sağlık merkezine ulaşımını sağlayan acil tıp teknisyenleri ve ambulans şoförleri, sağlık merkezine başvuran hastaların kayıtlarını gerçekleştiren danışma personelleri, semptom gösteren hastaların virüs testlerini uygulayan hemşireler, tahlil ve tetkikleri inceleyen laboratuar çalışanları, hastane güvenliğini sağlayan güvenlik görevlileri ve hatta yatılı tedavi gören hastaların yemeklerini hazırlayarak dağıtan yemekhane personelleri, tüm bu süreçte aktif rol oynamaktadır.

Sağlık personelleri, toplum içinde korona virüs ile enfekte olma riski en yüksek meslek grubudur. Maruz kalınan risk faktörü, bulaşıcılık oranı yüksek bir hastalık olduğundan, kendileri kadar sosyal çevrelerinin de risk altında oldukları söylenebilir. Sürekli enfeksiyon riski, sağlık çalışanlarının hastalığa yakalanması kadar ailelerine, arkadaşlarına ve diğer çalışanlara virüs bulaştırmaları olasılığını da beraberinde getirmektedir. Tıbbi bakımın yanı sıra korona virüs ile enfekte olmuş hastaların hissettikleri yoğun sıkıntıları yönetmek de görev nitelikleri gereği yine sağlık personellerine düşmektedir. Saatler süren nöbetler, hareket etmeyi ve iletişimi önemli ölçüde kısıtlayan koruma ekipmanları, kimi zaman ekipmanlara ulaşmada yaşanan yetersizlikler; virüs riskine ek olarak çeşitli ruhsal problemlere ve tükenmişliğe de sebep olabilmektedir.

Sağlık çalışanlarının çalışma koşullarındaki zorluklar toplum nezdinde dikkat çekmiş ve korona virüs hastalığına yakalanan sağlık çalışanları bakımından hastalığın iş kazası ve meslek hastalığı sigortasından yararlanma kapsamına girip giremeyeceği tartışılmaya başlanmıştır. Kanaatimizce hastalık ile enfekte olan sağlık sektörü çalışanlarının meslek hastalığı kapsamında bu sigortadan faydalanmaları mümkün olmalıdır. Yazının devam eden kısmında konuyla ilgili görüşler, meslek hastalığı tespiti yapılabilmesi için gereken unsurlar incelenerek değerlendirilecektir.

a. Türk Hukuku Bakımından Meslek Hastalığı Belirlemesi Yapılabilmesi İçin Aranan Şartlar

i. Meslek Hastalığına Yakalanan Kişinin Sigortalı Olması

Meslek hastalığı belirlemesi yapılabilmesi için, hastalığa yakalanan kişinin sigortalı olması gerektiği, 5510 sayılı Kanunun 14’üncü maddesinde açıkça düzenlenmiştir. Bu nedenle hukuken meslek hastalığından bahsedilebilmesi, hastalığa uğrayanın sigortalı veya sigortalı sayılan kişilerden olması durumunda mümkün olacaktır. Meslek hastalığı için ön koşul olan sigorta kolu, yine 5510 sayılı Kanunun 4/1-a ve 4/1-b kapsamına dâhil edilen sigortalılar ile 5. maddede belirtilen kişileri kapsamaktadır. Tarım veya orman işlerinde hizmet akdiyle süreksiz olarak çalışanların da, 4’üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı sayılacağı Ek Madde 5’te düzenlenmiştir.[6]

Memur statüsünde olmayan sağlık çalışanları bakımından Covid-19 virüsünün meslek hastalığı olarak kabul edilebilmesi için öncelikli şart, hastalığa yakalanan sağlık personelinin sigortalı veya 5510 sayılı Kanun kapsamında sigortalı sayılanlar arasında olmasıdır.

ii. Bedensel veya Ruhsal Bir Zarara Uğrama ya da Sigortalının Ölümü

Maruz kalınan hastalığın meslek hastalığı olarak nitelendirilebilmesi için yürütülen iş sonucu vuku bulan hastalık veya sakatlığın sigortalı çalışanda bedeni veya ruhsal bir zarar oluşturması ya da sigortalı çalışanın ölümüne sebebiyet vermiş olması gerekmektedir. Sigortalı çalışanın uğradığı zararın kalıcı olması şart değildir. Meslek hastalığı sonucunda zarara uğrayan sigortalı, bütünüyle iyileşebilir.

Sigortalı sağlık çalışanlarının korona virüse yakalanması sonucu bedensel veya ruhsal bir zarara uğramaları halinde iş kazası ve meslek hastalığı sigortasından faydalanabilmenin bir koşulu gerçekleşmiş kabul edilmelidir. Sağlık çalışanında oluşan zararın vücutta kalıcı hasara yol açması şart değildir. Ancak belirtilmelidir ki, korona virüs gribi henüz yeni bir salgın hastalıktır ve kısa vadede iyileşilmiş görünülse dahi, uzun süreç sonucunda hastalığa uğrayanın sıhhati üzerinde nasıl etkileri olacağı bilinmezliğini korumaktadır.

iii. İşin Niteliği veya İşin Yürütüm Koşullarına Bağlı Bir Hastalığın Ortaya Çıkması

5510 sayılı Kanun hükümlerine göre çalışanın maruz kaldığı hastalığın meslek hastalığı olarak nitelendirilebilmesi için aranan bir diğer şart “sigortalının çalıştığı veya yaptığı işin niteliğinden dolayı tekrarlanan bir sebeple veya işin yürütüm şartları yüzünden” ortaya çıkmış bir hastalık olmasıdır. Her somut olay bakımından hastalıkların sigortalının yürüttüğü iş niteliğinden veya işin yürütüm koşullarından oluştuğu hakkında tespitte bulunulması zor olacağından, liste yöntemi benimsenmiştir.[7] Buna göre, Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranları Tespit İşlemleri Yönetmeliği[8] Ek-2’de Meslek Hastalıkları Listesinde 5 adet sınıf belirlenmiştir. Hastalığın listede bulunmaması halinde, yürütülen işin niteliğinden kaynaklandığı tıp bilimine uygun verilerle ispatlandığı takdirde Sosyal Sigortalar Kurumu Yüksek Sağlık Kurulu, hastalığın meslek hastalığı olarak kabul edilmesine karar verebilir.

Covid-19 virüsünün sebep olduğu hastalığın meslek hastalığı olarak kabul edilmesinde esasen tartışılan nokta, bu şartın gerçekleşmesinin tespitidir. Korona virüs pandemisinin gündelik hayatı oldukça değiştiren toplumsal bir olgu halini almasından beri, salgının iş hukukuna etkilerini inceleyen yazarlarca farklı görüşler ortaya atılmıştır. Kimi yazarlar Covid-19 virüsünün sebep olduğu hastalığın ne meslek hastalığı ne de iş kazası olarak nitelendirilebileceğini savunurken, kimi yazarlar ise bu hastalığın iş kazası kapsamında değerlendirilebileceğini ancak meslek hastalığı şeklinde bir tespit yapılamayacağını ifade etmektedirler. Kanaatimizce Covid-19 virüsünden kaynaklanan hastalığa yakalanan sağlık çalışanı işçiler bakımından, hastalığın “meslek hastalığı” olarak kabul edilmesi isabetli olacaktır.

Korona virüs hastalığına yakalanan sağlık çalışanlarının iş kazası ve meslek hastalığı sigortasından yararlanabilmeleri gerektiğini savunan görüş taraftarları, temelde bir noktada ayrılığa düşmektedir. Esasen yasal düzenlemelerde iş kazası ve meslek hastalığı sigortası; hem iş kazalarının hem de meslek hastalıklarının sonuçlarına uygulanmak üzere kolektif bir şekilde düzenlenmiştir. Bu kapsamda, sigortadan yararlanacak sigortalı çalışanlar bakımından maruz kaldıkları durumun sebebinin iş kazası mı yoksa meslek hastalığı mı olduğu önem arz etmemektedir. Ancak hâlihazırda yasal olarak bu sigorta kolundan faydalanmaya müsait olmayan korona virüs hastalığının değerlendirilerek sigorta kapsamına alınabilmesi için, hastalığın niteliğinin saptanması gerekmektedir.

İş kazası ve meslek hastalığı kavramları detaylıca incelendiği takdirde aralarında görülebilecek ilk ve en büyük farkın, iş kazalarının ani olarak gelişmesi, buna karşılık meslek hastalıklarının ise yürütülen işin niteliklerinden ötürü doğal olarak bir sürece ihtiyaç duyması olduğu söylenebilir.[9] Kabaca, meslek hastalıklarının iş kazalarına kıyasla daha uzun ve tekrarlanan bir süre neticesinde oluştuğu şeklinde de ifade edilmesi mümkündür. Korona virüs hastalığının sağlık çalışanı işçiler bakımından meslek hastalığı değil de iş kazası olarak değerlendirilebileceğini savunan yazarlar, virüsün bulaşma anını dikkate almaktadırlar. Bulaşıcılık riski yüksek bir hastalık olduğu için, virüsün kapılması anında hastalığın temel nedeninin oluştuğunu ifade eden bu görüş taraftarları, sağlık çalışanlarının hastanelerde ve diğer sağlık merkezlerinde geçirdikleri sürecin yalnızca riski artırdığını, neticede hastalığa ve hastalığın sonuçlarına sebep olan temel faktörün virüsün bulaşma anı olduğunu savunmaktadırlar. Bu yaklaşımı ilk bakışta doğru kabul etmek mümkün olsa da, korona virüs hastalığının Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi ilan edilecek ciddiyet derecesinde, tüm dünyayı etkileyen bir salgın olduğunu göz önünde bulundurmak gerekir. Sağlık hizmetlerini yürüten personellerin durumları da, hastalık ve etki alanı özelinde değerlendirilmelidir.

Korona virüs hastalığına yakalanan hastaların kimileri semptom dahi göstermezken kimileri hastalık nedeniyle hayatını kaybedebilmektedir. Hastalığın hangi seyirle izleyeceğinin çeşitli göstergeleri bulunmaktadır. Hastalığa yakalanan kişinin bağışıklığı, virüsün hasta edebilme gücü ve maruz kalınan virüs miktarı, göstergeler arasında sayılabilir.

Kişinin vücut bağışıklığı, korona virüs ile enfekte olan hastalarda hastalığın nasıl seyredeceğinin göstergelerinden biri olarak kabul edilebilir. Hastanın bağışıklık sistemi güçlü olduğu takdirde vücuda giren virüs ile mücadele daha kolay atlatılmaktadır. Bağışıklığın derecelerini ise genel sağlık durumu, sahip olunan kronik rahatsızlıklar, yaş gibi unsurlar etkileyebilmektedir. Ancak korona virüs özelinde değerlendirme yapıldığında, her ne kadar virüsün yaşlıları ve kronik rahatsızlığa sahip hastaları daha çok risk altında bıraktığı bilinse de, dünya genelinde genç ve hiçbir kronik rahatsızlığa sahip olmayan hastaların da virüsten ağır bir şekilde etkilenebildiği ve hatta hayatlarını kaybedebildikleri görülmüştür.

Bir enfeksiyon etkeninin oluşturduğu hastalığın derecesine virülans denmektedir.[10] Hastalık etkenlerinin virülanslarının yüksek olması, daha şiddetli hastalık tablolarına sebep olurken, düşük virülans değerlerine sahip etkenlerde ise hastalıklar genellikle hafif seyretmektedir. Korona virüsün hastalık yapma gücü ise yüksektir. Yapısal olarak benzerlikler taşımasına rağmen kuluçka süresinin uzunluğu nedeniyle SARS ve MERS virüslerinden çok daha bulaşıcı olan korona virüs, öldürücülük oranının yüksekliği açısından da diğer virüslerden ayrılmaktadır.

Bazı uzmanlara göre maruz kalınan virüs miktarı, virüse bağlı hastalık belirtilerinin derecesini etkilemektedir. Belirtilerin şiddetinin artmasının yanı sıra, hastalığın kalıcı hasarlara sebebiyet vermesi de yine maruz kalınan virüs miktarına bağlı olarak mümkün olabilmektedir. Bu durum, “virüs yükü” veya “viral yük” olarak adlandırılmaktadır. Enfeksiyon kapıldığında virüs yoğunluğunun fazla olması, virüsün bağışıklık sistemi karşısında büyük bir avantaj elde etmesine neden olmaktadır. Korona virüsünde viral yük etkisinin olup olmadığı henüz bilimsel olarak ispatlanabilmiş değildir. Ancak genç sağlık sektöründe hiçbir kronik rahatsızlığı olmamasına rağmen hastalıktan oldukça şiddetli etkilenen, hayatlarını kaybeden çalışanların olması, viral yük etkisinin kabulünü mümkün kılmaktadır.

Açıklamalardan sonra, sağlık çalışanlarının korona virüs ile enfekte olmaları sonucunda oluşan hastalığın işin niteliğine göre tekrarlanan bir sebeple veya yürütüm koşulları sonucu meydana geldiği söylenebilir. Zira kaza cinsine göre iş kazaları; düşme, incinme kazaları, parça düşmesi kazaları, göze yabancı cisim kaçması gibi kazalar, yanma kazaları, makine ve el aletleri kazaları, elektrik kazaları, zehirlenmeler, ezilmeler, sıkışmalar olarak sayılabilir.[11] Oysa sağlık çalışanları bakımından korona virüs hastalığının mesleki risklere maruziyet sonucu meydana geldiği kabul edilmelidir. Her ne kadar virüsün bulaşma anı odağa alınarak bir hastalık oluştuğu düşünülebilirse de, sağlık çalışanı günlük hayatının çok büyük bir bölümünde “bulaşma anı” riski ile karşı karşıyadır. Ayrıca korona virüs özelinde bir değerlendirme yapılacak olduğunda virüsün kuluçka süresinin komşu grip virüslerine oranla çok daha uzun olduğuna dikkat edilmelidir.

Korona virüs bakımından dikkat çekilmesi gereken bir diğer husus, henüz çok yeni bir hastalık olduğu için hastalığın vücutta kalıcı hasarlar ve arızalar bırakıp bırakmayacağı bilinmemektedir. Virüs ile enfekte olan hastaların bir kısmında, özellikle de kronik rahatsızlığa sahip hastalar bakımından, kalıcı hasarın oluştuğu görülebilse de, hastalığı atlatmış gibi görünen hastaların uzun vadede sıhhatlerinin ne şekilde etkileneceği henüz bilinmezliğini korumaktadır.

Özetle, açıklanan nedenlerle sağlık çalışanları bakımından korona virüsün iş kazası ve meslek hastalığı sigortasından faydalanmaya elverişli olduğu tartışmaları içerisinde, konumunun iş kazası olarak mı yoksa meslek hastalığı olarak mı kabul edilmesi gerektiği, henüz üzerinde uzlaşılamamış bir noktadır. Kanaatimizce ve açıklanan nedenlerle, uzun nöbetler ve daimi olarak korona virüs hastalarıyla ilgilenilmesinden ötürü sağlık personelleri bakımından “hastalığa yakalanma anı” değerlendirilerek iş kazası tespiti yapılması doğru olmayacaktır. Korona virüsün kaza niteliği ani bir şekilde ortaya çıktığını kabul eden görüşün aksine, meslek hastalığı olarak nitelendirilmesi daha uygun olacaktır.

Korona virüse yakalanan sağlık çalışanları bakımından, hastalığın iş kazası ve meslek hastalığı sigortasından yararlanmaya elverişli olmadığı görüşü de, konu hakkında yürütülen tartışmaların bir başka parçasıdır. Bu görüşü savunan yazarlar, virüs kaynaklı hastalığın bulaşma yerinin ve anının saptanmasının zor olacağını ifade etmektedirler. Yazının önceki bölümlerinde de açıklandığı üzere, meslek hastalığı belirlemesinin yapılabilmesi için hastalık, görülmekte olan işin yürütüm koşulları nedeniyle doğmuş olmalıdır. Oysa korona virüs, bulaşıcılık oranı oldukça yüksek bir enfeksiyondur ve dünya genelinde bilinen ilk vakanın görüldüğü tarihten itibaren bir yılı geçmeden pandemi halini almıştır. Anılan görüşe göre toplumsal olarak bu denli etkili ve artık gündelik hayatın her aşamasında risk faktörü olan korona virüs, sağlık personellerine yalnızca çalıştıkları hastaneler ve diğer sağlık merkezlerinde değil, herhangi bir yerde bulaşabilir. Bu ihtimal de, hastalığın işin yürütüm koşullarından dolayı oluşması gerekliliği unsuruna halel getirmektedir. Kanaatimizce bu görüşün eleştiriye açık bazı noktaları mevcuttur. İlk bakışta bulaş oranı yüksek olan korona virüs ile gerçekten de hayatın herhangi bir aşamasında enfekte olunabileceği kabul edilir gözükse de, mevcut durumda sağlık çalışanları bakımından getirilen düzenlemelerin de göz önünde bulundurulması gerekmektedir.

26 Kasım 2020 tarihinde Bakanlık, 29.132 yeni vaka olduğunu açıklamıştır. Türkiye'de görülen ilk vaka 11 Mart 2020 tarihinde ilan edilmiştir. Her iki tarih arasında bir yıllık dahi bir sürenin olmadığı göz önünde bulundurulduğu takdirde, korona virüs ile enfekte olma riski ile her an karşı karşıya olunduğu aşikârdır. Nitekim korona virüsün iş kazası ve meslek hastalığı sigortasından faydalanmaya elverişsiz olduğunu savunan yazarlar da virüsün normal hayatın her alanında bulaşabileceğini ifade etmektedirler.[12] Bu da, hastanelerdeki çalışma koşullarında gerçekleşmiş olma şartını sakatlamaktadır. Ancak virüsün yüksek bulaş oranı nedeniyle yaygınlığının sağlık çalışanlarının hastaneler ve diğer sağlık merkezleri dışında da virüse maruz kalabileceği şeklinde değil de, ülke genelinde artan tedavi talebi ve ihtiyacı bakımından değerlendirilmesi kanaatimizce daha uygun olacaktır. Hastalığın gündelik hayatın bu denli içinde yer alması ve artan ivme ile enfekte olan hastaların artması, yurt içi tedavi ihtiyaçlarını maksimize etmektedir. Hastanelere başvuranlar ve ayakta/yatarak tedavi görenler artmaktadır. Neredeyse sabit sayıda olan sağlık personelleri, ciddi artış hızına da sahip olan hastaların tedavilerine yetemez hale gelmiştir. 27 Ekim 2020 tarihinde yayınlanan Genelge ile Bakanlık tarafından sağlık çalışanlarının istifalarının salgın süresince durdurulmasına karar verilmesi de bu durumun bir özeti niteliğindedir.[13] Anılan genelge yalnızca hekimlere ilişkin olmayıp, “Sağlık Bakanlığı merkez ve taşra teşkilatında görevli tüm personel”e ilişkindir.

Yürüttükleri işin niteliği gereği pek çok insanla iç içe olan ve görece izole mesleklerden daha çok risk altında olan çeşitli çalışma grupları mevcuttur. Özellikle kamu hizmeti yürüten personeller, kamu hizmetinin sürekliliği ilkesi gereği işlerini bırakamamaktadırlar. Eğitimin karantina uygulaması ile uzaktan yürütülmediği bir durumda öğretmenler, kolluk kuvvetleri mensupları, yargı kolu çalışanları, elektrik ve su gibi kaynakları sağlama görevlileri, temizlik personelleri bu gruplara örnek olarak verilebilir. Sağlık hizmeti ifa eden personeller ise yüksek riske maruz kalan gruplar içinde bile, korona virüs bakımından en tehlikeli işi yürüten gruptur. Zira görevlerinin odak noktasında hastalar vardır ve ilgilendikleri hastalar ya hâlihazırda virüs ile enfekte olmuş ya da korona virüse dair semptomları gösteren kişilerdir.

Sağlık hizmeti personelleri, korona virüs şüphesi veya tedavisi ile hastanelere ve diğer sağlık merkezlerine başvuran hastalar ile yakın temas kurarak ilgilenmek durumundadırlar. Korona virüs, damlacıklar ile bulaşabilen bir enfeksiyondur ve sağlık çalışanları, hastaların konuşmaları esnasında bile virüs tehdidi ile karşı karşıyadırlar. Toplum geneline "sosyal mesafe" olgusu yerleşmiş iken, tedavi yürütümü esnasında bu mesafenin uygulanabilmesi çoğu zaman mümkün görünmemektedir. Bunların yanında, personellere koruyucu ekipmanlar sağlansa da, virüsten tam anlamıyla kaçınılamamaktadır. Hastaların hastanelerde kullandıkları alanlar ve temas ettikleri yüzeyler, virüsün sağlık çalışanlarına bulaşmasına sebep olabilmektedir.

Özetle, sağlık çalışanları açısından korona virüse yakalananların, diğer şartları da sağlandığı takdirde iş kazası ve meslek hastalığı sigortasından yararlanabilmeleri gerektiği kanaatindeyiz. Nitekim, açıklamalardan anlaşılabileceği üzere sağlık hizmetinde bulunan personeller bakımından korona virüs, işin niteliği veya işin yürütüm koşulları nedeniyle oluşmuş bir hastalık olarak kabul edilmelidir.

iv. İlliyet Bağı

İş kazası ve meslek hastalığı sigortasından yararlanacak sigortalının gördüğü zarar, maruz kaldığı hastalık veya geçirdiği kaza sonucu gerçekleşmiş olmalıdır.[14] Bir başka ifade ile, sigortalı çalışanın uğradığı bedensel veya ruhsal zarar ile, sigorta kapsamından faydalanma gerekçesini oluşturan kaza veya hastalık arasında uygun bir illiyet bağı bulunmalıdır.

Korona virüs nedeniyle sigorta kapsamından yararlanabilmeleri için sigortalı çalışan sağlık hizmeti personellerinin uğradıkları bedensel veya ruhsal zararlar, korona virüs hastalığına yakalanmaları sonucu gerçekleşmiş olmalıdır.

v. Hastalığın Belgelendirilmesi ve Listede Yer Alması

Sağlık kurulu raporu olmaksızın herhangi bir meslek hastalığı tespitinden söz edilmesi mümkün değildir. Ayrıca hangi hallerde yakalanılan hastalığın meslek hastalığı olarak kabul edileceği, Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği eklerinde düzenlenen Meslek Hastalıkları Listesi’nde sayılmıştır. Hastalıkların oluşması için gerekli süreler de yine listede öngörülmüştür.

Henüz Türkiye’de meslek hastalıkları listesinde yer verilmemiştir. Ancak SGK Emeklilik Hizmetleri Genel Müdürlüğü, 07.05.2020 tarih ve 2020/12 sayılı Genelge ile, korona virüse yakalanarak sağlık hizmeti kuruluşlarına başvuran sigortalı hastaların, provizyon almaları gerektiğini belirtmiştir. Yönetmelikte belirlenmiş hastalıklar dışındaki bir hastalığın meslek hastalığı olarak kabul edilip edilmeyeceğine Yüksek Sağlık Kurulu karar verecektir.[15]

b. Uluslararası Yaklaşımlar

Sağlık sektörü çalışanları bakımından korona virüs pandemisi sürecinde nasıl bir koruma mekanizmasının uygulanacağı hakkında uluslararası arenada farklı yaklaşımlar bulunmaktadır. Uluslararası Çalışma Örgütü, kendi standartlarını belirlediği korona virüs rehberinde sağlık çalışanlarının haklarının korunması için devletlere birtakım tavsiyelerde bulunmuştur.[16] Buna göre sağlık çalışanlarının korona virüs gibi bulaşıcı hastalıklara mesleki sebeplerle maruz kalma miktarının toplumun diğer kesimlerine kıyasla çok daha yoğun olduğu belirtilmiş, devletlerin iş sağlığı ve güvenliklerine dair mevzuatlarının genişletilmesi çağrısı yapılmıştır. Sağlık çalışanlarının yürüttükleri işlerden dolayı özel olarak risklere maruz kalmamaları için alınması gereken önlemler arasında virüse karşı koruyucu kıyafetlerin ve gerekli diğer ekipmanların kalitelerinin artırılarak çalışanlara sağlanması, uzun çalışma sürelerinin kısaltılması ve dinlenme zamanlarına çeşitli ilaveler yapılması gibi hususlar sayılmıştır. Bunlara ek olarak olası bir maruziyet durumunda sağlık çalışanına tazminat verilmesi gerekliliği de yine alınması gereken önlemler arasında zikredilmiştir.

İtalya, Almanya, Kanada, Güney Afrika gibi çeşitli ülkelerde Covid-19, meslek hastalığı olarak kabul edilerek hastalığa yakalanan sağlık çalışanlarına ve ailelerine çeşitli yasal haklar tanınmıştır. Türkiye gibi henüz meslek hastalığı kapsamında değerlendirilerek tazminat yolu açılmamış ülkelerde ise sağlık kuruluşları bu konuda ciddi çabalar sarf etmektedirler.

c. Sonuç Olarak

Sağlık çalışanlarının iş kazası ve meslek hastalığı sigortasından yararlanabilmeleri konusunda çeşitli farklı görüşler bulunmaktadır. Hastalığın sigorta kapsamına dahil edilmemesi gerektiğini savunan yazarların pek çoğu, ana görüş olarak yaygınlaşan virüse hayatın her aşamasında maruz kalınabileceğini, hastaneden ve işin yürütüm koşulları nedeniyle hastalığa yakalanmış olmanın ispatlanamayacağını ifade etmektedirler. Bununla birlikte, kendilerine istifa yasağı dahi getirilmiş sağlık hizmeti personellerinin günlerinin neredeyse üçte ikisini geçirdikleri hastanelerde veya diğer sağlık merkezlerinde yoğun virüs riski altında olduklarını göz önünde bulundurmak gerekir. Bu bağlamda kanaatimizce sağlık personellerinin hastaneler dışında, örneğin markette veya ulaşım araçlarında, enfekte olma riskleri daha düşüktür ve gündelik hayatın olağan akışına aykırıdır. Aksi görüşün elbette haklı olduğu kabul edilse de, sağlık personelleri bakımından "virüse maruziyetin iş esnasında" gerçekleştiğinin varsayılması daha doğru olacaktır.

Sağlık personellerinin korona virüs hastalığına yakalanmaları sonucunda meslek hastalığı sigortasına başvurmalarına imkan sağlaması, hastalıktan dolayı kendilerine ve ailelerine çeşitli maddi tazminatların sağlanmasının yanı sıra, ciddi bir manevi destek de oluşturacaktır. Kanaatimizce meslek hastalıkları arasında yer verildikten sonra korona virüs ile mücadelede sağlık hizmetlerini yürüten çalışanların çalışma şartları da sigorta kapsamına alınma nedeniyle iyileştirilecektir. Daha efektif koruyucu ekipmanların sağlanması, çalışanların çalışma saatlerinin katlanılabilir sürelerle düzenlenmesi yasal olarak daha rahat talep edilebilir olacaktır. Bu sayede de sağlık hizmetlerinin kalitesi yükselecektir.

3. Yasal Sürecin İşleyişi

5510 sayılı Kanunun 14’üncü maddesinde meslek hastalığı olarak kabul edilecek hastalıkların Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından yayınlanan yönetmelikte yer alacağı hükme bağlanmıştır. Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği eklerinde meslek hastalıkları listesi bulunmaktadır. Aralık 2020 itibariyle henüz korona virüsün sebep olduğu hastalık, Yönetmelik eklerindeki listelerde bulunmamaktadır. Ancak meslek hastalıkları sınıflandırması incelendiği takdirde, “bulaşıcı hastalıklar” kategorisinin varlığı dikkat çekici olacaktır. Listede düzenlenen hastalıklar arasında SARS, Hepatit B, HIV gibi korona virüse yapısal olarak benzeyen virüsler bulunmaktadır. Korona virüsün de bu kapsamda yer düzenlenmesi mümkün görünmektedir.

Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun anılan maddesinde, Yönetmelikte yer verilmemiş hastalıkların meslek hastalığı olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceğine Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunca karar verileceği öngörülmüştür.

Üzerinde durulması gereken bir husus, korona virüsün meslek hastalığı olarak kabul edilmesi halinde sağlık hizmeti personelinin çalıştığı kurumun niteliğidir. İfade edilmesi gerekir ki, sağlık çalışanının çalıştığı sağlık kuruluşunun kamu kuruluşu veya özel bir kuruluş olması arasında fark bulunmamaktadır.

a. Korona Virüsün Bildirilmesi

Meslek hastalığı belirlemesinin yapılabilmesi için gereken şartlar sağlandığı takdirde, hastalığın tıbbi ve hukuki tanı süreci başlayacaktır. Yazının önceki bölümlerinde, meslek hastalığı tanısı konulabilmesi için aranan koşullar açıklandığından tekrar düşmemek adına yeniden sayılmayacaktır.

Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği’nin 19. Maddesi şu şekildedir:

“Meslekî bulaşıcı hastalıklar

MADDE 19 – (1) Meslekî bulaşıcı hastalıklar Listesinin "D Grubu"nda yer alan bulaşıcı hastalıkların, görülen işin gereği olarak veya işyerinin özel koşullarının etkisiyle oluşması ve enfeksiyonun laboratuar bulguları ile de kanıtlanması gereklidir.

(2) Bu listede yer almayan fakat görülen iş ve görev gereği olarak bulaştığı kesin olarak saptanan diğer bulaşıcı hastalıklar da meslek hastalığı sayılır. Bu husustaki teşhisin laboratuar deneyleriyle kanıtlanması gereklidir. Hastalığın en uzun kuluçka süresi yükümlülük süresi olarak alınır.”

Anılan hüküm gereği, sağlık çalışanına korona virüs tanısı konulması için gösterilen semptomların yanı sıra bilimsel saptamaların da yapılması gerekmektedir.

Tanı sürecinin ilk aşaması, hastalığa yakalanan sigortalının yürüttüğü iş ile meslek hastalığı arasında bir ilişki kurulmasıdır. Buna göre; klinik değerlendirme, çalışma öyküsünün alınması, fiziki kontrol, laboratuar tetkiklerinin ve işyeri ortam ölçümlerinin yapılması gerekecektir.[17]

Korona virüse yakalanan sağlık çalışanının hastalığına neden olabilecek etkenlerin tespiti için anılan süreç izlenmelidir.

Meslek hastalığı sonucu oluşan meslekte kazanma gücü kaybı oranlarının tespiti için sağlık kurulu raporu alınması gerekmektedir. Ancak meslek hastalığına yakalanıldığı takdirde, sağlık hizmeti sunucuları veya işyeri hekimi tarafından ön tanı konulabilir. Ön tanı tespitinde bulunulmasının ardından 3 işgünü içinde durum, işveren tarafından bildirilmelidir. Bildirim, kanunda yetkilendirilen birimlere yapılacaktır. Buna göre, tespitte esas alınacak sağlık kurulu raporları; Sağlık Bakanlığı meslek hastalıkları hastaneleri, eğitim ve araştırma hastaneleri ve devlet üniversitesi hastaneleri tarafından düzenlenmelidir.[18] Yetkili kuruluşlarca meslek hastalığı tanısının konulması akabinde bu husus, on gün içinde Sosyal Güvenlik Kurumu’na bildirilir.

Bir sağlık çalışanının korona virüse yakalanması halinde çalıştığı sağlık merkezi yahut işyeri hekimi aracılığı ile ön tanı alması mümkündür. Ön tanı konulduktan sonra kanunen yetkilendirilmiş birimlere bildirimde bulunulacaktır. Kesin tanı konulabilmesi için sağlık çalışanı şayet meslek hastalığı hastanesinde, eğitim ve araştırma hastanesinde yahut devlet üniversitesi hastanesinde çalışıyorsa; çalıştığı kuruma başvurabilir. Hastalığa yakalanan sağlık çalışanı bir başka sağlık hizmeti sunucusu kapsamında görev ifa etmekte ise, sayılan merkezlerden birine başvurmalıdır. Zira Sosyal Güvenlik Kurumu’na gerekli bildirimi yapabilecek birimler, açıkça kanunen yetkilendirilmiş sunuculardır.

Sigortalının meslek hastalığının sebebi olan işinden fiili olarak ayrıldığı tarih ile yakalandığı hastalığın oluşması arasında geçen azami süreye “yükümlülük süresi” denmektedir. Hastalığın meslek hastalığı olarak sayılabilmesi için, yükümlülük süresi içinde oluşması gerekmektedir.

Korona virüse yakalanan sağlık çalışanları bakımından, yükümlülük süresinin tespiti önem arz etmektedir. Buna göre, sağlık çalışanının fiilen görev yaptığı son tarih ile hastalık belirtilerinin görülmeye başladığı tarih arasındaki süre, meslek hastalığı bildirimi yapılırken dikkate alınması gereken bir husus olacaktır. Korona virüsün kuluçka süresi 2 gün ila 14 gün arasında değişebilmekte olup, benzer yapıdaki diğer virüslere göre daha uzun bir kuluçka süresine sahiptir. Örnek vermek gerekirse, 3 hafta boyunca izinde olan bir sağlık çalışanında korona virüs belirtilerinin görülmesi, bilahare yapılan tetkikler sonucu korona virüs tanısı konulması durumunda meslek hastalığı kapsamında bir hastalık nitelendirmesinin yapılması uygun olmayacaktır. Virüsün tespit edilebilmiş azami kuluçka süresi bakımından değerlendirilmesi gerekmektedir. Ancak Sağlık Bakanlığı tarafından yayınlanan, merkez ve taşra teşkilatlarında çalışan tüm sağlık personelleri bakımından getirilen istifa yasağı, büyük ölçüde bu duruma uygunluğu sağlamaktadır. Zira artan yoğun tedavi taleplerini karşılamak için sağlık personellerinin görevlerinden ayrılmaları pek de mümkün görünmemektedir.

Yasal düzenlemelerce bir hastalığın meslek hastalığı olarak belirlenebilmesi bakımından aranan asgari etkilenme süresine “maruziyet süresi” denmektedir. Bazı hallerde sigortalının yakalandığı hastalığın meslek hastalığı olarak kabul edilebilmesi için, yürüttüğü işte belirli sürelerce hastalık sebebi unsurlara maruz kalması şartı aranmaktadır.

Sağlık sektöründe görev yapan çalışanların korona virüs ile enfekte olmaları durumunda maruziyet şartının gerçekleşmiş sayılabileceğine ilişkin açıklamalara yazının önceki bölümlerinde detaylıca yer verilmiştir. Özetlemek gerekirse, sağlık merkezlerine başvuruların artışı, uzun mesailer, istifa yasağı, koruyucu ekipmanların her bölgede yeterli ölçüde sağlanamaması ve koruyucu ekipmanların yüzde yüz koruyuculuklarının olmaması, tedavi sürecinin doğal bir gereği olarak hastalarla kurulan yakın temas, sosyal mesafelerin hastanelerde korunamayışı gibi etkenler; sağlık çalışanlarının korona virüse yürüttükleri işten dolayı yüksek oranda maruz kaldıklarının işaretçileri konumundadır. Kanaatimizce sağlık çalışanları bakımından bu şartın korona virüs kapsamında gerçekleştiğinin kabulü gerekir.

b. Sigortanın Sağladığı Yardımlar

5510 sayılı Kanunda, iş kazası ve meslek hastalığı sigortası, kısa vadeli sigorta kolları arasında sayılmıştır. İş kazası veya meslek hastalığı halleri nedeniyle sağlanacak yardımlar nakdi yardımlar ve tedavi yardımları olarak düzenlenmiştir.[19] Nakdi yardımlar kısa vadeli sigorta kolundan karşılanırken sağlık yardımları ise genel sağlık sigortasından karşılanmaktadır. İş kazası ve meslek hastalığı sigortası kapsamında sağlanacak yardımlardan yararlanılabilmesi için kişinin sigortalı olması gereken belirli bir gün veya prim ödenmesi gibi şartlar bulunmamaktadır.

Hastalığa yakalanan sigortalıya sağlanan yardımlar geçici veya sürekli iş görmezlik ödeneği iken, ölüm gerçekleşmesi halinde geride kalan hak sahiplerine gelir bağlanır. Cenaze ödeneği ve evlenme ödeneği de bu durumda gündeme gelebilir.

Korona virüse yakalanarak hastalanan sağlık çalışanları, hastalıkları nedeniyle belirli süreler çalışamayabilirler. Bu durumda ücretlerinde bir kayıp yaşanması söz konusu olabilir. Şayet 5510 sayılı Kanunun 4/a kapsamına tabi bir çalışan söz konusu ise, sağlık çalışanının meslek hastalığına yakalanması ve hastalık nedeniyle istirahat raporu alması, kendisine geçici iş görmezlik ödeneği kapsamında yardımda bulunulabilmesi için yeterlidir. Geçici iş görmezlik ödeneğinin hangi oranlarda verileceği ise hastanın yatarak mı yoksa ayaktan mı tedavi edildiğine göre değişmektedir. Korona virüse yakalanarak yataklı tedavi gören sağlık çalışanı hastalara günlük kazançlarının ½’si oranında, ayaktan tedavi gören sağlık çalışanı hastalara ise günlük kazançlarının 2/3’ü oranında bir geçici iş görmezlik ödeneği yardımında bulunulacaktır.

Kanunun 4/b kapsamına tabi sağlık çalışanlarının geçici iş görmezlik ödeneğinden yararlanabilmeleri için yine meslek hastalığına yakalanmış ve hastalık nedeniyle istirahat raporu almaları gerekmektedir. Ancak 4/a kapsamındaki çalışanlardan farklı olarak bazı ek şartlar da getirilmiştir. Buna göre, 4/b kapsamındaki personellerin genel sağlık sigortası da dahil olmak üzere primlere ilişkin borçlarının olmaması, var idi ise ödenmiş olması gerekmektedir.[20] Yine ilave bir şart olarak bu kapsamdaki çalışanların tedavilerinin yataklı sürmesi veya yataklı tedavi sona erdikten sonra yeniden istirahat raporu alınması da kanunda hüküm altına alınmıştır.

Geçici iş görmezlik ödeneğinden başka, sürekli iş görmezlik ödeneği de nakdi yardımlar arasında düzenlenmiştir. Korona virüse yakalanan sağlık çalışanının meslekte kazanma gücü asgari %10 oranında azalmış ve bu durum SGK Sağlık Kurulunca onaylanmış ise, sürekli iş görmezlik ödeneği yardımına hak kazanılır. Tam iş görmezlik hali varsa aylık kazancın yüzde yetmişine, kısmi iş görmezlik var ise bu oranda bir miktarda sürekli iş görmezlik ödeneğine hükmedilir. Yine 4/b kapsamında yer alan çalışanların genel sağlık sigortaları da dahil prim ve her türlü borçlarının ödenmiş olması gerekmektedir.[21]

Korona virüse yakalanarak hayatını kaybeden sağlık çalışanlarının sayısı ne yazık ki her geçen gün artmaktadır. Korona virüsün sağlık hizmetinde görevli personeller bakımından meslek hastalığı olarak kabul edilmesi bilahare iş kazası ve meslek hastalığı sigortasından faydalanmalarına imkan tanınması durumunda, hayatını kaybeden sağlık çalışanlarının geride kalan hak sahiplerine sigorta kapsamında yardımda bulunulacaktır. Korona virüs nedeniyle hayatını kaybeden sağlık çalışanlarının ailelerine, çalışanın aylık kazancının %70’i gelir olarak bağlanacaktır. Bundan başka, hak sahiplerine cenaze ve evlenme ödeneği verilmesi de mümkün olacaktır.

Stj. Av. Ayşenur Zeynep Özmen

----------------------------------

[1] Günay, İlhan Cevdet, (2004), Ferdi İş Hukuku, 3. Baskı, Ankara, Yetkin Yayıncılık, s. 400.

[2] Arslan Durmuş, Seda (2020), “COVID-19’un İş Kazası ve Meslek Hastalığı Bakımından Değerlendirilmesi”, 78(2), İstanbul Hukuk Mecmuası, 363-393, sayfa 373.

[3] Sümer, Haluk Hadi, (2020), İş Sağlığı ve Güvenliği Hukuku, 4. Baskı, Ankara, Seçkin Yayıncılık, s. 85.

[4] Sigortalı sayılanlar

MADDE 4

Bu Kanunun kısa ve uzun vadeli sigorta kolları uygulaması bakımından;

a) Hizmet akdi ile bir veya birden fazla işveren tarafından çalıştırılanlar,

b) Köy ve mahalle muhtarları ile hizmet akdine bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan ise;

1) Ticarî kazanç veya serbest meslek kazancı nedeniyle gerçek veya basit usûlde gelir vergisi mükellefi olanlar,

2) Gelir vergisinden muaf olup, esnaf ve sanatkâr siciline kayıtlı olanlar,

3) Anonim şirketlerin yönetim kurulu üyesi olan ortakları, sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin komandite ortakları, diğer şirket ve donatma iştiraklerinin ise tüm ortakları,

4) Tarımsal faaliyette bulunanlar,

c) Kamu idarelerinde;

1) Bu maddenin birinci fıkrasının (a) bendine tabi olmayanlardan, kadro ve pozisyonlarda sürekli olarak çalışıp ilgili kanunlarında (a) bendi kapsamına girenler gibi sigortalı olması öngörülmemiş olanlar,

2) Bu maddenin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentlerine tabi olmayanlardan, sözleşmeli olarak çalışıp ilgili kanunlarında (a) bendi kapsamına girenler gibi sigortalı olması öngörülmemiş olanlar ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 86 ncı maddesi uyarınca açıktan vekil atananlar,

sigortalı sayılırlar.

[5] Arslan Durmuş, s.387.

[6] Sümer, (2020), s.86

[7] Sümer, (2020), s.94

[8] RG.11.10.2008/27021.

[9] UŞAN, M. Fatih/ ERDOĞAN, Canan; İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku, 1. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2020, s.123.

[10] T.C. Sağlık Bakanlığı Covid-19 Sözlüğü, https://covid19.saglik.gov.tr/TR-66527/virulans.html (Erişim: 26.11.2020).

[11] Akpınar, Teoman, (2018), İş Sağlığı ve Güvenliği Hukuku, 1. Baskı, Ankara, Ekin Yayınevi, s. 183.

[12] Akın, Levent;“COVID-19’un İş İlişkilerine Olası Etkileri”, Çimento İşveren, Cilt:34 Sayı:3 Mayıs 2020, s.21.

[13] Sağlık Bakanlığı Yönetim Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 27/10/2020 tarih ve 60438742-929-3137 sayılı “Personel İşlemleri” konulu yazısı için bkz. https://www.memurlar.net/haber/934673/saglik-personelinin-istifa-emeklilik-ve-izin-taleplerine-sinirlama.html [Aktaran: Gözler, Kemal, (2020), “Sağlık Personeline Getirilen İstifa Yasağı Hukuka Uygun Mu?” adlı internet yazısı, https://www.anayasa.gen.tr/istifa-yasagi.htm , (Erişim: 26.11.2020)]

[14] Sümer, (2020), s.92.

[15] https://ailevecalisma.gov.tr/media/1340/meslekhastaliklari.pdf (Erişim: 01.12.2020)

[16]International Labour Organization Standards and COVID-19 (coronavirus), 29 Mayıs 2020, https://www.ilo.org/wcmsp5/groups/public/---ed_norm/---normes/documents/genericdocument/wcms_739937.pdf, (Erişim: 28.11.2020)

[17] https://ailevecalisma.gov.tr/media/1340/meslekhastaliklari.pdf (Erişim: 29.11.2020)

[18] Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, m.5/2.

[19] Uşan/Erdoğan, s.388.

[20] Uşan/Erdoğan, s.389.

[21] Uşan/Erdoğan, s.391.