GİRİŞ

İdare, kamu hizmetinin yerine getirilmesi ve kamu yararı amacı ile bir takım tasarruflarda bulunmaktadır. İdare bu tasarrufları kanunlar çerçevesinde yerine getirir. Buna “bağlı yetki” denir. Bağlı yetki, idare tarafından tesis edilecek olan işlemin unsurlarının önceden hukuk kuralları tarafından belirlenmiş olduğu ve idarenin bu hukuk kuralları çerçevesinde idari işlem tesis edebileceği yetkidir. Öyle ki, bağlı yetki söz konusu ise idarenin takdir yetkisini kullanabilmesi söz konusu değildir. Fakat sürekli gelişen, değişen ve durağan olmayan gereksinimlere ayak uydurabilmek amacıyla idareye takdir yetkisi tanınmış olup idare bağlı yetki dışında takdir yetkisini de kullanabilmektedir.

İDARENİN TAKDİR YETKİSİ

İdarenin belli bir konuda karar alıp almama veya birden fazla karar arasında seçim yapma imkanına idarenin takdir yetkisi denir.[1] Takdir yetkisi, yukarıda açıklandığı üzere idarenin kamu hizmetini yerine getirmesinde, kamu yararını gözeterek kendisine tanınan bir serbest alandır. Bu alan idarenin ne şekilde veya nasıl hareket edeceğinin mevzuat çerçevesinde kesin bir biçimde açıklanmadığı durumlarda ortaya çıkmaktadır.

Takdir yetkisi konusunda yapılan en kısa ve güzel tanım, Michoud’a aittir. Yazara göre, “bir hukuk kuralı tarafından, idarenin davranış biçimi ve içeriği gösterilmemişse ve idarenin özgürce davranma olanağı bulunuyorsa” idarenin takdir yetkisi vardır.[2]

İdarenin takdir yetkisine sahip olması, sınırsız bir takdir yetkisine sahip olduğu anlamına da gelmemelidir. Zira idareye her ne kadar geniş yetkiler verilse de bu yetkinin amacının, sınırlarının ve çerçevesinin hukuk kurallarına uygun olarak kullanılması gerekir. Aksi halde takdir yetkisinin, idarenin hukuka bağlılığı ilkesinin bir istisnası olduğu hususu gündeme gelecektir. Nitekim Anayasa Mahkemesi de 13/09/2000 Tarih, 2000/14 E., 2000/21 K. sayılı kararında: ''Yasa ile yetkilendirme, Anayasa’nın öngördüğü biçimde yasa ile düzenleme anlamına gelmez. İdareye keyfi uygulamalara yol açabilecek çok geniş takdir yetkisi verilmesi Anayasa’nın 7. maddesine aykırılık oluşturur.'' diyerek, idarenin keyfiyete varabilecek kararlarının önüne geçilmesi için yasa ile sınır çizilmesi gerektiğini belirtmiştir. Kaldı ki takdir yetkisi tesis edilen işlemin hukuki durumu ile ilgili değil yerindeliği hususu ile ilgilidir. Yerindelik kavramından anlaşılması gereken idare tarafından tesis edilen idari işlemin isabetli olup olmadığı veya ihtiyaca uygun olup olmadığıdır.

İDARENİN TAKDİR YETKİSİNİN YARGISAL DENETİMİ

Anayasa’nın 2. Maddesinde yer alan hukuk devleti ilkesi gereğince, idareye tanınan takdir yetkisi de yargısal denetime tabiidir. Danıştay 8. Dairesi 15/01/2010 Tarih, 2009/8191 E. Sayılı kararında; ''Bu bağlamda, hukuk devleti ilkesinin bir gereği olarak, idareler bireysel ya da düzenleyici işlemler tesis ederken sınırsız bir takdir yetkisine sahip olmayıp, bu takdir yetkisini hukuka, kamu yararına ve hizmet gereklerine uygun olarak kullanmalıdırlar. Bu işlemlerin hukuka uygunluklarının yargı mercileri tarafından denetlenmesi sırasında ise, idareyi işlem yapmaya iten sebep de irdelenecek ve takdir yetkisinin belirtilen sınırlar içinde kullanılıp kullanılmadığı resen göz önünde bulundurulacaktır. Bu itibarla, idare hukukunda işlemlerin objektif bir sebebe dayanacağı kuşkusuzdur.(…)'' demektedir. Böylece, idarenin hukuk kurallarına uygun şekilde hareket etmesi sağlanarak hukuk düzeni korunmaktadır. Ancak yukarıda açıklandığı üzere, yargısal denetim tesis edilen idari işlemin “hukuka uygunluğu” ile sınırlı olup, “yerindelik” denetimi yapılması Anayasa'nın 125. ve İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesi gereğince mümkün değildir. Öyle ki, Anayasa’nın 125/4. maddesi “Yargı yetkisi, idarî eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olup, hiçbir surette yerindelik denetimi şeklinde kullanılamaz. Yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idari eylem ve işlem niteliğinde veya takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı verilemez” , İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/2. Maddesi ise “İdari yargı yetkisi, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır. İdari mahkemeler; yerindelik denetimi yapamazlar, yürütme görevinin kanunlarda ve Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinde gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idari eylem ve işlem niteliğinde veya idarenin takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı veremezler” demektedir. İlgili kanun hükümleri gereğince takdir yetkisinin hukuk kuralları çerçevesinde kullanılması gerekmektedir.

Danıştay 5. Dairesi, E.1974/5839, K.1974/6813; “..İdarenin takdir yetkisi mutlak olmayıp, kamu yararı ve hizmetin gerekleri ile sınırlıdır” ; Danıştay 5. Dairesi, E.195/3756, K.1975/8053; “..Takdir yetkisinin, kamu yararı ve hizmet gerekleri göz önünde tutulmadan kullanılması işlemin iptali sonucunu doğurur” ; Danıştay 5. Dairesi, E.1975/3941, K.1976/2013; “…Naklen atamada takdir hakkı, hizmetin gereklerine ve kamu yararına uygun olmalıdır. Kamu yararı ve hizmetin gerekleri yönünden gerekli yeterli görülecek nedene ve somut olaya dayanmayan nakil işleminin iptaline ..” demektedir.

İdare, hukuk sınırları içerisinde somut bilgi veya belgeler ile tasarrufunu gerekçelere dayandırarak takdir yetkisini kullanmalıdır. Danıştay 11. Dairesi’nin 2004/5815 Esas, 2007/461 Karar ve 24.01.2007 tarihli kararında; “…Sözleşme ücretinin belirlenmesi konusunda, tavan ve taban ücretler arasında kalmak koşulu ile idareye takdir yetkisi tanınmış ise de, mutlak ve sınırsız olmayan söz konusu takdir yetkisinin, eşitlik ilkesine uygun olarak nesnel bir şekilde kullanılması gerekmekte olup; nesnel bir ölçüte dayanmaksızın aynı durumda olan personel için farklı ücret belirlenmesinin takdir hatası oluşturacağı….” şeklinde karar verilmiş olup, ilgili kararda takdir yetkisi kullanılırken eşitlik ilkesi de göz önünde bulundurularak, nesnel ölçütlere göre karar verilmesi gerektiğine vurgu yapılmaktadır. Yine, idarenin takdir yetkisini kullanarak tesis etmiş olduğu idari işlemlerde bu yetkisini serbestçe kullanamayacağına ilişkin olarak, Danıştay 8. Dairesi’nin 2009/7827 Esas ve 05.06.2010 tarihli kararında; “İdarelerin işlem tesis ederken kendilerine Anayasa ve yasalarla çizilen çerçeve içinde takdir hakkına sahip oldukları açıktır. Ancak bu takdir hakkı, serbestçe kullanılabilecek bir keyfiyeti ifade etmeyip, kamu yararı ve hizmetin gereklerine uygun olarak kullanılmalıdır… Ayrıca, tıp gibi insan hayatına doğrudan etkisi olan bir alanda… yapılan değişikliğin… salt bu konuda idarenin yetkili olması ve takdir hakkına sahip bulunması gibi kavramlarla açıklanamayacağı… yeni düzenleme yapılmasını gerektiren bilimsel gerçeklerin de ortaya konulmasını… gerektirdiği tartışmasızdır. Aksi, idarenin sahip olduğu.. takdir hakkını.. hukuka uygun kullanmadığı anlamına gelecektir…” demektedir.

SONUÇ

Anayasa ve İdari Yargılama Usulü Kanunu ile idareye tanınan takdir yetkisi mutlak ve sınırsız olmayıp, idare tarafından bu yetkinin amacının, sınırlarının ve çerçevesinin belirtilmesi ve hukuk kuralları sınırları içerisinde kullanılması gerekmektedir. Aksi halde idare karşısında zaten zayıf konumda olan vatandaşların haklarını zedelemekle birlikte güvence altına alınan silahların eşitliği ilkesi ve adil yargılanma hakkının ihlali söz konusu olacaktır. Fakat Anayasa’nın 125. maddesinde belirtildiği üzere idari yargının denetimi hukuka uygunluk denetimi ile sınırlıdır. Hukuka uygunluk denetiminin sınırları aşılarak, yerindelik denetiminin yapılması mümkün değildir. Bu bağlamda; idari yargı yerlerinin, idarenin yerine geçerek idari işlem tesis etmeleri veya idarenin takdir yetkisini ortadan kaldıracak mahiyette karar vermeleri Anayasa’nın 125/4. ve İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/2. maddesine aykırılık oluşturacaktır.

Stj. Av. Hüseyin Murat Göçer

--------------------

[1] Kemal Gözler/Gürsel Kaplan- İdare Hukuku Dersleri, 2018, s.326

[2] Giritli/Bilgen/Akgüner/Berk – İdare Hukuku, 2013, s.126