Kamu davasına katılma kavramı, açılmış bulunan bir kamu davasına, cumhuriyet savcısının yanında yer almak ve bazı hak ve yükümlülükleri üstlenmek, yargılama sürecine etki etmek amacıyla dâhil olma adına gerçekleştirilen irade beyanı veya işlemler olarak tanımlanabilir.

Katılanın kural olarak savcının yanında yer aldığı kabul edilse de; savcının katılandan bağımsız bazen katılan aleyhine bazen de lehine taleplerde bulunma veya görüş bildirmesi söz konusu olabilir.

Bu nedenle katılan kişinin cumhuriyet savcısından bağımsız olduğunu söyleyebiliriz.

Öğretide; Katılanın, devletin iddia makamının işgal edildiği hallerde ferdi iddia makamında yer alabileceği yönünde görüşler bulunmaktadır.[1]

Belirtmek gerekir ki, katılan yargılama sürecine etki eden bir öznedir. Katılanın aynı zamanda suçtan zarar gören kişi olarak, yargılama sürecinin şahıs süjesidir.[2]

I. KAMU DAVASINA KATILMA

5271 sayılı CMK’nin 237. Maddesinin birinci fıkrasına göre, kamu davasına katılma hakkı bulunan özneler şunlardır:

1) Mağdur,

2) Suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler,[3]

3) Malen sorumlu olanlar.

Bu kişiler ilk derece mahkemesindeki kovuşturmanın her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabileceklerdir.

1. Suçtan doğrudan zarar gören kişilerin katılma hakkı

Belirtmek gerekir ki, sanığa yüklenen suçtan dolayı doğrudan zarar gören kişilerin katılma hakkı vardır. Doğrudan zarar görmeyen kişilerin davaya katılma hakkı bulunmamaktadır.[4]

Örneğin; 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun “Denetim, bilgi verme ve bildirim yükümlülüğü” kenar başlıklı 12. maddesinde, kanun hükümlerine uyulup uyulmadığını denetleme yetkisi Çevre ve Orman Bakanlığı ile yetkisini devrettiği diğer kurumlara ait olduğu ifade edilmektedir. Bu nedenle, 2872 sayılı Kanunun 30. ve CMK’nin 237/1 maddelerine göre Çevre ve Orman Bakanlığı ile denetleme yetkisinin devredildiği kurumlar veya çevreyi koruma ve çevre ile ilgili düzenleme yapma yetki ve görevi bulunan mahalli idareler davaya katılabilme hakkına haizdirler. Burada çevre kirliliği eyleminden zarar görmeleri koşulu ile gerçek veya diğer tüzel kişilerin davaya katılması da imkân dâhilindedir.[5]

2. Suçtan zarar görenlerin davadan haberdar edilmesi

5271 sayılı CMK’nin 234. maddesine göre suçtan zarar görenlerin, kanıt sunma, davaya katılma ve hükmü temyiz edebilme haklarını kullanabilmeleri için, açılmış davadan haberdar edilmeleri gerekir.[6]

Yasal düzenlemeye göre, yalnızca gerçek kişiler değil, aynı zamanda tüzel kişilerin de kamu davasına katılabilmeleri mümkündür.

İlk olarak katılma ilk derece mahkemelerinde ve kovuşturma aşamasında hüküm verilinceye kadar imkân dâhilindedir. Ancak Bölge adliye mahkemesi ve Yargıtay aşamalarında yapılacak katılma istekleri kabul edilmeyecektir.

5237 sayılı TCK’nin 237. Maddesinin ikinci fıkrasına göre, Kanun yolu muhakemesinde davaya katılma isteğinde bulunulamaz. Ancak, ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan katılma istekleri, kanun yolu başvurusunda açıkça belirtilmişse incelenip karara bağlanır.

5237 sayılı TCK’nin 237. Maddesinin ikinci fıkrasında, ilk derece mahkemesinde ileri sürülmüş olup da karara bağlanmayan veya reddolunan katılma taleplerinin, istinaf yoluna başvurulduğunda açıkça belirtilmiş olması koşuluyla incelenip bölge adliye mahkemesince karara bağlanacağı hüküm altına alınmıştır. 

Kanun koyucu bu düzenlemeyle, katılmanın ne zamana kadar ve hangi aşamalarda istenebileceği sorusunu yanıtlamış ve kesin bir şekilde bu hususdaki sorunları gidermiş gözükmektedir.

Örneğin: duruşma gününü bildirir davetiyenin şikâyetçiye usulüne uygun olarak tebliğ edilmiş olmasına rağmen şikâyetçi, yerel mahkemece karar verilinceye kadar davaya katılma talebinde bulunmamış ise, katılan sıfatını almadığından ve hükmü temyiz etme hakkı da bulunmadığından, şikâyetçi vekilinin temyiz isteminin reddine karar verilmesi gerekecektir.[7]

Yargıtay, kamu davası açıldıktan sonra 5271 sayılı CMK'nın 237/1 ve 238/1. maddelerine göre yöntemince mahkemeye başvurarak davaya katılmamış ve katılan sıfatı ile temyiz yetkisini kazanmamış kişilerin ve bunların vekilinin temyiz isteğinin reddine karar vermektedir.[8]

Örneğin; 16.04.2013 tarihinde yapılacak duruşmaya çağrı kâğıdının 22.10.2012 tarihinde müşteki vekiline tebliğ edilmesine rağmen müşteki vekilinin o tarihteki duruşmaya ve daha sonraki 5 celseye katılmadığı, 10.02.2015 tarihindeki 6. celsede sanık hakkında karar verildikten sonra 23.02.2015 tarihinde temyiz dilekçesi verdiği olayda;

Yargıtay, kamu davası açıldıktan sonra 5271 sayılı CMK'nın 237/1 ve 238/1. maddelerine göre yöntemince mahkemeye başvurarak davaya katılmamış ve katılan sıfatı ile temyiz yetkisini kazanmamış müşteki vekilinin temyiz isteğinin 5320 sayılı Yasa'nın 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK'nun 317. maddesi uyarınca REDDİNE karar vermiştir.[9]

Ayrıca kamu davasına katılanlar, kişisel haklarını da talep edebileceklerdir. Başka bir söylemle, katılanların kişisel hak talebinde bulunabilmeleri mümkündür.

II. KATILMANIN USULÜ

5271 sayılı CMK’nin 238. Maddesinde, katılma yöntemi açıklığa kavuşturulmuştur.

5271 sayılı CMK’nin 238. maddesinin birinci fıkrasına göre; kişinin kamu davasına katılabilmesi için, kamu davasının açılmasından sonra mahkemeye dilekçe vermesi gerekir.

Başka bir söylemle, katılma bir dilekçe vermek veya duruşmada sözlü katılma başvurusunun tutanağa geçirilmesi suretiyle yapılacaktır.

Burada mağdura haklarının söylenmesi gerekir. Duruşma sırasında -suçtan zarar görene katılma hakkı mutlaka hatırlatılmalıdır.

Şayet kamu davası açılmış ve duruşma aşamalarına gelinmiş ise, katılma istemini içeren sözlü başvurunun duruşma tutanağına geçirilmesi ile de katılma süreci başlamış olur. Ayrıca mahkemenin bu katılma istemini kabul etmesi gerekir. Bu kabul ile kişi duruşmalara katılan sıfatı ile iştirak edecektir.

Katılma istemi üzerine karar, Cumhuriyet savcısı sanık ve varsa avukatının bu hususta dinlenmelerinden sonra verilecek ve tabiî olarak istemin Kanuna uygun bulunup bulunmadığını içerecektir. Bu kararlara itiraz olanağı yoktur. Ancak esas hükümle birlikte istinaf veya temyiz yollarına gidilebilecektir.

Yargılama aşamasında, kişinin ifadesinde şikâyetçi olduğunu belirtmesi üzerine, suçtan zarar görenden davaya katılmak isteyip istemediği sorulmalıdır. (CMK md. 238/2)

Katılma hakkı bulunan öznelerin katılma talebinde bulunmaları halinde yargılama makamı, Cumhuriyet savcısının, sanık ve varsa müdafiinin dinlenmesinden sonra davaya katılma isteminin uygun olup olmadığına karar vermesi gerekir. (CMK md. 238/3)

Örneğin; usulüne uygun bir şekilde duruşmaya davet edildiği halde gelmeyen müştekinin 5271 Sayılı CMK'nin 238/1. maddesi uyarınca mahkemeye dilekçe vermek suretiyle de katılma talebinde de bulunmaması halinde gerek kendisinin ve gerekse vekilinin kanun yoluna başvurma yönündeki talebi reddedilecektir.[10]

III. KATILANIN HAKLARI

1. Katılanın avukat talep edebileceği haller

5271 sayılı CMK’nin 239. maddesinin birinci fıkrasına göre; katılan bazı durumların varlığı halinde kendisine baro tarafından kendisine avukat görevlendirilmesini talep edebilecektir.[11]

Mağdur veya suçtan zarar görenin davaya katıldığında avukat talep edebileceği suçların nitelikleri şunlardır:

1) Cinsel saldırı suçu,

2) Alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlar.

Mağdurun korunması ilkesine önem veren yasa koyucu, bu ilkenin hayata geçirilmesini ifade eden önemli bir hüküm getirmiştir. Bu yasal düzenleme ile mağdura tanınan haklar çerçevesinde, maddî ve hukukî durumu elverişli olmayan katılanlara, istemleri hâlinde baro tarafından avukat görevlendirilmesini olanaklı hale getirmiştir.

Örneğin; Müşteki talimatla alınan ifadesinde, katılma talebi ile birlikte mahkemesince tarafına avukat atanmasını talep ettiği halde, şikayetçiyi ceza yargılamasında temsil edecek bir avukatın vekil olarak baro tarafından görevlendirilmesi sağlanmadan hüküm kurulması CMK'nın 234/b-5 ve 239/1. maddelerine aykırı olacaktır.[12]

2. Çocuk, sağır ve dilsiz veya kendisini savunamayacak derecede akıl hastası olanların durumu

5271 sayılı CMK’nin 239. maddesinin ikinci fıkrasına göre; Mağdur veya suçtan zarar görenin çocuk, sağır ve dilsiz veya kendisini savunamayacak derecede akıl hastası olması halinde talep olmaksızın avukat görevlendirilmesinin yapılması gerekir.

Eğer katılan on sekiz yaşını henüz doldurmamış ya da sağır veya dilsiz veya kendisini savunmayacak derecede malûl ve avukatı da yoksa, avukat atanması için talep aranmayacaktır. Bu husus görev gereği yerine getirilecektir.

Bu yasal düzenlemenin Türk hukukunda insan hakları alanında önemli bir anlayış değişikliğini açığa vurduğunu söyleyebiliriz.[13]  Suç ile mağdur duruma düşürülen kimselerin bir de yargılamada mağdur olmalarının önüne geçecek bir takım önlemlerin alınması son derece önemlidir.

Yargıtay, yaşı küçük olan mağdura, CMK'nin 239/2. maddesi uyarınca istemi aranmaksızın müdafi görevlendirilmesi gerekliliğine uyulmadan karar verilmesi halinde kararı bozmaktadır.[14]

IV. KATILMANIN DAVAYA ETKİSİ

Katılma hali, davayı durdurmayacaktır. (CMK 240/1) Tarihi belirlenmiş olan duruşma ve yargılama usulüne ilişkin diğer işlemler vaktin darlığından dolayı katılan kimse çağrılamayacak veya kendisine haber verilemeyecek olsa bile belirlenmiş olan gününde yapılacaktır. (CMK 240/2)

Kanun koyucu, katılma kurumunu mağduru korumanın da bir aracı olarak öngörmüş ve bu amaçla bazı hükümler getirmiştir.

Yasal düzenlemede, bu hususta talepte bulunmuş olan kişinin hakkını kullanmaya devam etmeye zorlanamayacağı öngörülmüştür.

Bu yüzden kanun koyucu, katılmanın davayı durdurmayacağını, katılma nedeniyle davanın geciktirilemeyeceğini kurala bağlamıştır.

Getirilen kurala göre; katılanın gelmemesi veya gecikmede sakınca bulunan hallerde, katılanın çağırılmaması yüzünden ceza muhakemesi işlemlerinin geciktirilmesi söz konusu olmayacaktır.

5271 sayılı CMK’nin 240. maddesinin ikinci fıkrasında, bu gibi hâllerde işlemlerin belirli gününde yapılacağı ifade edilmiştir. Yasal düzenlemenin gerekçesinde, davanın asıl takipçisinin Cumhuriyet savcısı olduğu, bu nedenle böyle bir hüküm getirildiği ifade edilmektedir.

V. KATILMADAN ÖNCEKİ KARARLARA İTİRAZ

5271 sayılı CMK’nin 241. maddesinin birinci fıkrasında, Katılmadan önce verilmiş olan kararların katılana tebliğ edilmeyeceği hüküm altına alınmıştır.

Bu yasal düzenlemeye göre, davaya katılma halinde, katılmadan önce verilen ve Cumhuriyet savcısına bildirilen kararlar katılana tebliğ edilmeyecektir.

5271 sayılı CMK’nin 241. maddesinin ikinci fıkrasına göre, Bu kararlara karşı kanun yoluna başvurabilmesi için Cumhuriyet savcısı için öngörülen sürenin geçmesiyle katılan da başvuru hakkını kaybedecektir.

Başka bir söylemle, bu tür kararlara karşı Cumhuriyet savcısı için kabul edilen denetim muhakemesine (kanun yoluna) başvurma süreleri katılan için de geçerli olacaktır. Bunun dışındaki kararların katılana da bildirilmesi gerekecektir.

VI. KATILANIN KANUN YOLUNA BAŞVURMASI

Hâkim ve mahkeme kararlarına karşı kanun yollarına müracaat hakkı bulunanlar 5271 sayılı CMK'nin 260. maddesinde gösterilmiştir. Buna göre; Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık ve katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar kanun yollarına başvurabileceklerdir.[15]

Suçtan zarar görenlerin kanun yoluna başvurabilmeleri, davaya katılma şartına bağlanmıştır.

Nitekim CMK'nin “Mağdur ve şikâyetçinin hakları” başlıklı 234. maddesinde, mağdur ve şikâyetçinin kovuşturma evresine ilişkin hakları sayılırken 6. bentte; “Davaya katılmış olma koşuluyla davayı sonuçlandıran kararlara karşı kanun yollarına başvurma” hakkının bulunduğu belirtilmiştir.

Bu nedenle CMK'nın 260. maddesi uyarınca katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görenlerin salt bu sıfatla kanun yoluna müracaat haklarının bulunduğunun kabul edilebilmesi için kamu davasından haberdar edilmemiş ya da haberdar edilmekle birlikte davaya katılma hakkının kendisine hatırlatılmamış ya da şikâyeti belirten ifadesi üzerine kendisine davaya katılmak isteyip istemediğinin sorulmamış olması gerekir.

Aksi takdirde, duruşmalardan haberdar edilmiş ve katılma hakkı hatırlatılmış olan suçtan zarar görenlerin katılma isteminde bulunmadıkça kanun yoluna müracaat hakları bulunmamaktadır.

Katılanın, bir muhakeme hukuku öznesi olduğu kabul edilmektedir. Bu yüzden, Cumhuriyet savcısından bağımsız biçimde kanun yoluna (denetim muhakemesi yoluna) gidebilir.

Katılanın başvurusu olumlu sonuçlanırsa, Cumhuriyet savcısı işi yeniden takip etmek durumundadır. Bu hal, kovuşturma zorunluluğu ilkesinin doğal bir sonucu olarak öngörülmüştür.

5271 sayılı CMK’nin 242. maddesinin birinci fıkrasına göre; Katılan, Cumhuriyet savcısına bağlı olmaksızın kanun yollarına başvurabilme hakkına sahiptir.

Şayet karar, katılanın başvurusu üzerine bozulursa, Cumhuriyet savcısı davayı yeniden takip etmek zorundadır. (CMK md. 242/2)

Kanun yoluna başvurabilmek için öncelikle kişinin katılan sıfatını alması gerekir.

Örneğin; mağdurun duruşmada sanıktan şikâyetçi olmadığını beyan etmesi halinde, 5271 sayılı CMK'nin 237 - 238. maddeleri uyarınca katılan sıfatı alamayacaktır. Bu durumda da 5271 sayılı CMK'nin 242/1. maddesi uyarınca hükmü temyiz hak ve yetkisi bulunmayacaktır. Yargıtay, bu gibi hallerde mağdurun temyiz isteminin reddine karar verilmesi gerektiğine hükmetmektedir.[16]

VII. KATILMANIN HÜKÜMSÜZ KALMASI

Katılma, ceza muhakemesinde mağduru, suçtan zarar göreni ya da malen sorumlu olanları koruma araçlarından birisidir. Suçun işlenmesiyle mağdur olan ya da suçtan zarar görenlerin katılma hakkını kullanmaya veya kullanmaya devam etmeye zorlanamayacağı açıktır.

Bu itibarla mağdur veya suçtan zarar gören kişi kamu davasına katılmak istemeyebileceği gibi, daha sonra bu hakkını kullanmaktan da vazgeçebilecektir. Nitekim CMK'nın 243. maddesinde katılanın vazgeçmesi halinde, katılmanın hükümsüz kalacağı hususu düzenleme altına alınmıştır.

Katılma iki halde hükümsüz kalır: (CMK md. 243)

1. hal: Katılanın, katılma hakkından vazgeçmesi.

2. hal: Katılanın ölmesi.

Katılanın ölmesi halinde mirasçıları, katılanın haklarını takip etmek üzere davaya katılabilirler. (CMK md. 243)

Kanun koyucu bu yasal düzenleme ile, katılanın vazgeçmesi veya ölümü hâlinde katılmanın hükümsüz sayılacağını kabul etmiştir.

Bu niteliği itibarıyla katılma hakkı, aynı şikâyette olduğu gibi kişiye sıkı surette bağlı haklar grubunda yer almaktadır. Yasal düzenleme ayrıca, mirasçıların, katılanın haklarını takip etmek üzere davaya katılabilecekleri ve hüküm tarihi ile hükmün kesinleşmesi tarihi arasında katılanın ölmesi hâlinde tebligatın mirasçılara yapılacağını hüküm altına almıştır.

Katılma hakkı niteliği itibariyle şahsa sıkı surette bağlı haklardandır. Şahsa sıkı surette bağlı haklar kanunda tek tek sayılmamakla birlikte genel olarak öğretide, kişinin sadece kendisinin kullanabileceği, başkasına devredilemeyen ve miras yoluyla geçmeyen haklar olarak açıklanmaktadır.

Bu tür haklar insanın kişiliğini yakından ilgilendirdiğinden, bunların kullanılmasına karar verme yetkisi başkasına bırakılmamıştır.

Örneğin; evlenme, nişanlanma, nişanı bozma, evlat edinilmeye razı olma gibi… Katılmanın şahsa sıkı surette bağlı bir hak olmasının bir sonucu olarak katılanın ölümüyle katılma hükümsüz kalacaktır.

Ancak mirasçıların katılanın haklarını takip etmek üzere davaya katılabilmeleri de mümkündür.[17]

Katılanın hükümden önce ölmesi

Yargılama aşamalarında şikâyetçi olduğunu bildiren katılanın hükümden önce ölmesinin katılmayı hükümsüz hale getirmekle beraber şikâyeti ortadan kaldırmayacağı gözetilmeden, anılan Kanun maddesi yanlış yorumlanarak yazılı biçimde sanık hakkındaki davanın düşürülmesine karar verilmesi,[18]

Katılanın Hükümden sonra, temyiz incelemesinden önce ölmesi

Örneğin; UYAP sisteminden alınan güncellenmiş nüfus kayıt örneğine göre, katılan hükümden sonra, temyiz incelemesinden önce öldüğünün anlaşılması halinde, 5271 sayılı CMK'nin 243. maddesi uyarınca katılma hükümsüz kalacaktır.

Bu durumda; katılanın mirasçılarına hükmü temyiz etme imkânı tanınması için gerekçeli kararın tebliğine karar verilmeli ve mahkemece gerekçeli kararın katılanın mirasçılarına usulüne uygun olarak tebliğ edilmesi sağlanmalıdır.[19]

Buna rağmen katılanın mirasçılarının süresi içerisinde temyiz isteminde bulunmazlarsa ve kamu davasına katılma yönünde iradelerini ortaya koymazlarsa, katılanın hükmün temyiz edilmesinden sonra ölmesiyle 5271 sayılı CMK'nin 243. maddesi uyarınca katılmanın hükümsüz kalması ve mirasçıların da katılanın haklarını takip etmek üzere davaya katılmamaları karşısında, kanun yolu başvurusunun reddine karar verilmelidir.[20]

(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN  tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.

----------------------------------

[1]  Akın Boyacı, Ceza Muhakemesinde Davaya Katılma, İÜHFM C. LXXI, S. 1, 2013, ss. 157-176, s. 166.

[2]  Kunter/Yenisey/Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, 18. Baskı, s.375.

[3]  Yargıtay, davayı takip eden ve bir kısım dava konusu mallar üzerinde hak iddiasında bulunup iadesini talep eden malen sorumlu olanlar vekilinden 5271 sayılı CMK’nun 237/1 ve 238/1-2 maddeleri gereği kamu davasına katılmak isteyip istemediğinin mahkemece sorulmaması hususunu bozma nedeni yapmıştır.

[4]   Y.2.CD, E:2015/13129, K:2017/4273, KT:24.05.2017.

[5]  Y.18.CD, E: 2016/3916, K: 2017/2176, KT: 27.02.2017; Y.18.CD, E: 2016/15421, K: 2017/2171, KT: 27.02.2017.

[6]  Y.18.CD, E: 2016/3916, K: 2017/2176, KT: 27.02.2017; Y.18.CD, E: 2016/15421, K: 2017/2171, KT: 27.02.2017.

[7] Y.12.CD, E: 2017/ 6262, K: 2018/3610, KT: 28.03.2018: “…A) Şikayetçi vekilinin temyiz isteminin incelenmesinde; CMK'nın 237/1. maddesinde, mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanların, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikayetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilecekleri belirtilmiş olup, aynı Kanunun 237/2. maddesinin, “Kanun yolu muhakemesinde davaya katılma isteğinde bulunulamaz. Ancak, ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan katılma istekleri, kanun yolu başvurusunda açıkça belirtilmişse incelenip karara bağlanır.” hükmü de nazara alındığında, duruşma gününü bildirir davetiyenin 10.02.2015 tarihinde şikayetçiye usulüne uygun olarak tebliğ edilmiş olmasına rağmen şikayetçinin yerel mahkemece karar verilinceye kadar davaya katılma talebinde bulunmadığı anlaşılmakla, katılan sıfatını almayan ve hükmü temyiz etme hakkı bulunmayan şikayetçi vekilinin temyiz isteminin, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi yollamasıyla halen yürürlükte bulunan 1412 Sayılı CMUK'un 317. maddesi gereğince isteme uygun olarak REDDİNE,…”

[8] Y.17.CD, E: 2016/ 12254, K: 2017/8260, KT: 20.06.2017.

[9] Y.17.CD, E: 2016/ 12254, K: 2017/8260, KT: 20.06.2017.

[10]    Y.3.CD, E: 2015/29316, K: 2016/2414, KT: 08.02.2016.

[11]    MADDE 239. - [1] (06.08.2008 Y.T. 5793 sk. değ.)

[12]   Y.2.CD, E: 2008/ 10155, K: 2008/15704, KT: 14.10.2008.

[13] 5271 sayılı CMK'nin getirdiği önemli yeniliklerden birisi de mağdur, şikâyetçiler ve katılanların tıpkı şüpheli ve sanıklar gibi belirli şartlarda baro tarafından görevlendirilen avukatın hukuki yardımından yararlanma haklarına kavuşturulmasıdır. CMK'nin 234. maddesine göre mağdur ve şikâyetçilerin, 239. maddesine göre de katılanın, vekili bulunmaması halinde cinsel saldırı suçu ile alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda, baro tarafından kendisine avukat görevlendirilmesini isteme hakkı bulunmaktadır. CMK'nin 234/2 ve 239/2. maddelerine göre de eğer mağdur veya katılan onsekiz yaşını doldurmamış, sağır veya dilsiz ya da meramını ifade edemeyecek derecede malûl olur ve bir vekili de bulunmazsa, istemi aranmaksızın bir vekil görevlendirilecektir.

[14] Y.4.CD, E: 2010/ 17184, K: 2012 / 29840, KT: 11.12.2012.

[15] Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 20.05.2014 tarih, 2013/14-287 esas, 2014/273 sayılı kararı.

[16]  Y.3.CD, E: 2017/12116, K: 2018/6550, KT: 10.04.2018

[17] Y.12.CD, E. 2015/10479, K. 2015/18756, KT. 2.12.2015.

[18] Y.18.CD, E: 2018/299, K: 2018/3561, KT: 14.03.2018.

[19] Y.3.CD’nin 25.12.2017 tarihli ve 2017/3284 Esas 2017/17364 Karar sayılı ilamı.

[20] Y.3.CD, E: 2018/2938, K: 2018/5780, KT: 02.04.2018.