DELİLLERE İLİŞKİN İHLAL SEBEPLERİ

ÖZET

Delil en basit anlamı ile hukuki bir konu veya durumda o durumun veya konunun doğruluğunu veya yanlışlığını, gidişatını etkileyen şeyler olarak tanımlanabilmektedir. Hukuka aykırı delil kavramı ise ceza muhakemesi hukukuna ilk defa 1992 yılında girmiştir. 1992 yılında 1412 sayılı mülga Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun (CMUK)1 delilleri takdir salahiyeti başlıklı 254/2. maddesinde 3842 sayılı Kanun ile getirilen düzenleme sonucu oluşmuştur. Hukuka aykırı delil kavramı hukuk sistemine, hukuk kurallarına aykırı olarak el edilmiş delil olarak açıklanabilir. Hukuka aykırı delillerin kullanılması Ceza Muhakemesi Kanunu’nda oldukça açık bir şekilde açıklanmıştır. Bu çalışmada delillere ilişkin ihlal sebepleri diğer bir değiş ile hukuka aykırı deliller ve delil yasaklarından bahsedilmeye çalışılmıştır. Bu bağlamda nitel araştırma desenlerinden literatür taraması ile Google Akademi, Ulusal Tez Merkezi ve birçok veri tabanı taranmıştır.

Anahtar Kelimeler: Ceza Muhakemesi, Delil, Hukuka Aykırı Delil

ABSTRACT

Evidence, in its simplest sense, can be defined as anything that affects the accuracy or falsity of a legal issue or situation, its course. The concept of unlawful evidence entered the criminal procedure law for the first time in 1992. 254/2 of the abolished Code of Criminal Procedure (CMUK)1 with the title of discretionary power in 1992, numbered 1412. It was formed as a result of the regulation introduced by the Law No. 3842 in the article. The concept of unlawful evidence can be explained as evidence obtained in violation of the legal system and the rules of law. The use of illegal evidence is clearly explained in the Code of Criminal Procedure. In this study, the reasons for violation of evidence, in other words, illegal evidence and evidence prohibitions were tried to be mentioned. In this context, Google Academy, National Thesis Center and many databases were scanned with literature review, which is one of the qualitative research designs.

Key Words: Criminal Procedure, Evidence, Unlawful Eviden

1. Giriş

Soruşturma ve kovuşturma makamları görevleri icra ederken delillere başvurmak durumundadır. Bu bakımdan delillerin maddi gerçeğe ulaşmak adına bir ispat yükümlülüğü bulunmaktadır. Delil, taraflar bakımından ispat, hakim bakımından ise sübut denilen faaliyetler için kullanılan vasıtalara denmektedir.[1] Literatüre bakıldığında delil hakkında yapılan bir diğer tanım ise ifadeler, belgeler ve maddi varlığa sahip şeyler dahil olmak üzere, iddia edilen bir gerçeğin varlığını kanıtlamak veya çürütmek amacına hizmet eden her türlü şey delildir. Ceza Muhakemesinde bir dava karara bağlanırken hakim, delilleri kullanarak olayın geçmişte gerçekten olup olmadığına bakmak durumundadır. Bu bakımdan deliller “yargıcın yargılama sonucunda maddi olayı çözmesine ve böylece bunu sabit görmesine veya görmemesine hizmet eden araçlar” biçiminde de tanımlanabilir. [2]

Ceza muhakemesinde delil serbestisi ilkesinin sınırsız bir şekilde işlediği görülmemektedir. Ceza muhakemesi hukukunda delillerin öncelikle belli başlı bazı özellikleri taşıması beklenmektedir. Ceza muhakemesi hukukunda delillerde olması beklenen özellikler ise şöyledir:

- Deliller gerçekçi olmalıdır.

- Deliller akılcı olmalıdır.

- Deliller olayı temsil edici olmalıdır.

- Deliller sağlam ve güvenilir olmalıdır.

- Deliller elde edilebilir olmalıdır.

- Deliller ispat bakımından önemli olmalıdır.

- Deliller kanuna (hukuka) uygun olmalıdır.[3]

Delillerin türleri konusunda literatüre veya doktrine bakıldığında çeşitli görüş bulunmaktadır. Ancak deliller doktrinde her ne kadar çeşitli tasniflere göre sınıflandırmış olsa da, hakim bu sınıflandırmaların dışında serbestçe takdir etmektedir. Genel kabul görmüş bir sınıflandırmaya bakıldığında deliller beyan delilleri, belge delilleri, belirti delilleri ve bilimsel deliller olmak üzere dört ana başlık altında toplandığı görülmektedir. Beyan delilleri olayı aydınlatıcı açıklamalara sahip ve mahkeme huzurunda çözülmesi beklenen delil türleridir. Ancak dikkat edilmesi gerekir ki bu beyanların olay ile ilgili doğrudan bilgisi olan kişilerden gelmesi gerekmektedir.[4]

Belge delili ise bir olay veya durumun bir nesnenin üzerine yansıtılmasıdır. Kanunda açık bir tanımı yapılmamış olan belge delili doktrine bakıldığında ses-görüntü, yazılı belge, şekil tespit eden belge şeklindedir. Ancak doktrinde yazılı olmayan belgeler ile ilgili bazı görüş ayrılıkları mevcuttur.[5] Bu görüş ayrılıkları ise Ceza Muhakemesi Kanunu’nda delil olarak kullanılabilecek olan belgeler için “okunulur” ibaresinin olmasıdır. Ancak 209. Maddesinde yapılan değişiklik ile “okunulur” ibaresi “anlatılır” olarak değiştirilmiştir. Böylelikle doktrindeki tartışma konusu ortadan kalkmıştır.[6]

Diğer bir delil türü ise belirti delilidir. Belirti delili, yargılanan konu hakkında geriye kalan, fail veya olay hakkında bilgi veren her türlü emareyi kapsamaktadır. Son olarak bilimsel delil ise belge delillerine göre çok daha güvenilirdir. Bu delil türü ise daha kısa ve kesin hükümlere varmak oldukça mümkündür. Örneğin saç teli, tükürük örneği, kan veya parmak izi gibi deliller bilimsel delile girmektedir. Ancak her olayda bilimsel delil bulmak mümkün değildir.[7]

“Emniyet Genel Müdürlüğü Merkez ve Bölge Kriminal Laboratuvarları Teknik Hizmet Yönetmeliği” bulunmaktadır. Bu yönetmelikte adli, idari ve siyasi soruşturmalar esnasında elde edilen maddi delilleri, bilimsel usuller ile inceleme ve değerlendirme yapmayı belirtmektedir. Buna göre merkez laboratuvarları balistik, sahtecilik ve grafoloji, patlayıcı maddeler ve kimya, Ar-ge şube müdürlüklerinden bağlı alt birimlerden oluşmaktadır.

2. Hukuku Aykırı Delillerin Değerlendirilmesinin Yasal Dayanağı

Hukuka aykırı delil kavramı yargı kararlarına ilk kez Amerikan Yüksek Mahkemesi’nin 1964 tarihli Miranda/Arizona kararı ile girmiştir. Bu karar o dönem için devrim niteliğinde olmuştur. Bu karar daha sonra kıta Avrupası hukuk sistemlerini de etkisi altına almıştır.[8]

Türk Anayasası’nın 38/6. maddesinde “Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular delil olarak değerlendirilemez” şeklinde bir hüküm yer almaktadır. Bunun yanı sıra Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 148. maddesinde de hukuk devleti ilkesine aykırı bir şekilde ifade alma ve sorgulama şekilleri yasaklanmıştır.[9]

Hukuka aykırı delillerin gerek tanımından kaynaklı gerekse muhtevasına bakıldığında ne literatürde ne de yargı kararlarında henüz net bir şekilde anlaşılmadığı görülmektedir. Hukuka aykırı veya kanuna aykırı deliller ceza muhakemesi hukukunda ilk defa 1992 yılında 1412 sayılı mülga Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun (CMUK)1 delilleri takdir salahiyeti başlıklı 254/2. maddesinde 3842 sayılı Kanun ile getirilen düzenleme sonucu oluşmuştur. Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 254/2. Maddesinde “Soruşturma ve kovuşturma organlarının hukuka aykırı şekilde elde ettikleri deliller hükme esas alınamaz “ ibaresi ile yer almıştır.[10]

Hukuka aykırı delil elde edilmesi ve bu nitelikteki bir delilin kullanılması yine Ceza Muhakemesi Kanunu’nun dördüncü bölümünde yer almıştır. Delillerin Ortaya Konulması ve Tartışılması başlıklı bölümünde 206/2-a maddesinde “Delil, kanuna aykırı olarak elde edilmişse” şekli ile yer almaktadır. Bunun yanı sıra yine Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 217/2 maddelerinde “Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir” şeklinde oldukça açık bir şekilde beyan edilmiştir. Diğer yandan yine Ceza Muhakemesi Kanunu’nun Hukuka Kesin Aykırılık Halleri başlığı altında bulunan 289/1-i maddesinde “Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması” şeklinde belirtilmiş olması, hukuka aykırı elde edilen delillerin kabul edilmediğinin açık bir şekilde göstergesini oluşturmaktadır.[11]

3. Delil Yasakları

Ceza muhakemesi sistemi hukuk devleti temelleri üzerine dayanmaktadır. Bu bakımdan ceza muhakemesinde delil elde edilmesi ve değerlendirilmesi işlemlerine hukuk devleti temelleri özelinde bazı sınırlandırmalar getirilmiştir. Bu tür sınırlandırmalara ise “delil yasakları” denmektedir. Delil yasakları kavramı ilk kez Ernst von Beling tarafından 1903 yılında kullanılmıştır.[12]

Delil yasakları kendi içerisinde iki ana gruba ayrılmaktadır. Bunlar “delil elde etme yasakları” ve “delil değerlendirme yasakları” olmak üzere literatüre girmiştir. Delil elde etme yasağından kastedilen bazı delillerin elde edilme şekline getirilen sınırlamadır. Delil elde etme yasağı da kendi içinde sınıflara ayrılmaktadır. Bunlar; delil konusu yasağı, delil aracı yasağı ve delil yönetimi yasağıdır. Delil değerlendirme yasağı ise ceza muhakemesinde ortaya konulması, değerlendirilmesi ve hükme esas alınması kabul edilmeyen deliller için geçerlidir. Türk ceza muhakemesi hukukuna 3842 sayılı kanun ile delil yasakları ile ilgili üç yeni hüküm getirilmiştir. Ardından 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile bu hükümler genişletilmiştir. Bu yeni hükümler ise;

- Aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirilmesi

- İfade alma ve sorguda yasak usuller

- Delil aracı yasaklarıdır.[13]

3842 sayılı Kanun ile getirilen ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda genişletilen delil yasaklarına dair yeni hükümlerden aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirilmesi hükmü Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 147. Maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre şüphelinin veya sanığın ifadesinin alınmasında veya sorguya çekilmesinde aşağıda belirtilen hususlara uymak zorunlu kılınmıştır. İfade alma ve sorguda yasak usuller ise yine Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 148. Maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddede yazan hükümlere uyulmadan, diğer bir deyiş ile şüphelinin veya sanığın ifadesinin özgür iradesine dayanmaması veya zorlama ile alınmış olması; yasak usul ile elde edilen ifadeler rıza ile verilmiş olsa bile delil olarak değerlendirilmemektedir.[14]

Delillerin değerlendirilmesi yasağında doktrine bakıldığında mutlak ve nispi hukuka aykırılıklar veya maddi ve şekli hukuka aykırılık şeklinde sınıflandırmalar yapıldığı görülmektedir. Mutlak değerlendirme yasağında suç ve deliller ile ilk anda temasa geçen, delilleri toplayan kolluk görevlileri disiplin altına alınmak istenmiştir. Diğer yandan mutlak değerlendirme yasağında delillerin uzak etkisinden de bahsetmek gerekmektedir. Delilin uzak etkisinden kasıt ise, hukuka aykırı yollar ile elde edilmiş delillerin kullanılması sonucu elde edilen diğer delillerin kullanılıp kullanılmayacağıdır. Nisbi değerlendirme yasağında ise bir delilinin hukuka aykırı yollardan elde edilmesi ile bunun sonucu olarak sübut bulunan eylemin niteliği göz önünde bulundurulmaktadır. Neticede ihlal edilen hak ile ortaya çıkan menfaat arasındaki oran dikkate alınmaktadır.[15]

SONUÇ

Ceza yargılamasının amacı maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun çeşitli maddelerinde delilin kendisi ve elde edilmesinde birçok sınırlama ve yasaklar getirilmiştir. Hukuku aykırılık kavramı tüm hukuk kurallarını içine almaktadır. Bu nedenle hukuka aykırı veya hukuka aykırı yollar ile elde edilmiş delillerin etkisi kabul edilmemektedir. Önemli olan delillerin hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş olmasıdır. Hukuka aykırı bir delilin elde edilmiş olması durumunda bu delilin kim tarafından elde edildiği önem arz etmemektedir. Eğer bir kanıt hukuka aykırı veya hukuka aykırı yollar ile elde edilmiş ise bu Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 254/2. Maddesi uyarınca değerlendirilmektedir. Bu bağlamda yine CMK’da hukuka aykırı veya hukuka aykırı yollar ile elde edilmiş olan delillerin kullanılması kesin bir şekilde yasaklanmıştır.[16]

Türk hukuk sistemine bakıldığında usulsüz olarak elde edilen delillerin dava dosyasından çıkarılmasını sağlayacak bir hükmün bulunmadığı görülmektedir. Kovuşturma evresinde ceza hakimi dava dosyasında bulunan hukuka aykırı delilleri hüküm verirken kullanamamaktadır. Bunun yanı sıra eğer bir dosyada hukuka aykırı delilin elde edildiği anlaşılır ise bu delili elde eden ve dosyaya girmesini sağlayan kişiler hakkında da yasal işlem başlatılmalıdır.[17]

KAYNAKÇA

Mehmet Gödekli, “Türk Ceza Muhakemesinde Maddi Gerçeğe Ulaşmanın Ön Koşulu Olarak Hukuka Aykırı Delillerin Değerlendirilmesi Yasağı”. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 65 (4), 2016, ss.1815-1924.

“Ceza Muhakemesi Kanunu”, Resmi Gazete, (25673), md.206, md.217, md.289, 2004 (2011 tarihli ve 650 sayılı KHK ile Değişik Hali).

Nevzat Toroslu ve Metin Feyzioğlu, “Ceza Muhakemesi Hukuku”. Savaş Yayınları: Ankara, 2008.

Nurullah Kunter, Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu, “Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku”. Beta Yayınları: İstanbul, 2010.

Veli Özer Özbek, “Ceza Muhakemesi Hukukunda Delil Yasakları”. Alman-Türk Karşılaştırmalı Ceza Hukuku, 3, 2010.

Alican Alioğlu, “Türk Ceza Muhakemesi Hukukunda Delil Yasakları”. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Kültür Üniversitesi: Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2020.

Fatih özkul, “Ceza Yargılamasında Hukuka Aykırı Şekilde Elde Edilen Delillerin Değerlendirilmesi Sorunu”. Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi, 5 (9), 2017, s.397-425.

Ali Rıza Çınar, “Hukuka Aykırı Kanıtlar”. TBB Dergisi, (55), 2004, ss.31-64.

Ahmet Gökcen ve Kerim Çakır, “Ceza Muhakemesinde Delil, Delillerin Muhafazası, Toplanması, Değerlendirilmesi ve Delil Yasakları”. D.E.Ü. Hukuk Fakültesi Dergisi, 21 (Özel sayı), 2019, ss.2911-2951.

------------------

[1] Nurullah Kunter, Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu, “Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku”. Beta Yayınları: İstanbul, 2010, s.1325.

[2] Nevzat Toroslu ve Metin Feyzioğlu, “Ceza Muhakemesi Hukuku”. Savaş Yayınları: Ankara, 2008, s.169.

[3] Mehmet Gödekli, “Türk Ceza Muhakemesinde Maddi Gerçeğe Ulaşmanın Ön Koşulu Olarak Hukuka Aykırı Delillerin Değerlendirilmesi Yasağı”. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 65 (4), 2016, s.1818.

[4] Alican Alioğlu, “Türk Ceza Muhakemesi Hukukunda Delil Yasakları”. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Kültür Üniversitesi: Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2020, s.9-10.

[5] Alican Alioğlu, “Türk Ceza Muhakemesi Hukukunda Delil Yasakları”. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Kültür Üniversitesi: Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2020, s.10-11.

[6] “Ceza Muhakemesi Kanunu”, Resmi Gazete, (25673), md.209, 2004 (2011 tarihli ve 650 sayılı KHK ile Değişik Hali).

[7] Alican Alioğlu, “Türk Ceza Muhakemesi Hukukunda Delil Yasakları”. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Kültür Üniversitesi: Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2020, s.13.

[8] Doğan Soyaslan, “Hukuka Aykırı Deliller, Cumhuriyetimizin 80. Kuruluş Yılına Armağan”. Erzincan Hukuk Fakültesi Dergisi 7 (3-4),s.16.

[9] Fatih özkul, “Ceza Yargılamasında Hukuka Aykırı Şekilde Elde Edilen Delillerin Değerlendirilmesi Sorunu”. Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi, 5 (9), 2017, s.412-413.

[10] Mehmet Gödekli, “Türk Ceza Muhakemesinde Maddi Gerçeğe Ulaşmanın Ön Koşulu Olarak Hukuka Aykırı Delillerin Değerlendirilmesi Yasağı”. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 65 (4), 2016, s.1817.

[11] “Ceza Muhakemesi Kanunu”, Resmi Gazete, (25673), md.206, md.217, md.289, 2004 (2011 tarihli ve 650 sayılı KHK ile Değişik Hali).

[12] Veli Özer Özbek, “Ceza Muhakemesi Hukukunda Delil Yasakları”. Alman-Türk Karşılaştırmalı Ceza Hukuku, 3, 2010, s.913.

[13] Mehmet Gödekli, “Türk Ceza Muhakemesinde Maddi Gerçeğe Ulaşmanın Ön Koşulu Olarak Hukuka Aykırı Delillerin Değerlendirilmesi Yasağı”. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 65 (4), 2016, s.1825.

[14] “Ceza Muhakemesi Kanunu”, Resmi Gazete, (25673), md.148, 2004 (2011 tarihli ve 650 sayılı KHK ile Değişik Hali).

[15]Ahmet Gökcen ve Kerim Çakır, “Ceza Muhakemesinde Delil, Delillerin Muhafazası, Toplanması, Değerlendirilmesi ve Delil Yasakları”. D.E.Ü. Hukuk Fakültesi Dergisi, 21 (Özel sayı), 2019, s.2939-2947.

[16] Ali Rıza Çınar, “Hukuka Aykırı Kanıtlar”. TBB Dergisi, (55), 2004, s.63-64.

[17] Mehmet Gödekli, “Türk Ceza Muhakemesinde Maddi Gerçeğe Ulaşmanın Ön Koşulu Olarak Hukuka Aykırı Delillerin Değerlendirilmesi Yasağı”. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 65 (4), 2016, s. 1915-1916.