Dinle Küçük Adam! Seni, senden başka hiç kimse kurtaramaz…

...

Sigmund Freud, Carl Gustav Jung, Alfred Adler ile beraber psikiyatri tarihinin önemli isimlerinden birisi de, Avusturya asıllı, Amerikalı psikiyatrist ve psikanalist William Reich’tır.  Aynı zamanda bu alanın en radikal isimlerinden ve hatta deli dâhilerinden birisi olan Reich’ın,  kişilik analizleri ve insan psikolojisi üzerine yazdığı ‘Faşizmin Kitle Psikolojisi’ ve ‘Karakter Analizi’ isimli başarılı bilimsel çalışmaları da vardır.

Reich’ın bilimsel olmayan ve fakat önemli olan çalışmalarından birisi de ‘Dinle Küçük Adam’ isimli kitabıdır. Konusu insan olan ve ironilerle süslenen bu kısa, ama önemli eserinde Reich,  eline geçirdiği iktidar gücünü insanlığın ve yönettikleri toplumun yararına değil, aleyhine kullanan Hitler, Stalin, Himmler, Robespierre gibi siyasi figürleri örnek vererek onları tercih edenlere seslenir ve şöyle yazar: ‘…Nietzsche’nin üstün insana yükselme ile Hitler’in alt insanına alçalma arasında seçeneğin vardı. Ya ya-şa şa, diye bağırıp alt insanı seçtin….Lenin’in gerçek demokratik anayasasıyla Stalin’in diktatörlüğü arasında seçeneğin vardı. Sen Stalin’in diktatörlüğünü seçtin…Freud’un, senin ruh hastalığının özünü aydınlatmasıyla, yine onun kültür uyumu kuramı arasında seçeneğin vardı. Bacaklarının altından akıp giden kültürel uyumu seçtin ve seksüel kuramı unuttun…Marx’ın, bütün mal değerlerini tek başına yaratan, senin emek gücünün verimi kavrayışı ile devlet düşüncesi arasında seçeneğin vardı. Sen, emeğindeki dirimi unuttun ve devlet düşüncesini seçtin…Fransız Devrimi’nde acımasız Robespierre ile büyük Danton arasında seçeneğin vardı. Acımasızlığı seçip, büyüklük ve iyiliği giyotine gönderdin…Almanya’da Göring, Himmler ile Liebknecht, Landau arasında seçeneğin vardı. Himmler’i polis şefi yaptın ve büyük dostlarını katlettin…

Bütün bunları yapanlar, Reich’ın muhatap aldığı ve üzerine kitap yazdığı küçük adamlardır. Reich’in bu yaklaşımı tam da bizim büyük şairimiz Nazım Hikmet’in o güzel ve anlamlı şiirinde yazdığı gibidir. Yani “Akrep gibisin kardeşim / korkak bir karanlık içindesin akrep gibi / serçe gibisin kardeşim / serçenin telaşı içindesin / midye gibisin kardeşim / midye gibi kapalı, rahat / ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim / bir değil / beş değil / yüz milyonlarlasın maalesef / koyun gibisin kardeşim / gocuklu celep kaldırınca sopasını / sürüye katılıverirsin hemen / ve adeta mağrur, koşarsın salhaneye / dünyanın en tuhaf mahlukusun yani / hani şu derya içre olup deryayı bilmeyen balıktan da tuhaf / ve bu dünyada, bu zulüm senin sayende / ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer / ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak kabahat senin / -demeğe de dilim varmıyor ama- / kabahatin çoğu senin, canım kardeşim!” gibi bir şeydir. Evet! Kabahatin çoğu ve hatta tamamı, hayatın hemen her alanında var olan bu figürleri büyük yapan küçük adamlara aittir.

İnsana dair olan manifesto niteliğindeki bu çalışmasıyla Reich, kendisini bir şey sanan, ama aslında bir şey olmayan sana, bana, ona seslenir ve birçoğunu bizim yarattığımız sözde büyük olan o küçük adamlar karşısında, bize, “siz diz çöktüğünüz için onlar büyük görünüyor, ayağa kalkın” çağrısında bulunur.

Bu amaçla şunları söyler: ‘Kendi küçük adamlarını seni sömürenler haline getirdiğini anlamalısın artık; aç gözünü ve hakikaten büyük olan adamlarını kurban ettiğini gör; onları çarmıha gerdiğini, canlarını aldığını, açlıktan öldürdüğünü anla artık; onları bir an bile düşünmediğini, senin için çalıştıklarını aklından geçirmediğini kabul et; yaşamın boyunca yaptıklarını kime borçlu olduğun konusunda hiçbir fikrin yok, bunu anla artık.

Hakikatin aranması, her ne pahasına olursa olsun hakikatin söylenmesi gerektiğini savunan Reich, bu konuda şu örneği verir: “Acımasız Engizisyonla Galileo’nun hakikati arasında seçme yaptın. Bulgularından yararlanmakta olduğun büyük Galileo’yu, onur kırıcı sözler söylemeye zorlayarak işkence içinde öldürdün. Şu yirminci yüzyılda, Engizisyon yöntemlerini bir kez daha dirilttin.

Verdiği bu örnekle Reich hakikat duygusunu kaybeden küçük adamı hakikati görmeye davet eder. Zira Reich’in hitap ettiği küçük adam, hakikatin terbiye edici özelliğinin ve etkisinin farkında değildir.

Reich’a göre sevginin, işin ve bilginin vatanı yoktur. Zira bütün bunlar insanlığa ait olan uluslararası değerlerdir. Öyle oldukları için üniformaları olmayan bu değerler herhangi bir sınır tanımazlar, dünyayı serbestçe dolaşırlar ve hemen her şeyi sarmalarlar.

Bir hak olan, en önemli insan haklarından birisi olan özgürlüğün de vatanı yoktur. O da insanlığın ortak değeridir. Bu konuda bireysel özgürlük ile ulusal özgürlük arasında bir ayrım yapan Reich, önceliği bireysel özgürlüğe verir ve bireysel özgürlük olmadan ulusal özgürlük olamaz der. Ona göre esas olan insani özsaygıdır. Esasen insani özsaygı olmadan bireysel özgürlük olamayacağı gibi ulusal özgürlük de olamaz. Dahası insani özsaygıya dayanmayan ulusal büyüklük iddiaları ve vaatleri de boştur. Bunlar boş olduğu kadar, yeri, zamanı ve gereği olmadan söylenen, içi hakikatle, somut olgularla doldurulamayan “milli menfaat, devletin ve milletin bekası” gibi slogandan öteye geçmeyen sözler de, boş gururu okşamaktan başka hiçbir işe yaramayan afaki sözlerdir.

Onun için Reich böylelerine şöyle seslenir: “Dönüp de senin vatansever dediklerine bak bir kere. Onlar adım atmıyorlar, hücum ediyorlar. Onlar düşmanlarından nefret etmiyorlar, onlar ezeli düşmanlarını on yılda bir değiştirdikleri ezeli düşman yapmak için ebedi arkadaş yapıyorlar. Onlar şarkı söylemiyorlar, yürüyüş marşları söylüyorlar…

İnsan yaşamının sevgi, çalışma, üretme, işbirliği, dayanışma ve bilgi üzerine kurulu olduğunu, kişisel gelişmenin ve büyümenin ancak üretmekle, var etmekle, kendi işini, asli görevlerini iyi yapmakla mümkün bulunduğunu söyleyen Reich, küçük adamı her türlü insani değeri tüketmekle, bitirmekle, başka birisinin hazırlayıp önüne koyduklarını yemekle suçlar ve bu konuda şunları yazar: “Evet sen böylesin, küçük adam! Tüketmeyi, bitirmeyi, kaşıklamayı ve yiyip yutmayı çok iyi biliyorsun, ama var etmeyi bilmiyorsun. Bu yüzden de ne isen o olarak kalıyorsun, bulunduğun yerden daha ileri gidemiyorsun, yaşamın boyunca can sıkıcı bir büroda, bir hesap makinesinin ya da çizim tahtasının önünde, ya evlilik kıskacında, ya da çocukları sevmeyen bir öğretmen olarak okulda kalıyorsun. Gelişmiyorsun, yeni bir şeyler düşünme şansın yok, çünkü sen sadece aldın ve hiçbir zaman vermedin, başka birisinin hazırlayıp önüne koyduğunu sen sadece kaşıkladın.

İnsanın kendi hayatının efendisi olması, kendi hayatını bizzat kendisinin yönetmesi gerektiğini savunan Reich, bunu yapabilmesi için insanın önce kendisini tanıması gerektiğini söyler ve bu amaçla kendi içindeki küçük adamı anlatmakla işe başlar ve kendi içindeki küçük adamı bize şu sözlerle anlatır: “…Ben ne kızıl, ne kara, ne de beyazım. Ben Hıristiyan, Yahudi, Müslüman, Mormon, poligam, homoseksüel, anarşist ya da boksör değilim. Ben bir kadını/erkeği, onunla evli olduğumu kanıtlayan evlilik cüzdanına sahip olduğum ya da cinsel açlığımı doyurabilmek için değil, gerçekten sevip ona değer verdiğim için kucaklarım. Ben çocukları dövmem, balık tutmam, karaca ya da geyik avlamam. Ama hedefi on ikiden vururum. Ben briç oynamam ve öğretilerimi yaygınlaştırmak için partiler vermem. Eğer öğretim doğruysa zaten o kendiliğinden yaygınlaşacaktır. Eğer benden daha iyi hekim değilse, çalışmalarımı bir tıp yöneticisinin eline bırakmam. Ve buluşlarıma kimin hükmedeceğine ya da etmeyeceğine ben karar veririm. Ben yasal kurallara anlamlı oldukları sürece tam olarak uyarım, ama bunlar aşılmış ya da anlamsız olmuşlarsa onlarla mücadele ederim. Ben çocukların ve gençlerin bedensel aşklarını yaşamalarını ve rahatsız edilmeden tadını çıkarmalarını isterim. Ben insanların doğru dürüst dindar olmak için aşk yaşamlarını yıkacaklarına, bedenlerine ve ruhlarına zarar vereceklerine inanmıyorum. Ben senin ‘Tanrı’ olarak adlandırdığın şeyin gerçekten var olduğunu, ama senin düşündüğünden farklı, senin içinde ve dışında, vücudundaki sevgi olarak, dürüstlüğün olarak ve doğayı hissetmen olarak bir kozmik temel enerji olduğunu biliyorum…Sana şunu söyleyeyim küçük adam; içindeki en iyi şeylerin anlamını yitirdin. Onu boğdun, başkalarında, çocuklarında, karında, kocanda, babanda, annende, nerede gördüysen onu orada öldürdün. Sen küçüksün ve küçük kalmak istiyorsun küçük adam…

Bu yazdıklarıyla kendi içindeki küçük, ama gerçekte büyük adamı ironi yaparak bize anlatan, diğer bir deyişle bana beni, sana seni, ona onu anlatan Reich, insanın kendi hayatının nasıl efendisi olacağı, kendi hayatını bizzat kendisinin nasıl yöneteceği hususunda ise şunları söyler: “Her doktor, her ayakkabıcı, teknisyen ya da eğitimci, işini doğru dürüst yapmak ve yaşamını kazanmak için, eksiklerini bilmek zorundadır. Birkaç on yıldır, şu yeryüzünde yönetici rolünü oynamaya başlamış bulunuyorsun. İnsanlığın geleceği, senin düşüncelerine ve senin yapacağın şeylere bağlıdır. Ama öğretmenlerin ve efendilerin, aslında nasıl düşündüğünü ve gerçekte ne olduğunu söylemiyorlar sana; seni kendi geleceğine egemen olma yetisi verebilecek yönde eleştiren ve bu eleştiriyi dile getirme yürekliliğini gösteren tek kişi yok. Yalnız bir anlamda özgürlüğe sahipsin sen: kendi yaşamını yönetmeyi öğrenmeme, kendini bu yönde eğitmeme ve kendini eleştirmeme özgürlüğüne sahipsin. Şöyle bir yakınmayı hiç duymadın senin ağzından: ‘Gelecekte kendimin ve dünyamın efendisi olmak yolunda yürütüyorsunuz beni, peki ama insanın nasıl kendi kendisinin efendisi olacağını anlatmıyorsunuz hiç, düşünce ve davranışlarımdaki yanlışları bana söylemiyorsunuz?’ Yönetimi elinde tutan kişilerin, ‘Küçük Adamı’  yönetmelerine izin veriyorsun. Ama sen, hiç sesini çıkarmıyorsun. İktidardaki adamlara, yönetimi elinde tutan güçlülere, ya da kötü niyetli güçsüz adamlara seni temsil etme yetkisini veriyorsun. Her seferinde aldatıldığını anlıyorsun, ancak bunu anladığında, iş işten geçmiş oluyor. Seni çok iyi anlıyorum. Çünkü seni binlerce kez çıplak gördüm; hem ruhsal, hem bedensel çıplaklığın içinde, maskesiz, etiketsiz, elinde bir partinin üyelik kartı bile olmaksızın bir “tanınmışlık” kılıfına bürünmemiş halinle gördüm seni. Yeni doğmuş bir bebek gibi, anadan doğma çıplak, don-gömlekle kalmış bir mareşal kadar çıplak halini gördüm. Benim karşımda hiç yakınmadın, ağlamadın, özlemlerini hiç dile getirmedin, sevgini ve acılarını bir kez olsun açmadın bana. Seni iyi tanıyorum ve anlıyorum. Sana nasıl olduğunu anlatacağım Küçük Adam, çünkü büyük bir geleceğin olduğuna içtenlikle inanıyorum. Gelecek, senindir, buna hiç kuşku yoktur. Öyleyse gel, her şeyden önce kendine bir bak. Gerçekte olduğu gibi gör kendini. Führerlerinin ve seni temsil eden vekillerinin sana utanmadan söylediği şu sözlere aldırma: ‘Sen küçük, sıradan bir insansın’. Bu sözcüklerin çifte anlamını kavrıyorsun, değil mi: ‘küçük’ ve ‘sıradan’. Kaçma. Kendine bakma yürekliliğini göster! Onlara ‘Bana bunları söylemeye ne hakkın var?’de”

Reich’ın bütün bu söylediklerinin özeti aslında iki cümleden ibarettir: Bu cümlelerden birincisi “Kendini tanı! İkincisi ise “Kendini bil” cümlesidir.

Peki! İnsan kendisini tanımaz ve bilmez ise ne olur? Başkasının kölesi olur! “Herhangi bir kimsenin kölesi olma özgürlüğü” ne demektir ve insan bundan nasıl kurtulabilir?  Bu sorulara Reich şöyle cevap verir: “Artık tek bir efendinin kölesi olmaktan kurtulmak, herhangi bir kimsenin kölesi olmamak için, insan önce bu tek sömürüyü sonlandırmak zorundadır. İnsanda özgürlük emelleri ve devrimci dürtüler yoksa bunu yapamaz. Bu durumda kişi, hakikaten büyük bir adamın, diyelim ki İsa’nın, Marks’ın, Lincoln’ün ya da Lenin’in önderliğinde bir devrimci özgürlük partisi kurar. Hakikaten büyük olan adam, senin özgürlüğünü son derece ciddiye alır. İşlerini kolaylaştırmak için çevresinde küçük adamlar, yardımcılar, getir-götürcüler toplamak zorundadır, çünkü bu büyük işi tek başına yürütemez. Üstelik çevresine küçük büyük adamlar toplamasa, sen onu anlamaz, bir kenara iter, adam yerine koymazsın. Bir sürü küçük büyük adamla çevrilmiş olarak, senin adına güçler ve yetkiler ele geçirir, ya da bir parça hakikat, ya da yeni, daha iyi bir inanç bulur sana. Sayfalar dolusu söylevler yazar, özgürlük yasaları, vb. şeyler yazar; kendisini ayakta tutacak olan senin yardımın ve ciddiliğindir. İçinde bulunduğun toplumsal bataklıktan çıkarır seni. Birçok küçük büyük adamı bir arada tutabilmek, senin güvenini yitirmemek için hakikaten büyük olan bir adam, derin bir aydın yalnızlığı içinde, senden ve gürültü patırtıdan uzak, ama aynı zamanda senin yaşamınla yakın bir ilişki içinde elde edebildiği büyüklüğünden her gün bir parça vermek, özveride bulunmak zorundadır. Sana öncülük edebilmek için, senin onu erişilmez bir tanrıya dönüştürmene göz yummak zorundadır. Olduğu gibi sade bir insan olarak kalsa, diyelim, elinde evlenme cüzdanı olmadığı halde bir kadını sevebilen bir adam olsa, ona güvenmezsin, çünkü onu olağandışı bir insan olarak görmek istersin. Böylece, sen kendi ellerinle, yeni efendini ortaya çıkarmış olursun. Kendisine yeni efendi rolü verilmiş olan büyük adam büyüklüğünü yitirir, çünkü bu büyüklük, onun sözünü sakınmazlığından, sadeliğinden, yürekliliğinden ve yaşamla arasındaki gerçek ilişkiden gelmekteydi. Büyüklüklerini büyük adamdan sağlamış olan küçük büyük adamlar, maliye, dış-işleri, hükümet, bilim ve sanat alanlarında büyük görevlere atanırken sen olduğun yerde, yani bataklıkta kalırsın.

İfade özgürlüğünün değerini ve yararını bilen Reich, bu özgürlüğün ulu orta ve üstüne vazife olmayan konularda gevezelik etmek olmadığını, eleştiriye açık olmanın düzelmeyi kabul etmek olduğunu bilir ve muhatabı olan küçük adama bu konuda şunları söyler: “Konuşma ve eleştirme özgürlüğüyle sorumsuz gevezelik ve adî şakaları birbirine karıştırıyorsun. Eleştirmeye her an hazırsın, ama eleştirilmek istemiyorsun ve bu nedenle de başkalarından kopuyorsun. Başkasına saldırmaya bayılıyorsun, ama saldırı karşısında kalmaya dayanamadığın için her zaman gizli bir siperden saldırıyorsun.

Kaba gücün ve bunun kullanılmasının karşısında olan, güce tapınmanın güçsüzün işi olduğunu söyleyen Reich’e göre  “hayatı temsil eden şey” güç elde etmek değil, gücün insan yaşamında oynaması gereken yapıcı rolün üstlenilmesini istemektir.  Zira o, kaba gücün ve bunun kullanılmasının yaratıcı olmadığının, aksine yıkıcı olduğunun farkındadır.  Böyle bir gücün varacağı son nokta güç zehirlenmesidir.  İnsanın kendisini kaybetmesine neden olan bu zehirlenmeye yakalananların tedavisi güç olmakla birlikte, imkansız değildir. Başkaca uzmanlar gibi Reich’in de bu hastalığa yakalananlara önerdiği tedavi yöntemi, insanın kendisiyle hesaplaşması ve güç zehirlenmesine bağlı olarak edindiği sahte kimlikten kurtularak akıl çizgisine ve hayatın gerçeklerine geri dönebilmesidir.

Reich, bunları ve benzeri başkaca şeyleri söyledikten sonra küçük adamı kendi haline bırakır, bu bağlamda ona şunları söyler:  “Dediğim gibi, seni bırakıyorum. Bunu yapabilmek, yıllarımı aldı, sayısız uykusuz ve acılı gece yaşadım. Senin tüm proleterlerin Führeri olacak nitelikteki adamların böylesine karmaşık değillerdir. Bugün Führerleri olanlar, yarın, para için, beş para etmez gazetelere yazı yazarlar. Gömlek değiştirir gibi karar değiştirirler. Ben böyle değilim. Senin geleceğini düşünmeyi sürdüreceğim eskisi gibi. Ama sen, kendine yakın olan birine saygı gösterme yetisinden yoksun olduğundan aramıza belli bir uzaklık koydum. Senin torunlarının torunları benim çalışmalarımın mirasçısı olacak.

Sadece siyasette değil, başkaca mesleklerde ve işlerde de var olan, hemen her toplumda ve bütün zamanlarda örneklerine sıkça rastlanan küçük adamları tanımak mı istiyorsunuz?  O halde durmayın William Reich’ın ‘Dinle Küçük Adam’ isimli eserini okuyun. Daha önce okuduysanız, bir daha okuyun. Eminim hem çok eğlenecek, hem de çok düşüneceksiniz!