Son dönemde basında ve sosyal medyada yayınlanan görüntüler ve çeşitli belgeler sebebiyle “Elmalı Davası” toplumda büyük bir infial yaratmış ve toplum vicdanına dokunmuştur. İstismar edildiği iddia edilen mağdur çocuklarla ilişkili davada, dosyada delil niteliğinde olan bilgi ve belgeler (Adli Tıp Raporları, video görüntüleri vs.) kaynağı belirsiz şekilde sosyal medya sitelerinde yayınlanmış ve insanlar tarafından da büyük bir hızla paylaşılarak yayılmıştır. Bahse konu dosya, Ağır Ceza Mahkemesinin görev ve yetki alanına giren bir dosya olup, sanıklara isnat edilen cinsel istismar suçu CMK m.100 kapsamında sayılan katalog suçlardandır. Suçun mağdurları ise çocuklardır.

Suç mağduru çocuk kavramı T.C. Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü Mağdur Hakları Daire Başkanlığı tarafından; “Bir suçtan doğrudan zarar gören çocuktur. Yani suçun mağduru olan çocuk, suçun konusu olan davranışın etkisini doğrudan kendisinde hisseden çocuktur.” Şeklinde tanımlanmıştır. [1]

Tam da bu noktada basın ve sosyal medya sitelerinde çeşitli kişiler tarafından yayılan belge ve bilgilerle alakalı olarak Türk Ceza Kanunu’nun 285. Maddesinde düzenlenen Soruşturma ve Kovuşturma İşlemlerinin Gizliliğini İhlal Suçunun tartışılması gerekmektedir.

TCK M.285 Soruşturma ve Kovuşturma İşlemlerinin Gizliliğini İhlal Suçu:

1. Soruşturmanın gizliliğini alenen ihlal eden kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır (TCK m.285/1).

2. Soruşturma evresinde alınan ve soruşturmanın tarafı olan kişilere karşı gizli tutulması gereken kararların ve bunların gereği olarak yapılan işlemlerin gizliliğini ihlal eden kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır (TCK m.285/2).

3. Kanuna göre kapalı yapılması gereken veya kapalı yapılmasına karar verilen duruşmadaki açıklama veya görüntülerin gizliliğini alenen ihlal eden kişi, birinci fıkra hükmüne göre cezalandırılır. Ancak, bu suçun oluşması için, tanığın korunmasına ilişkin olarak alınan gizlilik kararına aykırılık açısından aleniyetin gerçekleşmesi aranmaz (TCK m.285/3).

4. Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan suçların kamu görevlisi tarafından görevinin sağladığı kolaylıktan yararlanılarak işlenmesi halinde, ceza yarısına kadar artırılır (TCK m.285/4).

5. Soruşturma ve kovuşturma evresinde kişilerin suçlu olarak algılanmalarına yol açacak şekilde görüntülerinin yayınlanması halinde, altı aydan iki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur (TCK m.285/5). [2]

YETKİLİ VE GÖREVLİ MAHKEME

1. Gizliliğin ihlali suçunun avukatlar tarafından işlenmesi halinde suçun işlendiği yerdeki Ağır Ceza Mahkemesi görevli mahkeme olarak tayin edilmiştir (1136 sayılı Avukatlık Kanunu m.58 ve m.59).

2. Gizliliğin ihlali suçunun basın mensupları veya diğer kişiler tarafından işlenmesi halinde suçun işlendiği yerdeki Asliye Ceza Mahkemesi yargılama yapmakla görevlidir.

Bahse konu davada mağdur çocukların isimleri, fotoğrafları, videoları, adli tıp ve psikolog raporları; sanıkların isimleri, fotoğrafları, Adli Sicil Sabıka Kayıtlarına ilişkin bilgi ve belgelerin bazıları; sanıklar ve kimliği belirsiz üçüncü şahıslar tarafından basına servis edilmiş ve sosyal medya sitelerine sızdırılmıştır.

Oysa TCK m.285 hükmü çok açıktır ve somut olayda bilgi, belge ve görüntülerin yayınlanması bu suçun unsurlarının oluşmasına sebep olmakta; hakkında henüz kesin hüküm tesis edilmemiş sanıkların hükümlü gibi gözükmesine, toplum dışına itilmesine; mağdur çocukların ise, çocuğun yüksek yararı ilkesini hiçe sayarak kişisel gelişimlerinde negatif etkilerin oluşmasına, gelecek hayatlarında sürekli yaşadıkları olay ile hatırlanmalarına sebep olmaktadır.

Ne yazık ki uygulamada bazen, bazı meslektaşların da tarafı bulundukları dosyalarda lehe ve hızlı sonuç alabilmek adına; dosya kapsamında gizli tutulması gereken belge ve bilgileri el altından basına servis ederek yahut sosyal medya sitelerinde yayınlatarak toplum vicdanı üzerinde algı oyunu yaptıklarını ve yargılamanın seyrini değiştirmeye çalıştıklarını görmekteyiz. Bu durum hem TCK m.258, hem de Avukatlık Kanunu m.36 kapsamında suç oluşturmaktadır.

1136 sayılı Avukatlık Kanunu M. 36: Avukatların, kendilerine tevdi edilen veya gerek avukatlık görevi, gerekse Türkiye Barolar Birliği ve barolar organlarındaki görevleri dolayısı ile öğrendikleri hususları açığa vurmaları yasaktır.[3]

Avukatlar mesleğin icrası sırasında öğrendikleri sırlarla bağlıdırlar ve meslek sırları süresizdir. Meslekten ayrılsalar dahi bu yükümlülükleri devam eder. Cezai sorumluluk açısından bakacak olursak;

TCK m.258 Göreve İlişkin Sırrın Açıklanması: (1) Görevi nedeniyle kendisine verilen veya aynı nedenle bilgi edindiği ve gizli kalması gereken belgeleri, kararları ve emirleri ve diğer tebligatı açıklayan veya yayınlayan veya ne suretle olursa olsun başkalarının bilgi edinmesini kolaylaştıran kamu görevlisine, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası verilir.

(2) Kamu görevlisi sıfatı sona erdikten sonra, birinci fıkrada yazılı fiilleri işleyen kimseye de aynı ceza verilir.

Avukat TCK m.6 kapsamında yapılan; “Kamu görevlisi deyiminden; kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi” tanımından da anlaşılacağı üzere; “kamusal görevin yürütülmesine katılan kişi”dir.

Bu sebeple avukatın mesleğin icrası sırasında edindiği bilgi ve belgeleri açıklaması veya yayınlaması ya da başkalarının bilgi edinmesini kolaylaştırması TCK m.258 kapsamında düzenlenen Göreve ilişkin Sırrın Açıklanması suçunu oluşturur. Aynı zamanda da, Avukatlık Kanunu M.36’nın ihlal edilmesi sebebiyle Disiplin Kovuşturmasına tabidir. Yetkili ve görevli mahkeme ise Ağır Ceza Mahkemesidir.

Avukatlık, kamu görevinin icrasına katılan olarak yer alması sebebiyle, toplum nezdinde saygınlığı olan, yapılan işin mahiyeti gereği de onurlu bir duruş sergilenmesi gereken bir meslektir. Bu sebepledir ki, gerekçesi her ne olursa olsun, yargılama sürecinin hızlanması veya toplum vicdanını harekete geçirmek suretiyle dosyada lehe karar çıkması gibi amaçlar güderek, hiçbir avukat yargılamanın gizliliğini yahut avukatın sır saklama yükümlülüğünü ihlal edecek şekilde hareket etmemeli; mesleğe başlarken edilen yeminde de geçtiği gibi hukuka, ahlaka, mesleğin onuruna ve kurallarına uygun davranmalıdır. Zira tarafı çocuk ya da çocuklar olan bir dosyada, hiçbir zafer çocuğun yüksek yararından önde tutulamaz.

Yukarıda izaha çalıştığımız nedenler ve ilgili mevzuatlar uyarınca; bahse konu emsal davaya ilişkin içeriklerin sanıklar, müştekiler, taraf vekilleri yahut üçüncü kişiler tarafından basın ve sosyal medya sitelerinde paylaşılması, yayılmasının kolaylaştırılması suç oluşturmaktadır.

Bu eylemler mağdur çocukların ruhsal gelişimlerinde tahribat yaratmakta, gelecekte önlerine çıkabilecek problemlere yol açmaktadır.

Paylaşımların toplum vicdanı üzerinde yarattığı etkinin büyüklüğü yadsınamaz. İnsanlar “ya benim çocuğum olsaydı?” yahut “benim çocuğumun başına gelse ne yapardım!” diyerek kendi kaygılarından yola çıkarak tepki göstermekte, sanıklara hakaret, küfür ve tehdit içerikli mesajlarla birlikte mağdur çocukların fotoğraf ve videolarını paylaşmaktadır. Her ne kadar bu eylemlerin büyük çoğunluğu kötü niyet içermese de; her bir eylem suç unsuru oluşturmakta, mağdur çocuklara manevi olarak zarar vermektedir. İnsanoğlu doğası gereği bencil bir varlıktır. Mağdurun veya sanığın kişisel hakları göz ardı edilerek dışa vurulan kontrolsüz öfkenin hem kişi nezdinde hem de üçüncü kişilere zarar vereceği, kişilik haklarının zedelendiği, hem de suç oluşturduğu unutulmamalıdır.

Bu sebeplerle gerek emsal davada, gerekse mağdurunun çocuk ya da çocuklar olduğu diğer davalarda, çocuğun yüksek yararı gereği duruşmaların gizli yapılması, çocuk için koruyucu ve destekleyici danışmanlık, eğitim, barınma, bakım ve sağlık gibi çocuğu koruyucu tedbirler alınması; gerekli olduğu taktirde taraf vekilleri aracılığıyla yayın yasağı talep edilmesi gerektiği kanaatindeyiz.

Av. Nazlıcan AKGÜL

----------------

[1] https://magdurbilgi.adalet.gov.tr/dosyalar/File/brosurler/sucmagdurucocuk/mobile/index.html#p=1

[2] 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu

[3] 1136 sayılı Avukatlık Kanunu