Değişik ülkelerin Meclislerinde, Türklerin Ermenilere karşı soykırım suçunu işledikleri yolunda görüşmeler yapılmakta ve bazılarında böyle bir soykırım yapıldığı yolunda kararlar alınmaktadır. Aslında bu kararlar öncesinde ve sonrasında, soykırım suçlaması, Türkiye’den siyasi veya ekonomik bazı tavizler alınması için bir pazarlık ve baskı aracı olarak da kullanılmaktadır.

Bu suçun işlenip işlenmediği veya kimin tarafından kime karşı soykırım işlendiği bir yana, soykırım uygulandığı iddia edilen yeri ve yılları kapsayan dönemi bizzat yaşayan bir kişiden, Erzurum’un 1916’da Ruslar ve Ermeniler tarafından işgal edildiği yıllarda 12-13 yaşlarında bir çocuk olarak işgal günlerini doğrudan yaşamış olan.babamdan dinlediğim anıları, hiç bir yorum yapmaksızın aktarmak ve böylece tarihe not düşmek istiyorum. En doğru kararı, okuyucu verecektir.

EVLERİNDEN TOPLANAN TÜRKLER (1)

“Erzurum’da ermeni ve rus işgalini yaşıyorduk. Soğuk bir kış gecesi idi. Kapımız gürültü bir şekilde çalındı. İçeriye elleri silahlı, komitacı giysili birkaç ermeni girdi. Babam Ahmet’i ve beni yaka paça dışarı çıkardılar. Engel olmak isteyen annem Raife’yi dipçikle yere yıktılar. Küçük kız kardeşim Emine, bir köşede korkudan büyümüş gözleri ile bize bakıyordu. Ben 12-13 yaşlarında bir çocuktum. Babam 60 yaşını çoktan aşmış, ak sakallı bir ihtiyardı. Diğer evlerden topladıkları mahalleliyi sıraya sokmuş götürüyorlardı. Bizi de sıraya soktular. Biraz sonra genç bir rus askeri yanımıza sokuldu. ‘Baba sen yaşlısın, çocuğunu al git’ dedi. Eve geldik, kapıyı kapatmaya çalışıyorduk ki, kapı ardına kadar yeniden itilerek açıldı. Önceki ermeni askerlerinden biri gelmişti. Dipçikleyip küfür ederek bizi tekrar alıp götürdü, sıraya koydu. Biraz yürümüştük ki, aynı genç rus askeri bizi gördü. Bizi tekrar sıradan çıkardı, eliyle gitmemizi işaret etti. Koşarak eve geldik. Duvarda, yataklarımızı koyduğumuz tahta bir dolap vardı. Babam tahta dolabın içine girdi, üzerine yorganları örttüler. Annem, beni ‘tandır’ ın içine soktu. ‘Tandır’; Erzurum evlerinde bulunan, yere gömülü vaziyette duran, içinde ateş yakılan ve ekmek pişirilen, fırın benzeri bir yerdir. Tandırın üzerini örttü. Tandır henüz tam olarak soğumamıştı, ellerim ayaklarım yandı ama hiç ses çıkarmadım. Biraz sonra şiddetli gürültüler duydum. Evin kapısı tamamen kırılmıştı. Etrafı dağıtıp kırıyorlardı. Bizi arıyorlardı. O sırada dışarıdan bağırtılar geldi, çıkıp gittiler. Saatler sonra tandırdan çıktım, anam yanıklarımı sardı. Ertesi sabah, gün ağarırken dışarı çıktık. Her evden arta kalan yaşlı kadın, erkek, çocuk, soğuktan titreyerek ve birbirimize sığınarak yürüdük. İlerideki mahalle camisi yarı yanmış vaziyette idi, bir kaç yerinden hala dumanlar çıkmakta idi. Gece götürülen komşularımızı içeride yanmış ve kurşunlanmış olarak bulduk.”

Erzurum’da, aynı tandırın başında bunları büyülenmiş gibi dinler ve yanıkları halen görünen, babamın el ve ayaklarına bakardık.”

Av.A.Erdem AKYÜZ

(“ERMENİ SORUNU VE TÜRKLER” isimli, Türkçe, İngilizce, Fransızca ve Almanca olarak basılıp sonradan Azerbaycan Türkçesi’ne de çevrilen ve çizgi roman olarak hazırlanmakta olan kitabımızdan alınmıştır. Av.A.Erdem AKYÜZ)