4721 s. Türk Medeni Kanun 161. Madde ‘’Eşlerden biri zina ederse, diğer eş boşanma davası açabilir. Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve herhalde zina eyleminin üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer. Affeden tarafın dava hakkı yoktur.’’ şeklindedir.

Boşanma ve ayrılık davalarında yetkili mahkeme TMK m.168 uyarınca eşlerden birinin yerleşim yeri veya davadan önce son defa 6 aydır birlikte oturdukları yer mahkemesidir. Görevli mahkeme ise Aile Mahkemeleridir.

Evlilik birliğinden doğan hak ve yükümlülükler TMK m. 185’de düzenlenmiştir. Madde hükmüne göre eşler birbirlerine sadık kalmak, birlikte yaşamak ve birbirlerine yardımcı olmak zorundadırlar. Eşler evlilik birliğinin devamı boyunca birbirlerine karşı sadakat yükümlülüğü altındadırlar. Sadakat yükümlülüğü sadece cinsel sadakati değil, aynı zamanda duygusal, fikri ve ekonomik sadakati de kapsamaktadır.

Yürürlükte olan TMK uyarınca zina, evlilik birliği içinde eşlerden birinin, eşi dışındaki bir karşı cinsle cinsel ilişki yaşaması olarak tanımlanmıştır. Zina oluşması için 3 koşulun varlığı aranmaktadır.

1-Eşler arasında devam eden geçerli bir evlilik bulunmalıdır.

Evlilik henüz gerçekleşmeden yahut mahkeme kararıyla evlilik birliğinin sona ermesi kararı verildikten sonra yaşananlar zina olarak nitelendirilmez.

2-Zinadan bahsetmek için cinsel ilişki koşulu gerçekleşmelidir.

Yargıtay zina konusunda tam ispat koşulu aramamakta olup vicdani kanaat oluşturacak emarelerin varlığını yeterli görmektedir. Örneğin, aynı yatakta beraber çekişmiş fotoğraflar , mesajlar, eş yurtdışında iken hamile kalma ya da eş %100 kısır iken hamile kalma durumlarını zinanın varlığı için yeterli görülmektedir.

3-Zina eden eş açısından kusur şartı aranmaktadır.

Eylemde bulunan eş bunu bile ve isteye gerçekleştirmiş olmalıdır. Fiziksel şiddet uygulanarak ya da kendisinin vücuduna uyuşturucu madde verilmesi sonucu bu eylem meydana gelmiş ise zina eylemi gerçekleşmiş sayılmaz.

-Zina Eylemi Sonrası Üçüncü Kişiden Tazminat İstemi

Bir eşin diğer eşe karşı cinsel sadakat yükümlülüğüne aykırı olarak zina eylemini gerçekleştirmesi, evlilik birliğini temelden sarsabilecek bir olgu olmasının yanında aldatılan eşin ruh dünyası bakımından da olumsuz sonuçlar doğurabilir. Bu durumda aldatılan eşin kendisini aldatan eşten ve/veya aldatma eylemine iştirak eden üçüncü kişiden haksız fiil temelinde manevi tazminat talep edip edemeyeceği konusu gündeme gelebilir. Yargıtay 2015 yılına kadarki içtihatlarında aldatılan eşin aldatma nedeniyle üçüncü kişiye açtığı davada manevi tazminata hükmediyordu. Fakat Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2015 yılından bu yana içtihatlarında aldatma fiiline katılan üçüncü kişinin fillinin haksız fiil teşkil etmediğinden dolayı manevi tazminata hükmedilemeyeceği yönünde karar veriyordu.4.Hukuk Dairesi bu içtihatının gerekçesi olarak da sadakat yükümlülüğünü ihlal eden eşin eylemi birlikte geçirdiği kişinin aldatılan eşin beden ve ruh bütünlüğüne hukuka aykırı ve aldatılan eşin kişilik hakkını ihlal eden bir fiilin bulunmamasını gösteriyordu.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2017 yılında, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2015 yılından itibaren verdiği kararlardan farklı olarak, aldatılan eşin eşinin aldatma eylemini birlikte gerçekleştirdiği üçüncü kişiden manevi tazminat talep edebileceğini kabul ederek tekrar eski içtihada dönmüştür. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 22.03.2017 tarihinde verdiği kararda evli kişinin sadakat yükümlülüğünü ihlal eden birlikteliğinin diğer eşin sosyal kişilik değerlerine saldırı niteliğinde olduğunu, bu eyleme evliliği bilerek katılan kişinin ahlaka ve adaba aykırılık nedeniyle gerçekleşen haksız fiil nedeniyle aldatılan eşe karşı manevi tazminat sorumluluğunun doğduğunu ifade etmiştir. Böylece, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun içtihatları arasında farklılık meydana gelmiştir. Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulu’nun 06.07.2018 tarihinde verdiği İçtihadı Birleştirme Kararı ile bu farklılık giderilmiştir. Yargıtay söz konusu İçtihadı Birleştirme Kararında evlilikte sadakat yükümlülüğünün eşlere ancak birbirine karşı ileri sürebilecekleri, eşlerin bu konuda herkese karşı ileri sürebilecek mutlak bir hak bulunmadığını, aldatma eylemine katılan üçüncü kişinin salt bu eylemi ile özel bir koruma normunu ve mutlak bir hakkı ihlal etmiş olmayacağını belirtmiştir. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararına göre aldatılan eş ,üçüncü kişi onun başkaca bir kişilik hakkını ihlal etmedikçe ,salt evli kişiyle birlikte olduğu için üçüncü kişiden manevi tazminat talep edemez.

TAZMİNATA HÜKMEDİLMESİ İÇİN GEREKLİ OLAN KOŞULLAR

1- Aldatan Eş ile üçüncü şahıs arasındaki ilişkinin bir yakınlaşmadan öte aile bütünlüğü ve onun nezdinde toplumun değerini sarsacak düzeyde fiziksel ya da duygusal bir nitelikte olmalıdır.

2- Tazminat talebinin üçüncü şahsa yöneltilebilmesi için şahsın aldatan eşin evli olduğunu bilmesine rağmen ilişki kurmuş olması gereklidir.

3- Üçüncü kişinin tazminattan sorumlu tutulabilmesi için bilerek ve isteyerek kendi iradesi ile bu ilişkinin tarafı olmalıdır.

4- Aldatılan eşin ,söz konusu evlilik dışı ilişkiden dolayı tazminat sebebi olarak bir zarar görmüş olması gereklidir.

DAVA KOŞULLARI

Davacı eşin tazminat talep edebilmesi için daha az kusurlu bulunması gerekmektedir. Sadakatsizlik affedilmişse dava hakkı bulunmayacaktır.

ZAMANAŞIMI

Boşanma dilekçesi ile birlikte açılabileceği gibi ayrı bir dava ile de talep edebilecek olan tazminat bu durumda TMK madde 178 gereği boşanmanın kesinleşmesinden itibaren 1 yıllık zamanaşımına tabidir.

İSPAT YÜKÜ

TMK m.6 genel ispat yükümlülüğü hükmü ve HMK ispat hükümleri gereğince sadakatsizlik ve buna dayanarak zarara uğradığını iddia eden taraf ispatla yükümlüdür.