Fazla mesai ücretleri, genel tatil ve hafta tatili ücretleri, işçi ile işveren arasındaki önemli anlaşmazlık konuları arasında yer almaktadır. Çalışanlar bu ücretlerinin ödenmediğini yazılı olarak kanıtlayamadıkları zaman genel olarak tanık göstermek zorunda kalmaktadır. Tanık gösterilmesi durumunda mahkemelerde “hakkaniyet indirimi”, “takdir indirimi” adı altında kesintiler yapılabilmektedir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun yakın tarihli kararına (Esas No: 2016/828, Karar No: 2020 / 551) konu davada, bir işçi işten ayrıldıktan sonra haftanın 6 günü 07.00 – 18.00 ve 18.00 – 07.00 saatleri arasında dönüşümlü olarak 2 vardiya halinde çalıştığını, dini bayramlar hariç tüm genel tatil günlerinde de çalışmasının sürdürmektedir. Fakat bu çalışmalarının karşılığının ödenmediğini iddia ederek fazla çalışma ve genel tatil ücretlerinin işveren tarafından ödenmesini talep etmiştir. İş mahkemesi, tanık ifadelerine göre işçinin ayın iki haftasında 10 saat, iki haftasında ise 21 saat fazla çalışmasının bulunduğunu, ancak işçinin devamlı fazla çalışma yapmasının ve tüm genel tatillerde çalışmasının hayatın olağan akışına uygun olmayacağını, hastalık, izin gibi dönemlerde fazla çalışma yapılamayacağını gözeterek, bilirkişi tarafından hesaplanan alacaklarda yüzde 50 oranında hakkaniyet indirimi yapmıştır.

İşçi, mahkeme tarafından yapılan yüzde elli indirimi yüksek bularak Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunmuştur. Yargıtay 7. Hukuk Dairesi, işçinin kıdemi, yaptığı iş ve işin niteliklerini dikkate alarak hakkın özünü etkileyecek şekilde yüzde elli hakkaniyet indirimini yüksek bularak, iş mahkemesinin kararını bozmuştur. İş mahkemesi, hesaplanan fazla mesai ücretinin kıdem tazminatının üç katına ulaştığını, fazla çalışma yapıldığının yazılı belgelerle ispatlanamaması halinde kıdem tazminatının çok üzerinde bir fazla çalışma ücretinin belirlenmesinin adil olmayacağını, yüzde elli oranında indirim yapılmasının adil olup, hakkın özünü de etkilemediğini gerekçe göstererek, önceki kararında direnmiştir.

İşçi iş mahkemesinin direnme kararını temyize taşımıştır. Dosya Yargıtay Hukuk Genel Kurulu (YHGK) tarafından tekrar incelenmiştir. Genel kurul kararında, fazla çalışma ile ulusal bayram ve genel tatil alacaklarından indirim yapılması konusunda yasal bir düzenleme bulunmadığı, bu uygulamanın Yargıtay’ın yerleşik içtihatları ile benimsendiği vurgulanmıştır. Yargıtay tarafından verilen kararlarda istikrarlı olarak işçinin uzun süre aynı şekilde çalışmasının hayatın olağan akışına aykırı olacağına, işçinin izinli, mazeretli ve tatil günlerinde dinlenme hakkını kullanmadan yıllarca sürekli çalıştığının düşünülemeyeceği göz önüne alınarak fazla çalışma alacağından dosya içeriğine uygun bir indirim yapılması gerektiğinin kabul edildiği belirtilmiştir. Fakat “takdiri indirim” adı altında indirim oranının tamamen mahkemece takdir edilmesi gerektiği düşüncesinin, uygulama ile varılmak istenen amaçla bağdaşmayacağı gibi işçinin hakkına ulaşamaması tehlikesine de yol açabilecektir.

İşçinin ulusal bayram ve genel tatil günleri, yıllık izin, mazeret izni gibi sebeplerle çalışamadığı günlerin yılın yaklaşık 3’te 1’ine tekabül ettiği kararda belirtilmiştir. Kural olarak yapılacak indirimde bu oranın esas alınması gerektiği ifade edilmiştir. Fakat işçinin hesaplanan fazla çalışma ve tatil çalışmalarında yıllık izin, mazeret izni ve tatil günleri dikkate alınmış ise indirimin daha az oranda yapılması gerekmektedir. İşçinin fazla çalışması ile ulusal bayram ve genel tatil alacaklarından yapılacak indirimin “hakkaniyet indirimi” ya da “takdir indirimi” olarak nitelendirilmesinin doğu bulunmamıştır.

Söz konusu somut olayımızda taraflar arasındaki işçilik alacakları davasında yapılan yargılama sonucunda İzmir 5. İş Mahkemesince verilen karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi sonucunda Yargıtay (Kapatılan) 7. Hukuk Dairesi tarafından yapılan inceleme sonunda karar bozulmuştur. İzmir 5. İş Mahkemesi Özel Daire’nin bozma kararına karşı direnmiştir. Fakat bu direnme kararı da davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Bunun sonucunda Hukuk Genel Kurulu dosyadaki belgeleri tekrar incelemiştir.

Davacı işçi davalı işyerinde 9 yılı aşkın süredir aylık net 900,00 TL ile kalıpçı olarak çalışmaktadır. Çalıştığı süreçte ücretlerinin ödenmemesi ve emeklilik nedeniyle iş sözleşmesini haklı olarak feshetmiştir. Çalıştığı süreçte haftanın 6 günü 07.00-18.00 ve 18.00-07.00 saatleri arasında dönüşümlü olarak 2 vardiya hâlinde çalıştığını, dini bayramlar hariç tüm genel tatil günlerinde de çalışması devam etmiştir. Fakat belirttiği çalışmalarının karşılığının ödenmediğini ileri sürerek sigorta bildirimlerinin gerçek ücreti üzerinden yapılmaması, fazla çalışma ücreti, genel tatil ücreti, yıllık izin ücreti ve kıdem tazminatı alacaklarının davalıdan tahsil edilmesini talep etmiştir.

Davalı şirket/davalı işyeri vekili 17.06.2013 tarihli cevap dilekçesinde; davacının asgari ücret ile çalıştığını ve davacının işinde devamsızlık yapması nedeniyle iş sözleşmesinin müvekkili tarafından haklı nedenle feshedildiğini belirtmiştir. Davacının fazla çalışma yapmasını gerektiren herhangi bir durumun bulunmadığını bu nedenle taleplerinin haksız ve kötü niyetli olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

İzmir 5. İş Mahkemesinin toplanan deliller ve bilirkişi raporu incelemeleri sonucunda 30.12.2014 tarihli ve 2013/355 E., 2014/845 K. sayılı kararı ile; davalı ve davacı arasındaki iş sözleşmesinin davacı işçi tarafından haklı nedenle feshedildiği anlaşılmıştır. Yıllık izin ücretine ve ücret alacağına hak kazandığı, dosya kapsamı ve tanık beyanlarına göre davacının haftanın 6 günü 07.00-18.00 veya 18.00-07.00 saatleri arasında vardiya dönüşümlü olarak çalıştığı, ayın iki haftasında 10 saat, 2 haftasında ise 21 saat fazla çalışmasının bulunduğu, davacının devamlı fazla çalışma yapmasının ve tüm genel tatillerde çalışmasının hayatın olağan akışına uygun olmayacağı, hastalık, izin vs. dönemlerde fazla çalışma yapılamayacağı gibi genel tatillerde de çalışılamayacağı gözetilerek belirlenen miktarlar üzerinden takdiren 1/2 oranında indirim uygulanarak fazla çalışma ve genel tatil alacaklarına hak kazandığı kanaatine varıldığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

İzmir 5. İş Mahkemesinin bu kararını davacı vekili temyize taşımıştır.Yargıtay (Kapatılan) 7. Hukuk Dairesinin 02.06.2015 tarihli ve 2015/13972 E., 2015/10752 K. sayılı kararı ile; 1 nolu bentte davacının sair temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir.

Mahkeme tarafından davacının fazla çalışma ve genel tatil alacakları hüküm altına alınırken ½ oranında hakkaniyet indirimi uygulandığı görülmüştür. Davacının kıdemi, yaptığı iş ve işin nitelikleri dikkate alındığında hakkın özünü etkileyecek şekilde 1/2 oranında hakkaniyet indirimi yapılması hatalı olup bozmayı gerektirmektedir.

Davalı tarafından yapılan ıslah işlemi taraflar arasında çekişme konusudur. Davalı, cevap dilekçesinde zamanaşımı def'inde bulunmamıştır. Bilirkişi tarafından hesaplama yapılması üzerine davalı ilk olarak 17.03.2014 tarihli dilekçesinde zamanaşımı def'i ileri sürmüş olup itirazlar nedeniyle alınan ek raporda da zamanaşımı def'inin süresinde ileri sürülmediği gerekçesiyle dikkate alınmadığı görülmüştür. Alınan ilk rapor sonrası davacı vekili, davasını 14.04.2014 tarihide ıslah harcı ödemek suretiyle ıslah etmiş, ıslah dilekçesi davalıya duruşmada tebliğ edilmiştir. Davalı vekili 10.10.2014 tarihinde yanı davacının ıslah harcını yatırdığı tarihten 6 ay sonra ıslah harcı ödemek suretiyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 176 ve 183. arasındaki maddeleri uyarınca savunmasını zamanaşımı, itirazlar, davanın ıslahı ve bilirkişi raporuna itirazları noktasında ıslah ettiğini bildirmiş, takip eden ilk duruşma olan 19.11.2014 tarihli duruşmada da sözlü olarak tekrarlamıştır.

Mahkeme bunun üzerine 2.kez ek rapor aldırmış olup ek raporda ise zamanaşımı def'i gözetilerek hesaplama yapılmıştır. Yukarıda da belirtildiği üzere davacının, ıslah dilekçesi davalı vekiline 24.03.2014 tarihli duruşmada elden tebliğ edilmiş, aradan 4 duruşma ve yaklaşık 6-7 ay geçtikten sonra ilk olarak 10.10.2014 tarihli yazılı dilekçe ile 19.11.2014 tarihli duruşmada sözlü olarak da zamanaşımı def'i yönünden beyanlarda bulunmuş, davacı vekilinin buna muvafakat etmediği somut olayda, davalı vekilince ıslah işleminin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) madde 182 “Islahın davayı uzatmak veya karşı tarafı rahatsız etmek gibi kötüniyetli düşüncelerle yapıldığı deliller veya belirtilerle anlaşılırsa, mahkeme, ıslahı dikkate almadan karar verir. Ayrıca hâkim, kötü niyetle ıslaha başvuranı, karşı tarafın bu yüzden uğradığı bütün zararlarını ödemeye ve beş yüz Türk Lirasından beş bin Türk Lirasına kadar disiplin para cezasına mahkûm eder” uyarınca davayı uzatmaya yönelik olduğu sonucuna varılmakla ıslah işlemi dikkate alınmadan karar verilmesi gerekirken hatalı değerlendirme ile mevcut şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

İzmir 5. İş Mahkemesinin 23.11.2015 tarihli ve 2015/570 E., 2015/593 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçelere ilaveten fazla çalışma ve genel tatil ücreti alacaklarından karineye dayalı indirim yönünden; Yargıtay içtihatlarına göre işçinin çalıştığı süre, belirlenen fazla çalışma ücretinin miktarı ve günlük ya da haftalık yapılan fazla çalışma süresi gibi hususlar değerlendirilerek indirim yapılması gerekmektedir. Bu ilkeler doğrultusunda somut olay değerlendirildiğinde davacının 9 yılı aşkın çalışma süresi yönünden fazla çalışma ücretleri belirlenmiştir. Bununla birlikte haftalık fazla çalışma süresinin 10-21 saat arasında değişmektedir. Fazla çalışma ücretinin brüt 44.492,90TL ve bu miktar kıdem tazminatı alacağının üç katından fazladır.

İndirim oranının tespiti için somut veriler bulunmamaktadır. Uzun ve yoğun çalışma süreci sırasında hastalık, izin gibi dönemler tam olarak belirlenememiştir. Öğretide en güvenilmez delil olarak kabul edilen tanık beyanları ile fazla çalışmaların tespit edilmesi ve işçinin işveren tarafından yüksek fazla çalışma ücretleriyle ekonomik sıkıntıya düşürülmesi engellenmeye çalışılmıştır. Son bozmalarda hakkın özü kavramları dile getirilmiştir. Bu durumun objektif kriterler içermemesi nedeniyle daha somut kriterleri içeren yerleşik içtihatlar doğrultusunda değerlendirme yapılması gerekmektedir.

Bu durumun yazılı belgelerle ispatlanmaması halinde kıdem tazminatının çok üstünde fazla çalışma ücretinin belirlenmesi adil olmayacaktır. İçtihatlar ve yasal düzenlemeler bu nedenlerle yapılmaktadır. Sonuç olarak çalışılan süre, fazla çalışmanın yoğunluğu ve hesaplanan fazla çalışma ücreti değerlendirildiğinde 1/2 oranında indirim yapılmasının hakkın özünü de etkilememesiyle adil olarak görülmektedir.

Davalının ıslahı yönünden ise; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 177 ve 182. maddelerine değinildikten sonra, ıslahın tahkikatın sona ermesine kadar yapılabileceği, davalı işveren vekilinin cevap dilekçesi ile usulüne uygun ve süresinde zamanaşımı definde bulunmadığı tespit edilmiş ise de, Yargıtay içtihatları doğrultusunda zamanaşımı definin tahkikat sonuçlanıncaya kadar ıslah ile ileri sürülebileceği, davalı şirket vekilinin de 09.10.2014 tarihli dilekçesi ile cevap dilekçesini ıslah ederek zamanaşımı definde bulunduğu ve ıslah harcını da 10.10.2014 tarihinde yatırarak makbuzu dosyaya sunduğu, bu suretle ıslahın usulüne uygun olarak yapıldığı, karşı tarafın kabulüne bağlı olmayan bir usulü işlem olduğu, zamanaşımı defi ile davalı tarafın davacı tarafından hak edildiği belirlenen alacakların bir kısmını ödemekten kurtulduğu, davayı uzatma ve kötü niyetli ıslah yaptığı iddialarının yerinde olmadığı, yasal düzenleme doğrultusunda ıslahın ancak tahkikatın sona ermesine kadar yapılabileceği, davalı vekilinin davacı vekilinin ıslahla bedel artırımı talebinden hemen sonra beyanda bulunma ya da ıslah yapmaya zorlayacak bir yasal düzenlemenin olmadığı, sonuç itibariyle davalı şirket vekilinin zamanaşımı defini tahkikat devam ederken, yasal prosedüre ve usulüne uygun olarak yaptığı, davayı uzatma ya da kötü niyetli olarak ıslah yaptığı yönünde delil bulunmadığı, davacı tarafında bu yönde bir iddiasının olmadığı gerekçeleriyle direnme kararı verilmiştir.Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen somut olaydaki uyuşmazlıkların ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekmektedir.

Bu incelemeler sonucunda fazla çalışma ile ulusal bayram ve genel tatil alacaklarından yapılacak indirimin “hakkaniyet indirimi” ya da “takdiri indirim “olarak nitelendirilmesi doğru bulunmamıştır. İndirimin, işçinin yılın belli dönemlerinde çalışmadığı karinesine dayalı olduğundan “karineye dayalı makul bir indirim” ifadesinin kullanılmasının daha doğru olacağı sonucuna varılmıştır. Hukuk Genel Kurulunun 06.12.2017 tarihli ve 2015/9-2698 E., 2017/1557 K., 17.01.2018 tarihli ve 2015/9 (7)-907 E., 2018/23 K. ve 07.02.2018 tarihli ve 2015/9-3555 E., 2018/84 K.; 21.05.2019 tarihli ve 2015/22-3411 E., 2019/590 K. sayılı kararlarında da aynı ilke benimsenmiştir.

Fazla çalışma ile ulusal bayram ve genel tatil çalışmalarının yazılı belgelere, işveren kayıtlarına veya kesin delillere değil, tanık anlatımına dayalı olması durumundaindirimi öngören bir yasal düzenleme olmasa da mahkeme tarafından işçinin uzun zaman boyunca her gün fazla çalıştırılmasının kabulünün hayatın olağan akışına ve insan doğasına uygun düşmeyeceği belirtmiştir. Yaşamın doğasından kaynaklı olarak insanın hastalık, evlilik, doğum, ölüm, ve özel hayatını ilgilendiren işleri olmadan sürekli çalışması mümkün görülmemiştir.

İşyerindeki üretim faaliyeti ve işçinin üstlendiğiişin niteliği dikkate alınmadan sürekli iş yaptırıldığını düşünmek doğru bulunmamıştır. Bununla birlikte işçinin ara dinlenmesi, hafta tatili, yıllık izin, ulusal bayram ve genel tatil günlerinde hiç dinlenme hakkını kullanmadan çalıştığının düşünülemeyeceği karinesi göz önünde tutularak, hesaplanan genel tatil ve fazla çalışma alacaklarından makul bir indirim yapılması gerektiği hususu değerlendirilmelidir.

Fazla çalışma ile ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalışıldığı iddiasının takdiri delil ile kanıtlanması durumunda indirim yapılması gerekeceği hususu Hukuk Genel Kurulunun 19.06.2013 tarihli ve 2012/9-1685 E., 2013/852 K.; 29.01.2016 tarihli ve 2015/22-1616 E., 2016/28 K.; 07.02.2018 tarihli ve 2015/9-3555 E., 2018/184 K.; 12.12.2018 tarihli ve 2015/22-2360 E., 2018/1904 K.; 21.05.2019 tarihli ve 2015/22-3411 E., 2019/590 K. sayılı kararlarında da aynen benimsenmiştir.

Karara söz konusu somut olay değerlendirildiğinde hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacının haftanın 6 günü 07.00-18.00 veya 18.00-07.00 saatleri arasında vardiyalı olarak çalıştığı, bu çalışma şekli ile ayın 2 haftasında 10 saat, 2 haftasında ise 21 saat fazla çalışma yaptığı ve genel tatil günlerinde çalıştığı kabul edilerek hesaplama yapılmıştır.Mahkeme tarafından fazla çalışma ile ulusal bayram ve genel tatil alacakları 1/2 oranında karineye dayalı indirim yapılarak hüküm altına alınmıştır.

Fazla çalışma ile ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalışma olgusu yazılı belge ile değil tanık beyanları ile kanıtlandığından indirim yapılmasında hata görülmemiştir. Karineye dayalı indirim oranının 1/2 olarak belirlenmesi Yargıtay’ın devamlılık gösteren uygulamasıyla uyuşmamaktadır ve davacının hakkına ulaşmasına engel olması ihtimali nedeniyle uygun görülmemiştir. Bu nedenle fazla çalışma ile ulusal bayram ve genel tatil alacaklarından yapılan indirim yönünden Hukuk Genel Kurulu tarafından da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekmektedir. Önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

Davalı vekili tarafından yapılan ıslah işlemi yönünden;

Kavram olarak ıslah; taraflardan birinin yapmış olduğu usul işleminin tamamen veya kısmen düzeltilmesine denir (HUMK m. 83, HMK m. 176) (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, C: IV, İstanbul 2001, s. 3965). Islah müessesi, dava değiştirme, başka deyişle iddia ve müdafaanın değiştirilmesi veya genişletilmesi yasağını bertaraf eden bir imkandır. Zira bu suretle, aslında yasal itiraz ile karşılaşılabilecek olan herhangi bir taraf muamelesi, ıslah kurumu yardımı ile artık bu itirazı davet etmeksizin yapabilmektedir (Üstündağ, S.: Medeni Yargılama Hukuku, Cilt: I-II, 5. Baskı, İstanbul 1992, s. 534).

Islahın konusu tarafların yapmış oldukları usul işlemleri olduğu için, ıslahla düzeltilecek usul işlemlerinin neler olduğundan da söz etmek gerekir. Gerek öğreti gerekse Yargıtay uygulaması davanın değiştirebileceğini ve genişletilebileceğini aynı şekilde savunmanın genişletilebileceğini ilke olarak kabul etmektedir. Yine müddeabihin artırılıp artırılmayacağı hususu da bir usul işlemi olup, ıslahın konusudur (Kuru, s. 4035).

Islahın amacı, yargılama sürecinde, şekil ve süreye aykırılık sebebiyle ortaya çıkabilecek maddi hak kayıplarını ortadan kaldırmak olduğundan, hak ve alacağı bu sürecin dışında ortadan kaldırmış olan işlemlerin, yani maddi hukuk işlemlerinin ıslah yoluyla düzeltilebilmesi elbette ki mümkün değildir. Feragat, kabul, sulh gibi işlemler, velev ki dava içinde yapılsın, asıl hakkı ortadan kaldırdıklarından, usul işlemi olduğu kadar (davayı etkilediği için usul işlemidir) maddi hukuk işlemi mahiyetini de taşımaktadır ve bu sebeple, bu işlemlerin ıslah yoluyla düzeltilmesi imkânsızdır; çünkü ıslah, yargılama hukukunun şekle ve süreye bağlılığından kaynaklanan zımni hak kayıplarının telafisi için öngörülmüş bir müessesedir. Açık bir irade beyanı ile terk edilen haklar, maddi gerçeğin şekle feda edilmesi gibi bir sonuç doğurmadığı için, ıslahın konusu olamamaktadır.

Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 07.06.2017 tarihli ve 2017/17-1093 E., 2017/1090 K.; 07.06.2017 tarihli ve 2016/9-1212 E., 2017/1078 K. ile 02.04.2019 tarihli ve 2017/22(7)-2168 E., 2019/395 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir

Islah işleminin ne şekilde yapılacağı 6100 sayılı HMK’nın 177. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenmiştir. Buna göre; “Islah, sözlü veya yazılı olarak yapılabilir.”. Görüldüğü üzere ıslah işleminin gerçekleştirilmesi için 6100 sayılı HMK’da herhangi bir şart öngörülmemiş, ıslahın sözlü veya yazılı olarak yapılabileceği hüküm altına alınmıştır.

Islah, 6100 sayılı HMK’nın 177/1. fıkrası uyarınca tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir. “Kötüniyetli ıslah” başlıklı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun(HMK) 182. maddesi;“(1) Islahın davayı uzatmak veya karşı tarafı rahatsız etmek gibi kötüniyetli düşüncelerle yapıldığı deliller veya belirtilerle anlaşılırsa, mahkeme, ıslahı dikkate almadan karar verir. Ayrıca hâkim, kötü niyetle ıslaha başvuranı, karşı tarafın bu yüzden uğradığı bütün zararlarını ödemeye ve beş yüz Türk Lirasından beş bin Türk Lirasına kadar disiplin para cezasına mahkûm eder.” şeklinde düzenlenmiştir.

Öncelikle savunmayı genişletme sayılan hâllerde ve davacı tarafın da açıkça muvafakat etmemesi durumunda davalı savunmasını ancak ıslah yolu ile değiştirebilir ya da genişletebilir. Islah, tahkikat bitinceye kadar yapılabilmektedir. Davacının talep artırım dilekçesinin davalı vekiline 24.03.2014 tarihinde tebliğ edildiği sabit ise de, usul hukukumuzda davalının buna karşı vereceği cevap dilekçesinin süresine ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Dolayısıyla davalı vekilinin tahkikat bitinceye kadar cevap dilekçesini ıslah etmesi mümkündür. Dosya kapsamında davalının ıslahının kötü niyetli olduğuna dair davacının soyut beyanı dışında bir delil bulunmamaktadır. Yargılama süreci yukarıda belirtildiği şekilde olup davalının ıslah dilekçesi üzerine bilirkişiden ek rapor alınmıştır. Ek rapor ile hükmün verildiği duruşma tarihi arasındaki süre makul bir süre olup, bu hâli ile yargılamayı uzatmaya yönelik olmadığı sonucuna varılmıştır.

Bu nedenle mahkemece davalı vekilinin cevap dilekçesini zamanaşımı defi yönünden ıslah etmesinin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 182. maddesi kapsamında kötü niyetli ıslah olmadığı yönündeki kabulü isabetli olup, bu yöndeki direnme kararı yerinde görülmüştür.

Fakat işin esasına ilişkin temyiz incelemesi yapılmadığından dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekmektedir.

Açıklanan nedenlerle;

Fazla çalışma ile ulusal bayram ve genel tatil alacaklarından yapılan indirim oranı ile yapılan açıklamalar dikkate alındığında direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince bozulmasına,

Davalı vekilinin ıslah talebi yönünden yapılan açıklamalar dikkate alındığında direnme uygun bulunduğundan davacı vekilinin işin esasına ilişkin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Yargıtay 22. Hukuk Dairesine gönderilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 08.07.2020 tarihinde oy birliği ile ve kesin olarak karar verilmiştir.

Yargıtay tarafından verilen bu karar benzer durumu yaşamış kişilere emsal niteliğindedir. Çalışanlar tarafından fazla mesai veya diğer hakların aranmasının Türkiye’de hayatın olağan akışına ters düşmektedir. Çalışanlar işini kaybetmemek için, fazla mesaisi gösterilmediği ve bir kısmı elden verilse de çok fazla sesini çıkartamamaktadır. Bu duruma ancak işten ayrılma durumunda gerekli başvuruları yapmaya cesaret edebilmektedir. Bu sebeple, mahkeme kararları çalışanların daha dikkatli olması gerektiğini vurgulamaktadır.

Av. Begüm GÜREL (LL.M.) & Hukuk Fakültesi Öğrencisi Şeyma ÜSTÜNDAĞ